AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE Temel ve İlk Yardım Bilgisi Vize Ders Notu

Administrator
Yönetici
Mesajlar
255
Tepkime puanı
24
Puanları
18
TEMEL VE İLK YARDIM BİLGİSİ

İLK YARDIMA GİRİŞ

GİRİŞ ÜNİTE 1


  • Günlük yaşantımızda her an her yerde kendimizin ya da bir başkasının sağlığını tehdit edecek bir (hastalık, yaralanma, kalp krizi, boğulma gibi) durumla karşılaşabilir ve kişilere yardım etmek zorunda kalabiliriz.
  • Tıbbi eğitim almış bir sağlık personeli her zaman her yerde bulunamayacağı için herkesin acil bir durumda ne yapması gerektiği belki de daha önemlisi ne yapmaması gerektiği konusunda bilgisi olması gerekir.
  • Kalp krizi,yaralanmalar, boğulmalar, solunum yolu tıkanmalarına müdahalenin, nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğinin bilinmesi için ilkyardım eğitimi gerekir.
  • Kalp krizi, kazalar ya da benzeri durumlarda ilkyardımın kritik dakikaları ilk 5-10 dakikadır.
  • İlk 5 dakika içinde ilkyardım girişimine başlamak çok önemlidir.
  • İlkyardım ne kadar zamanında yapılır ve 112 acil yardım ekibi olay yerine ne kadar çabuk ulaşırsa kişilerin durumunun iyiye gitme ve yaşama olasılığı o kadar artmaktadır.
  • İLKYARDIMIN TANIMI
  • İlkyardım ile ilgili olarak 2002 yılında çıkartılan T.C. Sağlık Bakanlığı ilkyardım Yönetmeliği’ne göre tanımlar ortak bir noktada toplanmıştır.
  • İlkyardım herhangi bir kaza ya da yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar hayatın kurtarılması ya da durumun daha kötüye gitmesini önleyebilmek amacıyla olay yerinde, tıbbi araç gereç aranmaksızın mevcut araç ve gereçlerle yapılan ilaçsız uygulamalar” şeklinde tanımlanmıştır.
  • Yaşamı tehlikeye düşüren durumlarda yapılacak olan ilkyardımdır.
  • İlkyardım tıbbi bakımın bir alternatifi olarak kesinlikle ele alınmamalıdır.
  • İlkyardım tıbbi yardım gelinceye kadar zaman kazandırıcı ve gelişebilecek diğer hasarları önleyici ya da geciktirici işlemlerdir

  • İlkyardımın 4 temel amacı bulunmaktadır:
1. Hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak

2.Yaşamsal fonksiyonların sürmesini sağlamak

3.Durumun kötüye gitmesini engellemek

4.İyileştirmeyi kolaylaştırmak

  • İlkyardım uygulamalarını yapmak için doktor ya da sağlık personeli olmak gerekmez.
  • İlkyardım girişimini yapanlar, olay yerindeki kazaya, yaralanmaya vb. olaylara ilk müdahale eden kişilerdir.
  • İlkyardımcılarda bulunması gereken özellikler aşağıda sıralanmıştır
  • Sakin, dengeli, kibar ve yardımsever olmalıdır.
  • Sorumluluk alabilmelidir.
  • Kendine güvenmeli ve çabuk karar verip hızlıca uygulayabilmelidir.
  • Eldeki imkânları ve malzemeleri en iyi şekilde değerlendirebilmelidir.
  • İyi bir iletişim becerisi olmalıdır.
  • Çevresinde bulunan ilgisiz kişileri uzaklaştırabilmeli, onları yönlendirebilmelidir.
  • İnsan bedeninin yapısı ve işleyişi hakkında yeterli bilgisi olmalıdır.
  • Bilgisinin yeterli olmadığı anda gereksiz girişimlerden kaçınabilmeli, yardım isteyebilmelidir
  • 112 acil yardım personeli geldiğinde görevi onlara devretmeli, gerekli bilgilendirmeyi yapmalı ve onlardan yardım isteği gelmesi durumunda yardımcı olmaya devam etmelidir.
  • ACİL TEDAVİ
  • İlkyardım tanımı ile acil tedavi tanımı sıklıkla karıştırılmaktadır.
  • Acil tedavi, herhangi bir hastalık ya da kaza sonucunda sağlığı bozulan ya da hayatı tehlikeye girmiş kişilere tıbbi eğitim almış uzman kişilerce olay yerinde, ambulanslarda ya da sağlık kuruluşlarında ilaçlı ve tıbbi aletlerle yapılan girişimlerdir.
  • İlkyardım ve acil tedavi arasındaki farklılıklar;
  • İlkyardımın olay yerinde uygulanması, elde olan imkânlarla yapılması, ilaçsız uygulanması ve ilkyardım eğitimi almış kişilerce yapılmasıdır.
  • Acil tedavi ise tıbbi eğitim almış sağlık personeli tarafından olay yerinde, ambulanslarda, sağlık kuruluşlarında, tıbbi malzemeler kullanılarak gerektiğinde ilaçla yapılan müdahalelerdir.
  • İlkyardım eğitimi almış olan bir kişi, sağlık personelinin sahip olduğu yetkiye sahip olmaz.
  • İlkyardım eğitimi alan kişiler, yaralılar arasında kimlere öncelik vereceğini, yaralının durumunu ve yaralanma derecelerini belirleme ve tıbbi yardım gelinceye kadar yapılabilecek en doğru işlemleri belirleyip yapabilme yeterliliğine sahip kişiler olmalıdır.
  • Tıbbi bilgilerin hızlı değişmesi, uzman kişilerin görüşleri ve Dünya Sağlık Örgütüne üye ülkelerden gelen raporlar doğrultusunda ilkyardım bilgi ve uygulamaları devamlı güncellenmektedir
  • İtfaiye görevlileri, sivil savunma ekipleri, emniyet ile diğer kolluk personeli, eğitim sektöründe görev alan personel ve ulaşım birimlerinde çalışanların ilkyardım eğitimi almaları için zorlanmalarında yarar vardır.
  • İLKYARDIMIN TEMEL UYGULAMALARI
  • İlkyardımın temel uygulamaları Koruma, Bildirme ve Kurtarmadır.
  • 1)KORUMA
  • İlk yardım yaparken ilkyardımlık duruma düşülmemesi gerekir.
  • Koruma ilkesi ilkyardım yapan kişinin öncelikle kendisini, sonra çevresini ve en sonunda yaralanan kişiyi koruması, güvenli bir ortama alması anlamına gelir.
  • İlkyardımcı her zaman ve her aşamada koruma ilkesi ile hareket etmelidir.
  • İlkyardımcı “Ben ilkyardımcıyım, duruma lütfen ben müdahale edeyim, başka ilkyardım bilen var mı?” diyerek net bir şekilde olaya/duruma el koymalıdır.
  • Kendisinin ve yaralının/hastanın can güvenliğini göz önünde bulundurarak kalabalığısakinleştirmeli, olay yerinden uzaklaştırmalıdır.
  • Olay kaza yerine gelen ilk yardımcı ilk olarak olay yerinin güvenliğini sağlamalıdır
  • Daha sonra ilkyardımcı;
  • A)İlkyardımcı ve diğer insanlar için yaşamı tehdit edici bir durum (araç patlaması, trafik akışının devam etmesi, zehirli gazlar vb.) olup olmadığından,
  • B)Yaralıya yaklaşmak için en güvenli ve hızlı yol hangisi olduğundan,
  • C)Olay yerini daha güvenli hâle getirmek için neler (sigara içilmesine izin verilmemesi, kaza hâlinde gerekli işaretlemelerin yapılması, zehirli gazların olması durumunda havalandırmanın sağlanması gibi) yapılabileceğinden emin olup ona göre karar alıp uygulamaya geçmelidir.
  • Olay yerinin güvenliği sağlanamıyorsa (suda boğulma, çığ düşmesi, trafik akışının kesilememesi gibi) güvenlik sağlanıncaya kadar müdahale edilmemelidir.
  • Herhangi bir çevresel tehdit yoksa (fiziksel zarar görme, patlama, yangın, elektrik, yırtıcı hayvan, zehirli gazlar vs.) yaralıya bulunduğu yerde müdahale etmek gerekir.
  • Olay yerinde oluşabilecek tek tehlikesadece ikinci kazalar değildir.
  • İlkyardım müdahalelerini yaparken bu sakıncaları göz önünde bulundurarak müdahale etmeli,
  • Kendi sağlığı açısından sıkıntı görüyorsa gerekirse müdahale etmemelidir.
  • Hastanın kanıyla, kusmuğuyla doğrudan temas etmemeli varsa olay yerinde eldiven giymelidir.
  • Yapay (suni) solunum yapması gerekirse de koruyucu maske veya benzerlerini kullanmalıdır.
  • Kazalarda Alınması Gereken Önlemler
  • Trafik Kazası
  • Bir araçla yolda giderken trafik kazası ile karşılaşıldığında, trafiği tehlikeye atmayacak şekilde kendi aracınızı park edip gerekli güvenliğinin (150-200metreden görülebilecek şekilde ve gerekli işaretlemeler, aydınlatmalar vb.) alınmış olması gerekir.
  • Kaza yapan aracın kontağı kapatılmalı, el freni çekilmeli ve hareket etme olasılığı ortadan kaldırılmalıdır.
  • Olay yerinde sigara içilmesi önlenmeli, cep telefonu-çağrı cihazı gibi kıvılcım oluşturabilecek her türlü cihazı kullanmaktan kaçınılmalıdır.
  • Elektrik Kazası
  • Elektrik kazaları ile ilgili acil durumlarda kazazedeye müdahale etmeden önce elektrik akımı varsa kesinlikle kesilmeli ve kazazedeye elektrik iletkenliği olmayan maddelerle temas edilmelidir.
  • Elektrik kazalarına bağlı oluşan yanıklara su ile müdahale etmekten kaçınılmalıdır.
  • Suda Boğulma
  • Suda boğulan biriyle karşılaştığınızda, çok iyi yüzme bilseniz bile çok temkinli yaklaşmanız gerekir.
  • Yangın, Zehirli Gaz ve Radyasyon
  • Durum ve yer güvenliği değerlendirmesi yapmadan ve gerekli önlemleri almadan yangın ve benzeri olaylara asla müdahale edilmemelidir.
  • İçerisini tam olarak göremediğiniz, bilmediğiniz alanlara (kuyu, mağara, yangının yeri vb.) asla yaklaşılmamalı, profesyonel ekibin gelmesi beklenmelidir.
  • 2)BİLDİRME
  • Herhangi bir acil olayla karşılaşıldığında, ilkyardımcının görevlerinden ve ilkyardımın en önemli kurallarından biri, ilgili kurumlara gerekli bildirimleri derhâl yapmaktır.
  • Acil hasar durumu ile yer güvenliği değerlendirmesi yapmadan ve gerekli önlemleri almadan hiçbir olaya asla girişimde bulunulmamalıdır.
  • Türkiye’de acil yardım merkezi numarası “112”dir.
  • Olayın türüne, oluşma şekline ve meydana gelebilecek diğer durumlara göre gerekirse
  • İtfaiye (110),
  • Zehir danışma hattı (114),
  • Trafik polisi (154),
  • Polis imdat (155),
  • Jandarma imdat (156) veya
  • Doğalgaz acil (187) gibi numaralar da aranmalı, ilgili kuruluşlara bilgi verilmelidir.
  • 112 arandığında karşınıza 112 Komuta Merkezi çıkacaktır. Bu noktada unutulmaması gereken nokta şudur;
  • 112 merkezindeki görevliler olayı-olay yerini-durumun ciddiyetini siz ne kadar anlatırsanız ancak o kadar anlayabilir. Bu nedenle 112 acil yardım merkezini ararken dikkat etmemiz gereken unsurlar şunlardır:
  • • 112 acil yardımı kimin arayacağı net bir şekilde belirlenmelidir. Olay yerinde birden fazla kişi varsa ilkyardım bilmeyen bir kişinin araması tercih edilmelidir.
  • • Sakin olunmalı ya da sakin bir kişinin araması söylenmelidir.
  • • Kendimizi kısaca tanıtıp olayla ilgili doğru-düzgün bilgi verilmelidir.
  • • Kesin yer ve adres bilgileri verilmelidir.
  • • Hasta veya yaralıların sayısı ve durumları net olarak açıklanmalıdır.
  • • Herhangi bir ilkyardım girişimi yapıldıysa nasıl bir yardım yapıldığı açıklanmalıdır.
  • • 112 acil yardım merkezi tarafından sorulan sorulara net birşekilde yanıt verilmelidir.
  • • 112 acil yardım ekibi gelene kadar hasta veya yaralının yanından ayrılmamalıdır.
  • • Kim olduğu ve hangi numaradan aradığı bildirilmelidir.
  • 112 acil yardım merkezini aramak için hasta veya yaralıyla ilgili sağlığı tehdit edecek birtakım verilerin ya da şüphelerin elimizde olması gerekir.
  • Hastanın durumu değerlendirilirken aşağıdaki bulgulara dikkat etmek gerekir.
  • • Bilinçsizse ve uyarılarınıza tepki vermiyorsa
  • • Ciddi bir yaralanma bulgusu varsa
  • • Solunum güçlüğü ya da düzensizliği varsa
  • • Göğsünde batma-ağrı-acı hissi varsa
  • • Kanaması varsa
  • • Karında ağrı-sertlik varsa
  • • Kusması varsa
  • • Zehirlenme bulguları varsa
  • • Baş-boyun-omurilik zedelenmesi varsa
  • • Kırık-çıkık-burkulması varsa
  • • Yangın, elektrik çarpması veya trafik kazası mağduru ise 112 acil yardım merkezine derhâl haber vermek gerekir.
  • 3)KURTARMA
  • Olay yerinde güvenliği sağladıktan sonra olay yerindeki hasta veya yaralıların durumları hızlı ancak sakin bir şekilde değerlendirildikten sonra yapılan işlemlere kurtarma (müdahale) denir.
  • İlkyardımcı zaman kaybetmeden önce kime müdahale edilmesi gerektiğini belirlemelidir.
  • Bilinci kapalı olanlar,
  • Solunum zorluğu çekenler,
  • Çok şiddetli kanaması olanlar veya
  • Ağır yanığı olanlar önceliklidir.
  • Hafif kanama, kırık-çıkık-burkulma veya basit yaralanmalar ise ikinci derece önceliklidir
  • Kurtarma ile ilgili olarak ilkyardımcı;
  • • Hasta veya yaralının bilinç kontrolünü yapmalı,
  • •Hasta veya yaralının durumunu solunum ve dolaşım yönünden değerlendirmeli,
  • • Hasta veya yaralının korku ve endişelerini gidermeli,
  • • Hasta veya yaralının yarasını görmesini engellemeli.
  • • Hasta veya yaralıyı sıcak tutmalı,
  • • Bilinci kapalı bir kişiye kesinlikle yiyecek-içecek gibi şeyler vermemeli,
  • • Hasta veya yaralıyı gerekmedikçe hareket ettirmeden müdahale etmeli,
  • • Hasta veya yaralıyı yatırarak müdahale etmeli,
  • • Kırık yönünden değerlendirmeli,
  • • Hasta veya yaralının en uygun yöntemlerle en yakın sağlık kuruluşuna sevkini sağlamalı ve 112 acil yardım gelmeden olay yerini terk etmemelidir.
  • HAYAT KURTARMA ZİNCİRİ
  • Hayat kurtarma zinciri 4 ana unsurdan oluşur.
  • Sağlık kuruluşuna haber verilmesi
  • Olay yerinde yapılan hayat kurtarıcı girişimler
  • Ambulansta yapılan girişimler
  • Hastane acil servislerinde yapılan girişimler
  • Yaşam zincirini oluşturan bu dört halkanın ilk ikisi ilkyardımcının görevidir.
  • Bu ilk iki halka ne kadar doğru, hızlı ve etkin yapılırsa kişilerin yeniden yaşama veya sağlıklı bir yaşam sürdürme şansı o kadar artabilir.
  • İLKYARDIMIN ABC’Sİ
  • İlkyardım konusunda sürekli vurgulanan temel noktalar, olayın yerinin ve hastanın/yaralının bulgularının dikkatli ama hızlıca değerlendirilmesidir.
  • Bu değerlendirmede 2 temel beden sistemi önceliklidir.
  • Hasta veya yaralının solunum yollarında bir tıkanma sonucu kendiliğinden soluk alma-verme işlevlerinin ve/ya kalbin çalışmasının durması. Bu sorunlar ortaya çıktığında dakikalar içinde kişinin ölümü gerçekleşebilir.
  • İlkyardıma öncelikle
  • Bilinci kapalı (sesi soluğu çıkmayan-uyarılara tepki vermeyen),
  • Soluk alıp-veremeyen ve nabız alınamayan kişilerden başlanmalıdır.
  • Yaşamın devamlılığını sağlamak için ilkyardımcı hastanın bilinç durumuna göre ilkyardımın ABC’sini yaparak solunum ve dolaşım kontrolü yapmalıdır.
  • ABC harfleri İngilizce A: Airway; B: Breathing ve C: Circulation kelimelerinden uyarlanmıştır.
  • İlkyardımın değerlendirilmesi için öncüllük anlamında ABC önemlidir.
  • A: Solunum yolunun kontrol edilmesi:
  • Herhangi bir nedenden dolayı kişilerin solunum yolunun tıkanması sonucu (kan pıhtısı, lokma, diş kırığı, dil kökünün geriye kaçması gibi) nefes alma-verme işlemi ortadan kalkacağı için öncelikle yaralının ağzı içinde solunumu engelleyecek bir cisimin var olup olmadığı kontrol edilir.
  • Yutkunma, öksürük gibi reflekslerin kaybolduğu bilinci kapalı kişilerde dil kökünün geriye doğru kaçarak soluk borusunun girişini kapattığı bilinmektedir.
  • Kişide başka bir sıkıntı olmadan gerçekleşen geçici bir bilinç kaybı durumunda bile dil kökü boğaza kaçarak kişinin dakikalar içinde ölümüne neden olabilir.
  • Bunu önlemek için ilkyardımcı bilinci kapalı kişilerde solunum yollarını açmak için ağız içini kontrol ettikten sonra kişiye baş geri-çene ileri pozisyonu vermelidir.
  • Bu hareket sonucunda dil kökü de öne doğru çekileceği için soluk borusunun girişindeki engel kalkmış olur.
  • Eğer ağız içinde bir cisim varsa ve ağız içini kontrol etmeden önce baş-çene pozisyonu verilirse bu kez normalde soluk borusuna kaçmayacak olan cismin soluk borusuna kaçmasına yol açılır.
B: Solunumun değerlendirilmesi:

