AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE 19. Yüzyıl Türk Dünyasi Vize Ders Özeti

Moderator
Mesajlar
419
Tepkime puanı
28
Puanları
18
ÜNİTE – 1
Kuzey Türklerinde Uyanış ve Reform
Türkistan:
XIX. asrın sonuna doğru tamamen Rus idaresi altına giren Batı Türkistan’ın kuzey kısmını Kazak-bozkırları oluşturur. Batı tarafında Türkmen çölleri, orta ve güney taraşarında Harezm ve Maveraünnehr bölgesi uzanır; güney doğusunda verimli Fergana vadisi bulunur. Türkistan adı siyasi bir birim olarak ilk kez Ruslar tarafından kullanıldı. 1867’de başşehri Taşkent olan Türkistan Genel Valiliği kuruldu. Türkistan vilayeti, Kazak bozkırlarının güney taraşarı ve Özbekistan topraklarının bir kısmından oluşuyordu. 1898’de Türkmen toprakları da buraya dâhil edildi. 1917’de valiliğin sınırları biraz daraltılarak Türkistan Özerk Cumhuriyeti oluşturuldu. 1924’te Stalin’in talimatıyla milliyet esasına göre bölme siyasetinin uygulanmasından sonra “Türkistan” yerine Orta Asya kelimesi öne çıkarıldı.
Sart: “Tacir” anlamına gelen bu kelime genel olarak Orta Asya’nın yerleşik ahalisi için kullanıldı. Fakat değişik dönemlerde, değişik kesimlerce farklı anlamlar ifade etti. Türkistan’da Moğol hâkimiyeti sırasında
Sart, Türk’ün zıddı anlamını taşıyordu. Ali şir Nevaî, Türk tili ile Sart tili (Fars dili) arasında karşılaştırma yapıyordu. XVI. Asırda Özbekler Maveraünnehr’i ele geçirdiklerinde Sart, göçebelere karşılık yerleşik Tâcik ahali anlamına geliyordu. Hokand Hanlığında hükûmet emirleri Sartiya ve Kazakiyalarga malum bolsun diye başlıyordu; yani Göçebe Kazaklara karşılık şehirli ahali kastediliyordu. Kazaklar, Türkçe veya Farsça konuşan yerleşik ahaliyi birbirinden ayırt etmiyor, hepsine Sart diyor, bu kelimeyi yerleşik halkı aşağı-görme tabiri olarak kullanıyorlardı. XIX. Yüzyılda Sart, Türkçe konuşan şehir halkı için kullanılıyordu ve Sart ile Özbek’i ayırt etmek zordu. Eski kabile yapılanmasını koruyanlar kendilerini Özbek olarak tanımlıyorlardı. Ama şurasını da unutmamak gerekir ki, bu yüzyılda Türkistan’ın yerleşik halkı kendini ilk önce Müslüman, daha sonra belli bir şehir veya bölgeye olan mensubiyetiyle tanımlıyordu. XIX. asrın sonundan itibaren Rus ve Avrupa kültürünün etkileri sonunda etnik bilinç oluşmaya başladı (Barthold 1980: 236-7). Sovyet döneminin başında Sart kelimesi aşağılayıcı bir anlam taşıdığı gerekçesiyle kullanımdan kaldırıldı.
N. i. ilminski (1822-1891): Kazan’da Üniversitenin Doğu Bilimleri Bölümünde Arap ve Türk dilleri okudu. 15 yıl Kazan’da Müslümanlar arasında dolaşıp Tatar dilini ve kültürünü çok iyi bir şekilde öğrendi. Ruhanî
Akademi’de (Duhovnıy Akademiya) Kur’an ve Arapça dersleri verdi. Fakat bu dönemde misyonerlikten çok ilim adamı tarafı ağır bastığı için akademiden çıkarıldı. Orenburg’a gidip ibrahim (Ibıray) Altınsarin adlı bir Kazakla tanışıp Kazak dilinde eserler yayınladı (Akçura 1906: 2-3).
Uyanış hareketinin öncelikle Kazan Tatarları arasında çıkması tarihî ve diğer şartların ürünüdür. Ticaret yollarının kesiştiği Volga boyunda, Hıristiyan Ruslarla komşu olarak yaşayan Tatarlar, Türk kavimleri içinde yerleşik hayata epey önce geçen bir halktı; ataları olan Bulgarlar zamanından beri bölgede iktisadi bir güç oldular. XVIII. Yüzyılın sonunda Rusya’nın verdiği ticari hakları iyi bir şekilde kullanarak zenginleşen Tatar tacirlerinin katkısıyla Kazan ve çevresinde kültürel bir canlanma ve uyanış hareketi ortaya çıktı. Bulundukları coğrafyanın yarattığı dinî sorunlar üzerinde kafa yoran Tatar ulamasının sahip olduğu tartışma geleneği de bu uyanışta etkili oldu.
Ebunnasr Kursavî (1776- 1812). Kazan yakınında Kursa köyünde dünyaya geldi. ilk eğitimini Malmış kazasına bağlı Meçkere köyünde aldı. Sonra Buhara’ya gidip buranın tanınmış âlimlerinin ders halkasına girdi. Büyük şeyhlerin sohbetlerinde bulundu. Vatanına döndüğünde Kazan zenginlerinin yardımıyla büyük bir medrese kurup birçok talebeyi buraya çekmeyi başardı. Derslerinde imam Gazalî’nin ihyâi Ulûm adlı kitabını ve orijinal şkirli eski islam âlimlerinin eserlerini kullandı. 1807’de yeniden Buhara şehrine gitti. Buhara ulemasıyla yaptığı tartışmalar yüzünden az kalsın canından oluyordu. Kursa’ya döndükten birkaç yıl sonra, hac niyetiyle dostlarıyla birlikte istanbul’a gitti. Orada veba hastalığına yakalanarak vefat etti. Üsküdar’da Sultan Camisinde defnolundu (Rızaeddin b. Fahreddin 1903: 96).
