AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE-FİNAL Türkiye Selçuklu Tarihi Vize-Final Notları

Moderator
Mesajlar
419
Tepkime puanı
28
Puanları
18
TÜRKİYE SELÇUKLU TARİHİ

ANADOLU SELÇUKLULARI
1077 yılından 1308 yılına kadar sürmüştür… 3 Döneme ayrılır.

1)Kuruluş Devri ( 1077-1204 )
2)Genişleme Devri ( 1204–1243 )
3) Zayıflama Devri (1243-1308 )
1.ÜNİTE
Anadolu’nun Fethi ve Birinci Beylikler Dönemi
ANADOLU’NUN TÜRKLER TARAFINDAN FETHi

“Anatolia” ya da “Bilâd-ı Rûm” olarak adlandırılan bu ülke, bir asırdan kısa bir zaman zarfında son sahiplerinin adıyla, Türkiye olarak anılmayı hak edecek bir kimlik dönüşümü yaşamıştır. Fransız papaz Odon de Deuil, Anadolu’da Türk hakimiyetindeki yerlerden “Turchia/ Turquie” (Türkiye) diye söz etmektedir.
Anadolu’nun Fethinin Askerî Aşamaları
Malazgirt Öncesi Seferler

Türkistan X. Yüzyılın ikinci yarısında Kıpçak boy birliğinin bozulması sebebiyle yeni göçlere sahne olmuştu. Ancak Selçuklular Sâmânoğulları’nın yıkılmasından sonra Karahanlı ve Gazneli devletlerinin şiddetli baskı ve takibine uğradılar.
Bizans bu akınla, Van ve Kars bölgelerinde kendisine tâbi olarak yaşayan Ermeniler’in, muhtemel bir Türk tehlikesi karşısında direnemeyeceklerini görerek, onları iç bölgelere tehcir etmeye başlamıştı.Selçuklular bilindiği gibi, 1040’da Gazneliler’e karşı kazandıkları Dandânakân zaferinin ardından devletlerini kurmayı başarmışlardı.Selçuklularla Bizans arasındaki ilk büyük savaş, IX. Konstantin Monomakhos’un 1045 yılında,Kafkasya sınırına dayanan Oğuzlar’a karşı bir ordu göndermesi üzerine meydana geldi.
Pasinler Savaşı düzenli Selçuklu ordularının Anadolu’da kazandığı ilk büyük savaş olması sebebiyle önemlidir. Bizans imparatorluğu ile ilk anlaşma da bu savaştan sonra yapılmıştır. ibrahim Yınal komutasındaki Türkmenler Bizans ordusu da Pasinler ovasına geldi. Selçuklu ordusunun galibiyetiyle neticelenen savaşta pek çok ganimet ve esir ele geçirildi (1048).
Malazgirt Zaferi ve Sonrası
Malazgirt zaferinden sonra Anadonun kapıları Türklere açıldı
ifadesi doğru bir değerlendirme olmakla birlikte; Türkler, ordusu yok olduğu için mukavemetini kırılan
Bizans karşısında, fethettikleri yerlerde bundan böyle güvenle yerleşmek imkânı bulmuşlardır
şeklinde tamamlanmalıdır. Manuel Komnenos, imparatorluğun gücünün son kırıntılarına kadar, varını-yoğunu harcayarak bir ordu topladı. Fakat imparator 1176 yı- lında, II. Kılıç Arslan’la karşı karşıya geldiği Miryokefalon savaşını ve onunla birlikte Anadolu’yu kurtarma ümitlerini de ebediyen kaybetti.
Yurt Tutma Süreci
Göçün Mahiyeti

Anlaşılacağı üzere X. yüzyılın sonlarında başlayıp, XI. yüzyılda büyüyerek devam eden Oğuz göçü, mahiyeti icabı geri dönüşsüzdür.
Yurt bulmak
ihtiyacıyla zorunlu olarak göç ettikleriydi. göçerler çok kalabalıklardı.
BiRiNCi BEYLiKLER DÖNEMi
Selçuklular tarafından yönlendirilen ve XI-XIII. yüzyıllar arasını kapsayan göç sürecinde, Anadolu’da Selçuklular’ın yanı sıra, çoğu Oğuz boylarına mensub aileler deirili ufaklı beylikler kurmuşlardır. 1092 yılında Melikşah’ın ölümü üzerine Büyük Selçuklu Devleti’nin,
12 yıl kesintisiz devam eden taht kavgalarıyla uğradığı sarsıntı ve imparatorluğun bir daha eski kudretine kavuşamaması, söz konusu beyliklerin güçlenmesi ve yenilerinin ortaya çıkmasında başlıca etken olmuştur
Saltuklular
Malazgirt Zaferi’nden sonra, kurulan ilk Türk beyliği olarak kabul edilen Saltuklular, Beyliğin kurucusu, Malazgirt savaşında da katılmış olan Ebu’l Kasım Saltuk’tur. Salduk (Saltuk) “bıraktık” “koyuverdik” manasına gelmektedir
Nâsırüddin Muhammed’in ölümünden sonra beyliğin başına, kız kardeşi Mama Hatun geçti (1191). Fakat Malazgirt Kalesi kuşatmasında Eyyûbîler’e yardımcı olduğu gerkçesiyle tahttan indirildi. Melik Gâzi’nin yaptırdığı Kale Camii ve Tepsi Minare, Nâsıreddin Muhammed’in 1179’da inşa ettirdiği Ulu Cami, biri izzeddin Saltuk’a ait olan Üç Kümbetler günümüze kalan Saltuklu eserleridir.
Danişmendliler
1071 -1178 yılları arasında Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri ve Malatya havalisinde hüküm süren Türkmen hanedanıdır.
Danişmentlilerin Kurucusu: Hanedanın atası Azerbaycan’da yaşayan bir Türkmen aileye mensup olup, 1064 yılında Sultan Alp Arslan’ın hizmetine giren Dânişmend Gâzi’dir.
Danişmentlilerin Başkenti: Sivas
Danişmentlilerin En Güçlü Dönemi: Melik Gazi
Danişmentlilerin Siyasi Faaliyetleri: Anadolu Türk birliği konusunda Türkiye Selçuklularının en büyük rakibi oldular. Haçlılara karşı büyük mücadele verdiler.
Danişmentlilerin Yıkılışı: 1178 yılındaa 2. Kılıç Arslan tarafından yıkılmıştır.
Danişmentlilerin Türk Tarihindeki Yeri ve Önemi:
1- Anadolu’da kurulan ilk Türk beyliklerindendir.
2- Anadolu’nun Türkleşmesine büyük hizmetleri olmuştur.
3- Anadolu’nun ilk medresesi sayılan ve tıp eğitimi verilen Yağıbasan Medresesini yapmışlardır.
4- Haçlılara karşı büyük mücadele vermişlerdir.
5- Danişmentname destanını yazmışlardır.
6- Bulundukları bölgeyi bayındır hale getirdiler.

Mengücüklüler
Mengücükler, Malazgirt zaferinden sonra Erzincan, Kemah, Divriği ve fiebin Karahisar’ı fethederek yaklaşık 1227 yılına kadar bu bölgede hüküm süren bir Türk beyliğidir. Beyliğin kurucusu olan Mengücük Gâzi. Melik ishak’ın 1142’de ölümünden sonra beylik iki kola ayrılmış, Erzincan Kolu Davudşah, Divriği kolu ise Süleymanşah tarafından yönetilmiştir.
Kemah-Erzincan Kolu
Behramşah kaynaklarda melik unvanı ile anılan üçüncü Erzincan beyidir. Gürcüler’e esir düşmüştür
Divriği Kolu
Ahlatşahlar (Sökmenliler)

Ahlatşahlar 1100-1207 tarihleri arasında merkez Ahlat olmak üzere, Van Gölü havzası nda bir asırdan fazla hüküm süren bir Türk beyliği olup kurucusu Sökmen el- Kutbî’dir. hakim oldukları bölgeye nisbetle Ermenşahlar da denilmektedir.
Sökmen, yukarıda kaydedildiği gibi Muhammed Tapar’a hizmetlerde bulunmuş bu sebeple Tebriz, Ahlat, Meyyâfârikîn (Silvan) ve ikinci derecede bazı şehirler sadakatinin mükâfatı olarak kendisine iktâ edilmiştir.
II. Sökmen’in uzun hükümdarlık zamanı Ahlatşahlar Beyliğinin en parlak devrini teşkil eder. izzeddin Balaban (1207-1208) geçmiştir. Balaban Ahlatşahlar’ın sonuncusudur. Bir yıldan daha az süren beyliği zamanında Eyyûbîler ile yaptığı savaşta bozguna uğrayıp Ahlat’a çekilmiş ve bir müddet sonra şehri anlaşarak teslim etmiştir. Böylece Ahlatşahlar Beyliği tarih sahnesinden çekilmiştir (1207-1208).
Artuklular
Türkmen komutanlarından Artuk Bey’in oğulları Sökmen ve ilgâzi tarafından XII. yüzyılın başlarından itibaren Hasankeyf ve Mardin, torunu Belek tarafından da Harput merkez olmak üzere üç şube halinde kurulmuştur. Artuklu hanedanın atası Artuk Bey et-Türkmani,Oğuzlar’ın Döğer boyundan, tanınmış bir aileye mensup olup, babası Eksük de sâlâr (komutan) ünvanı taşıyan bir beydi. Artuk Bey’in ailesinin Oğuzlar arasında eskiden beri saygın bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. XII. yüzyılın ilk yarısında Yakındoğu’da
Artukoğulları’na adeta bütün Türkmenler’in reisi nazarı ile bakılmaktaydı.
Hısn-ı Keyfâ Artukluları (1102-1232)
Haçlılar’a karşı kazanılan bu zafer, islâm dünyası için büyük bir moral olmuş ve Sökmen’in itibarını da artmıştır.
Davud’un vefatının ardından idareyi eline alan Fahreddin Kara Arslan (1144-1167),Çağının en muhteşem yapılarından biri olan meşhur Hısn-ı Keyfâ Köprüsü onun zamanında inşa edildiği gibi “Yukarı fiehri” görkemli bir şekilde geliştiren de odur.
Nureddin Muhammed (1167-1185) devrinde, Hasankeyf Artukluları ilk zamanlar Nureddin
Zengî’ye, onun ölümünden sonra ise, Selahaddin Eyyûbî’ye tâbi olmuşlardır. Hısn-ıKeyfâ’ya yönelen Eyyûbî güçleri aynı yılın baharında şehri teslim almışlardır. Bu sırada beyliğin başında Rükneddin Mevdud (1222-1231) bulunmaktaydı.
Mardin Atukluları
Bağdat şahneliğinden azledilen Necmeddin ilgâzi, yeğeni ibrahim’in elinden Mardin’i alarak burada Artuklular’ın Mardin kolunu kurdu.
Ahmed, Mardin’i Akkoyunlular’a karşı müdafaa edemeyeceğini anlayınca, Karakoyunlu Kara
Yûsuf ile anlaşarak şehri ona teslim etti.
Harput Artukluları
Harput Artuklu beyleri Eyyûbî hâkimiyetini tanımakta idiler. Türkiye Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın kumandanlarından olan Kemâleddin Kamyar Eyyûbîler’i Harput civarında yendi. Alâeddin Keykubad Artuklu beyini bağışladı ve kendisine Akşehir’i iktâ
olarak verdi. Böylece 1185 yılında imâdüddin Ebû Bekir tarafından kurulmuş olan Harput Artukluları da yıkıldı.
Dilmaçoğulları
Anadolu’nun en eski, Diyâr-ı Bekr’in de Artuklular’dan sonraki en uzun ömürlü Türkmen Beyliği olan Dilmaçoğulları, devrin kaynaklarında Dilmaç, Dimlaç, beylerinin adına nisbeten Toğan Arslan veya el-Ahdeb (kambur) oğulları olarak da zikredilmektedir. XII. yüzyıl boyunca daha ziyade Erzen ve Bitlis merkezli bir beylik olan Dilmaçoğulları, asrın sonlarına doğru Erzen’den ibaret olan bir hakimiyet alanına sahiptiler. HüsamüddevleAlp-tekin’i Dilmaçoğulları beyliğinin gerçek kurucusu olarak kabul etmek yerinde olacaktır.
Dilmaçoğulları Beyliği, tıpkı Mardin Artukluları gibi XV. yüzyılı başlarında Diyar-ı Bekr bölgesinde etkinliğini arttıran Akkoyunlular tarafından yıkılmıştır.
Diğer Beylikler
1098-1183 yılları arasında Âmid (Diyarbakır)’de Yınaloğulları, Siirt ve civarında yarım asra yakın (1095-1132) hakimiyet süren Kızılarslanoğulları ve 1086-1113 yılları arasında Harput merkezli Çubukoğullarıdır.
2.ÜNİTE
Kuruluş Dönemi
SÜLEYMANfiAH DÖNEMi
Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu

Dandânakân savaşından (23 Mayıs 1040) sonra Büyük Selçuklu Devleti kurulmuş, Tuğrul Bey Horasan sultanı ilan edilmişti. Nitekim Türkiye Selçuklu sultanlarının atası olan Kutalmış da, fetihleri genişletmek üzere doğrudan Tuğrul Bey’in hizmetinde görevlendirilmiş bulunuyordu. Ancak bu büyük Selçuklu şehzâdesi, Tuğrul Bey’in saltanatının son zamanlarında başlattığı ve bastırılamayan isyanını, Alp Arslan’a karşı da sürdürmüş; fakat onunla girdiği savaşta hayatını kaybetmişti (1064). Bunun üzerine savaşta yanında bulunan Süleymanşah ve Mansur ile diğer iki oğlu Devlet ve Alp ilig yakalanarak hapse atılmışlardı.
Süleymanşah ve Kardeşlerinin Anadolu’ya Gelişi
Türkiye Selçukluları’nın atası Kutalmışoğulları’ndan, ancak esaretlerinin üzerinden on yıl geçtikten sonra; 1073 yılında Urfa ve Suriye havâlisindeki bazı olaylara karışmaları dolayısıyla söz etmektedirler. fiöklü bunun üzerine kaynakta adı verilmeyen Kutalmışoğlu’na biR mektup göndererek, Atsız’a karşı yardımını istedi. Atsız üzerinden Selçuklu-Abbasî Halifeliği karşıtlığını, Mısır Fatımî Halifesini tanımak suretiyle iyice sertleştiren fiöklü’nün davetini kabul eden Kutalmışoğlu, küçük kardeşi ve amcası Resul Tegin’in oğluyla birlikte Suriye’ye indi. onların Alp ilig veya Devlet‘le birlikte adı bilinmeyen küçük kardeşleri olduğu tahmin edilebilir.
Süleymanşah, Bizanslı bir valinin elinde bulunan Antakya’yı kuşatıp yıllık vergiye bağladı. Buradan Anadolu içlerine girerek Konya’dan iznik’e kadar birçok yeri ele geçirdi. 1075’te fetih meydana geldi.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluş Şekli ve Tarihiyle ilgili Problemler
Türkiye Selçuklu Devleti’nin Büyük Selçuklulara bağlı olarak kurulduğu şeklindedir. Bu fikri savunanların başlıca dayanağı; Sultan Alp Arslan veya Sultan Melikşah yaşarken, hükümranlığın (egemenlik) ortak kabul etmeyeceği ilkesine dayanarak, ikinci bir sultanın değil, ancak tâbi bir melikin var olabileceği anlayışıdır. Eserini Malazgirt savaşından 100 yıl sonra yazan Süryani Mihail, Alp Arslan’ın Anadolu’yu, savaşının akışını değiştiren kahramanlığı dolayısıyla, Süleymanşah’a verdiğini yazmaktadır.
Melikşah tahta geçtiğinde yaşanan mücadeler sırasında, Kutalmışo- ğulları’nın hapisteyken bile isfahan’da tehdit oluşturdukları düşünülerek, adeta sürgün şeklinde Anadolu’ya gönderildikleri iddia edilmektedir
Kutalmışoğulları’nın tarih sahnesine ilk adımlarını, Melikşah karşıtı bir hadisede atmış olmaları da, tayin iddiasının açıklamasını zorlaştırmaktadır.
Büyük Selçuklu sultanlarının Türk Devlet anlayışı doğrultusunda kendilerini tek meşru hükümdar olarak kabul ettikleri doğru olmakla birlikte; Kutalmışoğulları müstakil bir ülkede gerçekleştirdikleri mücadeleyi, bağımsız bir devlet kurarak sonuçlandırmışlardır.
Bizans imparatorluğu’na bağlı olarak kurulduğu iddialarından ilki, IX. Mihail Dukas’a karşı ayaklanan Botaniates’in istanbul’a yürürken, bu sırada iznik’te bulunan Süleymanşah’tan sağladığı yardımla Bizans tahtını ele geçirdikten sonra, iznik’i anlaşma karşılığında
Süleymanşah’a bıraktığı şeklindedir (1078).
Bizansla ilgli diğer görüş ise, Botaniates’in yerine tahta geçen Aleksios Komnenos’un, Süleymanşah’la yaptığı Drakon Çayı Anlaşmasıyla (1081) bu çayın doğusunda kalan yerleri ona bırakırken kendisine tâbi kıldığı şeklindedir. Bugün en çok kabul gören tarih ise, islâm kaynaklarının Süleymanşah’ın iznik’i fetih tarihi olarak verdikleri 1075 yılıdır.
Bizans imparatorluğu ile ilişkiler
Süleymanşah’ın Bizansla ilişkileri 1074 yılında, bir Bizanslı valinin yönettiği Antakya’yı kuşatıp haraca bağlamasıyla dolaylı olarak başlamış; 1075 yılında iznik’in fethi ile artık sıcak temas noktasına ulaşmıştırBotaniates, yanında bulunan Selçuklu şehzâdesi Erbasgan’ı, bu sırada iznik’te bulunan amcazâdesi Süleymanşah’a elçi olarak gönderdi. Ondan Bizans tahtını ele geçirmek üzere askeri yardım talebinde bulundu.
Drakon Çayı Anlaşması
Aleksios Komnenos Türkler’i istanbul kapılarından atmak için üzerlerine ordu gönderdiyse de başarılı olamadı. Üstelik bu sırada Sicilya Norman kralı Robert Guiscard da, istanbul’u ele geçirmek üzere, Papanın desteğini almış olarak ilerlemekteydi.
Süleymanşah’ın sultan unvanıyla imzaladığı (Nisan 1081) bu anlaşmanın en önemli tarafı,
Drakon Çayı’nın doğusunda kalan ve zaten fiili olarak Türkler’in elinde bulunan Anadolu topraklarının kendisine terk edilmiş olmasıydı.Büyük Selçuklu sultanı ve Halife’nin
saltanatını onaylamadıkları Süleymanşah, bu anlaşma ile uluslararası alanda kendisini kabul ettirmiş oldu.
Süleymanşah’ın Bizans karşısında güçlü olduğu halde, taviz anlamına gelebilecek, Boğaziçi kıyılarından çekilmeyi neden kabul ettiğidir
Bizans siyaseti dikkatle incelendiğinde, bu anlaşmayı gerekli kılan çok önemli hedeşerinin olduğu görülmektedir. Bunlar önem sırasına göre şöyle sıralanabilir:
1.Çeşitli bölgelere dağılmış bulunan bütün Türk topluluklarının tek idare altında birleştirilmesi ve bundan da öte Anadolu’da siyasi birliğin kurulması gerekiyordu.
2.Bunun yanı sıra her devletin askeri ve siyasi kuruluşunu olgunlaştırdıktan sonra, bunu uzun ömürlü kılacak medenî bir hamlenin yapılması gerektiği bilinmektedir
3.Devletin kuruluş aşamasından beri hanedanın iki kolu arasında yaşanmakta olan rekabet ve mücadele isteğinin de bu yön değişikliğinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Çukurova ve Antakya’nın Fethi
1082ında Kilikya (Çukurova) bölgesine inen Süleymanşah Adana, Anazarba, Misis ve Tarsus’u fethetti.
ibn Cüheyr komutasında birçok Türkmen emirinin de görev aldığı Büyük Selçuklu ordusu Diyar-ı Bekr bölgesine girdi. Bir buçuk yıl süren kuşatmadan sonra Âmid, Hısn-ıKeyfâ, Mardin ve Meyyâfârikîn başta olmak üzere, bölge Büyük Selçuklu egemenliğine geçti.
Melikşah’ın zamanlamasının, Mervani emirlerinin tutumları kadar, Süleymanşah’ın ilerleyişiyle bağlantılı ve onun yolunu kesmeye yönelik olduğu açıkça görülmektedir.
Büyük Selçuklularla Rekabet ve Süleymanşah’ın Ölümü
Süleymanşah’ın Antakya’yı fethi onu Suriye’de Melikşah’ın tâbileri ile karşı karşıya getirdi. Bunlardan birisi Musul’un Arap emiri Müslim b. Kureyş idi. Süleymanşah’ın Suriye’nin kilit noktalarından Halep önlerine gelmesi ve şehrin sahibi olan Mirdasi emirinin tutumu, iki
Selçuklu ordusunu karşı karşıya getirdi. Daha önce saf değiştirerek Süleymanşah’ın savaşı kazanmasına vesile olan Çubuk Bey bu defa Tutuş’un tarafına geçti. Süleymanşah, Ayn Salem mevkiinde vuku bulan savaşı ve hayatını kaybetti (Temmuz 1086). Nasıruddevle
Ebûlfevâris Rükneddin unvan ve lakaplarını taşıyan Süleymanşah, Türkiye tarihinin abide şahsiyetlerinden birisidir.
Süleymanşah’tan Sonra Türkiye Selçukluları
Melikşah, Halep emirinin şehri kendisine teslim edeceği yolundaki daveti ve Süleymanşah’ın
ölümü üzerine büyük bir ordu ile Suriye seferine çıktı (Eylül 1086). Melikşah Antakya’ya girdiğinde Süleymanşah’ın burada bulunan iki oğlu Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’ı yakalayarak isfahan’a hapse gönderdi. Ebulkasım, herhalde hanedandan birisi olmanın verdiği
özgüvenle, bir emanetçi gibi değil, gerçek bir hükümdar gibi davranıyordu. Nitekim bir yandan Marmara kıyısında fethettiği Kios’ta bir donanma inşasına başlarken, diğer yandan
Çaka Bey ve Peçeneklerle ittifak ederek Bizans’ı düşürme planları yapıyordu.
I. KILIÇ ARSLAN DÖNEMi Kılıç Arslan’ın Tahta Geçmesi
Çaka Bey ve Bizans imparatoruyla ilişkiler

Malatya ise Suriye kapısı (Antakya-Halep-Urfa çizgisinde) Büyük Selçuklular tarafından tıkanmış bulunan Anadolu yaylasını el-Cezire’ye bağlayan kilit noktalardan biri olması
bakımından stratejik önemi haizdi. Kılıç Arslan bu sebeple Ermeni Gabriel’in idaresinde bulunan şehri 1095 yılında kuşattı.fakat bu sırada Haçlı ordularının topraklarına girdiğini haber aldı.
Birinci Haçlı Seferi
Haçlı seferlerinin sebepleri kısaca şunlardı:
1.Birbiriyle çatışmakta olan şovalyeleri, yeni hâkimiyet alanları bulabilecekleri islâm dünyasına sevk etmek.
2.Malazgirt Savaşından sonra askeri gücü büyük ölçüde kırılmış olan Bizans’ın, Türk ilerleyişini durdurmak için papalıktan defalarca yardım istemesi.
3.Papalığın artık Balkanlar’a geçmesi an meselesi olan Türkleri, kendisi için de tehdit olarak algılaması.
4.Selçukluların Anadolu’yu fethiyle adetâ göğsünden vurulmuş olması.
5.islamlaşma sürecinin kiliseyi çökerteceği korkuları gerçekbir dini sebep olarak Haçlı seferlerinin düzenlenmesine zemin hazırlamıştı. Hz. isa’nın mezarının bulunduğu Kudüs’ün kurtarılması da dini nedenler arasında sayılmaktadır.
Papa II. Urbanus bu sebeplerle 1095 yılında Clermont’da toplanan konsilde, haçlı seferi ilan edip
iznik’in Düşmesi
Haçlıların Anadolu’ya geçtikten sonra ve iznik muhasarası sırasında sergiledikleri vahşet,
Türkleri Bizansla anlaşmaya mecbur etti. Haçlılar ertesi gün büyük bir hücumla şehri almaya hazırlanırlarken, Manuel Butumutes idaresindeki Bizans kuvvetleri, göl tarafından gece gizlice girip iznik’i teslim aldılar (18 Haziran 1097).
Bizansla yapılan anlaşmaya göre, ileri gelenler fidyelerini ödemek kaydıyla iznik’ten ayrıldılar. Bu durum yağma ve katliam şansını kaybeden Haçlılar’ın, Hristiyanların düşmanlarına hayat hakkı tanıdığı için Bizans’ı tekfir (dinsiz saymak) etmelerine sebep oldu.Klasik sefer yolu Roma imparatorluğu döneminde Doğuya (Suriye-Mısır-iran)düzenlenen seferlerde takip edilen yol olup istanbul, iznik, Eskişehir, Akşehir,
Konya, Ereğli’den Gülek Boğazı yoluyla Çukurova’ya iner; Akdeniz kıyısına ulaşırdı. Kara yolundan devam edildiğinde ise, Ereğli’den Kayseri yönüne döndükten sonra Göksun- Maraş üzerinden Suriye’ye varırdı.
Eskişehir ve Ereğli Savaşları
Baudouin ve Tankred idaresinde ana ordudan ayrılan haçlıların bir kısmı Gülek Boğazından
Çukurova (Kilikya)’ya indi. Bölge Adana, Tarsus ve Misis şehirleri dâhil olmak üzere haçlıların eline düştü. Haçlı kontlarından Bauoudin, Ermeniler’in
işbirliği teklişerini değerlendirip Toros adlı valinin elinde bulunan Urfa’ya girdi. Ancak onu bertaraf edip, Mart 1098’de kendi kontluğunu kurdu. Asıl haçlı ordusu Antakya’yı kuşatıp aldıktan sonra burada Bohemond idaresinde bir prinkepslik kuruldu (Haziran 1098) Kudüs’ü de ele geçirmeyi başardılar (Temmuz 1099).
Haçlı Seferinden Sonra Kılıç Arslan
Bu sefer sırasında haçlılara gönüllü yardım eden tek doğulu Hıristiyan grup olan Ermeniler, onların gölgesinde Torosların sarp geçitlerini tuturak merkezi Sis (kozan) şehri olmak üzere, bir baronluk kurmaya muvaffak oldular. Nitekim Gümüştegin baskı na uğrattığı ve
kuvvetlerinin tamamını imha ettiği Bohemond’u esir aldı.Bohemond’u Niksar kalesinde hapsetti.
1101 Yılı Haçlıları
Bundan sonraki haçlı seferlerinin (Dördüncü sefer dışında) hedefi, Outreme adı verilen Latin Doğu’nun yaşatılmasını sağlamak olmuştur. Kudüs düştüğü sırada ölen Urbanus’un yerine geçen Papa II. Paskalis, bu ihtiyaçla yeni bir sefer çağrısı yaptı.
Haçlı Yemini günahlarının bağışlanması karşılığında kutsal topraklara sefere katılmayı taahhüt eden kimselerin ettikleri yemin olup, haçlılar bunun
sembolü olarak elbiselerinin yakalarına kırmızı çuhadan bir haç takarlardı. Yemini yerine getirmemenin cezası ise aforoz, yani dinden çıkarılmaydı.
Merzifon Savaşı
Bohemond’un Niksar’da hapsedilmiş olduğunu öğrenince yollarını değiştirdiler. Eskişehir- Ankara -Çankırı istikametinde ilerleyen haçlı ordusu, Niksar’a gitmek için Türkler’in elinde bulunan Yahşıhan-Kırıkkkale-Çorum yerine, Kastamonu-Amasya güzergâhını tercih etti.
5 Ağustos 1101 günü, kendilerinden çok küçük olan Türk ordusuyla akşama kadar gruplar halinde harb ettiler. Savaş sonuçlanmamış olmakla birlikte umutlarını yitiren haçlı askerleri, kadın, çocuk ve yayaları kaderlerine terk edip gece kaçmaya başladılar.
Konya ve Ereğli Savaşları
Ancak ilk ordunun akıbetine dair bilgi alamayınca, Kulu-Cihanbeyli üzerinden Konya’ya doğru harekete geçtiler.
Yol boyunca Türkler’in saldırıları ve iaşe yokluğu sebebiyle zaten perişan durumda bulunan haçlıların bu ordusu da imha edildi. Savaş henüz sürerken üçüncü haçlı ordusu da klasik sefer yolunu takiple Türk topraklarına girdi. Sayıca az ve çok yorgun olan Türk ordusunun böyle bir ordunun karşısına çıkması düşünülemezdi. Kılıç Arslan takviye kuvvetlerinin katılımını beklerken, haçlıların zorunlu olarak geçecekleri Ereğli’de, Ereğli Çayı’nın da içinden aktığı Akgöl ovasında ordusunu pusuya yatırdı.Bu galibiyetlerle özgüvenlerini tazeleyen Türkler ise, Anadolu’dan atılamayacaklarını göstermiş oldular.
Kılıç Arslan’ın Musul Seferi ve Ölümü
Bizans imparatorluğu ile Barış