  • Bir kişide soluk alıp-vermenin kesilmesi ya da kalp durmasına bağlı beyine giden oksijenin 3-5 dakikalığına kesilmesi, kişinin kalbi daha sonradan çalışsa dahi geri dönülemez beyin hasarına yol açmaktadır.
  • Hasta ya da yaralılarda solunumun olup olmadığını değerlendirmek ilkyardımdaki temel aşamalardan biridir ve kesinlikle atlanmamalıdır.
  • BAK: Kişinin göğüs kafesine doğru eğilerek göğüs bölgesinin hareket edip etmediğini görerek kontrol etmektir.
  • DİNLE: Kulağınızı kişinin ağzına ve burnuna yaklaştırarak nefes sesinin olup olmadığını kontrol etmektir
  • HİSSET:Kulağınızı kişinin ağzına ve burnuna yaklaştırarak nefes sıcaklığının olup olmadığını kontrol etmektir.
  • C: Dolaşımın değerlendirilmesi:
  • Kalp ve damarların oluşturduğu dolaşım sisteminin ana unsuru olan kalp durursa kan dolaşımı da durur.
  • Kalbin durma süresi uzadıkça hücredoku-organ beslenmesi sona ereceğinden, hücrelerde geri düzelmeyecek hasarlar oluşur ve ölüm gerçekleşir.
  • Bebeklerde (0-1 yaş) nabız dirsek üstündeki kol atardamarından, çocuklarda (1-8 yaş) ve yetişkinlerde (8 yaş üstü) ise boyunun her iki yanında bulunan şah damarından ölçülür.
  • TEMEL BEDEN YAPISI VE FİZYOLOJİSİ
  • Temel anlamda insan bedeninin yapısı (anatomisi) ve işleyişi (fizyolojisi) hakkında bilgisi olan bir kişinin ilkyardım bilgilerini anlaması, yorumlaması ve beceriye dönüştürmesi daha kolay olacaktır.
  • İlkyardım eğitimi almış bir kişinin hasta ya da yaralının durumu hakkında doğru karar verebilmesi için sağlıklı insan bedeninin anatomisi ve fizyolojisi hakkında yeterli bir bilgiye sahip olması gerekir.
  • Bedende kas dokusu, sinir dokusu, bağ dokusu ve epitel doku olmak üzere 4temel doku çeşidi bulunmaktadır.
  • Bu dokular belirli fonksiyonları yerine getirebilmek için bir araya gelerek organ oluştururlar.
  • Belli fonksiyonları yerine getirmek için bir araya gelen organ toplulukları sistemleri oluşturur.
  • Örneğin; kalp, kan, kan damarları ile lenf damarları ve çeşitli diğer organlar dolaşım sistemini oluştururlar.
  • Farklı sistemlerin bir araya gelerek birlikte çalışmaları sonucunda yaşayan organizma ortaya çıkar.
  • Bedeni oluşturan temel sistemler aşağıda sıralanmıştır.
  • Hareket Sistemi
  • Dolaşım Sistemi
  • Solunum Sistemi
  • Sinir Sitemi
  • Boşaltım Sistemi
  • Sindirim Sistemi
  • Üreme Sistemi
  • HAREKET (KAS-İSKELET) SİSTEMİ
  • Hareket sistemi kemikler ile bu kemiklerin birleştiği bölgelerdeki eklemler ve hareketi sağlayan kaslardan oluşur.
  • Yürümek, konuşmak, oyun oynamak, beslenmek gibi hareket gerektiren tüm fonksiyonlardan hareketsistemi sorumludur.
  • Hareket sisteminin temel elemanları kemik, eklem ve kastır.
  • Kemik:
  • Kemikler bir araya gelerek bütün hâlinde bedenimizin iç iskeletini (çatısını) oluştururlar.
  • İskelet bedene şeklini verir,
  • İç organları korur ve kaslar için tutunma yeri sağlar.
  • Yetişkin bir insanda kemikler beden ağırlığının ancak % 15’ini oluşturur ve yaklaşık 4-7 kilodur.
  • Kemikler dışarıdan gelebilecek fiziksek travmalara karşı başta beyin olmak üzere kalp, akciğer, kemik iliği gibi yaşamsal önemi olan yapıları koruduğu gibi iskelet kaslarının hareketlerine yardımcı olur.
  • Kazalarda kol, bacak ve beldeki omurga kırıklarıyla sık karşılaşıldığı unutulmamalıdır.
  • Eklem:
  • Kemikleri birbirine bağlayan oluşumlara eklem denir.
  • Eklemler hareket ve yapı özelliklerine göre oynar, yarı oynar ve oynamaz eklem olarak sınıflandırılır.
  • Oynamaz eklemlerde kemikler çok sıkı bir şekilde birbirine bağlandıklarından hareket yoktur.
  • Oynar eklem olan alt çene kemiği hariç, toplam 22 tane kafa kemikleri fermuar gibi birbirine girerek tek parça olan kafatasını oluştururlar.
  • Sağrı kemikleri ve dişlerin çene kemikleriyle yaptığı eklemler de oynamaz eklemlerdir.
  • Yarı oynar eklemlerde eklemleşen iki bağ dokunun esnekliğine göre kısmen hareket edebilir.
  • Boyun, göğüs ve bel omurları arasındaki eklemlerle iki kalça kemiğinin önde birleştiği yerde oluşan eklemler yarı oynar eklemlerdir.
  • Oynar eklemler hareketi sağlayan eklemlerdir.
  • Kol ve bacak kemiklerinin bağlantı yerlerindeki eklemler tam oynar eklemlerdir.
  • Böyle eklemlerin bulunduğu kemikler, çok çeşitli hareket yeteneği kazanmış olan kol, bacak, el ve ayak kemikleridir.
  • Kas:
  • Kemikler ve eklemler bedenimizin çatısını oluştururlar fakat yatmak, koşmak, üremek, kan dolaşımı gibi bedenin bütün hareketleri kasların kasılıp gevşemesiyle olur.
  • Toplam ağırlığımızın yaklaşık yarısını kaslarımız oluşturur.
  • Kaslar, kemiklere bağlı (çizgili kaslar) olarak bulunabildiği gibi iç organların ve kan damarlarının yapısında (düz kaslar) da bulunabilirler.
  • Kasların kasılmasını sinir uyarıları sağladığından, istendiği zaman ve istendiği şekilde hareketi sağlayan çizgili kaslar istemli kaslar; ömür boyu aralıksız çalışan kalp, kan damarları, solunum organları, mide, bağırsak kasları istemsiz kasılan düz kaslardır.
  • Miyokart da denen kalp kası yüreğimizin duvarlarını oluşturur ve kasılıp gevşemeleri kalp atışlarımızın ortaya çıkmasını ve kan dolaşımını sağlar.
  • Bedende yaklaşık 600 iskelet kası birlikte çalışarak bizim günlük faaliyetlerimizi yapmamızı sağlar.
  • Kaslarımız istem dışı olarak aniden kasılırsa spazm oluşur.
  • Uzun süren spazmlara nöbet ya da katılaşma denir.
  • Beden ısısının % 80-90’ı kasların kasılması sırasında ortaya çıkan ısıdan kaynaklanır.
  • DOLAŞIM SİSTEMİ
  • Hücrelerin beslenmesi, madde alışverişi, onarımı, beden ısısının eşit bir biçimde dağılması, hormonların hücrelere ulaştırılması ve hücreler arası iletişimin sağlanması sağlıklı bir yaşam için kaçınılmaz olan unsurlardır.
  • Bunu bedende sağlayan dolaşım sistemidir.
  • Birincil görevi kanın damar içinde akışını sağlamak olan dolaşım sistemimiz; kan, damarlar ve kalpten oluşur.
  • Kalp
  • Kalp dolaşım sisteminin merkezinde oturur.
  • Ortalama 340 gram ve kendi yumruğumuz kadardır.
  • Üst tarafta 2 kulakçık, alt tarafta 2 karıncık olmak üzere, ortadan ikiye bölünmüş şekilde 4 odalıdır.
  • 4 tane de kapakçığı vardır.
  • Yüreğimiz kendi elektriğini üretebildiğinden beynimizden bağımsız olarak çalışabilir ama sinir sistemimiz, hormonlarımız, beden ısısı, yaşımız, cinsiyetimiz ve duygusal durumlarımız (korku, heyecan, stres, egzersiz gibi) kalbin çalışma hızını etkiler.
  • Koroner denen kendine özgü damar ağı vardır.
  • Tıkandığında ameliyatla değiştirilen veya stent takılan damar, kalbin koroner atar damarlarıdır.
  • Dinlenim durumundayken dakikada ortalama 70 kere atarken hızlı koştuğumuzda atım sayısı 200 kadar olabilir.
  • Otururken dakikada 60 ile 80 arasında atıyor olması normal kabul edilir.
  • Çocuklarda dakika atım sayısı normalde100 dolayındadır ve yaşlılıkta azalır.
  • Erişkinlerde günde ortalama 100 binden fazla atar.
  • Bir pompa işlevi gören yürek, bedenimizdeki büyük ve küçük dolaşım sistemlerimize kan pompalar.
  • Her bir pompalamada sol karıncıktan orta 70 mililitre, bir günde ortalama 7 bin litre kan pompalar.
  • Damarlar
  • İçindeki kanın dışarı kaçmasına izin vermeden taşımak için damarlarımız kapalı bir sistem hâlindedir.
  • Akciğerler hariç, yürekten aldığı kanı bedenin her tarafındaki hücrelere götürüp, geri kalbe getiren dolaşım sistemine büyük (sistemik) dolaşım denir.
  • Bu dolaşım sistemi besinleri hücrelere götürür ve artık maddeleri dışarı atılacak bölgelere getirir.
  • Küçük (pulmoner) dolaşım, kalpten aldığı oksijeni az ama karbon dioksiti fazla kanı akciğerlere götüren ve akciğerlerde temizlenip oksijenlenen kanı geri kalbe getiren dolaşım sistemidir.
  • Yapıları ve görevlerine göre damarlar 3 türlüdür;
  • Atar (arter),
  • Kılcal (kapiller) ve
  • Toplar (ven) damarlar.
  • Atardamarın görevi yüreğin pompaladığı kanı doku ve organlara çabukça götürmektir.
  • Atardamar çeperinde bolca elastik lif ve düz kas vardır.
  • Bu nedenden, içindeki kan miktarına göre genişleyip daralabilirler.
  • Bu genişleyip daralmayı nabız olarak ölçeriz.
  • Bu tür damarlarda kan basıncı diğer damar türlerine kıyasla yüksek olduğu için kan daha hızlı akar ama kılcal damarlara yaklaştıkça hız ve basınç azalır.
  • Çapı 2 buçuk cm olan aortun başlangıcında kan basıncı ortalama 100 mm Hg iken en ince atardamarda 30 mm Hg olur.
  • Kılcal damarlarmikroskopla ancak görülebilir.
  • Her hücreye ulaşacak şekilde bedende ağ oluştururlar.
  • Bu tür damarların duvarı tek sırahücreden oluştuğu için damar ile hücreler arasında madde alış verişi kolaydır.
  • Yararlı maddeler (besin, hormon, O2 gibi) damardan hücrelere, zararlı maddeler (CO2, üre gibi) hücrelerden kana geçer.
  • Bedenin bazı bölgelerinde damar ağı pek çoktur (kas, böbrek, karaciğer) ama derinin en dışında, gözdeki korneada ve kıkırdaklarda hiç yoktur.
  • Kılcallar içindeki kan basıncı ortalama 20 mm Hg kadar olduğundan kan akımı da yavaştır.
  • Toplardamarların çeperinde daha az elastik lif ve düz kas olduğundan kasılarak daralmaları daha az olur.
  • Bedenden toplanan nispeten kirli kanı kılcallardan alıp kalbe taşırlar.
  • Kılcal yanından başlayan toplardamarlarda kan basıncı ortalama 10 mm Hg iken kalbin sağ kulakçığına giren en geniş toplardamarda basınç sadece 2 mm Hg olur.
  • İçlerindeki kan akış hızı yavaştır
  • Dolaşımın bir parçası olarak lenfatik sistem de vardır.
  • Bu sistem lenf damarlar, lenf düğümleri, bademcikler, timus bezi ve dalaktan oluşur.
  • İçlerinde ve lenf düğümlerinde lenfosit denen hücreler vardır ve beden bağışıklığına yardım ederler.
  • Kan
  • Lenf damarları hariç, diğer damarlarımız içindeki sıvıdır.
  • Kan sudan daha yoğun olduğu için az akışkandır.
  • Binde 9 tuz içerir ve 38 derece ısısı vardır.
  • Erişkin erkekte 5,5 ve kadında 4,5 litre kadardır.
  • Toplamın %85 kadarı büyük dolaşımda, % 15 kadarı küçük dolaşım sistemi içinde bulunur.
  • İçerisinde % 55 plazma ve % 45 hücreler vardır.
  • Kanın sıvı kısmına plazma denir
  • İçinde proteinler, hormonlar, besin, artık maddeler, elementler ve gazlar bulunur ama % 92’si sudur.
  • Bir kişide toplam 30 trilyon dolayında alyuvar vardır.
  • Ortalama 120 gün yaşarlar ve her saat 10 milyar tane yenisi üretilir.
  • Dolaşım sisteminin bedende 3 temel görevi bulunmaktadır.
  • 1. Taşıma Görevi:
  • • Besin maddelerini hücre ve dokulara taşımak; hücrelerde oluşan atık maddelerin atılması için böbrek, akciğer ve deriye taşımak.
  • • Beden için gerekli olan oksijeni akciğerlerden hücrelere kadar taşımak; hücrelerde metabolizma sonucu oluşan karbondioksiti bedenden dışarı atmak için akciğerlere götürmek.
  • • Çeşitli doku ve organlarca üretilip kana verilen hormon, enzim gibi yapıları hücrelere kadar iletmek
  • 2. Düzenleme Görevi:
  • İçindeki amino asitler ve tamponlar aracılığıyla kanın asit-baz derecesini ayarlamak.
  • Suyu kullanarak beden ısısının düzenlenmesinde görev almak.
  • Sodyumu kullanarak bedenin sıvı ve elektrolit dengesini ayarlamak.
  • 3. Savunma Görevi:
  • Kanamayı durdurarak, bedenden sıvı kaybını önlemek.
  • Yabancı mikroorganizma ve toksinlere karşı bağışıklık sistemi ile bedeni korumak.
  • Beden Isısı
  • Dolaşım sisteminin en önemli görevlerinden birisi beden ısısını düzenlemektir.
  • Yaşam için gerekli olan bedenimizdeki biyokimyasal tepkimelerin devam edebilmesi için beden ısısının devamlı değişkenlik gösteren iç ve dış koşullara rağmen sabit tutulması gerekir.
  • Normal beden içi sıcaklığı 36,5 0C dir.
  • Bu değerlerin aşırı üstüne çıkması yüksek ateş, altına düşmesi düşük ateş olarak değerlendirilir.
  • İki durumun da uzun süre devam etmesi ve kontrol altına alınamaması durumunda havaleden başlayan ve ölüme kadar gidebilen süreçler gelişebilir.
  • Beden ısısının 41-42 0 C’nin üzerine çıkması ve 34 0C’nin altına düşmesi kalıcı hasarlara neden olabilir.
  • Beden ısısı özellikle 6 ay ile 6 yaş çocuklar için çok önemlidir.
  • Beden ısısı ilkyardımda koltuk altından el kullanılarak kabaca değerlendirilebilir.
  • Dolaşım Varlığı
  • Bedende kan dolaşımının olup olmadığını yani kalbin kanı damar içine pompalama görevinin devam edip etmediğinin göstergesi nabızdır.
  • Nabız atardamar üzerinden kalp atımlarının hissedilmesidir.
  • Kalp kanı atardamara her fırlattığında, fırlatılan kanın damar duvarına yaptığı basıncın damarı kımıldatmasına nabız denir.
  • Sağlıklı bir kişinin bedenindeki herhangi bir atardamar üzerinden en az 3parmakla (başparmağı kullanmadan) en az 5 saniye süresince hafifçe bastırarak rahatlıkla nabız ölçümü yapabilirsiniz.
  • Kaza geçirmiş veya hasta kişilerde nabız alınabilecek en iyi atardamar bölgeleri yetişkinler ve çocuklar için boyun şah damarı (âdemelmasının her iki yanında) bebeklerde isedirsek üstü kol atardamarıdır.
  • Bunun nedenini basitçe şöyle olabilir.
  • Trafik kazası geçirmiş yolda hareketsiz yatan bir yetişkinde sol pazı kemiği kırığı varsa ve siz sol el bileğinden nabız ölçümü yaparsanız “kişinin nabzı yok” şeklinde yanlış bir karar verebilirsiniz.
  • Kırık olan kemiğe bağlı olarak atardamarda meydana gelen kanamadan dolayı kişinin el bileğinde kanlanma azalacağı ya da olmayacağı için o bölgede soğuma ve nabız azalması ortaya çıkabilir.
  • Bu durum ilkyardımcıyı yanıltabilir.
  • Bebeklerde bilinç kontrolü ayak tabanından yapılır.
  • SOLUNUM SİSTEMİ
  • Solunum sistemi burun boşluğu (bazen ağız boşluğu), yutak (farinks), gırtlak (larinks), soluk borusu (trake), tüpler (bronşlar) ve akciğerlerden oluşmaktadır.
  • Akciğerlerimizin yapısında da küçük tüpcükler (bronşcuklar) onların sonlarında bulunan torbacıklar (alveoller) vardır.
  • Solunum sisteminintemelanlamda 3 işlevi vardır:
  • 1. Akciğerlerin havalandırılması, yani havanın atmosferden akciğerlere giriş ve çıkışını (dış solunum) sağlamak
  • 2. Akciğerlerden alınan oksijenin hücrelere taşınması ve karşılığında hücre metabolizması sonucu çıkan karbon dioksitin akciğerlere taşımak(içsolunum)
  • 3. Solunum sisteminin normal çalışmasını düzenlenmek
  • Solunum yollarından bedene yabancı madde girişini engellemek, sesin oluşumuna katkıda bulunmak ve koku almamıza yardımcı olmak gibi işlevleri de vardır.
  • Burun:
  • Atmosferden bedene havanın ilk giriş yaptığı solunum sistemi yapısıdır.
  • Burundan hava girince, burunda bulunan kıllar aracılığıyla havadaki toz, polen gibi yabancı parçacıklar tutulur.
  • Bu şekilde akciğerlere giden hava kısmen temizlenmiş olur.
  • Burun içini kaplayan epitel tabaka bolca mukus ve su salgılar.
  • Bunlar da burun içini nemli tutar, giren yabancı parçacıkları yakalar ve giren havayı nemlendirir.
  • Burun içindeki bol kan damar ağı giren havayı ısıtır.
  • Ağızdan solunduğunda bu yararlı işlemler olmaz.
  • Burun boşluğuna gözyaşı bezleri kanalı da açılır.
  • Ağlandığı zaman çıkan gözyaşı buruna ulaşır.
  • Ağlarken burun akmasının nedeni budur.
  • Yutak (Farinks):
  • Hem sindirim sistemi hem de solunum sisteminde görev alır.
  • Yutak anatomik olarak burun ve ağız boşluklarının arkasında geniş bir yapı ve gırtlağın başlangıç kısmında ise dar bir yapı olarak bulunan bir organdır.
  • Yutak, ön tarafta gırtlağa, arka tarafta yemek borusuna doğru devam eder.
  • Östaki borusu orta kulaktan yutağa doğru açılan bir kanaldır.
  • Yutaktaki bademcikler lenfoid yapıda olduğu için bedenin savunmasına katkıda bulunur.
  • Herhangi bir travma ya da enfeksiyona bağlı olarak gelişen inamasyonda buradaki lenfoid doku şişerek orta kulağın havalanmasını engelleyebilir.
  • Gırtlak (Larinks):
  • Boyunun ön tarafında 4. ve 6. boyun omurlar arasına yerleşmiş, soluk borusu ve yutak arasında bulunan kıkırdak yapıda bir organdır.
  • Âdemelması da denir.
  • Erkeklerde daha büyük ve belirgindir.
  • Atmosferden alınan havanın soluk borusuna gönderildiği yapıdır.
  • İçinde ses telleri bulunur.
  • Akciğerlerden dışarı doğru çıkan hava; ses tellerini titreştirir, yutaktan geçer, burun boşluğunda dolaşır, ağız, dil, diş ve dudakların yardımıyla ses çıkartmış oluruz.
  • Gırtlak içini kaplayan epitel hücrelerinin uzantıları olan kamçılar (siliya), gırtlağa kaçan yabancıları veya balgamı yukarı yutağa doğru süpürür.
  • Bazen öksürük de bu işe yardım eder.
  • Gırtlağımızın içindeki boşluğa glotis denir.
  • Glotisin ağzında, aşağıya doğru uzanan epiglotis vardır.
  • Yutarken ve içerken epiglotis soluk borusunun ağzını kapatır, yiyecek ve içeçekler soluk borusuna kaçamaz ama bu sırada solunum da geçici olarak durmuş olur.
  • Soluk Borusu (trake):
  • Yemek borusunun önünde ve gırtlağın altında devam eden soluk borusu yaklaşık 12 cm uzunluğundadır.
  • Altıncı boyun omuru hizasında gırtlaktan başlayan soluk borusu göğüs kafesi içerisine girip ikiye dallanarak akciğerlere giriş yapar.
  • Soluk borusu kıkırdak, kas ve zarlardan yapılmış silindirik düz bir borudur.
  • Kıkırdaklar C harfi şeklinde soluk borusu boyunca 15-20 halka olmak üzere dizilmişlerdir.
  • Tüpler (bronşlar):
  • Soluk borusunun dallanarak sağ ve sol akciğerlere giren yapılarıdır.
  • Bronşların yapısı soluk borusunun yapısına benzer ancak kıkırdakları daha düzensizdir.
  • Sağ akciğere giden bronşlara sağ; sol akciğere gidene sol bronş denir.
  • Bunların yapısında da sililar vardır ve yabancı maddeleri ve balgamı yukarı doğru süpürürler.
  • Akciğerler:
  • Göğüs boşluğu içinde sağda ve solda olmak üzere bulunan akciğerlerin temel görevi hava ile kan arasında gaz alışverişini sağlamaktadır.
  • Göğüs duvarının iç yüzü ile akciğerlerin dış yüzünü örten ince iki zar (plevra zarı) vardır.
  • İki zar arasında negatif (eksi) bir basınç vardır.
  • Bu negatifik bir emme etkisi yaparak akciğerlerin göğüs kafesi içine doğru kolayca genişlemesini sağlar ve daha da önemlisi akciğerlerin büzülerek kapanmasına engel olur.
  • Göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran diyafragma zarı (kası) vardır.
  • Bu kas gevşemiş durumdayken yarım ay gibi göğüs boşluğuna doğru bombeli durur.
  • Soluk alırken (inhelasyon) diyafragma kasılır ve karın boşluğuna, aşağı doğru düzleşir, göğüs boşluğu genişlemiş olur.
  • Göğüs boşluğunun genişletilmesinin % 75’i diyafragma sayesinde olur.
  • Yani soluk alma işi aktif bir olaydır ve enerji harcarız. Soluk verme (ekshelasyon) pasiftir.
  • Solunum Varlığı
  • Bir dakikada alınıp verilen solunum sayısına solunum sıklığı denir.
  • Yetişkinlerde dakikada alınıp verilen soluk sayısı 12-20;
  • Çocuklarda15-20,
  • Bebeklerde ise 18-25 arasındadır.
  • Travma ya da benzeri durumlara bağlı olarak kişinin solunum sıklığı azalabilir veya artabilir.
  • Bir kişide solunumun olup olmadığı, havanın akciğerlere girip çıkmasına bağlı olarak göğüs kafesinin inip-çıkmasından, ağızdan ve burundan gelen hava sesinden ve ağız-burundan gelen havanın neminden-sıcaklığından anlaşılır.
  • Bu amaçla kişinin göğüs kafesine bakılır (bak), ilkyardımcı yanağını kazazedenin ağzına ve burnuna yaklaştırır, nefes sesini ve sıcaklığını-nemini hissetmeye çalışır (dinle ve hisset). Bu yönteme BAKDİNLE-HİSSET yöntemi adı verilir.
  • Bu yöntemle kişilerde solunum olup olmadığı en az 10 saniye kontrol edilmelidir.
  • SİNİR SİSTEMİ
  • Bedenimizi oluşturan sistemlerin hiçbiri tek başına bağımsız çalışamaz, çalışmamalıdır.
  • Dolaşım ve sinir sistemlerimiz kendi aralarında ve bedenin bütün sistemlerimiz, hatta bütün hücrelerimiz arasındaki gerekli bağlantıları kurarlar ama sinir sistemi başlıca yönetici olandır.
  • Beden dışındaki (dış) ortam ve içindeki (iç) ortamların şartları devamlı değişkendir.
  • Sinir sistemi iç ve dış ortamdaki değişiklikleri algılayarak, bedenimizin değişmiş yeni durumlara uymasını sağlar.
  • Dış ortamdaki değişkenleri algılayan almaçlarımız göz, kulak, burun, dil ve deri gibi organlarımızdır.
  • Sinir sistemi merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) ve çevresel (periferik) sinir sistemi olmak üzere iki bölümde incelenmektedir.
  • Merkezî Sinir Sistemi
  • Dışarıdan kafatası ve omurlar tarafından koruma altına alınmış olan merkezî sinir sistemi beyin ve omurilikten oluşur.
  • Kemiklerin hemen altında üç tabakadan oluşmuş beyin zarı vardır.
  • Merkezî sinir sistemini çevreleyen ve onları yıkayan bir de beyin-omurilik sıvısı (BOS) vardır.
  • BOS steril, renksiz ve çok az protein içeren bir sıvıdır.
  • Sinir sistemininin yüzdürülerek kaldırılıp yerçekimine göre korunması, şok emicilik, kafa içi hacmini ayarlama ve sinir sisteminin çalışmasını düzenleme gibi BOS’un çok önemli görevleri vardır.
  • Sinir sistemindeki kan damarlarının çeperleri özelleşerek kan-beyin engelini oluştururlar.
  • Dolaşımdan gelen istenmeyen maddelerin merkezî sinir sistemine girmesi engellenmiş olur.
  • Merkezî sinir sistemi, sinir hücreleri (nöronlar) bulundurur.
  • Bir nöron, hücre gövdesi (sitoplazma), dendritler ve aksondan oluşur.
  • Dendritler çok dallıdır (ağaç gibi) ve çevredeki bilgileri alarak hücre gövdesine ileten anten görevi yapar.
  • Akson genellikle bir tanedir ve gövdede işlenen bilgiyi hedef hücrelere (diğer nöronlara, kaslara ve salgı bezlerine) götüren, uzunluğu 1 metreyi bulabilen kablo ağı gibidir.
  • Beyin
  • Beyin 100 milyardan fazla sinir hücresi ve bir o kadar da glia hücrelerinden oluşmuş, çok gelişmiş bir bilgi işlem merkezidir.
  • Beyini sarıp koruyan kafatası kemiklerini kaldırırsak beyin dokusu net bir şekilde görülür.
  • Beyini oluşturan yapılar kabuk (serebrum=korteks), ara beyin (diensefalon), beyin sapı (kökü) ve beyincik (serebellum) olarak 4 bölümde incelenebilir.
  • 1)Kabuk (Serebral Korteks)
  • Beynin ağırlığının yaklaşık üçte ikisini oluşturan serebral korteks beynin tüm yapılarını üstten örtmektedir.
  • Birbirine bağlı, sağ ve sol olarak 2 bölgesi (hesisferler) vardır.
  • Her bölgenin, ön (frontal), orta (parietal), arka (oksipital) ve yan (temporal) olmak üzere dörder alanı vardır.
  • Yüzeyinde pek çok girinti ve çıkıntıları olan korteks, insan beyninin en gelişmiş kısmıdır.
  • Korteksin işlevi çok ve karmaşıktır.
  • Kısaca, bedenin hemen her bölgesinden gelen (görme, dokunma, işitme, tat, hareket, konuşma gibi) girdilerin işlemek, karara bağlamak ve onları tekrar gerekli bölgelere yanıt vermeleri için göndermektir.
  • Düşünme, sonuç çıkarma, algılama ve öğrenmenin en ileri düzeyde yapıldığı yerdir.
  • İnsan aklının bulunduğu yerdir.
  • 2)Ara Beyin
  • Bedenden gelen bilgilerin ayrıştırılarak korteksin belirli bölgelerine gönderme ve bazı bilgileri de kendi içinde işleme görevi vardır.
  • Talamus ve hipotalamus diye 2 bölgesi vardır.
  • Talamus daha çok gelen bilgilerin ayrıştırılıp kortekse ve oradan geri gelenleri bedene iletmekle görevlidir.
  • Uyku ve uyanıklılık burada düzenlenir.
  • Hipotalamus beynin tabanında küçük bir alandır ama görevleri daha önemlidir.
  • Otonom sinir sisteminin ana kontrol merkezi gibi çalışır.
  • Kalp atışları, solunum, iştah, beden ısısı, su dengesi ve bazı duygusal durumlar (korku, kızgınlık, saldırganlık, haz alma) ile bedenin gece-gündüz ayarını yapar.
  • Epifiz ve hipofiz bezleriyle beraber bazı hormonların üretimini yaparak bedenin hormonal (böbrek üstü bezlerinin, tiroid bezlerinin, üreme bezlerinin) kontrolünü sağlar.
  • 3)Beyin sapı (kökü) = omurilik soğanı:
  • Omurilik ile ara beyin arasında bulunur.
  • Medulla (solunumun ve kan basıncının düzenlenmesi ile yutma, kusma ve öksürme reekslerinin merkezi),
  • Pons (solunum hareketlerinin düzenlendiği) ve orta beyin (göz hareketlerinin düzenlendiği) bölgeleri vardır.
  • Beyin sapı bedenin yaşaması için şart olan işlevlerin yapıldığı en ilkel beyin gibi çalışır.
  • 4)Beyincik (serebellum):
  • Beyin ağırlığının yüzde onunu ancak oluşturur ama toplam beyin hücre sayınının hemen yarısı buradadır.
  • Çizgili kaslarımızdan, tendonlardan, eklemlerden, deriden, görme ve denge sistemlerimizi ilgilendiren girdiler alır ve onlara yanıtlar verir.
  • Yani beyincik beden hareketlerinin ince ayarını yapar,
  • Dengemizi ve postürümüzü sağlar.
  • Omurilik
  • Omurilik yetişkinlerde yaklaşık 1 cm çapında, kadınlarda 43 erkeklerde 45 cm uzunluğunda ve 35-40 gram ağırlığındadır.
  • Omurilik, omurlarımızın (33 tane) oluşturduğu kemik kanal içine yerleşmiştir ve beyinin aşağı doğru devamıdır.
  • Omuriliğin temel görevi bedeni saran sinirlerden aldığı bilgileri beyine ve beyinden gelen geri bildirimleri organlara iletmektir.
  • Diğer bir önemli görevi de bedende istemsiz gerçekleşen bazı reekslerin (ayak, diz ve dışkılama gibi) oluştuğu merkezdir
  • Omurilik yaralanmalarında hasarın derecesine, beden üzerinde oluşturduğu zarara bağlı olarak kısmi ya da tam felçler görülebilir.
  • Çevresel (Periferik) Sinir Sistemi
  • Çevresel sinir sistemi beyin ve omurilikten çıkarak bedene dağılan sinirlerden oluşur.
  • Beyinden çıkan sinirlere kafa sinirleri; omurilikten çıkan sinirlere omuriliksinirleri denir.
  • Kafadan çıkan 12 çift sinirler başın ve gövdenin üst kısmındaki organlarda sonlanırlar.
  • Hangi bölgesinden çıktığına bağlı olmak üzere, omurilikten çıkan 31 çift sinir vardır.
  • Periferik sinir sistemi duysal (aferent) ve motor (eferent) olmak üzere iki ana kola ayrılır.
  • Aferent sinirler bedendeki reseptörlerden uyartıları alıp merkezî sinir sisteme götürürler ama eferentler merkezde işlenen bu bilgileri salgı bezleri ve kaslara götürür.
  • Götürücü (eferent) sinirler kendi arasında somatik (beden) ve otonomsinir sistemi diye ayrılır.
  • Somatik (motor) sinirler, bilgiyi çizgili kaslara taşıdığı için isteğimize bağlı çalışırlar.
  • Otonom sinirler merkezden aldıkları bilgileri düz kas, yürek kası ve salgı bezlerine taşırlar ve isteğimiz dışında çalışırlar.
  • Otonom sinir sistemi de parasempatik, sempatik ve enterik sinir sistemi diye üçe bölünebilir.
  • Sempatik ve parasempatik sistemler genellikle iç organlarımıza giderler ve birbirine zıt etki gösterirler.
  • Merkezî sinir sisteminde bağımsız çalışabilen enterik sinir sistemi sadecesindirim sisteminde bulunur.
  • Bilinç Durumu
  • Merkezî sinir sisteminin herhangi bir sorun olmadan çalıştığına dair en önemli bulgu bilinç durumudur.
  • Bilinç, kişinin kendisinin farkında olması durumudur.
  • Kişi nerede olduğunun, ne yaptığının, niçin yaptığının farkında ise bilinci var demektir.
  • Bilinç her zaman kişinin konuşması ya da hareket etmesi ile değerlendirilmemelidir.
  • Bazen kişiye sormuş olduğunuz soruya göz kırparak yanıt vermesi bilinçli olduğu anlamına gelebilir.
  • Bu nedenle ilkyardımcı olay yerindeki kişinin bedenini dikkatli bir şekilde değerlendirmelidir.
  • Hasta veya yaralının bilinç durumuna, kişiye öncelikle “NASILSIN” şeklinde sözel uyarı göndererek bakılır.
  • Herhangi bir tepki vermiyorsa yetişkinlerde ve çocuklarda omuz başlarından,
  • Bebeklerde ise ayak tabanından hafifçe sarsarak-vurarak vereceği tepkiye bakılır.
  • İlkyardımcıdan gelen tüm uyaranlara yanıt verenlere bilinci açık;
  • Sözlü uyaranlara yanıt verenlerde birinci derece bilinç kaybı
  • Sadece ağrılı-fiziksel uyaranlara yanıt verenlerde ikinci derece bilinç kaybı ve hiçbir uyarıya yanıt vermeyenlerde üçüncü derece bilinç kaybı var demektir.
  • BOŞALTIM SİSTEMİ
  • Bedenimizde su ve elektrolitler hem hücre içinde hem de hücreler arası boşluk olan matrikste bulunur.
  • Hayatta kalmamız için hücre içi ve hücreler arası sıvının (iç deniz de denir) miktarı ve bileşenleri çok iyi kontrol edilmelidir.
  • Salgılama (tükürük, ter), boşaltım (sidik, dışkı) ve buharlaşma (solunum sistemi, deri) yollarıyla sürekli su ve elektrolitleri kaybederiz.
  • Bedendeki su ve tuz miktarı düştüğü zaman merkezî sinir sistemi devreye girerek tuz almamızı ve su içmemizi sağlar.
  • Tuz ve su miktarını düzenleyen başlıca sistem boşaltım sistemidir.
  • Boşaltım sistemimizin temel görevi, beden hücrelerimizin metabolizması sonucu üretilen atıkları önce kanımızdan süzerek çıkardıktan sonra idrar yoluyla beden dışına atmaktır.
  • Boşaltım sistemi böbrekler, idrar boruları, sidik torbası ve idrar kanalından oluşmaktadır.
  • Böbrekler karın boşluğunda omurganın iki yanında karın arka duvarına yaslanmış olarak bel bölgemizde yerleşmiştir.
  • Şekil olarak fasulyeye benzeyen böbrekler 8-12 cm uzunluğunda, 4-6 cm genişliğinde ve 3-5 cm kalınlığında küçük birer organdır.
  • Bedende en çok kanlanan organların başında gelmektedir
  • Çünkü çok çalışırlar.
  • İdrar oluşumunun ilk aşaması kanın böbreklerce süzülmesidir.
  • Böbreklerden dışarıya kanın süzülmesi fiziksel bir olaydır.
  • Süzülme, böbreğe gelen kanın miktarına, bu kanın basıncına, sinir sistemimize ve bazı hormonlara bağlıdır.
  • Karmaşık bir olaydır.
  • Böbreklere gelen kanın içindeki hücreler ve proteinler hariç, kanın plazması içinde bulunan yaklaşık 150 çeşit madde dışarıya süzülür.
  • Gelen kanın her seferde ancak % 25 kadarı süzülür.
  • Böbreklerimiz bedendeki toplam kanı 24 saatte 48 kere süzerler.
  • İki böbreğimiz 24 saatte yaklaşık 180 litre kan süzerler.
  • Süzülen sıvı içerisindeki beden için gerekli olan maddelerin (şeker, tuz, su ve mineraller gibi) tamamı hemen geri emilir
  • Böbreklerin süzme ve geri emme olaylarını nefron denen tüpsü yapılar yapar.
  • Her iki böbrekte yaklaşık 1 milyon tane nefron vardır.
  • Geri emilmeyen atılacak maddeler (üre, fazla gelen şeker, mineraller ve su ) ile böbreklerin salgıladığı istenmeyen bazı maddeler önce yaklaşık 25-30 cm uzunluğunda olan idrar borularına (üreter), sonra da sidik torbasına (mesane) iletilir.
  • Bedenimizin su düzeyine bağlı olmak koşuluyla bir günde dışarıya en az yarım litre en fazla 20 litre sidikatılır.
  • Normal olarak günlük atılım 1 – 2 litredir.
  • Sidik (idrar) torbası düz kastan yapılmış bir organdır.
  • İçinde 200-400 ml arasında sidik biriktiğinde kişide işeme isteği oluşur.
  • Sidik torbasının çıkışında biri istem dışı, öbürü isteğe bağlı olarak çalışan iki kapak olduğundan, işemek hem isteğimize bağlı hem de bağımsızdır.
  • İdrar torbası dolu olan bir bireyin idrar torbası kaza sonucu patlayıp, sidik beden içine yayılırsa ciddi sorunlara yol açabilir.
  • Sidik torbasındaki sidik, idrar boşaltım kanalı (üretra) ile beden dışına atılır.
  • Sidik boşaltım kanalı kadınlarda3-5 cm, erkeklerde12-20 cm uzunluğundadır.
  • Boşaltım sistemimizin kısa özetgörevleri:
  • Kanımızın tamamını önce süzmek, sonra yararlı olanları geri emmek
  • Bedende fazla olan (şeker, su, tuz gibi) maddeleri ve artık maddeleri (üre, aseton, asit) dışarı atmak
  • Bedenin su dengesini düzenlemek
  • Bedenin elektrolit dengesini düzenlemek
  • Bedenin asit-baz (pH) düzeyini düzenlemek
  • Hormon üretmek ( renin, eritropoetin) ve aktifleştirmek (D vitamini)
  • SİNDİRİM SİSTEMİ
  • Yaşamın devamı için enerji gereklidir.
  • Enerjiyi karşılayabilmek için bedene öncelikle besin almak gerekir çünkü kendi besinimizi (enerjimizi) üretemeyiz.
  • Dışardan aldığımız besinlerin hemen tamamı hücre zarını geçip içine giremeyecek kadar büyük ve karmaşık yapıdadırlar.
  • Sindirim sistemi besinlerin alınması, sistem içinde hareket ettirilmesi, parçalanması, emilmesi ve artıkların atılmasını sağlar.
  • Sindirim sistemi ağız, tükürük bezleri, yutak, yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi ve pankreastan oluşur.
  • Bedene enerji veren ve yapıtaşı olarak kullanılan maddelere besin denir.
  • Besin maddelerimiz şeker, yağ, protein, mineral, vitamin ve sudan oluşur.
  • Bunları önce alır, ağzımıza koyar ve çiğneriz. Ağızdaki çeneler, dişler, tükürük bezleri ve dil çiğnemeye ve yutmaya yardım ederler.
  • Sindirim sistemine alınan besinlerin sistem sonuna kadar hareket ederek gitmesi gerekir
  • Yemek borusu 25 cm uzunluğunda, kastan yapılmış içi boş bir borudur.
  • Midemizde bolca kas vardır.
  • Bunlar kasılarak içerdeki besinin mekanik olarak parçalanmasını ve bağırsaklara gönderilmesini sağlarlar.
  • Mide asit, enzim ve mukus salgılayarak kendini korur ve az da olsa kimyasal sindirim yapabilir.
  • Mide, karaciğer, pankreas ve ince bağırsağın ürettiği karışım, ince bağırsak içindeki besinlerin tamamen en küçük parçalara parçalanmasını (kimyasal sindirimi) sağlar.
  • İnce bağırsağın üst bölümü kimyasal sindirim ve emilimin merkezi sayılır.
  • Kalın bağırsaklar, kalan artık maddeleri depo edip belirli bir düzen içinde dışarı atılmasını sağlar.
  • Kalın bağırsaklar içinde bolca bakteri vardır.
  • Bunlar doğuştan gelmezler, sonradan buraya yerleşirler.
  • Sindirim sistemimiz içine bir günde yaklaşık 7 litre su salgılarız ama besinleri emerken bu suyu geri emeriz.
  • Dışkı ile günde ancak 0,1 ile 0,2 litre su dışarı atarız.
  • Enerji veren ana besin kaynaklarımız şekerler, proteinler ve yağlardır.
  • İlk yakıtımız şekerdir, yoksa yağlar onlar da yoksa proteinlerdir.
  • Proteinleri depo etmeyiz, onlar yapı taşlarımızdır.
  • Yaklaşık yarım kilo kadar şeker ancak depo edebiliriz.
  • Fazla besinleri yağ olarak depo ederiz.
  • Beynimizin hipotalamus bölümünde açlık merkezi ve tokluk merkezi vardır.
  • Bu merkezler, mide-bağırsak sistemlerinin boş ve doluluk durumları, sinir sistemi, bazı hormonlar ve kanımızdaki şeker, protein ve yağ düzeyleri hep birlikte beslenmemizi düzenlerler.
  • ÜREME SİSTEMİ
  • Yeryüzündeki canlı varlıkların 2 temel amacı vardır;
  • Biri yaşamını sürdürmek, diğeri üremektir.
  • Birincisi zorunlu bir fizyolojik olaydır ama üreme zorunlu değildir.
  • Türlerin devamlılığı için üreme zorunludur.
  • Üreme sistemi birincil üreme organları ve yardımcı üreme organları olarak incelenir.
  • Erkekte birincil organ erbezleri (testisler)dir,
  • Dişide yumurtalıklar (ovaryumlar)dır. Bunlara gonatlar da denir.
  • Bu organlar döl (sperm ve yumurta, bunlara gamette denir) üretirler.
  • Erkek yardımcı (ikincil) organları döl kanalı (vas deferens), salgı bezleri (seminal vesiküller ve prostat) ve penisten oluşur.
  • Dişi yardımcı organları follap tüpleri, döl yatağı (uterus) ve vajinadır.
  • Erkek ve dişi döllerinin dişi bedeninde birleşmesine döllenme, oluşan ilk canlıya da zigot denir.
  • Zigot hücreleri çoğalarak ve büyüyerek gelişir
  • Gebeliğin ilk 2 aylık evresine dölüt (embriyo) doğuma kadar olan sonraki evresine bebecik (fetus) denir.
  • Üreme fizyolojisi gebelik, doğum ve buluğ çağını da kapsar.
  • Üreme hormonları dişide yumurtalıklarda üretilen estrojenler ve progesteron;
  • Erkekte testislerde üretilen androjenlerdir
  • Bunları kontrol eden ve birlikte çalışan hormonlar; hipotalamus ve hipofiz.
  • Dişi üreme sistemi döngüsel (periyodik) fizyoloji gösterir.
  • Dişi buluğ çağına geldiği zaman ortalama 300 bin kadar yumurtası vardır.
  • Üreme çağı boyunca bu yumurtaları yumurtlayarak bitirdiği zaman, dişi için üreme sona ermiştir (menapoz) demektir.
  • Erkekte üreme buluğ çağına girdikten sonra başlar ve ölene kadar sperm üretebilir.
  • Her bir atmık (meni) içinde ortalama 150 ile 600 milyon sperm bulunur ama dölleme için bir tanesi gereklidir.
  • Bir seferde atılan sperm sayısı 50 milyonun altına düşerse erkekte kısırlık oluşabilir.
  • Erkekte üreme sistemi periyodik değildir.