Yunan felsefesi: Burada kastedilen, Abbasiler zamanında Yunan eserlerinden tercümeler yapılması ve bunun etkileri altında Müslüman dünyasında kelâm ilminin doğmasıdır. Kelâm kitaplarında geçen bazı konular, olduğu gibi Yunan düşüncesinden alınmıştı.
içtihad: Çalışma, gayret etme anlamındaki “cehd” kökünden gelir. İslam âlimlerinin bir konu üzerinde kafa yorarak yeni bir şkir üretmesi anlamında kullanılmıştır. Taklit: Otorite olarak kabul edilen eserlere ve onlara yapılan açıklamalara (şerh ve haşiyelere) teslim olmaktır; aynı zamanda bazı düşünce okullarına sorgulamaksızın tâbi olmak, belli kalıp ve çerçevelerin dışına çıkmamaktır.
XIX. asırda Kazan Tatarları arasında güçlü bir dinî reform hareketi ortaya çıktı. ilahiyat konularında şkir yürütme becerisine sahip olan Tatar uleması, islam dünyasından gelen öze dönüşçü eğilimlerin de etkisiyle reformist bir söylem geliştirdi. Reformcular, geri kalmışlıktan kurtulmanın çarelerini islam’ın özüne dönmede ve yabancı tesirlerden arınmada görüyorlardı. Kursavî ve Mercanî gibi Tatar din âlimlerinin öncülüğünde başlayan bu hareket sonraları modernist eğilimlerle de birleşerek Sovyet döneminin başlarına kadar etkili oldu. Diğer Türk bölgelerinde de benzer bazı eğilimler olsa da, bunların
hiçbiri Kazan’daki kadar güçlü bir harekete dönüşmedi.
Bid’at: Dinde sonradan ortaya çıkan inanç ve davranışlardır. İslam âlimleri, iyi ve kötü bid’at ayırımına gitmiş olmakla birlikte, bu tabir genel olarak dinde olumsuz anlamda ortaya çıkan bozuk şkirler ve uygulamalar anlamında kullanılmıştır.
Sıra Sizde 1 : XIX. yüzyılda Rusya imparatorluğu tebaası olarak yaşayan Türk toplulukları nerelerde yaşı
yor ve hangi adlarla anılıyorlardı?

XIX. yüzyılın başında Rusya Türkleri genel olarak “Rusya Müslümanları” adıyla anılıyorlardı. idil (Volga) nehri boylarında yaşayanlarına “Tatar” veya “Kazan Tatarları”, Ak idil nehri boylarında yaşayanlara ise “Başkurtlar” deniliyordu. Kuzey Türkistan’ın bozkırlarında yaşayanlar “Kırgızlar” (Kazaklar) olarak, Kırgızlar ise “Kara Kırgızlar” olarak biliniyordu. Kafkasya’da yaşayan Azerbaycan Türklerine “Azerbaycan Tatarları”, Türkistan’ın yerleşik halkı ise “Sartlar” olarak tanınıyordu.
Sıra Sizde 2 : Kazan’ın istila edilmesi Tatarların dinî ve kültürel hayatını nasıl etkiledi?
Kazan Hanlığı’nın düşmesinden sonra Tatarlar ağır baskılara uğradılar. Özellikle 1552 yılını izleyen iki yüz yıl boyunca Rusya devleti onları zorla Hıristiyanlaştırmaya çalıştı. Bu baskılardan kurtulmak için, Tatarların bir kısmı mümkün olduğu kadar uzak yerlere gittiler. Tatarlar soylularının çoğu ve çok az sayıda bir Tatar halkı Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kaldılar. XVIII. Yüzyılın sonunda hükümet Tatarlara karşı yumuşama siyaseti izledi; hatta onlara ticari ve dinî bazı imtiyazlar verdi. Bu ayrıcalıklar sayesinde Tatarlar önemli bir gelişme gösterdiler; iktisadi bakımdan güçlendiler. Tüccarlarla beraber Türkistan’a giderek buranın medreselerinde okuyan Tatar talebeler yeniden vatanlarına döndüklerinde medreseler açtılar; böylece idil-Ural’da güçlü bir ulema sınıfı oluştu.
Sıra Sizde 3 : Mercanî’nin medrese eğitimine yönelttiği eleştiriler hangi gerekçelere dayanıyordu?
Mercanî, kendi zamanındaki medrese eğitiminin hem dinî hem de dünyevî bilimler noktasından gerileme içinde olduğu görüşündeydi. Türkistan’ın bir zamanlar meşhur olan medreselerinde eğitim sadece dinî konularla sınırlıydı. Aslında buna tam da dinî konular denilemezdi. Medrese müfredatının temelini kelâm dersi oluşturuyordu. Kelâm, vaktiyle islamın ilk asırlarında dine yöneltilen tenkitlere cevap vermek amacıyla gelişen bir bilgi dalıydı. Bunda Yunan felsefesinden esinlenmeler ve etkilenmeler vardı. Mercanî gibi islamın özüne dönmeyi savunan âlimler bunu bir bozulma nedeni olarak gördüler. Ayrıca, Ortaçağdan kalma, zamanı geçmiş ders kitaplarının yerine, Kur’an ve Hadis eksenli islami konuların ve bunun yanında modern dünyevî bilimlerin okutulması gerektiğini savundular.
Sıra Sizde 4 : Tatar ıslahçılarının tasavvufa bakışları nasıldı?
