AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Vize Ders Notu

Administrator
Yönetici
Mesajlar
255
Tepkime puanı
24
Puanları
18
Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Ders Notları

ÜNİTE 1

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ (ORTAKLIK) İLİŞKİLERİ

Türkiye-Avrupa Birliği (Ortaklık) İlişkilerinin Ortaya Çıkışı

Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna Müracaatı
Türkiye, tarihte en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa bütünleşmesi hareketine de ilgisiz kalmayarak, 31 Temmuz 1959’de bu hareketin en önemli örgütlenmesi olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET, bugünkü adıyla Avrupa Birliği’ne) başvurmuştur.
Bu başvurunun altında birçok neden yatmaktadır. Bunlar genel olarak şöyle sıralanabilir:
Batılılaşma ve çağdaşlaşma çabalarını sürdürme,
Soğuk Savaş döneminde siyasi ve ekonomik izolasyondan ve Sovyetler Birliği’nin baskısından kurtulma,
Batı Bloğundaki yerini ekonomik entegrasyonla destekleme,
ABD karşısında denge arayışı,
Avrupa Ekonomik Topluluğunun yardımlarından yararlanma ve Avrupa Ekonomik Topluluğu üye devletlerindeki mevcut pazar payını koruma,
Avrupa’da Yunanistan’ın aleyhteki girişimlerine engel olma.

Türkiye’nin ivedilikle Topluluğa bağlanma isteğinin iki önemli nedeni bulunduğu, dönemin Türk yetkililerince şu şekilde açıklanmıştır:

Türkiye, uzun dönemde Batı Avrupa’da kurulabilecek siyasal bir birliğin dışında kalmak istememektedir.
Öte yandan, Türkiye, gümrük birliği içinde Yunanistan’a verilecek ticari tavizlerden de yoksun kalmamak amacındadır.
Topluluk tarafından Türkiye’nin başvurusuna olumlu yaklaşılmasının en önemli nedeni: Üye devletlerin Soğuk Savaş döneminde yaşadıkları güvenlik kaygılarıdır.
Topluluk üye devletleri, Türkiye’nin Doğu Bloğu ülkelerine yakınlaşmasını engelleyerek Doğu Akdeniz’in kendi kontrolleri altında kalmasını sağlamak istemişlerdir.
Yeni kurulan Topluluğun kendini uluslararası alanda tanıtma ve özellikle de Avrupa’da kendisine alternatif bir oluşum olarak çıkan EFTA karşısındaki konumunu güçlendirme isteği de başvuruya olumlu yaklaşılmasının diğer bir nedeni olmuştur.

EFTA: Avusturya, Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, İsviçre, Norveç ve Portekiz tarafından 4 Ocak 1960’da Stokholm’de imzalanan antlaşma ile kurulan Avrupa Serbest Ticaret Birliğidir.
Ortaklığın Kurulması

Avrupa (Ekonomik) Topluluğunu Kuran Antlaşma:

Avrupa (Ekonomik) Topluluğunun kurucu antlaşmasıdır.
Antlaşma, 25 Mart 1957’de Roma’da imzalanıp 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir.
O tarihten beri yürürlüktedir.

Lizbon Antlaşması’yla adı Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma olarak değiştirilmiştir.
Türkiye’nin başvurusuna Topluluk Konseyi tarafından verilen cevapta, Türkiye’nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin yükümlülüklerini üstlenmesine imkân vermediği belirtilerek, Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Antlaşma’nın 238. Maddesi temelinde tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık ilişkisinin kurulması önerilmiştir. Önerinin dönemin Türk Hükümetince kabul edilmesi üzerine taraflar arasında bir ortaklık anlaşması imzalanması için müzakerelere başlanmıştır.
Ancak müzakereler, bir yandan Topluluk üye devletleri arasında Türkiye ile imzalanacak ortaklık anlaşmasının amacı ve içeriği konusunda oluşan görüş ayrılıkları, öte yandan Türkiye’de meydana gelen iç siyasi çalkantılar nedeniyle birçok kez kesintiye uğramış ve toplam dört yıl sürmüştür.

ANKARA ANTLAŞMASI:

Anlaşma, 12 Eylül 1963’te Ankara’da imzalanmış ve tarafların iç hukuklarında onaylanması ve GATT izninin alınması süreçlerinin ardından 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir.
Böylece Türkiye, Yunanistan’ın arkasından Topluluk ile ortaklık kuran ikinci ülke olmuştur.
Ortaklık: Topluluk (Birlik) ile devletler veya uluslararası örgütler arasında özel amaçlar güden ve karşılıklı hak ve yükümlülükler ve ortak tutum ve özel usuller içeren bir akdi ilişkidir.
1963 Tarihli Ankara Anlaşması Anlaşma’nın Kapsamı,Ankara Anlaşması,
Giriş bölümü
33 madde içeren ana metin,
Bir geçici protokol,
Bir mali protokol,

Son senet ve işgücü konusunda taraflar arasında teati edilen mektuplardan oluşmaktadır.
Ayrıca Anlaşma’nın ana metnine;
1 niyet bildirisi,
2 yorum bildirisi ve
Federal Alman Hükümeti’ne ait 2 bildiri eklenmiştir.
Anlaşmanın ana metninde;
Ortaklık ilişkisinin amacı,
Gümrük birliği,
Tarım,
Malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı,
Ulaştırma,
Rekabet,
Mevzuat ile ekonomik ve ticari politikaların uyumlaştırılması,
Ortaklık kurumları,
Türkiye’nin tam üyelik imkânları,

Ortaklık ilişkisinde çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü gibi konulara ilişkin hükümler öngörülmüştür.
Ana metnin ekini teşkil eden protokollerde ise ortaklığın hazırlık döneminde Topluluk tarafınca tek taraflı olarak Türkiye’ye tanınacak ticari ve mali ayrıcalıklar düzenlenmiştir.
Protokol: Devletler veya uluslararası örgütler arasında bir toplantı, oturum, görüşme sonunda imzalanan akdi belgedir.
Bildiri: Resmî bir makam, kurum veya resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, deklarasyon, manifestodur.
Mevzuat: Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. yazılı hukuk kurallarının tümünü ifade eden bir kavramdır

Anlaşma’nın Amacı:
Anlaşma’nın amacı, Türkiye’nin Topluluğa entegrasyonunu sağlamaktır. Bu entegrasyon aşamalı olarak gelişecek ve sırasıyla ekonomik ve siyasi temelde gerçekleşecektir.
Bu çerçevede Anlaşma’nın ekonomik amacı, Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini tümü ile göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için bir “Gümrük Birliği”nin gittikçe gelişen şekilde kurulması öngörülmüştür.
Gümrük Birliği: Taraflar arasındaki ticarette mevcut gümrük vergileri, eş etkili vergiler ve miktar kısıtlamalarıyla her türlü eş etkili tedbirin kaldırıldığı ve ayrıca birlik dışında kalan üçüncü ülkelere yönelik olarak da ortak gümrük tarifesinin uygulandığı bir ekonomik entegrasyon modelidir.
Entegrasyon: Bütünleşmek, birleşmek, uyum sağlamak anlamına gelir.

NOT: Bu noktada hemen belirtilmelidir ki Gümrük Birliği, Anlaşma'nın asıl amacı değildir. Amaçlara ulaşma araçlarından sadece biridir, ancak en önemlisidir.
Anlaşma’nın siyasi amacı ise Anlaşma’nın giriş bölümünde “Türk halkı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu içinde bir araya gelmiş halklar arasında gittikçe daha sıkılaşan bağlar kurmak” olarak açıklanmıştır. Yine Anlaşma’nın giriş bölümünde, bu doğrultuda “Türk halkının yaşama seviyesini iyileştirme çabasına Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun getireceği desteğin, ileride Türkiye’nin Topluluğa katılmasını kolaylaştırmasını kabul ederek...” şeklinde bir vurgu yapılmıştır.
Bu düzenlemelerden açıkça anlaşılmaktadır ki Ankara Anlaşması’nın temel ve nihai amacı:
Türkiye’nin Topluluğa (Birliğe) tam üyeliğidir.
Bu bağlamda Anlaşma, öncelikle Türkiye’nin tam üyeliğin getireceği ekonomik, sosyal ve hukuki düzeydeki yükümlülüklerini yerine getirmesini ve belli bir ekonomik gelişmişlik düzeyine ulaşmasını “katılmanın ön koşulu” olarak hükme bağlamıştır.

Bu yüzden Anlaşma, “tam üyeliğe götüren ortaklık anlaşması” olarak nitelendirilmektedir.
Ortaklık ilişkisi, Türkiye’yi Topluluk (Birlik) üyeliğine hazırlama işlevi görecektir.
Tam Üyeliğe Götüren Ortaklık Anlaşması: Avrupa Birliği uygulamasında böyle bir anlaşma Türkiye ve Yunanistan dışında hiçbir ülkeyle imzalanmamıştır.
Anlaşmanın Dönemleri
Anlaşmada, ortaklığın birbirini izleyen hazırlık, geçiş ve son dönem olmak üzere toplam üç dönemden geçerek gelişeceği öngörülmüştür.
Ortaklığın bir döneminden diğer dönemine geçiş otomatik şekilde değil taraflarca belirlenecektir.

Ortaklığın ilk evresini oluşturan hazırlık dönemi, Türk ekonomisinin taraflar arasında kurulacak olan gümrük birliğine hazırlanacağı dönemdir.
Bu dönem, Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibarıyla başlamıştır.
Ortaklığın hazırlık döneminin usul ve esasları Geçici Protokol ve Mali Protokolde düzenlenmiştir.
Dönemin süresi 5 yıl olarak öngörülmüş ve Türkiye’nin talebi hâlinde Geçici Protokolde belirlenen usullere göre bu sürenin 10 yıla kadar uzatılması da mümkün kılınmıştır.
Dönemin asıl amacı, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamaktır. Onun için Türkiye, bu dönemde hiçbir yükümlülük altına girmemiştir. Ayrıca ekonomik yardım ve imtiyazlar verilmiştir.
Nitekim Türkiye’nin ihracat üstünlüğü olan bazı (tarım) ürünlerine tercihli tarife uygulanması ve belirli bir miktar kredi yardımı yapılması kararlaştırılmıştır.
Ortaklığın ikinci dönemi geçiş dönemidir.

Hazırlık döneminden geçiş dönemine intikal otomatik olmayıp geçiş döneminin koşullarının ayrı bir protokol ile düzenlenmesi gerekmektedir.
Ortaklığın geçiş dönemi, belirli istisnalar dışında 12 yıl sürecek ve âkit tarafların karşılıklı ve dengeli yükümlülükleri esasına dayanacaktır.
Türkiye ile Topluluk arasında gümrük birliğinin tedricen kurulması, Türkiye’nin ekonomi politikalarının Topluluğun politikalarına yakınlaştırılması, bunun için de gerekli ortak eylemlerin geliştirilmesi geçiş döneminin öncelikli hedefleri olarak öngörülmüştür.
Ortaklığın son dönemi ise gümrük birliğine dayanacak ve âkit tarafların ekonomik ve sosyal politikaları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesini sağlayacaktır.
Tarım ürünleri ticaretinde öncelikle tavizli rejimin genişletilmesi ve daha sonra aşamalı olarak serbest dolaşıma geçilmesi, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlanması yönünde somut adımlar atılması, Türkiye’nin geniş anlamda rekabet hukuku düzenlemeleri ve uygulamalarının Topluluk sistemiyle giderek tam uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir
Anlaşmada hazırlık döneminden geçiş dönemine intikalin aksine geçiş döneminden son döneme geçiş şekli düzenlenmemiştir.

Anlaşma’nın Genel Mahiyeti ve İçeriği
Anlaşma, “karma sözleşme” olarak Topluluk üye devletlerinin katılımı altında akdedilmiştir. Ancak, ortaklık ilişkisinde Türkiye’nin asıl muhatabı Topluluk üyesi devletler değil Topluluğun (Birliğin) kendisidir.
Çünkü Anlaşma’nın 1. maddesi gereğince ortaklık Türkiye ile Topluluk arasında kurulmuştur.
NOT: Ankara Anlaşması,Topluluğa sonradan katılan üye devletler bakımından uygulama alanı bulmaz. Çünkü Ankara Anlaşması, “esnek sınırlar” ilkesini kabul etmemektedir.Bundan dolayı,Avrupa Ekonomik Topluluğuna/Birliğine sonradan katılan devletler için protokoller imzalanmıştır.
Anlaşma’nın eşit statüye sahip iki tarafı bulunmaktadır. Öyle ki ortaklığın kurumları, bir yanda Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcileri, diğer yanda Topluluğun ve üye devletlerin ortak temsilcilerinden oluşmakta ve kararlarını oy birliği ile almaktadırlar.
Anlaşma ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi boyutlar içermektedir.
Anlaşma, içerik olarak AET-Yunanistan Ortaklık Anlaşması örnek alınarak hazırlanmıştır.
Ancak Anlaşma’da,Topluluk üye devletleri arasında oluşan görüş aykırılıkları ve bazı üye devletlerin Türkiye’ye soğuk bakmaları yüzünden somut hükümlere yer verilememiş sadece ortaklık ilişkisinin genel ilke ve kurallarına ilişkin bir çerçeve saptanabilmiştir.
Dolayısıyla Anlaşma, mahiyeti itibarıyla bir “çerçeve anlaşma” niteliği taşımaktadır.
Anlaşma’da, ortaklığın amacı, hedefleri, temel ilkeleri, hedeflere ulaşmak için geçilecek başlıca evreler ve mekanizmalar belirlenmiştir.

Anlaşma, ana ilke ve temelleri bakımından Avrupa (Ekonomik) Topluluğunu Kuran Antlaşma’nın hükümlerinden esinlenerek (veya onlar örnek alınarak), içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin ortak bir rekabet düzeni çerçevesinde serbestçe dolaşabileceği bir “ekonomik alan” kurulmasına yönelik bir program düzenlemektedir.
Bu çerçevede Anlaşma’nın temelini gümrük birliği oluşturmaktadır. Bunun dışında;
1-Tarım (m. 11), 2-İşçilerin serbest dolaşımı (m. 12), 3-Yerleşme serbestisi (m. 13), 4-Hizmetlerin serbest dolaşımı (m. 14), 5-Ulaştırma (m. 15), 6-Rekabet ve vergi (m. 16),
7-Mevzuat ve ekonomi politikalarının uyumlaştırılması (m. 16-17),

Sermaye ve ödemelerin serbest dolaşımı (m. 18-20) konularına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Karma Sözleşme: iki taraflı ve çok taraflı anlaşmaların özelliklerini taşıyan anlaşmalara denir.
AET-Yunanistan Ortaklık Anlaşması: 9 Temmuz 1961'de AET ile Yunanistan arasında imzalanan ortaklık anlaşmasıdır. Anlaşma, Yunanistan'ın 1981 yılında Avrupa Topluluklarına katılmasıyla sona ermiştir.