TEMEL İLK YARDIM BİLGİSİ

SOLUNUM VE DOLAŞIM SİSTEMLERİNİN ÖNEMİ: TEMEL YAŞAM DESTEĞİ

GİRİŞ ÜNİTE 2


  • İlkyardımın 4 temel amacından bir tanesi yaşamsal fonksiyonların sürmesini sağlamaktır.
  • Yaşamsal fonksiyonlar deyince de akla öncelikle solunum sistemi ve dolaşım sistemi gelir.
  • Bedendeki tüm hücrelerin yaşamak için besin ve oksijene ihtiyacı vardır.
  • Besinlersindirim sistemi aracılığıyla sindirildikten sonra kana oradan da hücrelere gönderilir.
  • Oksijen de solunum sistemi aracılığıyla kana verildikten sonra hücrelere gönderilir.
  • Besinlerin oksijenle yakılması sonucunda enerji oluşur, bunun sonucunda da hücre canlılığı yani yaşam devam eder.
  • Bu nedenle yaşamın devamı için bu iki sistemin her daim görevini eksiksiz olarak yapması gerekir.
  • SOLUNUM SİSTEMİ VE ÖNEMİ
  • Hücreler yaşamak için gerekli enerjilerini bedene sindirim yoluyla alınan besin maddelerinin yakılmasından elde ederler.
  • Metabolizma sonucunda oluşan karbondioksit bedende aside dönüşür.
  • Solunum işleminin gerçekleşmesinde görev alan yapıların oluşturduğu sisteme de solunum sistemi adı verilir.
  • Solunum sisteminde görev alan yapılar oksijeni havadan alarak, kana ulaştırırken kandan da karbondioksiti alarak beden dışına atarlar.
  • Solunumda görev alan bu yapılar burun, ağız, yutak ve gırtlak Üst solunum yollarını;
  • Soluk borusu, bronşlar ve akciğerler ise Alt solunum yollarını oluşturur.
  • Ağız ve burundan alınan hava gırtlağın alt ucundan başlayıp göğüsün orta kısmına kadar iner, yaklaşık 10 cm kadar içi boş bir boru olan soluk borusuna iletilir.
  • Soluk borusunda yaklaşık 15-20 tane üst üste dizilmiş C harfine benzeyen kıkırdak vardır.
  • Soluk borusu hemen hemen göğsün orta bölgesinde iki kola ayrılır.
  • Bu kolların her birine bronş denir.
  • Bu bronşlar akciğere giriş yaparlar.
  • Sempatik sinir sistemi dalı düz kasları gevşeterek solunum yollarının genişlemesini, parasempatik sistem ise daralmasını sağlar.
  • Havanın son geldiği bölge bronşçukların dallanıp küçülüp dönüştüğü alveollerdir.
  • Yaklaşık olarak 300 milyon alveol bulunmaktadır.
  • Gaz alışverişi (oksijen alıp karbondioksit verilmesi) bu bölgede olur.
  • Bu işlemin gerçekleşebilmesi için alveollerin etrafı bolca kılcal kan damarı ağı ile sarılmıştır.
  • Akciğerler bedende iki adettir ve diyaframın üstünden köprücük kemiklerinin üstüne kadar uzanır, kaburgaların oluşturduğu göğüs boşluğu içine sağlı sollu yerleşmiştir.
  • Sağ akciğer daha kalın ve büyüktür, sol akciğer sol alt ucunun hemen altına kalp yerleşmiş olduğundan biraz daha küçüktür.
  • Sağ akciğer üst, orta ve alt olmak üzere üç bölüme (loba) ayrılırken solakciğer üst ve alt olarak iki bölümden oluşur.
  • Akciğerlerin birbirine bakan orta yüzlerinde hilus adı verilen kapı sayılabilecek bağlantı yerleri vardır.
  • Solunum deyince akla direk akciğerler gelir.
  • Atmosfer havasının akciğerlere girip çıkmasına solunum denir.
  • Solunum nefes alma ve nefes verme şeklinde ikiye ayrılır.
  • Akciğer içi basıncın düşürülmesinde diyafram kası, omuz kasları, kaburgakasları görev alır.
  • Göğüs kafesi altında kubbemsi bir görünüme sahip olan diyafram normal pozisyonda yukarıya doğru bombeli bir şekilde durur
  • Nefes alma sırasında diyafram kası kasılır ve diyafram karna doğru inerek, düz bir hâle gelir.
  • Bir soluk alma ile bir soluk verme birlikte bir solunum döngüsü oluşturur.
  • Bebekler dakikada yaklaşık 18-25;
  • Çocuklar15-20 kez ve
  • Yetişkinler12-20 kez soluk alıp verir.
  • İstirahat hâlinde normal bir nefes alma sırasında akciğerlere 500 ml hava girişi ve çıkışı olur.
  • Eğer normal bir soluk aldıktan ve verdikten sonra zorlayarak soluk verirseniz yaklaşık 1000 ml daha hava dışarı atılabilir.
  • Kendimizi zorlayarak alabileceğimiz hava hacmi 3000-4000 ml arasındadır.
  • Kadınların toplam akciğer hacimleri yaklaşık 5 litre, erkeklerinki en fazla 6 litredir.
  • Beynin Medulla bölge sinde solunum merkezi vardır.
  • Soluk alma bölgesi çalışma süresi 2 saniye kadardır.
  • Soluk verme bölgesinin çalışma süresi yaklaşık 3 saniyedir.
  • Böylece normal şartlar altında yaklaşık olarak bir soluk alıp verme olayı 5 saniye sürer.
  • İlkyardımcı soluk alma-verme sıklığını, soluk alma-verme süresini bilmelidir ki herhangi bir kaza ya da yaralanma anında kişilerde hava yolunun açık olup olmadığını; solunumunun olup olmadığını; solunum varsa düzenli mi düzensiz mi olduğunu anlayabilmelidir.
  • Yaralı, hasta ya da ilkyardıma muhtaç bir kişi ile karşılaşıldığında ilkyapılmasıgerekenuygulama olan güvenlik tedbirleri alındıktan sonra kişinin hemen bilinci kontrol edilmeli; kişinin bilinci yoksa yanınızdaki kişiye 112 acil servis arattırıldıktan sonra kişi sırtüstü sert bir zemine yatırılmalıdır.
  • Sırtüstü yatan bir kişide en büyük tehlike hava yollarının dil kökü ile kapanmasıdır.
  • DOLAŞIM SİSTEMİ VE ÖNEMİ
  • Kalbin fırlattığı kanın damar içinde dolaşımıyla oluşan sisteme dolaşım sistemi adı verilir.
  • Dolaşım sistemi kapalı bir sistemdir ve temel yapıları kalp, damar ve kandır.
  • Bu sistemin temel görevi sindirim sisteminden kana geçen besinleri ve solunum sistemi aracılığıyla alınan oksijeni tüm hücre ve dokulara ulaştırmak, metabolizma sonucu oluşan atık ürünleri bedenden diğer sistemlerle birlikte uzaklaştırmaktır.
  • Dolaşım sisteminin merkezi kalptir.
  • Kabaca kalp içi boş, kastan yapılmış bir organdır.
  • Kalbin temel görevi kanın damarlar içinde akması için gerekli basıncı sağlamaktır.
  • Bunu da kasılıp gevşeyerek yapar.
  • Aslında kalbin basitçe görev tanımı kanı pompalamaktır.
  • Kalp doku ve organlardan gelen kanı (oksijence fakir karbondioksitçe zengin) akciğerlere temizlenmek üzere gönderir.
  • Akciğerde oksijenlenen kan kalbe tekrar geri gelir.
  • Kalp kendisine gelen temiz kanı (oksijence zengin karbondioksitçe fakir) aort ana atardamara fırlatarak kanın tüm bedene yayılmasını sağlar.
  • Kalp kendi elektriğini üreten kendi kendine çalışan bir organdır.
  • Herhangi bir nedenle dokuya giden kan akımı kesilirse ya da azalırsa o bölgenin kanlanması yani beslenmesi bozulur, kan akımı kesilen bölgede atık maddeler birikmeye başlar.
  • Bu da hücrelerin ölümüne, doku kaybına yol açar.
  • Kalp ve damarların oluşturduğu dolaşım sisteminin ana unsuru olan kalp durursa kan dolaşımı da durur.
  • Kalbin durma süresi uzadıkça hücre-doku-organ beslenmesi sona ereceğinden, hücrelerde geri düzelmeyecek hasarlar oluşur ve ölüm gerçekleşir.
  • Kalbin oksijensizliğe dayanma süresi beyne göre çok daha uzundur.
  • Herhangi bir nedenden dolayı beyne giden kan akımı 3-5 dakika kesildiğinde beyin ölümü gerçekleşmeye başlarken bu süre kalp de yarım saate kadar çıkabilmektedir.
  • Kalp temel olarak kastan ve elektrik üreten hücrelerden oluşur.
  • Sinoatrial düğüm lambayı yakacak elektrik akımını başlatan bir elektrik düğmesi gibidir.
  • Üst ana toplardamarın sağ kulakçığa bağlandığı yerde bulunur ve Dinlenim durumunda dakikada ortalama 70- 80 kere aksiyon potansiyel üretir.
  • Bu da bir kişinin nabız sayısıdır.
  • Bedende herhangi bir atardamar üzerinden kalp atımlarının hissedilmesinenabız denir.
  • Nabızın oluşma nedeni kalbin kasılması sırasında atardamara fırlatmış olduğu kanın damara yaptığı basınçtır.
  • Dolaşımın varlığı bedende birçok noktada bulunan atardamarlar üzerinden nabız sesininparmaklarla hissedilmesiyle anlaşılır.
  • Bebeklerde nabızdirsek üstündeki kol atardamarından,
  • Çocuklarda ve yetişkinlerde ise boynun her iki yanında bulunan şahdamarından ölçülür.
  • Dinlenim durumundayken kalp dakikada ortalama 70 kere (yetişkinlerde 60-100 arası) atarken hızlı koştuğumuzda atım sayısı 150-200’e kadar çıkabilir.
  • Otururken dakikada60 ile 80 arasında atıyor olması normal kabul edilir.
  • Çocuklarda dakika atım sayısı normalde 100 dolayındadır ve yaşlılıkta azalır.
  • İlkyardımcı için önemli olan nabız sesinin varlığı, yokluğu, şiddeti ve sayısıdır.
  • Kişide solunum ve nabız varsa kişi yaşıyor demektir.
  • Yetişkinlerde ve çocuklarda boyun şah damarından bebeklerde ise dirsek üstü atardamardan nabızkontrolü en ez 3 saniye boyunca yapılmalıdır.
  • OLAY YERİ, HASTA YA DA YARALININ DEĞERLENDİRİLMESİ
  • Hayatı tehlikeye sokan durumlara örnek olarak
  • Tehlikeli ya da evcil hayvanlarla karşılaşma (yılan, akrep, kedi, köpek, kene)
  • Yangın ya da patlama ihtimali olan bölgelerde bulunma,
  • Yüzme bilmeyen birinin suya girmesi,
  • Doğal afetler,
  • Trafik kazasında yolun ortasında kalma,
  • Soluk borusuna cisim kaçması verilebilir.
  • Tehlikenin ortadan kaldırılması ilkyardımın birinci uygulaması olan koruma ilkesinin en önemli unsurudur.
  • Olay Yerinin Değerlendirilmesi ve Güvenlik Tedbirlerinin Alınması
  • Koruma ilkesi gereğince ilkyardımcı öncelikle kendi can güvenliğini sağlamalıdır.
  • Bunun için de önce çevre güvenliğini sağlamalıdır.
  • Çevre güvenliğini ve kendi güvenliğini sağladıktan sonra hasta ya da yaralının güvenliğini sağlamalıdır.
  • Güvenlik tedbirlerinin alınmasındaki temel amaç kişinin yaşamını tehdit eden durumu ortadan kaldırmak, hastalanmasına ya da yaralanmasına neden olan durumun tekrar etme olasılığını azaltmaktır.
  • Güvenlik tedbirlerinin alınması noktasında en büyük sıkıntı maalesef trafik kazalarında ortaya çıkmaktadır.
  • Trafik kazası ile karşılaşıldığında çevre güvenliği alındıktan sonra trafik akışının kesilmesi ve gerekli işaretlemelerin ve yönlendirilmelerin yapılması gerekir.
  • Kaza yapan araca başka araçların çarpmasını engelleyici işaretlemeler (150-200 metreden görülebilecek şekilde ve gerekli ikazlar) mutlaka yapılmalıdır.
  • Kaza yapan aracın yanına gelerek aracın el freni çekilmeli, araç kontağı kapatılmalı, araçta yakıt sızıntısı olup olmadığı kontrol edilmeli, araç tüplü ise tüpün vanası kapatılmalıdır.
  • Patlama olasılığı yüksek olan araçlara yaklaşılmamalıdır.
  • Olay yerinde toplanan meraklı kalabalık derhâl uzaklaştırılmalıdır.
  • Sigara içirtilmemeli, kıvılcım oluşturabilecek her türlü cihazın kullanımı engellenmelidir.
  • Araç içerisindeki kişilere gereksiz müdahalelerde bulunulmamalıdır.
  • Elektrik kazaları ile ilgili acil durumlarda kazazedeye müdahale etmeden önce elektrik akımı kesinlikle kesilmeli ve kazazedeye elektrik iletkenliği olmayan maddelerle temas edilmelidir.
  • Suda boğulan biriyle karşılaştığınızda boğulan kişinin ulaşabileceği veya kişiyi su üstünde tutmaya yarayan bir nesnenin atılması, yoksa kişiye çevrede kayık ya da benzeri bir yüzme araçla yaklaşılmalıdır.
  • Olay yeri ve yaralıların değerlendirilmesindeki amaçlar;
  • Güvenlik tedbirlerini aldım mı? Kendim ve yaralı güvende mi?
  • Kime önce müdahale etmeliyim?
  • Hangi hastanın durumu daha ağır, daha ciddi?
  • Hangi hastaya hangi yöntemi (temel yaşam desteği, Hemlich manevrası, turnike vb.) uygulayacağım? Sorularına cevap verebilmektir.
  • Hasta ya da Yaralının Birincil Değerlendirilmesi
  • İlkyardımcı olay yerinin, kendisinin ve yaralının güvenliğini sağladıktan sonra hastanın yanına gelerek bulduğu durumda ya da pozisyonda kişinin bilincini kontrol etmelidir.
  • Bilinç kontrolünde önce kişiye yaklaşırken sözel uyarı vardır. ‘Nasılsınız, iyi misiniz, beni duyuyor musunuz’ şeklinde kişiye sorular sorulur.
  • Sözel uyarılara yanıt yoksa yetişkinlerde ve çocuklarda bilinç omuz başlarından hafifçe vurarak;
  • Bebeklerde ise bebeğinayak tabanına vurarak bilinci kontrol edilir.
  • Herhangi bir şekilde tepki ortaya çıkıyorsa (başını sallama, gözünü kırpma, elini tutma, öksürme vb.) kişi yaşıyor kabul edilir.
  • Eğer kişinin bilinci yoksa ve kendisine gelen uyartılara cevap veremiyorsa bilinç kapalı olarak kabul edilir.
  • İlkyardımcı yalnız değilse yanındaki kişiye 112 acil servisi arattırır.
  • Kişiyi hemen sırtüstü sert bir zemine yatırır, boğaz ve göğüs bölgesinde sıkan giysileri varsa gevşetir ki yaralı kişi rahat nefes alabilsin.
  • Kişinin daha sonra ağız içi kontrol edilir.
  • Ağız içinde bir cisim varsa çıkartılır.
  • Kişiye daha sonra baş çene pozisyonu verilir.
  • Ağız içi kontrolü yapmadan kişiye baş çene pozisyonu verilmemelidir.
  • Baş çene pozisyonu vermek İlkyardımda temel kurallar sırayla uygulanmalıdır.
  • Çevre güvenliğini almadan kişiye müdahale edilmemelidir.
  • Bilinç kontrolü yapmadan hastaya müdahale edilmemelidir.
  • Ağız içi kontrolü yapılmadan baş çene pozisyonu verilmemelidir.
  • Solunuma bakmadan temel yaşam desteğine geçilmemelidir.
  • İlkyardımda her aşama bir öncesi kadar önemlidir.
  • Baş çene pozisyonu ilkyardımda çok kritik bir aşamadır.
  • Bilinci kapalı kişilerde en büyük tehlike sırtüstü yatar pozisyonda iken dil kökünün geri kaçma ihtimalidir.
  • Kişiye baş çene pozisyonu verirken ilkyardımcı nazik bir şekilde yetiş- kinlerde ve çocuklarda bir eli alnında bir eli çenesinde çene kemiği 90derece olacak şekilde başı geri çeneyi ileri ittirerek baş çene pozisyonu verir.
  • Bebeklerde bu hareket 60dereceye yakın olarak verilmelidir.
  • Baş çene pozisyonu verildikten sonra BAK DİNLE HİSSET (kişinin göğüs kafesinin hareketine bakarak; soluk alma verme sesini dinleyerek; soluk alma verme sıcaklığına hissederek) yöntemi ile kişinin soluk alıp vermediği en az 10 saniye kontrol edilmelidir.
  • Solunum yoksa derhâl temel yaşam desteğine geçilmelidir.
  • Nabız yetişkinlerde ve çocuklarda boyun şah damarından bebeklerde ise dirsek üstü kol atardamarından en az 5 saniye 3 parmakla kontrol edilir.
  • Buraya kadar anlatılan kısımlar birincil değerlendirme olarak adlandırılır. Yani birincil değerlendirme koruma ilkesiyle başlar,
  • Bilinç kontrolü, ağız içi kontrol, baş çene pozisyonu, solunum ve dolaşım değerlendirmesi ile biter.
  • Hasta ya da Yaralının İkincil Değerlendirilmesi
  • İlkyardımdaki diğer bir önemli değerlendirme ikincil değerlendirmedir.
  • İlkyardımda ikinci değerlendirmeye geçilmişse kişide kesinlikle solunum ve dolaşım var demektir.
  • Hasta ya da yaralının bilinci kontrol edildikten sonra kişi eğer konuşabilecek durumda ise ilkyardımcı kendini tanıtarak ‘ben ilkyardımcıyım, adımSize yardım edeceğim’ şeklinde bilgi vermeli, kendini tanıtmalı, kişiyi sakinleştirmelidir.
  • İlkyardımcı kişi ile konuşurken ona sorular sormalı, kişinin bilincini, hafıza durumunu, kimliğini, bilinç düzeyini, kişinin geçmiş hastalık öyküsünü, kullandığı ilaç olup olmadığını tespit etmelidir.
  • Kişi ile konuşurken kişiyi şoka sokacak sorulardan kaçınılmalı; kişiye ismi ile hitap etmeli ağır yaralarını görmesine kesinlikle izin verilmemelidir.
  • Hasta/yaralı ya da kazazede ile ilgili tüm verileri toplayarak gerektiğinde not etmeli, 112 acil servis ekibine bu bilgileri vermelidir.
  • Bilinç kontrolü sonrasında hasta/yaralı ya da kazazede ilkyardımcının vermiş olduğu sözel uyarılara cevap verebiliyorsa yani konuşabiliyorsa ilkyardımcının onunla sürekli konuşması ve durumu ile ilgili ondan bilgi alması gerekir.
  • Bu aşamaya görüşerek konuşma adı verilir.
  • Bu aşamada
  • Hasta/yaralı ya da kazazedenin geçmiş hastalık öykü bilgisi,
  • Hasta ile ilgili kişisel bilgilerin toplanması (adı, soyadı, yaşı vb),
  • Çevredekilerden bilgi toplama,
  • Hasta ya da yaralının yaşamsal bulgularının durumunu tespit etme (bilinç durumu ve düzeyi, hafıza durumu, solunum, dolaşım, beden ısısı vb.) gerçekleşir.
  • İkincil değerlendirme birincil değerlendirme kadar önemlidir.
  • Kişinin durumu ile ilgili bilgileri etkin bir ikinci değerlendirme ile rahatlıkla tespit edebilirsiniz.
  • Görüşerek konuşma aşamasından sonra ilkyardımcı hasta ya da yaralıyı baştan aşağı kontrol eder.
  • Hasta kendini iyi hissettiğini söylese bile kontrol amaçlı ikinci değerlendirme işleminin yapılacağı açıklanmalıdır.
  • • Baş bölgesi
  • • Yüz ve boyun bölgesi
  • • Göğüs bölgesi
  • • Karın bölgesi
  • • Sırt bölgesi
  • •Kollar ve bacaklar
  • Elle yoklanarak ve gözle takip edilerek ikinci değerlendirme yapılır.
  • İkinci değerlendirme sırasında tespit edilen olumsuz durumlara müdahale edilir.
  • Örneğin, ikinci değerlendirme sırasında kanayan bir bölge tespit edildiğinde kanamayı durdurmaya yönelik müdahalelerde bulunulur.
  • Baştan ayağa değerlendirme ya da kontrolde kişisel koruyucu önlemlerin de alınmasında fayda vardır.
  • Hasta veya yaralıya baştan aşağı kontrole başlamadan önce ilkyardımcı eldiven giymeli ve gerekiyorsa koruyucu gözlük, maske gibi diğer koruyucu önlemleri almalıdır.
  • A) Baş, boyun ve yüz değerlendirmesi:
  • İlkyardımcı hastaya yakın bir şekilde diz çökmeli, ellerini nazikçe saçlı derinin içinde gezdirerek kafa bölgesinde ele gelen bir kırık parçası, kanamaya bağlı ıslaklık, yabancı cisim araştırması yapmalıdır.
  • Elle yaparken gözle de takip mutlaka yapılmalıdır.
  • Baş bölgesine kırık ya da çökme ihtimali olmasına karşılık fazla basınç uygulanmamalıdır.
  • Yüz bölgesine inildiğinde ilkyardımcının elleri alın, yanak ve çene kemikleri üzerinde nazik bir biçimde gezdirilmelidir.
  • Kanama, kesik, sıyrık, çökük, ağrı ve şekil bozukluğu yönünden değerlendirilmelidir.
  • Yüz ve boyun bölgesi değerlendirilmesi yapılırken beden ısısı ve cilt rengi de değerlendirilmelidir.
  • Göz bölgesinde ise hastanın bilinci açıksa gözlerini açması söylenebilir. Bilinç kapalı ise (solunum ve dolaşım varsa) göz kapakları ilkyardımcı tarafından açılarak göz içinde kanama ya da yabancı cisim varlığı araştırılır.
  • Burun bölgesinde ise burun kemiği ilkyardımcıya ipucu verir.
  • Burunda şekil bozukluğu, kırık, kanama (kan ya da beyin omurilik sıvısı) ya da akıntı durumları kontrol edilir.
  • Ağız içine de özellikle yabancı cisim var mı yok mu diye bakılır.
  • Ağız içi kontrolünde de nazik olunmalı, baş oynatılmamalıdır.
  • Kulak kontrolünde de ezik, şişlik, morluk ve sıyrıklar olup olmadığına bakılmalıdır.
  • Boyun bölgesi değerlendirilirken bir el hasta veya yaralının alnına koyularak baş sabit tutulmalıdır. Diğer el ile boyun omurları nazikçe ve dikkatli bir şekilde kontrol edilmelidir.
  • B) Göğüs ve sırt bölgesi değerlendirilmesi:
  • Göğüs ve sırt bölgesi solunum ve dolaşım sistemleri için oldukça önemlidir. Çünkü bu bölgede kalp ve akciğerler bulunur.
  • Göğüs bölgesine alınacak bir darbe, yabancı cisim girmesi, vb. ölümcül olabilir.
  • Bunları görebilmek için ilkyardımcı kişinin göğüs bölgesini görünür hâle getirmelidir.
  • Kişinin gömleği, kazağı varsa keserek çıkartılmalı, kişi sarsılmamalıdır.
  • Göğüs bölgesinde kişinin solunum durumu gözle kontrol edilmelidir.
  • Köprücük kemiğinden başlayarak da nazik bir şekilde elle göğüs bölgesi kontrol edilmelidir.
  • Ağrı, acı, kemik kırığı, zor nefes alma durumları not edilmelidir.
  • Göğüste meydana gelen delici yaralanmalarda;
  • • Açılan delikten yani yaradan hava giriş çıkışı var mı?
  • • Göğüs kemiklerinde çöküntü ya da çıkıklık var mı?
  • • Kişi derin mi soluk alıyor yoksa sığ mı?
  • • Solunum sayısı, ritmi ve derinliği normal mi?
  • • Solunum sesleri normalden farklı mı geliyor?
  • • Göğüs bölgesi nefes alma ve verme sırasında aynı yönde mi hareket ediyor? Sorularına yanıt aranır.
  • C)Karın bölgesi değerlendirilmesi:
  • Karın bölgesi muayenesinde karnın sertliği, ağrı durumu, şişliği, kanama durumu, yabancı cisim varlığı, hassasiyet, gerginlik kontrol edilir.
  • D)Kollar ve bacakların değerlendirilmesi:
  • Hasta veya yaralının kol değerlendirmesinde köprücük kemiklerinden el parmak uçlarına kadar olan kısım incelenmelidir.
  • Kırık, kanama, ağrı, şişlik, şekil bozukluğu ve yara olup olmadığı değerlendirilmelidir.
  • Hasta ya da yaralıda saat, bilezik, kolye gibi takılar çıkartılmalıdır.
  • Kol ve bacak değerlendirmesinde de fermuardan ayağa kadar olan bölüm sırası ile muayene edilir.
  • Ayakların duruş şekli, kırık, çıkık, kesik, şekil bozukluğu, renk değişimi, hareket kaybı, ağrı, kanama, yabancı cisim batması durumları değerlendirilir.
  • Yabancı cisim batması varsa cisim çıkartılmaz.
  • Kırık ya da çıkık varsa düzeltilmeye çalışılmaz.
  • Çıkan kırık uçları içeriye itilmeye çalışılmaz.
  • İkinci değerlendirme sırasında tespit edilen durumlara müdahale edilmelidir. Burada yine öncelikli işlemlerden başlanması gerekir.
  • Göğüs bölgesinde bir yara olan kişinin durumuna öncelikli müdahale etmek gibi.
  • İkinci değerlendirme sonucunda elde edilen bulgular 112 acil servis beklenirken kişiye hangi pozisyonu vereceğimiz konusunda da bize yardımcı olur.
  • Temel olarak ilkyardımda3 pozisyon vardır.
  • Yarı oturur pozisyon: Yarı oturur pozisyon kalp krizi geçirenlere, solunum sıkıntısı olanlara, göğüs bölgesinden yaralanmış kişilere verilir.
  • Şok pozisyonu: Şok pozisyonu hastanın nabzının hızlı ve derinden duyulduğu, solunumun hızlandığı, deri renginin soluk olduğu, derinin soğuk olduğu ve kanamanın olduğu durumlarda verilir.
  • Koma pozisyonu yani yarı yan yatar pozisyon ise ikinci değerlendirme sırasında kişilerde şok bulguları ve yarı oturur pozisyon vermek için gerekli bulgular tespit edilmemişse verilmelidir. Tüm bunların sağlıklı bir şekilde tespit edilebilmesi içinde etkin ikinci değerlendirme yapılmalıdır. İkinci değerlendirme en az birinci değerlendirme (bilinç kontrolü, ABC) kadar önemlidir.
  • İkinci değerlendirme aşamaları aşağıda belirtilmiştir.
  • • Kendini tanıtma, gerekirse eğitim durumunu ve çalıştığı yeri söyleme
  • • Yaralının ismini öğrenme ve adıyla hitap etme
  • • Hasta/yaralının endişelerini giderme
  • • Nazik davranarak hastanın ya da yaralının güvenini sağlama
  • • Olayın nasıl olduğunu sorma
  • • Kişisel özgeçmişleri, kullandığı ilaçlar ve alerjisi olup olmadığını sorma
  • • En son ve ne zaman ne yediklerini öğrenme
  • •Bilinç düzeyi, anlama, algılama işlemleri
  • • Solunum sayısı, ritmi, derinliğini tespit etme
  • • Vücut ısısı, nemlilik, renk kontrol etme
  • • Bedeni, baştan ayağa kontrol ederek durum değerlendirmesi yapma
  • • Uygun pozisyon verme
  • TEMEL YAŞAM DESTEĞİ
  • Yaşamsal fonksiyonlar solunum ve dolaşım sistemleridir.
  • Solunum; yabancı bir cismin hava yolunu tıkaması, dil kökünün hava yolunu tıkaması,
  • Solunum sistemiyle ilgili hastalıkların şiddetli sonuçları, larinks ödemi ya da spazmı,
  • Solunum sistemini etkileyen yanıklar ya da yaralanmalar, elektrik çarpması, kalp durması, alkol, suda boğulma, zehirlenme, uyuşturucu ve uyutucu ilaçların aşırı derecede kullanılması ile durabilir.
  • Solunum durması sonucunda göğüs kafesinde solunum hareketleri görülmez, ağız ve burundan nefes sesi duyulmaz, nefes sıcaklığı hissedilmez.
  • Solunum durmasına bağlı olarak bir süre sonra dolaşım sistemi de durur.
  • Dolaşım ise temel olarak kalp durması ile durur.