Tatar dinî ıslahçıları, inancın sağlam esaslara dayanması, islamın hurafelerden ve yabancı inançların etkilerden arındırılması yanlısıydılar. Aslında “öze dönüşcü”ler genel olarak tasavvufu da yabancı tesirlerin ürünü sayarak karşı çıkmışlardır. Fakat idil-Ural’da tasavvuf düşüncesi çok yaygın ve halk arasında güçlü bir tabana sahipti. Tatar ıslahçılarının hemen hepsi bir şekilde tasavvuşa ilgilendiler ve tasavvufu islamın sezgisel yöne önem veren, islam dünyasında özgün düşüncenin gelişmesine büyük katkılar sağlayan bir düşünce okulu olarak gördüler. Aslından sapmış ve islamın açık ilkeleriyle çatışan, hurafelerle karışık tasavvuf türüne karşı çıkmakla beraber, gerçek tasavvuf olarak gördükleri müsamahaya dayanan, sezgisel düşünme tarzına taraftardılar.
ÖZET 1 : Rusya Türklerinin XIX. yüzyıldaki sosyal ve siyasi gelişimlerini açıklamak XIX. yüzyıl, Rusya Türkleri için çok önemli siyasi ve sosyal değişikliklerin olduğu bir dönem oldu. XVI. yüzyılın ortasından beri Rus hâkimiyetinde yaşayan Kazan Tatarları bütün baskılara rağmen kimliklerini korumasını bildiler. Kendilerine fırsat verildiği XVIII. asır sonunda ticari ve kültürel alanlarda gelişmeler gösterdiler. Bu yüzyılın ilk yarısında Moğol kökenli Oyratların baskısından bunalan Kazaklar Rusya himayesini kabul ettiler. Yüzyılın son çeyreğinde Kırım Hanlığı, XIX. Yüzyılın başında ise Kafkasya, Rusya tarafından işgal edildi. Rus ilerlemesi 1864-84 yılları arasında Güney Türkistan’ın da ele geçirilmesiyle tamamlandı. Rusya tebaası olan Türk toplulukları arasında önemli medenî farklar mevcuttu. Bir kısmı kapitalist öncesi, hatta kapitalist gelişme aşamasına gelmiş, medeni basamakların üst düzeyine erişmişti; Kazan’da ve Bakü’de ticaret burjuvazisi yükselmekteydi. Diğerlerinin çoğu göçebelik aşamasında olup kabile bağlarını muhafaza etmekteydi.
ÖZET 2 : Tatar-Başkurtlar Türkleri ve onların Rus hâkimiyeti sürecindeki gelişmeleri değerlendirmek XVI. yüzyıl ortasında idil-Ural bölgesini ele geçiren Rusya’nın Tatar ve Başkurtlara karşı izlediği siyaset her zaman aynı olmadı. XVI.-XVIII. Yüzyıllar arasında izlenen baskı politikaları sonucunda Tatarlar kendi içlerine kapandılar; dinî kimliklerini korumak için Rus olan her şeyden uzak durdular. II. Katerina döneminde imparatorluk olma yolunda ilerleyen Rusya, Tatarlara karşı güttüğü siyasetini değiştirdi. Onlara dinî (1788) ve ticari (1792) haklar tanıdı. Bunun Tatarlar açısından olumlu sonuçları oldu; ticaretten zenginleşen Tatar tüccarı, medreseleri ve diğer hayır kurumlarını destekleyerek şkrî canlılığın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadılar. Etraftaki Şn kökenli kavimleri ve zorla Hıristiyan olmuş unsurları kültürel ve dinî bakımlardan etkilediler. Aynı zamanda Kazaklar arasında da etkili oldular. Rus hükümeti, XIX. yüzyılın ortasından itibaren Tatarların etkilerini sınırlamaya çalıştı. Güney Türkistan’daki Rus işgali Tatar tüccarlarını olumsuz etkiledi; onların yerini Rus tüccarları aldı. Yüzyılın sonunda ortaya çıkan iktisadi ve toplumsal gelişmeler Tatar uleması, aydınları ve tüccarı arasında yeni çözüm arayışlarını ortaya çıkardı.
ÖZET 3 : Tatar uyanışının öncülerini tanımlamak Tatarların yaşadığı coğraş, siyasi ve iktisadi şartlar “Tatar uyanışı” denilen şkri canlanmaya zemin hazırladı. XIX. yüzyılda Ruslar kanalıyla Avrupa’dan gelen tesirlerin baskısı Tatar ulemasını bir çıkış yolu aramaya sevk etti. istanbul, Türkistan, Mısır ve Hindistan’dan gelen tesirlerin de etkisiyle ulema kendine has bazı şkir akımları gelişti. Bunlar içinde en güçlü olanı dinî reform (ıslahçılık) akımıdır. Tatarların üzerinde şeyhülislamlık gibi şkirleri denetleyen güçlü bir merkezî otoritenin olmaması, yaratıcı şkirlerin gelişmesi açısından bir avantaj sağladı. Tatar uleması, bulundukları özgün coğraş şartlar sebebiyle şkir üretmeye (içtihat düşüncesine) yatkındı; Ebunnasr Kursavî bu tarz şkirler geliştirdi. Fakat dinî reform şkirlerinin en tanınmış öncüsü şihabüddin Mercanî oldu. Onun medrese reformu ve dinî düşüncenin yeniden yorumlanması yönündeki şkirleri, kendisinden sonra gelen reformcu ulema için örnek oluşturdu.