Gümüştegin Gazi, Sultan’ın Birinci Haçlı Seferi başladığında kuşatıp alamadığı; ancak Türkiye Selçukluları için stratejik önemi haiz olan Malatya’yı fethetti. Kılıç Arslan ise Aleksios ile haçlılara karşı bir ittifak yaptı. Zira güneydoğu politikasının olmazsa olmazı Bizansla barıştı.imparatorun Akdenize çıkardığı donanma, Çukurova şehirlerinin haçlılardan alınması yanında adeta Kılıç Arslan’a destek mahiyetindeydi. Kılıç Arslan bunun üzerine,
Antakya seferini yarıda bırakıp Danişmend Gazi’ye karşı yürüyerek onu Maraş civarında büyük bir yenilgiye uğrattı. Danişmend beyinin 1105 yılında ölümü üzerine derhal Malatya’yı kuşattı. Sonra onun Yağısiyan adlı oğlunun idaresinde bulunan şehri, iki ay boyunca şiddetle muhasara ettikten sonra teslim aldı (Eylül 1106).
Büyük Selçuklular’la Rekabet ve Kılıç Arslan’ın Ölümü

Kılıç Arslan’ın Musul’da adına hutbe okutmasından sonra Abbasi Halifesi Müstazhir Billah elçi gönderip, hutbede kendi adının zikredilmesi karşılığında Bağdad minberlerinde Sultan’ın adını okutma teklifinde bulundu. Bu bilgi Büyük Selçuklu sultanlarının denetimi altında bulunan Halifenin, ondört yıldır Kılıç Arslan’ın saltanatını onaylamadığı; Kılıç Arslan’ın da
Halife’yi tanımadığı gerçeğini ortaya koymaktadır. 13 Temmuz 1107 tarihinde meydana gelen savaşta kahramanca mücadele etti. Sonunda esir düşme tehlikesi baş gösterince, atını kıyısında savaştıkları Habur nehrine sürdü. Melikşah zamanındaki altı yıllık esaret hayatını yeniden yaşamak istememesinden daha doğal bir şey yoktu.
Kılıç Arslan’ın Ölümünden Sonra Türkiye Selçukluları
1097’de Malatya kuşatması sırasında Anadolu’ya giren haçlı orduları yeni bir krize neden olmuştu. Nitekim iznik dâhil olmak üzere Ege ve Marmara sahillerini kaybeden Selçuklular, bu seferin yol açtığı şartlar yüzünden Konya ve havalisine sıkıştılar.
3.ÜNİTE
SULTAN I. MESUD DÖNEMi
Tahtı Ele Geçirmesi ve Danişmendli Vesayeti

Melik Mesud her nasılsa hapisten kurtulmuş ve kızıyla evlendiği Danişmendli Emir Gazi’nin desteği ile tahtı ele geçirmek amacıyla üzerine gelmekteydi.
fiahinşah kaybedeceğini anlayınca bir Bizans kalesine sığındı; fakat yine kendi adamlarının ihaneti sonucu yakalanıp Mesud’a teslim edildi.
fiahinşah dönemi çok parlak değildiyse de; her şeye rağmen Türkiye Selçukluları adına bağımsız bir iradeyi temsil ediyordu. Oysa Mesud, kendisine tahtı temin eden kayınpederinin
üstünlüğünü kabul edip, onun vesayeti altına girmek zorunda kaldı.
Bizans’ın ilerleyişi
Aleksios’un ölümü üzerine yerine oğlu Ioannes (1118-1143) geçmişti. 1119 yılında orduyla yola çıkan ioannes Sultan Mesud’un
yardım edemediği Denizli’yi ele geçirdiler. Batı Anadolu’da Türkmenlerin üssü konumundaki
Uluborlu idi.
Malatya’nın Danişmendlilerin Eline Geçmesi
Anadolu Türkleri için, el-Cezire’ye açılan tek kapı Malatya idi. Emir Gazi damadı Mesud’un zayıf durumundan yararlanıp onun aleyhine topraklarını genişletmeye başladı. ilk hedefi ise,
Belek Gazi’nin ölümü üzerine (1124) onun himayesinden mahrum kalan Malatya oldu.
Melik Arab’ın isyanı
istanbul’dan dönen Mesud, Emir Gazi ile birlikte kardeşini yenilgiye uğratıp onu
Çukurova’daki Ermenilere sığınmaya mecbur etti.
Emir Gazi Halifeye zaferini prinkepsin kesik başı ve pek çok hediyleyle bildirdi.
Hatırlanacağı üzere baba Bohemond da Emir Gazi’nin babası tarafından yenilgiye uğratılıp Niksar’da hapsedilmişti. Danişmend beyi 1131’de Leon’u vergi vermek suretiyle kendisine bağladıNitekim 1134’de ölüm döşeğinde iken, Halife ve Sultan Sancar tarafından melik unvanıyla hükümdarlığı onaylandı.
Sultan Mesud’un Bizans Taarruzu Karşısında Melik Muhammed’le işbirliğimparator’un Kilikya (Çukurova) seferine çıkmasının başlıca sebebi, Tarsus, Adana, Misis ve Anazarba gibi Bizans’a ait şehirleri zapt eden Ermeni prensi Leon’u cezalandırmaktı.Sultan Mesud’un imparatoru takiben Adana bölgesini istilâ etmesi, fieyzer’i kuşatmakta olan imparator’un hiçbir sonuç alamadan dönmesine sebep oldu.
Sultan Mesud’un Yükselişi
Danişmendlilerin itaat Altına Alınması

Malatya önlerine gelen Mesud’un kuşatmayı ağırlaştırması üzerine, direnemeyeceklerini anlayan Zülkarneyn ve annesi huzura çıkıp af dilediler. Sultan Mesud kendisine tâbi olması şartıyla, şehrin idaresini yine Zülkarneyn’e bıraktı. Böylece Kayseri, Sivas ve Malatya’da hüküm süren Danişmendli melikleri kendisine bağlayan Selçuklu sultanı, daha önce Emir Gazi’nin işgal ettiği Ankara, Çankırı ve Kastamonu bölgelerini de topraklarına katarak üstünlüğü tamamen eline geçirdi.
Bizans imparatorunun Konya Seferi
Manuel babasının cenazesiyle birlikte tac giymek üzere aceleyle Selçuklu topraklarından geçerken, Türklerin taarruzuna uğramış ve kayıplar vermişti. Bu sebeplerle zaten Selçuklu sultanıyla savaşmak kararında olan imparatoru, Mesud’un 1145 yılındaPrakana kalesini fethinden sonra, durduracak hiç bir kuvvet kalmamıştı.
ikinci Haçlı Seferi
ikinci Haçlı Seferinin sebebi, Musul atabeyi imadeddin Zengi’nin Urfa’yı fethi (24 Aralık 1144) idiFransa kralı VII. Louis ile Alman imparatoru III. Konrad’ın haçlı yemini etmesiyle ilk defa krallar sefere katılmış oluyorduAlman imparatoru Birinci Haçlı Seferi güzergâhını, yani klasik sefer yolunu takip etmek istiyordu. Ancak Bizans arazisinden çıktıktan sonra haçlı kaynakları nın söylediğine göre, rehberler tarafından sonunda Türklerin pususuna düşecekleri sapa yollara yönlendirildiler. Devrin kaynakları Bizanslılar’ın haçlılara, yardım yerine ihanet ettiklerini söylemektedirler.
Kilikya (Çukurova) Seferleri ve Sultan Mesud’un Ölümü
Sultan Mesud, Malatya sahibi Aynüddevle’nin ölümünden sonra yerine geçen oğ- lu Zülkarneyn’i tâbiyet altına almak için bir sefer daha yaptı.Sultan Mesud Ölmeden önce
Elbistan meliki olan oğlu Kılıç Arslan’ı sultan ilan edip ilk olarak da kendisi biat etti.
II. KILIÇ ARSLAN DÖNEMi (1155-1192)
Önemli Faaliyetler:
  • Ülkede Birliği Sağlaması: Tahta geçen 2.Kılıç Arslan’a karşı şehzadeler mücadeleye başladılar.Bu durumdan faydalanmak isteyen Bizans İmparatorluğu ve Musul Atabeyliği ittifak yaparak saldırıya geçtiler. Arkasından Kilikya Ermenileri Selçuklu topraklarına saldırdılar.
  • Bu gelişmeler üzerine 2.Kılıç Arslan,Türkmenlerin Bizans topraklarına saldırmayacaklarını garanti etti ve iki devlet arasında dostluk antlaşması yapıldı. Böylece Bizans ile Musul Atabeyliği ve Danişmentliler arasında yapılan ittifak bozuldu.
  • II.Kılıç Arslan Ermenileri mağlup etti,Mengücek Devleti’ni kendine bağladı.Bu sırada Musul Atabeyliği’nin başındaki Nurettin Zengi öldü ve bu atabeylik de saf dışı kaldı. Bu olumlu gelişmelerin yanında Türkmenler Bizans topraklarına saldırarak iki devlet arasında savaşa zemin hazırladılar.
Miryokefalon Savaşı (1176):
II.Kılıç Arslan’ın sınırlarını doğuda Fırat nehrine,batıda Sakarya’ya kadar genişletmesi Bizans’ı rahatsız ediyordu.Bu durum Balkanlardaki durumunu genişleten Bizans’ı harekete geçirdi.
Nedenleri:
  • II.Kılıç Arslan’ın Anadolu’da birliği sağlaması ve güçlenmesi
  • Türkmenlerin Bizans topraklarına sürekli saldırması.
  • Bizans’ın Türkiye Selçuklularından Danişmentlilere ait bazı kale ve şehirleri istemesi.
  • Bizans’ın Türkleri Anadolu’dan çıkararak Anadolu’ya tamamen hakim olmak istemesi.
Savaş: Bizans;Frank,Macar,Sırp ve Peçeneklerden oluşan ücretli askerleriyle Denizli’den Konya üzerine yürüyüşe geçti.Denizli yakınlarındaki Miryokefalon (Kumdanlı) vadisinde yapılan savaşta II.Kılıç Arslan Bizans İmparatoru Manuel’i yendi (1176
Sonuçları:
  • Türklerin Anadolu’dan atılamayacağı ve Anadolu’nun kesin bir Türk yurdu olduğu anlaşılmıştır.
  • Bizans’ın son saldırısıdır,Türklerin son savunmasıdır(Bu savaştan sonra Türkler taarruza,Bizans ise savunmaya geçti.)
  • Türk-İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı sona ermiştir.
  • Haçlı seferleri ile Bizans’ın eline geçen Anadolu’daki siyasi üstünlük tekrar Selçukluların eline geçti.
  • Bizanslılar ve Batılılar, Anadolu’ya “TÜRKİYE” demeye başladılar.AÇIKLAMA:Taraflar arasında anlaşma yapıldı ve imparator savaş tazminatı ödedi.
  • İmparatorun çağrısı ile 3.Haçlı Seferi yapılmıştır.
NOT: Malazgirt vatan kazandıran,Miryokefalon ise vatan kurtaran savaştır.
Dönemin Diğer Gelişmeleri:
  • Danişmentlilerden Malatya alınarak bu devlete son verildi.
  • Anadolu’da büyük ölçüde siyasi birlik sağlandı.
  • Eyyubi Devleti ile antlaşma sağlandı.
  • Çukurova Ermenilerinden bazı erler alındı ve sınırlar Silifke’ye kadar genişletildi.
  • Uluborlu,Eskişehir ve Kütahya Bizans’tan alınarak sınırlar Denizli’ye kadar genişletildi.
  • İhtiyarlığını ileri süren II.Kılıç Arslan Türk hakimiyet anlayışına göre ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırdı.Bu gelişme sonunda siyasal bütünlük bozuldu.Taht kavgaları başladı ve devlet zayıfladı.
  • Bu sırada 3.Haçlı Seferi başlamıştı.Anadolu’ya geçen Alman orduları ie mücadele göze alınamayıp anlaşma yapılmışsa da,Haçlılar sözlerinde durmayıp Konya’yı yağmalamışlardır. Bu durumdan rahatsızlanan II.Kılıç Arslan 1192’de öldü.
NOT: İlk altın ve gümüş parayı II.Kılıç Arslan bastırmıştır.Miryokefalon Zaferi ve Önemi
Miryokefalon’dan Sonra Selçuklular

Bizans’ın içerisinde bulunduğu saltanat mücadelelerinden yararlanan Kılıç Arslan, 1185’de imparator II. isaakios Angelos’u on yıllık bir anlaşmayla vergiye bağladı.
Devletin idare Mekanizmasında Değişiklikler
Meselenin başlıca çözüm yolu göçebeleri yerleşik hayata geçirmekti ve bu da devletin merkeziyetçileşmesi anlamına geliyordu. Türkmenlerin muhtelif bölgelere dağıtılarak yerleştirilmesiyle, devletle pazarlık güçlerini kaybecek olan Türkmen beyleri ise örften kaynaklanan bu rollerini terk etmeye yanaşmıyorlardı.Devletin sadece Türkmenlere dayanan askerî yapısı, yerleşik bir ortaçağ islâm devletinin önündeki en büyük engeli oluşturuyordu. Türkiye Selçukluları zaten en başından beri kendileriyle birlikte Anadolu’ya göç eden iranlıları özellikle sivil bürokraside çalıştırmaktaydılar. içlerinde Türklerin de bulunduğu muhtelif unsurlardan oluşan; fakat gulam sisteminin kendileştirdiği bu zümreler, sözkonusu değişim sürecinde mülkiye yanında askerî kadrolarda da daha fazla yer bulmaya başladılar. Merkezî idarenin otoritesine boyun eğmeyen Türkmenler ise uçlara doğru kayarak/kaydırılarak, buralarda hem fetihlere devam edecek, hem de kendi hayat tarzlarını sürdürebileceklerdi.
II. Kılıç Arslan’ın Ülkeyi Oğulları Arasında Paylaştırması
Kılıç Arslan şüphesiz bu kadar yetişkin şehzâdenin, kendi ölümünden sonra mukadder olan taht kavgalarıyla devleti sarsıntıya uğratacaklarını biliyordu. Bu durumda belki kendi sağlığında görülecek aksaklıklara müdahale edebileceği umuduyla; oğullarını ülkenin muhtelif yerlerine melik olarak tayin etti.
OĞULLAR ARASINDA PAYLAŞILAN YERLER(*1)
1. Kutbeddin Melik sah, Sivas ve Aksaray.
2. Rükneddin Süleyman sah, Tokat ve havalisi.
3. Nureddin Sultan Sah, Kayseri.
4. Mugiseddin Tuğrul Sah, Elbistan.
5. Muizzeddin Kayser Sah, Malatya.
6. Muhyiddin Mesut, Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir.
7. Giyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya.
8. Nasreddin Berkyaruk Sah, Niksar ve Koylu hisar.
9. Nizameddin Argunsah, Amasya.
10. Arslan Sah, Niğde.
11. Sencer Sah, Ereğli’ye melik tayin edildiler.
(Bu taksim büyük bir ihtimalle 1182-1186 yılları arasında yapılmıştır. )
Üçüncü Haçlı Seferi ve Türkiye Selçukluları
Selahaddin Eyyûbî’nin 1187 yılında Kudüs’ü fethi üzerine Avrupa’da yeni bir haçlı seferi heyecanı uyandı. Papa’nın ısrarlı propogandaları neticesinde yine krallar idaresinde bir sefer düzenlendi. Alman ordusu, 1190 baharında Alaşehir-Denizli üzerinden Uluborlu’ya girdiğinde, kendilerini sultanın yaptığı anlaşmayla bağlı saymayan Türkmenlerin saldırısına uğradı.Melikşah’ın Konya dışında yaptığı savaşı da kaybetmesi üzerine haçlılar şehre girdiler
Taht Kavgaları ve Kılıç Arslan’ın Ölümü
Melikşah Konya’ya girip tahtı ele geçirdi. Kılıç Arslan bunun üzerine Keyhüsrev’in yardımıyla başkenti kurtarıp yeniden tahta oturdu ve bu oğlunu veliaht ilan etti. Kılıç Arslan dönemi mimari eserler ve diğer kurumlar bakımından da başlangıç dönemini teşkil eder. ilk altın paranın bu dönemde darbedilmiş olması da devrin iktisadî gelişiminin işareti sayılmalıdır.
4.ÜNİTE
I. GIYASEDDiN KEYHÜSREV’iN iLK SALTANATI
Kardeşler Arasındaki Taht Mücadeleleri

Sivas-Aksaray meliki olan Melikşah, bir rivayete göre kendisini zorla veliaht tayin ettirdikten sonra, sınırdaş olduğu kardeşlerinin topraklarını almak için mücadeleye başlamıştı.Keyhüsrev babasını da yanına alıp, ordusuyla Melikşah’ın üzerine yürüdü. Ağabeyini Konya’dan kaçmaya mecbur ederek, babasını yeniden tahtına oturttu. Keyhüsrev, babasının ölümünü kendisiyle mücadeleye girecek olan kardeşlerine fırsat vermemek için, bir süre sakladı. Yaz sıcağı olduğu için de cesedi gizlice tahnit ettirdi.
Keyhüsrev’in Bizans’la ilişkileri
Meliklik döneminde Uluborlu merkez olmak üzere, Kütahya’dan Antalya sınırlarına kadar uzanan topraklarında Bizanslılarla hemhudut bulunuyordu. Görünürde Selçuklu sultanı, Mısır Eyyûbî hükümdarı Melik Adil’in Bizans imparatoruna hediye olarak gönderdiği iki atı, uzun yolculuk sırasında çok hırpalandıkları için alıkoymuştu. III. Aleksios Angelos’un da, buna karşılık Konya’dan istanbul’a gitmekte olan bir tüccar kafilesini yakalayıp mallarına el koyması, Keyhüsrev’in kendi tebası olan tüccarların serbest bırakılması yolundaki teklifinin reddedilmesi savaşa sebebiyet verdi.
Keyhüsrev’in Tahtı Süleymanşah’a Terk Etmesi
Tokat meliki Süleymanşah Konya önlerine gelip şehri kuşattı.Tek hedefi saltanat olan Süleymanşah’ın bu teklifi reddetmesi üzerine de kendisinin, ailesinin ve maiyetinin canına dokunulmaması, istediği yere gitmesine izin verilmesi kaydıyla tahtı terk edeceğini bildirdi. Fakat o, ahalinin daha fazla sıkıntı çekmesini istemediği için Konya’yı terk etmeye karar verdi (Ekim 1196).
II. SÜLEYMANfiAH DÖNEMi
Süleymanşah’ın ilk icraatları

Süleymanşah’ın tahta geçtikten sonra ilk icraatı, kardeşleri Berkyarukşah ve Argunşah’dan Niksar ve Amasya’yı almak oldu.
Malatya meliki Kayserşah dışında, kimi tasfiye edilerek, kiminin bağlılık arzetmesi üzerine, kardeşlerin elinde bölünmüş olan ülke, büyük ölçüde yeniden birleştirilmiş oldu.
Bizans imparatoruyla Anlaşma
Fakat esas görevi Samsun limanını geri almak olan Frankopulos, Karadeniz limanlarına gelen tüm gemileri vurup yağmalayarak, bölgenin ticaret trafiğini felç etti. Aleksios malları yağmalanan tüccarların zararlarını tazmin etmeyi ve Selçuklu Devleti’ne yıllık vergi ödemeyi kabul ediyordu.
II. Süleymanşah’ın Kilikya Seferi
Sultan Süleymanşah, Ermenilerin bu pervasızlığına son vermek üzere, 1199’da Kilikya seferine çıktı. Bu harekât sı- rasında, Leon’la anlaşmazlığı olan Oşin adlı bir Ermeni reisiyle işbirliği yaptı.Yıllık vergi vermek ve bir görüşe nazaran, Selçuklu sultanı adına para kestirmek şartıyla Selçuklu Devleti’ne tâbi olmayı kabul etti.
Saltukili (Erzurum)’nin Türkiye Selçuklu Topraklarına Katılması
fiube hanedan Irak Selçukluları ve onların mirasçısı ildenizlilerin de Gürcülerle mücadelede yeterince başarılı olamamaları, durumu daha da vahim bir hâle getiriyordu. Bundan başka
Türkistan’dan aralıklarla devam eden göç sürecinde Hazar’ın kuzeyinden ilerleyen gayrımüslim Kıpçak Türkleri’nin Gürcü ordularında hizmete alınmaları da kuvvet dengelerini
Selçuklular aleyhine bozuyordu.
II. Süleymanşah’ın Gürcistan Seferi
Selçuklu sultanı nihayet Kraliçe Thamara’ya bir elçi ve çok tehditkâr bir mektup gönderdi. II. Kılıç Arslan’a bir elçi gönderip, adı geçen şehzâdeyle evlenmesine izin verilmesini, inanç farkına rağmen onun Gürcistan’da hükümdar olmasının önünde hiç bir engel bulunmadığını bildirdi. Kılıç Arslan, Süleymanşah’ı huzuruna çağırıp, Thamara’nın teklifini onun kendisine gönderdiğ i kıymetli hediyelerle birlikte iletti. Fakat bu öneriye çok öfkelenen Süleymanşah, kâfirleri hak yoluna sokmak ve Gürcistan’ı ülkesinin topraklarına katmak üzere sefer yapabileceğini söyledi.
Erzurum ve Kars’tan karşılıklı olarak ilerleyen iki ordu, Pasinler-Sarıkamış arasında, Sarıkamış’a daha yakın bir mesafede bulunan Micingerd kalesi önünde karşılaştılar. Gürcü ordusunun nedereyse yenilmek üzereyken Süleymanşah’ın çetrdârı-nın düşmesinin bir anda kargaşaya sebep olduğu anlaşılmaktadır. Çok sayıda ölü ve esir veren Süleymanşah ordusunun kalanlarıyla, fakat ağırlıklarını savaş meydanında bırakarak Erzurum’a doğru
çekilmek zorunda kaldı (1202). Esir düşenler arasında, Mengücek beyi Behramşah da bulunmaktaydı.
Bu hadise üzerine Selçuklu Devleti’ne tâbiyetten ayrılan olmadığı gibi, Hısn-ı Keyfâ ve Âmid Artuklu beyi ile Eyyûbîlerden Sümeysat hâkimi Melik Efdal bu tarihten sonra Süleymanşah’a bağlılıklarını bildirmişlerdi.
Dördüncü Haçlı Seferi ve Türkiye Selçukluları
Bundan başka Avrupa’da da Latin Doğu’yu kuşatan islâm hilâlinin, Mısır zapt edilerek kırılması düşüncesi ön plâna çıkmaya başladı. Yani bundan sonraki haçlı seferleri deniz yoluyla ve Mısır üzerine olacaktı.Aleksios adlı Bizanslı bir taht müddeisi, babası isaakios’la birlikte tahta geçmesi durumunda kiliselerin birleştirilmesi, haçlı seferine para ve askeri yardım yapma vaadinde bulundu. Bunun üzerine istanbul önlerine gelen haçlı orduları, III. Aleksios’u tahttan indirmek üzere şehri kuşattılar. 13 Nisan 1204’de de istanbul düştü. Latinler (Haçlılar) şehri emsali görülmemiş bir şekilde yağmalayıp tahrip ettikten sonra burada bir Latin Krallığı kurdular.
II. Süleymanşah’ın Ölümü ve fiahsiyeti
Süleymanşah, Ankara’yı alıp Melik Mesud’u bertaraf ettikten birkaç gün sonra, 6 Temmuz
1204 tarihinde kulunç hastalığından vefat etti.
Süleymanşah’ın yerine çocuk yaştaki oğlu Kılıç Arslan tahta geçirildi. III. Kılıç Arslan olarak bir yıldan daha az bir süre tahtta kalan bu hükümdar döneminde, babası zamanında devlete
tâbi olanların durumunda bir değişiklik olmadığı, bu taht değişikliğinin devlette bir sarsıntıya sebebiyet vermediği anlaşılmaktadır. ümeranın bir kısmı, özellikle Danişmendli uç beyleri, istanbul’da bulunan sâbık sultan Keyhüsrev’i çağırmaya karar verdiler. Fakat henüz devletin önceliklerini kendilerininkinden üstün tutan ümera, Keyhüsrev’in eski adamlarından Hâcib Zekeriya’yı onu çağırmak üzere yola çıkardılar.
I.GIYASEDDiN KEYHÜSREV’iN iKiNCi SALTANATI (1205-1211)
Keyhüsrev’in istanbul’daki Gurbet Hayatı