  • Kalbi duran kişide nabız alınamaz.
  • Aşırı kan kaybı, elektrik çarpması, şiddetli travma-darbe, kan akımı yetersizliği, kalbin beslenme bozukluğu, çeşitli kalp hastalıkları, solunum durması, hava embolisi, sıvı eksikliği, hipoksi, aşırı beden ısısı düşümü, boğulma, zehirlenme, damarlarda tıkanma, kapakçık sorunları, hipertansiyon gibi durumlara bağlı olarak kalp durabilir.
  • Kalp durmasının belirtileri bilinç kaybı, solunum olmaması, nabzın alınamaması, deri renginin solması ve cildin soğumasıdır.
  • Solunumu durmuş bir kişide, kişiden kişiye değişse de ilk 2 dakika içerisinde bayılma ve bilinç kaybı, ilerleyen dakikalarda dolaşım yetmezliği, kalp fonksiyonlarında azalma ve durma, yine daha da ilerleyen dakikalarda (yaklaşık 5 dakikaya kadar) geri dönüşümlü beyin hasarı ve 5 dakikadan sonra geri dönüşümsüz beyin hasarı başlar.
  • Duran solunumu geri getirmek amacıyla suni solunum ve duran kalbi çalıştırmak amacıyla yapılan kalp masajı uygulamalarına TEMEL YAŞAM DESTEĞİ adı verilir.
  • Temel yaşam desteğinde amaç kalbi tekrar çalıştırmak, solunumu geri getirmektir.
  • Yetişkinlerde Bilinç Kontrolü Kişide solunum varsa kişide dolaşım varlığı yani nabız tespiti yapılmaya çalışılır.
  • Yetişkinlerde nabız boyun şah damarından en az 3 parmakla 5 saniye kontrol edilir.
  • Eğer kişide solunum ve dolaşım varsa ikinci değerlendirmeye geçilir. Ancak solunum ve dolaşım yoksa TEMEL YAŞAM DESTEĞİ UYGULAMASINA geçilmelidir.
  • Yetişkinlerde Temel Yaşam Desteği
  • Yetişkin bir hasta ya da yaralı ile karşılaşıldığında ilkyardımın temel uygulaması olarak öncelikle KORUMA ilkesi gerçekleştirilmelidir.
  • Koruma ilkesi yani çevrenin, ilkyardımcının ve yaralının güvenliği sağlandıktan sonra ilkyardımcı yetişkin yaralıyı bulduğu pozisyonda seslenerek ve omuz başlarına vurarak bilincini kontrol etmelidir.
  • Yetişkinlerde temel yaşam desteği uygulaması KALP MASAJI ile başlar.
  • Kalp masajında önemli olan doğru yere doğru baskı yapmaktır.
  • Kalp bası noktası bulunurken ilkyardımcı bir elinin başparmağını göğüskemiğinin (halk arasında iman tahtası) çeneye yakın bitim noktasına; diğer elinin işaret parmağını diyaframa yakın göğüs kemiğinin bitiş noktasına koyar.
  • Aslında ellere iki eşit C harfi şekli verilmiştir.
  • İlkyardımcı yaralının üzerine doğru eğilerek dirsekleri kırmadan yandan bakıldığında göğüs bölgesinin yüksekliğinin 1/3’ü kadar yani 5 cm kadar çökecek şekilde aşağı doğru dik şekilde bası uygulanır.
  • Toplamda 30 kez bu baskı uygulanır.
  • Her bası için bir rakam söylenir.
  • Bası temposu dakikada 100 olacak şekilde ayarlanmalıdır.
  • 30 kez kalp masajı yaptıktan sonra kişi hâlen kendine gelmemişse 2 kez suni solunum yapılır.
  • Suni solunum için kişi baş çene pozisyonunda iken ilkyardımcı bir elinin iki parmağı ile yaralının burun deliklerini kapatır ve diğer eliyle çenesinden aşağı çekerken yaralının ağzını ağzının içine alarak her biri bir saniye süren 2 nefes verir.
  • Nefes verme işleminde verilen havanın çıkıp çıkmadığı kontrol edilir ve beklenir.
  • Kalp basısı uygulamak için göğüs kemiğinin alt ve üst ucu tespit edilerek alt yarısına bir elin topuğu yerleştirilir.
  • İlkyardımcı bir elinin işaret parmağı göğüs kemiğinin bir ucunda diğeri diğer ucunda iken başparmaklar orta noktada 2 eşit C şeklinde buluşur.
  • Çocuklarda ve Bebeklerde Temel Yaşam Desteği
  • Çocuk ve bebeklerin burun deliklerinin ve ağızlarının küçük ve dar olması, birbirine daha yakın olması, bedenlerinin daha hassas ve kırılgan olması, dillerinin ağız hacmine göre daha büyük olması, göğüs duvarlarının daha küçük olması, kalp atım hızı ve solunum sayılarının çok daha fazlası gelir.
  • İlkyardımda 0-12 aya kadar olan bireyler bebek;
  • 12 ay 8 yaşa kadar olan bireyler çocuk ve
  • 8 yaş üstü bireyler yetişkin olarak kabul edilir.
  • Çocuklarda Temel Yaşam Desteği
  • Yaralı, hasta ya da kazazede olan bir çocukla karşılaşıldığında da ilkyardımın temel uygulamalarına aynen uyulmalıdır.
  • Yani önce koruma ilkesi gerçekleştirilmelidir.
  • Çocuğun bilinci aynı yetişkinlerde olduğu gibi sesli uyarılarla ve omuz başlarından fiziksel uyarılarla tespit edilmeye çalışılmalıdır.
  • Çocuğu sırtüstü sert bir zemine yatırır, sıkan giysilerini gevşetir, göğüs bölgesini açar.
  • İlkyardımcı daha sonra çocuğun ağız içini kontrol eder, bir cisim varsa çıkartır.
  • Çocuğa yetişkinlerde olduğu gibi 90 derece olacak şekilde baş çene pozisyonu verilir.
  • Baş çene pozisyonu verildikten sonra çocuğun solunumu bak dinle hisset yöntemi ile en az 10 saniye kontrol edilir.
  • Çocuklarda yetişkinlerden farklı olarak temel yaşam desteğine 2 suni solunum ile başlanır.
  • Kalp masajı noktası yani bası noktası yetişkinlerde olduğu gibi tespit edilir.
  • İki eşit C yaparak göğüs kemiğinin karna doğru alt noktasına (C parçasına) bir elin tabanı yerleştirilir.
  • Çocuklarda kalpmasajı tek elle yapılır.
  • Tel elle baş çene pozisyonunu bozmadan dirsekleri bükmeden dik şekilde yere doğru parmaklar göğse değmeden 30 kez kalp masajı yapılır.
  • Baskıkuvveti göğüs kemiğinin 1/3 ü çökecek şekilde olmalıdır.
  • Bu da yaklaşık 2-5 cm arasına denk gelir.
  • Kalp bası sayısı ve temposu yine dakikada100 olacak şekilde ayarlanmalıdır.
  • Her 30 kalp basısından sonra 2 kez suni solunum yapılmalıdır.
  • Göğse bası uygulanırken kollar bükülmeden omuz ve bel kaslarından kuvvet alınır
  • Bebeklerde Temel Yaşam Desteği
  • Bebeklerde temel yaşam desteği uygulaması çocuklara yapılan uygulamalara benzese de bazı noktalarda farklılık arz eder.
  • İlkyardıma muhtaç bir bebekle karşılaşıldığında ya da bulunduğunda yine koruma tedbirlerine öncelik verilir.
  • Koruma ilkesi sağlandıktan sonra yani bebek güvenli bir ortama alındıktan sonra bebeğin bilinci bulunduğu pozisyonda kontrol edilir.
  • Bebeklerde bilinç ayak tabanından kontrol edilir.
  • Bebeklerin bilinçli tepkileri her zaman tespit edilemeyeceği için özellikle bilinç kontrolünde hangi ayağa vuruluyorsa çapraz eldeki tepki değerlendirilmelidir.
  • Tepki yoksa bilinç kapalı olarak kabul edilir.
  • Gerek yetişkin gerekse çocuklarda olduğu gibi bilinç kapalı olduğundan yanımızda birileri varsa 112 acil servis o kişiye arattırılır.
  • İlkyardımcı bebeği sırtüstü sert bir zemine yatırır ve bebeğin kıyafetlerini çıkartır. Bebeğin ağız içini kontrol ettikten sonra bebeğe yetişkinlerden ve çocuklardan farklı olarak 60 derecelik bir baş çene pozisyonu verir.
  • Daha sonra bebeğin solunumu yine bak dinle hisset yöntemi ile en az 10saniye boyunca kontrol edilir.
  • Solunum yoksa temel yaşam desteğine geçilir.
  • Temel yaşam desteğine çocuklarda olduğu gibi 2 suni-kurtarıcı solunumla başlanır.
  • Bebeklerde ağız ve burun birbirine çok yakın olduğu için ilkyardımcı bebeğin ağzı ile burnunu ağzının içine alarak 2 sunisolunum yapar.
  • Bebeklere hava verirken ilkyardımcı ekstra nefes almamalıdır.
  • Ağzının içindeki hava kadar havayı puf şeklinde bebeğe üflemelidir.
  • İki kurtarıcı soluk verildikten sonra bebek hâlen kendine gelmemişse kalp masajına geçilir.
  • Kalp bası noktası bebeklerde iki meme başı eksen alınarak bulunur.
  • İki meme başı arasında hayali bir çizgi çekilir, bu çizginin orta noktasına iki parmak (orta ile yüzük parmak ya da işaret parmak) yerleştirilir.
  • Parmaklar dik olacak şekilde dirsekleri bükmeden 30 kez dakikada 100 olacak şekilde göğüs kemiğine baskı yapılır.
  • Bebeklerde göğüs kemiğine göğüs kafesinin1/3’ü çökecek kadar başparmaklarla bası uygulanır.
  • Bu 1-3 cm’ye tekabül eder.
  • Her 30 kalp basısından sonra 2 kez suni solunum yapılmalıdır.
  • HAVA YOLU TIKANIKLIKLARINDA İLKYARDIM
  • Hava yolunun yabancı cisimlerle tıkanması, hasta veya yaralının yaşamını tehdit eden en önemli durumlardan bir tanesidir.
  • Tıkanma durumunda solunum sistemi çalışmayacağı yani oksijenin bedene girişi duracağı için kısa sürede bilinç kaybı ve müdahale edilmezse ölüm ortaya çıkar.
  • Solunum yolunu tıkayan ya da daraltan etmenler başlıca dil kökü, yemek parçası, ağza alınan küçük cisimler, diş parçası, takma dişler, kusmuk, kan pıhtısı, hastalıklar sonucu oluşan semptomlardır.
  • Hava yolu tıkanıkları genel anlamda kısmi ve tam tıkanma olarak ikiye ayrılır.
  • A. Kısmi tıkanma ve ilkyardım:
  • Kısmi tıkanma adından da anlaşılacağı üzere hava yolunun bir kısmının yabancı bir cisimle tıkanmasıdır.
  • Kısmi tıkanmalarda az da olsa bir hava geçişi vardır.
  • Kısmi tıkanma durumlarında kişi nefes alabilir, konuşabilir, nefes alırken ıslık benzeri bir ses duyulabilir.
  • Kısmi tıkanması olan kişinin bilinci açıktır, öksürebilir ve konuşabilir.
  • Kişi sıkıntısını dile getirebilir.
  • Kişi öksürmeye teşvik edilir.
  • Tam tıkanmada tam tıkanmalarda yapılması gereken müdahaleler yapılır.
  • B. Tam tıkanmalarda ilkyardım:
  • Hava yolunun kısmi tıkanmadan farklı olarak yabancı cisim etkisiyle tamamen kapanmasıdır.
  • Bazen de kısmi tıkanma sırasında kişinin öksürmesine bağlı olarak kısmi tıkanma da tam tıkanmaya dönüşebilir.
  • Tam tıkanmalarda kişi konuşamaz, nefes alamaz, öksüremez, kişi morarır, kişide ölüm korkusu gözlenir, ellerini boğazına götürür. Zamanında müdahale edilmezse kişi kısa sürede ölür.
  • Tam tıkanmalarda Heimlich manevrası uygulanır.
  • Bu manevra Dr. Henry Heimlich tarafından geliştirilmiştir.
  • Heimlichmanevrasında karına doğru iki elle yapılan sıkıştırma yani bastırmaya bağlı akciğerlerde oluşan basınç etkisiyle yabancı cismin ağıza doğru fırlatılmasıdır.
  • Tam tıkanmalarda başlangıçta kişinin bilinci açık olsa da bir süre sonra cisim çıkartılmazsa bilinç kaybolacaktır.
  • Tam tıkanmalarda ilkyardımda:
  • A. Koruma ilkesi gerçekleştirilir.
  • B. Bilinç kontrolü yapılır.
  • C. Hastanın ağız içi kontrol edilir.
  • D. Hastada tam tıkanma işareti ve belirtileri varsa hastanın hemen arkasına geçilerek bir kolla hastayı koltuk altından göğüs bölgesinden çekerek tutarak sırtına 5 kez süpürür tarzda aşağıdan yukarı vurulur. Yabancı cismin bu beş vuruşun etkisiyle ağıza gelip gelmediği kontrol edilir.
  • E. Cisim çıkmazsa bu kez ilkyardımcı bir elini yumruk yapar. Başparmak eklemini göğüs kemiğinin bittiği noktaya diyafram üzerine koyar. 5 kez şiddetli bir şekilde kişiyi kendine çeker. Oluşan basınçla cisim çıkabilir. Çıkmazsa 5 kez sırta 5 kez karına baskıya devam edilir.
  • F. Cisim çıkmaz kişinin bilinci tamamen giderse bu kez ABC değerlendirmesi ve gerekirse temel yaşam desteğine geçilir.
  • Bebeklerde Tıkanmalarda İlkyardım
  • Gerek kısmi tıkanmalar gerekse tam tıkanmalara en çok bebekler ve çocuklar maruz kalır.
  • Bunun temelinde fizyolojik olarak özellikle bebeklerin çevrelerine karşı çok meraklı olmaları ve buldukları her şeyi ağızlarına götürmeleri yatar.
  • Bebeğin ağzına attığı cisim soluk borusunu tıkarsa bu ölüme yol açabilir.
  • Sağlıklı bir bebek durduk yere aniden zor nefes alıyor ve öksürüyorsa yabancı cisim yuttuğundan şüphelenilmelidir.
  • Bebekler en çok lokma, nohut, leblebi, fıstık, bilye, oyuncak, düğme, para gibi cisimleri soluk borularına kaçırırlar.
  • Bebeklerde kısmi tıkanmalarda bebeğin kendi kendine nefes alması ve öksürmesine yardımcı olunur.
  • Bu durumlarda bebek kucağa alınıp başı yükseltilir, omuza yaslanır. Arada bir ağız içi kontrol edilir, cisim çıkmışsa elle alınır. Cisim tehlike arz ediyorsa en yakın sağlık kuruluşuna yönlendirilir.
  • Tam tıkanmalarda ise sırta ve göğse baskı yöntemi uygulanır.
  • Genel ilkyardım kurallarına uyulduktan sonra bebeğin bilinci yerinde ise yüzüstü sol ya da sağ kolun üzerine yatırılır.
  • Bebeğin başı aynı kolun eli ile desteklenerek iki kürek kemikleri arasına beş kez yukarıdan aşağıya doğru vurulur.
  • Bebeğin ağız içi kontrol edilir, cisim çıkmamışsa bu kez bebek diğer kol üzerine bu kez sırtüstü bebeğin başı aşağıya doğru olacak şekilde yatırılır.
  • Bebeğin yatırıldığı kol, bacağa yaslanarak destek alınır.
  • Yabancı cisim çıkana kadar 5 sırta vurma, 5 göğüs basısı işlemi sürdürülür.
  • Hava yolu tıkanıklıklarında öksüren hasta veya yaralıya asla sırttan vurma, karından itme ve göğüsten bası yöntemleri uygulanmaz.
  • TEMEL VE İLKYARDIM BİLGİSİ
  • KANAMALARDA VE YARALANMALARDA İLKYARDIM
  • GİRİŞ ÜNİTE 3
  • Dolaşım sistemi başka bir deyişle kalp, damarlar ve kandan oluşan kardiyovasküler sistem bedenimize oksijen ve besin sağlamak, ısı dâhil artık ürünleri de ortamdan uzaklaştırmakla sorumludur.
  • Bu sistemin en önemli ögelerinden birisi kandır.
  • Çünkü dolaşım sisteminin amacı kanı tüm damarlarda dolaştırarak yaşam için gerekli maddelerin tüm hücrelere ulaşmasını sağlamaktır.
  • Dolaşım sisteminin merkezi olan kalp tarafından dakikada yaklaşık 5 litre kan tüm bedene pompalanır ve tekrar kalbe geri gelir.
  • Kanı taşıyan kan damarları ise atardamar, kılcaldamar ve toplardamarlar olmak üzere üç gruba ayrılır.
  • Damarların yapıları ve görevleri farklılık gösterir.
  • Kan ise içeriği anlamında yaşamın kaynağıdır.
  • İçinde temel olarak kan hücrelerini, suyu, besinleri, proteinleri, oksijeni yani bir hücrenin yaşaması için gerekli olan her şeyi ihtiva eder.
  • KAN
  • Dolaşım sisteminin hareketli dokusu kandır.
  • Kalbe gelen ve kalbi dolduran kan kalbin pompalama etkisiyle tüm bedene yayılır.
  • Bedene yayılmada en önemli unsur kalbin kasılması ve bu kasılma sonucu oluşan kanın yüksek basınçtan düşük basınca doğru akışıdır.
  • Kan tüm bedeni dolaştıktan sonra tekrar kalbe geri döner.
  • Kan temel olarak iki kısımdan oluşur.
  • A)Plazma:
  • Kanın sıvı kısmıdır.
  • Kanın % 55’lik kısmını oluşturur.
  • Plazmanın %90’ını su % 10’unu organik ve inorganik katı maddeler oluşturur.
  • Organik maddeler, proteinler, karbonhidratlar, yağlar, hormonlar, vitaminler, enzimler, üre ürik asit gibi azotlu maddeleri içerir.
  • İnorganik maddeler, sodyum, potasyum, klor, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, bikarbonat, fosfat gibi maddelerdir.
  • Plazmada en çok bulunan organik maddeler proteinlerdir.
  • Plazma proteinleri albumin, globulinler ve fibrinojendir.
  • B)Hücresel kısım:
  • Kan hücrelerini (eritrosit, lökosit ve trombositler) içeren kısımdır.
  • Kanın % 45’lik kısmını oluşturur.
  • Eritrositler yani alyuvarlar içlerinde bulunan hemoglobin molekülü sebebiyle kırmızı renkli, ortası basık, yanları şişkin kanda en fazla sayıda bulunan kan hücreleridir.
  • Oksijen taşıyan hemoglobini bünyesinde barındıran hücrelerdir.
  • Lökositler, yani akyuvarlar ise vücudu tehdit eden bakteri, virüs ve çeşitli mikroorganizmalara karşı vücut savunmasında rol alan kan hücrelerdir.
  • Trombositler yani kan pulcukları adı verilen hücreler ise kemik iliğinde üretilen dev hücreler olan megakaryositlerin parçalanması ile oluşan, çekirdeksiz 2-4 µm çapında, stoplazması bol granül içeren kan elemanlarıdır.
  • Yetişkin bir kişide bedeninde yaklaşık 5-6 litre kan bulunur.
  • Genel anlamda yetişkin bir bireyde kan beden ağırlığının % 7-9’unu oluşturur.
  • Herhangi bir nedenden dolayı kanın % 15-20’nin üzerinde kaybedilmesi beden üzerine olumsuz etki yaratır.
  • Kanın bedendeki temel görevleri dolaşım sistemi ile birlikte;
  • A)Yaşam için gerekli oksijeni taşımaya; dokularda biriken karbondioksitin atılmasına aracılık etmektir.
  • B)Besinlerin hücrelere taşınmasına aracılık etmektir.
  • C)Hormonların, vitaminlerin ve enzimlerin taşınmasına aracılık etmektir.
  • D)Kan asitlik derecesinin düzenlenmesine katkıda bulunmaktır.
  • E)Beden ısısının yayılmasını sağlamaktır.
  • F)Savunma sistemine katkıda bulunmaktır.
  • G)Bağışıklık sisteminde görev almaktır.
  • H)Pıhtılaşma mekanizmalarında görev almaktır.
  • KAN DAMARLARI
  • Bedendeki toplam uzunluğu 90 bin kilometreyi bulan damarlar kalpten aldığı kanı dokularımıza götürür ve dokulardan tekrar kalbe getirir.
  • Taşıma fonksiyonlarına göre damarlar atardamar, toplardamar ve kılcaldamarlar olmak üzere üçe ayrılır.
  • Atardamar
  • Kalbin sol tarafından yüksek basınçla fırlatılan kan öncelikle aort adı verilen en büyük atardamara gelir.
  • Daha sonra aort atardamarından dallanan büyük atardamarlar bedene kanı dağıtır.
  • Kanın iletilmesini ve tüm bedene yayılmasını sağlayan kuvvetler basınç farkı ve atardamarların duvarlarındaki kasların kasılıp gevşemeleridir.
  • Damar kaslarının kasılmalarına bağlı olarak hacimlerini azaltmalarına damar daralması, gevşemelerine bağlı olarak hacimlerinin genişlemesine damargenişlemesi denir.
  • Kanın basıncı artarak kanın akış hızını artırır.
  • Kılcal Damar
  • Aort ana atardamarı dallanarak arterlere, arterler dallanarak arteriollere, arterioller de küçülerek kılcal damarlara dönüşürler.
  • Hücre ve dokulara en yakın olan damarlardır.
  • Kan ile diğer beden hücrelerimiz arasındaki madde alış verişleri kılcal damarlar aracılığıyla gerçekleşir.
  • Toplardamarlar
  • Kılcaldamarlardan sonra gelen damarlardır.
  • Hücre ve dokuları saran kılcal damarlardaki kanı alıp kalbe götüren damarlardır.
  • Toplardamarların duvarları atardamarlardan farklı olarak daha az düz kas veelastik doku içerdiği için incedirler ve kendi başlarına kasılıp gevşemeleri çok zayıftır.
  • İçlerinde bulunan kan miktarına göre biraz esneme yapabilirler ama kasılarak kanı kalbe doğru kolay itemezler.
  • Toplardamarın içerinde atardamarlara göre daha fazla kan bulunur.
  • Bunlara depo damarları denirken atardamarlara basınç damarları denir.
  • Toplardamarlar birleşerek çapları daha büyük damarlar olan kanı kalbe götüren ana toplardamarlara dönüşürler.
  • Damar içinde pıhtı oluşumuna tromboz; oluşan pıhtıya da trombüs denir.
  • Trombüsler oluştukları bölgedeki damarları tıkarlar.
  • Daha da kötüsü bulundukları bölgeden koparak dolaşımda gezinebilir. Bunlara emboli denir
  • Kanın Bedendeki Dolaşımı
  • Sağlıklı bir kişinin istirahat hâlinde kanının büyük çoğunluğu (%60-70) toplardamarlarda bulunur.
  • Atardamarların düz kas tabakası fazla olduğu için hacimleri küçüktür ve kanın % 10-15’i atardamarlarda bulunur.
  • Kılcal damarlarda tüm kanın ancak % 4’’ü bulunur.
  • Geri kalan kanın %10-15’i akciğerlerde ve % 5-10’u kalpte bulunur.
  • Kan Basınçları
  • Kalp kendisine gelen kanı kasılarak (sistol) aort ana atardamara gönderir.
  • Kanın damar içine gönderilmesiyle kan, damarı gerer ve bir basınç oluşturur. Bu basınca kan basıncı denir.
  • Kalbin kasılma sonrasındaki aort ana damarda oluşturduğu basınca büyüktansiyon; gevşeme sonucu ortaya çıkan basınca küçük tansiyon adı verilir.
  • Sağlıklı oturan bireylerde ölçülen basınç değerleri 120/80 mm Hg kadardır ve buna kişinin tansiyonu denir.
  • Kan basıncı normalden az olduğunda düşük tansiyon, normalden fazla olduğunda ise yüksek tansiyon (hipertansiyon) görülür.
  • Kan basıncı bedende her zaman sabit kalmaz.
  • Kan basıncı genelde en düşük değerlerdedir.
  • Genel olarak Dinlenim durumdaki kan basıncının 140/90 mm Hg üstüne çıkması yüksek tansiyon olarak kabul edilir.
  • Nabız
  • Kalp karıncığı kasıldığında kanı aorta gönderir ve aorta gelen kan aortta bir basınç oluşturur.
  • Her bir kalp atımında oluşan bu basınca nabız adı verilir.
  • Nabız sayısı kişinin sağlık durumu, pozisyonu, egzersiz yapması, yaş ve cinsiyet gibi durumlardan etkilenir.
  • Bedende kan dolaşımının olup olmadığı yani kalbin çalışıp çalışmadığının göstergesi nabızdır.
  • Nabız atardamar üzerinden kalp atımlarının hissedilmesidir.
  • En az 3 parmakla en az 5 saniye süresince bedende herhangi bir atardamara baskı yaparak nabız ölçümü yapılabilir.
  • İlkyardımın önemli konularından bir tanesi de bayılmadır.
  • Bayılma uzun süreli ayakta kalma sonucunda da ortaya çıkabilir.
  • Uzun süreli hareketsiz kalmalarda iskelet kasları kasılamayacağı için kan ayaklarda ve bacaklarda birikir.
  • Beyne giden kan akımı azalır ve kişi bayılır.
  • Bayılan kişinin ayaklarını yerden 30 cm yukarı kaldırarak beyne giden kan akımını arttırmak gerekir.
  • Yetişkinlerde ve çocuklarda boyun şah damarından bebeklerde ise dirsek üstü kol atardamarından nabız kontrol edilir.
  • Yetişkinleri için istirahat hâlinde nabızsayısı 60-100 arası normal kabul edilir.
  • Çocuklarda ve bebeklerde bu sayı daha fazla olabilir.
  • KANAMA
  • Kanama sağlam bir yapıda olan damarın bütünlüğünün bozularak kanın damar dışına çıkmasıdır.
  • Sağlıklı yetişkin bir insanda bedeninde yaklaşık 5 litre kan bulunur.
  • Herhangi bir nedenle kişi var olan kanının % 15-20’sinden fazlasını kaybederse ve kanama durdurulmazsa kişinin yaşamı tehlikeye girebilir. %10’luk kayıplarda beden bu durumu tolere edebilir.
  • Bedende kanamaya neden olan durumlar yaralanmaya ve travmalara bağlı oluşan kesikler, ezilmeler, kırık, çıkık, burkulmalar, tansiyon hastalığı gibi çeşitli hastalıklardır.
  • (Bedende %15-20’lik kan kayıpları ölümcüldür),
  • Kanama Çeşitleri Kanamalar damar tipine göre 3 kategoride ele alınır.
  • Atardamar kanamaları
  • Toplardamar kanamaları
  • Kılcaldamar kanamaları
  • Atardamarlar içinde bulunan kan oksijence zengin karbondioksitçe fakirkandır yani temiz kandır.
  • Akan kanın rengi açık ve parlak kırmızıdır.
  • Toplardamar kanın büyük hacminin bulunduğu damarlardır ve basınç değerleri atardamarlara göre daha düşüktür.
  • Koyu kırmızı renkte bir kan kaybı vardır.
  • Atardamar kanamalarına göre daha kolay durdurulur.
  • Kılcal damar kanamaları ise arkasında başka bir neden yoksa genelde zararsız kanamalardır.
  • Sızıntı şeklinde olup kolaylıkla hatta kendiliğinden bile duran kanamalardır.
  • Kanamalar gözle görünüp görünmediğine göre üç ana başlıkta incelenir.
  • İç kanama
  • Dış kanam
  • Doğal deliklerde meydana gelen kanamalar
  • İÇ KANAMALARDA İLKYARDIM
  • Basitçe kanamanın çoğu zaman gözle görülemediği kanamalardır.
  • Kan damar dışına çıktığında beden içi boşluklara akar.
  • Derinin sağlam kaldığı iç kanamalar daha çok şiddetli travma, yüksekten düşme, trafik kazaları, kırık, delici ve kesici aletle yaralanma, çeşitli hastalıklar, ateşli silahla vurulma gibi olaylarla ortaya çıkar.
  • Bazen iç kanamalara dış kanamalar da eşlik eder.
  • İç kanamalar kişinin yaşamını tehdit eden ciddi tehlikelerdir.
  • Kişi var olan kanının % 15-20’sinden fazlasını kaybederse daha ciddi durumlar ortaya çıkabilir.
  • Bu nedenle ilkyardımcı iç kanamanın olup olmadığını çok iyi araştırmalıdır.
  • İç kanama gözle gözlenmese de kişide iç kanama olup olmadığına yönelik bulgular kendini belli eder.
  • İlkyardımcı bu bulguları en net biçimde etkin bir ikinci değerlendirme yaparsa anlayabilir.
  • İlkyardımcı iç kanamalarda aşağıdaki bulguları elde edebilir.
• Baş dönmesi, bayılma hissi (kişiye sorularak öğrenilebilir)