ÖZET 4 : Dinî ıslahçılar (reformcular) ve onların şkrî katkılarını değerlendirmek şihabüddin Mercanî’nin açtığı yoldan yürüyen genç nesil, dinî ıslah çabalarını büyük bir akıma dönüştürdüler. Islahçı Tatar ulemasının etkileri istanbul’a, Türkistan’a ve başka yerlere kadar uzandı. Islahçı ulema arasında Rızaeddin b. Fahreddin, tarihçiliği ve reformist görüşleriyle öne çıktı. Orenburg Müftülüğünde etkin bir görev yapmasının yanında gazetecilik faaliyetleriyle genç nesli etkiledi ve saygın bir yer kazandı. Musa Cârullah, dinî sorunlara yaratıcı çözümler getirdi. Şkirleri, Osmanlı ülkesinde ve bütün Rusya Müslümanları arasında tanındı. Bu iki âlim dilde ve siyasette Türk birliği şkrini güttüler; ortak Türk dilinde eserler verdiler ve bu konuda önemli bir edebî birikim oluşturdular. Dinî ıslahçılığa paralel olarak dünyevî (seküler) reformculuk şkri de gelişti. Islahçıların şkirleri bir noktadan sonra Rus ve Batı eğitimi alan yeni
nesli ikna etmemeye başladı. XX. asrın ilk çeyreğinde, dinî ıslahçılık gerileme içine girerken, dünyevî reformculuk güçlendi.
ÜNİTE – 2
Kazan Tatarlarında Yenileşme
Kazan Üniversitesi:
1804’te, Rusya’nın dördüncü üniversitesi olarak kuruldu. ilk kurulduğunda hocaların çoğu Alman kökenliydi. şarkiyat Bölümünde Tatar ve islam tarihi hakkında önemli araştırmalar yapıldı. Bu araştırmalar değişim yanlısı Tatar aydınların ilgisini çekti ve onların modern anlamda kendi tarihlerine
yönelmesinde etkili oldu.
Kayyum Nâsırî (1825-1902): Tatar ansiklopedisti ve yazarı. Rus kültürüne olan eğilimiyle Kazak Çokan Velihanov ile Azerbaycanlı Mirza Fethali Ahundzade’ye benzer. Kazan şehrinin batısında, Ruslar, Çuvaşlar, Mariler ve Tatarların birlikte yaşadığı Yukarı şırdan köyünde doğdu. Bir imamın oğlu olan Nâsırî, ilk tahsilini babasının medresesinde yaptıktan sonra Kazan’da bir medresede okudu. Dinî ilimlerden ziyade Rusça öğrenmeye ve modern bilimlere merak sardı. Rus okullarında Tatar dili öğretmenliği yaptı. 1860’larda Kazan Üniversitesindeki şarkiyat Bölümü hocalarıyla temas kurdu. W. Radloff’un yardımıyla Tatar Öğretmen Okulunda öğretmenlik yaptı. Ruslarla olan dostluğu yüzünden “Kadimci” mollalar tarafından dışlandı. Gaspıralı ve şakirtleri de Tatarcılığı dolayısıyla onu eleştirdiler. Takvimler, coğrafya, tarih, matematik, Tatarca gramer, sözlük de içinde olmak üzere değişik konularda 38 kadar eser yazdı, tercümeler yaptı. Hayattayken değeri bilinmese de, öldükten sonra tanındı. Dinî içerikli eserler de yazmış olmakla birlikte Sovyet yazarları onu din karşıtıymış gibi sundular.
Muhammed Zâhir Bigi (1870-1902): Modern Tatar edebiyatının öncülerinden olan Penza vilayetine bağlı Çımbar ilçesinde doğdu. Hayatının büyük bir kısmı Rostov’da geçti. Küçük yaşta Rusça öğrendi. Rostov’daki medresede okudu. Rus ve Fransız edebiyatlarına merak sardı. 1886’da Kazan’a geldi. 4-5 yıl Göl Boyu Medresesinde okudu. Sonra Rostov’a döndü ve babasından kalan imamlık görevini üstlendi. 1893 yılı sonunda Türkistan’a seyahat etti. Bundan sonraki hayatını Rostov’da imamlık yaparak geçirdi. Buhara ve Semerkant’taki günlük hayatı ve medrese eğitimini anlatan seyahatnamesi çok kıymetli bilgiler
içermektedir. Modern Tatar edebiyatının ikinci ve üçüncü romanlarını yazdı. Romanları gerçek hayattaki
sosyal değişmeleri yansıtır.
Ayaz ishakî (1878-1954): Kazan vilayetinin Çistay (Çistopol) ilçesine bağlı bir Tatar köyünde dünyaya geldi. Çistay’da ve Kazan’da medrese tahsili gördü. Modern edebiyata merak sardı. Kayyum Nâsırî ile tanıştı ve onun şkirlerinden etkilendi. Kazan’daki Tatar Öğretmen Okulunda okurken inkılâpçı şkirlerden
esinlenerek arkadaşlarıyla beraber “şâkirdlik” adlı gizli bir örgüt kurdu. 1904-1905 yıllarında, hürriyet ve inkılâp hareketlerine şilen katıldı. 1906’dan itibaren Tañ Yoldızı adında bir gazete çıkarmaya başladı. Dilde Tatarcılığı benimsedi ve dil birliği oluşturmaya çalışanlara karşı mücadele etti. 1907 yılı ortasında
gazetesi kapatıldı; kendisi hapse atıldı ve sürgün edildi. 1913 yılından itibaren sosyalizm ile milliyetçilik arasında orta yola yöneldi. Bolşevik Devriminden sonra birçok aydın sosyalist yönelişe evrilirken o tamamen milliyetçi kampa katıldı. Bolşevikler güçlenmeye başladığında muhalif kampta yer aldı. Bir yıl kadar sonra ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Fatih Kerimî (1870-1937): Samara vilayetinin Miñlibay köyünde dünyaya geldi. Köy mektebinde başladığı
eğitimini Çistay’da bir medresede devam ettirdi. Babası Gılman Ahund’un isteği ile Rusça öğrendi ve 1892’de tahsil için istanbul’a gitti. Burada 4 yıl kadar eğitim gördü. Kırım’ın Yalta şehrine gitti ve orada 2 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Orenburg’a gitti. 1898’de altın madencisi şakir Remiyef ile birlikte Avrupa seyahatine çıktı. 1901’de matbaa açıp kitaplar yayınlamaya başladı. 1906’da Vakit gazetesi kurulunca, gazetenin başmuharrirliğine getirildi. 12 yıl boyunca bu görevini sürdürdü. 1918-25 yılları arasında öğretmenlik yaptı. 1925’ten sonra Moskova’da şarkiyat Enstitüsünde ders verdi. 1937’de Türkiye adına casusluk ve Sovyet-karşıtı faaliyetler yapmakla suçlanarak tutuklandı. Hikaye, biyograş, gezi notları ve ders kitapları olmak üzere çok sayıda eser yazdı, Rusçadan tercümeler yaptı. Eserlerinden bazıları şunlardır: Avrupa Seyahatnamesi (1902),Kırım’a Seyahat (1904), istanbul Mektupları (1913). Her üç eser de Türkiye Türkçesine çevrilmiştir. Üçüncü eser, Balkan Savaşı yıllarında Türk aydınları ve sosyal hayatı hakkındaki izlenimlerini içermektedir.