Keyhüsrev oğlulları ve maiyetiyle birlikte Anadolu’ya geçti. Fakat burada Sultan III. Kılıç Arslan’la yaptığı anlaşmanın bozulmasından, dolayısıyla Latinler karşısında zor duruma düşmekten korkan Laskaris engeliyle karşılaştı. Görüşmeler neticesinde Keyhüsrev’in geçmesine izin verilmesi karşılığında, onun birinci saltanatı sırasında Selçuklu topraklarına katılan Ladik ve Honaz çevresinin Laskaris’e iade edilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca bu yerlerin teslimi sağlanana kadar sultanın oğulları ve hâcib Zekeriya da iznik’te rehinkalacaklardı.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci Kere Tahta Oturması
Konya halkının kendisine karşı ciddi bir hazırlık ve mukavemetiyle karşılaştı. Bu direnş daha
önce ağabeyine karşı kendisine gösterilen sadâkatin, şimdi de III. Kılıç Arslan’a gösterilmesiyle ilgiliydi. Bu direnişte, devrin büyük âlimlerinden Kadı Tirmizî tarafından verildiği rivayet edilen ve Keyhüsrev’in istanbul’da iken islâma aykırı bir hayat sürdürdüğü için, hükümdarlığının caiz olmadığı yolundaki fetvanın rolü olduğu anlaşılıyor.
Keyhüsrev böylece sekiz yıl sonra yeniden Selçuklu tahtına oturdu. Sultan I. Keyhüsrev, kendi aleyhinde fetva verdiği söylenen kadı Tirmizî’yi idam ettirmişti. Meliklik döneminde hocası olup kendisi gibi gurbette bulunan hocası Mecdeddin ishak‘ı fiam’dan yanına davet etti. Onu Malatya meliki tayin ettiği oğlu Keykâvus’un hocalığına atadı. Keykubâd’ı Tokat’a, diğer oğlu Keyferidun’u ise Koylu-Hisara melik olarak tayin etti. Ancak bu tayinlerin Kılıç Arslan döneminde görülen uygulamayla ilgisi yoktur. Melikler sadece bulundukları vilayetin yöneticisi olup, adlarına para kestirme ve hutbe okutma yetkileri bulunmuyordu.
Keyhüsrev’in iznik ve Trabzon’daki Bizanslılarla ilişkileri
Komnenosların Karadeniz limanlarındaki gemileri yağmalamaları, Karadeniz’in kuzeyinden gelip Anadolu’ya geçen doğu- batı ve bununla Sivas’ta birleşen kuzeygüney ticaret yollarını tamamen tıkamıştı. Tüccarlardan sermayesini kurtaranlar kendisini kârlı addediyor; Selçuklu Devleti de büyük ekonomik kayıplara uğruyordu. Sultan I. Keyhüsrev bu durumda Aleksios’la savaşmaya mecbur oldu. Aleksios’u yenilgiye uğratıp, yolların emniyetini sağlayan Keyhüsrev bu kadarını yeterli gördü.
Antalya’nın Fethi (1207)
Anadolu ticaret trafiğinin güneydeki en mühim giriş-çıkış kapılarından biri olan Antalya’nın idaresini, Aldobrandini adlı bir italyan ele geçirmişti. Aldobrandini bu arada Mısır ve
Avrupa’dan gelen tüccar kafilelerini soyarak Anadolu’nun ekonomik hayatını sekteye uğratıyordu. Aldobrandini, Kıbrıs krallığından yardım istemişti. Nitekim Antalya’nın yardımına, Kıbrıs kral nâibi Gauiter de Montbeliard idaresinde bir kuvvet gönderildi. Nitekim
bir süre sonra şehri koruyan haçlılarla yerli ahali arasında anlaşmazlıklar çıktı. Antalyalılar
Selçuklu kuvvetlerine haber göndererek şehri teslim edeceklerini bildirdiler.
Kıbrıs Haçlı Krallığıyla Yapılan Ticaret Anlaşması
Keyhüsrev bu amaçla son olaylar yüzünden zarara uğrayan tüccarların mallarının ve kayıplarının tesbit edilmesini ve zararlarının devlet hazinesinden ödenmesi emretti. Tüccarlar hangi ülkeden gelirse gelsin, ticaretten alınan vergileri kaldırdı. Bu husus bir yandan kervansaray ağlarıyla donatılmakta olan Anadolu’yu, yeniden ticaretin cazibe merkezlerinden biri hâline getirmek için takip edilen iktisadî politikalarla ilgiliydi. Kıbrıs Haçlı Krallığıyla ilk anlaşmayı, Antalya’nın fethinden hemen sonra I. Keyhüsrev yapmıştır. iki ülkenin tüccarlarının birbirlerinin topraklarında karşılıklık esasına göre serbestçe ticaret yapabilmelerini ve gümrük vergilerini %2-3’lere indirmeyi hükme bağlayan bu anlaşmanın metni günümüze kadar ulaşmamıştır.
Sultan I. Keyhüsrev’in Kilikya Seferi
1209 yılında harekete geçen Selçuklu sultanı, önce Maraş’ı kuşatıp aldı. Bu arada Leon’la mücadele etmesine rağmen kesin bir sonuç alamayan Melik Zâhir’e de kendisine askeri yardımda bulunması çağrısı yaptı. Eyyûbi ordusunun da katılımıyla güçlenen Keyhüsrev, daha önce fethedilmiş fakat el değiştirmiş olan Pertus kalesini geri aldı. Ele geçirilen pek çok esir arasında Leon’un oğlu Kirkor da bulunuyordu. Torosların ötesine geçilerek bir çok yerin fethedildiği bu sefer, Leon’un barış istemesi ve kışın da bastırması üzerine tamamlandı.
Böylece Leon’un saldırıları yüzünden güvenliğini kaybeden Anadolu-Suriye yolu emniyete kavuşmuş oldu.
Alaşehir Savaşı ve Keyhüsrev’in fiehit Düşmesi
Selçuklu sultanı, Venediklilerin arabuluculuğu ve belki III. Aleksios’un teşvikiyle istanbul Latin imparatoru Henri de Şandre ile Laskaris aleyhinde gizli bir anlaşma yaptı. Yıllık vergi
ödemeyi tek taraşı olarak kesip, savaşı göze alan Laskaris de onlar aleyhine Ermeni Leon ve
Bulgar kralı Kaloyan’la ittifak etti.
Mevcudu Selçuklu ordusundan çok az olan Bizans ordusu paralı seçkin Frank askerlerle takviye edilmişti. Türk kuvvetlerine ilk saldırıyı yapan Frank askerleri bir hamlede Selçuklu ordusunun arka saşara ulaşmalarına rağmen; bu ani saldırının şokunu üzerinden atan Türkler
Frank birliğini imha ettiler. Sonra da düşman ordusuna hücum edip büyük kayıplar verdirdiler. Bizans ordusu savaş meydanını terk edip kaçmaya başladığında, bir an önce sonuca ulaşmak isteyen Selçuklu sultanı ağır gelen zırhını çıkarıp tedbirsiz bir şekilde, bizzât harbe girdi. ileri gelenler kendisine merkezde kalıp sadece harbi yönetmesi için yalvardılarsa da, 200 askerle düşman ordusunun merkezine saldırdı.Laskaris’le karşı karşıya geldi. Sultan onu bir gürz darbesiyle atından düşürdü, kılıcıyla sultanın atının arka ayaklarını kesen Laskaris’in bu hamlesiyle bir kulenin yere yıkılışı gibi atından yere düşen Keyhüsrev,
Laskaris tarafından başı gövdesinden ayrılmak suretiyle şehit edildi.
Alaşehir Savaşının Değerlendirilmesi
Malatya’dan Kayseri’ye gelmiş bulunan Keykâvus’a, başsağlığı mesajı ve barış teklifi içeren bir mektup gönderdi. Keykâvus, Laskaris’in serbest bırakıp kendisine elçi olarak gönderdiği Seyfeddin Ayaba’nın ilettiği bu talebi kabul etti. Keyhüsrev, devrin en büyük âlim ve mutasavvışarından olan Mecdeddin ishâk tarafından yetiştirilmişti.

FİNAL ABDULLAH BADEM
5. ÜNİTE Yükseliş Dönemi

SULTAN I. iZZEDDÎN KEYKÂVUS DÖNEMi (1211-1220)
I. izzeddîn Keykâvus’un Tahta Çıkışı ve Saltanatının ilk Yılları Taht Mücadelesi

Sultan I. Gıyaseddîn Keyhüsrev’in üç oğlundan en büyüğü olan I. izzeddîn Keykâvus’un çocukluğu hakkında fazla bilgi yoktur. Süleymanşah’a karşı tahtını kaybeden babası ve kardeşi Keykubâd’la birlikte istanbul’a (Bizans’a) gittiği bilinmektedir.
I. Gıyaseddîn Keyhüsrev sürgünden dönüp yeniden tahta oturunca (1205-1211) büyük oğlu Keykâvus’u Malatya melikliğine tayin etti. Ayrıca vaktiyle kendi hocası olan Mecdeddîn ishak’ı da onu eğitimiyle görevlendirdi. Devrin kaynaklarında babasının ölümüne kadar süren altı yıllık meliklik dönemine dair bilgi bulunmamaktadır. Gıyaseddîn Keyhüsrev 1211 Alaşehir savaşında ölünce, devlet erkânı I. izzeddîn Keykâvus’u tahta çıkarma kararı aldılar.
1211’de vukûbulan Alaşehir savaşı Türkiye Selçukluları’nın Anadolu’daki ezeli rakibi
Bizanslılar ile yapılan son muharebedir. Selçuklu sultanının savaşın sonunda, bir ihmal sonucu şehit düşmesi Laskaris’in galip geldiği izlenimi uyandırıyor. Ancak anlaşma şartlarına bakıldığında Laskaris’in bu durumdan yararlanacak güce sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Fakat 50 yıllık barış anlaşması her iki tarafın da lehine olacaktı. Nitekim Laskaris bundan sonra Latinler’le daha rahat mücadele etme fırsatı bulmuştur. Ayrıca Bizans’ın mirasçısı oldukları iddasındaki Trabzon Rumları’yla arasında güçlü bir tampon devletin bulunmasından hoşnut idi. Keykâvus bundan sonra batıyı hedeşeri arasından
çıkarıp Trabzon Rum imparatorluğu, Kilikya Ermenileri ve Suriye’de Eyyûbilerle savaşmayı tercih edecektir.

Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Kıbrıs Haçlı Krallığı ile aktedilen muahedeyi yenilediği gibi, 1214 yılı başlarında Venedikliler’le de ticaret anlaşması yaptı. Buna göre:
1. iki devletin tüccarları birbirlerinin ülkesinde serbestçe ticaret yapabilecek,
2.Her iki ülkenin kıyılarında batan gemilerin ve ölen tüccarların malları, ait olduğ u ülkeye iade edilecek,
3.Korsan saldırısına uğrayan tacirlere her iki ülkeye de sığınma hakkı tanınacak
Sinop’un Fethi
Keykâvus hem Aleksios’u cezalandırmak, hem de Anadolu’dan geçen milletleararasıgüney-kuzey ticaret yolunun kontrolünü sağlamak için sefer kararı aldı. Ayrıca iznik ve Trabzon Rumlarından birisinin diğerine üstünlük sağlaması halinde Karadeniz’le irtibatı bütünüyle kesilebilirdi. Keykâvus önce Sinop ve havalisi hakkında detaylı bilgi topladı. Üç tarafı denizle çevrili olan bu şehrin kara ve denizden bağlantısını kesip, uzun süreli bir kuşatma sonucu ele geçirilebileceğini düşünerek ona göre hazırlık yaptırdı.
1 Kasım 1214 tarihinde Sinop surlarına sultanın sancağı dikildi. Aleksios’la şu şartlarla bir anlaşma imzaladı:
1.Aleksios Canik ve çevresinde ikamet edecek,
2.Her yıl sultanın hazinesine 10.000 dinar, 5.000 baş at, 2.000 baş sığır, 10.000 baş koyun, 50 yük çeşitli hediyeler gönderecek,
3.Sultan istediği takdirde, tâbi hükümdar sıfatıyla asker gönderecekti.
Antalya’nın Geri Alınması
Konya’nın Ruzbe Ovası’nda toplanan ordu hazırlıkların tamamlanmasının ardından Antalya’ya doğru harekete geçti. Keyhüsrev zamanında bu göreve tayin edilen Mübarizeddin Ertokuş atandı.Sinop ve Antalya’nın fethiyle Karadeniz ve Akdeniz sahilinde, kuzey-güney yolunun giriş-
çıkış kapıları olan iki önemli limana kavuşan Türkiye Selçukluları, nihayet kara devleti olmaktan kurtulup uluslararası ticarette de etkili olabilecekleri şartları sağlamış oldular.
Abbasi Halifeliği ile ilişkiler
Halife Nasır Lidînillâh, Mecdeddîn ishak’ı çok iyi karşılayıp ağırladıktan sonra, Keykâvus’a iletilmek üzere bir sarık, derviş cübbesi, hil’at, saltanat menşuru,kaftan, sultanü’l-gâlibünvanı ile birlikte on Hicaz yolcu devesi, Hicaz ve şam diyarları
nın kıymetli eşyasından, Hint mamûlü mallardan meydana gelen çeşitli eşyalar,kıymetli elbiseler, altın işlemeli iskenderiye kumaşı, döşemelikler, billur ve akik taşlar, ince neşs örtüler, misk kutuları, amber kaplarıyla dolu sandıklar, yaban
eşeği, zürafa, kartal gibi hayvanların yanı sıra; şubat 1212 tarihli bir fütüvvetnâme göndermiştir
Halife, Selçuklu elçilerinin Anadolu’ya dönüşünün ardından I. izzeddîn Keykâvus’un fütüvvet teşkilâtına kabulüyle ilgili merasimleri yerine getirmek üzere, meşhur âlim Sühreverdî’yi (1145- 1234) elçi olarak Türkiye’ye gönderdi. Fütüvvet teşkilâtının nizamnâmesini hazırlamış olan Sühreverdi için Selçuklu sarayında sultan, devlet büyükleri ve komutanların katıldığı bir tören düzenlendi. Bu merasimde I. izzeddîn Keykâvus’a fütüvvet elbisesi giydirildi. Halifenin öncülüğünde yeniden örgütlenen bu teşkilât, böylece Anadolu’ya girmiş oldu. Fütüvvet daha sonra Ahîlik adı altında gelişerek bölgenin ekonomik ve kültürel hayatında önemli rol oynayacaktır.
Ermeniler’in Birinci Haçlı Seferi’nin yarattığı müsait şartlardan yararlanarak, Kilikya bölgesinde kurdukları prenslik, II. Leon zamanında, papanın da onayıyla krallık unvanı almıştı. Kısa zamanda iskenderun Körfezi’nin doğu sahilinden Antalya körfezine birkaç
fersah mesafeye kadar topraklarını genişletmişlerdi. Bu küçük Ermenistan Krallığı bazı
önemli limanları elinde bulunduruyordu. Ayrıca Suriye’den gelen kervanların da, Ermeni hâkimiyetindeki topraklardan geçerek Konya ve istanbul’a ulaşmaları ticaretin güvenliği açısından büyük önem arz ediyordu. Dolayısıyla Ermeni Krallığının bölgedeki faaliyetleri Türkiye Selçuklu Devleti’ni yakından ilgilendiriyordu.

Leon, Haçlı prinkepsliğinin merkezi olan Antakya’yı işgal edip, Anadolu-Suriye kervan yolunu tehdit etmeye başlamıştı. Bu tehdit Türkiye Selçukluları’nın iktisadî politikalarını doğrudan etkiliyordu. Keykâvus Antalya’yı fethettikten sonra, Kilikya Ermeni Krallığı üzerine sefere çıkmak zorunda kaldı. Çünkü I. Gıyaseddîn Keyhüsrev zamanından itibaren imzalanan uluslararası ticaret anlaşmalarının en önemli maddesi tüccarların ve kervan yollarının güvenliği için verilen teminatlardı. Güvenlik sağlanamadığı takdirde Türkiye Selçuklu Devleti, sigorta kapsamında yüklü tazminatlar ödemek zorunda kalacağı gibi itibar kaybına da uğrayacaktı. Sultan 1216 yazında ordunun Yabanlu Pazarında toplanması için emir verdi. Eyyûbîlerden Haleb hâkimi Melik Zâhir ile temasa geçmişti. Amacı Anadolu-Suriye yolu üzerinde Ermeni saldırılarını sona erdirmekti. I. izzeddîn Keykâvus’un kararlılığını gören II. Leon sultanla uzlaşmak ve esirleri kurtarmak için temasa geçti. iki taraf arasında 1218 yılında varı lan anlaşmaya göre:
1.Maraş civarında 1216 yılında esir düşen Ermeni prensi serbest bırakılacak,
2.Ermeni Krallığı yıllık 20.000 dinar/altın vergi verecek,
3.Selçuklu sultanı istediğinde, kral 500 tam teçhizatlı asker gönderecekti. Bu anlaşma sonucunda izzeddîn Keykâvus, Anadolu-Suriye ticaret yolunun Anadolu güzergâhının kontrolünü sağlamış oldu.
Haleb Seferi
Eyyûbîler, Türkiye Selçuklularının güneydoğu politikalarını, kendileri için tehdit olarak görüyorlardı. Keykâvus’un Ermenilerle savaşından önceki ittifak teşebbüsüde bu sebeple başarısız olmuştu. Bu sırada Melik Zahir vefat etmiş, yerine henüz üç yaşında olan oğlu Melik Aziz (1216- 1236) geçirilmişti. Yeni melikin nâibliğini yapan annesi ve ümeranın birbirleriyle olan rekabeti Haleb’te karışıklıklara yol açtı.
Sultan halkı yıldırmak için kalenin çevresindeki bağ ve bahçeleri tahrip ettirmeye başlayınca geçim kaynaklarının daha fazla zararauğramaması için teslim olma kararı aldılar. izzeddîn Keykâvus, daha önce Melik Efdal ile yapılan anlaşmaya aykırı olarak, hutbeyi kendi adına okuttu.
Sultan Keykâvus ise, neredeyse savaşmadan uğradığı bu yenilgiyi içine sindiremiyordu. Bu nedenle Elbistan’a döndüğünde, bu başarısızlıkta ihanetlerinin payı olduğunu düşündüğü emirleri bir eve kapatarak yaktırdı. Herhangi bir savaşmı ş gibi görünen bu olay aslında, elli yıl tecritte kalıp müteaddit düşmanlarla savaşarak yeniden güneydoğu siyasetlerini uygulamak fırsatı bulduklarını düşünen Selçuklular’la; daha önce ifade edilen jeo-stratejik nedenlerleel-Cezire üzerinden Anadolu’ya yayılmak isteyen Eyyûbiler arasındaki rekabetin doruğa ulaştığını göstermektedir.
Ölümü ve şahsiyeti
Sultan I. izzeddîn Keykâvus Haleb yenilgisinin intikamını almak için 1219 yılında Sivas’ta hazırlık yaptırdığı sırada, muzdarip olduğu verem hastalığından kurtulamıyarak, 1220 yılı başında vefat etti. Sivas’da inşa ettirdiği darüşşifadaki türbesinde defnedildi. Ölümünden bir-ikisene önce Mengücek Bey’i Behramşah’ın kızı Selçukî Hatun’la evlenen sultanın yerine geçebilecek çocuğu bulunmuyordu. Dokuz yıllık kısa saltanatı, Türkiye Selçukluları’nın en parlak devirlerindendir. Saltanatı süresince 12 yapı inşa ettirmiştir. Bunların içinde en önemlisi anıtsal yapı niteliğinde olan, 1218 tarihli kapsamlı bir vakşyesi bulunan ve 1220 tarihli türbesininde yer aldığı Sivas’taki
1217- 1218 tarihli darüşşifasıdır. Sultanın diğer önemli eseri Antalya-Burdur yolundaki 1213- 1214 tarihli Evdir Han’dır.
SULTAN I. ALÂADDÎN KEYKUBÂD(1220-1237) Meliklik Devri
Sultan I. Keyhüsrev’in ortanca oğlu olarak 1190 yılı civarında dünyaya gelen I. Alâaddîn Keykubâd’ın çocukluğu hakkında fazla bilgi yoktur. I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1197 yılında tahtını II. Süleyman şah’a bırakmak zorunda kaldığında, küçük yaştaki Keykubâd ve ağabeyi Keykâvus da babaları ile birlikte Bizans’a iltica etmişlerdi. Ancak 1205’de Keyhüsrev tekrar Türkiye Selçuklu tahtına çıkınca, Keykubâd için de sürgün hayatı sona ermiş oldu
I. Alâaddin Keykubat’ın Tahta Çıkması ve ilk icraatları
Sultan I. izzeddîn Keykâvus Ocak 1220 yılında ölünce devlet erkânı Kezirpert Kalesi’nde tutuklu bulunan melik Alâaddîn Keykubâd’ı tahta çıkarma kararı aldı.
I. Alâaddîn Keykubâd’ın tahta geçişine dair iki farklı rivayet vardır. Bir rivayete göre, I. izzeddîn Keykâvus 1220 yılında öldüğünde, yerine tahta geçecek çocuğu olmadığından devlet erkânı kardeşini hapisten çıkartıp tahta oturttular. Diğer rivayete göre ise I. izzeddîn Keykâvus hastalığı ilerleyince kardeşini hapisten çıkararak yanına getirtmiş ve kendisinden sonra tahtı ona vasiyet etmiş, ona biat edilmesi için ilgililerden yemin almıştır.
Alâiyye’nin Fethi

Sultan Keykubâd, Kıbrıs krallığıyla yürürlükte olan anlaşmanın bir benzerini Venedikliler’le de yaparak, Türkiyeli tüccarları bu ülkelerde güvence altına almış oldu. Bundan sonra devletin ekonomi politikasının bir gereği olarak, ilk seferini Kalonoros’a
yaptı (1221 veya 1222 kışı). Üçe ayırdığı ordusunun bir kısmına kaleye tırmanma, ikincisine denizden gelen yardımları önleme, üçüncü kısıma ise kaleyi deniz tarafından kuşatama görevi verdi. Sultan ayrıca büyük mancınıklarla surların dövülmesini emretti. Kir Vard bu hücumlara daha fazla dayanamayacağını anladı ve Antalya subaşısı Mübarezeddîn Ertokuş’a elçi gönderip kendisine ikâmet edebileceği bir yer verilirse, kaleyi teslim edeceğini bildirdi. Keykubat bu tekliş Kir Vard’ın kızıyla evlenme şartıyla kabul etti.
Devlet Erkânını Tasşye Etmesi ve Hükümranlığını Güçlendirmesi
I.Alâaddîn Keykubâd’ı saltanatının ilk yıllarında uğraştıran en önemli meselelerden biri de, babası zamanından beri görev yapmakta olan ve hükümdar adına devlete tahakküm edecek kadar güçlenmiş bulunan ümerayla yaşadığı otorite problemidir. Nitekim durumdan hoşnut olmayan sultan, emirlerin hiç değilse malî açıdan güçlerini kırmak düşüncesiyle herbirine, Konya surlarının birer burcunu onarmak emrini verdi.
Seyfeddîn Ayaba’nın ihtişamı ve devlet işlerindeki nüfûzu, sultanı gölgede bırakıyordu. O sultanın huzurundan ayrıldığında sarayın etrafında kimse görünemezdi. Onun işareti olmadan kimse sultanın huzurunda ağzını açamazdı. Bunun için emirler önemli işleri sultan yerine ona danışıyorlardı. Seyfeddîn Ayaba’nın konağında günde seksen baş koyun kesilirken sultanın sarayında hassa kulları ve saray halkı için sadece otuz baş koyun kesiliyordu.
Buna göre ümeraya, sultanın huzuruna tek bir adamla ve silahsız olarak çıkmaları emredildi. Bu adet yerleştikten bir müddet sonra da beyleri huzuruna çağırıp birer birer yakalattı. içlerinde kendi atabeyi Seyfeddin Ayaba’nın da bulunduğu ümeranın bir
kısmı idam, bir kısmı sürgün edilirken malları da müsadere edildi (1223). Keykubâd böylece tahtın yegâne sahibi ve tek hükümran olarak otoritesini tesis etti
Kilikya Ermeni Krallığı ile Mücadele
. Keykubâd kendisine şikayette bulunan tüccarların zararlarını karşıladıktan sonra “Canlarını malları uğrunda tehlikeye atan tüccarlara saldırı oluyorsa bunu yapanların üzerlerine kuvvet göndermek gerekir” diyerek, Mübarizeddîn Çavlı ve Emir Komnenos’u Ermeniler’e karşı görevlendirdi. Kıbrıs haçlılarından gelebilecek yardımları engellemek için de, Antalya valisi Mübarizeddîn Ertokuş’u memur etti (1225). Ertokuş sahil boyunca ilerleyerek Manavgat ve
Anamur’u fethetti. Selçuklu sınırı böylece Silifke’ye kadar uzanmış oldu.
Doğu Anadolu Beylerini Tâbiyet Altına Alması
Önce 1226 yılında Hısn-ı Keyfâ ve Âmid/Diyarbekir Artuklular’ı üzerine ordular sevk edildi. Adıyaman, Kâhta ve Çemişkezek ele geçirildi. Âmid Artuklu beyi Mesud,Sultan Keykubâd’a değerli hediyelerle birlikte elçi göndererek bağlılığını bildirdi. Keykubâd, Doğu’da Harizmşah ve onu izleyen Moğol tehlikeleri dolayısıyla bu talebi olumlu karşıladı. Hattâ aynı sebeplerle, Melik
Adil’in kızıyla evlenmek suretiyle Eyyûbîlerle dostluk kurdu (1227). Türkistan’dan sonra bütün islâm dünyasını sarsacak bu büyük istilâ karşısında kendi küçük varlıklarını muhafaza endişesiyle,
Erzurum Selçuklu melikiyle sultana karşı ittifak ediyordu. Sultan bu sebeple 1228 yılında bizzat çıktığı seferde Erzincan ve Kemah’ı alıp, Divriği şubesi hariç, Mengücük Beyliğine son verdi. Oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i, atabeyi Ertokuş’un nezaretinde buraya melik tayin etti.
Suğdak Seferi
Moğollar 1223 yılında Suğdak şehrini ele geçirince halkına olduğu kadar bölgede ticaret yapan tüccarlara da zarar vermişlerdi. Sultan Keykubâd, Sinop üzerinden Anadolu’yagiren-çıkan tüccarların güvenliğini yok eden bu kargaşayı bitirmek üzere, 1225 yılında Suğdak’a bir sefer yapılmasını emretti. Suğdak’ın fethi için Kastamonu Uç Beylerbeyi Hüsameddîn Çoban görevlendirildi. Sinop’tan gemilerle Suğdak’a çıkan Selçuklu ordusu şehri aldı. Kıpçakların ve Rusların buraya hakim olma teşebbüslerini de sonuçsuz bıraktı.
Celâleddin Harizmşah’la ilişkiler ve Yassıçimen Savaşı
Harizmşahlar, I. Alâaddîn Keykubâd döneminin en önemli meselelerinden birisiydi. Harizmşah Celâleddîn Mengüberti ile Türkiye Selçuklu ilişkileri 1225 yılında onun dostluk ve ittifak öneren bir mektup göndermesi üzerine başladCelaleddin’in Moğolları bir yana bırakıp, Eyyûbîlerin hâkimiyetinde bulunan Ahlat’ı şiddetli bir muhasarayla zabt etmesi (1230) ve Erzurum Selçuklu meliki Cihanşâh’la ittifakı ilişkileri tamamen kopardı. Keykubâd Ahlât düşüp ilişkiler kesildikten sonra, Harizmşah’ın artık kendisine saldıracağını öngörüyordu. Sultan bu nedenle derhal Eyyûbîlerle anlaşma yoluna gitti. Buna göre Ahlat’ı kaybeden Melik el-Eşref,7.000 kişilik ordusu ile Harran’a geldi. Selçuklu sultanı 12000 kişilik seçme bir kuvveti Erzincan’a gönderdi. iki ordu Erzincan Akşehir’inde, Yassıçimen ovasında karşı karşıya geldi. Üç gün süren şiddetli çarpışmalar sonunda Celâledîn Harizmşah, ordusuna doğru esen şiddetli rüzgârın da etkisiyle yenildi (10 Ağustos 1230). Celâleddîn Mengüberti küçük bir birlikle savaş meydanından kaçıp Harput-Ahlat yoluyla Azerbaycan’a vardı.
Eyyûbîlerle Rekabet
Selçuklu ordusunun takibi neticesinde 1234 tarihinde Harput önünde vukûbulan savaşta Eyyûbîler hezimete uğradı. Bir kısım kuvvetler Harput kalesine sığınıp savunmaya geçtiler. 24 gün boyunca mancınıklarla dövülen kale, erzak sıkıntısı da baş gösterince teslim oldu. Harput Artukluları’na son verilip toprakları Selçuklu ülkesine katıldı. Alâaddîn Keykubâd bundan sonra Eyyûbî topraklarına bir sefer daha düzenledi. Harran, Urfa ve Rakka’yı ele geçirdi (1235 ilkbaharı). Alâaddin Keykubâd bahar gelince bizzat sefere çıkıp, Selçuklular’ın ilerleyişinin önündeki tek
engel olan Eyyûbi meselesini kökten halletmeye karar verdi. Sultanın emriyle Kayseri’de büyük bir ordu toplanmaya başladı. Bu seferin hayatî öneme sahip olduğunu bilen Keykubâd, savaş öncesi devlet yönetimiyle ilgili olarak bazı önemli kararlar aldı. Sivas valisi Fahreddîn Ayaz’ın ölümü nedeniyle bu göreve Harizm’li Kır Han/Kayır Han’ı atadı.
Ölümü ve şahsiyeti