• Kişide huzursuzluk ve ölüm korkusu (kişiye sorularak öğrenilebilir)

• Üşüme hissi (kişiye sorularak öğrenilebilir)

• Susuzluk hissi (kişiye sorularak öğrenilebilir)

• Beden renginin soluklaşması

• Beden ısısının düşmesi

• Solunum yetersizliği

• Hızlı ve yüzeysel solunum

• Hızlı ve zayıf nabız (nabız sayısının artışı ama daha derinden hissedilmesi)

• Yara yerinde ağrı ve acı hissi

• Bilinç, refleks ve hafıza düzeyinde gerileme

• Gözlerde donuk anlamsız bakışlar

• Kanamanın beden dışına yansıması (ağız, burun, anüs, kulaktan kan gelmesi gibi)

• Kanama sonrası beden yüzeyinde morluk, eziklik, şişlik ve sertlik olması

• Tansiyon düşüklüğü

• Mide kanamalarında kahve telvesi şeklinde kusma

• İdrarda ve gaitada kan olması

• Yüz, dudak ve parmaklarda solukluk ve soğukluk

  • İç kanama, kanama durdurulmazsa şoka ve ölüme yol açabilir.
  • Bu nedenle iç kanama şüphesi tespit edildiği an kişiye müdahale edilmelidir.
  • İlkyardımcı iç kanama olabilir düşüncesine sahipse derhâl kişiye şok pozisyonu vermelidir.
  • Daha önce de vurgulandığı gibi beyin bedendeki tüm organlardan farklı olarak kan akımı yetersizliğine ve oksijensizliğe çok az dayanıklıdır.
  • Herhangi bir nedenden dolayı beyne az ya da yetersiz giden kan akımı 3-5dakika içerisinde normale döndürülmezse beyin ölümü gerçekleşmeye başlar.
  • Bu ölüm geri dönüşümsüzdür.
  • Bu nedenle diğer organlara giden kan akımını azaltmak, beyne giden kan akımını arttırmak için kişinin ayakları yerden 30 cm yukarıya kaldırılır ve üzeri ısı kaybını engellemek için örtülür.
  • Dokulara giden kan akımının azalmasına bağlı olarak dolaşım yetmezliği olarak ortaya çıkan duruma şok denir.
  • Şokun nedenleri başlıca
  • Kalp fonksiyonunda azalma,
  • Kalbe dönen kan hacminin azalması,
  • Beden sıvı miktarının azalması,
  • Kanamalar,
  • Alerjik reaksiyonlar, zehirlenmelerdir.
  • İç kanamalar ilkyardımda her zaman ciddiye alınması gereken konuların başında gelir.
  • Kişide iç kanama bulguları var ise hemen şok pozisyonu verilmelidir.
  • İç kanama geçiren bir kişiye asla yiyecek ya da içecek bir madde verilmemelidir.
  • İç kanama geçiren kişilerde özetle;
• Koruma ilkesi gerçekleştirildikten sonra yaralının bilinci kontrol edilir. Bilinç varsa ikinci değerlendirme; bilinç yoksa ABC kontrolü, BC varsa ikinci değerlendirmeye geçilir.

• İkinci değerlendirme sırasında şok ya da iç kanama belirtileri varsa kişinin üzeri örtülerek ayakları 30 cm yukarı kaldırılır.

•112 acil servis aranır. Gerekli müdahaleler sonrasında yaralının sağlık kuruluşuna sevki sağlanır.

• Asla yiyecek ve içecek verilmez.

• Kırık varsa kırığın yol açacağı kanamaları engellemek için kişi mümkünse hareket ettirilmez.

• Yaşamsal bulguları sürekli takip edilir. Hasta ya da yaralı yalnız bırakılmaz. DIŞ KANAMALARDA İLKYARDIM

  • Bedende herhangi bir kanama söz konusu olduğunda ve kanama çok ciddi değilse bedendeki kanı durdurma mekanizmaları (hemostaz)kanamayı kanıpıhtılaştırarak durdurur.
  • Ciddi kanamalarda bu mümkün olmayabilir.
  • Hangi tip kanama olursa olsun dış kanamalarda yapılacak olan ilkyardım müdahaleleri hemen hemen aynıdır.
  • Önemli olan kanamayı en kısa zamanda durdurmaktır.
  • Yoksa normal şartlarda kanlanması yoğun olan başta beyin, böbrekler, kalp gibi hayati organlarda oksijen ve besin yetmezliğine bağlı olarak ölüm gerçekleşir.
  • İkinci değerlendirme sırasında kanama olan bölge tespit edilir.
  • Öncelikli durumlara ve kanamalara acil müdahale edilir.
  • Dış kanamalarda ilkyardımda kanayan bölgeye öncelikle baskı yapılır.
  • Kanama hâlen durmamışsa kanayan bölge kalp seviyesinden yukarı kaldırılır.
  • Baskı yapma:
  • Yaralı önce sakinleştirilir, yarayı görmesi engellenir.
  • İlkyardımcı mümkünse eline eldiven giyerek kanayan bölgeye temiz bir bezle direk baskı yapar.
  • Baskı yapma kanamayı durdurmada etkin bir yöntemdir ve ilk yapılmasıgerekendir.
  • Gerekirse bu bölge bandajlanır.
  • Yara içi kesinlikle kurcalanmamalıdır. Yarada var olan cisimler çıkartılmamalıdır.
  • Kanayan bölgeyi yukarı kaldırma:
  • Kanayan bölge kalp seviyesinden yukarı kaldırılarak yer çekiminin de etkisiyle o bölgeye daha az kan gitmesi sağlanır.
  • Bası noktasına baskı yapma:
  • Atardamar kanamaları toplardamar ve kılcaldamar kanamalarından daha tehlikelidir.
  • Fışkırır tarzda yüksek basınç altında kanadıklarından kısa sürede çok fazla kan kaybı olur ve durdurması oldukça zordur.
  • Baskı noktası üzerine basıldığında (dışardan damara baskı yaparak kemiğe temasıyla damarın kapanması) damar sıkışacak ve kapanacaktır.
  • Böylece o bölgeye giden kan akımı azalacaktır.
  • Bedendeki bu bası noktaları
  • Baş bölgesi kanamaları için tek tarafı boyun şah damarı üzeri, kolun üst bölümünde olan kanamalarda Koltuk altı atardamarına;
  • Koltuk altı veya kolun üst bölgesinde olan kanamalarda köprücük kemiği üzeri ya da İçi atardamara;
  • Dirsek altı kanamalar için pazı kemiği üstü kol atardamarına;
  • Bacak bölgesi kanamaları için kasık arter üzeri baskı yapılmalıdır.
  • Genel olarak bedendeki baskı yerleri aşağıda gösterilmiştir.
  • • Boyun: Boyun atardamarı (şah damarı) baskı yeri
  • Köprücük Kemiği Üzeri: Kol atardamarı baskı yeri
  • Koltuk altı: Kol atardamarı baskı yeri • Kolun Üst Bölümü: Kol atardamarı baskı yeri
  • • Kasık: Bacak atardamarı baskı yeri
  • Uyluk: Bacak atardamarı baskı yeri
  • Şah damarına tek taraflı basınç uygulanır, asla iki taraflı bastırılmaz.
  • Baskı yaparken en çok kullanılan malzeme üçgen bandajdır.
  • Üçgen bandaj ilkyardımda kırık, çıkık ve kanamalarda kullanılır.
  • Üçgen bandaj sargı bezi amacıyla kullanılacağı zaman tepesi tabana doğru getirilir.
  • Daha sonra üst üste katlanarak sargı bezi elde edilir.
  • Dış kanamalarda ilkyardımda özetle;
  • • Gerektiğinde tıbbi yardım istenir (112).
  • • Yara ya da kanama ve olayın nasıl olduğu değerlendirilir.
  • • Kanayan yer üzerine temiz bir bezle bastırılır. Kanama durmazsa ikinci bir bez koyarak basıncı arttırılır. Gerekirse bandaj ile sararak basınç uygulanır.
  • • Kanayan bölge yukarı kaldırılır.
  • • Kanayan yere en yakın bası noktasına baskı uygulanır.
  • • Şok bulguları ya da iç kanama belirtileri varsa şok pozisyonu verilir.
  • • Hasta ya da yaralı yalnız bırakılmaz, aralıklarla yaşam bulguları değerlendirilir.
  • • Kanayan bölge dışarıda kalacak şekilde yaralının üstü örtülür.
  • • Ciddi durumlarda yaralının hızla sevk edilmesi sağlanır.
  • Bir kez baskı noktasına baskı yaparak müdahale ettiğinde o baskıyı oradan kaldırması kanamanın çok daha şiddetli olmasına yol açacaktır.
  • Kişinin durumunun kötüye gitmesini engelleyecek başka bir müdahalede bulunması gerekir.
  • Bu müdahale turnike yani boğucu sargıdır.
  • Turnike ile kanama tamamen durdurulur.
  • Aslında turnike son çare olmalıdır.
  • İlkyardımda eğer kanama normal müdahalelerle (baskı, yukarı kaldırma ve bası noktası) durmuyorsa turnikeye geçilmelidir.
  • Turnike mümkün olduğunca yine en yakın bası noktası üzerinden yapılmalıdır ki çok daha az bölge kansız kalsın.
  • O hâlde turnike yapabilmek için gerekli şartları iyi bilmek gerekir.
  • • Çok sayıda yaralının bulunduğu bir ortamda tek ilkyardımcı varsa: İlkyardımcı kanaması olan hasta ile uğraşırken onun yanından ayrılamayacaktır. Bu nedenle diğer yaralılara da müdahale etmesi için turnike yapmalıdır.
  • • Yaralının güç koşullarda bir yerden bir yere taşınması gerekiyorsa: Bazen yaralıyı güvenli bir ortama ya da 112 acil servisin ulaşabileceği bir noktaya taşıması gereklidir. Normal müdahale ile kanama durdurulduktan sonra taşıma sırasında maruz kalınacak stresi ortadan kaldırmak ya da azaltmak için turnike yapılmalıdır.
  • Uzuv kopması varsa: Herhangi bir şekilde uzuv kopması olduğunda bu tür yaralanmalarda kanamayı durdurmak çok zordur. Bu nedenle kanamanın durdurulamadığı uzuv kopmalarında turnike yapılabilir.
  • Turnike uygulamasının önerilmeme sebebi turnike sonrası o bölgeye giden kan akımının tamamen durmasıdır.
  • El parmağı kopan kişide pazı kemiği üzerinden yapılan turnikede pazı kemiğinden dirsek bölgesi, kol bölgesi, el bileği ve diğer parmakların kanlanması sona erecektir.
  • Turnike bu bölgedeki hücrelerin ve dokuların zarar görmesine neden olacaktır.
  • Turnike her 10-15dakikada bir 5-10 saniye gevşetilmelidir ki diğer bölgelerin kanlanması devam etsin.
  • Bu yapılmazsa uzun süreli turnikeler sinir ve damarlarda kalıcı hasara yol açarlar.
  • Turnike yaparken en az 10 cm genişliğinde bir bez alınır.
  • Bu bez şerit (ince uzun) sargı hâline getirilerek kanama olan ya da uzuv kopan en yakın tek kemikli bası noktasına düğümlenir.
  • Turnike yapımında dikkat edilmesi ve uyulması gereken kurallar aşağıda sıralanmıştır.
  • • Turnike uygulamasında kullanılacak malzemelerin genişliği en az 10 cm olmalıdır ki bağlama sırasında alttaki dokuya zarar vermesin.
  • • Turnike uygulamasında ip, tel gibi kesici malzemeler kullanılmamalıdır ki sıkarken alttaki dokuya zarar vermesin.
  • • Turnikeyi sıkmak için tahta parçası, kalem gibi malzemeler kullanılabilir. Bu tür malzemeler bir nevi musluk görevini görecektir.
  • • Turnike kanama duruncaya kadarsıkılır. Amaç kan akımını durdurmak olduğu için kanama durduktan sonra daha fazla sıkılmaz. Turnike musluğu olan parça bir anda bırakılmaz. Bu parça başka bir bezle bağlanarak sabitlenmelidir.
  • • Turnike uygulanan bölgenin üzerine hiçbir şey örtülmez. Bu özellikle birden fazla yaralı olduğunda önemlidir. İlkyardımcı yaralının yanından ayrılır ve turnike yapılan bölge örtülürse turnikenin gevşetilme saati kaçırılacaktır. Gelen 112 ekibi de bunu göremeyeceği için doku kaybına yol açabilen bir durum ortaya çıkabilir
  • • Turnike uygulamasının yapıldığı saat bir kâğıda yazılmalı ve yaralının üzerine asılmalıdır. Herhangi bir not kâğıdı ya da kalem bulunamıyorsa kişinin kendi kanıyla alnına T harfi yazılır. Bu T harfini gören 112 görevlisi hemen sizi olay yerinde arayacak turnikenin saatini soracaktır.
  • • Uzun süreli kanamalardaki turnike uygulamalarında, kanayan bölgeye göre 15-20 dakikada bir turnike gevşetilmelidir. Turnike sonucunda sadece kanama durmaz, ayrıca o bölgedeki tüm hücre ve dokuların kanlanması sona ereceği için her 15-20 dakikada bir 5-10 saniye turnike gevşetilmelidir. Turnike uygulaması toplamda 2 saati geçmemelidir. 112 acil servis ekipleri geldiğinde kişiye yapılan tüm müdahaleler ve turnike uygulaması söylenmelidir.
  • • Turnike, kol ve uyluk gibi tek kemikli bölgelere uygulanır. Turnikede amaç damarı kemikle sıkıştırarak damarı kapatmaktır. Bir anlamda damarı boğmaktır. Bunu yapabilmek içinde tek kemik üzerine turnike yapılır.
  • Çift kemikli alanlara turnike yapılmaz.
  • Uzuv Kopmasında İlkyardım
  • Uzuv kopmalarında yaşamın tehlikeye girmesine neden olan büyük arterlerin yaralanması sonucu meydana gelen ağır kan kaybıdır.
  • Uzuv kopan bölgedeki kanama dış kanamalarda ilkyardım müdahaleleri ile ya da turnike yardımı ile durdurulur.
  • Kopan parçaya mutlaka bir etiket yapıştırılmalı, yaralının adı ve soyadı yazılmalıdır.
  • Sağlıklı koşullarda taşınan kopan parçalar tekrar dikilebilmektedir.
  • Uzuv kopmasında ilkyardımda aşağıdaki uygulamalar yapılır.
  • • Hasta sakinleştirilir, yarasını görmesine izin verilmez. Tıbbi yardım istenir
  • • Hasta ya da yaralı sırtüstü yatırılarak bacakları 30 cm kadar yükseltilir.
  • • Kopan bölgenin kanaması durdurulur. Kanama durmuyorsa turnike yapılır. • Turnike yapılırken turnike kurallarına uyulur.
  • • Kopmuş uzuv parçası, su geçirmeyen bir plastik torbaya konur. Varsa soğuk su ya da buz içeren ikinci bir torbaya konur
  • Asla kopan parça su ya da buza doğrudan temas etmemelidir.
  • • Poşete etiket hazırlanır ve kopan uzuv parçasının sahibine ait kimlik bilgileri kaydedilir.
  • DOĞAL DELİKLERDE MEYDANA GELEN KANAMALAR
  • Normal şartlar altında doğal delikler olarak bilinen kulak, göz, burun, anüs, cinsel organlarda kolay kolay kanama olmaz.
  • Burun Kanaması ve İlkyardım
  • Burun kanamaları her zaman herkesin başına gelebilecek kanamalardır.
  • Genelde tehlikeli değildir.
  • Burun genelde kişinin burnunu karıştırması, sürekli hapşırması, buruna yabancı cisim kaçması, buruna gelen darbeler, kan basıncının ani yükselişi, pıhtılaşma hastalıkları, hava değişimleri, alerjik durumlarda kanar.
  • Basit burun kanamalarında hasta ile konuşulup hastaya ilkyardımcı kendini tanıtır ve hastayı oturtur.
  • Baş hafifçe öne eğilir.
  • Baş asla arkaya doğru çekilmez.
  • Burun kanatları baş öne eğikken iki parmakla en az 5 dakika sıkılır.
  • Kanama durmuyorsa hasta ya da yaralı acil servise yönlendirilir.
  • Kulak Kanaması ve İlkyardım
  • Kulak kanamasına burun kanamasından farklı olarak çok sıklıkla karşılaşılmaz.
  • Kulak kanaması kulaktaki bir zorlama, kaşıma, su kaçma, yabancı cisim kaçma gibi basit nedenlerle olabileceği gibi kafaya alınan darbeler sonucunda da olabilir.
  • Kulak kanaması normal kan renginden farklı ise (açık ve sarı renkli ise) bu beyin kanamasının bir işareti olabilir.
  • Kulak kanamalarında ise kanamaya izin verilir.
  • Bunun temel sebebi kafa içi basıncı azaltmaktır.
  • Kişi sırtüstü ya da kanayan kulak üzerine yatırılır, kan akışına izin verilir. YARALANMALARDA İLKYARDIM
  • Çarpma, yüksekten düşme, trafik kazası, hayvan ısırması, travma, elektrik çarpması, uzun süre güneşte kalma, ateşli silahla yaralanma, yanma, donma gibi benzer olaylar sonucunda deri ya da mukoza tabakasının bozulmasına yara denir.
  • Bu olaya da yaralanma denir.
  • Yaralanma sonucunda bedende kişiden kişiye göre farklılıklar arz etse de oluşan yaranın belli karakteristik özellikleri vardır.
  • Bu özellikler:
  • A) Ağrı ve acı hissi
  • B)Şişlik (ödem)
  • C)Fonksiyon kaybı
  • D)Açık yara ise yara kenarlarının ayrılması ve enfeksiyon riski
  • Alınan darbenin şiddetine, darbeye maruz kalma süresine ve kişinin fiziksel özelliklerine göre yaralanma basit bir yaralanma olabileceği gibi yaşamsal organları ve sistemleri (dolaşım ve solunum sistemleri gibi) de etkileyebilir.
  • Yaralanma alanı yüzeysel olabileceği gibi kan damarları, sinirler, kemikleri ve iç organları da içine alan derin bir yaralanma olabilir.
  • Deri yüzeyi bozulduğu için ya da etkenin kontaminasyon düzeyine bağlı olarak enfeksiyon da gelişebilir
  • Yaralar genel anlamda açık ve kapalı yaralanmalar olarak ikiye ayrılır.
  • A)Açık Yara:
  • Deri bütünlüğünün bozulduğu yaralanmalardır.
  • Deri ve mukoza bütünlüğünün bozulduğu açık yaralanmalarda kanama ve enfeksiyon riski oldukça fazladır.
  • B)Kapalı Yara:
  • Deri bütünlüğünün bozulmadığı yaralanmalardır.
  • Doku altı travmaları, ezilmeler gibi.
  • Açık yaralar ayrıca oluş şekline göre de sınıflandırılır.
  • 1)Sıyrık Yara:
  • Derinin en dış tabakasının etkilendiği ve kaybolduğu yaralardır.
  • Genelde sürtünme sonucu oluşan ağrılı yaralardır.
  • Kanama kılcal damar kanamasıdır.
  • 2)Kesik Yara:
  • Kesici ya da sivri uçlu bir aletle ortaya çıkan yaralardır.
  • Alınan darbe ve yarayı oluşturan aletin özelliklerine göre kesikler derin ya da yüzeysel olabilir.
  • Derin kesiklerde sinirler, damarlar ya da iç organlar zarar görebilir.
  • 3)Ezik Yara:
  • Çok şiddetli darbeye bağlı olarak ortaya çıkan yaralardır.
  • Şiddet derecesine bağlı olarak iç organlar zarar görebilir.
  • 4)Delici Yara:
  • Delici bir aletle (bıçak, çakı, şiş, ateşli silahla vb.) oluşan yaralardır.
  • Etkenin fiziksel özellikleri yaranın ciddiyetini belirler.
  • Delici yaralarda yara yüzeyi az ancak derinlik fazladır.
  • İç organlar, damarlar, sinirler, kemikler zarar görebileceği için tehlikelidirler.
  • 5)Parçalı yara:
  • Trafik kazaları, tamir aletleri, traktör tekeri altında kalma, tarım aletlerine bağlı kazalar sonucunda ortaya çıkan deri ya da altında bulunan dokuların ayrıldığı kanamanın çok olduğu çok ciddi yaralanmalardır.
  • 6)Enfekte yaralar:
  • Deri bütünlüğünün bozulduğu mikrop kapma ihtimali olan yaralardır.
  • • Gecikmiş yaralar:
  • Bir yaraya müdahale edilmez ve üzerinden 6 saat geçerse o yaranın iyileşmesi zorlaşır, enfeksiyon kapma ihtimali artar.
  • • Dikişleri ayrılmış yaralar:
  • Ameliyat ya da dikiş sonrası doktorların temel uyarılarından bir tanesi dikişler konusunda dikkat edilmesidir.
  • Dikişler ayrıldıktan sonra tekrar dikilmesi çok zordur ve bu alanlar enfeksiyona açık hâle gelirler.
  • • Kenarları muntazam olmayan yaralar:
  • Kenarları düzgün olmayan yaraların dikilmesi ve iyileşme sürecinde kaynaşması çok zordur. Bu nedenle enfeksiyona açıktırlar.
  • • Çok kirli ve derin yaralar:
  • Derin yaralar ve etkenin taşıdığı ya da sonradan bulaşan enfekte aracı taşıyan yaralar ciddi yaralardır.
  • • Ateşli silah yaraları:
  • En tehlikeli yaralardandır.
  • Ateşli silahtan çıkan çekirdek bedene girdiği ve beden içinde izlediği ve çıkıyorsa çıktığı noktada derin izler ve hasarlar bırakır.
  • Bu tip yaraların da enfeksiyon kapma ihtimalleri çok yüksektir.
  • • Isırma ve sokma ile oluşan yaralar:
  • Hayvan sokma ya da ısırmalarında ya da çiziklerinde gerek hayvanın fiziksel teması ile oluşan yaranın gerekse hayvanın bedeninde taşıdığı mikropların insana geçmesi ile oluşan yaralar enfeksiyon kapma ihtimali çok yüksek yaralanmalardandır.
  • Yaranın oluş nedenine göre hasta tetanoz, kuduz vb. durumlar için uyarılmalı, mutlaka bir doktora yönlendirilmelidir.
  • Sinir Sistemini Doğrudan İlgilendiren Baş ve Omurga Yaralanmalarında İlkyardım
  • Ölüm, sakatlık ve uzun süreli tedavi gerektiren yaralanmalara en çok baş veomurga bölgesinden alınan darbeler neden olur.
  • Kafa ya da omurga yaralanma şüphesi olan durumlarda ilkyardımcı normal ilkyardım uygulamalarına göre daha duyarlı olmalı daha hassas müdahale etmelidir.
  • Kafa ve omurga yaralanmalarında genelde ortaya çıkan belirtiler:
  • Saçlı deride ve yüzde morarma, şişme ve kanama,
  • İkinci değerlendirme sırasında ele kırık kafatası parçalarının temas etmesi,
  • Bilinç kapalılığı,
  • Solunum ve dolaşım durması,
  • Görüşerek konuşma aşamasında kişinin bilinç düzeyinde gerilemeler,
  • Göz ve kulak çevresinde morarma,
  • Burun, ağız ve kulaktan kan ya da beyin omurilik sıvısı gelmesi,
  • Baş, boyun ve omurlarda şekil bozukluğu, i. Mide bulantısı ve kusma,
  • His kaybı,
  • Hareket kaybı,
  • Denge kaybı ve ayakta duramama olarak sayılabilir.
  • Genel baş ve omurga yaralanmaları belirtileri gözlenmese de yüksekten düşme, baş ve kafaya alınan darbelerde, trafik kazalarında, enkaz altında kalma, yüz bölgesine alınan darbelerde ve bilinci kapalı yaralılarda her zaman baş ve omurga yaralanması düşünülmelidir.
  • Taşıma sırasında baş boyun ve gövde ekseni bozulmamalıdır.
  • Solunum ve Dolaşım Sistemlerini Doğrudan Etkileyen Delici Göğüs Yaralanmalarında İlkyardım
  • Göğüs bölgesi hacim olarak bedende önemli bir yer kaplar.
  • Genelde de yaralanmalaren çok bu bölgede gerçekleşir.
  • Bu bölgede var olan iki temel yapı yaşam için vazgeçilmezdir.
  • Kalp ve akciğerler. Kalp ya da akciğerlerde meydana gelen yaralanmalar bu iki yapının fonksiyonunun durmasına yol açabilir.
  • Bazen göğüs bölgesi yaralanmalarında doğrudan kalp ya da akciğerler zarar görmese de kişi yaşamını kısa sürede kaybedebilir.
  • Özellikle solunum sistemi açısından ele alındığında göğüs bölgesinde açılacak bir delik solunumu tamamen durdurabilir.
  • Bu mekanizmayı basitçe açıklayalım: Normalde nefes alırken göğüs içi akciğer hacmi diyafram ve diğer kasların etkisiyle genişler ve akciğer içi basınç düşer.
  • Difüzyon: Gazların çok yoğun olduğu ortamdan daha düşük yoğunlukta olduğu ortama doğru geçişi yayılmasıdır.
  • Bir süre sonra akciğerlerde hava giriş çıkışı olmaz, kişi nefes alamaz ve ölür.
  • İkinci değerlendirme sırasında göğüs bölgesinde ve genel değerlendirmede;
• Açık yara,