Muhlise Bubî (1869-1937): Rusya Müslümanları kadınlarının eğitimine hayatını adayan önderlerdendir; kadılık makamına seçilen ilk kadındır. Vyatka vilayeti, Sarapul ilçesine bağlı ij- Bubi köyünde doğdu. Abdullah ve Ubeydullah Bubilerin kardeşidir. Annebabaları okumuş kimseler olduğundan çocuklarının iyi
eğitim görmesine önem verdiler. Muhlise Hanım, kısa süren bir evlilikten sonra köyündeki medresede kızlar için sınışar açtı ve burada yeni usulle dersler vermeye başladı. Medresenin ünü kısa zamanda yayıldı; Sibirya’dan ve Türkistan’dan bile talebeler gelip okumaktaydılar. 1912’de Bubi Medresesi kapatıldı, muallimleri sürgüne gönderildi. Muhlise Hanın Troysk şehrine gidip oradaki bir kız orta mektebinde öğretmenlik yaptı. 1917’de Dinî idare’ye kadı seçildi. 1924-27 yılları arasında Ufa’da çıkan islam Mecellesi’nde makaleler yayınladı. 1937’deki aydın kırımı sırasında tutuklandı; hapiste vefat etti.
Sıra Sizde 1 : Rusya’nın Türkistan’ı ele geçirmesi Tatar tüccarını nasıl etkiledi?
Kazan Hanlığının Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra Tatarların ticari etkinlikleri önemli ölçüde sınırlandırıldı. XVIII. yüzyılın sonunda II. Katerina’nın verdiği ticari haklar sayesinde Tatar tüccarları yeniden güçlenme imkânı buldu. Rusya ile Orta Asya ve Çin arasındaki ticarete aracılık ederek zenginleştiler. XIX. Yüzyılın son çeyreğinde Rusya’nın Güney Türkistan’ı işgali onların ticaretini olumsuz etkiledi. Bu pazara artık Rus tüccarı egemen oldu. Rusya’daki hızlı gelişmelere uyum sağlayamayan Tatar tüccarları, yüzyılın sonunda iktisadi bir krizle karşı karşıya geldiler.
Sıra Sizde 2 : Gaspıralı’nın Rusya Türklerinin şkir hayatına katkıları nelerdir?
Gaspıralı’nın ilk ve en önemli katkısı Rusya Türkleri arasında eğitim reformunu başlatmış olmasıdır. Gazetesi sayesinde Rusya Türklerinin duygularına tercüman oldu. Onun ikinci önemli işi, Rusya’daki Türk kavimlerini ortak bir edebî dilde birleştirme çabasıydı. Bunda önemli ölçüde başarılı oldu. Ayrıca, Gaspıralı Rusyalı Müslüman kadınların uğradıkları haksızlıkları ilk defa etkin bir şekilde dile getiren kişiydi. Kızı şeşka Hanım’ın 1906’da çıkardığı Âlem-i Nisvân dergisi aslında Tercüman gazetesinin bir ilavesiydi. Bunlardan başka, Gaspıralı ihtiyatlı ve sabırlı tavrıyla Rusya Müslümanlarının siyasî hareketlerinde önemli yönlendiricilerinden biri oldu.
Sıra Sizde 3 : Edebî dil oluşturmak açısından Kayyum Nâsırî ile Gaspıralı’nın tutumları ne yönde oldu?
Rusya Müslümanlarının yazı dilinin oluşmasında Kayyum Nâsırî ile Gaspıralı ismail Bey birbirine zıt istikamette yol aldılar. Nâsırî, yerel Tatar dilinde yazmayı tercih etti ve dilde yerelcilik (Tatarcılık) akımının doğmasına öncülük etti. Onun tarzı Rus ve Sovyet yönetiminin çıkarlarıyla örtüşüyordu. Belki de bu yüzden, Sovyet döneminde “aydınlanmacı, demokrat” Tatar yazarların öncüsü olarak yüceltildi. Gaspıralı ise, Rusya’da yaşayan değişik Türk gruplarının ortak bir yazı dilinde birleşmelerini istedi ve 30 yıl kadar bu uğurda mücadele verdi. Gaspıralinın çabaları önemli ölçüde bir başarıya ulaşmışken Sovyet yönetimi onun yoluna set çekti.