1237 baharında Kayseri ovasında sipahiler (iktalı) ve Türkmen askerleriyle birlikte; Harizmli,
Ermeni, Rum, Gürcü, Frank, Rus ve Kıpçak paralı askerlerden mürekkep büyük bir ordu toplanmış bulunuyordu. Muhtemelen Ramazan bayramını müteakip çıkılacak Suriye seferinden
önce Alâaddîn Keykubâd, çeşitli vesilelerle huzuruna gelen elçilere bayramın üçüncü günü büyük bir ziyafet verdi. Ancak yemekte çaşnigir Nasreddîn Ali’nin sunduğukızarmış kuş etinden zehirlendi. Keykubâdiye sarayına götürülen sultanın durumu gece ağırlaştı ve 30-31Mayıs 1237 günü vefat etti.
Sultan I. Alâaddîn Keykubâd dönemine ait inşa faaliyetlerinin en önemlisi, 1221’de fethedilen ve sultanın adına nisbetle Alâiye adını alan Kalanoros’un yeni baştan imarıdır On yedi buçuk yıllık saltanatı boyunca Türkiye Selçuklu Devleti’ni siyasî, iktisadî ve kültürel açıdan doruk noktasına çıkaran Sultan I. Alâaddîn Keykubâd, tarihe bağımsız olarak ölen son Türkiye Selçuklu sultanı olarak geçmiştir. Çünkü yerine geçen oğlu II. Gıyaseddîn Keyhüsrev bağımsız Türkiye Selçuklu Devleti’ni Moğollara tâbi hale getirmiştir.
6. ÜNİTE
II. GIYASEDDiN KEYHÜSREV DÖNEMi şehzâdelik Dönemi ve Tahta Geçmesi

Ancak Sultan Keykubâd bu kararları uygulama fırsatı bulamadan, yediği av etinden zehirlenmek suretiyle hayatını kaybetti. Keykubâd’ın bu ani ve suikast neticesi olduğu anlaşılan ölümü, devletin kaderini tersine çeviren bir gelişme oldu. Dönem hakkında bilgi veren bazı kaynaklarda, büyük oğul Keyhüsrev ve onunla işbirliği yapan emirler, sultanı zehirleyip öldürmekle itham edilmektedirler. Dımaşk ve Haleb Eyyûbî melikleri ve Artuklu beyleri de Sultan II. Keyhüsrev’e tâbiyet arzettiler. Böylece Mısır sultanı Melik Kâmil’e karşı güçlü bir ittifak oluşurken; Keykubâd’ın hazırlıklarını yaptığı Eyyûbî seferinin sebepleri de kısmen ortadan kalkmış oldu. Selçuklu ülkesindeki Eyyûbî esirleri salıveren II. Keyhüsrev, Haleb melikinin kızkardeşiyle evlendi. Kendi kız kardeşini de Haleb melikiyle evlendirerek aradaki gerginliği biraz daha azaltmış oldu.
Gulâm Sistemi Meselesi
Gulâm sistemi, Büyük Selçuklularda da olduğu gibi, devletin idare mekanizmasının önemli bir unsuruydu. Yeri geldikçe bahsedildiği üzere Türkiye Selçukluları da, Türk tarihindeki diğer
örnekleri gibi, boylar birliği esasına göre kurulmuştu. Bu sebeple boy beyleri temsil ettikleri binlerce insan gücü nisbetinde devlete askeri güç sağlarken, kendileri de bürokraside üst düzey görevler yapıyorlardı. Devletin tepesinde, bir komployla tahttan indirilme kaygısı taşıyan hükümdarla, muhalif olduğu için veya başka bir sebeple giderilme kaygısı taşıyan ümerâ arasında, bu kadar iğreti bir bağın kaldıramayacağı kadar gergin bir ilişki ortaya çıkardı. Neticede ister hükümdarın onayıyla, ister birbirleriyle girdikleri çatışmalarda ümerânın tasşye edilmesi, kaht-ı ricâle yol açardı. Kaht-ı ricâl, bir ülkede nitelikli siyaset ve devlet adamı yokluğu anlamında kullanılan bir terimdir
Sadeddin Köpek’in Tahakkümü
II. Keyhüsrev’in tahta geçirilmesinde başlıca rolü oynayan Sadeddin Köpek, yukarı da anlatılanlara tam bir örnek olmak üzere, hem gulâm sisteminin tüm aksayan yönlerini ortaya çıkaran, hem de devleti çöküntüye götüren süreci başlattı. Sultan iki kardeşini Uluborlu’da,
annelerini ise Ankara kalesinde önce hapsedip, sonra yay kirişiyle boğdurmak suretiyle bertaraf etti (1238). II. Keyhüsrev’in kendisinin üç farklı kadından oğlulları dünyaya geldikten sonra hapiste bulunan şehzâdeleri öldürttüğü anlaşılmaktadır Vezirliğe ise Mühezibüddin Aligetirildi.
Köpek bu arada Sultan I. Keyhüsrev’in gayrı meşru çocuğu olduğu şayiasını yaymaktaydı. Böylece kardeşleri bertaraf edilmiş, oğulları henüz bebek olan II. Keyhüsrev’i öldürüp, gayrı meşru da olsa sultanın amcası olarak onun yerine geçecekti. Kaynaklar işledi- ği sayısız cinayetlerle devletin idare mekanizmasında onulmaz yaralar açan Köpek’in, güç sahiplerine karşı ahaliyi himaye ettiği ve bu hususta da çok sert bir politika takip ettiğini söylemekle birlikte, kendisine usûl gereği bile rahmet dilemişlerdir.
Hârizmliler Meselesi
Fakat devlete güvenlerini yitiren ve dönmek istemeyen Hârizmliler üzerlerine gönderilen Selçuklu kuvvetlerini de yenilgiye uğratıp, Eyyûbî topraklarına geçtiler. Hısn-ı Keyfâ meliki tarafından kendilerine ikta edilen Diyar-ı Mudar’a yerleştiler.
Âmid (Diyarbekir)’in Fethi
Hârizmlilere karşı Eyyûbîlerle müşterek yürütülen harekât neticesinde, bir kısım yerler de taksim edilmişti. Bu çerçevede Siverek ve Âmid Selçukluların payına düşüyordu. 1232 yılına kadar Artuklu idaresinde bulunan Âmid Eyyûbîlerin eline geçmişti. Hârizmlilere karşı gönderilen Selçuklu kuvvetlerine Sivas ve Niksar sübaşıları idaresinde yeni birliklerin eklenmesiyle Âmid muhasara edildi. Eyyûbî melikinin Hısn-ı Keyfâ’dan yönetmeye çalıştığı savunma, nihayet içeriden Fahreddin Dinarî adlı bir emirin ihanetiyle, 400.000 dirhem karşılığında Selçuklu askerlerinin gizlice içeri alınmasıyla çöktü. Yapılan görüşmeler sonunda şehir Selçuklu ordusuna teslim oldu. Varılan anlaşmaya göre ahaliye bir çok vergi muaşyeti sağlandı. Siverek, Ergani ve
Çermik gibi yerler de Selçuklu topraklarına katıldı (1240).
Babaîler Ayaklanması
Devleti yönetenlerin Türkmenleri iskân etmek yerine bir kargaşa sebebi olarak algılamaları, aslında temel insanlık ihtiyaçları olan barınma ve beslenme sorunları yüzünden huzursuzluk yaşayan bu kalabalıkları amaçladıklarından çok başka yerlere
sürükledi. Gulâm kökenli devlet adamlarının farslılaşmış/kozmopolitleşmiş zihinsel yapısı, Türkmenleri tahkir derecesinde aşağılıyordu. Kaba, idrâksiz, cahil gibi sıfatlar yakıştırılan ve tüm olumsuzlukların kaynağı olarak görülen Türkmenlerle
yönetici kesim arasında bir uçurum açılmıştı. işte bu uçurum devletin kaderini ters yüz eden,
Moğollar karşısında devleti zayıf düşüren ve Babaîlik olarak bilinen bir Türkmen ayaklanmasına dönüştü.
Vefâiyye tarikatı mensubu Baba ilyas’la halifesi Baba ishak’ın önderlik ettiği bu isyanın başlıca hedeş, Allah yolundan saptığı iddia edilen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i alaşağı etmekti. Mehdi olarak ortaya çı-kan Baba ilyas, peygamberlik iddiasında da bulunuyor ve müridlerince Resulullah olarak kabul ediliyordu. Hadisenin bu rengi almasında kuşkusuz, Türkistan’ın üçyüz yıldır büyük göçlerle sarsılmasının göçebe Türklerin munsubu oldukları islâmiyeti yeterince
özümsemesine imkân vermemesi önemli bir rol oynuyordu. Dehşete kapılan sultan, Beyşehir yakınındaki Kubâdâbâd’a kaçtı. Fakat ilk çarpışmalarda ölümsüzdenilen Babaîler’in basbayağı öldüklerini gören Selçuklu ordusu topyekün hücuma geçti. Kaçabilen çok az sayıda insan, kadınlar ve küçük çocuklar dışında, Baba ishak’la birlikte isyancıların tamamı kılıçtan geçirildi (1240). Bu isyanın en olumsuz sonuçlarından biri de, o güne kadar Türkiye hudutlarını aşmaya pek cesaret edemeyen Moğollar’ın harekete geçmesine fırsat vermesi olmuştur. isyanı bastırmak
için Erzurum’daki ordunun çekilmiş olması Moğollar’ın daha ilk teşebbüslerinde başarı kazanmalarını sağladı.
MOğOL iSTiLÂSI
Moğollar kendilerini uzun zaman uğraştıran Celâleddin Hârizmşah’ı ortadan kaldıran Sultan
Keykubâd’a büyük saygı duyuyorlardı. Bu yüzden de bütün Türkistan, Horasan, iran ve Orta Avrupa’ya kadar, istilâ ettikleri yerleri ateşe verip kan gölüne çeviren Moğollar, henüz Türkiye hudutlarını geçmekte tereddüt ediyorlardı. şehirde büyük katliam yapan Baycu işlerine yarayabilecek zenaatkârlar ve köle olarak kullanacakları çocuklar hariç, kadın erkek herkesi kılıçtan geçirip, heryeri yağmaladıktan sonra surlarını tahrip edip yaktırdı. Baycu kış yaklaştığı için daha ileri gitmeyip Mugan’daki kışlağına döndü.
Kösedağ Savaşı
Nitekim ordu Sivas’ta iken Haleb melikinin 3.000 kişilik yardım kuvveti yetişti. Bu sırada Ermeni ve Gürcüler’in de içerisinde bilindiği Moğol ordusunun harekete geçtiği haberi ulaştı. Bu sırada savaş alanına henüz gelen 3.000 kişilik Kilikya Ermeni kuvvetleri savaşa girmeden kaçtılar. Dağdaki ordugâhından savaşı izleyen sultanın bu beklenmedik bozgun üzerine, mendilini yüzüne kapatıp ağladığı rivayet edilir. Mübarizeddin Çavlı kendisine ne yapılması gerektiğini soran II.
Keyhüsrev’e, bunun için vaktin geçtiğini, zamanında sözlerine itibar edilmediğini söyleyip serzenişte bulundu. Bunun üzerine artık yapacak bir şey kalmadığını gören sultan ağırlıklarının önemli bir kısmını ordugâhta bırakıp, Tokat’a doğru kaçtı Kısaca Selçuklu ordusu öncü birliğinin yenilmesinden sonra savaşa bile girmeyerek, hatta düzenli bir şekilde çekilmeyi dahi başaramadan tarihî bir hezimete uğradı.
Selçuklu Devleti’nin Moğollara Tâbi Olması
Kösedağ bozgunundan sonra herkesten önce canını kurtarma derdine düştüğü anlaşılan Sultan II. Keyhüsrev, Tokat’tan Konya’ya dönmüş; başka bir rivayete görede Alâiyye gitmiş, buradan istanbul’a sığınmak için tedbirler almaktaydı. Erzincan’a girip burayı da tarumar ettiler. Savaştan sonra Amasya’ya kaçmış olan vezir Mühezibüddin Ali ise, Moğol istilâsının yayılma istidadı gösterdiğini ve tahribatın gittikçe büyüdüğünü dikkate alarak, Moğollar’la anlaşma yapılması gerektiğine karar verdi. Değerli hediyeler hazırlayıp Malatya kadısını da yanına alarak Moğol ordusunun ardına düşen vezir, Erzurum yakınlarında Baycu’ya yetişip onunla birlikte Mugan’a gitti. Selçuklu veziri Baycu’ya barış anlaşması yapmak istediklerini bildirdi. Yapılan pazarlıklar neticesinde Selçuklu sultanın Moğollara her yıl 360.000 dirhem haraç, 10.000 koyun,1.000 sığır, 1.000 atdan başka deve, katır, av köpekleri, kıymetli kumaşlar göndermesi şartıyla anlaşmaya varıld
Kilikya Seferi ve II. Keyhüsrev’in Ölümü
Kaynaklar onun devleti çok kısa bir sürede çöküntünün eşiğine getiren hatalarını gençliğine, cahilliğine, kötü ahlâklı insanlarla düşüp kalkmasına ve biraz da aklının kıt olmasına bağlarlar. içki ve sefahâte düşkün olduğu, vahşi hayvanlarbesleyip onlarla oynadığı; hatta ölümünün de böyle bir yaralanmadan kaynaklandığı rivayeti vardır.
II. Keyhüsrev’in Oğulları Arasında Saltanat Kavgaları
Bu emirlerin en kudretlisi Batu Han nezdinde tâbiyet anlaşmasını onaylatıp, kalem ve kılıç erbabı tüm devlet görevlilerini onun emri altına sokan olağanüstü yetkilerle vezirlik makamına tayin
edilen şemseddin isfahanî idi. Kişiliği itibariyle diğer emirler arasında üstünlüğü bulunan Celâleddin Karatay’ın da destek vermesiyle veliaht Keykubad yerine, bu sırada Burgulu meliki olan Keykâvus’un tahta çıkarılmasına karar verildi.
Müşterek Saltanat Dönemi
Vezirin öldürülmesi üzerine onun tahakkümünden kurtulan nâib Celâleddiin Karatay, şehzâdeler arasındaki bu sonuçsuz rekabeti bitirecek bir tedbir olarak, üç kardeşin bir arada tahta oturtulması için harekete geçti. Vezir isfahanî’nin zulmünden dolayı taraftar toplamakta zorluk çekmeyen Kılıç Arslan’ın adamları, önce bu görüşü kabul etmelerine rağmen sonra vazgeçtiler. Sonunda iki kardeşin orduları Aksaray Hanı önünde karşılaştılar (14 Haziran 1249). Savaşı Keykâvus taraftarları kazandı ve Kılıç Arslan esir edildi. Devrin kaynaklarında anlatıldığına göre, iki kardeş karşılaşınca birbirlerine sarılıp ağladılar. Karatay bunun üzerine ortak hükümdarlık meselesini uygulamaya koyarak üç kardeşi birden tahta oturttu. Bu gidişattan hoşnut olmayan Kılıç Arslan’ın taraftarları onu Konya’dan kaçırıp, Kayseri’de sultan ilân ettiler. II. Keykâvus ona ülkenin doğusunda hüküm sürmek, hatta Kayseri ve Kırşehir’i de kendisine bırakmak şartıyla barış önerdi. Kılıç Arslan ise müzakerelerle zaman kazanarak savaşa hazırlandı ve tahtı ele geçirmek niyetiyle harekete geçti. Kayseri-Kırşehir arasında Ahmet Hisar ovasında meydana gelen savaşta Kılıç Arslan bir kere daha yenilip esir düştü. Keykâvus onu dayısı Kir Haye’nin gözetiminde Borgulu
(Uluborlu) kalesinde hapse attı.
Baycu Noyan’ın ikinci Anadolu Seferi
Yenilgi haberini alan II.Keykâvus, hazinesini toplayıp Alâiyye’ye kaçarken, Baycu Konya önlerine geldi. Konya ileri gelenleri, ahalinin canını kurtarabilmek için ellerinde ne varsa toplayıp, rivayete göre dört katır yükü kırmızı dinarı Baycu’ya verdiler. Moğol komutanı katliama izin vermediyse de şehir yağmalanmaktan kurtulamadı. Baycu Sultan Hanı düzlüğünü kışlak seçip oraya çekildi. Bu sırada Atabey Arslan-Doğmuş Borgulu’ya gelerek Kılıç Arslan’ı hapisten çıkarttı. IV. Kılıç Arslan burada toplanan diğer ümeranın da onayıyla, Konya’ya getirilip Selçuklu sultanı ilân edildi.
Pervâne Müineddin Süleyman Dönemi
IV. Kılıç Arslan’ın saltanatı döneminde Nizameddin Hurşid ve Muineddin Pervâne gibi iranlı ümera, zaten yok mevkiinde olan sultan adına devletin dizginlerini tamamen ellerine geçirdiler.
Ülkenin Yeniden Kardeşler Arasında Bölünmesi
Hulagü iki sultanı da Suriye, el-Cezire seferine katılmaya mecbur etti. Ayrıca onları bu savaşların masraşarı için kendi hazinesinden 5.000.000 dirhem borçlandırdı. Kısaca iki sultanın üstlendikleri yükümlülükler, elde ettikleri menfaatlerle kıyaslanamayacak kadar ağırdı.
Bu görüşmelerde ibretlik bir olay daha yaşandı. Vezir şemseddin (Tuğraî), Selçuklu sultanlarını zorla borçlandıran Hulagü’ya, bu harp masraşarına katılmak üzere gönüllü olarak borçlanmıştı. Öldüğünde ilhan tarafından Selçuklu sultanlarının borç hanesine yazılan bu rüşvet ve yüz kızartıcı eylem, ona iki sultanın vezirliğine tayin edilmesini sağladı.
1259-1260 yıllarında iki Selçuklu hükümdarı, Pervâne ve vezir; Moğollar adına Ermeni kralı II.
Hetum ve Antakya Haçlı prinkepsiyle aynı saşarda, Meyyâfârikîn,Halep ve şam’ın zabtına katıldılar. Nihayet Mengü Kağan’ın ölümü üzerine seferi bırakan Hülagü, Selçuklu sultanlarına da ülkelerine dönüş izni verdi.
II. Keykâvus’un Ülkeden Ayrılması
Bu arada Altınorda Hanı Berke Müslüman olduğu için, Hulagü ile arası açılmış, sonra Memlûklerle ittifak etmiş; hatta Hulagü’yu savaşta yenilgiye uğratmıştı. Ayrıca Hulagü’nun Suriye seferinden dönerken, Ket Boğa idaresinde bölgede bıraktığı ordu, Memlûk ordu komutanı
Baybars tarafından Ayn-ı Câlût denilen yerde hezimete uğratıldı ( Eylül 1260). Bu Moğollar’ın
Suriye’den sonra Mısır’ı da istilâ etme emellerinin önüne set çekerken; islâm dünyasında Moğollar’ın yenilmezliği efsanesini yok etti. Moğollar bundan sonra da, Suriye’de Memlûklerle girdikleri mücadelede kaybeden taraf oldular.
IV. Kılıç Arslan’ın Saltanatı
Keykâvus’un Konya’yı terk etmesi üzerine taraftarlarıyla şehre giren IV. Kılıç Arslan yeniden tek başına hükümdar oldu Devletin tüm üst düzey kadrolarını kendi adamlarına dağıtan Pervâne, sadece Moğol hanına karşı sorumluluydu. Genç sultan kendisine iktidarı sağlayan Pervâne’ye minnetar olmakla birlikte, onun özellikle ülke topraklarını geniş iktalar ve
mülkler halinde kendi adamlarına dağıtmasından artık rahatsızlık duyuyordu. Nitekim rahatsızlığını da göstermeye başlamıştı.
1266 yılında karadan ve denizden kuşattığı Sinop’u fetheden Pervâne, sultandan şehrin kendisine temlik edilmesini istedi. Kılıç Arslan istemediği halde temlik menşurunu göndermek zorunda kaldı. Kısaca Pervâne sultanı hanedanın meşruiyetinden yararlanabilmek için bir kukla olarak kullanıyor; bundan rahatsız olan Kılıç Arslan da rahatsızlığını dile getirip, hatta Abaka’nın huzuruna şikâyete gideceğini söylüyordu. Bu durum sultanın sonunu hazırladı. Handan gelen bir yarlığın görüşülmesi için Aksaray’a çağırılan ve burada sözde muhakeme edilen Kılıç Arslan, suçlamaları reddetmesine rağmen önce içkisine zehir katılmak suretiyle zehirlenmiş; darbedildikten sonra da yay kirişiyle boğularak öldürülmüştür. Daha sonra Konya’ya götürülüp Sultanlar Türbesine gömülen Kılıç Arslan’ın içkiden öldüğu duyurulmuştur (Ağustos 1266).
Pervâne’nin Tahakkümü Altında III. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi
IV. Kılıç Arslan öldürüldükten sonra Pervâne, onun yerine henüz 2-3 yaşında bir bebek olan oğlu III. Keyhüsrev’i annesinin kucağından alıp tahta oturttu. Kaynaklar Pervâne zamanını Moğollar baskısı sayesinde Türkmenleri ve muhalişeri susturduğu ve asayiş sorunu yaşanmadığı için çok huzurlu, müreffeh bir dönem olarak anlatmaktadırlar. Oysa Pervâne o güne kadar elde ettiği mevki, makam ve mal için, Moğollara Anadolu’yu baştan başa çiğnetmişti.
Baybars’ın Anadolu Seferi ve Pervâne’nin Ölümü
Baybars nihayet 1277 baharında, Türkmen beylerinden ve Pervâne başta olmak üzere Selçuklu devlet adamlarından aldığı davetler üzerine, Anadolu’daki tüm Moğol karşıtlarının umudu olarak yola çıktı. Haleb ve Ayntâb üzerinden Elbistan ovasına geldi. Bunu haber alan Moğollar derhâl Gürcü ve Selçuklu kuvvetlerini de alarak Baybars’ın üzerine yürüdüler. Memlûk sultanı iki gün boyunca devam eden savaşta,kendisinden sayıca az olduğu anlaşılan Moğol ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı (15 Nisan 1277). Kayseri’ye doğru ilerleyen Baybars da 22 Nisan 1277’de, burada sultan ilân edildi. Yaz olduğu için Memlûk seferindenvazgeçip, hırsını Anadolu’yu talan ederek alan Abaka’nın, Anadolu’da 200.000 insanı öldürttüğü söylenmektedir. Ordusunun bir kısmını Karamanoğlu ve Siyavuş isyanını bastırmak için bırakan Abaka, Pervâne’yi maiyetiyle birlikte, Van Gölü kuzeyindeki Aladağ yaylağına götürdü. Burada muhakeme edilen Pervâne ithamları reddeti ise de, Baybars’a gönderdiği mektupların önüne serilmesi üzerine suçunu kabul etmek zorunda kaldı. Pervâne otuzbeş kadar adamıyla birlikte, kılıçla boyunları vurulmak suretiyle öldürüldü (2 Ağustos 1277).
7. ÜNİTE
Selçuklu Hanedanının Sonu ve ikinci Beylikler Dönemi ilk Türkmen Hareketleri

Önceki ünitede anlatıldığı gibi, XIII. asrın en önemli hadisesi hiç şüphesiz Asya kıtasının büyük bir bölümüyle Orta Avrupa’ya kadar yayılan Moğol istilâsı idi. Türkiye Selçuklu Devleti de Kösedağ’da hezimete (1243) uğrayarak bu olaydan nasibini almışt ilk tepkiler otoritenin daha az hissedildiği, ülkenin daha ziyade kıyı bölgelerinde yaşayanlar başta olmak üzere Türkmenlerden gelmiştir. Çünkü Moğol istilası nedeniyle artan vergiler, yaşanan şiddet ve Moğol istilâsı nedeniyle gelen yeni göçlerden en çok yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan Türkmenler etkilenmişti. Moğollara duyulan nefreti ve savaş isteğini cihad mefhumuyla yoğurarak, daya iyi
örgütlenmiş bir mücadele başlattılar. Bu kuvvetlerinin en büyüklerinden biri, Lâdik (Denizli),
Honas ile Dalaman civarında oturan; Mehmet Bey, kardeşi ilyas Bey, damadı Ali Bey, Sevinç ve
Salur Beyler idaresindeki Türkmenlerin mevcudu 200.000 kadardı. Ayrıca Kerimüddîn Karaman’a tâbi güney Türkmenleri de, Moğollar’a karşı mücadele ediyorlardı.
II. Keykâvus 1261 yılında, ilhanlı ordusunun desteklediği kardeşine yenilip Anadolu’yu terk ettikten sonra, IV Kılıç Arslan tek başına hükümdar oldu. Karamanlılar başta olmak üzere Türkmenler Çankırı, Ankara, Kastamonu Amasya, Tokat, Niksar bölgelerinde saldırılara devam ettiler. Ancak devletin kontrolünü eline geçiren Muîneddîn Pervâne (1262-1277), Keykâvus’a yakınlığı ile bilinen devlet adamlarını yönetimden uzaklaştırdı. Daha sonra mevcut duruma boyun eğmeyen Türkmen beylerine karşı bazen şiddet gösterilip, bazen de beylikleri onaylanarak asayiş sağlanmaya çalışıldı.
IV. Kılıç Arslan, asi Karaman beyinin çocuklarından ele geçenleri Gavele kalesinde hapsetmişti. Pervâne Karamanlıların Moğollara karşı olan düşmanlığını biliyordu. Fakat sultanın ölümünden sonra Pervâne onları serbest bırakmış ve Ermenek civarını Karaman
Bey’e ikta edip beyliğini onayladığı gibi, kardeşi Bunduz’u da emir-i candârlığa tayin etmişti.