• Göğüs bölgesinde saplanmış bir cisim,

• Açık yarada nefes alıyor görüntüsü (hava giriş çıkışı),

• Nefes aldıkça kişide artan ağrı ve acı hissi,

• Solunum sıkıntısı,

• Hızlı ve yüzeysel solunum,

• Öksürme ve ağızdan kan gelmesi,

• Morarma gözlenir.

  • Delici göğüs yaralanmalarında mümkün olduğunca sakin ama hızlı hareket edilmelidir.
  • Gereksiz müdahalelerden kaçınılmalıdır.
  • Delici göğüs yarasına hemen baskı yaparak yaradan göğüs içine daha fazla hava girişi engellenmelidir.
  • Gerektiğinde bası malzemesinin 3 tarafı bantla yapıştırılmalı, bir ucu açık bırakılmalıdır.
  • Bunun sebebi, nefes alma sırasında bası malzemesi göğse tam olarak yapışacak; nefes verme sırasında açık olan uçtan göğüs bölgesine giren fazla hava her nefeste dışarı atılacaktır.
  • Bu çok basit ama hayat kurtarıcı bir müdahaledir.
  • Kişiye asla yiyecek ya da içecek bir şeyler verilmez, kişi yarı otururpozisyonda tutulur,
  • Delici Karın Yaralanmalarında İlkyardım
  • Karın bölgesi de göğüs bölgesi gibi geniş bir hacimde olduğu için yaralanma ihtimali oldukça yüksektir.
  • Göğüs bölgesi gibi kaburga kemiklerince de korunmadığı için darbelere açıktır.
  • Bu tür yaralanmalarda en büyük tehlike yaranın derinliğidir.
  • Çok derin ve keskin yaralanmalarda karın içinde bulunan organ ve dokular dışarı çıkabilir.
  • Karın bölgesi yaralanmalarında içte bulunan organlar ve yapılar dışarı çıkabilir.
  • Karın bölgesinde sertlik, ağrı, acı ve hassasiyet vardır.
  • Yara bedene paralel oluşmuşsa kişi sırt üstü bacakları uzatılarak yatırılır.
  • Yara bedene dikse bacaklar bükülü olarak sırtüstü yatırılır.
  • TEMELVE İLKYARDIM BİLGİSİ
  • KIRIK ÇIKIK VE BURKULMALAR VE DİĞER ACİL DURUMLARDA İLKYARDIM
  • GİRİŞÜNİTE 4
  • İnsanlar omurgalı canlılardır.
  • Omurgamız merkez olmak üzere, kemikler ve eklemler bedenimizin çatısını oluştururlar.
  • Kemik ve eklemlerin hareketi kaslarımızın oluşturduğu kuvvet sayesindedir.
  • Vücudumuzda iskelet, düz ve kalp kası olmak üzere üç tür kas bulunmaktadır.
  • Hangi türden olursa olsun kaslar, elektriksel olarak uyarılabilen dokulardır.
  • Uyarıldıklarında, kasılma yanıtı oluştururlar.
  • Kaslar, hareketi (iskelet kasları),
  • Kanın pompalanmasını (kalp kası) ve besinlerin sindirim sisteminde hareketini (düz kas) sağlar.
  • İskelet kasları, eklemler ve kemiklerin ortak hareketi, yürüme ve koşma gibi hareketleri sağlar.
  • Yüz ifadeleri, göz hareketi ve solunum gibi daha ince hareketleri de oluşturur.
  • Hareketin yanı sıra duruş, eklem sabitliği ve ısı üretimi gibi diğer önemli konularda görev üstlenir.
  • Oturma, kalkma gibi, duruş da kas kasılması ve kemiklerin ayarlaması sonucunda gerçekleşen bir durumdur.
  • İlkyardımın temel konularından birisi de kırık, çıkık ve burkulmalarda ilkyardımdır.
  • DOKULAR VE GÖREVLERİ
  • Bedenimizin kendi başına yaşayabilen ve üreyebilen en küçük birimi hücredir.
  • Birbirine benzer hücrelerimiz bir araya gelerek dokuları oluştururlar.
  • Yapı ve işlevleri açısından benzer dokular bir grup hâline gelip organlarımızı oluştururlar.
  • Organlar da beraber çalışarak sistemleri ve sistemler de bedenimizi oluştururlar.
  • İnsan bedenini oluşturan dokular kısaca aşağıda açıklanmıştır.
  • Epitel doku: Bedenin dış ve iç yüzeyini kaplar.
  • Bedenimizi koruma görevi ve dış ortamla olan her türlü iletişimini sağlar. Birçok epitel doku çeşidi bulunmaktadır.
  • Sinir doku: Uzunluğu 1 metreyi bulabilen sinir hücrelerinden oluşur.
  • Sinir hücreleri bir araya gelerek bir sinir oluşturur.
  • Sinirler bedenimiz içinde uzaklara ulaşabilir ve çok hızlı haberleşme sağlar.
  • Bedenle beyin arasındaki iletişimi yapar.
  • Kaslarla birlikte çalışarak her türlü beden hareketlerini yapabilmemizi sağlar.
  • Kas doku: Kendi başına hareket edebilen bazı kan hücreleri ve sperm hariç bedendeki her türlü hareketten kaslarımız sorumludur.
  • Hareket sisteminin aktif elemanlarıdır.
  • Kasları kemiklere bağlayan yapılara tendon denir.
  • Yapılarına ve çalışma şekillerine göre kendi içinde üçe ayrılır.
  • • Yürek kası: Özel bir yapısı vardır ve kalbin istem dışı dakikada 70 kere atarak kanımızı bedenin her tarafına pompalar.
  • • Düz kas: Tamamen isteğimiz dışında hareket eden damar, sindirim sistemi, boşaltım sistemi ve üreme sistemi gibi yapılarda bulunur ve buraların hareketlerini sağlar.
  • Çizgili (iskelet) kas: Kas lifi de denen kas hücreleri bir araya gelerek bir kası oluşturur.
  • Kaslarımız kemikler ve eklemlerle birlikte bedenimizdeki isteğe bağlı (kol, bacak ve başımızın) hareketlerini sağlar.
  • Bedenimizde yaklaşık 600 kadar iskelet kası vardır ve ağırlığımızın % 40 kadarını oluştururlar.
  • Bu kaslara bolca kan damarı ve sinir ağı ulaşır.
  • Çizgili kaslarımız uçlarındaki tendonlarla kemiklere bağlanırlar ve iskelet sisteminin hareketini sağlar.
  • Bir bağ doku olan kas tendonları eklem yerlerinde de bulunur, buraların güçlü ve sağlam olmasına neden olur.
  • Bağ doku:
Hücreler arası bir boşluk (matriks denir) ve bu boşluk içine yerleşmiş çeşitli hücre ve lif tiplerinden oluşmuş bir dokudur.

Doku çeşidine göre matriks sıvı, yarı katı ve katı olabilir.

Bağ dokusu dört ana gruba ayrılabilir.

  • Kan ve lenf doku: Matriksi sıvıdır (plazma) ve hücreler bu sıvı içinde hareket eder.
  • Gerçek bağ doku: Yarı katı bir matriks ve içinde bolca fiber (lif) ile sıvı vardır. En az üç alt türü vardır. Bunlar:
  • Gevşek bağ doku: Yapısında düzensiz yerleşmiş lifler ve çok çeşitli hücreler vardır.
  • Diğer doku türlerini birbirine bağlar, çevreler ve destek oluşturur.
  • Örneğin, kas liflerini birbirlerine bağlayarak ve yürek dışında örtü oluşturarak harekette kolaylık sağlar.
  • Sıkı (yoğun) bağ doku: Yine lif ve arasındaki az sayıda hücrelerden oluşur. Özellikle deri altında, kasları kemiklere bağlayan tendonlarda ve kemiği kemiğe bağlayan ligamentlerin yapısını oluşturan dokudur.
  • Yağ doku: Gevşek bir matriks ve içinde yağ depo eden yağ hücrelerinden oluşur.
C)Kıkırdak doku: Matrikste yoğun ama elastik lifler ve bunların arasında az sayıda kıkırdak hücreleri tek veya gruplar hâlinde bulunur.

Diğer bağ dokuların aksine bunlarda kan damarı ya hiç yoktur veya çok azdır. Sinir bağlantıları da yoktur. Üç alt türü vardır:

Hiyalin kıkırdak: En çok bulunan çeşididir.

Embriyoda, uzun kemiklerin ucunda ve kaburga kemiklerinin bağlantı

Yerlerini oluşturur.

Burnun uç bölgesinde, gırtlakta ve soluk borusunda bulunur.

Bulunduğu yapılara esneklik ve destek sağlar.

• Lifsi kıkırdak: Sertlik ve sağlamlık sağlayan bir dokudur.

Leğen kemiklerimizin önündeki bağlantı (eklem) yerlerinde vebelomurlarımızın aralarında bulunur.

• Elastik kıkırdak: Bolca elastik lifler ve aralarında kıkırdak hücreleri bulundurur.

Bulunduğu yere sağlamlık ve şekil verir. Gırtlakta ve kulak memesinde bol bulunur.

D. Kemik doku: Sürekli kendini yeniler ve tamir eder.

Kemikte canlılığı sağlayan hücreler vardır.

Kemiklerle ilgisi olan diğer tür hücreler hariç, kemiğin yapısındaki kemik hücreler 4 çeşittir.

• Kök (osteoprogenitör) hücre:

Kemiğin
en dışını kaplayan periostiyum tabakasının altında ve kanallarda yerleşmişlerdir.

İlkel hücrelerdir ama uyartı aldıklarında farklılaşarak ve çoğalarak gerçekkemik hücresine(osteosit) dönüşürler.

• Osteoblast:

Kemik hücrelerinin arasında bulunan organik kısımları üretirler.

Üretime başladıktan yaklaşık bir hafta sonra kemik sertleşir ve osteoblastlar osteositlere dönüşürler.

• Osteosit:

Gelişmelerini tamamlamış
olan kemik hücreleridir.

Sayıları çoktur ve uzun uzantılarıyla birbirleriyle bağlantı kurarlar. Kemiklerdeki kalsiyum mineralinin miktarının düzenlenmesinde önemli görevleri vardır.

Parathormon bunları uyardığında kemikteki kalsiyumun kana gönderilmesini yaparlar.

• Osteoklast:

Boyutları 20 – 100mikron
arasında değişen çok büyük hücrelerdir.

Bir hücrede 2 ile 20 kadar çekirdek bulunabilir.

Kemiklerin yıkımından sorumlu hücrelerdir.

Kemiklerin istenmeyen parçalarını, salgıladıkları yıkıcı enzimlerle eritirler. Parathormon ve kalsitonin hormonu tarafından etkilenirler ve bedenimizdeki kalsiyum miktarının düzenlenmesinde önemli görev üstlenirler.

KEMİK YAPISI VE ÇEŞİTLERİ

  • İnsan iskelet sistemi, kemikler, kıkırdak ve bağ dokudan oluşur.
  • İskelet, vücut ağırlığının % 20’sini meydana getirir.
  • Kemik, besin maddelerini tüketen, kan desteğine ihtiyaç duyan ve mekanik stres ile şeklini değiştiren aktif dokular içerir.
  • Kemikleri inceleyen bilim dalına osteoloji denir.
  • Kemikler, iskelet olarak isimlendirilen sağlam bir çatı oluşturur.
  • Yenidoğan iskeletinde yaklaşık 270, erişkinde ise 206 kemik bulunmaktadır.
  • İskeletin görevleri,
  • 1. Vücudu destekler, korur ve kasların oluşturduğu kuvvet aracılığıyla hareketi sağlar. Vücudu yer çekimine karşı destekler. Vücudun yumuşak organlarını korur. Kafatasının kaynaşmış kemikleri beyni hasarlara karşı, omurga omuriliği, göğüs kafesi ise kalp ve akciğerleri yaralanmalardan korur.
  • 2. Bazı kemiklerin iliği kan hücrelerini üretir.
  • 3. Kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri depolar. Kemikler diğer organlara göre daha fazla kalsiyum içerir.
  • 4. Kemikler, kaslarla birlikte vücut hareketini sağlamak için basit bir kaldıraç sistemi şeklinde çalışır.
  • Bedenimizdeki kemikleri boyut ve şekillerine göre altı grup altında toplayabiliriz
  • Uzun kemikler: Uzunlukları kalınlıklarından çok olan kemiklerdir.
  • Şekil olarak tam düz değildirler, biraz eğilmeler yaparlar.
  • Bu eğilmeler bedene şekil ve dayanıklılık verir ayrıca kırılmalarını zorlaştırır. Bacak, kol, el ve ayak kemiklerimiz uzun kemiklerdir.
  • Kısa kemikler:
  • Uzunlukları ile genişlikleri birbirine yakın boydadır.
  • Darbelere karşı nispeten daha dayanıklıdırlar.
  • El ve ayak bilek kemikleri örnek olarak verilebilir.
  • Yassı kemikler:
  • Genel olarak kalınlıkları boylarından çok azdır.
  • Şekilleri düz değildir ve uzun kemiklere kıyasla daha az kırılgandırlar. Organlara koruyuculuk yaparlar ve kasların tutunması için yüzey alanları geniştir.
  • Beyni koruyan kafatası kemikleri, göğüs kafesindeki organları koruyan göğüs kemiği ile kaburgalar ve kürek kemiklerimiz yassı kemiklerdir.
  • Havalı kemikler:
  • Üst çene (maxilla) ve alın (frontal) kemik gibi içerisinde sinüs adı verilen hava boşlukları bulunan kemiklerdir.
  • Düzensiz kemikler:
  • Belirli bir şekilleri yoktur.
  • Omurga kemiklerimiz ve yüzdeki bazı kemikler böyledir.
  • Daha dayanıklıdırlar.
  • Diğer tip kemikler(Sesamoit kemikler):
  • Şekil sınıflandırmasına uymayan kemiklerdir.
  • Bunlar kafatası kemiklerinin aralarında bulunan bazı ufak kemikler ile tendonlarımız içine yerleşmiş olan diz kapağı ve dirsek kemikleridir.
  • Tipik bir uzun kemik yapısal olarak incelendiğinde kemiğin uç kısımlarına epifiz, ortada kalan gövdeye diyafiz denir.
  • Diyafizin içi bir boru içi gibi boştur ama bu boşluğu sarı kemik iliği doldurur
  • Sarı kemik iliği genellikle yağdır, yani kemiklerimiz yağ depo edebilir.
  • Kemik içindeki boşluğun iç yüzünü endomisyum denen bir zar tabaka kaplar.
  • Kemiklerin en dışını bağ dokudan yapılmış periostiyum denen bir örtü tabaka kaplar.
  • Eklem yerlerinde periostiyum yoktur; onun yerini kıkırdak doku almıştır.
  • Çocuklarda ve gençlerde epifiz ile diafiz bölgeleri arasında epifiz plak (bazen metafiz de) denen bir dar bölge vardır.
  • Kemiklerin büyüyüp uzaması bu bölge sayesinde olur.
  • Yetişkinlerde iskelet büyümesi durunca epifiz plaklar kemikleşerek kapanır ve boy uzaması durur.
  • Yapısal olarak incelendiğinde kemiklerin en az iki ayrı çeşidi vardır.
  • 1. sert (kompakt) = sıkı yapı (doku)
  • 2. süngerimsi yapı (doku)
  • Sert dokuperiostiyumun altında yer alır.
  • Bu doku genel olarak çok sert ve dayanıklıdır.
  • Uzun kemiklerin diyafiz bölgesinde daha çok bulunur.
  • Toplam kemik kütlesinin yaklaşık yüzde yetmişini sert doku oluşturur.
  • Süngerimsi kemik doku uzun kemiklerin uç kısımlarında (epifizde), omurgamızı oluşturan omur kemiklerinde ve yassı kemiklerin iç kısımlarında bol bulunur.
  • Sert dokuya kıyasla biraz gevşektir ve içinde bolca boşluklar vardır.
  • Bu boşluklar dokuya süngerimsi görünüm ve çok sağlamlık verir.
  • KIRIK, ÇIKIK VE BURKULMALARDA İLGİLİ HAREKET SİSTEMİ YAPILARI
  • Kırık, çıkık ve burkulmaları ilgilendiren en önemli sistemimiz iskelet sistemi ve onunla ilişkilendirilmiş olan eklem, tendon, ligament, bağ doku, kıkırdak doku ve kas dokudur.
  • İskelet sisteminin görevleri kısaca şöyle özetlenebilir:
  • Destek: Bedeni destekleyerek şekil verir. Aksi durumda bedenimiz bir et yığını olurdu.
  • Koruma: Beyin, ciğerler ve yürek gibi yaşamsal organları korur.
  • • Hareket: Kaslarımıza tutunma yeri sağlar ve bir manivela görevi yaparak hareket etmemizi sağlar. İskelet sistemi olmasa çiğneme, oturma, yürüme ve koşma gibi hareketleri yapamazdık.
  • • Depo: Kemiklerimiz mineralleri (kalsiyum ve fosfat gibi) ve yağı depo eder.
  • • Üretim: Kan hücrelerimiz kemiklerin ilik kısmında üretilir.
  • İskelet sistemi toplam beden ağırlığımızın ancak yüzde yirmisini oluşturur.
  • Yenidoğan bir bebekte 270 kadar, erişkin birinde ortalama 206 kemik bulunur.
  • Bedenimizin en sert ve dayanıklı yapısı kemiklerdir.
  • Sertliği içindeki kalsiyum karbonat ve kalsiyum fosfat gibi minerallerden gelir.
  • Dayanıklılığı hem yapısı hem de kemiklerin içlerinin boş olmasından dolayıdır.
  • İçlerinin boş olması ağırlıklarını da azaltır.
  • Biz anne karnında embriyo iken kemiklerimiz kıkırdak yapısındadır.
  • İlk 2 aydan sonra bu kıkırdaklar kemikleşmeye başlar ve erişkin olana kadar kemikleşme devam eder.
  • Eklem
  • Kemiklerimiz çok sert olduklarından zarar vermeden onları bükmek olanaksızdır
  • İskelet sistemimiz birçok kemiğin birleşmesinden oluşur ve eklemler sayesinde iskelet sistemimizi kolayca hareket ettirebiliriz.
  • Görevlerine göre eklemleri üç gruba ayırırız;
  • • Oynamaz Eklemler:
  • Eklemleşen kemikler birbirine testere dişi gibi sıkıca girdiği için aralarında boşluk olmaz. Bu nedenden dolayı eklem yerinde eklem sıvısı ve kıkırdak bulunmaz ama biraz bağ doku bulunabilir.
  • İskelet sistemimizin kafatası ve leğen kemiği gibi bölgelerinde ve dişlerin çene kemiklerine tutunduğu yerlerde bulunur.
  • Kemikler iskeleti oluştururken eklem adı verilen özel bağlantılarla birbirlerine bağlanırlar.
• Yarı Oynar Eklemler:

Birbirine yaklaşmış kemiklerin uçlarında kıkırdak vardır ama boşluk ve eklem sıvısı yoktur.

Bu nedenden kemiklerin oynaması ya çok azdır veya bazen hiç yoktur. Omurgamızı oluşturan omurların aralarında disk denen kıkırdak yapılar vardır ve belimize sınırlı esnekliği ve hareketi bu eklemler sağlar.

• Tam Oynar Eklemler: Kol, bacak, kalça ve omuzda bulunan ve her yöne kolayca hareket edebilen yani bedenin hareketini sağlayan eklemlerdir. Eklemleşen her iki kemiğin uçlarında kıkırdak ve kıkırdak dokuların arasında eklem (sinovil) boşluğu vardır.

Bu boşluğu eklem sıvısı doldurur.

Bu yapıyı genellikle bir kapsül sarmalar.

  • Kemikleri ve kapsülü birbirine bağlayan bolca tendon ve ligamentler vardır.
  • Dizdeki sıvı yaklaşık 3,5 mL kadardır ve azalırsa eklem hareketlerinde zorlanmalar başlar.
  • Bazı eklemlerin boşluğunda menisküs denen ve yine kıkırdak yapıda bir minder bulunur.
  • Diz ve dirseğimizde bulunur ve buraların hareket etmesini kolaylaştırır. Menisküs zamanla aşınabilir ve atletlerde bazen yırtılabilir.
  • Bu gibi durumlara “menisküs olmuş” denir.
  • Tendon
  • Kasları kemiklere bağlayan bağlara tendon denir.
  • Tendonlar, kas kasılması sonucu oluşan kuvveti kemiğe aktaran iletici yapılardır.
  • Tendon, vücudumuzdaki eklemleri açıp kapamaya yarar.
  • Eklemlerimizi kapatmamıza yarayan tendona “Fleksor Tendon” denir. Eklemlerimizi açmamıza yarayan tendona ise “Extansor Tendon” denir. Eklem yerinizi kapatamıyorsanız eksor tendonunuzda, eklem yerinizi açamıyorsanız extansortendonunuzda bir yaralanma söz konusudur.
  • Ligament
Eklemleri birbirine bağlayan hareket sırasında eklemin bütünlüğünü koruyan fibröz bağ dokusundan oluşan yapılara ligament denir.