Sıra Sizde 4 : Musa Cârullah’ın yorumuna göre islamda kadın-erkek eşitliği ne anlama geliyordu?
Musa Cârullah’ın yorumuna göre islamın ilk döneminde var olan kadın hakları daha sonraki yanlış yorumlar nedeniyle kısıtlandı. Bunda bazı insani zaaşar olduğu kadar islam-dışı gelenekler de etkili oldu. Ştneye neden olacakları gerekçesiyle kadınlar toplum dışına itildiler, birçok haktan yoksun ve eğitimsiz bırakıldılar. Bunun toplumsal sonuçları ağır oldu. Müslüman çocukları cesaretsiz, hareketsiz ve özgüvensiz olarak yetiştiler. Kadınların zayıf bırakılması erkeklerin de zayıf yetişmesine sebep oldu. Örtünme ve namusluluk sadece kadınlara özgüymüş gibi algılandı. Oysa İslamiyet sadakat ve içsel örtünme anlamında kadına olduğu ölçüde erkeğe de hitap etmektedir. Ona göre, eşitsizlik ve haksızlıkların giderilmesi, toplumsal bilincin genişlemesi, devletin kanuni güvence sağlaması ve eğitimle
mümkündür.
ÖZET 1 : Rusya’daki hızlı değişimin Rusya Türkleri üzerindeki etkilerini tanımlamak. XIX. asrın sonunda Rusya’da sanayi devrimi yaşanmaktaydı. Özellikle 1890’larda Rus sanayisi olağanüstü bir hızla büyüdü. Modern ulaşım vasıtalarının gelişmesi bunda etkili oldu. Tatar girişimciler Rus rakiplerinin gerisinde kaldılar. Eski tarz anlayışla ticaret yapan Tatar tüccarları yeni gelişmelere ayak uydurabilecek bilgi donanımına ve entelektüel güce sahip değillerdi. Dolayısıyla, Tatar tüccarların Çin ve Rusya arasında yaptıkları ticaret günden güne azaldı. Rusya’nın Türkistan’ı ele geçirmesi sonucunda Rus tüccarı Türkistan’a girdi ve Tatar tüccarının yerini aldı. Türkistan Rus sanayisinin hammadde kaynağı oldu. Yüzyılın ikinci yarısında Tatarlar üzerindeki dinî baskılar arttı. islam-karşıtı propaganda şiddetlendi. Rusya devleti, 1870’li yıllarda Müslüman okulları üzerinde doğrudan denetim kurmaya çalıştı. Rusya Müslümanları bu yüzyılda eğitim bakımından neredeyse tamamen Buhara medreselerinin etkisi altındaydı. Rusya Müslümanları şkrî bakımdan buradan besleniyorlardı. Fakat buralarda yüzyıllardan beri değişmeyen usullerle eğitim veriliyordu. Yüzyılın sonlarına doğru bazı Tatar âlimleri bu eğitim sisteminin yetersizliğini dile getirdiler. Çocuklarını Rus okullarına ve modern mekteplere verenlerin sayısı arttı. Buradan çıkanlar XX. yüzyılın başında ortaya çıkan seküler Tatar aydın grubunun temelini oluşturdu.
ÖZET 2 : Modern Tatar edebiyatının oluşumunu açıklamak. Modern Tatar edebiyatının öncüsü Kayyum Nâsırî’dir. Nâsırî’nin öne çıkan özelliği, sürekli olarak yazması ve Avrupa kültürü ve hayatındaki gelişmelerden Tatarları haberdar etmeye çalışmasıdır. Nâsırî, Tatar tarihi ve kültürü üzerinde çalışan ilim adamlarıyla (şarkiyatçılarla) temas kurdu. Kazan Tatar lehçesinde ve sade halk dilinde yazmaya çalıştı. Bu akımın öncüsü oldu. Onun yolundan yürüyen yeni neslin kaleme aldığı hikâye ve romanlar sayesinde Tatar Türkçesi yazı dili hâline gelmeye başladı. Tatarlarda ilk romanı yazan Musa Akyiğitzade, Hüsameddin Molla adlı romanında Tatar sosyal hayatını konu aldı; bir mollanın maceralarını ve aşk hikayesini anlattı. Bundan bir yıl sonra Zâhir Bigi adlı bir Tatar mollası, Kazan şehir hayatını konu alan Güzel Kız Hadiçe ve Günah-ı Kebâir adlarında iki roman yazdı. Eserlerinde medresedeki bozulmayı ve kadınların ezilmişliklerini ele aldı. 1893’teki Türkistan izlenimlerini Maveraünnehr’de Seyahat adlı eserinde topladı; Buhara Hanlığındaki eğitim ve sosyal hayatı canlı tasvirlerle anlattı. Kazanlı Ayaz ishakî ise, Rusya’daki inkılâpçı ve halkçı şkirlerden etkilendi ve bunu Tatar edebiyatı na taşıdı. Kazan Tatar tüccarı, medrese softaları, hocalar ve köylülerin hayatını konu alan hikâye ve komediler yazdı. Medrese hayatını, eski görenek ve alışkanlıkları eleştirdi. Ayaz ishakî, Ali Asgar Kemal ve Fatih Emirhan üçlüsü Tatar tiyatrosunun temellerini attılar. Milli gayelere hizmet eden tiyatro, 1920’lere kadar şkir hayatının gelişmesinde önemli bir rol oynadı.