Akit tarafların ortaklık rejimin uygulamasında iki temel yükümlülükleri söz konusudur
.
Birincisi, 7. maddede belirtilen “Sözleşmeye Sadakat” yükümlüğü,
İkincisi ise 9. maddede öngörülen “Ayrımcılık Yasağı” dır.
Sözleşmeye Sadakat Yükümlüğü: Devletlerin imzaladıkları uluslararası anlaşmaya uymak zorunda olduklarını ifade eden ve söze bağlılık (ahde vefa, pacta sund servenda) ilkesinden çıkan bir yükümlüktür.
Ayrımcılık Yasağı: Aynı durumdaki bireylere farklı, farklı durumdaki bireylere aynı muamele yapma yasağıdır.
Anlaşma, süreklilik arz eden bir hukuki ilişki öngördüğünden ayrıca kurumsal hükümler içermektedir. Anlaşma’nın 6. maddesinde ortaklık rejiminin uygulanması ve giderek gelişmesini sağlamak üzere âkit tarafların bir araya gelebileceği bir Ortaklık Konseyinin kurulması öngörülmüştür.
Ortaklık Konseyi: Ortaklığın karar organıdır.
Ortaklık Konseyi, Ortaklık rejiminin yürütülmesini sağlamak üzere geniş yetkilerle donatılmış ve taraflar için bağlayıcı kararlar alma yetkisine sahiptir.
Ortaklık Konseyi, görevlerinde kendisine yardım edebilecek her komiteyi ve Anlaşma’nın iyi yürütülmesi için gerekli işbirliği ve devamlılığını sağlayacak bir komite kurmaya karar verebilir.
Ortaklık Konseyi, bu yetkilendirmeye dayanarak bir dizi komite kurmuştur.Anlaşma’da anlaşmazlıkların çözümü için bir usul belirlenmekle birlikte, herhangi bir yargı organı öngörülmemiştir.
Anlaşma, kural olarak amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalacaktır. Ancak uluslararası hukukun genel esasları çerçevesinde Anlaşma’nın sona erme durumları söz konusu olabilir.

Ortaklık Rejiminin Uygulanması
Hazırlık Dönemi (1964-1973)
Topluluk üye devletleri, ortaklığın hazırlık döneminde Türkiye’den ülkelerine yapılacak tütün, üzüm, kuru incir, fındık, turunçgiller, şarap, dokuma ve su ürünleri ithalatı için belli kotalarda gümrük indirimi uygulamışlardır. Bunun yanında, Mali Protokol uyarınca Türkiye’ye hazırlık dönemi (1964-1969) için 175 milyon ECU tutarında Topluluk kredisi verilmiştir. Bu Protokol ile sağlanan kredilerin tümü kullanılmıştır.
Bununla birlikte, hazırlık döneminde Türk ekonomisine beklenilen katkılar sağlanamamıştır.
Ayrıca Yunanistan ile yaşanan sorunlar gün geçtikçe daha da büyümüş ve Yunanistan’ın Topluluk ile daha güçlü ortaklık ilişkisine sahip olduğundan bu farkın kapatılması zorunlu olmaya başlamıştır. Bu yüzden Türkiye, bir an önce geçiş dönemine geçilmesinin yararlı olacağı düşüncesiyle 16 Mart 1967’de yapılan 5. Ortaklık Konseyi toplantısında geçiş döneminin koşullarını ve uygulama usullerini belirleyecek protokolün imzalanmasına yönelik gerekli hazırlıklara başlanmasını Topluluk tarafına iletmiştir. Bu talep Topluluk tarafından pek memnuniyetle karşılanmamış olsa da sonunda Türkiye’nin isteği doğrultusunda 6 Şubat 1969’da görüşmelere başlanmıştır. Görüşmeler, 23 Kasım 1970’de Katma Protokolün imzalanmasıyla noktalanmıştır. Hazırlık dönemi, Katma Protokolün yürürlüğe girmesine kadar devam etmiştir.
ECU (European Currency Unit)
Avrupa Para Birimi anlamına gelir.
Kaydi paradır.
1998 yılı sonuna kadar kullanılan ECU, Euro nun 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmasıyla yürürlükten kalkmıştır.

Katma Protokol ve Geçiş Dönemi (1973-1996)

Katma Protokol, 23 Kasım 1970’de Brüksel’de imzalanmış ve tarafların iç hukuklarında onaylanması ve GATT izninin alınması süreçlerinin ardından 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir.
Böylece hazırlık dönemi sona ermiş ve geçiş dönemi başlamıştır.
Katma Protokolün tarafların iç hukuklarında onaylanması işlemlerinin gecikeceği anlaşıldığından 21 Temmuz 1971’de Protokolün sadece ticari hükümlerini önceden yürürlüğe koyan bir geçici anlaşma imzalanmıştır.
Bu Geçici Anlaşma 1 Eylül 1971’de yürürlüğe girmiştir. Böylece geçiş dönemi fiilen daha önce başlamıştır.
Katma Protokol, Ankara Anlaşması’nda yer alan hükümlerin Türkiye’nin ekonomik durumuna uygun bir biçimde yürürlüğe konulmasını sağlayan ve 64 maddeden oluşan bir “Uygulama Anlaşması”dır.

Katma Protokol, ortaklığın geçiş döneminin uygulanmasına ilişkin koşulları, usulleri, sıra ve süreleri belirlemekte;
Sanayi ürünlerinde gümrük birliği,
Tarım için tavizli rejim,
İşgücünün serbest dolaşımı,
Yabancı sermaye,
Yerleşme serbestîsi,
Rekabet ve devlet yardımları,
İhracatın desteklenmesi
Mali yardımlar gibi temel konularda hükümler içermektedir.(ÖNEMLİ)
Katma Protokolün geçiş dönemine ilişkin temel ilkeleri şunlardır:
Taraflar arasındaki ilişkilerin karşılıklı ve dengeli olma esasına dayanması,
Taraflar arasında bir gümrük birliğinin aşamalı şekilde kurulması,
Tarafların ekonomi politikalarının yakınlaştırılması
Ortak faaliyetlerin geliştirilmesi

Topluluk tarafı, Geçici Anlaşma ile 1971 yılı itibarıyla bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergilerini ve miktar kısıtlamalarını tek taraflıı olarak kaldırmıştır.
Ayrıca Topluluk tarafı, Türkiye’nin sanayi ürünleri ihracatına tam serbestî sağlamanın dışında Türk tarım ürünlerine çeşitli sürüm kolaylıkları tanımıştır.
Türkiye ise Topluluk çıkışlı mallara uygulanan gümrük ve eş etkili vergilerini 12 ve 22 yıllık süreler içinde aşamalı şekilde kaldırmayı ve aynı dönem içinde Topluluğun ortak gümrük tarifesi ve tarım politikasına uyum sağlamayı taahhüt etmiştir.
Ortak Gümrük Tarifesi: Aralarında gümrük birliği kuran ülkelerin birlik dışındaki ülkelere uyguladıkları ortak vergi tarifesidir.
Katma Protokolde, Topluluk ile Türkiye arasında Gümrük Birliğini aşan bir ekonomik bütünleşme öngörülmüştür. Gümrük Birliği hükümleri gibi “doğrudan etki”ye sahip değildir. Bunların uygulanabilmesi için Ortaklık Konseyi kararları gereklidir.
Doğrudan Etki: Bireylerin, ek uygulama işlemlerinin yapılmasına ihtiyaç göstermeyen, yeterince açık ve koşulsuz olan hukuk kurallarını mahkemelerde veya idari kurumlarda diğer bir gerçek veya tüzel kişiye ya da devlete karşı ileri sürebilme hakkını ifade eden kavramdır.
Öte yandan Katma Protokol, ortaklık hükümlerinin uygulanması ve geliştirilmesi konusunda iki sınır koymuştur.
Birincisi, Türkiye’nin Protokolün kapsamına giren alanlarda üye devletlerin Roma Antlaşması uyarınca birbirlerine tanıdıklarından daha elverişli olan işlemlerden yararlanamayacak olmasıdır.
İkincisi ise tarafların ciddi ekonomik zorluklar ile karşılaşmaları durumunda koruma önlemlerine başvurabilecek olmasıdır. Bu bağlamda Katma Protokol, Türkiye’nin lehine başka koruma hükümlerine de yer vermiştir.

Mali Protokoller(1971-1977)

Geçiş döneminde Türkiye’ye mali yardımların yapılması için iki mali protokol imzalanmıştır.
Bu protokollerden ilki olan İkinci Mali Protokol, 23 Kasım 1970 tarihinde Katma Protokol ile birlikte imzalanmış ve 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir.

Söz konusu Protokol, 1971-1977 dönemini kapsamıştır
.
Türkiye, bu Protokol ile yalnız Topluluk bütçesinden verilen kredilerden değil, Avrupa Yatırım Bankasının (AYB) öz kaynaklarından verilen kredilerden de yararlanma imkânı bulmuştur.
Bu Mali Protokol çerçevesinde 195 milyon ECU Topluluk bütçesinden, 25 milyon ECU AYB öz kaynaklarından olmak üzere, toplam 220 milyon ECU tutarında kredinin Türkiye’ye verilmesi öngörülmüş ve tamamı Türkiye tarafından kullanılmıştır.
Bundan başka, İkinci Mali Protokolün yürürlük süresi içinde Topluluğa yeni katılan üç devletin (İngiltere, İrlanda ve Danimarka) de mali yardıma katılmasını sağlamak amacıyla ortaklığın bu yeni üyelere de genişletilmesini sağlayan Tamamlayıcı Protokole konulan bir hükümle, Türkiye’ye 47 milyon ECU tutarında bir ek kredinin verilmesi kabul edilmiştir.

Üçüncü Mali Protokol, 12 Mayıs 1977’de imzalanmış ve 1 Mayıs 1979’da yürürlüğe girmiştir.

Bu Protokolün 31 Ekim 1981’e kadar uygulanması öngörülmüş ancak daha sonra süre uzatılmıştır.
Bu Protokol çerçevesinde Türkiye’ye 220 milyon ECU’lük kısmı Topluluk bütçesinden, 90 milyon ECU’lük kısmı ise AYB öz kaynaklarından olmak üzere, toplam 310 milyon ECU tutarında bir kredi verilmiştir. Kredinin tamamı Türkiye tarafından kullanılmıştır.

2/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca Topluluk, ayrıca 1980 yılında özel bir iş birliği fonu kurmuş ve Türkiye’nin sağlık, eğitim, çevre ve turizm gibi alanlarda yapacağı çalışmalarda teçhizat ve yabancı uzman veya eğitimci ihtiyacını karşılamak üzere 75 milyon ECU’luk hibe yardımı yapmıştır.

Geçiş Döneminin Uygulanması

Kıbrıs’a askerî müdahale sonrası Topluluk üye devletleriyle siyasi ilişkilerin gerginleşmesi üzerine Türkiye, Ocak 1978’de yapılması gereken gümrük vergisi indirimlerini Katma Protokolün 60. maddesinde öngörülen imkânı kullanarak ertelemiştir.
Başlangıçta sadece ekonomik olan sorunlar, 12 Eylül 1980 askerî yönetimi döneminde nitelik değiştirerek gittikçe siyasi boyut kazanmaya başlamıştır.
Yunanistan’ın 1980’de Topluluğa tam üye olması siyasi sorunları daha da artırmıştır. Topluluk, bu gelişmelerin sonucunda Türkiye ile siyasi ilişkilerini dondurarak mali iş birliğini askıya almıştır.
Nitekim 1981 yılı sonrası dönem için hazırlanan Dördüncü Mali Protokol, 19 Haziran 1981’de paraflanmış olmasına rağmen Kasım 1981’de siyasal nedenlerle dondurulmuştur.
Bu Mali Protokol, 5 yıllık bir dönem için 600 milyon ECU tutarında bir mali yardım yapılmasını öngörmekteydi.
Bu dönemde Katma Protokolün sadece ticari hükümleri işlemeye devam etmiş, diğer hükümlerin uygulanması Topluluk tarafınca durdurulmuştur.

Türkiye, Ankara Antlaşmasında öngörülen tedrici bütünleşme sürecinin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987 tarihinde üyelik başvurusu yapmıştır. Tam üyelik ile ayrıca Yunanistan karşısında bir denge de kurulacaktı.
Komisyon, Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna ilişkin olarak 18 Aralık 1989’da açıklamış olduğu görüşünde, öncelikli olarak kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Toplulukların yeni bir üyeyi daha kabul edemeyeceği; Türkiye’nin, Topluluklara katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Görüş: Bağlayıcı olmayan Topluluk (Birlik) tasarruflarıdır
.
Görüşler, daha çok siyasi ve etik değer taşımakta olup Konsey, Konsey-Parlamento ve Komisyon tarafından verilebilmektedir.
Bu dönemde Katma Protokol’de öngörüldüğü gibi Gümrük Birliğinin 1995 yılına kadar tamamlanması için gerekli hazırlıklar hızlanmıştır. Taraflar arasında iki yıl boyunca yapılan teknik ve siyasi görüşmelerin sonuçları bir karar taslağında özetlenmiş ve 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısına sunulmuştur.