Fakat çok hırslı bir devlet adamı olan Pervâne IV. Kılıç Arslan’ı Moğollara öldürtüp (1266) tahta onun çocuk yaştaki oğlu III. Gıyaseddîn’i geçirdi. Aslında Selçuklu Devleti üzerindeki nüfuzunu Moğollara borçlu olan Pervâne, onlardan da kurtulmak için çareler aramaya başlayınca yeni sıkıntılar başgösterdi.
Hatîroğlu isyanı
Bunun üzerine Baybars’ın ordusuyla yakınlarda olduğunu düşünerek ümitlenen Hatîroğlu şerefeddîn, Moğollara karşı bir ayaklanma başlattı. Özellikle Ermenek yöresindeki Karamanlılar ve uç Türkmenleri ile temas sağlandıktan sonra isyan dalgası hızla yayıldı. Bu kadar büyük bir orduyla savaşmasının mümkün olmadığını anlayan Hatîroğlu, Ulukışla kalesine sığınmak
istedi fakat yakalandı. isyana katılan elebaşıların yargılandığı mahkemede öldürüleceğini anlayan
Hatîroğlu, Pervâne’nin de en az kendisi kadar suçlu olduğunu söyledi. Buna rağmen yine Pervâne’nin güya ikisini de ölümden kurtaracak ifade değişikliği tavsiyesinin ardından Abaka, Hatîroğlu’nu idam ettirdi (1276). Pervâne bu olayda hayatını kurtarmasına rağmen, Moğollar nezdinde ciddi güven kaybına uğradı.
Karamanoğulları ve Siyavuş (Cimri) Hadisesi
Mehmet Bey ve Siyavuş kırmızı külahlı, çarıklı, siyah kilimli Türkmen kuvvetleriyle, Konya’yı kuşatıp 14 Mayıs 1277’de şehre girdiler. Siyavuş, Selçuklu tahtına oturtulup sultan ilân edildi.
Konya ileri gelenlerinden biat alınıp adına hutbe okundu ve para kesildi. Siyavuş’un vezirliğine Karamanoğlu Mehmet Bey getirildi. Ardından toplanan Selçuklu Dîvânı’nda“Bundan sonra
dîvânda, dergâhta, bârgâhta (saray gibi izinle girilen yer), mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya”
şeklinde bir karar alındı
Bu olaylar sırasında bölge istikrarsız bir hâle gelmişti. Kızıl adlı bir vergi memuru 4.000 kişilik bir kuvvet toplayıp Aksaray’a hâkim olmuştu. Bu zât Aksaray yakınlarında bir Moğol ordugâhı kurulduğu haberini alınca, şehir halkıyla birlikte onlara doğru yola çıktı. Kongurtay bu kalabalığı Siyavuş ve Karamanoğlu’nun adamları sanıp üzerlerine saldırdı ve Kızıl dâhil birçoğunu öldürüp halktan önemli kimseleri esir etti.
Bu arada Konya’yı terk eden Siyavuş ve Mehmet Bey, Selçuklu-Moğol ordusunun takibinden kurtulamadılar. Kış dolayısıyla sefere ara verilmekle birlikte, Türkmenlerin toplanmasına fırsat vermeden yeniden harekete geçen Selçuklu-Moğol kuvvetleri, önce Mehmet Bey’i ve iki kardeşini yakalayıp öldürdüler. Herne kadar Siyavuş bu baskından kurtulup Anadolu’nun batı ucunda etrafına topladığı Türkmenlerle bir süre daha direnişini sürdürdüyse de, sonunda yakalanıp
öldürüldü (1279). Siyavuş, Selçuklu ordusunda yer alan Germiyanlılar tarafından
öldürüldükten sonra derisi yüzülüp içine saman doldurulmak suretiyle eşek üstünde dolaştırılıp teşhir edildi
MOğOL iSTiLASINDAN SONRA ANADOLU’DA KURULAN BEYLiKLER Beyliklerin Kurulduğu Ortam
Selçuklu Devleti, Miryokefalon zaferiyle askeri sorunlarını önemli ölçüde hallettikten sonra, yapısal bir dönüşüm sürecine girmişti. Daha önceki ünitelerde temas edildiği gibi, kuruluş aşamasında devletin aslî gücünü oluşturan Türkmenler, daha sonra yerleşikliği öngören devlet politikalarına karşı durdular. Burada temel meselenin Türkmen beylerinin, temsil ettikleri insan gücünden vazgeçmek istememeleri olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Netice olarak sultanın hükümranlık alanını tehdit eden bu durum, Türkmenlerin yavaş yavaş sistemin dışına ve uçlara doğru kaydırılmasıyla çözülmeye çalışıldı. Bizans ve Ermeni sınırlarında fetihlerle ülke topraklarını genişletmeye devam eden bu zümrelere Uç Türkmenleri denilmekteydi.
Lâdik/Denizli (inançoğulları) Beyliği
Moğol istilasından sonra baş gösteren Türkmen isyanları neticesinde Batı- Anadolu’da teşekkül eden beylik, XIII. asrın ikinci yarısından XIV. asrın sonlarına kadar, Lâdik (Denizli) merkez olmak üzere Honaz ve Dalaman civarında hüküm sürmüştür. Beyliğin kurucusu bir uç gazisi olan Mehmet Bey’dir. şücâeddîn inanç (Yınanç) Bey’in hangi tarihte beyliğin başına geçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Zira Ali Bey’in tutuklanmasından sonra Lâdik (Denizli) ve civarı bir süreliğine Sahip Ataoğulları’nın kontrolüne geçmiştir. Moğolların Anadolu umumi valisi Emir
Çoban 1314’de Anadolu’ya geldiğinde, ona itaatini bildiren beyler arasında inanç Bey de vardı. 1355’de inanç Bey öldükten sonra yerine oğlu Murat Arslan; sonra da ilmi ve âlimleri himayesiyle tanınan ishâk Bey geçmiştir (1362). Beylik 1368 de Germiyanoğulları’nın eline geçerek tarih sahnesinden silinmiştir.
Karamanoğulları Beyliği
Türkiye Selçuklu Devleti’nin Moğol istilası nedeniyle çöküş sürecine girdiği bu dönemde uç Türkmenleri tarafından kurulan en büyük beylik Karamanoğulları’dır. Oğuzlar’ın Afşar boyuna mensup olan Karamanlılar, Anadolu’ya XIII. asrın ilk çeyreğ inde, Azerbaycan ve şirvan bölgesinden göç etmişlerdir. Ölüm tarihi bilinmeyen Nûre Sûş’den sonra yerine oğlu Kerimüddîn Karaman geçti. Karaman Bey Ermenek Mut, Gülnar, Mer’a ve Silifke kalelerini ele geçirip diğer uç Türkmenleri gibi Moğol tahakkümüne ve ona boyun eğen Selçuklu idaresine karşı isyan
bayrağı açtı.1262 sonlarında Karaman ölünce yerine büyük oğlu Mehmet Bey geçti. Mehmet Bey, kendi idaresinde bulunan sahillerden Moğolları atmış; Selçuklulara vergi ödemeyi reddederek istiklâlini ilan etmişti. Ayrıca Moğollara karşı isyan eden Hatîroğlu ile ittifak yaparak isyanına destek vermişti.Hatîroğlu isyanı bastırıldıktan sonra Kadı Hotenî, Ermenek valiliğine tayin edilerek Karamanoğulları üzerine gönderildi. 1262 sonlarında Karaman ölünce yerine büyük oğlu Mehmet Bey geçti. Mehmet Bey, kendi idaresinde bulunan sahillerden Moğolları atmış; Selçuklulara vergi ödemeyi reddederek istiklâlini ilan etmişti. Ayrıca Moğollara karşı isyan eden
Hatîroğlu ile ittifak yaparak isyanına destek vermişti. Karaman Bey, Eşref ve Menteşe Beyleri’nin desteğini sağlayarak Selçuklularla harbe girdi. Göksu yakınlarında yapılan şiddetli savaşı Karamanoğlu kazanadı. Bu olaydan sonra Türkmenler nezdinde itibarı artan ve Baybars’ın verdiği sancak ve menşurun sağladığı nüfuzu kullanan Mehmet Bey, bağımsızlığını ilân etti. Ancak daha önce anlatıldığı gibi,Siyavuş (Cimri) hadisesi sırasında öldürüldü (1277).
Eşrefoğulları Beyliği
XIII. asrın ikinci yarısından itibaren Beyşehir, Seydişehir, Ilgın, Bolvadin ve Akşehir civarında, yaklaşık 40 yıl kadar hüküm sürmüş bir beyliktir. 1302 yılında Süleyman Bey ölünce yerine geçen Mübarizüddîn Mehmet, 1314 yılında Anadolu’ya gelen Emir Çoban’a itaat arzedenler arasında bulunuyordu. Mehmet Bey 1320’de vefat edince yerine geçen oğlu II. Süleyman, Moğol valisi Timurtaş tarafından Beyşehir Gölü’ne atılarak öldürüldü (1326). Böylece Eşrefoğulları Beyliği sona ermiş; toprakları Hamid ve Karamanoğulları tarafından paylaşılmı ştır.
Menteşeoğulları Beyliği
Güneybatı Anadolu’da merkezi Fethiye olmak üzere Muğla ve civarında yaşıyan Türkmenler tarafından kurulmuştur. Beyliğin kurucusu olan Menteşe Bey muhtemelen 1261 yılı civarında, Antalya kıyılarından deniz yoluyla Fethiye taraşarına gelmişti. Menteşe Bey buradan kuzeye doğru yayılarak, Türkmenlerle birleşip, ölümüne kadar (1282) Muğla civarında hüküm sürmüştür. 1451’de Osmanlı idaresine girerek Menteşe sancağı haline gelmiştir
Germiyanoğulları Beyliği
Germiyanoğulları, Türkiye Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde Kütahya ve çevresinde hüküm sürmüştür. Germiyanlılar ilk defa Alişiroğlu Muzaffereddîn önderliğinde XIII. yüzyılın ilk yarısında Malatya’da tarih sahnesine çıkmışlardı. Germiyanoğulları’nın Kütahya tarafına hangi tarihlerde göç ettikleri belli değildir. Ancak Alişiroğlu Hüsameddîn idaresinde Germiyanoğulları ikinci dönem beyliklerin en güçlülerinden biriydi. Nitekim Bizans topraklarına yaptıkları akınlar sonucunda Bizanslılardan her yıl vergi ve hediyeler alıyorlardı. 1314’de Moğol genel valisi Emir
Çoban’a itaatini bildiren Yakup Bey’in ölüm tarihi bilinmemektedir. Yakup Bey’in ölümünden sonra çöküşe geçen beylik Karamanoğulları ve Osmanlılar arasında sıkışıp kaldı. Son Germiyan beyi II. Yakub’un erkek çocuğu olmadığı için, ölümünün sonra toprakları Osmanlı Devleti’ne intikal etti (1429).
Pervâneoğulları Beyliği
Hatırlanacağı üzere Pervâne Muîneddîn Süleyman,1266 yılında Sinop’u Trabzon Rumları’nın işgâlinden kurtardığında, IV. Kılıç Arslan’a baskı yaparak şehri kendisine temlik ettirmişti.
Sinop’un idaresini nâib olarak oğlu Muîneddîn Mehmet’e veren Pervâne, 1277’de Moğollar tarafından öldürülünce oğlu Sinop’ta istiklâlini ilân etti.
Sahip Ataoğulları Beyliği
XIII. asrın ikinci yarısında Selçuklu veziri Sâhip Ata Fahreddîn Ali’nin oğulları tarafınan Karahisar (Afyon) civarında kurulmuştur. Ancak Moğol valisi Timurtaş uç Türkmenlerini itaat
altına almak için düzenlediği sefer sırasında kayınpederi Germiyanoğlu I. Yakup’un yanına sığınan Nusreteddîn Ahmed’in ölümünden sonra, Sâhib Ataoğulları’na ait topraklar Germiyanlılar’ın idaresine geçmiştir.
Saruhanoğulları Beyliği
Batı Anadolu’da merkezi Manisa olmak üzere hüküm süren bu beyliğin kurucusu Saruhan Bey’in, Harizm Türkleri’nden Saruhan’ın torunu ve Alpağı’nın oğlu olduğu tahmin edilmektedir. Sultan
II. Mesud’a bağlı emirlerinden olan Saruhan Bey, 1313’de Bizans hâkimiyetindekiManisa’yı feth ettikten sonra kısa sürede Alaşehir’den izmir ve diğer Ege kıyılarına kadar sınırlarını genişletti.Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi olan Manisa 1390 yılında Yıldırım Bayezıd tarafından Osmanlı topraklarına katılınca beylik de tarihe intikâl etti.
Candâroğulları Beyliği (isfendiyaroğulları)
XIII. yüzyılın son çeyreğinde Kastamonu, Sinop ve çevresinde hüküm süren beyliğin kurucusu
şemseddîn Yaman Candâr’dır. Cenevizliler ve Venedikliler ile ticrî ilişkileri bulunan Candâroğulları; Osmanlı Devleti ve Sivas’taki Kadı Burhaneddin beylikleri arasında birine, ya da diğerine yaklaşmak suretiyle varlığını devam ettirdi. Ancak Yıldırım Bayezid 1393 yılında II.
Süleyman’ı Kastamonu’da mağlup edip öldürdükten sonra, beyliğin bir kısım topraklarına hâkim oldu. Sinop’da hüküm süren isfendiyar Bey itaat bildirdiği için ona dokunulmadı.
Karası (Karesi) Beyliği
Karası Beyliği XIII. yüzyılın sonları ile XIV. yüzyılın ortalarında, Balıkesir ve Çanakkale başta olmak üzere, kuzeybatı Anadolu’da hüküm sürmüş bir Türk beyliğidir. Karası Bey tertiplediği başarılı seferler yanında, Moğollar önünden kaçan Sarı Saltuk’a bağlı Türkmenleri topraklarına yerleştirerek bölgenin Türk yurdu olmasına büyük katkıda bulunmuştur. Ege sahillerindeki Türkmen beyliklerinin Batı Anadolu’daki fetih ve genişleme çabaları Avrupalıların deniz ticaretine engel teşkil ediyordu. Bu sebeple Venedikliler, Rodos şövalyeleri ve Bizans imparatorluğu arasında bir Haçlı ittifakı kuruldu. Eylül 1334’de Edremit sularında, Yahşi Bey kumandasındaki Türk donanmasıyla Haçlılar arasında meydana gelen şiddetli savaşta, Türkler ağır bir yenilgiye uğradılar
Hamidoğulları Beyliği
XIV. yüzyılın başlarından itibaren merkezi önce Uluborlu daha sonra Eğridir olmaküzere Isparta ve civarında (Göller bölgesinde) hüküm sürmüştür. Beyliğin adı, Isparta ve Burdur yöresinde uç beyi olarak görev yapan Hamid Bey’den gelmektedir 1297 yılında müstahkem bir yer olan Uluborlu’yu merkez edinerek Isparta, Burdur, Eğridir ve Gönen yöresinde bağımsızlığını ilan etti. Fakat Hamid Bey’in Gazan Han’labirlikte, Selçuklu Devleti’ni de metbû tanıdığını gösteren, III. Alâeddin Keykubad adına kestirdiği paralar dikkat çekmektedir. Bu sikkelerin önemli bir özelliği de o zamana kadar islâmî sikkelerde görülmeyen “humiyetani’1-âfât” (Allah afattan korusun) ibaresinin bulunmasıdır. Isparta, Uluborlu ve Burdur çevresinde bir süre daha hüküm sürmesine izin verilen Hamîdoğulları’nın Karamanoğulları tarafından zapt edilen Antalya’yı kurtarma
çabaları sonuçsuz kaldı. Beyliğin toprakları Hamid-ili (Hamîd sancağı) adıyla Osmanlı topraklarına bağlandı.
Aydınoğulları Beyliği
Bu beylik XIV. yüzyılın başlarında merkezi Birgi olmak üzere Büyük Menderes’den Tire ve Selçuk (Ayaslug)’a kadar olan bölgede hüküm sürmüştür. Umur Bey’in ilk yıllarında izmir’i geri almak için yapılan haçlı saldırıları sonuçsuz kaldı. Bundan sonra Umur Bey ve Saruhanoğlu
Süleyman Bey Bizans sahillerine başarılı seferler düzenlediler. Umur Bey 1348 yılında Venedik,
Rodos ve Kıbrıs Krallığı kuvvetlerinden oluşan haçlı donanmasının izmir’i almak için düzenlediği saldırılardan birinde, ön saşarda savaşırken şehit düştü. Onun ölümünden sonra beyliğin başına geçen kardeşi Hızır Bey, haçlılarla ağır şartlar ihtiva eden bir anlaşma yapmak zorunda kaldı (1348). 1351 yılında benzer bir anlaşma Cenevizlilerle de imzalandı. Aydınoğulları Beyliği 1426 yılında Osmanlı hâkimiyetine geçerek tarih sahnesinden silindi.Osmanoğulları tarihi rolü itibariyle Selçukluların son dönemlerinde kurulan beyliklerin en büyüğü ve önemlisi olmakla birlikte; Osmanlı Tarihi başka derslerin konusu olduğu için kısaca da olsa burada konu edilmedi.
Türkiye Selçukluları’nın yıkılışından sonra kurulan beyliklerin başlıcaları ise şunlardır:
Taceddînoğulları Beyliği:
kurucusunun adına nisbetle bu ismi alan bu beylik, 1348 yılından itibaren merkezi Niksar olmak üzere Bafra, Ünye ve Fatsa civarında hüküm sürmüştür,
Eretna Beyliği: XIV. asrın ortalarından itibaren, Kayseri-Sivas merkez olmak üzere, Orta Anadolu’da hüküm süren beyliğin kurucusu Eretna Bey’dir. Moğolların hizmetinde bulunan Uygur Türklerindendir. Maiyyetinde bulunduğu ve kayınbiraderi olduğu, Mısır’a iltica eden
Anadolu valisi Timurtaş tarafından, yerine vekil olarak bırakılmıştı.
Kadı Burhaneddîn Ahmed Beyliği: XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Orta Anadolu’da hüküm süren beyliğin kurucusu Kadı Burhaneddîn’in ailesi, Oğuzlar’ın Salur boyuna mensup olup Harizm’den Kayseri’ye gelmişlerdi. Türkiye Selçukluları’nın hizmetine giren dedeleri ve babası da Kayseri’de kadılık yapmışlardı.
Dulkadıroğulları Beyliği: Oğuzların Bozok koluna mensub olan Zeyneddîn Karaca tarafından 1337 yılında, Maraş-Elbistan havalisinde kurulmuştur.
Ramazanoğulları Beyliği: XIV. yüzyılın ikinci yarısından XVII. asrın başlarına kadar Adana ve civarında hüküm süren beyliğin kurucusu Ramazan Bey’dir. Oğuzların üç-ok kolunun Yüregir boyuna mensupturlar. Moğol istilasıyla birlikte 40.000 çadırlık bir nüfusla Anadolu’ya gelmişlerdi.
TÜRKiYE SELÇUKLU HANEDANININ SONU
Sâhib Ata Fahreddin Ali’nin Ölümüne Kadarki Dönem

Önceki ünitede anlatıldığı gibi, Muineddîn Pervâne, Sultan IV. Kılıç Arslan’ı öldürüp yerine, küçük yaştaki oğlu Keyhüsrev’i geçirmişti. Çocuk sultan, Pervâne’nin ağır baskısı altında bulunuyordu. Ayrıca ülke ve yönetim üzerindeki Moğol tahakkümü ve bunlara karşı başlayan iç isyanlar (Hatîroğlu, Karamanoğulları gibi) devletin tüm kurumlarını ve ülkeyi bir çıkmaza sürüklemekteydi. Bu arada Selçuklu hanedanının kaderini de etkileyecek olan, amcasının oğlu Siyavuş (Cimri)’un saltanat mücadelesi ile sarsıldı. Ancak bu sırada ilhanlılar da taht kavgalarıyla uğraşmaktaydılar.
Fahreddin Ali’nin Ölümü ve Doğrudan Moğol idaresi Dönemi
Diğer taraftan kırk yılı aşkın bir süre emir-i dâd, saltanat nâibi ve vezir olarak Selçuklu teşkilâtında görev yapan Sâhib Ata Fahreddîn Ali vefat etti (1288). Anadolu Pervâne’nin öldürülmesinden beri, artık merkezden gönderilen Moğol valilier eliyle idare edilmekte, dolayısıyla daha fazla ezilmekteydi.
Türkiye Selçuklu Devleti, Kösedağ Savaşı’ndan bu tarihe kadar, hiç olmazsa tâbi devlet statüsünü koruyabilmişti. Vergisini ödemek ve diğer tâbiyet şartlarını yerine getirmek kaydıyla; zaman zaman ağırlaşan baskılara rağmen devlet vasfını bütünüyle yitirmemişti. 1243’den beri ilhanlı sarayından gelen emirlerle tayin edilen yüksek zevat hiç olmazsa yerli ümeradan seçiliyordu. Pervâne hadisesinden sonra değişen bu süreçte, aslında bir Moğol memuru olmanın ötesine geçemeyen Fahreddin Ali, yine de kişisel ihtirasları için ahaliyi sıkıntıya sokmayan adaletli, dürüst, hayırsever kişiliği sebebiyle, Moğol tahakkümünün önünde kısmî bir engel
oluşturabiliyordu. Kendisine vezir olarak atanan Ahmed Lakuşî ile birlikte Anadolu’ya gelen yeni sultan III. Aladdîn Keykubad, 1298 de Konya’da tahta oturdu. Bunun üzerine genel kabule göre Selçuklu tahtına, ikinci kez Hemedan’da bulunan II. Mesud geçirilmiş (1302) ve 1308 de ölene kadar, sözde Selçuklu sultanı olarak hüküm sürmüştür. Devrin kaynaklarının ifadelerine göre, II. Mesud 1308 yılında Kayseri’de vefat etmiş ve kız kardeşinin de gömülü
olduğu Simre’de defnedilmiştir. Pek çok araştırmacı Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Mesud’un ölümüyle sona erdiğini kabul etmektedir. Memlûk kaynaklarının verdiği bilgilerden Türkiye Selçuklu Devleti’nin şili olarak değilse bile hukukî olarak 1318’e kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Ancak 1308 yılından 1318 yılına kadar tahtta kimin hüküm sürdüğü açık değildir.
Çünkü Memlûk kaynaklarının bazılarında II. Mesud’un 1318 yılına kadar yaşadığı; bazı kaynaklar da 1308 de ölen Mesud’dan sonra, tahta III. Keykubad’ın oğlu V. Kılıç Arslan’ın geçtiği yönünde bilgiler bulunmaktadır.
Selçuklular’ın Mirası
1075 yılında iznik merkez olmak üzere Türkiye Selçuklu Devleti’ni kuran Kutalmışoğulları, aynı hanedandan gelmekle birlikte, Büyük Selçuklulara tâbi olmayarak, onlarla rekabet halinde yeni bir devlet kurdular. Binlerce yıllık tarihi boyunca üzerinde yaşayan hiçbir milletin adıyla anılmayı hak edecek bir değişim yaşamamış olan Anadolu, Selçuklular zamanında Türkiyeadını aldı.
8. ÜNİTE
DEVLET TEşKiLÂTI