  • BURKULMALARDA İLKYARDIM
  • Bir eklemin normal hareket sınırlarının ya da genişliğinin ötesinde bükülmesi ya da gerilmesi gibi etkenlerle etrafındaki bağların, eklem kapsülü ve diğer yumuşak doku yapılarının zorlanmasına burkulma denir.
  • Eklem bölgesinin zorlamaya bağlı geçici olarak çıkmasına burkulma denir.
  • Burkulmalar bedende en çok ayak bileği ve el bileğinde ortaya çıkar.
  • Burkulma sonucunda burkulan bölge ve çevresinde ödem adı verilen şişlikler, burkulan bölgede hareket kaybı ve hareket kısıtı ve ağrı-acı gözlenebilir.
  • İlkyardımcı hangi tür müdahale olursa olsun her zaman ve her aşamada koruma ilkesi ile hareket etmelidir.
  • İlkyardımcı “Ben ilkyardımcıyım, duruma lütfen ben müdahale edeyim, başka ilkyardım bilen var mı?” diyerek net bir şekilde olaya/duruma el koymalı, yaralının can güvenliğini göz önünde bulundurarak kalabalığı sakinleştirmeli, olay yerinden uzaklaştırmalıdır.
  • Burkulan bölgede gözlenen belirtiler;
  • • Şiddetli ağrı,
  • • Burkulan bölge ve çevresinde şişlik (ödem),
  • • Kızarıklık ya da morluk,
  • • Burkulan bölgede fonksiyon yâda hareket kaybı gözlenir.
  • Burkulan bölge tespit edildikten sonra yapılacak olan ilk uygulama bölgeye soğuk uygulamadır.
  • Burkulan bölge kalp seviyesinden yukarı kaldırılmalıdır.
  • Burkulan bölge kan dolaşımını engellemeyecek şekilde hafif bir basınç oluşturacak şekilde elastik bir bandajla sarılmalıdır.
  • Burkulma çoğu zaman ters ya da yanlış bir hareketin yapılması sonucu ortaya çıkar.
  • Aniden ortaya çıkan bu tür burkulmalara akut burkulma denir.
  • Sürekli yapılan hareketler sonucunda aynı eklem bölgesinde meydana gelen gerilmeler sonucunda ortaya çıkan burkulmalara da kronik burkulma denir.
  • İyileşme sürecinde hasarın şiddetine ve büyüklüğüne bağlı olarak hasarlı bölgede kızarma, ağrı, ateş ve şişme gözlenir.
  • Hasarlı dokuda bulunan zarar görmüş hücrelerden çeşitli zehirli maddeler dışarı çıkar.
  • Burkulma sonucunda kılcaldamarlarda kopma meydana gelmişse deride kızarıklıklar da ortaya çıkar.
Burkulmalarda yapılacak olan ilkyardım

A. Soğuk uygulama

B. Burkulan bölgeyi kalp seviyesinden yukarı kaldırma

C. Burkulan bölge hareket ettirilmemeli

D. Sıkıştırıcı bir bandaj yapılmalı

E. 112 acil servise gerektiğine haber verilmeli

ÇIKIKLARDA İLKYARDIM

  • Zorlanma ya da baskı sonucunda kemiklerin eklem yerinden kalıcı olarak ayrılmasına çıkık denir.
  • Aşırı zorlanma ya da ters bir hareketin yapılmasına bağlı olarak eklemi meydana getiren kemiklerden birinin veya tamamının yerindençıkarak birbiri üzerinde yer değiştirmesi ve normal görünümden farklı kalıcı bir görünüm oluşmasına çıkık denir.
  • Çıkık sırasında eklemi saran zar bağları da zarar görürse aynı bölgede sık sık çıkık ortaya çıkabilir.
  • İlkyardımcı herhangi bir yaralı kişi ile karşılaştığında öncelikle ilkyardımın genel koruma ilkesini sağlamalıdır.
  • Çıkık durumlarında çıkık olan eklemde ve çevre bölgesinde hareket kısıtlığı, ağrı, ödem oluşumu, şekil bozukluğu ve kızarıklık görülür.
  • Bu durumlarda çıkıktan şüphelenilebilir.
  • Çıkık tespit edildiğinde, hasta ya da yaralı hareket ettirilmemeli, çıkık yerine oturtulmaya çalışılmamalıdır.
  • Çıkığın alt bölgesinde kalan deri kısmından derinin rengi, ısısı ve nabız alınabiliyorsa nabız kontrolü yapılmalıdır.
  • Çıkıkla karşılaşıldığında çıkık eklem üzerine soğuk uygulama yapılabilir.
  • Çıkık olan bölge kalp seviyesinden yukarı tutularak 112 acil servise haber verilmeli ya da en yakın sağlık kuruluşuna hasta yönlendirilmelidir.
  • Eklemler arasında en çok omuz, dirsek, bilek, parmak, kalça, çene ve dizkapağında çıkıklara rastlanır.
  • KIRIKLARDA İLKYARDIM
  • Normalde sağlam bir yapıya sahip olan kemiğin bütünlüğünün bozulmasınakırık denir.
  • Kırık kemiğin herhangi bir bölgesinde meydana gelebilir.
  • Kırık çoğu zaman tehlikesizdir.
  • Kemiklerin etrafında daha önceki konularda vurgulandığı gibi sinir, kas ve damarlar bulunmaktadır.
  • Kırıklar genel anlamda iki kategoride ele alınır.
  • 1. Açık kırık: Travmanın ya da diğer faktörlerin etkisiyle deri yapısının bozularak kemik uçlarının göründüğü kırık çeşitlerine açık kırık denir. Açık kırıklarda kan kaybı gözlenir. Açık kırıklarda başka bir tehlike de kişinin deri bölgesindeki ve havadaki mikroorganizmalarca (bakteri, virüs …) enfekte edilmesidir.
  • 2. Kapalı kırık: Deri bütünlüğünün bozulmayıp sağlam kaldığı ancak kemik bütünlüğünün bozulduğu kırıklara kapalı kırık denir.
  • Kırığın meydana geliş sırasında ya da meydana geldikten sonra beden üzerinde oluşturduğu olumsuz durumlar ve kırık belirtileri:
• Kırık kemik sesi (Hasta ya da yaralı ya da yakınındaki biri bunu net şekilde ifade edebilir)

• Hareket sınırlaması (Kırık olan bölge hareket ettirilemez)

• Şiddetli ağrı (Kırık bölgesinde ağrı ortaya çıkar)

• Kırık bölgede ödem ya da şişme

• Şekil ya da görünüm bozukluğu

•Ciddi kırıklarda aşırı kanama (Kan damarının kesilmesi ya da zedelenmesine bağlı)

•Ciddi kırıklarda kan akımının durması (Kırılan kemiğin damarı sıkıştırmasına bağlı olarak dokunun kanlanamaması)

•Kırıklara muayene ederken elle temas hâlinde gelen kırık sesi

  • Kırıklar yani kırık kemik uçları kan damarlarına, sinirlere ya da kaslara zarar verebilir; aşırı kanamaya yol açabilir; ciddi enfeksiyon durumlarını ortaya çıkartabilir.
  • Kırıklar ortaya çıktıktan sonra ilkyardımda önemli olan mevcut kırığın bedene daha fazla zarar vermesini engellemek, kişinin daha az acı çekmesini sağlamaktır.
  • Örneğin, kanaması varsa durdurulur. Kırık tespit edilmişse hasta hareket ettirilmeden kırık bölge sabit tutulmaya çalışılır.
  • Dışarı çıkan kemik uçları hiçbir şekilde içeri doğru itilmez ya da içerde olan parçalar çekilip dışarı çıkarılmaz, parçalar kesinlikle birleştirilmeye yerine oturtulmaya çalışılmaz.
  • Kırık ve çevre bölgesinde oluşabilecek ödem yani aşırı şişlik durumlarında o bölgede bulunan yüzük, saat gibi aksesuarlar çıkartılmalıdır.
  • Kırık bölgede hızla gelişebilecek ödem yani şişmeleri engellemek için de kırık olan bölge kalp seviyesinden yukarı hastaya zarar vermeden kaldırılabilir.
  • Kanaması olan nabzı hızlı derisi soluk solgun bir kişiye şok pozisyonu uygulanır
  • Kırıkların hareketini çevre dokuya zarar vermeyecek şekilde engellemek için kırık olan bölgenin hareketine neden olacak bir alt ve bir üst eklemi de içine alacak şekilde sabitleme ya da tespitleme yapılmalıdır.
  • Bu işlem için kullanılan tespit malzemelerine atel bu işleme atelleme denir.
  • Atelleme yapılırken kol ve bacakların uç kısımları olan parmaklar açıkta bırakılmalıdır ki o bölgedeki kan akımının sağlıklı mı sağlıksız mı yürüdüğü anlaşılabilsin.
  • Kırık bölgesine masaj türü gereksiz uygulamalardan kaçınılmalıdır.
  • KIRIK ÇIKIK VE BURKULMALARDA TESPİT YÖNTEMLERİ
  • İlkyardımın temel uygulamaları koruma, bildirme ve kurtarmadır.
  • Kırıklara müdahalede de bu temel kurallara uyulmalıdır.
  • Koruma ilkesi gerçekleştirildikten sonra gerektiğinde 112 acil servis aranmalı ya da yanımızdaki kişilere arattırılmadır.
  • Kırık, çıkık ve burkulmalara müdahale etmeden önce hayati önem arz eden diğer müdahaleler yapılmalıdır.
  • Örneğin kişinin göğüs kafesinde bir yaralanma söz konusu ise ayağındaki kırık, çıkık ya da burkulmaya daha sonra müdahale edilmelidir.
  • Sabitleme yani atelleme işleminde kullanılan malzemelere atel denir.
  • İlkyardımcılar olay yerinde hangi malzemeyi bulabiliyorlarsa atel olarak bu malzemeyi kullanabilirler.
  • Atellemede amaç kırık, çıkık ya da burkulan bölgeyi kişiye daha fazla zarar gelmemesi adına sabit hâle getirmektir.
  • Atel olarak kullanılabilecek malzemelerden bazılarına örnek olarak kişinin üzerindeki kıyafetler, sargı bezleri, eşarp, battaniye, karton kutu parçaları, kravat, tahta parçaları verilebilir.
  • Sabitleme sırasında dikkat edilmesi gereken hususlar
• Yaralı kişinin bilinci kapalı ise 112 acil servis derhâl yanımızdaki kişiye arattırılmalıdır.

• Solunumsal ya da dolaşımsal gibi yaşamı tehdit eden daha ciddi durumlara öncelik verilmelidir.

• Bilinci açık ve konuşabilecek durumda ise kişi rahatlatılarak durumu ile ilgili bilgi alınmalıdır.

• Daha ciddi durumlara müdahale edildikten sonra kırık, çıkık ya da burkulmaya müdahale edilmelidir.

• Tespitleme yapılırken yaralı ve yaralı bölge mümkün olduğunca hareketsiz kalmalıdır.

• Açık bir yara varsa enfeksiyonu engellemek için üstü kapatılmalıdır.

• Tespitleme sırasında dolgu olarak yumuşak malzeme kullanılmalıdır.

• Tespitlemede hasarlı bölge hangi pozisyonda ya da durumda ise o şekilde sabitleme yapılmalıdır. Çıkıklar yerine oturtulmaya çalışılmamalı, kırıklar birleştirilmeye çalışılmamalıdır.

• Doğru bir tespit için yani hareketi en az düzeyde tutmak için tespitleme kırık, çıkık ve burkulmanın üstündeki ve altındaki eklemleri de içine alacak şekilde yapılmalıdır.

• Şiddetli ödem yani şişme olabileceği için kırık, çıkık ya da burkulan bölgedeki yüzük, saat vb. takılar çıkartılmalıdır.

• Kırık, çıkık ya da burkuk bölgedeki nabız, deri rengi ve ısısı 3-5 dakikada bir kontrol edilmelidir.

• Gerektiğinde 112 acil servis hemen aranmalıdır.

  • Kırık bölgenin hareketsiz hâle getirilmesine tespitleme, stabilizasyon, atelleme ya da sabitleme denir.
  • TESPİT YÖNTEMLERİ NELERDİR?
  • Kırığın bedende meydana geldiği kemiğe göre kırık tespit yöntemleri değişkenlik göstermektedir.
  • Baş ve Omurga Kırıklarındaİlkyardım
  • Trafik kazaları, yüksekten düşme, bayılma, darp ya da benzeri durumlarda baş bölgesine alınan şiddetli darbeler sonucunda beyni korumakla görevli olan kafatası kemiklerinde kırıklar meydana gelebilir.
  • Kafatası kırıklarında oluşabilecek ciddi durum beyin hasarı ve beyin kanaması, kırık kemik uçlarının beyne baskı yapması beyinde harabiyet yaratmasıdır.
  • Kafatası kırıklarında ya da kafaya alınan şiddetli darbelerde göz çevresinde ve kulak bölgesinde morluklar ortaya çıkabilir.
  • Kulaktan, burundan, ağızdan ya da kafa bölgesinde ortaya çıkan açık yaradan sarı renge yakın bir sıvı gelebilir.
  • Kafatası nasıl ki beyni koruyorsa omurga da beynin devamı olarak kabul edilen omurilik yapısını korumaktadır.
  • Omurga kabaca bedenin dik durmasınısağlayan yapı olarak görünse de omurganın asıl görevi içindeki kanaldan geçen omuriliğin korunmasınısağlayan kemik zinciri olarak da tanımlanabilir.
  • Omurgayı oluşturan 33 kemikten her birine omur denir.
  • Omurga, kafatasından başlar ve kuyruk sokumuna uzanır.
  • Omurgada 7 adet boyun omuru, 12 adet sırt omuru, 5 adet bel omuru,5adet sakral (kuyruk sokumu) ve 4 adet de koksigeal (kuyruk sokumu uç kısmı) omur bulunur.
  • 33 kemikten oluşan omurga tarafından korunan omurilik beyin kökünden kuyruk sokumuna kadar uzanan merkezî sinir sistemi yapısıdır.
  • Beyin ile çevre dokular arasındaki bağlantıyı sağlar.
  • Omurga kemiklerinde meydana gelebilecek hasarlar sonucunda kişilerde felç ve ölümler ortaya çıkabilir.
  • İlkyardımcı kafatası veya omurga yaralanmasında aşağıdaki bulguları elde edecektir.
• Kafatası kırıkları ve kemik uçları