Son Dönem (1996-) Son Dönemin Uygulamaya Konulması
6 Mart 1995’de Brüksel’de gerçekleştirilen 36. dönem Ortaklık Konseyi toplantısında, ortaklığın (Gümrük Birliğinin) son döneminin 1 Ocak 1996 tarihinden geçerli olmak üzere uygulamaya konulması kararlaştırılmış ve “Gümrük Birliğinin Son Döneminin Uygulamaya Konmasına” İlişkin 1/95 sayılı Karar kabul edilmiştir.
Bu Karar’ın 1 Ocak 1996’da yürürlüğe girmesiyle birlikte ortaklığın (gümrük birliğine) geçiş dönemi sona ermiş ve son dönemi başlamıştır.
Toplantıda, Gümrük Birliğinin son dönemini uygulamaya koyan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının (OKK) dışında şu
düzenlemeler kabul edilmiştir:

Taraflar arasındaki ilişkilerin Ankara Anlaşması’nın öngörmediği alanlarda da güçlendirilmesini amaçlayan bir Tavsiye Kararı (Ortaklık ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin İlke Kararı),
Türkiye’nin üçüncü ülkelere karşı 1 Ocak 2001’e kadar ortak gümrük tarifesinin üzerinde vergi uygulayacağı hassas ürünleri belirleyen 2/95 sayılı Karar,
Türk ekonomisinin Gümrük Birliğine bağlı olarak geçireceği değişiklikler esnasında ihtiyaç duyacağı mali yardım ve iş birliğinin çerçevesini belirleyen Topluluk Deklarasyonu.
1/95 sayılı OKK, 66 madde, bazı maddelere ilişkin ortak ya da tek taraflı 17 bildiri ve 10 ek ten oluşmaktadır. Karar, Gümrük Birliğinin tamamlanması ve işleyişine ilişkin olarak başlıca şu konularda hükümler içermektedir:
Malların serbest dolaşımı (taraflar arasında gümrük vergisi ve miktar kısıtlamaları nın kaldırılması ve Topluluğun ortak gümrük tarifesine uyum),
Topluluğun teknik mevzuatına uyum,
Topluluğun ortak ticaret politikasına uyum,
Topluluğun tercihli gümrük rejimlerinin üstlenilmesi,
Topluluğun ortak tarım politikasına uyum ve tarım ürünleri ticaretinde uygulanacak tercihli rejim,
Topluluk Gümrük Koduna uyum ve karşılıklı idari iş birliği,

Mevzuat yakınlaştırılması (Fikrî, sınai ve ticari mülkiyetin korunması; Gümrük Birliğinin rekabet kuralları; ticari korunma araçları; kamu alımları; vergilendirme),
Kurumsal hükümler (Gümrük Birliği Ortak Komitesi; danışma ve karar usulleri; uyuşmazlıkların çözümü; korunma tedbirleri).
NOT: Gümrük Birliğinin uygulanmasında 1/95 sayılı OKK'nin kurallarının yanı sıra Ankara An-laşması ve Katma Protokolün genel hükümleri de dikkate alınması gerekmektedir. Buna karşılık, Katma Protokolün Gümrük Birliğinin kurulmasına ilişkin hükümlerinin uygulan-ması artık söz konusu değildir.
Temel tarım ürünleri için hâlen 1/98 ve 2/2006 sayılı OKK çerçevesinde tercihli ticaret rejimi uygulanmaktadır. Kömür ve çelik ürünleri ise 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında işlem görmektedir.
Tercihli Ticaret Rejimi: Anlaşmaya taraf ülkelerin tek yanlı veya karşılıklı olarak belirli mallar üzerindeki gümrük tarifelerinde indirimde bulunmalarına dayanan en dar kapsamlı iktisadi bütünleşme aşamalarından biri çerçevesinde uygulanan rejimdir.

Serbest Ticaret Anlaşması: Taraflar arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen gümrük vergileri ve tarife dışı engellerin kaldırılarak bir serbest ticaret alanı oluşturulmasını sağlayan, ancak üçüncü ülkelere ortak bir tarife uygulama yükümlülüğünü içermeyen bir anlaşmadır.

Avrupa Topluluğu/Birliği İç Pazarı: Avrupa Topluluğu’nun Birliği’nin içerisinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği, iç sınırları olmayan bir alanını ifade eder.

Gümrük Birliği Kapsamında Gerçekleştirilen Uyum Çalışmaları
1 Ocak 1996 tarihine kadar yapılacak olan çalışmalara ve ardından 1/95 sayılı OKK’ de yer alan yükümlülüklere ilişkin takvimlere uyulabilmesini sağlamak için bir Başbakanlık Genelgesi (95/10 sayılı Genelge) çıkarılmıştır. Ayrıca Gümrük Birliğinin düzgün işleyişini sağlamak ve uyum çalışmalarının öngörülen takvimlere paralel olarak gerçekleştirilmesi amacıyla 1998/31 ve 1999/46 sayılı Başbakanlık Genelgeleri yürürlüğe konulmuş ve özellikle son Genelge ile Türkiye’nin adaylık sürecine ve tam üyeliğe hazırlanması hedefleri de ortaya konulmuştur.
Gümrük Birliğinin kurulma sürecinin tamamlanması ile beraber, Türkiye ile Topluluk arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemler kaldırılmış, Türkiye üçüncü ülkelere karşı Topluluğun ortak gümrük tarifesini (OGT) uygulamaya başlamıştır.
Bu durumun tek istisnası, 1996 yılında başlayan ve 2000 yılı sonuna kadar süren beş yıllık geçiş döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamul ürünler ve mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürün için üçüncü ülkelere karşı OGT hadlerinden daha yüksek gümrük vergilerinin uygulanması olmuştur.
Ancak 2001 yılından itibaren bu konudaki geçiş süreci de sona ermiş ve tüm sanayi ürünleri itibarıyla OGT oranlarına uyum sağlanmıştır.

Sanayi ürünleri itibarıyla üçüncü ülkeler için Gümrük Birliği öncesinde % 16 seviyesinde olan ortalama koruma oranı 2011 yılı ithalat rejimi kapsamında % 4,2 seviyesine gerilemiştir.
Bu çerçevede, Gümrük Birliğinin düzgün işleyişini sağlamak ve ortak ticaret politikasını uygulamak üzere, ithalat ve ihracata ilişkin kurallar, kotaların yönetimi, dampingli veya sübvansiyonlu ithalata karşı koruma, tekstil ithalatına ilişkin otonom düzenlemeler, dâhilde ve hariçte işleme rejimleri Topluluk mevzuatıyla uyumlu hâle getirilmiştir.

Damping: İhracatçı Firmanın malını dış piyasada iç piyasada sattığından daha düşük fiyatla satmasıdır.
Sübvansiyon (Destekleme): Devletin kişi ya da kurumlara mal, para veya hizmet biçiminde yaptığı karşılıksız yardımları ifade eder.
Dahilde İşleme Rejimi: İhracata yönelik önemli mevzuatlardan biri olup, ihraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve dışarıdan ithal edilen, bu yüzden de ithali gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere gümrük muafiyeti getiren bir ihracatı teşvik sistemidir.

Hariçte işleme Rejimi: Serbest dolaşımdaki eşyanın hariçte işleme faaliyetlerine tabi tutulmak üzere Türkiye Gümrük Bölgesinden geçici olarak ihracı ve bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlerin ithal vergilerinden tam ve kısmi muafiyet suretiyle yeniden serbest dolaşıma girişine ilişkin hükümlerin uygulandığı rejimdir.
NOT: Türkiye'nin Gümrük Birliği çerçevesinde uygulanan ithalat rejimi, Gümrük Birliği kapsa-mındaki yükümlülüklerin yanı sıra Dünya Ticaret Örgütü taahhütleri ve üçüncü ülkelerle imzalanan Serbest Ticaret Anlaşmalarının hükümleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.Birliğin tercihli ve otonom rejimlerine uyum devam etmektedir.Bu itibarla Türkiye, şimdiye kadar 16’sı yürürlükte olmak üzere toplam 28 serbest ticaret anlaşması imzalamıştır.

Diğer taraftan birçok ülke ve ülke grupları ile müzakereler ve müzakerelere başlama görüşmeleri devam etmektedir.
Ayrıca, Birliğin gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere uyguladığı otonom tarife tavizlerini içeren Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne uyum, Gümrük Birliği kapsamındaki ürünler itibarıyla 1 Ocak 2008 tarihinde tamamlanmıştır.
Ticarette teknik engellerin kaldırılması, test ve belgelendirme alanında alt yapı düzenlemelerinin geliştirilmesi amacıyla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) 1999’da kurularak faaliyete geçirilmiş ve böylece 1/95 sayılı OKK’ nin 8-11. Maddeleri çerçevesinde ticarette teknik engellerin kaldırılmasına yönelik mevzuat uyumu çalışmalarına hız verilmiştir.
Bugüne kadar 2/97 sayılı OKK’ de belirtilen Topluluk mevzuatı nın yaklaşık % 80’i ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca uyumlaştırılarak ulusal mevzuata aktarılmıştır.

Bu alanda Topluluk direktiflerine uyumun hukuki dayanağını teşkil eden “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun”, kısa adıyla “Çerçeve Kanun”, 11 Temmuz 2001 tarih ve 24459 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 11 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
İşbu Kanuna ilişkin 4 tane uygulama yönetmeliği çıkarılmıştır.
Böylece ticarette teknik engellerin tamamen ortadan kaldırılmasının yanı sıra tüketicinin korunması ve ithalatın uluslararası kabul görmüş normlar çerçevesinde kontrol edilmesi sağlanmıştır.
Buna ek olarak, malların serbest dolaşımının ve Birlik iç pazarına entegrasyonun sağlanması amacıyla devlet yardımları, vergilendirme, rekabete ilişkin Fikrî ve sınai mülkiyet hakları alanlarındaki uluslararası norm ve standartlara uyum sağlanmıştır.

Diğer taraftan ortak rekabet politikasına uyum sağlanması amacıyla hayata geçirilen düzenlemeler arasında Rekabet Kurumunun kurulması, devlet yardımları mevzuatının dünya ve Topluluk (Birlik) kurallarıyla uyumlu hâle getirilmesi, Fikri sınai-ticari mülkiyet haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere taraf olunması, Patent Enstitüsü’nün etkin biçimde çalıştırılması gibi hususlar yer almaktadır.

Gümrük Birliğinin Etkileri
Ortaklık ilişkisi, Türkiye’yi Topluluğun (Birliğin) iç pazarına “kısmen ve pasif” bir şekilde dahil etmiştir.
Adalet Divanı, ortaklığın kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımıyla ilgili kurallarının yorumuna ilişkin olarak önkarar yoluyla 70’e yakın karar vermiştir.
Önkarar: Üye devletlerin ulusal mahkemelerinin, Birlik hukukunu ilgilendiren bir davayı sonuçlandırabilmeleri için Adalet Divanından talep ettikleri tespit niteliğindeki karardır.
Gümrük Birliği genel olarak sorunsuz bir şekilde işlemektedir. Ancak burada Türk girişimcilerin bazı engellerle karşılaştığı söylenebilir.

Başlıca engeller şunlardır:
Avrupa Birliği’nin mali, teknik ve güvenlik standartlarından kaynaklanan engeller,
Türk menşeli malların Avrupa Birliği’nin iç pazarına taşınmasına getirilen engeller (kotalar, araç sürücülerine giriş vizesi verilmemesi gibi) Küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerine veya görevlilerine fuar, ihale, iş görüşmesi, yer kiralama vs. amaçlı olarak Avrupa’ya gidişlerine getirilen vize engelleri (ticari ve özel hayat sırlarının ifşası, vizenin zamanında verilmemesi gibi).

Ankara Anlaşması’nın Nihai Amacı Olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliği
Hukuki Çerçeve
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği Ankara Anlaşması’nın 28. Maddesinde hükme bağlanmıştır. Maddenin metni aynen şöyledir:
“Anlaşmanın işleyişi, Topluluğu Kuran Antlaşma’dan doğan yükümlerin tümünün Türkiye tarafından üstlenebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye’nin Topluluğa katılması olanağını incelerler.”
Ortaklığın son dönemine girilmiş olduğundan artık Türkiye’nin tam üyeliği meselesinin ele alınması gerekecektir. Fakat bu noktada iki soru ortaya çıkmaktadır.
Birinci soru 28. maddede öngörülen üyelik perspektifinin bağlayıcı olup olmadığıdır.
İkinci soru ise Avrupa (Ekonomik) Topluluğu üyeliğine ilişkin olarak çizilen perspektifin Avrupa Birliği üyeliği için de geçerli olup olamayacağıdır.
Maddenin hukuki bağlayıcılığı konusunda taraflar arasında görüş farklılığı bulunmaktadır. Türkiye, bu maddeye dayanarak ortaklık ilişkisini “sonraki bir üyeliğin bağlayıcı bir ön aşaması” olduğunu öne sürerken Birlik tarafı, bu maddeyi bir niyet bildirimi içeren hüküm olarak görmekte ve maddede yer alan üyelik perspektifini sadece “incelenmesi gereken bir olanak” olarak görmektedir.
Avrupa Konferansı: AB üyesi ülkelerle aday ülkeleri bir araya getirmek ve gelecek birkaç yıl süresince genişleme sürecinin çerçevesini belirlemek amacıyla 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde oluşturulan konferanstır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Süreci
Ankara Anlaşması’nda öngörülen aşamalı bütünleşme sürecinin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987’de tam üyelik başvurusu yapmıştır.
Bu erken başvuruya verilen cevapta, Toplulukların kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan yeni bir üye kabul edemeyeceği;
Türkiye’nin, Topluluklara katılmaya ehil olmakla birlikte ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiş ve ilişkilerin Ortaklık Anlaşması çerçevesinde geliştirilmesi önerilmiştir.
Gümrük Birliğinin kurulması sürecinin 1996 yılında tamamlanmasıyla Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin hızlanacağı yönünde beklentiler oluşmuş ve bazı tezler ileri sürülmüştür. Ancak bu beklenti ve tezlerin çok da doğru olmadığı 16 Temmuz 1997’de yayımlanan “Gündem 2000” Raporu’ndan anlaşılmıştır.
12 - 13 Aralık 1997 tarihlerinde gerçekleşen Lüksemburg Zirvesi’nde ise Türkiye, tam üyeliğe ehil olduğu teyit edilmiş olsa da aday ülkeler arasında zikredilmemiştir. Böylece Türkiye, Avrupa Birliği’nin mevcut genişleme sürecinin dışında bırakılmıştır.