Türkiye Selçukluları, devlet teşkilatında da tabiatiyle uzantısı oldukları Büyük Selçuklu Devletini esas almışlardır.
Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatının Kaynakları
Genel olarak bütün Selçuklu şubeleri için olduğu gibi Türkiye Selçukluları’nın devlet teşkilatı hakkında da o dönemde yazılmış müstakil bir kaynak yoktur. Bu devletin teşkilatı için de başvurabileceğimiz kaynaklar inşâ ve münşeât mecmuaları, siyasi tarih kaynakları, sikkeler, kitabeler ile temlikname ve vakşye gibi belgelerdir.
Hanedan, Gulâm ve iktâ Sistemi
Diğer Ortaçağ islam devletlerinde olduğu gibi, bir Selçuklu şubesi olan Türkiye Selçuklularında da devlet, saraydan başlayıp merkez, eyalet ve ordu teşkilatlarının tamamına nüfuz eden hanedan, Miryokefalon’a kadar Türkmenler sonra gulâm ve iktâ sistemleri ile inşa edilmiştir.
Hanedan ve Sultan
Büyük Selçuklu Devletinin bölgesel bir uzantısı olan Türkiye Selçuklu Devleti, 2. ünitede anlatıldığı gibi, Selçuklu hanedanından Kutalmışoğulları tarafından kurulmuştur. Süleymanşâh ve kardeşleri Mikâiloğulları ile yollarını ayırarak Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmayı başarmışlardı. Ancak ilk iki sultan Süleymanşah ve I. Kılıç Arslan, güneydoğu (el-Cezire,Suriye ) siyaseti dolayısıyla Büyük Selçuklular’la girdikleri nüfuz mücadelesinde hayatlarını kaybetmişlerdir. Kutalmışoğulları bu mücadelelere rağmen Anadolu’daki hakimiyetini sürdürmeyi başarmışlardır. Diğer Selçuklu şubelerinde de olduğu gibi, kut inancının tezahürü olarak, şehzadelerin iktidar mücadeleleri devam etmiştir.
Sultan ve Abbasi Halifesi
Büyük Selçuklu Devletinin halifelikle dostane başlayıp zamanla gerginleşen yoğun ilişkileri ile kıyaslanacak olursa, Türkiye Selçukluları’nın Abbasi halifeleri ile ilişkileri daha seyrek ve semboliktir. Dikkate değer ilişki ise Fütüvvet teşkilatının başına geçip bu teşkilâtın nüfuzundan faydalanarak hilafeti daha etkin hale getirmeye çaba gösteren Halife en-Nâsır li- Dînillah’ın
Türkiye Selçuklu sultanı I. Keykâvus’a fütüvvet alâmetlerini göndererek onu bu teşkilâta dahil etmesidir. Bu alâmetleri getiren devrin büyük mutasavvışarından şeyh şihabüddin Ömer es- Sühreverdî, daha sonra yine aynı halife tarafından I. Keykubâd’ın tahta çıkışı dolayısıyla bir kere daha Ahadolu’ya gönderilmiştir.
“Metbû” Devlet ve “Tâbi”leri
Türkiye Selçuklu Devleti Moğol istilasına kadar, Anadolu’da dönem dönem bazı bölgesel güçleri kendisine tâbi kılmıştır. Kilikya Ermeni krallarından I. Hetum, I. Keykubâd ve II. Keyhusrev zamanında Türkiye Selçuklularına tâbi olmak zorunda kalmış ve bastırdığı sikkelerde bu sultanların isim ve unvanlarına yer vermiştir. Ayrıca Mardin ile Âmid veHısn-Keyfâ Artukluları, Erzincan ve Divriği Mengücekleri, Sümeysat ve Haleb Eyyubî melikleri ve Musul atabegi Bedreddin Lü’lü’ de zaman zaman Türkiye Selçuklu sultanlarına tâbi olmak zorunda kalmışlardır. Ancak Türkiye Selçukluları bu azamet devrinden sonra, Moğollar’a tâbi duruma düşmüşlerdir. 1243 Kösedağ bozgunundan yıkılana kadar hukukî ve şilî olarak, Altınorda vasıtasıyla Karakorum’un; sonra da iran’daki ilhanlıların boyunduruğu altında kaldılar. Hatta III. Keykubâd bastırdığı bazı sikkelere metbû olarak Gazan Han’ın adını koymuştur.
Sultanın Sembolleri
Sultana ait olan her şey zamanla onun alâmeti olmuştur. Taht ve tac doğal olarak sadece sultana mahsustur. Diğer semboller belli sınırlandırmalarla, tâbiler veya diğer devlet adamları tarafından da kullanılmaktaydı. Fakat sultana ait olanlar diğerlerinden daha farklı, haşmetli ve emsaliz idiler. Unvan-lâkab-künye, hutbede adını okutturma, sikke bastırma, nevbet vurdurma, tuğra ve tevkî’, saray ve otağ, tırazhil’at, çetr, gâşiye bunların başlıcalarıdır. Türkiye Selçuklu hükümdarları da diğer Selçuklu sultanları gibi, önceleri genellikle es-sultânu’l-muazzam (ulu, büyük sultan), daha sonra ise es-sultânu’l-a’zam (en büyük sultan) unvanlarını kullanmışlardır. II. Keyhusrev’den itibaren Selçuklu hükümdarları hep es-sultânu’l-a’zam unvanını taşımışlardır.
Hutbe: islam dininde Cuma ve bayram namazlarının bir rüknü olan hutbe, aynı zamanda otoritenin ve siyasî iktidarın kendini ifade ettiği bir sembol olmuştur. I. Süleymanşah’ın Tarsus’u fethettikten sonra Trablusşam hakimi şîî Kadı ibn Ammâr’dan kadı ve hatîb istediği ifade edilmişti.
Sikke: Aslında ekenomik bir araç olan sikkeler üzerinde, para disiplinini sağlamak için bastıran yöneticiyi ifade eden yazı ve semboller yer alır. Ancak sikkeler aynı zamanda toplumun her kesimine ulaşabildiği için, bu sayede yöneticiler otoritelerinin yayılmasını ve kabulünü sağlıyorlardı.Türkiye Selçuklularından günümüze ulaşan ilk sikkeler I. Mesud’a aittir. I. Mesud bakır olan sikkesinde es-sultânu’l-muazzam unvanı ile bağımsızlığını göstermekte, ancak diğer yüzünde Bizans hükümdarının tasviri bulunmaktadır. Yeni sikkelerin yerli halk tarafından da benimsenmesini sağlamak için böyle bir uygulamaya gidildiği anlaşılmaktadır. ilk altın dinarı II. Kılıç Arslan, sonra da oğlu II. Süleymanşah bastırmıştır.
Tuğra ve Tevkî’: Türkçe bir kelime olan tuğra Oğuz Türklerinde hakanların veya sultanları n resmî belgeler, sikkeler ve kitabeler üzerindeki alâmetlerine denmektedir. Büyük Selçuklu Devleti, Kirman ve Irak Selçuklu şubelerinde tuğranın, ok ve yay veya sadece yay şeklinde kullanıldığını, sikkeler üzerinde de örnekleri bulunduğunu bilmekteyiz. Keza tevkînin ferman karşılığı olarak veya fermanda tuğra üzerine yazılan dua kalıbı karşılığında kullanıldığı da
anlaşılmaktadır. Selçuklu sultanlarının kendilerine mahsus kullandıkları tevkî’lerin örneklerini sikkelerinde görmek mümkündür. Bunlar, el-izzetü li’llah, el-minnetü li’llah, elmülkü
li’llah, el-azamatü li’llah
tır.
Nevbet: Nevbet (mehter/bando) takımının sultanın saray veya otağının önünde günün beş (namaz) vaktinde nevbet (davul, kös) vurması, onun saltanatının devam etmekte olduğunun ilan edilmesi anlamına gelmekteydi. Bu eski Türkler’den intikal eden bir gelenekti.
Tıraz ve Hil’at: Hükümdarların değerli kumaşlardan dikilen ve üzerine şerit halinde ad, unvan, künye va lâkablarının işlendiği elbiselerine tıraz adı verilmekteydi. Türkiye Selçuklularında da sultanların cülus, veliahd tayini ve fetih nedeniyle ileri gelen devlet adamlarına, ayrıca yabancı hükümdarlara, vassallara, melik şehzadelere, vezirliğe getirilen devlet adamına, cezası affedilen
önemli kişilere, önemli bir görevi yerine getirene, haberci(kâsıd)lere, elçilere, şairlere vd. hil’atler verdikleri veya gönderdikleri hakkında kaynaklarda birçok kayda rastlanmaktadır.
Çetr: Sanskritçe bir kelime olup, güneşten korunmak için baş üzerinde tutulan şemsiye anlamındadır. Doğu toplumlarında çok eski bir gelenek olarak hükümdar at üzerindeyken, yürürken veya tahtta otururken onun başı üzerine bir gulâm (çetrdâr) tarafından çetr tutulurdu. Türkiye Selçuklularında çetr-i hümâyûn, çetr-i cihangir veya çetr-i şâhenşâh adlarıyla zikredilen bu şemsiyenin rengi siyahtı. Bir savaş sırasında çetrin kaza ile yere düşmesi, askerlerin sultanın hayatı hakkında endişeye düşmesine, hatta doğan kargaşa nedeniyle savaşın kaybedilmesine bile sebep olabiliyordu.
Gâşiye: Arapça’dan gelen gaşiye, başka anlamları da olmakla birlikte, daha çok atların eyer
örtüsüne verilen isimdir.Gâşiye normal şartlarda sultanın maiyetinde bulunan rikâbdârtarafından el üstünde taşınırdı. Ancak onun genellikle bir şehrin fethinden sonra şehir hakiminin sultana itaat etmesinde veya karşılama merasimlerinde olduğu gibi, tâbilerin sadakâtlerini göstermesi için bir araç olarak kullanıldığı görülür. Tâbiler hükümdarın gâşiyesini elleri veya omuzları üzerinde taşıyarak onun atının önünde yürürlerdi.
Saray ve Teşkilâtı
Saray hükümdarların hem evi, hem de devleti yönettikleri iki farklı işlevi olan bir mekândır. Sarayın bu iki bölümü birbirinden bağımsız ayrı binalar da olabilirdi. Türkiye Selçuklu sultanlarına ve hanedan üyelerine ait, muhtelif yerlerde bir kısmı nın kalıntıları günümüze ulaşan saraylar mevcuttur. Bunların başlıcaları Konya’daki Alâeddin Köşkü, Kayseri’de Keykubâdiye Sarayı, Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubâdâbâd Sarayı, Alâiye (Alanya) Sarayı, Alara Kalesi Kasrı, Antalya Sarayı’dır.Bu sarayların sahil şehirlerinde olanları kışlık; iç kısımlarda, yüksek yerlerde olanları ise yazlık mekân olarak kullanılmaktaydı.
Sultanın yakın hizmetini ve sarayın genel işlerini gören saray personeli gulâm sistemiyle eğitilen kişilerden seçilmekteydi. Esir alma, satın alma veya hediye gönderilme şeklinde temin edilen gulâmlar, gulâmhanede “baba” denilen kişiler tarafından eğitime tâbi tutulmaktaydılar. Bu eğitimden sonra liyakatlerine göre devletin saray, hükûmet, ordu, eyalet gibi muhtelif teşkilatlarında hizmete başlarlardı. Saray emirlerine muhtemelen daha çok güven duyulduğu için, aslî vazifelerinden başka ikinci veya geçici görevler verilmekteydi. Zira kaynaklarda saray emirleriyle ilgili kayıtların çoğu, onların bu tür görevleriyle ilgilidir. Kılıç ehlinden olan bu emirler seferlerde komutanlık yapmakta veya elçi olarak gönderilmekteydiler.Melikü’l-hüccâb veya emîr-i hâcib: Sarayın en büyük âmiridir. Maiyetinde hâcibler vardır. Sultan ile Dîvân-ı A’lâ yani hükûmet arasındaki irtibatı sağlardı. Ancak kaynaklarda onlardan daha çok komutan veya elçilik gibi geçici görevleri dolayı sıyla bahsedilmektedir.
Emîr-i perdedâr: Sultanın huzuruna girip çıkanlardan sorumlu olan emirdir.
Üstâdü’d-dâr: Sarayın mutfak, fırın ve ahır gibi bütün kısımlarının ihtiyaçlarını
ve saray personelinin maaşlarını, bu iş için tahsis edilen kaynaktan karşılayan görevlinin adıdır.Emîr-i dâd: Özellikle sultana ve devlete karşı, yani siyasî suç işlediği iddiasıyla cezalandırılan kimselerin cezalarını infaz ederdi. Kendisine ait sarayı ve maiyeti olan bu emir görevi dolayısıyla çok etkili bir konumda olduğundan kendisinden korkulurdu.
Emîr-i âhur: Sarayın ahırından ve sultanın atlarından sorumlu olan emirdir.
Emîr-i alem: Merasim ve seferler sırasında sultanın sancağını taşıyan ve ondan sorumlu olan emirdir.
Emîr-i câmedâr: Sultanın elbiselerinin bulunduğu câmehâneden ve sultanın giyim kuşamından sorumludur.
Emîr-i candâr: Farsçada silah anlamına gelen can ile taşıyan anlamındaki dâr kelimesinden oluşturulan bir ünvandır. Bu emir sultanın ve sarayın güvenliğinden sorumlu olan candarların emiridir.
Emîr-i çaşnigîr: Çaşnigîr lezzet tutan, tadına bakan anlamına gelen Farsça bir Terkiptir
Emîr-i meclis: Sadece Türkiye Selçuklularında bulunan bu emir sultanın eğlence meclislerinin düzenlenmesinden sorumludur
Emîr-i silah: Sarayın silahhanesinden sorumlu olan ve merasimlerde sultanın silahını taşıyan emirdir.
Emîr-i şikâr/Emîrü’s-sayd: Sarayın av hayvanlarından sorumlu olan ve bir nevi savaş tatbikatı mahiyetindeki sultanın av merasimlerini düzenleyen emirdir.
Emîrü’t-taşt/Taştî: Kaynaklarda asıl göreviyle ilgili pek bilgi bulunmayan bu emirin ise hükümdarın leğen, ibrik gibi el-yüz yıkamak veya abdest almak için kullandığı kaplar ile çamaşır yıkama kaplarının ve kılıç, ayakkabı, minder, seccade gibi eşyalarının bulunduğutaşthâneden sorumludur.
şarabdâr-ı hâss/şarab-sâlâr: Sarayda her türlü meşrubatın muhafaza edildiği şarabhâneden ve hükümdarın meclislerinde onun ve misaşrlerinin içeceklerinden sorumludur.
Hazinedâr-ı (Hızânedâr-ı) hâss: Sultana ait para, mücevher, hil’at, silah ve değerli eyer takımlarının muhafaza edildiği hazineden sorumludur.
Rikâbdâr: Üzengi tutan anlamına gelen bu unvan sahibi emir, sultanın ata binip inmesine yardımcı olur ve saltanat alâmeti gâşiyeyi merasimlerde sultanın önünde taşırdı.
Müneccim: Astrolojiyle uğraşan ve sultanın vereceği önemli kararlar arefesinde muhtemel olumlu, olumsuz gelişmeler hakkında öngörülerde bulunan kişidir.
Üstâd-ı saray (muallim): Sarayda şehzadelerin eğitimiyle meşgul olurdu.
Merkez (Hükûmet) Teşkilâtı
Vezaret makamı yani vezirliğin yetkilerinde, Dîvân-ı A’lânın işleyişinde ve dört divan reisinin bu divana katılması uygulamasında genellikle bir değişiklik yoktur. Bu nedenle burada ortak özellikler kısaca zikredilip, Moğol istilâsının sebep olduğu farklılıklara ağırlık verilecektir
Vezâret: Vezir sultanın menşûru (fermanı) ile göreve başlar. Yürütme, yasama ve yargı yetkilerini elinde bulunduran sultanın vekili sıfatıyla devletin bütün işlerini idare eder. Genel olarak vezirin görev alanı ve yetkileri Büyük Selçuklu vezirleriyle aynıdır. Ancak Moğol istilasının doğurduğu şilî durum sonucunda vezir ve di- ğer üst mevkilerdeki devlet adamları artık otoritesi elinden alınan sultanın değil, ilhanlı hükümdarlarının ve onların tayin ettikleri umumî valilerinin istekleri doğrultusunda icraat yapar duruma geldiler.
Dîvân-ı A’lâ: Vezirin başkanlık ettiği bu büyük divan günümüzde hükûmetin veya bakanlar kurulunun karşılığı olarak düşünülebilir.
Dîvân-ı Tuğra/inşâ: Reisinin unvanı sahib-i dîvân-ı tuğra/inşâ veya tuğrâîdir. iç ve dış diplomatik, resmî yazışmaları düzenleyen ve sultanın menşûrlarına tuğra çeken dîvândır.
Dîvân-ı istîfâ: Reisinin unvanı sahib-i dîvân-ı istîfâ veya müstevfîdir. Bu dîvân hazinenin gelir ve giderlerini düzenler, yıllık bütçeyi hazırlardı. Bugünkü maliye bakanlığının karşılığıdır.
Dîvân-ı Arz: Reisine sahib-i dîvân-ı arz, eyaletlerdeki temsilcilerine ârız denmekteydi. Asker sayısını belirleme ve toplama, askerî techizatı tedarik, kayıt ve kontrol etme, askerlere tevcih edilen iktâların idaresi, hâssa ordusu askerlerinin
bistegânî denilen ücretlerinin üç ayda bir ödenmesi bu dîvânın sorumluluğundaydı. Yani görev alanı bugünkü savunma bakanlığına denk düşmektedir.
Dîvân-ı işrâf: Reisine sahib-i dîvân-ı işraf veya müşrif denirdi. Devletin malî işlerinin, gelir ve giderlerinin kontrolünden, denetlenmesinden sorumludur.
Atabeg: Selçuklularda görülen bir unvandır. Büyük Selçuklularda eyaletlere melik olarak gönderilen şehzadelerin beraberinde güvenilir ve devlet tecrübesi olan bir bürokrat da gönderilirdi. O, şehzade adına eyaleti yönetir, şehzade de tecrübe kazanırdı. Musul’da Zengîler, Âzerbaycan’da ildenizliler, Fars’da Salgurlular; tıpkı meliklik, emirlik gibi, atabeglik adı taşıyan tâbi siyasi teşekküllere dönüştü.
Nâib-i saltanat: Daha önce muhtelif makamların temsilcisi olarak nâib unvanın kullanıldığı biliniyor ise de nâib-i saltanat unvanı, Ortaçağ islam dünyasında büyük ihtimalle ilk defa Türkiye Selçuklularında görülmektedir. ilk örneklerine XIII. yüzyılın başlarında rastlanır. Nâib-isaltanatın görevi, sultan başkentten ayrıldığı zamanlar ona vekâlet etmektir Kaynaklarda bu makam niyâbet- i hazret-i saltanat veya niyâbet-i saltanat-ı Rûm gibi muhtelif unvanlarla zikredilir. Protokolde vezir ve atabegden sonra gelir. Vezâret ve atabeglikte olduğu gibi bu makamda da iki başlılık ortaya çıktı. Sultanın nâibinden başka Moğol hanı adına da bir nâib tayin edilmeye başlandı. Nitekim ilhanlı Abaka Han aynı zamanda vezirlik de yapan Sâhib Ata’yı kendi niyâbet-i hazret-i ulyâlığına, Müstevfî Celaleddin Mahmud’u da sultanınnâibü’s-saltanati’l-muazzamalığına tayin etti. Nazarî olarak görev alanları belirlenmiş olsa da, özellikle vezir, atabeg ve nâib-i saltanatın uygulamadaki icraatları arasında belirgin bir fark bulunmamaktadır. Kaynaklarda bu unvanı taşıyanların sultanı muhalişerine karşı korumak ve onları saf dışı etmek, isyanları bastırmak, başşehri savunmak, Moğollara karşı destek sağlamak için komşu devletlerle görüşmek, elçilik yapmak veya sultanın kızının gelin alayına başkanlık etmek gibi görevler yaptıkları görülür. Dîvân-ı pervanegî: Bazı belge türlerine ve bunları hazırlayan kişiye pervane, belgeleri düzenleyen makama ise dîvân-ı pervanegî denilmekteydi. Pervanelerin en meşhuru ve Moğol işgali sırasında bir döneme adını veren Muînüddin Süleyman Pervâne’dir. Nitekim onun bu gücü pervanelik makamından değil, şahsî meziyetleri ve nüfuzundan gelmiştir.
Diğer Dîvânlar: Dîvân-ı a’lâya bağlı olmayan başka dîvânlar da vardı ve bunların reisleri adı geçen dîvânın toplantılarına katılmıyorlardı.
Dîvân-ı mezâlim: Ortaçağ islam devletlerinde yaygın olan bu dîvân Selçuklularada intikal etmiştir. Memurların veya askerlerin nüfuzlarını kötüye kullanıp baskı kurarak fazla vergi aldığı veya mallarını gasbettiği sivil halkın hak aradığı, adaletin tecelli etmesini umdukları en yüksek makamdır.
Dîvân-ı evkaf-ı memâlik: Özerk kurumlar olan vakışar, vakfeden kişinin belirlediği şartlar doğrultusunda, kadının vakıf hukukuna uygun şekilde düzenlediğivakşyesine tâbidir. Vakıf hukukuna aykırı uygulama, suistimal, yolsuzluk veya anlaşmazlı k olmadığı müddetçe bir dış müdahale söz konusu değildir. Aksi halde dîvân-ı evkaf-ı memâlik olaya el koyar, soruşturma açar ve sorumlularını muhakeme ederdi.
Dîvân-ı hâss: Gelirleri sultana tahsis edilen arazilerin idaresinden sorumludur.
Taşra Teşkilâtı
Taşra bilindiği gibi devletin vergi kaynağı, toplumun da tahıl ambarıdır. Köylünün ekip biçtiği, hububat üretilen bu topraklardan hem iktâ vergisi tahsil ediliyor, hemde ülkenin tahıl ihtiyacı karşılanıyordu. Türkiye Selçukluları’nın iktâ tevcihinde Büyük Selçuklulardan farklı bir uygulama dikkat çeker. Büyük Selçuklularda meliklere veya büyük komutanlara bir eyaletin tamamının yönetimi, dolayısıyla iktâ gelirleri de bölünmeden tevcih edilmekteydi. Türkiye Selçuklularında II. Kılıç Arslan’ın ülke yönetimini 11 oğlu arasında taksim etmesinden sonra, siyasî parçalanma belirtilerinin görülmesi üzerine bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Bir valiye idari hizmetinin karşılığı (ücret/maaş) olarak takdir edilen iktâ topraklar tek parça olarak değil, farklı bölgelerde yani valilik yaptıkları şehirlerden uzak yerlerde verilmekteydi. Böylece aynı zamanda asker toplama alanı olan ikta bölgelerinde, isyan etme eğilimi olan yöneticilere fırsat verilmemiş
oluyordu.
Askerî Teşkilât
Türkiye Selçuklularının askerî teşkilâtı da esas itibariyle Büyük Selçuklunun devamı mahiyetindedir. Bu sebeple her ikisi de, boylar birliği esasına dayanan bozkırlı Türk Devleti hüviyetleri dolayısıyla Türkmenler’e dayanmaktaydılar. 1176’dan sonra daha çok uçlara itilmek suretiyle merkezden uzaklaştırılmış; fakat uç beylerinin idaresinde askerî hizmete devam etmiş, ikinci dönem beyliklerin de temelini oluşturmuşlardır.
Gulâm Askeri
Gulâmân-ı hâss
bütün saray gulâmlarını ifade eden gulâmân-ı dergâhtan seçilen ve doğrudan sultanın şahsına bağlı olan gulâmlardır. Bunlar sultanın özel hizmetini ve muhafızlığını yaparlar ve her zaman onun yanında bulunurlardı. Ancak sultanın emriyle muhtelif işlerde de görevlendirilirlerdi. Heybetli ve yiğit olanlarından seçilen mefâridelerin bir kısmı sarayın, bir kısmı da sultanın muhafızlığını yaparlardı. Mefâride-i halka-i hâssın ise bunların bir kısmına verilen isim olduğu anlaşılıyor.
Gulâmân-ı hâssın diğer bir kısmı da genel olarak hizmetkârları ifade eden mülâzimândı r. Bunlardan mülâzimân-ı yatak-ı hümâyûn ise sultanın muhafızlığını yapmakta ve dolayısıyle hâssa ordusunda önemli bir yer teşkil etmekteydiler.
iktâ Askeri
Daha önce belirtildiği gibi, iktâ çok boyutlu bir sistemdir. iktâ uygulaması, mukta’lar vasıtasıyla taşranın, mukta’ların vergileri toplaması yoluyla maliyenin yönetimini sağlamakta ve buradan sağlanan askerler sayesinde ordunun temelini oluşturmaktaydı
Ücretli Askerler
ihtiyaç halinde temin edilen, başta Franklar olmak üzere, Türkmenler de dahil birçok farklı kökene mensup paralı askerlerdir.
Yardımcı Kuvvetler
Devlete zaman zaman tâbi olmak zorunda kalan Kilikya Ermeni Krallığı, Trabzon Rum Devleti ile Doğu, Güney-Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de hüküm süren Artuklular, Mengücekler, Eyyûbîler gibi bölge ve şehir hakimleri ihtiyaç durumunda,
tâbilik yükümlülüğü gereği asker vermekteydiler.
Dîvân-ı Arız
Daha önce de belirtildiği gibi ordunun idarî işleri, asker temini, gulâm askerlerin maaşları, iktâların kontrolü, ordunun techizatının sağlanması, sefer güzergâhının hazırlanması, askerin teftişi, ganimetlerin tespit ve taksimi, kayıtların tutulmasından bu dîvân sorumluydu.
Ordunun idarî Kadrosu
Beylerbeyi:
Türk Devlet geleneğinde ordunun başkomutanı doğal olarak hakan veya sultandı.
Ondan sonraki en büyük askerî makam ise beylerbeyi (emîrü’lümerâ)liktir. Büyük Selçuklulardaki başkumandan emîr-i sipehsâlârın karşılığı olmalıdır. Merkezdeki bu beylerbeyiden başka uclarda sahib-i Etrâk de denen uc beylerbeyileri bulunmaktaydı. Ancak ordu komutanı olarak tayin edilen herhangi bir emir de beylerbeyi unvanını taşırdı. Keza bu unvanı taşıyanlar dışında, vezir veya saray emirlerinden biri de, sultan tarafından komutan olarak tayin edilebilirdi.
Sübaşı (Serleşker): Genellikle gulâm kökenli olup bir veya birkaç vilâyetin ya da daha küçük idarî birimlerin, kalelerin idarî ve askerî işlerinden sorumludurlar.
Ellibaşı: iktâ askerlerinden oluşan elli kişilik birliklere komuta ederlerdi.