• Hasar gören bölgede kan

• Hasar gören bölgede ağrı

• Kol ve bacaklarda his kaybı ya da uyuşma

• Hareketlerde azalma ya da kısıtlılık

• Kol, bacak, ayak ya da ellerde karıncalanma

• Baş dönmesi

• Hafıza kaybı

• Beyin sarsıntısı

  • Kafatası ve omurga yaralanmalarında yaralının bilinci kontrol edilir
  • Kol ve Köprücük Kemiği Kırıklarında İlkyardım
  • Trafik kazaları, düşme, darbe ya da benzeri durumlarda en çok kırık oluşan bölgeler kol ve köprücük kemikleridir.
  • Tüm kırıklarda olduğu gibi kol ve köprücük kırıklarında da amaç kırık olan bölgeyi hareketsiz hâle getirmektir.
  • Tespit öncesinde elde bulunan malzemeler değerlendirilmelidir.
  • Tespit öncesinde hasta ya da yaralı oturtulur.
  • Tespit malzemeleri hazırlanır.
  • A) Köprücük kemiği kırıklarında öncelikle dolgu malzemesi (yumuşak olan bir bez, gazete kâğıdı …) koltuk altına konarak koltuk altı boşluğu doldurulur.
  • Önemli olan bölgenin hareketsiz hâle getirilmesidir.
  • Genel olarak hangi köprücük kemiği kırılmışsa kafa o tarafa doğru bükülür, omuz aşağı çöker.
  • Köprücük kemiği kırıklarında omuzlar sargı bezi ya da sargı bezi hâline getirilmiş bezlerle sarılarak tespit edilir.
  • Her iki omuza sarılan sargılar gergin bir şekilde birbirine bağlanır.
  • Ayrıca elde yeteri kadar sargı bezi varsa ön kol üçgen sargı ile boyundan askıya alınır (kol askısı).
  • • Kol askısı yapılması: Üçgen bandaj yaralının gövdesinin üzerinde üçgenin tabanı gövdeyle tepesi dirsek tarafına, el dirsek hizasında bükülü olarak göğsün alt kısmına yerleştirilir.
  • Bandajın iki ucu yaralının boynuna düğümlenir.
  • Parmakların nabız, ısı ve renk kontrolü için açıkta kalmasına dikkat edilir.
  • B) Pazı kemiği kırıklarında ilkyardımda iki adet sert tespit malzemesi kullanılmalıdır.
  • Bu malzemelerden bir tanesi omuz ile dirseği içine alacak şekilde diğeri koltuk altından dirseğe ya da bele kadar uzun olmalıdır.
  • Tespit malzemesi konmadan önce iki şerit sargı kolun altına konur
  • Yumuşak dolgu malzemesi ile koltuk altı boşluk doldurulduktan sonra kısa tespit tahtası koltuk altından dirseğe, uzun olan omuz ile dirsek arasına yerleştirilir.
  • Şerit sargılarla iki tespit malzemesi kola düğümleri dışa gelecek şekilde bağlanır.
  • Dirseği tespit etmek için de kol askısı yapılır.
  • C)Dirsek kırığı tespitinde kol iki pozisyonda kalır.
  • Hangi pozisyonda kalmışsa o pozisyonda sabitleme yapılmalıdır.
  • Kol gergin vaziyette ise koltuk altından el bileğine kadar olan bir sert tespit malzemesi bulunur.
  • Dirsek alt kısmına iki adet şerit sargı yerleştirilir.
  • Sert atel koltuk altından el bileğine kadar yerleştirilir.
  • Şerit sargılar düğümler dışarıda kalacak şekilde atel kola bağlanır.
  • Karşı gövde tarafından da kol bağlanarak destek verilir.
  • Kol bükülü kalmışsa yine koltuk altına yumuşak doku malzemesi konarak kol askısına alınır.
  • Yine elde malzeme varsa karşı gövdeden de kol bağlanarak sabitleme yapılabilir.
  • D)Ön kol kırıklarında iki adet sert tespit malzemesi (dirsekten parmaklara kadar uzanan) gereklidir.
  • Ön kol kırıklarında ön kolun altına iki tane şerit sargı yerleştirilir.
  • Sert atellerden biri el bileğinden dirseğe kadar olacak şekilde kolun ön kısmına; diğeri de dış kısmına yerleştirilir.
  • Şerit sargılar atellere düğüm dışarıda olacak şekilde bağlanır.
  • Dirsek de kol askısı ile desteklenir.
  • E)El ya da elle ilişkili kemiklerde kırık varsa kol askısı yapılmalıdır.
  • Sadece bir parmakta kırık varsa kırık parmak diğer yanındaki parmağa atellenebilir.
  • Kalça ve Alt Ekstremite Kırıklarında İlkyardım
  • Genel ilkyardım kurallarına uyulduktan sonra kalça ve alt ekstremite kemiklerinin kırıklarında yapılacak ilkyardım uygulamalarında da hastaya en az hareket edecek şekilde müdahale edilmelidir.
  • Sabitleme işleminde genel kırık müdahalesinde olduğu gibi bir alt ve bir üst eklem içinde olacak şekilde atelleme yapılmalıdır.
  • A)Kalça kemiği kırıklarında özellikle hastalar iç kanama yönünden de değerlendirilmelidir.
  • Kalça bölgesinde bulunan idrar kesesi, idrar kanalı gibi organlarda meydana gelen kanamalara bağlı şoka dikkat edilmelidir.
  • Hasta sert bir zemine sırtüstü alındıktan sonra iki bacak arasına dolgu malzemesi konmalıdır.
  • Ayakkabı varsa çıkartılmaya çalışılmamalıdır.
  • Elde yeteri kadar uzun şerit sargı varsa kalçadan aşağı doğru düğümler dışa olacak şekilde bacaklar birbirine bağlanır.
  • Ayak tarafında şerit sargı düğümü çapraz atılmalıdır.
  • B)Uyluk kemiği kırıklarında elde sert uzun atel malzemesi varsa kullanılır. Yoksa kırık bacak diğer bacağa atellenebilir.
  • Bir el ayağın üst kısmına, diğeri bileğe konularak yaralı bacak tutulur ve sağlam bacakla bir hizaya getirmek için yavaşça çekilir.
  • Her iki bacak arasına dolgu malzemesi konur, yumuşak malzemeyle desteklenmiş sert tespit malzemesi, koltuk altından ayağa kadar yerleştirilir ve ayaklardan yukarı doğru bağlanır, düğümler tespit malzemesi üzerine atılarak bandajlar bağlanır.
  • C)Diz kapağı kırıklarında hastanın bacağı gergin ya da bükülü olabilir.
  • Bacak nasıl bulunmuşsa o şekilde atelleme yapılır.
  • Bacak düz vaziyette ise ve elde sert uzun atel malzemesi varsa kalçadan ayağa kadar yaralı bacağın alt tarafına atel yerleştirilir
  • Şerit sargılarla bacak atele düğümler açıkta olacak şekilde bağlanır.
  • Ayaktaki düğüm yine çaprazlamadan sonra atılır.
  • Bacak bükülü vaziyette ise iki adet sert atel malzemesi ile kırık bükülü bacağın iki yanına gelecek şekilde yerleştirilir.
  • Karşılıklı şeritlerle ateller birbirine bağlanır.
  • D)Bacak kemiği kırıklarında doğal boşluklar dolgu malzemesi ile doldurulur.
  • Elde sert uzun atel malzemesi varsa kullanılır.
  • Yoksa kırık bacak diğer bacağa atellenebilir.
  • Bir el ayağın üst kısmına, diğeri bileğe konularak yaralı bacak tutulur ve sağlam bacakla bir hizaya getirmek için yavaşça çekilir.
  • Her iki bacak arasına dolgu malzemesi konur, yumuşak malzemeyle desteklenmiş sert tespit malzemesi, koltuk altından ayağa kadar yerleştirilir ve ayaklardan yukarı doğru bağlanır, düğümler tespit malzemesi üzerine atılarak bandajlar bağlanır.
  • E)Ayak ve ayak bileği kırıklarında ilkyardım müdahalesinde kişinin ayakkabıları çıkartılmamalı, sadece ipleri gevşetilmelidir.
  • Yastık ya da benzer bir rulo hâline getirilmiş dolgu malzemesinin ortası ayak tabanına gelecek şekilde ayak yanlarına doğru yerleştirilir.
  • Şerit sargılar ayak bileğinden ve bilek üstünden bağlanır. Ayak yerden biraz yükseğe kaldırılır.
  • İLKYARDIM GEREKTİREN DİĞER ACİL DURUMLAR
  • İlkyardım gerektiren diğer acil durumlar olarak adlandırılan bu durumlardan bazıları;
  • Bilinç düzeyinde bayılmadan komaya kadar gidebilen bozukluklar,
  • Bedende çeşitli nedenlerle ortaya çıkan kan dolaşım yetersizliği yani şok durumları,
  • Merkezî sinir sisteminde ortaya çıkan havale durumları,
  • Kan şekeri düzensizliği,
  • Kalp rahatsızlıkları,
  • Zehirlenme,
  • Çeşitli hastalıklar,
  • Tansiyonun aniden düşmesi ya da yükselmesidir.
  • BİLİNÇ BOZUKLUKLARI
  • İlkyardımcıların yaralı ya da hasta bir kimse ile karşılaştıklarında “ilkyardım açısından değerlendirildiğinde” en önemli görevlerinden bir tanesi ve ilkyardımın kritik aşamalarından birisi kişilerin bilincinin olup olmadığını tespit etmektir.
  • Bilinç basitçe kendinde olmaktır.
  • Ben neredeyim, nereye gidiyorum, neden buradayım, amacım ne, ne yapıyorum, çevremdekiler kim, çevreden gelen uyartılar ne gibi sorulara doğru cevap vermektir.
  • Kişinin çevresinden gelen uyartılara da doğru ve zamanında cevap verebilmesidir.
  • İlkyardımcı karşılaştığı kazazedeye “yetişkinlerde ve çocuklarda omuz başlarından;
  • Bebeklerde ise ayak tabanından” bilincini ölçmeye yönelik davranışlarda bulunuyor ve soru sormasına rağmen cevap alamıyorsa bu kişinin bilincinin olmadığını gösterir.
  • Bilinç kaybı kaza ya da benzeri durumlarda en sık rastlanılan durumlardan birisidir.
  • Bilinci oluşturan merkezî sinir sistemi yani beyin ve omuriliktir.
  • Bu iki yapıda meydana gelen aksaklıklar bilinci ortadan kaldırır.
  • Bilinci ortadan kaldıran bu etkenlerin başında;
  • Travmatik (darbeye bağlı),
  • Kanamaya ve diğer nedenlere bağlı şok,
  • Hipertansiyon,
  • Damar tıkanıklığı
  • İnme,
  • Kan akımı yetersizliği,
  • Epileptik şok (sara hastalığı gibi),
  • Kalp krizi, kalp yetersizliği,
  • Kan şekeri düşüklüğü,
  • Oksijen yetersizliği,
  • Hormonal dengesizlik,
  • Kan hastalıkları,
  • Hipotermi ya da hipertermi (Düşük ya da yüksek sıcaklık),
  • Zehirlenme (CO, siyanür, alkol, ağır metaller),
  • Otoimmun hastalıklar gelir.
  • Bilinç kaybı olan hasta ile karşılaşıldığında hemen yanımızda bulunan kişiye 112 acil servis arattırılmalı, durumla ilgili bilgi verilmelidir
  • Eğer olay yerinde tek başımıza isek hemen ABC değerlendirmesi yapılmalıdır.
  • Bunun için kişi hemen sırtüstü sert bir zemine yatırılmalı, sıkan elbiseleri gevşetilmelidir. Ağız içi kontrolü yapıldıktan sonra kişiye baş çene pozisyonu verilmelidir.
  • Baş çene pozisyonu verildikten sonra en az 10 saniye bak dinle hisset yöntemi ile solunum değerlendirilmelidir.
  • Solunum yoksa hemen temel yaşam desteğine geçilmelidir.
  • Bilinç kaybının en çok görüldüğü durum bayılmadır.
  • Bayılma ve Bayılmalarda İlkyardım
  • Bayılma genelde geçici bir bilinç kaybıdır.
  • Kısa süreli ve yüzeyseldir.
  • Bayılma birçok kaynakta beyne giden kan akımının azalması sonucunda beyin hücrelerinde ortaya çıkan oksijen yokluğuna ya da azlığına bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur.
  • Bayılma genelde ayakta iken ya da yatış pozisyonunda aniden ayağa kalkınca gözlenir.
  • Bayılma anında kişinin rengi solar, gözleri kararır, bacaklarda karıncalanma ve uyuşma, hâlsizlik, üşüme ve terleme gözlenir, kişi karıncalı görür ve yere doğru düşer.
  • Bayılma anında kişinin nabzı hızlıdır ancak derinden geldiği için zayıf hissedilir.
  • Ayaklarda ödem gelişir.
  • Kan beyne yeteri kadar dönmeyince beyin tepki olarak kişiyi yıkar.
  • Beyin her daim bedeni yaşatmak ister.
  • Beyin beden ölürse kendisinin de öleceğini bilir ve kişinin pozisyonunu değiştirtir.
  • Bunu da ayakta olan kişiyi bayıltarak yani yere düşürerek yapar.
  • Bayılmanın bedende birçok nedeni olabilir.
  • Bunlar başlıca uzun süreli ayakta kalma, yeterince beslenememe (kan şekeri düşüklüğü), çeşitli hastalıklar, havanın çok şiddetli ısı değişimleri, çok şiddetli egzersiz, psikolojik faktörler, oksijence yetersiz ortamlardır.
  • Nabzın hızlı ancak derinden yani zayıf hissedilmesinin nedeni kalbin beyintarafından hızlı çalıştırılmasıdır.
  • İlkyardımcılar nabız ölçümü yaparken doğru noktadan yapmalıdırlar.
  • Yetişkinlerde ve çocuklarda boyun şah damarından; bebeklerde ise dirseküstü kol atardamarından en az 5 saniye boyunca kontrol etmelidirler.
  • Bayılan bir kişi ile karşılaşıldığında ilkyardımcı öncelikle kendisinin, çevresinin ve yaralının güvenliğini sağlamalıdır.
  • Yetişkinlerde ve çocuklarda omuz başlarından hafifçe vurarak-sarsarak, bebeklerde ise ayak tabanına vurarak bilinç durumu kontrol edilir.
  • Solunum varsa nabız varlığı en az 3 parmakla en az 5 saniye boyunca nabız noktalarından kontrol edilir.
  • Nabız hızlı ve derinden gelir, deri soğuktur, kişinin rengi solmuştur. İkinci değerlendirmede başka bir sıkıntı ya da olumsuzluk tespit edilememişse kişinin beyne giden kan akımını arttırmak için kişinin ayakları yerden 30 cm yukarı kaldırılır.
  • Beden ısısını muhafaza etmek için de üzeri örtülür.
  • Başı yana çevrilerek ağzından gelebilecek maddelerin (kusmuk, kan …) akışı sağlanır.
  • Buna ŞOK pozisyonu adı verilir
  • Koma ve Koma Durumunda İlkyardım
  • Koma bayılmadan çok daha ciddi bir durumdur.
  • Bayılma kısa süreli olmasına rağmen koma uzun süreli olabilir.
  • Koma kişinin çevresinden uyartılara tepki veremeyecek durumda olmasıdır.
  • Kişi sesli ya da ağrılı uyaranlara cevap veremez.
  • Şiddetli düşme ya da trafik kazası gibi durumlarda kafa ya da omurgaya alınan darbeler, bedene alınan toksik maddeler sonucu zehirlenmeler, kanser gibi hastalıklar, bedene alınan uyuşturucu ya da uyutucu etki yapan maddeler, çeşitli hastalıklar (şeker hastalığı, ateşli hastalıklar …) uzun süreli komaya neden olabilir.
  • Komada yutkunma ve öksürük gibi reeksler ortadan kaybolur.
  • Komadaki kişide beyin bir anlamda devre dışıdır.
  • Müdahale edilmezse solunum durması gerçekleşebilir.
  • Kişi asla yalnız bırakılmamalıdır.
  • Koma durumunda da ilkyardımcı her zamanki gibi genel güvenlik tedbirlerini uyguladıktan sonra hastanın yanına gelerek bilinç kontrolünü yapar.
  • Bilinç yok ise hemen 112 acil servis arattırılır.
  • Daha sonra kişi hemen sırtüstü sert bir zemine yatırılarak ABC değerlendirilmesi yapılır.
  • ABC normal ise hemen ikinci değerlendirmeye geçilir.
  • İkinci değerlendirme sırasında tespit edilen olumsuzluklara müdahale edilir. Örneğin, kişide kanama varsa kanama durdurulur. Yapılması gereken müdahalelerin hepsi yapıldıktan sonra kişiye KOMA pozisyonu verilir.
  • Kişilere pozisyon vermek ilkyardımda çok önemlidir.
  • Dolaşım şokuna girmiş bir kişiye şokpozisyonu (ayaklarını yerden 30 cm yükseğe kaldırma, üzerini örtme); göğüs bölgesinde sıkıntı olan kalp krizi geçiren bir kişiye YARI OTURUR POZİSYON verilir.
  • Bunların dışında kalan kişilere ise KOMA pozisyonu verilmelidir.
  • Yani kişiye şok ya da yarı oturur pozisyon vermeniz gerekmiyorsa kişiye koma pozisyonu vererek 112 acil servis beklenmelidir.
  • Koma pozisyonu bir anlamda YARI YAN YATAR pozisyondur.
  • Bu pozisyonun avantajları kişinin yan yatmasından dolayı dil kökünün geri kaçmaması ve kusması hâlinde kusmuğun ağzının yanından akması soluk borusunu tıkamamasıdır.
  • Koma pozisyonu solunum ve dolaşım sistemlerinin en rahat çalıştığı pozisyondur.
  • İkinci değerlendirme sonunda hastaya şok ya da yarı oturur pozisyonverilmeyecekse hastaya koma pozisyonu verilir.
  • Koma pozisyonunda ilkyardımcı Basitçe uzak olan kol ve bacağı yakınlaştırır (UZAKLARI YAKINLAŞTIR).
  • İlkyardımcı hastanın kendine yakın olan kolunu omuzdan başa uzatır (YAKINI UZAKLAŞTIR).
  • İlkyardımcının bir eli yaralının belinde diğer eli karşı omuzunda kişiyi kendine doğru tek bir hamlede çeker.
  • Bacaklardan üstte kalanı destek olarak ayarlar, başının pozisyonunu düzeltir. Son durumuyla bu pozisyona koma pozisyonu denir.
  • BilinçBozukluğunaNedenOlanRahatsızlıklar
  • Beden içinden ve dışından gelen birçok faktör bilinç bozukluğuna neden olabilir. Bu bölümde bu durumlardan üçünden (havale, epilepsi ve kan şeker düşmesi) bahsedilecektir.
  • Havale
  • Merkezî sinir sisteminde yani beyin ve omurilik üzerinde çeşitli nedenlerden dolayı ortaya çıkan elektriksel boşalmalara genel anlamda havale denir.
  • Bu elektriksel boşalmalar normalin dışında anormal uyartılara ve tepkilere yol açmaktadır.
  • Bu tepkilerin başında istemsiz kas kasılmaları gelir.
  • Havalenin nedenleribaşlıca kafa bölgesine alınan darbeler, bedene uyuşturucu-uyarıcı maddelerin alınması, toksik maddenin bedene girişi, yetersiz beslenme, çeşitli virüslerin bedene girişi (kuduz gibi), endokrin yani hormonal sistemin bozukluğu, beden sıvı ve elektrolit dengesi bozuklukları, çeşitli hastalıklar ve aşırı yüksek ya da düşük beden ısısıdır.
  • Havaleler özellikle çocuklarda çok tehlikelidir.
  • Ateşe Bağlı Havalelerde İlkyardım
  • Beden ısısının normal değerleri 36-37 °C’dir.
  • Bu değerin aşırı yükselmesine ateş;aşırı düşmesinedüşük ateş adı verilir.
  • Beden ısısı 41 °C’nin üzerine çıkması ya da 34 °C’nin altına düşmesi ölümcüldür.
  • Ateşe bağlı havaleler özellikle 6 ay-6 yaş arasındaki çocuklarda beyin gelişimi tam olarak tamamlanmadığı için çok tehlikelidir.
  • Ateşli havale başlangıcı için kritik ısı değeri 38 °C’dir.
  • Egzersiz yaparken, hava sıcakken, çalışırken, sıkı giyinmişseniz, almış olduğunuz besinlerin ya da içeceklerin etkisi ile beden ısınız gün içerisinde artış gösterebilir. Bu ısı değerleri 35-38 °C arası normal olarak kabul edilebilir.
  • Ancak çocuklarda ısı değişimleri mutlak surette takip edilmelidir.
  • Beden ısısını da ölçerken tıbbi bir derece ile ölçmek gerekir.
  • Çocuğun yanağını ya da alnını öperek ya da elle temas ile ısı ölçülmemelidir.
  • Derece ile ölçümlerde çocuğun beden ısısı yükseliyorsa ve yapılan tüm ilkyardım müdahalelerine rağmen durmuyorsa ve kritik sınır olan 39 °C’ye yaklaşıyorsa (yüksek ateş) geçiyorsa derhâl en yakın sağlık kuruluşuna gitmek gerekir.
  • Beden ısısı normal koşullarda en iyi dış kulak yolundan timpan zarından ölçülür.
  • Ayrıca ağız, rektal ve koltuk altından da yapılan ölçümler sağlıklıdır.
  • Sara (Epilepsi) Krizinde İlkyardım
  • Beyinde subkortikal nöronların sürekli ve aşırı elektriksel deşarjlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir tablodur.
  • Beyin nöbeti olarak adlandırılan bu patolojik durumda şuur kaybı, çeşitli istemsiz hareketler, duyu, otonomik ve psişik bozukluklar görülür.
  • Bu nöbetlerin tekrarlayarak sürekli hâle gelmesine sara hastalığı ya daepilepsi denir.
  • Çoğu kaynakta bu durum istemsiz elektriksel boşalması olarak adlandırılır.
  • Sara krizleri bilinç kaybına dönüşebilir.
  • Epileptik nöbetler hastalığın derecesine bağlı olarak değişkenlik gösterir.
  • Sara hastalığının nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte günümüzde kesin tedavisi yoktur.
  • Kişi doktor kontrolü altında kullanacağı ilaçlarla birlikte kriz süreci yaşamadan ya da kriz sürecini daha hafif atlatarak yaşamını sürdürebilir.
  • Sara hastalığı olan kişilerin yaşamları ciddi ölçüde olumsuz etkilenir, yaşam kalitesi düşer.
  • Hastaların başlangıç evrelerindeki kişilerde bazen uzun süren dalgınlık ortaya çıkabilir.
  • Hasta kriz anında kendini o denli sıkar ki ellerini ve çenesini kitler. Hastanın tükürük salgısı o kadar artmıştır ki ağzından köpük çıkıyor görüntüsü oluşur.
  • Kol ve bacaklarını kuvvetli bir sağa sola sallar, hastayı durdurmak çok zordur.
  • Kendisine, çevresine ve diğer kişilere istemsiz olarak zarar verir.
  • Kişi kendine geldiğinde dayak yemiş gibi sakindir, ne olduğunun ne yaptığının farkında değildir.
  • Nöbet öncesi hasta çok şiddetli bir şekilde bağırabilir, çığlık atabilir.
  • İskelet kaslarının ani kasılması sonucunda hasta yere düşebilir, sağa sola doğru çırpınır.
  • Çok ciddi durumlarda solunum durabilir.
  • Ağzından bol miktarda tükürük salgısı gelebilir.
  • Böyle bir kriz durumuyla karşılaşan ilkyardımcı sakin bir şekilde hastanın yanına gelerek duruma müdahale etmelidir.
  • Sara krizlerinde ilkyardımcı şunu asla unutmamalıdır. “Bu kriz süreci kişinin kendi elinde olmayıp yaşanacak bir süreçtir.
  • Sara krizi geçiren bir kişiyi çok sıkı tutmak, ona tokat atmak ya da vurmak, bağlamak gibi hareketlerden kaçınılmalıdır.
  • Sara krizlerinde önemli olan kriz anında kişinin kendine zarar vermesini engellemektir.
  • Bunun için kriz geçiren kişinin yanında durarak kriz anında başını ya da bedeninin diğer kısımlarını zarar vermesini engelleyecek koruma tedbirleri alınmalıdır.
  • Başını altına ve çevresine yastık konulabilir. Etrafındaki çarpabileceği masa, sandalye vb. eşyalardan uzak tutulmalıdır.
  • Kaldırım kenarında ise dikkatli bir şekilde sürükleyerek güvenli bir ortama alınmalıdır.
  • Hasta ip ya da başka bir cisimle bağlanmaya çalışılmamalıdır.
  • Sara krizine müdahalede yapılan en büyük hatalardan bir tanesi kişinin ağzını açmaya çalışmaktır.
  • Sara krizinde kişi çenesini o denli kuvvetli kapatır ya da sıkar ki bunu açmak çok zordur.
  • Zaten ilkyardımcı kişinin çenesini açmaya çalışmamalıdır.
  • Sara krizi geçiren kişiye krizin sonlanacağı düşüncesiyle soğan, alkol, kimyasallar vb. maddeler koklatılmamalıdır.
  • Herhangi bir yiyecek ya da içecek madde verilmemelidir.
  • Nefes alıp vermesini kolaylaştırmak için sıkan giysileri gevşetilmeli gerekirse çıkartılmalıdır.
  • 112 acil servis aranarak durum hakkında bilgi verilmelidir.
  • ŞEKER HASTALIĞI; ANİ KAN ŞEKERİ DÜŞMESİ YA DA YÜKSELMESİNDE İLKYARDIM
  • Şeker hastalığı DiabetesMellitus olarak isimlendirilir.
  • Bu hastalığın oluşmasının temel sebebiinsülin hormonu yokluğu, yetersizliği ya da eksikliğidir.
  • Metabolik bir hastalık ya da durum olarak tanımlanır.
  • Normal açlık kan şeker değerleri yetişkin bir insanda 60-100 mg/100 ml kandadır.
  • Bu seviyenin üstündeki durumlara kan şekeri yüksekliği altındaki durumlara kan şekeri düşüklüğü denir.
  • Pankreastan salınan insülin hormonu bedende şeker (karbonhidrat), yağ ve protein metabolizmasının düzenlenmesinde görev alır.
  • İnsülin hormonun esas görevi kan şekerini düzenlemek, yemekten sonra yükselen kan şekerini düşürmek, kandaki şekerin dokulara ve hücrelere girişini sağlamaktır.
  • İnsülin yokluğunda kan şekeriniz ne kadar yüksek olursa olsun hücrelere yeteri kadar şeker alınamadığı için beden varlık içinde yokluk çeker ve temel enerji kaynağı olan şekerleri kullanamaz.
  • Birinci enerji kaynağı olarak şekeri kullanamayan hücreler bu kez de yağları ve sonrasında hücrelerin yapı taşı olan proteinleri enerji kaynağı olarak kullanmaya başlar.
  • Enerji kaynağı olarak yağların ve proteinlerin kullanılması zaman içinde bedeni yıpratmaya çeşitli olumsuzluklara yol açar.
  • Şeker hastalığının tipik belirtileri şeker hastası olan kişinin aşırı susaması,aşırı idrar yapması ve aşırı yemesidir.
  • Aynı zamanda hâlsizlik, yorgunluk, görme kusurları, ellerde ve ayaklarda titreme, uyuşukluk, yara iyileşme süresinin uzaması, kaşınma hissi, sık sık hasta olma, bulantı, kusma, karın ağrısı, deride kuruluk eşlik eder.
  • Şeker hastalığı genel anlamda 2 tip olarak sınıflandırılır:
  • A)Tip 1 diabet: Daha çok doğuştan ya da çocukluk döneminde ortaya çıkar.
  • Temel sebebi pankreastan insülin üretilememesi ya da yetersiz üretilmesidir.
  • Bu kişiler yaşamları boyunca bedenlerine dışardan insülin almak zorundadırlar.
  • Herhangi bir nedenle insülin alımı durursa yaşamaları tehlikeye girer, enerji yetersizliğine bağlı olarak beyin fonksiyonlarında ciddi sıkıntılar oluşur.
  • B)Tip 2 diabet: Daha çok yetişkin diabet olarak da bilinir.
  • Pankreasta üretilen insülin yetersizdir ya da üretilen insülin hedef hücrelerdeki reseptörü üzerinden etki gösterememektedir.
  • Yani etkisiz kalmaktadır. % 90 oranla en yaygın görülen diabet çeşididir.
  • Genellikle orta yaş üzeri aşırı kilolu, hareketsiz, spor yapmayan, zararlı alışkanlıkları olan ve dengesiz-düzensiz beslenen insanlarda ortaya çıkar
  • Genetik faktörler, hipertansiyon, kolesterol seviye yüksekliği, uzun süreli stres, çeşitli ilaçların yan etkileri, gastrointestinal sistem hastalıkları, bağırsak bölgesi ameliyatları da şeker hastalığının oluşumunda etkili olabilir.
  • Kan şekeri dengesizliği her zaman şeker hastalığına bağlı olarak ortaya çıkmaz.
  • Aşırı açlık, uzun süre beslenememe, aşırı kusma ve ishal durumlarında da kan şekeri seviyesi düşebilir.
  • Kişide bu durumda ağzında ve dilinde uyuşma, konuşurken mırmırlama, ne dediğinin anlaşılamaması, huzursuz, bulanık görme, ağzında aseton kokusu, sinirli olma ya da şaşkınlık hâli gözlenir.
  • Kan şekerinin aşırı düşmesi ve durumun devam etmesi hâlinde şeker nöbeti, bayılma, koma hatta ölüm bile gözlenebilir.
  • Kan şekeri düştüğü durumlarda ilkyardımcı öncelikle genel ilkyardım kurallarına uyarak koruma ilkesini gerçekleştirmelidir.
  • Koruma ilkesinden sonra hastanın bilinç düzeyi kontrol edilmelidir.
  • Kişi konuşabilecek durumda ise kişiden durumu ile ilgili bilgi alınmalıdır. Kişi ben “şeker hastasıyım, kan şekerim düşmüş olabilir”, “uzun süredir açım, bir şeyler yemedim” şeklinde bilgi veriyorsa kişiye hemen şekerli su verilir.
  • Eğer kişi bunu dedikten sonra bilincini kaybediyorsa asla yiyecek ya da içecek bir şeyler verilmez.
  • ŞOK VE İLKYARDIM
  • Şok, kan dolaşımı ile ilgili bir terimdir.
  • Dolaşım sistemi bedende kalp, damar ve kandan oluşur.
  • Kalp kendisine gelen kanı tüm bedene damarlar aracılığıyla iletir.
  • Kan, içerisinde bir hücrenin yaşam için gerekli olan her türlü organik ve inorganik maddeleri ihtiva eder.
  • Bu maddelerden en önemlileri oksijendir.
  • Kalpten fırlatılan temiz kan içeriği ve oksijen atardamarlar aracılığıyla dokulara bırakıldıktan sonra toplardamar aracılığıyla dokulardan alınarak tekrar kirli kan (birikmiş olan zararlı maddeler; karbondioksit gibi) şeklinde kalbe taşınır.
  • Nedeni ne olursa olsun dokulara giden kan akımının azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan duruma şok denir
  • Hücre ve dokularda metabolizma bozulur.
  • Şokun birçok nedeni olabilir.
  • Kalp fonksiyonunda gerçekleşen bozukluklar, kalbe dönen kan hacmin azalması, beden sıvı miktarının azalması, kanamalar, alerjik reaksiyonlar, zehirlenmeler şokun nedenleri arasında sayılır.
  • Şokun başlangıç kısmı geri dönüşümlüdür ancak müdahale edilmezse şok süresi uzarsa kişi yaşamını kaybeder.
  • Şok sırasında ilk etkilenen yapı beyindir.
  • Bedende birçok organ uzun saatlere kadar ilerleyen sürede oksijensizliğe tolerans gösterebilirken bu beyin için maksimum 5 dakikadır.
  • 5 dakika içerisinde azalan ya da ortadan kalkan kan akımı tolere edilmezse beyin ölümü gerçekleşmeye başlar.
  • Beyin hücreleri ölünce tekrar yerine hücre oluşamaz.
  • Bu nedenle olay yerinde solunum ve dolaşımı durmuş bir kişiye derhâl temel yaşam desteği verilmelidir.
  • Kişide şok bulguları var ise de hemen şok pozisyonu verilmelidir.
  • Şok bedende birçok yolla ortaya çıkabilir.
  • • Bunlardan en çok rastlanılanı sıvı kaybına bağlı olarak ortaya çıkan şoktur.
  • Sıvı kaybına bağlı ortaya çıkan şoka hipovolemik şok da denir.
  • Hipovolemik şok; kan kaybına, aşırı kusmaya, bedene yeteri kadar sıvı almamaya, aşırı ishale, aşırı terlemeye ve yanıklar nedeniyle su kaybına bağlı olarak ortaya çıkabilir.
  • Hangi nedenden dolayı ortaya çıkarsa çıksın hipovolemik şokta toplam kan hacmi ve kan miktarı de düşer.
  • Bu düşüşe bağlı olarak kardiak output yani kalbin bir dakikadaki iş yükü azalır.
  • Yani daha az kan fırlatılır.
  • Bunun sonucunda da organlar yeteri kadar beslenemez ve şok ortaya çıkar.
  • Şokun bir nedeni dolaşım sisteminin merkezi olan kalp kaynaklı sıkıntılardır.
  • Kalp yapısında ya da fonksiyonunda bir sıkıntı ortaya çıkarsa kalp istenilen ya da beklenilen görevini yerine getiremez. Normal şartlar altında kalp kendisine gelen kanı dakikada yaklaşık 5 litre olacakşekilde tüm bedene gönderir.
  • Kalbi besleyen koroner damarlardaki olumsuzluklara ya da kalp kasındaki hasarlara bağlı olarak ortaya çıkan durumlarda kalp yeteri kadar kasılamaz ve gevşeyemez.
  • Buna bağlı olarak da istenilen miktarda dokulara kan gönderemez, hücre ve dokular yeterince beslenemeyeceği için şok tablosu ortaya çıkar.
  • Buna kalp kökenli olduğu için kardiyojenikşok da denir.
  • • Dolaşım sisteminin kontrolü beyinde medulla oblangata tarafından yapılır.
  • Beyinde dolaşım sistemini kontrol eden merkezde ya da bu merkeze bilgi veren ya da bu merkezden bilgi götüren aracı yollarda bir hasar söz konusu ise sistemik olarak kan damarlarının aşırı gevşemesi durumunda nörolojik şok dediğimiz tablo ortaya çıkar.
  • Bir anda tüm sistem çöker ve hiçbir organ beslenemez.
  • • Şokun diğer bir nedeni de distribütif şok başlığı altında açıklanabilir.
  • Bu şok tipinde de damarların belli bir açıklıkta durmasını sağlayan sistemin çeşitli nedenlerle bozularak damar direncinde bir azalma sonucunda damarların aniden gevşemesi söz konudur.
  • Distribütif şoka neden olabilecek durumlar
  • Septik şok, sistemik inflamatuvar cevabın aktivasyonu, toksik şok, anaflaksi, ağır metal zehirlenmeleridir.
  • Bu şok tipinin en önemli nedenlerinden ikisi de alerjik veanaflatik şoktur.
  • Alerji bağışıklık sistemimizin bedene giren yabancı maddelere karşı verdiği aşırı duyarlılık yanıtıdır.
  • Alerjiye neden olan maddelere alerjen denilir.
  • Bu tip alerjenler deri, solunum veya ağız yoluyla bedene giriş yapar.
  • Vücut daha önce tepki verdiği aynı alerjenle karşılaştığında bağışıklık sistemi alerjeni tanır ve çok hızlı oluşur.
  • Bu yanıtlar kaşıntı, astım, saman nezlesi, hapşırık, geniz akıntısı, gözlerde kızarma, burun tıkanıklığı, burun akıntısı şeklinde olabilir.
  • Anaflatik şok ise alerjinin en ciddi boyutudur.
  • Çok ciddi ve aşırı duyarlılık reaksiyonudur.
  • Anaflaksi bu anlamda hızlı başlayan ve hızla ölüme neden olabilen ciddi alerjik reaksiyon olarak tanımlanır.
  • İlkyardımcı Olarak Bizler Bir Kişinin Şoka Girdiğini Nasıl Anlarız?
  • Güvenlik tedbirlerini sağlamaktır.
  • Bilinç kontrolü yapmalıdır.
  • Bilinç kontrolü yetişkinlerde ve çocuklarda omuz başlarından; bebeklerde ise
  • Ayak tabanından yapılır.
  • Bilinç kapalı ise 112 acil servis yanımızdaki kişiye arattırılarak,
  • ABC değerlendirmesi yapılır,
  • ABC olumsuzsa derhâl temel yaşam desteğine geçilir.
  • Bilinç açıksa kişi ile konuşarak durumu hakkında bilgi alınır.
  • Kişi konuşamayacak durumda ise hemen ikinci değerlendirmeye geçilir. İkinci değerlendirme en az birinci değerlendirme (bilinç kontrolü ve ABC değerlendirmesi) kadar önemlidir.
  • İkinci değerlendirme sırasında tespit ettiğimiz durumlara
  • (örneğin kanama gibi) müdahale ederek gerekli ilkyardım yapılmalıdır.
  • Tüm bu müdahaleler sonrasında kişinin eğer bedeni soğuk, nabzı hızlı (derinden hissedilmesi), bedeni solgun, solunum sayısı artmış ise hatta görünürde kanaması varsa kişiye şok pozisyonu verilmelidir.
  • KALP SPAZMI VE KALP KRİZİNDE İLKYARDIM
  • Bedende bulunan hücrelerin yaşamlarını sürdürebilmesi için temel olarak hücrelerin enerji üretmesi ve enerji üretimi sonucu oluşan metabolik atıkların hücrelerden ve çevresindeki dokulardan uzaklaştırılması gerekir.
  • Bunu sağlayan dolaşım sisteminin merkezi kalptir.
  • Kalbin ana görevi bu fonksiyonların yerine getirilmesi için kanı tüm bedene pompalamaktır.
  • Kalp bu anlamda sadece bir pompadır.
  • Kalp eğer pompalama görevini yapamayacak duruma gelirse hücre ve dokularda hızla ölüme gider.
  • 3-5 dakika içinde tekrar çalışmazsa de beyin ölümü gerçekleşmeye başlar.
  • Dünyada en yaygın olan kalp hastalığı koroner arter hastalığıdır.
  • Koroner arter hastalığı kalp krizine (miyokard infarktüs) yol açan ana sebeplerdendir.
  • Koroner kalp hastalığı kalbi besleyen koroner damarlardaki tıkanıklık sonucu (genelde kolesterol birikmesiyle ortaya çıkan plak adı verilen yapı sonucu) ortaya çıkar.
  • Koroner arter hastalığının altında genetik faktörler; sigara, kolesterol yüksekliği, diyabet ve hipertansiyon yatabilir.
  • Kalp kası beslenemediği için de kasılma fonksiyonunu gerçekleştiremez.
  • Egzersiz yaparken, merdiven çıkarken kişilerin çok hızlı yorulması nefes nefese kalması, çok çabuk yorulması bu hastalığın bir belirtisi olabilir.
  • Durum ciddileştikçe göğüs bölgesinde ağrı da ortaya çıkar.
  • İleri boyutta da kalp durur ve fonksiyonunu yerine getiremez.
  • Kalp krizlerinde aşağıdaki durumlar bir belirteçtir.
  • Bu belirtilerin hepsi birden görülebileceği gibi sadece biri de gözlenebilir.
  • A)Göğüs ya da kravat bölgesinde ağrı:
  • Kalp krizi öncesi ve sırasında çok şiddetli bir göğüs ağrısı ortaya çıkar.
  • Yaşlılarda ve şeker hastalarında çok şiddetli olmayabilir
  • (sessiz kalp krizi). Ağrı genelde sol koldan göğse doğru yayılım göstererek boyun, ense ve çeneye yayılabilir.
  • Ağrı başladı mı durmak bilmez, saatlerce sürebilir.
  • Dinlenme ile bu ağrı durumu geçmez.
  • Bu nedenle göğüs bölgesinde ağrı hisseden bir kişi ile karşılaşıldığında “sen git yat, dinlen” demek kişinin ölümüne yol açabilir.
  • Derhâl 112 acil servise haber verilmeli ya da kişi acil servislere yönlendirilmelidir.
B)Göğüs bölgesinde sıkışma ve daralma

C)Ölüm korkusu ve sıkıntı hâli

D)Aşırı terleme

E)Nefes darlığı ve zor nefes alma

F)Öksürük

G)Baş dönmesi, dudaklarda morarma

H)Nabızda zayıflama

İ)Bayılma ve solgunluk

J)Mide bulantısı ve kusma

Kişilerin yaşam fonksiyonlarının devamlılığını sağlamak ve hayatta kalması için;

A)Vatandaşların bilinçlendirilmesi ve 112 acil servisin aranmasının geciktirilmemesi, doğru adresin bildirilmesi,

B)Gerekli ilkyardım müdahalelerinde (ağız içi kontrol, baş çene pozisyonu, temel yaşam desteği vb.) gecikme olmaması ve müdahalelerin doğru yapılması,

C)112 komuta merkezinin gelen çağrılara hızla yanıt vermesi ve ambulans sevk etmesi

D)Ambulans ekiplerince olay yerinde hızlı ve etkin müdahale sürecinin işletilmesi,

E)Hastanın en kısa zamanda hastaneye sevki ve hastanede gerekli müdahalelerin hızlıca yapılması gerekir.

  • Kalp krizi durumu ya da şüphesi ile karşılaşıldığında ilkyardımcı panik yapmadan güvenlik tedbirlerini almalı, hasta ya da yaralının yanına yaklaşmalı, onu sakinleştirmeli, rahat nefes almasını sağlamalıdır.
  • Kalbin iş yükünü azaltmak için hastanın hareket etmesi engellenmeli, hastaya yarı oturur bir pozisyon verilmelidir.
  • BEDENE YABANCI CİSİM BATMASI YA DA KAÇMASINDA İLKYARDIM
  • Genellikle bedenin etrafını saran deri tabakasına cisim batarken göze, kulağa ve burna cisim kaçmaktadır.
  • Bu tür yaralanmalarda mikrop kapma yanienfeksiyon ihtimali yüksektir.
  • A)Deriye yabancı cisim batması:
  • Daha çok çocuklarda olmakla birlikte deriye özellikle de el bölgesine küçük taşlar, diken, ot parçası, toprak parçası, çivi gibi metal parçalar ya da kırık cam parçaları batabilir.
  • B)Göze yabancı cisim kaçmasında ilkyardım:
  • Göz yapı ve fonksiyon olarak değerlendirildiğinde oldukça önemli bir organdır.
  • Gözde meydana gelecek hasarlar, enfeksiyonlar görme kaybına yol açabilir.
  • Bazen bu basit bir toz kaçması olabileceği gibi bazen de bir böcek, metal, tahta, cam parçasının ya da kimyasal maddenin batması gibi çok daha ciddi bir durum oluşturabilir.
  • Göze batan bu cisimler gözde görme yapılarını bozarak kalıcı kısmi ya da tam görme kayıplarına yol açabilir.
  • Eğer göze batan cisim çok iyi tanımlanamıyorsa, göze bir cisim (çivi, tahta, demir parçası, delici alet) batmışsa göze asla müdahale edilmemeli cerrahi müdahale gerekebileceğinden en yakın sağlık kuruluşuna gidilmeli ya da 112 acil servise haber verilmelidir.
  • Batan cisimden tetanoz olunabilme ihtimali de olduğu için bu konuda da hasta ya da yaralı uyarılmalıdır.
  • Göz ovuşturulmamalı, kaşınmamalı ve göze baskı yapılmamalıdır.
  • Ancak toz, kıl, kirpik gibi basit cisimler göze kaçtığında ilkyardımcı net bir görüş açısı ile olaya müdahale etmeli; temiz yumuşak bir bezle cisim alınmalıdır.
  • Gerektiğinde göz bol su ile de yıkanmalıdır.
  • C)Kulağa yabancı cisim kaçmasında ilkyardım:
  • Bebeklerde ve çocuklarda sıklıkla yetişkinlerde ise daha az görülmekle birlikte yabancı cisimler kulağa da kaçabilmektedir.
  • Benzer şekilde sinek, kelebek, örümcek, karınca gibi küçük canlılar da kulağa girebilmektedir.
  • Kulağa cisim kaçması durumunda kulak içine kesinlikle herhangi bir sert sivri cisimle müdahale edilmemelidir.
  • Enfeksiyonlara ve kulak içindeki cisimlerin şişmesine yol açacağı için kesinlikle su dökülmemelidir.
  • Böcek kaçması durumunda kulağa ışık tutularak böceğin dışarı çıkması sağlanmalıdır.
  • Kulak ve içindeki yapılar işitme duyusunun temelini oluşturduğu için ciddi durumlarda uzman doktora gidilmelidir.
  • D)Burna yabancı cisim kaçmasında ilkyardım:
  • Burna kaçan bir cisim kişinin nefes almasını zorlaştıracak ve kişiye rahatsızlık verecektir.
  • Bu nedenle hangi burun deliğinde ise cisim diğer burna baskı yapılarak hızlı bir şekilde burundan nefes verilmelidir.
  • Cisim çıkmıyorsa zorlanmamalı, en yakın sağlık kuruluşuna gidilmelidir. Cismi çıkarmak için sivri aletler kullanılmamalıdır.
 
Üst