Avrupa Birliği, dönemin Türk Hükümeti tarafından gösterilen sert tepki nedeniyle daha sonraki zirve toplantılarında Türkiye ile buzları eritmek için stratejiler geliştirmiş, Türkiye’yi herhangi bir işlevi olmayan Avrupa Konferansı’na davet etmiştir.
Ancak Türkiye kendisi için çok büyük bir değer arz etmeyen bu çağrılara karşılık vermemiştir. Bu dönemde Avrupa Birliği’nde Türkiye’ye yönelik bir tutum değişikliğinin başladığı görülmektedir.
Bu tutum değişikliğinin altında başlıca şu nedenlerin bulunduğu söylenebilir:
1999 yılında Kosova’ya gerçekleştirilen uluslararası müdahale ve Kafkaslardaki enerji kaynaklarının güvenliği çerçevesinde Türkiye’nin stratejik konumu
Türkiye’nin askerî bir güç olarak vazgeçilemezliği
ABD’nin girişimleri (daha sonra bu girişimler ters tepmiş ve Türkiye için ABD’nin “Truva Atı” değerlendirilmeleri yapılmıştır)

Bazı üye devletlerde iktidar değişiklikleri (sosyal demokrat partilerin iktidara gelmeleri)
Yunanistan’da dönemin Simitis Hükümeti’nin Türkiye’ye karşı ılımlı bir tutum izlemesi.
Komisyonun 13 Ekim 1999’da Türkiye’nin “aday ülke” olmasını tavsiye etmesi üzerine Türkiye,
10 - 11 Aralık 1999’da Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde Avrupa Birliği’ne “aday ülke” olarak kabul edilmiş, kendisinin diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille belirtilmiştir.
Avrupa Birliği Konseyi, 8 Mart 2001’de Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ne uyum sağlaması için yapılması gerekenlerin somut olarak belirtildiği ve insan hakları alanında kısa ve orta vade hedeflerin sıralandığı bir Katılım Ortaklığı Belgesi’ni kabul etmiştir.

Türkiye, 19 Mart 2001’de bu belgede yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik program ve takvimi içeren bir ulusal program açıklamıştır.
Kopenhag Kriterleri: Haziran 1993 tarihli Kopenhag Zirvesi'nde kararlaştırılan ve aday ülkelerin Birliğe üye olabilmek için yerine getirmeleri gereken kriterlerdir. Bu kriterler şunlardır:
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ile azınlık haklarını gözetecek ve koruyacak kurumların varlığı ve istikrarlı işleyişi; pazar ekonomisinin varlığı ve Birlik içi rekabet baskısına ve pazar güçlerine dayanabilme yeteneği; siyasi, ekonomik ve parasal birlik hedefleri de dahil olmak üzere, üyelik yükümlülüklerini yerine getirebilme gücü.
Katılım Ortaklığı Belgesi:Avrupa Birliği'ne aday ülkeler için, AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB Konseyi tarafından kabul edilen, her bir aday ülkenin AB'ye katılım yönünde gelişme kaydetmesi öngörülen öncelikli alanların değerlendirildiği belgedir. Katılım Ortaklığı Belgesi, aday ülkenin Kopenhag kriterleri'ne uyum sağlama doğrultusundaki yükümlülükleri kapsamında kısa ve orta vadeli önceliklere ilişkin bir takvim içerir.
Ulusal Program: Avrupa Birliği'ne aday ülkeler tarafından hazırlanarak Birliğe sunulan ve Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan önceliklerin ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin belgedir.
17 Aralık 2004’te Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Birliği Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde,
1999 Helsinki Zirvesi ve 2002 Kopenhag Zirvesi’nde alınan kararlar teyit edilmiş ve Türkiye’nin reform sürecinde atmış olduğu kararlı adımların memnuniyetle karşılandığı belirtilerek, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin Zirve sonuç metninin 23. maddesinde öngörülen çerçeve dâhilinde 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır.
Bu bağlamda Komisyon’un Ekim 2004’te yayımlanan Tavsiye Belgesi’nde zikredilen 6 düzenlemeyi yürürlüğe koyması hâlinde Türkiye’nin katılım müzakerelerinin açılması için öngörülen Kopenhag siyasi kriterlerin yeterli ölçüde yerine getirmiş sayılacağı açıkça belirtilmiştir.

Bu Zirve’de, Komisyona iki temel belgeyi hazırlama görevi verilmiştir.
Söz konusu belgelerden biri, müzakerelerin esaslarını belirleyen “Çerçeve Belge”dir.
Diğeri ise 2001’de hazırlanan “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin revize edilmesi, yani ikinci bir “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin hazırlanmasıdır.
Bu iki belgenin hazırlanmasına ek olarak Komisyon,Türkiye’nin üye devletlerde ve AB’nin Türkiye’de karşılıklı olarak daha iyi tanıtılmasına yönelik olarak sivil toplum örgütleri aracılığıyla yürütülecek faaliyetleri içerecek olan “Sivil Toplum Diyalogu” başlıklı bir çalışma hazırlamakla görevlendirilmiştir. Komisyon, 29 Haziran 2005’te AB’nin müzakerelerde izleyeceği pozisyonu belirleyen bir çerçeve karar kabul etmiştir.
Nihayet 3 Ekim 2005’te tam üyelik müzakereleri başlamıştır.

Zirve:
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin devlet ve hükûmet başkanlarının belirli aralıklarla bir araya geldiği toplantılardır.
Üye devlet liderlerinin 1974 yılında Paris’te yapılan zirve toplantısında aldıkları karar uyarınca 1975 yılından itibaren Avrupa Konseyi adı altında düzenli olarak yapılan bu toplantılar, 1986 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi'nde yer alan bir hüküm ile hukuki temel kazanmıştır.
Avrupa Birliği Antlaşması ile bugünkü hâlini alan söz konusu hüküm; zirvenin, Birliğin gelişimi için gerekli ivmeyi kazandırmak ve genel siyasi hedefleri belirlemekle görevli olduğunu ve yılda en az iki kez toplanmasını öngörmektedir.
Aday Ülke: Avrupa Birliği üyeliğine başvurma ehliyeti kabul edilmiş ülkeyi ifade eden kavramdır. Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Ders Notları

ÜNİTE 2

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ GÜMRÜK BİRLİĞİ: İÇERİK VE UYGULAMA

Türkiye - Avrupa Birliği Gümrük Birliği
Uluslararası Ekonomik Bütünleşme Kuramı Çerçevesinde Gümrük Birliği

Uluslararası Ekonomik Bütünleşme, farklı ülkelerin bir bölgesel ekonomik grup oluşturacak şekilde bir araya gelmeleridir.
Bela Balassa Uluslararası Ekonomik bütünleşmeyi, “bir süreç olarak, farklı ulusal devletlere ait ekonomik birimler arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik önlemler alınması;
bir durum olarak ise ulusal ekonomiler arasında ayrımcılığın olmaması” şeklinde tanımlamaktadır.
Balassa’ya göre ekonomik bütünleşme farklı ekonomilerin gönüllü olarak karşılıklı bağımlılıklarını arttırdıkları bir süreçtir. Bu süreçte bütünleşmeler, en düşük dereceden en yüksek dereceye kadar,
Ticaretin serbestleştirilmesinden (ticaretin bütünleşmesi) başlayarak,
Üretim faktörlerinin dolaşımının serbestleştirilmesi (faktör bütünleşmesi),
Ulusal ekonomi politikalarının uyumlaştırılması (politika bütünleşmesi)
Bütün bu politikaların tamamen tekdüzeleştirilmesine (tam bütünleşme) kadar gidebilmektedir.
Ülkeler arasında oluşturulan ekonomik bütünleşmeler beş grupta toplanmaktadır. Bunlar;
Serbest Ticaret Bölgeleri
Gümrük Birliği
Ortak Pazar
Ekonomik Birlik
Tam Ekonomik Bütünleşmedir.
Bunlardan ikinci aşama olan Gümrük Birliği (GB) kuramını ilk ortaya atan, 1950’de yayımladığı “Gümrük Birliği Meselesi” adlı eseri ile Jacop Viner olmuştur.
Gümrük Birliğinin Ekonomik Etkileri
Gümrük Birliği (GB), üye ülkeler arasındaki ticari engellerin kaldırılması, dünya ticaretinin serbestleşmesi ve küreselleşme yolunda atılan önemli bir adımdır. Gümrük Birliğinin üye ülke ekonomisi üzerindeki etkileri kısa dönemli (statik) etkiler ile orta ve uzun dönemli (dinamik) etkiler olarak incelenir.
Gümrük Birliğinin Kısa Dönemli Etkileri: Statik Etkiler Ticaret Yaratıcı Etki
Ticaret yaratıcı etki, yüksek maliyetli yerli üretimin azalmasından (üretim kazancı) ve düşük fiyattan tüketici rantındaki artıştan (tüketim kazancı) oluşur.
Ticaret Saptırıcı Etki: Refahı azaltır. Ticaret hacminde daralma olur.
Tüketim Etkisi: Tüketim ve ithalat artacaktır.
Diğer Statik Etkiler
Ticaret Hadlerine Etkisi
Ticaret hadleri ihracat Fiyatları ile ithalat Fiyatlarının birbirine oranıdır.

Ticaret hadleri, Birliğe üye ülkeler arasındaki iş bölümünün doğuracağı refah artışından her ülkenin alacağı payı belirler.
GB sonucu Birlik içinde ucuza üreten üye ülkenin üretim ve geliri artarken pahalıya üreten ülkenin üretim ve geliri de azalmaktadır.
Dolayısıyla gelir bir yandan Birlik dışından Birlik içine, diğer yandan pahalıya üreten ülkeden ucuza üreten ülkeye yeniden dağılırken, Birlik içi ticaretin serbestleşmesiyle ihracata çalışan sektörlerin geliri nispi olarak artmaktadır.

Kamu Gelirleri Etkisi (VERGİ KAYBI)
İşlem Maliyetleri Etkisi
Gümrüklerin birleşmesinden sonra tarife ve kotaların uygulanmaması nedeniyle bürokratik engeller, gümrüklerde çalışan personel sayısı ve gümrükleme giderleri azalacaktır.
Bu gelişmeye bağlı olarak dış ticaret işlemleri daha kısa sürede gerçekleşecek ve dış ticaretle uğraşmanın zaman maliyeti de düşecektir.
Gümrük Birliğinin Orta ve Uzun Dönemli Etkileri: Dinamik Etkiler
Teknolojik İlerleme Etkisi
Ölçek Ekonomileri Etkisi
Dışsal Ekonomiler Etkisi
Yatırımları Özendirici Etki
Teknolojik İlerleme Etkisi
GB ile birlikte tarifelerin kaldırılması üye ülkeler için geniş bir pazar yaratır, yerli üreticileri Birlik içi rekabete açmış olur, geniş bir piyasa büyük işletmelerin kurulmasına yol açar.
Bu ise bir yandan yurt dışından ileri teknolojilerin aktarılmasına, öte yandan da işletmelerin büyümesinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerine daha büyük fonlar ayrılmasına olanak vererek teknolojik ilerleme etkisi yaratır.

Ölçek Ekonomileri Etkisi
Firmaların GB sonrası daha büyük bir pazara yönelmesi sonucu büyümeleri, faktör maliyetlerinin düşmesi, verimlilik ve üretimin artması sonucu ortaya çıkar.
Firma sayısı arttıkça ortaya çıkan rekabet, daha etkin üretim yöntemleri kullanılmasına yol açarak maliyetlerde düşüşlerle birlikte üretimi artırır, ürün kalitesinde iyileşme sağlar ve refah ve gelir düzeyinde olumlu etki yaratır.

Dışsal Ekonomiler Etkisi
Bir üreticinin kendi faaliyetlerinin dışında herhangi bir maliyete katlanmadan başka ekonomik faaliyetler sonucu birtakım yararlar sağlamasına dışsal ekonomiler adı verilmektedir.
GB sonrası piyasanın büyümesi; faktör arzının genişlemesi, nitelikli iş gücünün sağlanması, teknolojinin gelişimi ve yaygınlaşması sonucu ortaya çıkan dışsal ekonomiler etkisi, tüm Firma ve sanayilerin yararlanabileceği olumlu bir ortam sağlayabilecektir

Yatırımları Özendirici Etki
Ölçek ekonomilerinden yararlanılması, belirsizliklerin azalması ve yoğunlaşan rekabet, verimliliği artıracak ve yatırımları özendirici etki yaratacaktır.
Birlik içi pazarın büyümesi, sermayenin daha verimli olan üye ülkelere yönelmesine neden olurken Birlik dışı sermayeyi de Birlik içine yönlendirir.

AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİ VE GÜMRÜK BİRLİĞİ
Avusturya’nın 1775 yı-lında kendi içindeki ticaretten alınan vergileri sıfırlaması,
1789 yı-lında ABD’de 13 eyaletin gümrük tarifelerini kaldırması,
1834’te Zollverein adı verilen Alman Gümrük Birliği, bu ülkelerin bütünleşmeleri yolunda önemli bir rol oynamıştır.
Belçika, Hollanda, Lüksemburg 1932 yılında Benelüks olarak bilinen bölgesel bütünleşmeyi oluşturmuşlar ve 1944 yılında aralarında gümrük birliği anlaşması imzalamışlardır.
Tüm bu örneklere rağmen gümrük birliğinin en başarılı örneğini AB gerçekleştirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa ülkeleri arasında öncelikle ekonomik, daha sonra da politik ve savunma alanlarında işbirliğine gitme gereksinimi görülmüştür.
İlk olarak 1951 Paris Sözleşmesiyle Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg arasında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştur.