Kutvâl / Dizdâr / Kaledâr: Sultan veya sübaşı tarafından tayin edilen kale kumandanları dır. Kalenin ve bulunduğu bölgenin güvenliğinden ve huzurun temininden sorumludurlar. Bunların da maaşları ve iktâ gelirleri vardı.
KÜLTÜR VE MEDENiYET
Türkiye Selçukluları’nın, Birinci Haçlı Seferinde uğradıkları kayıplar ve arkasından I. Kı-lıçArslan’ın, Büyük Selçuklularla mücadelede hayatını kaybetmesi ülkeyi ve devleti yarım asır boyunca her alanda tecrit etti. Konya ve çevresinde bir kara beyliğine dönüşen; Bizans, Danişmendliler, Ermeniler, Haçlılar ve Büyük Selçuklular arasında sıkışan Türkiye Selçukluları bu engellerin en büyüğünü, ancak Miryokefalon zaferiyle (1176) aşabilmişlerdi. Müteaddit düşmanlarla, yüzyılı aşkın bir süre savaş halinde kalmak, tabiatıyla yalnızca askeri değil, bazı sosyal sorunlar da doğurmuştur. Bu sorunların en büyüğü, Türkmenlerin/ göçebelerin yerleşik hayata geçmesinin ve yerleşik hayatın gereği olan müesseselerin (medrese, hastane vs.) kurulmasının gecikmiş olmasıdır. Dolayısıyla bu kurumlardan yetişecek ve devletin işgücü ihtiyacını karşılayacak olan elemanların yetiştirilmesi de mümkün olmamıştır. Bu yüzden büyük ölçüde islâm dünyasının güney/Arap kanadından kopuk ve yoğun iranî tesirlere açık bir medenî gelişim süreci ortaya çıkmıştır.
Özellikle Haçlı seferlerinin başlamasıyla taraşar arasında kaçınılmaz olarak yaşanan dinî marjinalleşme böyle bir alışverişi neredeyse imkânsız kılıyordu. Bununla birlikte Türkiye Selçukluları, ilk fetih yıllarında kendilerinden kalabalık olan, ama Türk göçünün şiddetine paralel olarak azalan yerli unsurlarla, hem dinî-örfî anlayışları, hem de zenaatkâr ve çiftçi nufüsa duydukları ihtiyaç dolayısıyla, ahenkli bir hayat tarzı da kurabilmişlerdi. Askeri tehditlerin büyük ölçüde savuşturulduğu XII. yüzyılın sonlarında, güvenliğ in sağlanması ve fetihlerin genişlemesiyle ticaret faaliyetleri artmaya, ülke iktisadî bakımdan zenginleşmeye başladı. Yukarıda işaret edilen gecikme dolayısıyla iş gücü açığı büyük ölçüde dışarıdan karşılanmaktaydı. Bununla birlikte iktisadî refaha paralel olarak başlatılan imar faaliyetleri, Moğol istilâsının bile hızını kesemediği bir ivme kazandı. Ülke vakışarla hayatiyet kazanan medrese darüşşifa, kervansaray, köprü vs. eserlerle donandı. Hatta istilâcı ilhanlı yöneticileri bile, Müslüman olduktan sonra bu geleneği sürdürme ihtiyacı hissetmişlerdir.
Düşünce ve ilmî Hayat
ilk defa Selçuklu düşünürü Sadreddin Konevî, kelam ve felsefeyle Mutlak Varlık kavramı üzerinde yürütülen ortak metaşziğin keşfî sonuçlarını ifade için bir uzlaşı arar. Konevî’nin Miftâhü’l-Gayb’da ortaya koyduğu ve pek çok ismin devam
ettirdiği bu tavır, Türkiye dışında iran ve Turan’da da Konevî’nin öğrencileri tarafı ndan yaygınlaştırılmıştır.
şiirle Hayat Bulan irfan
Mevlana Celaleddîn’de (ö. 1273), daha sonra Yunus Emre’de (ö. 1321) görülen bu tavır, özünde Varlık’ın sırrını bilmeyi esas alan bütüncül bir dünya görüşü tasavvuru sunar.
islâm fetihlerinden sonra Yunan felsefesiyle tanışan Müslümanların Aristomantığı, Aristo ve Ploton felsefelerinin Tanrı-Evreninsan ilişkisiyle ilgili görüşleriyle Kelâm ilminin konularını anlamlandırmaya çalıştıkları felseş akıma meşşailik olarak adlandırılmaktadır.
Meşşaî Gelenek
ibn Sina’nın el-işârât‘ı yukarıda zikredilen isimlerden başka, bir müddet Anadolu’da bulunan şemsüddin Semerkandî ve Ekmelüddin Nahcivânî (ö. 1302’de sağ) başta olmak üzere Siracüddin Urmevî gibi pek çok düşünür tarafından şerh edildi, eleştirildi. şihabüddin Sühreverdî’nin (ö. 1191) işrakî felsefenin kurucusu olduğu halde, meşşaî felsefe çizgisinde kaleme aldığı eserleri yalnızca meşşaî felsefenin konularını ele almakla kalmaz, aynı zamanda Behmenyar (ö. 1066), Ebu’l-Abbas Levkerî (ö. 1109), Ömer Savî (ö. 1169) gibi ibn Sinacıların düşüncelerini de ayrıntılı bir biçimde tartışır. Bu eserlerin hem medreselerde okutulması, hem de bilginler arasında itibar görmesi dikkate değerdir.
şihabüddin Sühreverdî ve işrâkiyye
işrakîliğin Anadolu’da yayılmasını sağlayan diğer bir isim şihabüddin Ömer Sühreverdî’dir (ö. 1235). Sultan I. Keykubad zamanında Anadolu’ya gelen bu ünlü düşünür, özellikle saray çevresinde daha etkili olmuştur. Kutbüddin şirazî ise bu sistemin asıl değerini ortaya koyan kişidir. Özellikle şihabüddin Sühreverdî’nin Hikmetü’l-işrâk’ına yazdığı hacimli şerh işrakî düşüncenin klasiklerinden biri kabul edilir.
işrakilik, islam düşünce tarihinde bilginin kaynağı olarak akıl yürütmeyi esas alan akılcı meşşailiğe karşımistik sezgi ve tecrübeye dayanan düşünce sisteminin adıdır.
Fen Bilimleri (Riyâziyât)
Merağa matematik-astronomi okulunun çizgisini izleyen bu çalışmalar içerisinde Kutbüddin şirazî‘nin özel bir yeri vardır. Çünkü o, optik sahasında benimsediğ i işrakî tenkitleri de dikkate alarak, astronomi biliminde önemli eserler kaleme aldı. şirazî Konya, Malatya ve Sivas şehirlerinde kadılık, Kayseri’de Pervane Medresesi ve Sivas’taki Gök Medresede müderrislik yaptı şirazî, Yunan, Helenistik dönem ve Bağdad astronomi çalışmaları ile başta Cabir b. Eşah (XII.yy.) ve ibn Bacce (ö. 1139) olmak üzere Endülüs astronomi birikimini de incelemiştir. Bunedenle eserleri aynı zamanda birer astronomi tarihi halini almıştır. Onun eğitim ve öğretim faaliyetleri ile kaleme aldığı eserler, XIII. yüzyıl sonlarında Anadoludaki ilmî hayata olan etkisini göstermesi bakımından dikkate değerdir.
şirazî’den önce ve sonra da astronomi sahasında pek çok eser kaleme alınmıştır. Eserleri günümüze ulaşan iki astronomdan birisi Keşfü’l-Akabe adındaki eserin müelliş ibnü’l-Kemal,diğeri de Zubdetü’l-Hey’enin yazarı Muvaffak Kayserî’dir. islam medeniyetinde o zamana kadar ilk ve tek olarak ondalık kesirleri günlük hayatta kullandılar. Öte yandan astronomi ve trigonometri için gerekli olan hisab-i sittîni de öğrenilmeye devam etti. Cebir biliminde ise,
özellikle Kerecî çizgisinde cebri aritmetikleştiren, soyut cebir anlayışına yaklaşan ve aynı zamanda bir tabib olan Samav’el Mağribî’nin (ö. 1174) Anadolu ve Azerbaycan’da eser vermesi dikkat çekicidir.
Batınî Derinlik
Astroloji
her ne kadar astronomi ile matematiğe dayansa da kozmolojik ilkelere bağlı olarak geleceğe ilişkin mümkün ve muhtemel olayların tespitine katkı sağlar. Aslında askerî bir istihbarat bilimi olan astroloji, savaşçı sultanların sık sık kendisine başvurduğu bir bilimdir. Nitekim I. Süleymanşah’ın babası Kutalmış’ın astronomi ve eski ilimlerle meşgul, I. Keykubad’ın ise astrolojiye meraklı olduğu bilinmektedir.
Tıb
Türkiye Selçuklu dönemi tıbbının genel tıb tarihi içerisinde önemli bir yeri vardır. Bu dönemde tıb kurumlarının yaygınlaştırılmasıyla tıbbın topluma maledilmesi sağlandı; Zekeriya Râzî’nin klinik tıb yöntemi ile ibn Sina’nın teorik tıb anlayışı birleştirildi. Tıp eğitimi ile hasta tedavisinin birlikte yapıldığı dârüşşifâlarda klinik tıbbın bütün gerekleri yerine getirildi, hekim yetiştirilmesine özel
bir ilgi gösterildi. Ayrıca pek çok tıb eseri kaleme alındı. Bunlardan özellikle ibn Sina’nın
Kanun’u üzerine yapılan çalışmalar geniş bir yer tutar.
Tasavvufî Hayat
XIII. yüzyıl Selçuklu Türkiye’sinde islâm tasavvufunun yoğun bir şekilde yaşandığı görülür. Etkileri kendi çağlarını aşarak günümüze kadar devam edegelen ibnü’l-Arabî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Sadrüddin Konevî vd. Selçuklu çağının büyük sûfîleridir. Tasavvufî akımlar Anadolu’ya daha ziyade Türkistan’da başlayan Moğol istilâsından kaçan temsilcileri vasıtasıyla girmiştir. Sühreverdiyye: Ortaçağ islam dünyasının önemli tarikatlerinden Sühreverdîliği Türkiye’ye şihabüddin Ömer Sühreverdî (ö. 1234) getirmiştir. Amcası Ebu’n-NecibSühreverdî’nin halifesi olan bu zat 1215 yılında devrin Abbasi halifesi en-Nâsır
li-Dinillah’ın başında bulunduğu Fütüvvet teşkilâtına dahil etmek için Selçuklu sultanı I. Keykâvus’a elçi olarak gelmiştir. Onun Avârifü’l-Maârif isimli eseri Anadolu’da çok tanınmıştır. Muhyiddin ibnü’l-Arabî: Yazdığı yüzü aşkın eserle itikadî ve tasavvufî birçok konuda, özellikle vahdet-i vücud hakkındaki görüşleriyle islam düşüncesini derinden etkileyen Endülüs’lü meşhur mutasavvıf ve mütefekkir ibnü’l-Arabî (ö. 1240)
bir müddet Anadolu’da bulunmuştur. O daha sonra manevî evladı ve halifesi olacak olan Sadrüddin Konevî’nin babası Mecdüddin ishak ile 1202’de Bağdad’tan Anadolu’ya gelmiştir. Malatya ve Konya’da bir müddet bulunmuş, ilim ve irfan meclisleri düzenlemiş, talebe yetiştirmiş, devrin sultanlarına nasihatlerde bulunmuştur. Kâinattaki herşeyin tek yaratıcı ve tek varlık olan Allah’ın bir tecellisi olduğu, dolayısıyla gerçekte bütün varlıkların onun varlığından başka bir şey olmadığı şeklinde ifade edilebilecek vahdet-i vücud anlayışı, onun tarafından geliştirilmiş ve eserleriyle de günümüze kadar gelmiştir. Eserleri arasında en meşhur ve etkili olanları Füsûsu’l-Hikem ve Fütûhâtü’l-Mekkiyye’dir.
Mevlânâ Celâleddin Rûmî: Etkileri günümüze kadar devam edegelen, dünyaca tanınmış, bu devrin diğer önemli bir siması Mevlana Celâleddin-i Rumî’dir (ö.1273). O çocuk yaştayken babası Bahâeddin Veled ile birlikte Moğolların önünden kaçarak Belh’ten Anadolu’ya gelmiştir. Kübreviyye halifesi olan babasından, onun vefatından sonra Muhakkık-i Tirmizî’den tasavvufî eğitim almış, şam ve Halep gibi merkezlerde medrese tahsili görmüştür. Konya’da müderrislik yaparken Kalenderî şeyhi şems-i Tebrizî’nin de tesiriyle coşkulu bir tasavvufî anlayış geliştirmiş, ilişkileriyle, yazdığı eserlerle müslim, gayr-i müslim halkı, aydınları, yöneticileri derinden etkilemiştir. Kur’ân’ın kölesi olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Hacı Bektaş-ı Velî: Burada Selçuklu devrinde Türkiye’de yaşayan, ancak tarihî olarak hayatı hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmadığımız, daha çok menkıbevî bilgilerle tanınan HacıBektaş-ı
Veli’yi de anmak gerekir. Hayatta iken pek tanınmayan Hacı Bektaş-ı Velî, Türkmenler arasında asıl şöhrete XIV. yüzyılda halifesi Abdal Musa’nın faaliyetleriyle ulaşmıştır. Bu Türkmenler daha sonraları XIV. yüzyılın sonlarından itibaren onun adına izafeten Bektâşî, Safevî propagandasının tesiri altında kalınca da kırsal kesimdekiler Kızılbaş veya Alevî olarak anılmaya başlanmıştır.
Ahîlik
Selçuklu Türkiye’sinin diğer bir önemli sosyal kurumu ise Ahîliktir. Ahîliğin burada ortaya çıkışı, Selçuklu sultanı I. Keykâvus’un Abbasî halifesi en-Nâsır li-Dinillah’ın elçisi şihabüddin Ömer es- Sühreverdî vasıtasıyla fütüvvet teşkilâtına girdiği döneme rastlar (1214). Nitekim fütüvvetin ilkelerini belirleyen fütüvvetnâme geleneği ahîlik safhasında da devam etmiştir. Ahî ünvanını taşıyan isimler arasında daha sonraları Ahî Evren ünvanıyla anılan şahsın şeyh Nasîrüddin el-
Hoyî olduğu ve I. Alâeddin Keykubad döneminde bu esnaf teşkilâtını kurduğu iddia edilmektedir. Keykubad’ın ölümünden sonra siyasî dengelerin değişmesinden Ahîlerin de zarar gördüğü anlaşılmaktadır.
Türkiye Selçuklu Tarihi Ünite 1
1. Türkler’in Anadolu’yu fethi askeri olarak hangi sultan döneminde başlar ?
a) Çağrı Bey
2. Türkler’in Anadolu’yu fethi ne zaman kalıcı döneme girmiştir ?
d) Malazgirt Savaşı ile
3. Türk fetihleri öncesinde Anadolu’nun durumu ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez ?
d) Bölgede Ermeni,Süryani,Arap ve Bizans siyasi güce ortak konumdaydılar.
4. Aşağıdakilerden hangisi Oğuzların göçlerini Anadolu’ya sevk eden kanal ve köprü vazifesini görmüştür ?
a) Azerbaycan
5. Malazgirt Savaşı’ndan sonra kurulan ilk Türk beyliği hangisidir ?
c) Saltuklular
6. Erzurum bölgesine Türklük vasfını kazandıran beylik hangisidir ?
d) Saltuklar
7. Aşağıdakilerden hangisi Danişmendliler’in hüküm sürdüğü yerlerden değildir ?
a) Van
8. Aşağıdakilerden hangisi Malazgirt Savaşına katılmamıştır ?
d) Hüsameddin Tuğrul
9. Danişmendli Beyi Emir Gazi başlangıçta hangi devlete tabi idi ?
d) Büyük Selçuklu Devleti
10. Aşağıdakilerden hangisi Emir Gazi’nin oğullarından biri değildir ?
b) Zünnun
11. Danişmend Gazi’nin “Danişmend” ünvanı ile anılmasının sebebi nedir ?
c) Hocalık yaptığı için
12. Behramşah ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır ?
d) Çukurova’ya saldırıp Feke ve Gabon gibi bazı kaleleri ele geçirdi.
13. II. Sökmen’in üçüncü kez Gürcistan seferine katılmasının sebebi nedir ?
c) Gürcülerin Ani’yi yeniden istila etmesi
14. Ahlatşahların son beyi kimdir ?
a) Balaban
15. Ahlatşahlar’a hakim oldukları bölgeye nispetle hangi ad verilmiştir ?
d) Ermenşahlar
16. XII. yy.ın ilk yarısında Yakındoğu’da Türkmenlerin reisi nazarı ile bakılan beylik hangisidir ?
c) Artuklular
17. Hısn-ı Keyfa Köprüsü hangi bey döneminde yaptırılmıştır ?
c) Kara Arslan
18. Dilmaçoğulları’nın başkenti neresidir ?
b) Erzen
19. Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar’ı fethederek bu bölgede hüküm süren Beylik hangisidir ?
d) Mengücükler
20. Beylik adı’nın ” Bıraktık, koyverdik” manalarına gelen Türk Beyliği hangisidir?
d) Saltuklular
1. Kutalmış hangi Selçuklu sultanının hizmetinde idi ?
Tuğrul Bey
2. Kutalmış hangi Selçuklu sultanına karşı giriştiği savaşta hayatını kaybetmiştir
Arslan Yabgu
3. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluş şekli ile ilgili savunulan görüşlerden değildir
Moğol baskılarının sonucu olarak Anadolu’ya yereşmişlerdir.
4. Türkiye Selçuklu Devleti kaç yılında kurulmuştur ?
1075
5. Bizans’ın Anadolu topraklarında kalan ordularının komutanı kimdir ?
Botaniates
6. Drakon Çayı Antlaşması kimler arasında olmuştur ?
Süleymanşah – Aleksios
7. Aşağıdakilerden hangisi Danişmend Gazi’nin ele geçirdiği yerlerden biridir ?
Amasya
8. Melikşah Süleymanşah’ın yayılışını önlemek için kimin topraklarını fethetmeye karar verdi ?
Mervanoğulları
9. Aşağıdakilerden hangisi Süleymanşah’ın ölümünden sonra Melikşah’ın ele geçirdiği yerlerden değildir
Sivas
10. Kılıç Arslan diğer valiler üzerine kimi beylerbeyi olarak tayin etmiştir ?
İlhan Muhammed
11. Suriye kapısı (Antakya-Halep-Urfa çizgisinde) Büyük Selçuklular tarafından tıkanmış bulunan Anadolu yaylasını el-Cezire’ye bağlayan kilit noktalardan biri olup stratejik öneme sahip olan yer neresidir ?
Malatya
12. I. Haçlı seferini hangi papa ilan etmiştir ?
II. Urbanus
13. I. Haçlı Seferinde İznik’i teslim alan komutan kimdir
Manuel Butumutes
14. I. Haçlı Seferinde daha sonra Bizans tarafından alınmakla birlikte Haçlılar’ın eline geçen bölge neresidir ?
Çukurova
15. Torosların sarp geçitlerinde merkezi Sis (kozan) olmak üzere Baronluk kuran ülke hangisidir ?
Ermeniler
16. Antakya Haçlı prinkepsi Bohemodn’u esir alarak Niksar kalesine hapseden kimdir ?
Gümüştegin
17. Haçlılar Merzifon Savaşında Niksar’a gitmek için hangi güzergahı kullandılar ?
Kastamonu – Amasya
18. 1101 Haçlı savaşlarının en önemli sonucu nedir ?
Haçlıların uğradıkları hezimetin şokundan 45 yıl yeni bir sefer düzenleyememeleri.
19. Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar’ın Çökermiş’i Musul valiliğinden azletmesinin sebebi nedir ?
Kılıç Arslan taraftarı olması
20. Haçlı orduları Anadalu’ya girdiklerinde I. Kılıç Arslan nereyi kuşatmıştı ?
Malatya
1. 1.gıyasettın keyhusrev babası öldukten sonra neden tenkıt ettırmıstır ?
kardeslerıne fırsat vermemek ıcın
2. bızans ımparatorluguna karsı ayklanan ve keyhusreve sıgınan ısyancı hangısıdır?
mankaphos
3. selcukluda ıkı kez tahta cıkan sultan hangısıdır?
gıyasetın keyhusrev
4. hangı sefer sonrası suleyman sah tahta cıktı?
konya
5. 3.aleksıos angelos ,suleyman sahın aldıgı samsun lıamnını gerı almak ıcın kımı gorevlendırdı ?
konstantın frankupulos
6. 2.suleyman sahın, ermenı hukumdarı leona karsı cıktıgı kılıkkya seferınde ona hangı ermenı reıs yardım etmıstır ?
osın
7. suleyman sah hangı tarıhte erzurumu alıp saltuklulara son verdı?
hazıran -1202
8. gurcu kralıcesı thamara hangı selcuklu sultanından kendısı ıle evlenıp gurcu tahtına gecmesını ıstemıstır ?
suleyman sah
9. suleyman sah ankarayı ele gecırdıgınde ankara hangı kardesının elınde ıdı?
mesud
10. 4.haclı seferınde selcukluların basında kım vardı?
2.suleyman sah
11. haclıların ıstanbulu dusurmesınden sonra yerıne hangı devlet kuruldu?
latın krallıgı
12. suleyman sah ahngı hastalıktan vefat ettı?
kulunc
13. 2.kılıc arslanın 11 ogluna parcaladıgı toprakları hangı sultan bırlestırdı?
2.suleyman sah
14. antalyanın fethı ne zaman ve kım tarafından yapıldı?
5 mart 1207-keyhusrev
15. kıbrıs haclı krallıgı ıle ılk antlaşmayı kım yapmıstır?
gıyasettın keyhusrev
16. keyhusrev hangı savasta sehıt dusmustur?
alasehır savası
17. 1196 yılında gıyasettın keyhusrev bızansa gırerek hangı sehırlerı fethettı?
honaz-ladık
18. trabzon hakımı aleksıosu yenıp karadenızdekı tıcaret yolllarını emnıyete alan kımdır?
gıyasettın keyhusrev
19. bızans ımparatoru ve kılıkya ermenılerını vergıye baglayan sultan hangısıdır?
2.suleyman sah
20. sultan gıyasettın keyhusrevın 2. saltanat donemı hangı yıllar arasındadır?
1205-1211
1. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ve Bizans ilişkileri ile ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır ?
II. İsaakios I. Keyhüsrev’in kendi tebaası olan tüccar kafilesine saldırmıştır..
2. I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Bizans’ın savaşmalarının sebebi nedir ?
III. Aleksios Angelos’un Selçuklu’ya bağlı tüccarları yakalayıp mallarına el koyması
3. Aşağıdakilerden hangisi I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Menderes Havzası’nda fethettiği yerlerden biridir ?
Ladik
4. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Menderes Havzası’nda ele geçirdiği esirler ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
Keyhüsrev bu ahaliyi İzmit’e getirtti.
5. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Selçuklu tahtını II.Süleymanşah’a terk etmesinin sebebi nedir ?
Konya’yı kuşatmasına karşı ahalinin daha fazla sıkıntı çekmemesi için.
6. I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahtı terk ettikten sonra ziyaret ettiği ilk yer neresidir ?
Klikya
7. II. Süleymanşah’ın ilk icraatı ne olmuştur ?
Kardeşleri Berkyaruk ve Argunşah’dan Niksar ve Amasya’yı almıştır.
8. Samsun limanını geri almak için görevlendirilen Bizanslı Deniz komutanı kimdir ?
Konstantin Frankopulos
9. Kilikya Seferi kimler arasında olmuştur ?
II. Süleymanşah – II. Leon
10. Malazgirt Zaferinden sonra ilk kurulan Türkmen beyliği hangisidir ?
Saltukoulları
11. II. Süleymanşah’ın Gürcistan Seferi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
İki ordu Kars bölgesinde karşılaşmışlardır.
12. Aşağıdaki beylerinden hangisi Gürcistan seferinden önce Selçuklulara tabi olmuştur ?
Saltukili Beyi
13. Saltuklular’a son veren kimdir ?
Türkiye Selçuklu Devleti
14. Aşağıdakilerden hangisi Melik Mesud’un hakim odluğu yerlerden değildir
Kütahya
15. İplikçi Medresesi’nin yapımına hangi Selçuklu Sultanı zamanında başlanmıştır ?
II. Süleymanşah
16. I. Gıyaseddin Keyhüsrev kaç yıl aradan sonra ikinci kez tahta oturmuştur ? 8
17. IV. Haçlı seferinden sonra paylaştırılan Bizans topraklarından Antalya kimin idaresine geçmiştir ?
Aldobrandini
18. Kıbrıs haçlı krallığı ile ilk anlaşmayı hangi Selçuklu Hükümdarıyapmıştır ?
I. Gıyaseddin Keyhüsrev
19. Aşağıdakilerden hangisi Kral Leon’un I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanat döneminde yaptığı faaliyetlerden değildir ?
Kayseri kuşatmasını para karşılığında kaldırmıştır.
20. I. Gıyaseddin Keyhüsrev Laskaris aleyhinde kim ile gizli bir anlaşma yaptı ?
Henri de Flandre
1. Aşağıdakilerden hangisi Çğarı Bey in keşif akınları için söylenemez?
Bizans doğu illerinde yaşayan ermenileri bu göçlere karşı kullanmıştır
2. Aşağıdakilerden hangisi Pasinler savaşı için doğru bilgiyi verir
Bizans İmp ile ilk anlaşma bu savaş sonrası yapılmıştır
3. Aşağıdaki eşleşmelerden hangisinde Malazgirt savaşından sonra kurulan Türk beylikleri ve hükmettikleri bölgeler doğru olarak vermiştir
Erzincan – Mengücülker.
4. Aşağıdakilerden hangisi Bizans ın Anadolu yu kurtarma ümitlerine son veren savaştır
Miryokefalon
5. Aşağıdakilerden hangisi önce beyliğin başına gecmiş fakat Malazgirt Kalesi kuşatmasında Eyyubilere yardım ettiği gerekçesiyle tahtan indrilmiş kişidir
Mama Hatun
6. Aşağıdakilerden hangisi Bizans ile ittifak yaparak II.kılıçarslan ın üzerine yürüyen Danışmend beyidir
Yağıbasan
7. Aşağıdakilerden hangisi Artuklular hakkında söylenemez
Anadolu nun Türkiye olma sürecinde ve islam medeniyetinin Anadolu da kurulmasında büyük hizmetler vermiştir
Güney Doğu And. bölgesinde günümüze ulaşan eserlerin nerdeyse tümü artuklular zamanından kalmıştır
Artuk Bey in oğulları tarafından Hasankeyf ve Mardin olarak iki şube olmak üzere kurulmuştur
Ataları Artuk Bey et-Türkmani Oğuzalrın Döger boyundan bir aileye mensuptur
8. Aşağıdakilerden hangisi Sarayın damından düşerek hayatını kaybeden Artuklu beyidir :))
II.Sökmen
9. Aşağıdakilerden hangisi Dilmaçoğulları için söylenemez
Başkentleri Erzen olarak bilinir
Hüsamüüdevve Alptekin topraklarını genişletip üç asır başkentlik yapacak şehri fethettiği için beyliğin gerçek kurucusu kabul edilir