ÖZET 3 : Ceditçilik hareketinin oluşumunu değerlendirmek. Rusya Türklerinin şkrî, kültürel ve siyasî hareketleri Kırımlı ismail Gaspıralı’nın çıkardığı Tercüman gazetesi ile başlar. Gaspıralı usûl-i cedit denilen yeni eğitim metoduyla Rusya Türkleri arasında çığır açtı. XIX. asır sonunda Rusya’daki hızlı değişim karşısında bocalayan Rusya Müslümanlarını bu çıkmazdan çıkarmanın yollarını aradı. Gaspıralı’nın öngördüğü tedbirlerin başında eğitim reformu geliyordu. Gençlerin iyi eğitim almak suretiyle Avrupa medeniyetinin inceliklerini öğrenmelerini ve toplumun yönlendirilmesinde öncü rolü oynamalarını istiyordu. Ona göre, Rusya Müslümanları (Türkleri) Slav denizi içinde boğulmamak için aralarında birlik oluşturmalıydılar. Bunun için her şeyden önce dilde birlik sağlanmalı, ortak bir yazı dili olmalıydı. Kadınların dışlanmışlığına son verilmeli, onların eğitimine önem verilmeliydi. Esasen bu amaçlar etrafında şekillenen Cedit hareketi, Rusya Türkleri arasında dünyevi ve modern söylemin temellerini attı. Gaspıralı, çocuklara alfabeyi hızlı ve etkin bir şekilde öğretme metodu geliştirdi. 1884’te alfabeyi yeni bir metotla, hızlı ve etkin bir şekilde öğrettiği mektep, Rusya Türkleri için bir örnek oluşturdu ve bir çığır açtı. Onun pratik öğretim okulları kısa zamanda Kafkasya ve Türkistan’a kadar yayıldı. Ceditçilik, her yeni hareket gibi tepkisellik de doğurdu. Eski değerleri koruma endişesi içinde hareket eden ve yeni açılan okullar yüzünden çıkarları zedelenen Tatar uleması, Ceditçilerin hemen her faaliyetinin karşısına çıktı. Eski usûlü (usûl-i kadim) muhafazadan yana olanlar arasındaki daima bir çatışma yaşandı. Eğitimde reform şeklinde başlayan Cedit hareketi, XX. yüzyılın başında şkrî ve toplumsal harekete dönüştü.
ÖZET 4 : Rusya Türklerinin dil birliği çabalarının etkilerini açıklamak. Gaspıralı’ya göre Rusya Türkleri için en büyük sorun, Türk şiveleri arasındaki farklılıklardı. Onun için, 1880’lerin başından itibaren Türk kavimleri arasında herkes tarafından anlaşılır ve ortak bir yazı dili oluşturmak için çalıştı. Sanıldığının aksine, Gaspıralı istanbul Türkçesini örnek almak şkrinde değildi. Onun şkrince, Osmanlı şivesi milli bir dil değil, divanhânelerin ve memurların diliydi. 1883’den beri Tercüman gazetesi aracılığıyla yaygınlaştırmaya çalıştığı dil, Osmanlı Türkçesine yakın olan Kırım Türkçesiydi. Ona göre Türkçe üst sınışarın değil, halkın dili olmalıydı. Sade dilin Adriyatik’ten Altay dağlarına kadar anlaşılabileceğini savundu. Onun uzun yıllar kararlı bir şekilde devam eden gayretlerinin bir sonucu olarak XX. asrın başında ortak Türk dili epeyce yaygınlaştı. Rusya Müslümanları Kongrelerinde dil birliği şkri kabul edildi.
1906’da yapılan III. Kongrede alınan karara göre, Müslüman okullarında eğitim yerel lehçede başlayacak,
yukarı sınışarda (ilkokulların son sınıfında ve rüştiyelerde) ortak Türk dilinde yapılacaktı. Bazı itirazlar ve yerel yazı dilleri yönündeki eğilimler olmakla birlikte, ortak dil hareketi Sovyet dönemine kadar devam etti; bu yazı dilinde önemli bir edebiyat ortaya çıktı. Rusya’da Müslüman kadınların kazanımlarını değerlendirmek. Kadın hakları sorununu Rusya Türkleri arasında ilk defa etkili bir şekilde ortaya koyan ismail Gaspıralı, kadınların katılımı olmaksızın islam toplumunun Batı toplumları seviyesine gelmesinin imkânsız olduğunu savundu. Aydınlık bir milli hayatın gerçekleştirilmesinin kadınların eğitilmesi ve aydınlatılmasına bağlı olduğu görüşünü dile
getirdi. Müslüman kadına reva görülen haksızlıkları yüksek perdeden dile getirdi. Gaspıralı’nın ve diğer aydınların çabaları sonunda XIX. yüzyılın son çeyreğinde kadın meselesi, yeni Tatar edebiyatının önemli konularından biri hâline geldi.
ÖZET 5 : Rusyalı Müslüman kadınların ilk defa kendilerini ifade etmeleri 1906’da Bahçesaray’da Âlem-i
Nisvân
dergisiyle oldu. Gaspıralı’nın kızı şeşka Hanım’ın editörlüğünde çıkan bu dergi, ileri ülkelerde kadınların yeni kazanımları, eğitim sorunları, kadın ve kızların uğradıkları haksızlıkları gündeme taşıdı. 1913’te Yakup Halilî önderliğinde Kazan’da çıkan Süyüm Bike adlı kadın dergisinin yazar kadrosunun yarısı kadınlardan oluşuyordu. Derginin sorumlu yayın müdürü olan Fahrülbenat Süleymaniye, kadın-kızların gözünün açılmasında öncü rol oynadı. XX. yüzyılın başında Rusya Türkleri kadınların özgürleşmesi yolunda çok hızlı denilebilecek adımlar attılar. 1905-1917 arasında düzenledikleri kongrelerde kadın-erkek eşitliği yolunda önemli kazanımlar elde ettiler. 1917’de Moskova’daki Bütün Rusya Müslümanları Kongresinde eğitimli Müslüman kadın-kızları etkili bir şekilde haklarını savundular, eşitlik yolunda bazı önemli kararların alınmasını sağladılar. Bazı itirazlar olsa da, Müslüman kadınlar ilk defa olarak, böyle bir kongrede erkek egemenliğini bizzat sorguladılar.