Bu deneme başka alanlarda da ekonomik bütünleşmeyi yönlendirmiş ve 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve atom enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanımını öngören EURATOM kurulmuştur.
1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması üye ülkeler arasında tek pazarı hedeflemiş ve bunu gerçekleştirmek için de ilk adım olarak gümrük birliğini öngörmüştür.
Topluluğun OGT uygulaması başlangıçta tüm üyelerin dışa karşı uyguladıkları gümrük tarifelerinin aritmetik ortalamalarının alınarak birbirine yakınlaştırılmasına dayanmıştır.
1 Temmuz 1968’de Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir.
Dünyadan Gümrük Birliği Örnekleri
Andean Topluluğu 1988,
Doğu Afrika Topluluğu 2005,
Beyaz Rusya, Kazakistan ve Rusya Gümrük Birliği 2010,
AB-Andora 1991,
AB-San Marino 2002,
AB - Türkiye 1996,
Güney Afrika Gümrük Birliği 1910,
İsviçre-Lihtenştayn 1924.
Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri Çerçevesinde Gümrük Birliği
Miktar Kısıtlamalarının Kaldırılması
Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihte, 1967 yılında Topluluktan yaptığı ithalatın ancak %35’i için geçerli olacak ve konsolide liberasyon oranı 1976, 1981, 1986 ve 1991 yılında sırasıyla %40, 45, 60 ve 80’e yükseltilecek, 1995 yılında da Topluluk çıkışlı ithalata %100 liberasyon uygulanacaktı. Topluluk ise Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesinden önce ipek böceği kozası ve ham ipek dışında Türk sanayi ürünlerine uyguladığı bütün kotaları kaldırmıştır.
Geçiş dönemi takvimi, iki petrol krizi ve 1970’li yılların ortalarında gerçekleşen küresel durgunluk sebebiyle alt üst olmuştu. İlk hayal kırıklığı, Petrol Krizinden hemen sonra Avrupa’da artan işsizlik oranlarının Türkiye’den yapılan işçi alımını etkilemesi ile yaşanmıştır.
Ayrıca, Topluluğun diğer gelişmekte olan ülkelere verdiği ticari imtiyazların genişletilmesi Türkiye’ye verilmiş olan imtiyazları aşındırmıştır.Katma Protokol’ün 60. maddesine dayanarak 25 Aralık 1976’da tek yanlı bir kararla tüm yükümlülüklerini dondurmuştur.
12 Eylül 1980 askerî darbesinin ardından ilişkiler 22 Ocak 1982 tarihinde Birlik tarafından da resmen askı ya alınmıştır.

Gümrük Birliği: 6 Mart 1995 Kararı
AB ile 1996 yılından itibaren yürürlüğe giren Gümrük Birliği’nin hukuki temelleri Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’e dayanmaktadır. Ortaklık Konseyinin 6 Mart 1995 tarihinde yapılan 36. toplantısında alınan “Gümrük Birliği Kararı” Gümrük Birliğinin son döneminin uygulamaya konulmasına ilişkin koşulları belirlemektedir. Avrupa Parlamentosu da 23 Kasım 1995’te 1/95 Sayılı AT-Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı’nı onaylayarak GB’ nin yolunu açmıştır.

Gümrük Birliğinin Kapsamı
Türkiye-AB Gümrük Birliği, sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsamaktadır.
Türkiye ile AKÇT arasında “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu Kuran Anlaşma’nın Yetki Alanına Giren Ürünlerin Ticareti ile ilgili Anlaşma” 25 Temmuz 1996 tarihinde imzalanmış ve 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye - Ab Gümrük Birliğinin Organları
Gümrük İşbirliği Komitesi
Gümrük Birliği Ortak Komitesi
Gümrük Birliği Öncesi ve Sonrası Mali İşbirliği
Gümrük Birliğinin Türkiye Ekonomisine Etkileri

Gümrük Birliğinin Statik Etkileri:
-Dış Ticaret Üzerindeki Etki:
Türkiye GB ile Avrupa Birliği’nin Ortak Gümrük Tarifesini ve Ticaret Politikasını da benimsemekle yükümlüdür.Türkiye’nin, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere AB’nin uyguladığı otonom tarife tavizlerini içeren Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne (GTS) uyumu da GB kapsamındaki ürünler itibarıyla 1 Ocak 2008 tarihinde tamamlanmıştır.
Üçüncü ülkelerden yapılan ithalatı düzenleme ve sınırlamaya ilişkin kurallara dair uyum çalışmaları kapsamında,

1 Ocak 1996 tarihi itibarıyla Türkiye tekstil ve hazır giyim ürünlerinde AB’nin uyguladığı miktar kısıtlamaları ve gözetim önlemlerine benzer önlemler almaya başlamış, önlemlerin çoğu AB ile paralel olarak 2005 yılında kaldırılmıştır.
-Doğrudan Yabancı Yatırım Etkisi: 2001 yılında yürürlüğe koyulan Uluslararası Tahkim Yasası ve 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile Türkiye’de yabancı sermaye için daha güvenli bir ortam yaratılmıştır. Yeni yasanın, yabancı yatırımcıların ulusal yatırımcılarla aynı muameleye tabi tutulmasını garanti ediyor olması dış yatırımcıları rahatlatmıştır.
-Kamu Gelirleri Etkisi: GB öncesi Türkiye’de ithalattan alınan gümrük vergisi ve Toplu Konut Fonu, GB ile kaldırılmış ve üçüncü ülkelere karşı ortak tarife uygulanmıştır.
-İşlem Maliyetine Etkisi: Gümrük Birliğinin işlem maliyetlerini azaltıcı etkisi vardır.
Gümrük Birliğinin Dinamik Etkileri: Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etki
GB’ nin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi ancak uzun dönemde ölçülür. 1990’lı yılların ikinci yarısında Türk ekonomisinin büyümesindeki dalgalanmalar GB’ nin etkisinden ziyade,
Türkiye’nin ve küresel sistemin yaşadığı makroekonomik ve Finansal krizlerle ilgiliydi. GB’ nin yürürlüğe girdiği 1996 yılında GSMH artış hızı %7,1 gerçekleşmiştir.
Ancak bu hızlı büyüme performansı ilerleyen yıllarda devam ettirilememiş, 1998’de % 3,9’a gerilemiş; 1999 yılında deprem, 2001 yılında da kriz nedeniyle önemli ölçüde küçülme yaşanmıştır. 2002 sonrasında ise ekonominin istikrarına yönelik reform programı nedeniyle büyüme rakamı genelde pozitif seyretmiştir. Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Ders Notları

ÜNİTE 3 –

TÜRKİYE-AB ORTAKLIK İLİŞKİSİNİN KURUMSAL YAPISI
Avrupa Birliği (AB) diğer ülkelerle kurduğu ilişkileri dayandırdığı uluslararası anlaşmalar bulunmaktadır. AB’nin imzaladığı bazı ortaklık anlaşmaları, ortaklık ilişkisi kurma yoluyla ülkeleri AB üyeliğine hazırlamak amacıyla yapılmıştır
AB’nin üçüncü ülkelerle kurduğu ortaklık ilişkileri, taraflar arasında serbest ticaretin geliştirilmesini, ekonomik işbirliği yoluyla ülkenin ekonomik kalkınmasına destek sağlanmasını veya ülkenin AB üyeliğini amaçlamaktadır.
GATT’ın ilkelerinden birisi olan en çok kayrılan ilkesine göre bir ülkeye sağlanan kolaylık ya da verilen taviz, ayırım yapılmadan bütün diğer üye ülkelere de aynen geçerli kılınmalıdır.
AB’nin ortaklık anlaşmalarının temel özellikleri şunlardır:
Roma Anlaşması’nın 238. maddesine dayanır
Yakın bir ekonomik ve siyasi işbirliği niyeti taşır,
Ortaklık ilişkisini yöneten, tarafların temsil edildiği organlar yaratır,
En çok kayrılan ülke uygulaması yaratır,
Taraf olan ülke ile AB arasında ayrıcalıklı bir ilişki yaratır,

Özellikle 1994 yılından itibaren insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlere saygı koşullarını içerir,
Taraflar arasında işbirliği anlaşmalarının ötesinde bir ortaklık kurmayı hedeflemektedir.
Ortaklık anlaşmasına dayanarak kurulan ortaklık organlarının yönetiminde kararlar her iki tarafın da onayı ile alınmaktadır. Bu nedenle ortaklık ilişkisinin organları “karşılıklılık (bilateralism)” ilkesine uygun olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Taraflar, kolektif organlar aracılığıyla birlikte faaliyette bulunmaktadır.
Ortaklık ilişkisinde temel nokta AB ve AB üyesi ülkelerin ilişki kurduğu ülkenin bir “üye ülke” olmamasıdır.
Ortaklık İlişkisinin Temel Organı: Ortaklık Konseyi
Türkiye, AET ile bir ortaklık anlaşması yapma teklifini 11 Temmuz 1959’da sunmuştur.
Türkiye ile AET Arasında Bir Ortaklık Yaratan Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır.
Bu nedenle Ankara Anlaşması olarak anılmaktadır.
İmzalanan Anlaşma Avrupa Toplulukları, üye ülkeler ve TBMM’nin onay sürecinden geçerek 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil
Almanya Federal Dışişleri Bakanı Walter Scheel
Avrupa Komisyonu Başkanı Franco Maria Malfatti
Belçika Dışişleri Bakanı Pierre Harmel, Anlaşma’yı imzaladılar.
Ortaklık ilişkisinin birincil hukuk kaynakları şu unsurlardan oluşur:
Türkiye ile AET arasında bir ortaklık yaratan Anlaşma (Ankara Anlaşması) ve Ekleri (Geçici Anlaşma, Malî Protokol, Son Senet ve imza sırasında teati edilen iki mektuptan oluşur.)

Katma Protokol ve Ekleri
Tamamlayıcı/Uyum Protokolleri
İkincil hukuk kaynağı asli organ olan Ortaklık Konseyinin almış olduğu kararlar gösterilebilir.
Ankara Anlaşması’nda ifade edilen asıl organ Ortaklık Konseyi’dir.
Ankara Anlaşması’nın 24. maddesi Ortaklık Konseyine faaliyetlerinde yardımcı olması amacıyla “yardımcı organlar” kurma yetkisi tanınmıştır.
Ortaklık Konseyi
Ankara Anlaşması’nın 6. maddesinde, Türkiye ile AT arasındaki ortaklık rejiminin uygulanması ve geliştirilmesini sağlamak üzere tarafların bir Ortaklık Konseyi oluşturmaları öngörülmüştür.
Anlaşma’nın 23 ve 24. Maddeleri Ortaklık Konseyinin yapısı ve işleyişi hakkında hükümler içermektedir.

Buna göre;
Ortaklık Konseyi;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümet üyeleri
Topluluk üyesi Devletler Hükûmetleri üyeleri
Konsey üyeleri
Komisyon üyeleri den oluşur.
Ortaklık Konseyi İç tüzüğünü yapar.
Ortaklık Konseyi üyeleri, İç tüzüğün öngördüğü şartlarla kendilerini temsil ettirebilirler.
Ortaklık Konseyi, kararlarını oy birliği ile alır.
Ortaklık Konseyi başkanlığı, altışar aylık süreler için Türkiye ile Topluluk temsilcilerinden biri tarafından, sıra ile yapılır. İlk başkanlık süresi Ortaklık Konseyi kararı ile kısaltılabilir.
Ortaklık Konseyi, görevlerinde kendisine yardım edebilecek her komiteyi ve özellikle Anlaşma’nın iyi yürütülmesi için gerekli işbirliği devamlılığını sağlayacak bir komite kurmaya karar verebilir.
Ortaklık Konseyi bu komitelerin görev ve yetkilerini belirtir.
Ortaklık Konseyinde;
AB tarafından Bakanlar Konseyi Dönem Başkanlığı görevini yüklenen üye ülkenin Dışişleri Bakanı ile Komisyonun Genişlemeden Sorumlu Üyesi
Türkiye’den de Dışişleri Bakanı ile Devlet Bakanı ve Başmüzakereci bir araya gelmektedir.
Ortaklık Konseyi’nin çalışma yöntemi ve koşulları Brüksel’de 1 Aralık 1964 tarihinde gerçekleşen toplantıda kabul edilen İç Tüzük ile belirlenmiştir.
İç Tüzüğe göre Ortaklık Konseyi, en az altı ayda bir Bakanlar düzeyinde toplanmakta ve dönem başkanlığı altı aylık sürelerle, bir AB temsilcisi ve bir Türk temsilci tarafından sırayla yapılmaktadır.
Ortaklık Konseyi’nde Türkiye’nin bir oyu ve AB tarafının bir oyu vardır.
Kararlar oybirliği ile alınır.
Ortaklık Konseyi’nde, her iki tarafın olumlu oyu olmadan hiçbir kararın alınmasına imkân yoktur.
Ortaklık Konseyinin aldığı kararlar, taraflar için bağlayıcıdır.Ancak bu bağlayıcılık Ortaklık Konseyinin uluslarüstü (supranational) yetkisi olmadığı için, tarafların kendi iç hukuk düzenleri içinde kararları uygulayabilmesi için gerekli önlemleri almasıyla başlar.
Ankara Anlaşması’nın 22. maddesinde “... İki taraftan her biri, verilmiş kararların yerine getirilmesinin gerektirdiği tedbirleri almakla yükümlüdür” hükmü yer almaktadır.
Ortaklık Konseyinin özerk bir bütçesi yoktur.

İç Tüzüğün 15. maddesi tarafların kendi masraflarını karşılamasını, Türkçe dışındaki dillere yapılacak tercüme ve toplantının organizasyon masraflarının ise Avrupa Komisyonu tarafından karşılanacağını belirtmektedir.
Ortaklık Konseyi’nin Görev ve Yetkileri
Ortaklık Konseyi, Ankara Anlaşması’nın uygulanması için karar alır ve uygulanmasını sağlar. Bu nedenle yetkilerinden ilki karar yetkisidir. Ortaklık Konseyinin yetkilerinin sınırı ise Ankara Anlaşması ve eki niteliğindeki protokollerle çizilmiştir.
Ankara Anlaşması’nın 22/2 maddesi Ortaklık Konseyine inceleme yetkisi vermiştir.
Son olarak Ortaklık Konseyi taraflar arasında uyuşmazlıkların çözümü bakımından da Ankara Anlaşması’nda yetkili kılınmıştır. Dolayısıyla Ortaklık Konseyi’nin yargı yetkileri ile donatıldığı söylenebilir.

Anlaşma’nın taraflarınca Ortaklık Konseyine getirilen ve Anlaşma’nın uygulanması ve yorumlanması ile ilgili olarak Türkiye’yi, AB’yi veya AB üyesi bir devleti ilgilendiren her uyuşmazlık hakkında Ortaklık Konseyi kendisi karar verebilir veya uyuşmazlığı AB Adalet Divanı (ABAD) veya başka bir yargı merciine götürmeyi kararlaştırabilir.
Ortaklık İlişkisinin Yardımcı Organları Ortaklık Komitesi
1964 yılında kurulan yardımcı bir organdır.
Ortaklık Komitesinin karar alma yetkisi yoktur.
Kuruluş amacı;
Ortaklık Konseyine görevlerini düzenli ve sürekli biçimde yerine getirmesinde yardımcı olmak,
Ortaklık Konseyi toplantılarının gündemini hazırlamak
Ortaklık Konseyinin vereceği talimatlara uygun olarak, ortaklık ilişkisiyle ilgili teknik sorunlar üzerinde incelemeler yapmaktır.