Diyar-ı Bekr in Artuklular dan sonra en uzun ömürlü Türmen Beyliğidir
Karakoyunlular tarafından yıkılmıştır
10. Aşağıdakilerden hangisi Malazgirt zaferinden sonra anadolu da kurulan beyliklerden biri değildir
Yınaloğulları
Davudoğulları
Kızılarslanoğulları
Çubukoğulları
11. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devletinin Büyük Selçuklu Dev. bağlı olmadan kurulduğu konusunda verilen bilgilerden değildir
Süleymanşah ın Ermeni Phliteros u koruması
Melikşah ın Anadolu ya üç ordu göndermesi
Süleymanşah ın Melikşah a karşı Bizans la anlaşması
Süleymanşah ın şiilerle bağlantı kurmaya çalışması
12. Aşağıdakilerden hangisi Süleymanşah ile Bizans arasında ilişkiyi dolaylı olarak başlatan olaydır
Süleymanşah ın Antakya yı kuşatıp haraca bağlaması
13. Aşağıdakilerden hangisi Drakon Çayı anlaşması için söylenemez
Robert Güiscard ın İstanbul a doğru ilerleyişine karşı bizans imp Türklerle anlaşmayı tercih etmiştir
Fiili olarak Drakon Çayının doğusunu elinde bulunduran Türkler batı tarafının bir kısmında da hak sahibi olmuştur
Süleymanşah ilk kez sultan ünvanı kullanmışyıt
Bu anlaşma Miryokefalon dan önce Anadolu nun tapusunu alındığını göstermektedir
14. Aşağıdakilkerden hangii Süleymanşah ın Bizans a karşı güçlüyken Drakon Çayı anlaşmasını imzalamasının hedeflerinden değildir
Büyük Selçuklu ile aralarındaki rekabet ve mücadele isteği
Malazgirt zaferinden sonra Anadolu daki otorite boşluğu
Bizans Anadolusunun ticari ve siyasi olarak çökmüş durumda olması
Fetihleri daha batı ya götürerek ticaret yollarını zapt etmek
15. Aşağıdakilerden hangisi Süleymanşah ın ünvan veya lakaplarından birisi değidlir
Nasıruddevle Müderredüldevle Ebulfevaris Rükneddin
16. Aşağıdakilerden hangisi Süleymanşah tan sonra tahta gecip Çaka Bey ve Peçeneklerle ittifak kurarak Bizansı düşürmek isteyen kişidir
Ebulkasım
17. Aşağıdakilerden hangisi I. Haçlı seferinin sebeplerinden birisi değildir
Birbirleriyle çatışan şöalyeleri İslam Dünyasına sevk etmek
Malazgrt Savaşından sonra Bizans ın güç kaybetmesiyle fethedilen topraklarda yaşan Hristiyan halkın Papalık tan yardım istemesi
İslam Ordusunun fehitlerinden sonra hilal içerisinde kuşatılmış Hristiyan dunayının Anadolunun fethiyle çok zor duruma düşmesi
Müslümanlığın giderek yayılarak Hristiyanlık önüne gecmesi ile kilisenin çökmesi ihtimali ile Kudüs ün fethi
18. Aşağıdakilerden hangisi 1101 yılı Haçlı seferleri için söylenemez
Sefer çağrısı Kudüs ün düştüğü sırada ölen Urbanuz un yerine gecen II.Leon tarafıdan yapıldı
Avrupa nın çeşitli ülkelerinden üç ordu ile sefer başladı
Merzifon,Konya ve Ereğli savaşlarını kapsadı
Haçlılar uğrdaıkları hezimet sonrası 45 yıl sefer düzenleyemedi
19. Aşağıdakilerden hangisi 1101 yılı haçlıları nın sonuçlarından birisi değildir
Türkler anadolu dan atılamayakclarını gösterdiler
Selçuklular ın 1.Haçlı seferinde ki kayıplarının telafisi konusunda kısa vadede büyük fayda sağladı
Latin doğu ömrüü uzatacak destekten mahrum kaldı
Haçlılar 45 ıl sefer düzenleyemedi
20. Aşağıdakilerden hangisi Kılıç Arslan ın naaaşının bulunduğu türbedir Kubbetü’s-Sultan
21. Aşağıdakilerden hangisi Melik Arab ın isyan etmesine sebep olmuştur
Sultan Mesud un kardeşinin elinde bulunan Malatya yı Danışmendlere terk etmesi
22. Aşağıdakilerden hangisi II.Haçlı seferi için söylenemez
İmameddin Zengi nin Urfa yı fethetmesi üzerine başladı
İlk defa Krallar sefere katıldı
Rumlar ın deseği ile canlarını kurtaran haçlılar Kudüs e doğru kaçmıştır
Bizansve Selçuklu işbirliği yapmıştır
23. Aşağıdakilerden hangisi Sultan Mesud un Çukurova ya yaptığı ikinci sefer hakkında doğru bilgiyi vermez
Toros un Çukurovada güçlenmesi Suriye yolunu tehdit etmesi
Orduda hayvan vebası salgını çıkması
Selçuklu ordusunun Misis ve Anazarba yı kuşatması
Ermeniler in mukavemetinin kırarak Suriye yolunun nispeten açılması
24. Aşağıdakilerden hangisi Sultan Mesud dönemi için söylenemez
Danışmendlileri itaat altına almıştır
Prakana kalesini fethetmiştir
II.Haçlı seferinde başarılı olmuştur
İmara önem vermiş camiler ve saraylar inşa ettirmiştir
25. Aşağıdakilerden hangisi Sultan Mesud un Türkiye Selçukluları açısından en önemli başarıları arasında yer almaz
Tahta geçtikten sonra iktidarını herkese kabul ettirerek tüm beylikleri etrafında toplaması
Bizans İmp. konya kuşatmasının başarısız olması
II.Haçlı seferinde Haçlı ordularının büyük kısımını imha etmesi
Türlkiye selçuklularına I.Hçlı seferinin yol açtığı tecritten çıkmaimkanı vermesi
26. Aşağıdakilerden hangisi Komnenos un II.Kılıç Arslan a karşı kurudğu ittifaklarda bulunmamıştır
Zünnun Yağıbasan Şahinşah Toros
27. Aşağıdakilerden hangisi 1162 yılında II.Kılıç Arslan ile Bizans arasında yapılan anlaşma için söylenemez
İhtiyac halinde Bizans a akser gönderilmesi
Türkmen Beylerinin devre dışı kalarak anlaşmanın gizli tutulması
Bizans sınırındaki istilanın durdurulması
Batı Anadolu da işgal edilen bazı yerlerin iadesi
28. Aşağıdakilerden hangisi II.Kılıç Arslan ın 10 yıllık bir anlaşma yaparak vergiye bağladığı imparatordur
II.İsaakis Angelos
29. Aşağıdakilerden eşleşmelerden hangisi II.Kılıç Arslan ın oğullarına bıraktığı bölgeler hakkında doğru bilgiyi vermez
Melikşah – Sivas ve Aksaray Mesud – Ankara,Çankırı ve Kastamonu Kayserşah – Kayseri
Keyhusrev – Uluborlu
30. Aşağıdakilerden hangisi III.Haçlı seferi için söylenemez
İngiltere ve Fransa deniz Almanya kara yolunu kullandı
Selahaddin Eyyübi nin Kudüs ü fethi sebebyile başladı
II.Kılıç Arslan Alman Kralı Barbarosa ya karşı savaştı
Haçlı orduları aralarındaki rekabete rağmen Akka yı kuşatıp aldılar
31. Aşağıdakilerden hangisi II.Kılıç Arslan ın veliaht tayin ettiği oğludur
Keyhüsrev
32. Aşağıdakilerden hangisi Keyhüsrev in tahtı Süleymanşah a devrederken gelişen olaylardan değildir
Süleymanşah ın Keyhusrev e canına malına dokunulmayacağı konusunda ahidname vermesi
Keyhusrev in Süleymanşah a elçi göndererek tahtı teslim etmesi
Keyhusrev in halkının daha fazla sıkıntı çekmesini istememesi
Süleymanşah ın söz verdiği üzere 3000 kişilik bir müfreze ile abisine koruma sağlayarak istediği yere gitmesini sağlaması
33. Aşağıdakilerden hangisi II. Süleymanşah ın Kilikya seferi hakkında doğru bilgiyi verir
Antakya veTrablusşam Prensleri sefer sırasında taraf değiştirmiştir
Selçuklu Sultanı Oşin isimli bir ermeni beyi ile işbirliği yapmıştır
Fethettiiğ Bölgeye kardeşi Sultanşah ı melik tayin etmiştir
Buradaki halkı sürgün edip kendi ahalisini yerleştirmiştr
34. Aşağıdakilerden hangisi II.Süleymanşah ın Gürcü seferinde başarısız olmasına sebep vermiştir
Süleymanşah ın Çetrdarının düşmesi
35. Aşağıdakilerden hangisi II.Süleymanşah için söylenemez
Kulunç hastalığından vefat etmiştir
Gürcü seferinde sağladığı başarı sayesinde adını duyurdu
İplikçi Medresesi onun zamanında tamamlandı
Ankara yı ele gecirdi
36. Aşağıdekilerden hangisi I.Gıyasettin Keyhusrev aleyhinde fetva verdiği için idam edilen din adamıdır
Tirmizi
37. Aşağıdakilerden hangisi I.Gıysettin Keyhusrev in Ticaret anlaşması yaptığı devlettir
Kıbrıs Haçlı Krallığı
38. Aşağıdakilerden hangisi Alaşehir Savaşı için söylenemez
Keyhusrev ve Laskaris arasında olmuştur
Selçuklu Sultanı savaş alanında hayatını kaybetmiştir
İznik İmp. ordusunu Alan Cermen ve Kıpkaç askerleri desteklemiştir
Eski Bizans İmparatoru III.Aleksios esir alınıp kafası koparılarak savaş alanında öldürülmüştür
39. Aşağıdakilerden hangisi Keyhusrev tarafından yaptırılan günümüze ulaşmış tıp medresesidir
Cevher Nesibe Tıp Medresesi ve Darü’ş -şifası
40. Aşağıdakilerden hangisi I.Gıyasettin Keyhusrev in ikinci saltanat dönemi için söylenemez
Antalya nın fethi Kıbrıs Haçlı Kallığıyla ticaret anlaşması
IV.Haçlı seferi Alaşehir savaşı
1. I. Gıyaseddîn Keyhüsrev, I. İzzeddîn Keykâvus’u nereye melik olarak atamıştır?
Malatya
2. Aşağıdakilerden hangisi I. İzzeddîn Keykâvus’un tahta geçtiğinde yaşanan olaylardan değildir ?
Kardeşi Tokat Meliki Alâeddin Keykubâd isyan etti.
Kilikya Ermeni Kralı Kaykubad’a destek vermesine rağmen Kayseri Subaşısı ile de ittifak yaptı
Halep ve çevresinin zapt edilip Melik Efdal’e bırakılması.
Laskaris yeni sultanı tebrik etmek için hediyeler gönderdi.
3. Türkiye Selçukluları’nın Bizanslılar ile yaptığı son muharebe hangisidir ?
Alaşehir Savaşı
4. Aşağıdakilerden hangisi Keykavus’un Laskarisle yaptığı barış antlaşması sonrası savaşmayı hedeflediği bölgelerden değildir ?
Trabzon Rum İmparatorluğu
Kilikya Ermenileri
Eyyubiler
Eflak Prensliği
5. Keykavus ilk seferini nereye yapmıştır
Sinop
6. Sinop fethi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
Keykavus Anadolu’dan geçen milletleararası güney-kuzey ticaret yolunun kontrolünü sağlamak istemiştir.
Sinop feth edilince şehrin valiliğine Mübarizeddin Ertokuş atandı
7. Aşağıdakilerden hangisi Sinop ve Antalya’nın fethi’nin Türkiye Selçukluları açısından sonuçlarından değildir ?
Kuzey-güney ticaret yolunu kontrol altına aldılar
Karadeniz ve Akdeniz sahilinde, kuzey-güney yolunun giriş-çıkış kapıları olan iki önemli limana kavuştular
Selçuklu sınırı bu seferler ile Silifke’ye kadar uzanmış oldu.
Milletlerarası ticaret anlaşmalarıyla Türkiye’yi yeniden milletlerarası ticaret faaliyetlerinin önemli kavşaklarından biri haline getirerek zenginleştirdiler.
8. Antalya’yı ele geçiren ve kime teslim edildiği aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir ?
Hıristiyan ahali – Kıbrıs Haçlı Krallığı
9. Halife Nâsır Lidinîllah’ın yeniden düzenleyerek oluşturduğu, daha sonra da Ahilik adı altında gelişecek olan teşkilat hangisidir ?
Fütüvvet
10. Aşağıdakilerden hangisi Keykavus’un Sinop’un fethi sırasında Kilikya Ermenileri’nin ele geçirdiği yerlerden değildir ?
Larende Lülüve Ereğli Keban
11. Aşağıdakilerden hangisi Selçuklu Devletinin Ermeniler üzerine düzenlediği seferlerde ele geçirdiği yerlerden değildir ?
Çinçin Kalesi Kançin Kalesi Keban Kalesi Ereğli Kalesi
12. Keykavus’un II. Leon ile yaptığı antlaşmanın sonucu nedir ?
Keykâvus, Anadolu-Suriye ticaret yolunun Anadolu güzergâhının kontrolünü sağlamış oldu
13. Selçuklu ümeralarının Halep seferi’nin meşru sayılması için Keykavus’a anlaşmasını önerdiği Eyyubi melik’i kimdir ? Melik Efdal
14. Halep Seferi ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır ?
Sefer sırasında Elbistan, Merzubân, Ra’bân, Tell-bâşir yolunun takip edilmesi kararlaştırıldı.
Sefer sonrasında Urfa ve Harran Selçuklular’a bırakılmıştır
Haleb ileri gelenleri Melik Eşreften yardım istediler.
Sultan ihanetlerinin payı olduğunu düşündüğü emirlerini yakmıştır
15. Sivas’taki Darüşşifa’yı yaptıran Selçuklu Sultanı kimdir ?
I. İzzeddin Keykavus
16. Aşağıdakilerden hangisi I. İzzeddin Keykavus’a ithaf edilen eserlerden değildir ?
Enis ul-kulûb Berid Ussâde Kelile ve Dimne Kitabü’l- Sultan
17. I. Alaaddin Keykubad hangi kalelerde haps edilmiştir ? Minşar – Kezirpert
18. Sultan Keykubad ilk seferini nereye yapmıştır ? Kalanoros
19. Aladdin Keykubad ile evlenen Mahperi kimin kızıdır ? Kir Vard
20. Keykubad Ermeni’lerin hangi bölgelerini ele geçirememiştir Ayas/Korykos
21. I.Aladdin Keykubad döneminde günümüzde Ermenek olarak bilinen bölgeye kimler yerleştirilmiştir
Karamanoğulları / Salar Türkleri
22. I.Aladdin Keykubad Karadeniz’in kuzeyinde nereye sefere çıkmıştır ? Suğdak
23. Harezmşah ve Selçuklular ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
Celâleddîn Mengüberti’nin Meraga’ya hakim olması ile Selçuklu teması başlamıştır
Keykubad Harezmşah’a karşı Eyyubiler ile anlşama yoluna gitmiştir.
Aralarında Yassıçimen Savaşı gerçekleşmiştir
Keykubad Erzurum meliki Cihanşah ile Harezmşah’a karşı birleşmiştir.
24. Yassıçemen Savaşından sonra Melik Eşref’e iade edilen fakat tahrip olduğu için Melik Eşref’in terk ettiği ve bu nedenle Selçuklular ile Eyyubilerin aralarının açılmasına sebep olan şehir neresidir ? Ahlat
1. II. Keyhüsrev babası Alaaddin Keykubad döneminde nerede meliklik yapmaktaydı
Erzincan
2. Aladdin keykubad kimi veliahd ilan etmiştir ?
İzzeddin Kılıç Arslan
3. Aşağıdakilerden hangisi II. Keyhüsrev’i tahta çıkarmak isteyenler arasında değildir ?
Sadeddin Köpek
Kemâleddin Kâmyâr
Taceddin Pervâne
Gürcüoğlu Zahîrüddevle
4. Selçuklu Devleti’ni çöküşe götüren mesele aşağıdakilerden hangisi ile ilgilidir ?
Taht Kavgaları Ulema- ümera kavgaları
II. Keyhüsrev’in ölümü Gulam Sistemi meselesi
5. Bir ülkede nitelikli devlet adamı yokluğu anlamında kullanılan terim hangisidir ? Kaht-ı rical
6. Sadettin Köpek ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
Yakalandığı bir hastalıktan dolayı vefat etti.
Hükümdarın atabeyi Şemseddin Altunaba ve bazı emirleri öldürttü.
Gulâm sisteminin tüm aksayan yönlerini ortaya çıkardı
Devleti çöküntüye götüren süreci başlattı.
7. Baba-i isyanı hangi bölgede başlamıştır ?
Adıyaman-Kefersud-Maraş
8. Aşağıdakilerden hangisi Baba-i isyanın yol açtığı olumsuzluklardan değildir ?
Moğol istilâsının önünü açacak askerî bir zaaf oluşturmuşlardır
Farslılaşmış İranlı yöneticilerin takip ettiği siyaset neticesinde marjinal duruma düşmüşlerdir
Türkmenler ve devlet insan kaybına uğramıştır.
Gulâm sisteminde isyanlar çıkmaya başlamıştır.
9. Baba İlyas’ın isyan hareketi ölümünden sonra oğlu ve kalan halifeleri tarafından yaşatılmıştır.Buna göre bu isyanın davamı niteliğinde olarak Osmanlı Devleti’nde hangi ad ile ortaya çıkmıştır ?
Kızılbaş
10. Moğol istilası kaçıncı yy da meydana gelmiştir ? XIII
11. Moğollar’ın kendileriyle dost olmayı kabul eden hükümdarlarla yaptıkları, hana yılda bir kere vergi vermeyi taahhüt eden tabiiyet antlaşmasına ne denir ? İl tutma
12. Moğollar Türkiye Selçuklu Devleti’ne ait ilk ele geçirdiği yer neresidir ? Erzurum
13. Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğol Komutan Baycu ile antlaşma yapan kimdir ?
Mühezibüddin Ali
14. II. Keyhüsrev’in ölümünden sonraki gelişmeler ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
Taht mücadelesi sultanın oğullarının yetişkin olmamasından dolayı ümeralar arasındaydı.
En kudretli emir Batu Han’dan aldığı yarlığ ile vezirlik makamına gelen Şemseddin İsfahanidir.
Celaledin Karatay’ın desteği ile Keykubad yerine Keykavus tahta çıkarıldı.
Keykavus, Güyük Han’ın Moğol tahtına geçmesi vesilesi ile düzenlenen törene gitmişti.
15. Gulam kökenli ümeranın özelliği olan olumsuzlukların hiçbirine bulaşmamış ve devletin menfaatini kendi menfaatinden üstün tutan saltanat naibi kimdir ? Celaleddin Karatay
16. Kılıç Arslan’ın sultanlık yetkilerini alıp sarayda hapseden kimdir ?
II. Keykavus
17. – Aşağıdakilerden hangisi Moğolların Selçuklu hükümdarlarını çeşitli vesileler ile ayağına çağırdıkları yerdir
Karakurum
18. Aşağıdakilerden hangisi İkinci Anadolu Seferinin sebebidir ?
II. Keykavus’un Moğol Hükümdarı’nı ziyaret etmemesi
Moğolların tayin ettiği sübaşılara görevlerinin yaptırılmaması
Moğol ordusunun Anadolu’da beslenmesinin Selçuklu maliyesini etkileyecek olması
Hülagü Han’ın Selçuklu lehinde faaliyetlerde bulunması
19. – Nizameddin Hurşid ve Muineddin Pervane gibi İranlı ümera hangi sultan döneminde sultan adına dizginleri tamamen ele geçirmiştir ?
IV. Kılıç Arslan
20. Selçuklu Dveleti’ni ikiye bölen bir yarlığ veren Moğol hanı kimdir ?
Hülagü
21. Aşağıdakilerden hangisi Moğollar adına Ermeniler ve Antakya Haçlı prinkepsiyle aynı saflarda Şam,Halep ve Meyyafarıkin zabtına katılmamıştır ?
Nizameddin Hurşid
22. Moğolların İslam dünyasında yenilmezliği efsanesini yok eden savaş hangisidir ?
Ayn-ı Calut Savaşı
23. Aşağıdakilerden hangisi IV. Kılıçarslan döneminde Pervanenin fethedip sultandan kendisine temlik edilmesini istediği yerdir ? Sinop
24. 1277 yılında Türkmen beylerinden ve devlet adamlarından aldığı davet üzerine Moğollar’a karşı Anadolu seferine çıkan kimdir ? Baybars
25. Süleyman Pervane’yi ihanet gerekçesi ile idam ettiren kimdir ? Abaka
1. Türkmen isyanları ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
) Moğollara tâbi duruma gelen Selçuklu Devleti yöneticileriyle istilacılara karşı düzenlenmiştir
Beylerin bağımsız olma arzuları da sebep teşkil etmekteydi
Hatiroğlu Şerafettin Baybarsîn ordusuyla geldiğini düşünerek Moğollar’a karşı isyan başlattı
Türkmenler İlhanlılara karşı büyük bir zafer kazandılar
2. IV. Kılıç Arslan döneminde Devletin yönetimini ele geçiren emir kimdir ?
Muîneddîn Pervâne
3. II. Keykavus’un oğlu olduğu iddiası ile ortaya çıkan kişi kimdir ?
Aladdin Siyavuş
4. Karamanoğlu Mehmet Bey ve Siyavuş,Türkmenlerle birlikte Akşehir yönünde hangi beylikler ile savaştılar
Sahipataoğulları – Germiyan Türkmenleri
5. Moğol istilasından sonra Anadolu’da ilk kurulan beylik hangisidir ?
Ladik (İnançoğulları )
6. Karamanoğullar’ın bağımsızlığını hangi beyi ilan etmiştir ? Mehmet Bey
7. Karamanoğulları’nın tarih sahnesinden silen kimdir ?
Osmanlı Devleti
8. Aşağıdakilerden hangisi Eşrefoğulların hüküm sürdüğü yerlerden değildir ?
Honaz Bolvadin Ilgın Beyşehir
9. Eşrefoğulları’nın yıkılması ile toprakları hangi beylikler tarafından paylaşılmıştır ?
Hamid – Karaman
10. Germiyanoğulları’nın tarih sahnesine çıktıkları yer neresidir ? Kütahya
11. Pervaneoğulları ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır ?
Muîneddîn Mehmet babasının Moğollar tarafından öldürülmesiyle Sinop’ta istiklâlini ilân etti
Mesud zamanında Bafra ve Samsun şehirleri beyliğin topraklarına katıldı.
Mesud Bey Frank kuvvetleri tarafından ani bir baskınla esir alınıp Kefe’ye götürüldü.
Mesud Bey ölünce oğlu olmadığı için beyliği bir süre kızı idare etti.
12. Ladik’in hakimiyeti için Germiyanoğulları ile yaklaşık 20 yıl mücadele eden Şemseddin Mehmet hangi beyliktendir Sahipata
13. Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı Devleti’ne bağlanarak sona eren beyliklerden değildir ?
Menteşeoğulları Eşrefoğulları Candaroğulları Karamanoğulları
14. Gazan Han’la birlikte, Selçuklu Devleti’ni de metbû tanıdığını gösteren, III. Alâeddin Keykubad adına kestirdiği sikkelerin önemli bir özelliği de o zamana kadar İslâmî sikkelerde görülmeyen “humiyet ani’l-âfât” (Allah afattan korusun) ibaresinin bulunmas
Şemseddin Yaman C. – Candaroğulları
Fahrettin Ali – Sahip Ataoğulları
Hamid Bey – Hamidoğulları
Karesi bey- Karesioğulları
15. Daha sonradan Tekeoğulları olarak anılacak olan beyliğin temellerinin atıldığı,Teke-İli denilen bölge hangisidir ? Antalya
16. Doğrudan Moğol idaresi dönemi hangi sultan döneminde başlamıştır ? II. Mesud
17. Gazan Han’ın Memlük seferini iptal etme sebebi nedir ?
Sülemiş’in isyanı
18. Candaroğulları hangi padişah zamanında Osmanlı Devleti’ne bağlandı ?
II.Mehmet
19. Eşrefoğulları beyliğinin ilk merkezi neresidir ? Gorgorum
1. Sikkelerin yeni bir kataloğunu hazırlayan Tarihçi kimdir ? Yılmaz İzmirlier
2. Es-sultanü’l-kâhir ünvanını kullanan Selçuklu Sultan’ı kimdir ?
II. Süleymanşah
3. Selçuklular’da Devletin inşası Miryakefelon’dan sonra aşağıdakilerden hangileri ile inşa olmuştur ?
Gulâm ve İktâ
4. Ülke topraklarının hanedan üyelerine taksimi uygulaması hangi sultanın bu uygulamayı yapmasıyla ülkenin sarsıntıya girmesi yüzünden kaldırılmıştır ?
II. Kılıç Arslan
5. Kilikya Ermeni kralı I. Hetum hangi sultanlar döneminde Selçuklu Devleti’ne tabii olmak zorunda kalmış ve bastırdığı sikkelerde bu sultanların isim ve ünvanlarına yer vermiştir ?
I. Keykubad – II. Keyhüsrev
6. Hangi sultandan itibaren bütün Türkiye Selçuklu sultanları kendi adlarına hutbe okutmuştur ?
I. Kılıç Arslan
7. Türkiye Selçukluları’ndan günümüze ulaşan ilk sikke hangi sultana aittir ?
I. Mesud
8. Saraydaki erkek şarkıcılara ne ad verilir ?
Mutrib
9. Sadece Türkiye Selçuklu Devleti’nde bulunan, sultanın eğlence meclislerini düzenlenmesinden sorumlu olan emir hangisidir ?
Emir-i meclis
10. Üzengi tutan anlamına gelmekte olup sultan’ın ata binip inmesine yardımcı olan ve saltanat alameti olan Gaşiye’yi taşıyan hangisidir ? Rikabdar
11. Ferman karşılığı olarak veya fermanda tuğra üzerine yazılan dua kalıbı karşılığında kullanılan sultan sembolü hangisidir ? Tevkî
12. – Aşağıdakilerden hangisi Büyük Selçuklu Devletinden farklı olarak Türkiye Selçuklu Devletinde bulunan devlet adamlarından biridir? Naib-i Saltanat
13. Gaşiye nedir ? Sultanın eyerinin örtüsü
14. Emir-i dad’ın görevi nedir ?
Siyasî suç işlediği iddiasıyla cezalandırılan kişilerin cezalarını infaz etmek.
15. Aşağıdakilerden hangisi Dîvân-ı A’lâ’dan değildir ?
Divan-ı İnşâ Divan-ı İstîfâ Divan-ı Mezalim Divan-ı Arz
16. Devletin mali işlerinin gelir ve giderlerinin kontrolünden denetlenmesinden sorumlu olan divan hangisidir
Dîvân-ı İşraf
17. Türkiye Selçuklu Devleti’nde devlet adamlarının protokol sıralaması aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir ?
Vezir – Atabeg – Naib-i saltanat
18. Aşağıdakilerden hangisi kale kumandanı değildir ?
Dizdar Serleşker Kutvâl Kaledar
19. Aşağıdakilerden hangisi Selçuklu Devleti’nde Meşşai ekolü ile ilgili dersler vermemiştir veya çalışması yoktur ?
Mecdüddin İshak Esirüddin Ebheri Kazvini Siracüddin Umrevi
20. El-elvahu’l- Imadiyye adlı eserin müellifi hangisidir
Şihabüdin Sühreverd
 
Üst