Komitenin hazırladığı raporlar oylama yapılmaksızın doğrudan Ortaklık Konseyine sunulur.
11-12 Aralık 1999 tarihlerinde gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye “aday ülke” olarak kabul edilmesiyle diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanması amacıyla Komisyon görevlendirilmiştir.
Türkiye için hazırlanan ilk Katılım Ortaklığı Belgesi 8 Mart 2001 tarihinde AB Bakanlar Konseyi tarafından onaylanmıştır.
Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde Türkiye’nin mevzuatının ve uygulamasının AB müktesebatı ile uyumlulaşmasını yoğunlaştırmak üzere, Komisyon, müktesebatın analitik tarzda incelenmesine yönelik bir süreç (tarama-screening) hazırlamaya davet edilmiştir. Bu nedenle Ortaklık Konseyi 11 Nisan 2000 tarihinde aldığı 3/2000 sayılı karar ile AB müktesebatının analitik incelemesini gerçekleştirmek üzere Ortaklık Komitesine bağlı 8 alt komite kurulmuştur.
Alt komiteler: Görev alanına giren konularda, öncelikle AB müktesebatı ile Türkiye mevzuatının karşılaştırılmasını yapar.
Katılım Ortaklığı Belgesi’nin ortaya koyduğu önceliklere bağlı olarak yasal uyum, uygulama ve yürütme ile ilgili ilerlemeyi değerlendirir.
Belirlenen sektörlerdeki ortaya çıkabilecek her sorunu gözden geçirir ve atılabilecek olası adımlara ilişkin önerilerde bulunur.
8 alt komitenin koordinasyonu Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından sağlanmaktadır.
Genelde yılda 1-2 defa yapılan Komite toplantılarına,
Türkiye’den ilgili kamu kurum ve kuruluşlarındaki sektör uzmanları,
AB tarafından ise Komisyon’un ilgili sektör uzmanları katılmaktadır.

8 KOMİTE:


Tarım ve hayvancılıkYenilik
İç Pazar ve RekabetUlaştırma
Ticaret Sanayi AKTC ÜrünleriBölgesel Kalkınma, İstihdam, Sosyal Politika
Ekonomik ve Mali İşlerGümrükler, Uyuşturucu Kaçakçılığı, Para aklama
KarmaParlamento Komisyonu

Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Ankara Anlaşması’nın 27. maddesine dayanarak, 1/65 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile 17 Eylül 1965 tarihinde kurulmuştur.
KPK nın İç Tüzüğü, Avrupa Parlamentosu tarafından 1966 yılında,
TBMM ve Cumhuriyet Senatosu tarafından ise 1967 yılında kabul edilmiştir.
Ortaklık Konseyi Kararında TBMM ve Avrupa Parlamentosundan seçilecek 15’er parlamenterden oluşmasına karar verilmiş olsa da günümüzde taraflar KPK’nda 25’er parlamenter ile temsil edilmektedir.
KPK, Türkiye-AB ortaklığının “demokratik denetim organı” olarak oluşturulmuştur.

AMACI:
Ortaklık Konseyi tarafından, Avrupa Parlamentosu ve TBMM arasında Ankara Anlaşması çerçevesinde geliştirilen işbirliği ve temasları kolaylaştırmak,
AB-Türkiye ilişkilerini siyasi yönden incelemek/desteklemek dir.
KPK, eş başkanlık esasına göre yönetilir.
KPK Başkanlık Divanı toplantı gündemini ve yayınlanması tasarlanan ortak bildirileri hazırlar.
KPK toplantılarında kararlar oy çokluğuyla alınmaktadır.
KPK toplantılarına ulusal hükûmet temsilcileri, Bakanlar Konseyi veya Komisyon temsilcileri ancak KPK’ nın onayıyla katılabilirler.

Ortak Danışma Komitesi (Karma İstişare Komitesi)
16 Kasım 1995 tarihinde Avrupa Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından oluşturulmuştur.
AB-Türkiye Ortak Danışma Komitesi, Avrupa Ekonomik Sosyal Komite (EESC)’den 18 üye ile Türkiye’deki örgütlü sivil toplumu temsil eden 18 üyeden oluşur.
Komite üyeleri;
İşçi örgütleri
Sendikalar ile tüketici örgütleri
Çiftçi örgütleri
Akademik çevreler
Sivil toplum örgütleri gibi çeşitli çıkar gruplarını temsil etmektedir.

AMACI:
Türkiye ile AB arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi
Sosyal ve ekonomik diyalogun kurumsallaşması
Komite’nin Türkiye kanadı sekretaryası Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) tarafından yürütülmektedir.
Türkiye tarafından Komiteye katkı TOBB, TZOB, TİSK, TESK, Türk-İş, Hak-İş, Kamu-Sen tarafından sağlanmaktadır.
AB ve Türkiye tarafının belirlediği 2 Eş Başkan Komiteye başkanlık eder.
Üyelerin görev süresi 2 yıldır.
Gümrük İşbirliği Komitesi
15 Aralık 1969 da kurulmuştur.

Görev alanı Ankara Anlaşması’nın gümrüklerle ilgili kısmıyla sınırlandırılmış olan, “teknik” bir komitedir.
Gümrük Birliğinin tamamlanması sürecinde gümrüklerle ilgili teknik hususları ele alarak Ortaklık Konseyine önemli ölçüde yardım sağlamış, Gümrük Birliğinin tamamlanmasından sonra ise görev alanı çerçevesinde karşılaşılan teknik sorunların ele alınıp çözümler aranmasında önemli rol oynamıştır.
Gümrük Birliği Ortak Komitesi
Türkiye AB’nin Ortak Ticaret Politikasına uyum sağlamanın yanında;
Fikrî, Sınai ve Ticari mülkiyetin korunması,
Rekabet,
Devlet yardımları ve kamu tekelleri,
Ticari korunma araçları,
Kamu ihaleleri gibi alanlarda da AB mevzuatına uyum yükümlülüğü altına girmiştir.
Bu nedenle Türkiye mevzuatının yukarıda belirtilen alanlarda AB mevzuatıyla sürekli uyumlaştırılması amacıyla Gümrük Birliği Ortak Komitesi (GBOK) adında yeni bir yardımcı organ kurulmuştur.
Komite, taraflar arasında bilgi ve görüş alışverişini yürütür
Ortaklık Konseyine tavsiye kararları hazırlar
Gümrük Birliğinin düzgün işlemesini sağlamak amacıyla görüş bildirir
Kendi iç tüzüğünü hazırlar
Görevlerini yerine getirmede kendisine yardımcı olacak alt komiteler veya çalışma grupları kurabilir.
Gümrük Birliği Ortak Komitesi;
Anlaşma taraflarının temsilcilerinden meydana gelir.
Bürokratik düzeyde toplanır.
Başkanlık, altı aylık sürelerle, dönüşümlü olarak Türkiye ve Birliği temsilen Avrupa Komisyonu tarafından yürütülür.

Diğer Kurumlar
Türkiye İdari Yapısı İçinde AB ile İlgili Yapılanma
Türkiye AET ile kurduğu ilişkilerde Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Hükümet’ini yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlar nezdinde temsil yetkisine sahip olan Dışişleri Bakanlığı temsil etmiş ve uzun yıllar oldukça önemli görevler yüklenmiştir.
Dışişleri Bakanlığının ülke içindeki koordinasyon görevi 15 Aralık 1982’de çıkarılan 8/3987 sayılı kararname ile Devlet Planlama Teşkilatına verilmiştir.
1959’dan bu yana Türkiye-Topluluk ilişkileri, ilk defa bir Devlet Bakanlığı düzeyinde ele alınmıştır. Bu düzenlemenin ardından ilgili bakanlık ve kuruluşların kendi bünyelerinde AET birimleri oluşturmalarını zorunlu kılınmıştır.

27 Haziran 2000 tarihli 4587 numaralı “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun” ile Başbakanlığa bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) kurulmuştur.
ABGS; Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde Dışişleri Bakanlığınca yürütülen dış ilişkilerin koordinasyonu ve katılım müzakereleri dahil tüm dış temas ve müzakereler çerçevesinde aşağıda belirtilen görevleri yürütmüştür:
Kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülecek iç uyum çalışmalarında plan ve programlara uygun olarak koordinasyonu sağlamak.
Türkiye’nin AB üyeliğine hazırlanması amacıyla oluşturulacak kurul ve komitelerin sekretarya hizmetlerini yürütmek ve bu kurul ve komiteler tarafından alınan kararların uygulanmasını yönlendirmek.
Hükümetin ve oluşturulacak kurul ve komitelerin kararları doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemeleri yapmak.

Görev alanına giren konularda sözleşme ile yurt içi veya yurt dışında gerçek ve tüzel kişilere araştırma, etüt ve tercüme işleri yaptırmak.
Yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetlere ilişkin olarak yönetmelik, tebliğ, genelge ve benzeri düzenleyici işlemleri Başbakanlık vasıtasıyla yapmak.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi ile Genel Sekreterliğe bağlı 7 daire başkanlığından oluşur.
Avrupa Birliği Genel Sekreteri, büyükelçi düzeyindeki Dışişleri Bakanlığı memurları arasından atanmaktadır.
AB müktesebatına uyum çalışmalarının ve tam üyelik müzakerelerinin yürütülmesi ile müzakerelerin ve uygulamanın koordinasyonu amacıyla kurulan İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi’nin görevleri şunlardır:
Kamu kurum ve kuruluşlarının görevleri çerçevesindeki AB mevzuatına uyum çalışmaları ile ilgili her türlü çalışmayı izlemek, değerlendirmek ve gerekli koordinasyonu sağlamak.
Kamu kurum ve kuruluşlarının, AB mevzuatına uyum çalışmaları ile ilgili olarak görev alanlarına giren konulardaki önerilerini incelemek ve değerlendirmek, gerektiğinde ilgili kurul ve komitelere sunmak.
Özel sektör, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevrelerin AB mevzuatına uyum çalışmaları ile ilgili önerilerini incelemek ve değerlendirmek, gerektiğinde ilgili kurul ve komitelere sunmak.
AB’ye uyum için gerekli mevzuat değişikliğine ilişkin öncelikleri belirlemek ve çalışmaları yönlendirmek. Mevzuat değişikliği önerileri hazırlayıp ilgili kurul ve komitelere sunmak.
3 Haziran 2011 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile ABGS görevlerini Avrupa Birliği Bakanlığına devretmiştir.

AB Bakanlığının görevi; Türkiye’nin AB üyeliğine hazırlanmasına yönelik yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, izlenmesi ve koordinasyonu ile üyelik sonrası çalışmaların koordinasyonunu yürütmektir.
2012 yılında Türkiye Cumhuriyeti AB Bakanı aynı zamanda Başmüzakerecilik görevini yürütmektedir.
Büyükelçilik unvanı da tanınan Bakanlık Müsteşarı aynı zamanda Ulusal Mali Yardım Koordinatörü’dür.
Ulusal Mali Yardım Koordinatörü’nün başlıca görevleri:
AB mali yardımlarının katılım süreci ile ilişkilendirilmesi ve fonların sadece bu amaç için kullanılması amacıyla gerekli koordinasyonun sağlanması,
Mali İşbirliği kapsamında değerlendirilecek projelerin Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program’da yer alan öncelikler doğrultusunda yönlendirilmesi, seçilmesi, uygulanması ve izlenmesinin sağlanması,
Yıllık Finansman Protokollerinin, Ulusal Yetkilendirme Görevlisi ve ilgili Bakanlıklar ile bağlantılı olarak hazırlanması ve koordine edilmesi,
Programların izlenmesi ve değerlendirilmesinin koordinasyonunun sağlanması

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu
Ankara Anlaşması’nın uygulamaya girmesinden sonra 9 yıl süren hazırlık döneminde Topluluk-Türkiye ilişkilerinde Avrupa Komisyonunun Türkiye’de açtığı ilk ofis Basın ve Enformasyon Bürosu olmuştur.
Brüksel’de 4 Şubat 1987 tarihinde imzalanan ve 4 Haziran 1987 tarihli ve 19477 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan “Avrupa Toplulukları Komisyonu’nun Türkiye Delegasyonu’nun kurulması ve onun dokunulmazlık ve İmtiyazları Hakkında Anlaşma” temelinde tam diplomatik statü tanınmış olan “Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği” kurulmuştur.
Haziran 2004’te alınan bir karar ile Avrupa Komisyonu Türkiye Temciliği’nin adı, “Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu” olarak değişmiştir.
1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması çerçevesinde Avrupa Dış İlişkiler Servisi kurulmuştur.

Avrupa Birliği Delegasyonu’nun 4 temel görevi vardır:
-Dış ilişkiler alanında Türkiye’nin dış politikasına ilişkin rapor hazırlamak ve AB’yi diplomatik düzeyde temsil etmek.
-Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliğine ilişkin olarak, Türkiye’deki ekonomik, mali ve ticari gelişmelerin yanı sıra Gümrük Birliği hükümlerinin uygulanmasını izlemek.
-AB’ye katılım müzakereleri çerçevesinde, siyasi kriterler ve müktesebata uyum konusunda Türkiye’nin kaydettiği ilerlemeyi izlemek ve müzakerelerin açılmasına yardımcı olmak.
-Delegasyon, Komisyonun her yıl yayınladığı İlerleme Raporu’nun hazırlanmasında gerekli bilgileri günlük bazda Merkez’e rapor eder.
Katılım öncesi Yardım Programları’na ilişkin olarak Delegasyon, merkezî olmayan işbirliği prosedürlerinin uygulanmasından sorumlu Türk kurumlarına destek verir ve projelerin etkin şekilde uygulanmasını takip eder.
Avrupa Birliği Delegasyonu, Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde faaliyet gösterir ve büyükelçi unvanıyla Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na akredite olan bir Delegasyon Başkanı tarafından yönetilir.

Delegasyon aynı zamanda kamu kurumları, siyasi partiler, iş çevreleri, akademik çevre ve düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve kültür alanında faaliyet gösteren aktörlerle de çok çeşitli şekillerde irtibat hâlindedir.
Delegasyon, AB’nin görünürlüğünü arttırmak ve Birliğin temel değerleri ve Türkiye’deki faaliyetleri hakkında bilgilerin yaygınlaştırılmasını amaçlayan kapsamlı bir bilgilendirme ve iletişim programını da uygulamaktadır.
Delegasyon faaliyetleri dışında Türkiye’de;
17 adet AB Dokümantasyon Merkezleri
18 ilde yer alan AB Bilgi Merkezleri ile bir ağ oluşturmuştur.

Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Ders Notları

ÜNİTE 4 –

2004 BRÜKSEL ZİRVESİ SONRASI TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ

Brüksel Zirvesi (2004) ve Müzakere Sürecinin Başlaması
Türkiye’nin adaylığı 1999 Helsinki Zirvesi’nde ilan edilmiş, 2004 Brüksel Zirvesi’nde ise Türkiye’nin 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlayacağı ilan edilmiştir. Bu nedenlerle Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde 1999 Helsinki ve 2004 Brüksel zirveleri önem taşır.
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi ve Türkiye - AB İlişkileri
16-17 Aralık 2004 tarihlerinde gerçekleşen Brüksel Zirvesinde liderlerin gündemindeki konular;
Genişleme
Terörizm
2007-2013 mali çerçevesi
AB Uyuşturucu Stratejisi
Dış İlişkiler

NOT: Zirve sonucunda ilan edilen sonuç bildirgesinin Türkiye için en önemli kısmı genişleme başlığının altında verilmiştir.
Bu bildirgede aynı zamanda Hırvatistan’ın da Nisan 2005’te katılım müzakerelerine başlayacağı belirtilmiştir.
Türkiye için bu bildirgede geçen ucu açık müzakereler ifadesi, üyelik sürecinin sonuyla ilgili belirsizlikten ötürü Türkiye’nin beklentilerini karşılamamıştır.
AB kurumları ise bu durumun sadece Türkiye için değil diğer yeni aday Hırvatistan ve potansiyel aday olan Batı Balkan Ülkeleri (Bosna Hersek, Kosova, Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk, Makedonya,) için de günü geldiğinde geçerli olacağının altını çizmişlerdir.
Bildirgede müzakere süreci ile ilgili diğer husus ise birliğin “İçerme Kapasitesi”ne yaptığı atıftır.
AB, 2004 yılında üye olan 10 yeni üyenin ardından genişleme sürecini devam ettirme ve Avrupa’da refah, istikrar, güvenliği sağlama konusundaki kararlılığını ifade etmiş ancak bundan sonraki genişlemelerin birliğin “içerme kapasitesini” zora sokmayacağı durumda gerçekleşebileceğini belirtmiştir.
Ucu Açık Müzakereler: Bu tarihten önce AB ile müzakerelere başlamak sonu tam üyelikle sonuçlanacak bir sürecin başlangıcı demekti. Müzakerelerin başlamasından belli bir süre sonra aday ülkelere bir üyelik takvimi ve yaklaşık bir katılım tarihi verilirdi. 2004 Brüksel Zirvesi kararında AB ülkeleri, müzakerelerin ucu açık olduğunu belirtmiş, müzakerelerin hedefinin üyelik olduğunu ancak bunun aday ülkenin bütün gerekli koşulları sağlaması ile gerçekleşeceğini de hatırlatarak sürecin ucu açık devam edeceğini açıkça belirtmişlerdir.

İçerme Kapasitesi: AB’ye katılan yeni ülkeler, gerek mali, kurumsal gerekse toplumsal olarak bir külfeti de beraberinde getirmekte üye sayısı arttıkça birliğin işleyişi ve ortak karar alma mekanizmaları gitgide karmaşık bir hâl almaktadır. 2004 yılında 10 ve 2007 yılında iki yeni üyenin de dahil olması ile üye sayısı 27 ye çıkan AB’de genişleme söz konusu olduğunda bu kavram sıklıkla kullanılır hale gelmiştir. Bu kavram genellikle AB’nin daha fazla genişlemesine karşı olanlar tarafından kullanılmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Katılım Müzakereleri
Müzakereler, AB’nin 35 fasıl altında toplanan ve binlerce yasaya karşılık gelen müktesebatının ya da ortak yasal mevzuatının aday Türkiye tarafından benimsenmesinin ve uygulamaya konmasının taraflarca nasıl yönetileceği, yönlendirileceği ve sonlandırılacağı demektir.

Müktesebat ve Müzakere Fasılları
Müktesebat: AB’nin kuruluşundan itibaren geçirdiği değişim ve gelişim boyunca kabul edilen ve tüm üye ülkeleri bağlayan ortak hukuki metinlerin tümüne verilen addır.
Müktesebatı şu ana başlıklar altında toplayabiliriz:
AB’nin kurucu antlaşmaları,
Bu antlaşmalara göre kabul edilen mevzuat ve kararlar ile Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) içtihadı,
Ortak dış politika ve güvenlik politikası ile ilgili ortak hareket planları, ortak pozisyon kararları, deklarasyonlar, sonuçlar ve diğer kararlar,
Adalet ve İçişleri çerçevesinde kabul edilen ortak hareket planları, ortak pozisyon kararları, imzalanan konvansiyonlar, kararlar, açıklamalar ve diğer kanunlar,
Birlik tarafından ve üye devletlerce kendi aralarında Birlik faaliyetlerine ilişkin olarak imzalanan anlaşmalardan oluşur.
Katılım müzakereleri 35 fasıl altında toplanmıştır, son iki fasıl diğer fasıllarda müzakereler tamamlandığında müzakere edilmeden sonuçlandırılır. Fasıllar ve kısa içerik tarifleri aşağıdaki gibidir
AB Müktesebatı fasıl başlıkları şunlardır:


1) Malların Serbest Dolaşımı
2) İşçilerin Serbest Dolaşımı19) Sosyal Politika ve İstihdam
3) İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi20) İşletmeler ve Sanayi Politikası
4) Sermayenin Serbest Dolaşımı21) Trans-Avrupa Şebekeleri
5) Kamu Alımları22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu
6) Şirketler Hukuku23) Yargı ve Temel Haklar
7) Fikri Mülkiyet Hukuku24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
8) Rekabet Politikası25) Bilim ve Araştırma
9) Mali Hizmetler26) Eğitim ve Kültür
10) Bilgi Toplumu ve Medya27) Çevre
11) Tarım ve Kırsal Kalkınma28) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması
12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı29) Gümrük Birliği
13) Balıkçılık30) Dış İlişkiler
14) Taşımacılık Politikası31) Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları
15) Enerji32) Mali Kontrol
16) Vergilendirme33) Mali ve Bütçesel Hükümler
17) Ekonomik ve Parasal Politika34) Kurumlar
18) İstatistik35) Diğer Konular

Müzakerelerde Önemli Belgeler
Müzakere Çerçeve Belgesi
Müzakere Çerçeve Belgesi katılım müzakerelerinin temel belgelerinden biridir.
Aday ülkelerle yapılan katılım müzakereleri, her ülke için ayrı olarak hazırlanan müzakere çerçevesine göre yürütülür.
Müzakere Çerçeve Belgesi’nin belirleyici özelliği aday ülkenin içinde bulunduğu durum göz önüne alınarak hazırlanması ve müzakerenin işleyiş, biçim ve kurallarını bütün ayrıntılarıyla ele almasıdır.
İlerleme Raporları
AB’nin aday ülkenin genel olarak siyasi ve ekonomik kriterlerde ve özel olarak her müktesebat faslında bir yıl içinde kat ettiği yolu değerlendirdiği belgedir.
Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve her yılın sonbaharında ilan edilen İlerleme Raporu Türkiye için ilk olarak 1998 yılından yayınlanmıştır ve o tarihten itibaren her yıl düzenli olarak yayınlanmaktadır.

Katılım Ortaklığı
Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve Konsey tarafından onaylandıktan sonra AB Resmî Gazetesi’nde yayımlanan ve müzakerelerin AB tarafınca belirlenen yol haritasıdır.
İlerleme Raporlarından farklı olarak bir kaç senede bir yenilenen Katılım Ortaklıklarında siyasi ve ekonomik kriterler açısından aday ülkenin kısa ve orta vadede yapması gerekenler, ayrıca müzakere fasıllarındaki kısa ve orta vadeli hedefler belirtilir.
Kısa vadeli hedeflerin 1-2 yıl içerisinde, orta vadeli hedeflerin 3-4 yıl içerisinde yerine getirilmesi beklenir.
1999 yılında adaylığı ilan edildikten sonra Türkiye için ilk Katılım Ortaklığı 2001’de kabul edilmiş akabinde 2003, 2006 ve 2008 yıllarında güncellenmiştir.
Ulusal Program
Aday ülke Türkiye Katılım Ortaklığında belirlenen hedeflerin nasıl bir takvimle yerine getireceğini, hangi kurumların hangi hedeften sorumlu olacağını ve mali kaynakların kullanımını detaylı olarak açıklar.
Her aday ülke gibi Türkiye’nin de Ulusal Program’ında Katılım Ortaklığı’nda önerilen takvime uyması esastır.
Ulusal Program ilk kez 2001’de hazırlanmış, 2003 ve 2008’de güncellenmiştir.
Müzakereleri Yürüten Kurumlar
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Baş müzakerecilik ve AB Bakanlığı
2000 yılında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) kurularak Türkiye’nin müzakereleri yürütürken ihtiyacı olan kurumsal kapasite güçlendirilmiştir.
2005 yılının Haziran ayında devlet bakanı seviyesinde bir baş müzakereci atanmıştır.
Daha sonra bir süreliğine baş müzakerecilik görevi Dışişleri Bakanı tarafından sürdürülmüştür.
2009 yılının Ocak ayında baş müzakerecilik görevinin de ayrı bir bakan tarafından yürütüldüğü yeni bir devlet bakanlığı oluşturulmuştur.
Son olarak Temmuz 2011 genel seçimlerinden sonra kurulan 61. Hükûmette devlet bakanlığı AB Bakanlığına yükseltilmiş, Bakan baş müzakerecilik görevini üstlenmiş, ABGS de yeni bakanlığın bürokrasisini oluşturmuştur.
ABGS, müzakere sürecinde siyasi engellerin reformları engellemesini önlemek ve kamuoyunun farkındalığını ve desteğini sağlamak amacı ile 4 Ocak 2010 tarihinde “Türkiye’nin Katılım Süreci İçin Avrupa Birliği Stratejisi”ni uygulamaya başlamıştır.
Avrupa Birliği Stratejisi’nin yanı sıra yine Ocak 2010’da ABGS’ nin öncülük ettiği “Avrupa Birliği İletişim Stratejisi” oluşturulmuştur.

Bu iletişim stratejisi çerçevesinde AB’ye üye ülkelerde Türkiye’nin üyeliği konusunda oluşmuş olan önyargılarla mücadele edilirken Türkiye’de de AB ile ilgili yanlış bilinenler düzeltilemeye, kamuoyunun AB projesini tanıyarak sahiplenmesine çalışılmaktadır.
Bu iki strateji doğrultusunda 2010-2011 Eylem Planı da 15 Mart 2010 tarihinde Bakanlar Kurulu’nda kabul edilmiştir.
Müzakere sisteminin ana yapısını “İzleme ve Yönlendirme Komitesi” oluşturur.
Komite Baş müzakerecinin başkanlığında müzakereleri yönetmektedir.
Komite,AB Bakanlığı’na ilaveten
Başbakanlık,
Dışişleri Bakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı
AB nezdindeki Daimi Temsilciliğimizden oluşmaktadır.
AB Bakanlığının baş müzakereci görevi de tüm bu birimlerin çalışmalarının eşgüdümünün sağlanmasıdır.
Diğer yapılar:
Reform İzleme Grubu (RİG)
AB Bkanlığı
Adalet Bakanlığı
Dışişleri Bakanlığı
İçişleri Bakanlarından oluşan üst mekanizmadır.
RİG in sekretaryası ABGS tarafından yerine getirilmektedir.
RİG bünyesinde ilgili kurum ve kuruluşların üst düzey temsilcilerinin AB Bakanlığı eş güdümünde toplanan bir “Siyasi İşler Alt Komitesi(SİYAK) vardır.
Ayrıca Aralık 2009’dan bu yana 81 vilayette AB Daimi Temas Noktası görevini yürüten bir Vali Yardımcısı mevcuttur.

AB’de Kurumsal Yapı
Komisyon ve Genişleme Genel Müdürlüğü
Avrupa Komisyonunu AB’nin hükümeti gibi düşünebiliriz, her hükûmette olduğu gibi Komisyonda da bakanlık düzeyinde birimler bulunur ancak bu birimlere bakanlık değil Genel Müdürlük denir.
Gerek Türkiye’nin gerek diğer aday ülkelerin adaylığı konusunda en önemli rolü oynayan kurum Genişleme Genel Müdürlüğüdür.
Genişleme Genel Müdürlüğü diğer genel müdürlüklerin Türkiye’nin ve diğer aday ülkelerin üyelikleriyle ilgili yaptıkları çalışmaların eş güdümünü sağlar.
Komisyon’un Türkiye ve diğer aday ülkelerin üyelik müzakerelerindeki diğer bir görevi her yıl her aday ülke için bir ilerleme raporunun yazılmasıdır.

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu
Türkiye’nin müzakerelerde kaydettiği ilerlemeyi yerinde takip etmek üzere Komisyon’un diğer aday ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de bulunan temsilciliğidir.
Bu kurumun başında büyükelçi statüsünde bir diplomat bulunur.
Diğer AB Kurumlarının Müzakerelerdeki Görev ve Yetkileri
Avrupa Parlamentosu
Dış İlişkiler Komisyonu vasıtasıyla müzakere sürecini denetler.
Her aday ülke için tayin edilen bir Avrupa vekili raportör ülkenin performansıyla ilgili yıllık bir rapor yazar.
AB bütçesini onayladığı için aday ülkelere verilen katılım öncesi mali yardımın da dolaylı denetçisidir.
Aday ülkenin üye olabilmesi için Katılım Antlaşması’nın önce Avrupa Parlamentosu’nda oy çokluğu ile parlamenterler tarafından onaylanması gerekmektedir.

Konsey:
Genişleme Politikası’nın nihai karar vericisidir.
Müzakere sürecinde Komisyonun hazırladığı ilerleme raporlarını kabul eder.
Müzakere Döneminin Önemli Aşamaları
Müzakere Çerçeve Belgesi’nin Yayınlanması
Türkiye’nin Müzakere Çerçeve Belgesi 29 Haziran 2005’te yayımlanmıştır.
Müzakere Çerçeve Belgesi yukarıda bahsedildiği gibi müzakerelerin nasıl yürütüleceğine ışık tutar.
Katılım Konferansı (3 Ekim 2005, Lüksemburg)
Müzakerelerin başlaması ile ilgili kararın alınmasını takiben her aday ülke için bir Hükümetler arası Konferans düzenlenir.
Türkiye için yapılan Katılım Konferansı 3 Ekim 2005 tarihinde İngiltere dönem başkanlığında Lüksemburg’da yapılmıştır.
Ayrıca her faslın müzakereye açılması münasebetiyle bir Hükûmetler arası Konferans toplanır.

Tarama Süreci (Screening)
Müzakerelerin ilk ayağını tarama süreci oluşturur.
Tarama süreci aday ülkenin müzakereler başlamadan önce ulusal mevzuatının bulunduğu durumun tespitidir.
Her müzakere başlığı için iki toplantı düzenlenir.
Birinci toplantıda Komisyon yetkilileri aday ülkenin yetkililerine yapılması gerekenleri açıklar
İkinci toplantıda ise aday ülkenin yetkilileri mevcut durumlarını, müzakerelerdeki yol haritasını ve pozisyonunu açıklar.
Bu iki toplantıdan sonra Komisyon, her fasıl için ayrı bir tarama sonu raporu hazırlar ve Konsey’e bir Ortak Pozisyon Belgesi taslağı sunar.
Konseyin bu taslağı oy birliği ile kabul etmesi ile AB’nin aday ülkenin müzakere sürecindeki Ortak Müzakere Pozisyonu oluşmuş olur.
Türkiye’de tarama süreci 20 Ekim 2005 tarihinde başlamış ve Komisyon peyderpey AB’nin Ortak Pozisyon Belgesi’nin özünü oluşturan tarama sonu raporlarını Konsey’e yollamaya başlamıştır.
Tarama Sonu Raporları:
Komisyon her fasıl için ayrı bir rapor hazırladıktan sonra bu raporu üye ülkelerin onayına sunmaktadır.
Her tarama raporunda o müzakere faslı ile ilgili
Genel Düşünceler,
Müktesebatın Üstlenilmesi,
Uygulama Kapasitesi,
Yorumlar ve Öneriler olmak üzere dört ana başlık vardır.

Komisyon eğer ilgili fasılda müzakerelerin vakit geçirmeden başlaması için gerekli asgari yeterlilik sağlanmadığını düşünüyorsa bu fasıl için açılış kriterlerini (benchmark) belirler.
Söz konusu fasılla ilgili açılış kriterleri tarama raporunun Yorumlar ve Öneriler bölümünde yer alır.
Komisyon tarafından Konseye gelen rapor önce Konsey’in Genişleme Çalışma Grubu’na gider ve bu alt gruptaki uzmanlar tarafından incelenir.
Daha sonra rapor üye ülkelerin onayı için her üye ülkenin AB nezdindeki büyükelçilerinden oluşan Daimi Temsilciler Komitesi’ne (COREPER) gönderilir.
Aday ülke için hazırlanan tarama sonu raporunun AB Konseyi onayı için üye ülkelerin oy birliği gerekmektedir.

Açılış kriteri (opening benchmark): Müzakere fasıllarının her birinde tarama sürecinin sonunda Komisyon bir “tarama sonu raporu” sunmaktadır. Komisyon bir fasılda aday ülkenin müzakereye hazır olduğunu düşünüyorsa raporda bu şekilde belirtilir ancak Komisyon aday ülkenin müzakereye tam anlamıyla hazır olmadığını düşünüyorsa bu faslın açılışı için belirli ön koşulların yerine getirilmesini teklif eder. Bu önkoşullara açılış kriterleri denir.
Komisyonun sunduğu raporun Konseyde onaylanmasını takiben aday ülkenin faslın müzakereye açılabilmesi için bu kriterleri tamamlaması gerekir.
Keza belli fasıllarda Komisyon fasılların kapanabilmesi için o faslın içeriğinin aday ülkede uygulanmasına dönük kapanış kriterleri (closing benchmark) de teklif edebilir.
Bu kriterler ilk kez Hırvatistan ve Türkiye’ye uygulanmıştır ve daha önceki müzakere süreçlerinden edinilen tecrübenin sonuçlarıdırlar.

Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER)
Her üye ülkenin AB nezdindeki temsilcisi olan büyükelçilerden oluşan bir AB kurumudur.
Üye ülke büyükelçilerinden oluştuğu için bu komitede Komisyondan farklı olarak üye ülkelerin ulusal çıkarları ön plandadır.
Üye ülkelerin ulusal çıkarlarını gözeterek AB için ortak karar aldığı bu komite, AB karar alma mekanizmasının işleyişi için büyük önem arz etmektedir
Karşılıklı Müzakere Pozisyonlarının Hazırlanması
Aday ülke açılan her müzakere faslı için hazırladığı kendi müzakere pozisyon belgesini AB Konseyi Dönem Başkanlığına sunar.
Sunulan belgeler üye ülkelere ve Komisyona iletilir.
Aday ülkenin sunduğu belgelere karşılık ve tarama sonu raporu ışığında Komisyon’un Genişleme Genel Müdürlüğü AB tarafı için Ortak Pozisyon Belgesi Taslağı hazırlar ve Konseye iletir.
Konseyde Genişleme Çalışma Grubu ve üye ülkelerin görüşleri alınarak belgeye son şekli verilir ve Daimi Temsilciler Komitesinde (COREPER) oybirliği ile kabulünden sonra o müzakere faslında AB Ortak Pozisyonu oluşmuş olur.

Fiili Müzakerelerin Başlaması ve Gidişatı
3 Ekim 2005’te müzakerelerin başlamasını takiben Avusturya dönem başkanlığında 12 Haziran 2006’da açılış kriteri olmaksızın müzakereye açılan ilk fasıl Bilim ve Araştırma olmuş ve Türkiye’nin gerekli kriterleri yerine getirdiği belirtilerek fasıl geçici olarak kapatılmıştır.
Müzakere Sürecinde Duraklama
Türkiye müzakerelere fiilen başlayabilmek için Brüksel Zirvesi’nde AB tarafına iki taahhütte bulunmuştu.
İlki yeni ceza yasasının yürürlüğe girmesi,
İkincisi gümrük birliğini AB’nin 10 yeni üye ülkesine de uygulanacağını belirten bir ek protokolün imzalanması ve daha ileri bir tarihte onaylanmasıydı.
2005 yılı içinde bu iki taahhüt yerine getirilmiş ve müzakereler bu sayede başlamıştı.
Ancak müzakerelerin fiilen başlamasının ardından Türkiye, ek protokolün TBMM’de onay sürecini Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini tanımıyor olmasını ve KKTC üzerindeki izolasyonların sürmesini öne sürerek gerçekleştirmedi.
Bunun üzerine 11 Aralık 2006’da AB Dışişleri Bakanlarından oluşan Genel İşler Konseyi toplantısında Türkiye ek protokole ilişkin taahhütlerini yerine getirene kadar gümrük birliğini ilgilendiren 8 müzakere faslının açılmayacağı ve hiçbir faslın geçici olarak dahi kapatılmayacağı kararlaştırıldı.




8 fasıl şunlardır: Malların Serbest Dolaşımı



Balıkçılık Politikası
İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunma SerbestîsiTaşımacılık Politikası
Mali HizmetlerGümrük Birliği
Tarım ve Kırsal KalkınmaDış İlişkiler
Kıbrıs bağlantılı olarak açılması bloke edilen 8 fasla ilaveten Fransa’da 2007 yılı ilkbaharında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Nicolas Sarkozy Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan politikasını uygulamaya koyarak 5 müzakere faslının kendisi yönetimde olduğu sürece açılmayacağını Türkiye’ye resmen bildirmiştir.

5 müzakere faslı


Tarım ve Kırsal Kalkınma
Ekonomik ve Parasal Politika
Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu
Mali ve Bütçesel Hükümler
Kurumlar

Müzakereye Açılan Fasıllar
18 müzakere faslının açılmasının bloke edilmesi esnasında ve ardından, müzakereler tamamen durmamış ve 2010 yılı Haziran ayı sonuna kadar 13 fasılda müzakere başlamıştır.
Açılış sırasıyla bu fasıllar şunlardır:



Bilim ve AraştırmaFikri Mülkiyet Hukuku
İşletme ve Sanayi PolitikalarıSermayenin Serbest Dolaşımı
İstatistiklerBilgi Toplumu ve Medya
Mali KontrolVergilendirme,
Tüketicinin ve Sağlığın KorunmasıÇevre
Trans-Avrupa AğlarıGıda Güvenliği Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
Şirketler Hukuku,

Bu fasılların 12’sinde müzakere sürmekte, 1 fasıl ise geçici olarak kapanmış durumdadır.
Ancak bloke edilen 18 fasıl, açık olan 12 fasıl ve geçici olarak kapanmış olan 1 fasıl dışında kalan 3 fasılda Haziran 2010’dan bu yana hiçbir gelişme olmamıştır.
Açılabilir durumda olup teknik nedenlerden açılamayan bu 3 fasıl şunlardır:
Kamu İhaleleri,
Rekabet Politikası
Sosyal Politika İstihdam

Müzakerelerin Tamamlanmasını Takip Eden Süreç
Türkiye için henüz gündemde olmamasına rağmen tüm müzakere fasıllarının geçici olarak kapatılmasını takiben, bir başka deyişle tüm müzakere başlıklarında tam anlaşma sağlandığında, geçici olarak kapatılan tüm başlıklar nihai olarak kapatılır.
Müzakerelerin kapanması ile Komisyon bir Katılım Antlaşması taslağı hazırlar ve antlaşmanın son şekli Hükûmetler arası Konferansta verilir.
Önce Avrupa Parlamentosu’nun onayı alınır, ardından da Konseyin oy birliği ile bu Antlaşmayı kabul etmesi gerekir.
Bu onayların gerçekleşmesi ile Katılım Antlaşması aday ülke ve üye ülkeler arasında imzalanır, her üye ülke ayrıca kendi anayasal usullerine göre bu antlaşmayı onayladıktan sonra antlaşma yürürlüğe girer ve katılım süreci tamamlanır.

Müzakere Döneminde Mali Yardımlar
Adaylık Öncesi Mali Yardımlar
1963 yılında Ankara Anlaşması’nın imzalanmasından 1995 yılında AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği kararına kadar Türkiye mali protokoller aracılığı ile çoğu kredi niteliğinde olmak üzere yaklaşık 1 milyar avro destek almıştır.
Bu destek Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği uygulamasına geçişini kolaylaştırmak amacıyla verilmiştir.
Türkiye’ye üç mali protokol doğrultusunda verilen bu krediler genellikle Avrupa Yatırım Bankası ve Topluluk kredilerdir.
Türkiye, 1980 yılında zor ekonomik şartlar nedeniyle Özel Yardım Paketi
1991 yılında Körfez Savaşı’ndan en çok etkilenen ülkeler arasında olduğu için mali yardım almıştır.
1995 yılından 1999 yılına kadar adaylık statüsü teyit edilene kadar geçen dönemde gümrük birliğinin doğurduğu yeni ihtiyaçları karşılamak amacı ile Türkiye yine AB mali desteğinden faydalanmış ve yine çoğu kredi olmak üzere 755,3 milyon avro destek almıştır.
17 Ağustos 1999 depreminden sonra AB tarafından hem insani yardım hibesi hem de Avrupa Yatırım Bankası tarafından kredi sağlanmıştır.

Adaylık Döneminde Mali Yardımlar
1999-2006 Dönemi
AB bütçesi 7 yıllık dönemler için hazırlanmaktadır.
Türkiye 1999 yılı Aralık ayında aday olmuş ancak 1999 - 2006 bütçe döneminin hazırlığı daha önceden Türkiye dahil edilmeden yapıldığı için diğer aday ülkeler gibi
PHARE (Üyelik Öncesi Ekonomik Yardım Programı)
ISPA (Üyelik Öncesi Altyapı Yardım Programı)
SAPARD (Üyelik Öncesi Tarım ve Kırsal Kalkınma Yardım Programı)’dan yararlanamamış


MEDA programına ilave edilen ek kaynaklar aracılığı ile mali yardım almıştır.
Türkiye 2000 - 2006 yılları arasında MEDA II programı ile hibe olarak 890 milyon avro ve kredi olarak 1 milyar 470 milyon avro mali destek almıştır.
MEDA II döneminde Türkiye’nin aldığı mali destek bir önceki döneme göre iki kat artmıştır.
2007-2013 Dönemi
Daha önce PHARE, ISPA, SAPARD araçları ile yapılan yardım 2007-2013 bütçe döneminde tek bir mali araç altında toplanmıştır: Katılım Öncesi Yardım Aracı ya da IPA.
IPA’ nın 2007-2013 dönemi bütçesi
11,5 milyar avrodur
Türkiye, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Kosova’yı kapsamaktadır.
IPA fonları geri dönüşsüz hibelerdir ve aday ülkenin resmî kurum ve kuruluşları vasıtasıyla dağıtılırlar.
AB’nin katılım öncesi kaynakları adem-i merkeziyet ilkesi çerçevesinde aday ülkeden yönetilir.
Komisyonun temsilciliği denetiminde bu amaçla oluşturulmuş resmi yapılar bulunur.
AB’nin Türkiye’ye sunduğu IPA fonları çerçevesinde yürütülen projelerin programlanması ABGS ile DPT, ihale, sözleşme ve yürütülmeleri ise Hazine’ye bağlı bir birim olarak faaliyet gösteren Merkezi Finans ve İhale Birimi tarafından yapılmaktadır.

2014-2020 Dönemi
Komisyon 2014-2020 bütçe döneminde müzakere eden aday ülkeler için 14,1 milyar avroluk bir IPA yardımı teklif getirmiştir.

Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA)
Avrupa Birliği’ne aday olan ülkelere yapılan mali desteğe verilen genel addır.
IPA’ nın beş bileşeni vardır:
Kurumsal Kapasite Geliştirme,
Bölgesel ve Sınır Ötesi İşbirliği,
Bölgesel Kalkınma,
İnsan Kaynaklarının Gelişimi,
Kırsal Kalkınma
 
Üst