ÜNİTE – 3
Rusya Müslümanlarının Siyasi ve Milli Hareketleri
DİKKAT :
Rusya’da Müftü, Türkiye’dekinden biraz farklı bir anlam taşımaktadır. Belli bir bölge veya bölgelerin (mesela, iç Rusya ve Sibirya bölgelerinin) din işleri başkanı manasındadır. Müftülük ise, şeyhülislamlık veya Din işleri Başkanlığı anlamına geliyordu.
Abdürreşid ibrahim (1857-1944), islam dünyasını uyandırmaya çalışan ve seyahatlarıyla tanınan Rusyalı Türk aydınlardandır. Sibirya’nın Tara şehrinde doğdu. Köy mektebinde biraz tahsil gördükten sonra, Başkurt Türklerinden olan annesi onu tahsil için Orenburg’daki Elmen köyüne gönderdi. Daha sonra, Kazan yakınlarındaki Kışkar Medresesinde okudu. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında kendisinden şüphelenildiği için hapse atıldı. Hapisten sonra Kazaklar arasında muallimlik yaptı. Mekke’ye giderek oralarda tahsil gördükten sonra 1885’te vatanına döndü. XIX. Asır sonlarında istanbul’a gelerek Ahmed Veşk Paşa ve Namık Kemal gibi o zamanın aydınlarıyla tanıştı.
II. Katerina döneminden XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar islamiyet aleyhine bir tavır sergilenmemişti. Kırım Savaşından sonra güç kazanan Slavcılık akımı ülkenin iç siyasetini de etkiledi. II. Aleksandr devrinde (1855-1881) misyoner faaliyetleri arttı. islam karşıtı yayınlar çoğaldı. Basın ve yayın yoluyla yapılan bu saldırılar Müslüman halkta huzursuzluk yarattı. Fakat islam uleması bu yayınlara karşılık verme hakkına sahip değildi (ibrahim 1907: 36-7).
Rusya’da Meşrutiyet dönemi: Son Rus imparatoru II. Nikolas (1894-1917), yetersiz bir idareciydi ve muhafazakâr bir grup tarafından kuşatılmıştı. Felaketle sonuçlanan Rus- Japon savaşının sonlarında II. Nikolas, istemeyerek de olsa liberallerin isteklerine boyun eğdi ve bir anayasa ve meclisin oluşturulmasına izin veren 17 Ekim 1905 Manifestosu’nu ilan etti. 1906 Baharında yapılan ilk seçimde Anayasacı Demokrat (Kadet) Partisi, nisbî çoğunluğu elde etti. I. Duma’da (Meclis) liberal grupların çoğunluğu oluşturması Çar idaresinin hoşuna gitmedi ve Duma feshedildi. Verilen demokratik özgürlükler sınırlandı ve devlet yeniden baskıcı hale geldi. 1907 başında toplanan II. Duma bir süre sonra kapatıldı. Sonbaharda yapılan III. Duma seçimlerinde, seçim sistemi işçi, köylü ve Rus olmayanların zararına değiştirilerek Çar idaresiyle daha uyumlu bir meclis oluşturuldu.
Umumî islam Kongresi şkri: XIX. yüzyılın sonunda Mısırlı ve Suriyeli reformcular, despot yönetimlere karşı mücadele etmek ve Müslümanları birleştirmek için dünyadaki bütün Müslüman vekillerin bir araya geleceği kongreler düzenleme şkrini ortaya attılar. Bu şkirler, Rusyalı Tatar aydınların da ilgisini çekti. ismail Gaspıralı, Musa Cârullah ve Ziyaeddin Kemalî gibi aydınların bu şkri desteklediler.
Veli ibrahim (18??-1928): Fakir bir zanaatkârın oğluydu. Tercüman gazetesinde matbaa işçiliği yaptı. Genç Tatarlar hareketinin önemli simalarındandı. 1917’den sonra Milli Fırka’nın sol kanadının önderiydi.
Beyazların işgalinin sona erdiği sırada Bolşeviklerle işbirliği yapılmasında etkili oldu. Kırım’da Denikin ve
Vrangel işgali sırasında Bolşevik direnişini örgütledi. 1923-28 arasında Kırım Özerk Cumhuriyetinin Merkezî icra Komitesi Başkanlığını yürüttü. 1927 sonunda milliyetçi sapmayla suçlanarak tutuklandı. Stalin’in ilk tasşye döneminin kurbanlarından oldu.
Abdürreşid Mehdi, 1880’de Kırım’ın kuzeyindeki Or bölgesinde fakir bir ailede doğdu. Akmescit Tatar Öğretmen Okulunda okudu. ilerici, liberal Ruslarla tanıştı, onları gazetelerinde yazılar yazdı. 1903’ye öğretmenlik yapmak üzere Karasubazar’a gitti. Etrafına kendisi gibi inkılapçı gençleri topladı. Fakir Tatar köylüsünün haklarını savundu; Tatarların eğitim ve kültür düzeyini yükseltmek için uğraştı. Yeni usul mekteplerin ve bir Tatar kütüphanesinin açılmasına öncülük etti. Rüştiye için Türkiye’den muallim getirilmesini sağladı. II. Duma’da (Rusya Meclisinde) Kırım’dan milletvekili seçildi (Kırımlı 1996: 87-94).
Piçen Pazarı: Rus çarı Korkunç ivan Kazan’ı zaptettikten sonra şehrin merkezinden çıkarılan Tatarlar Bulak suyunun ötesinde yerleştiler. XVIII. yüzyılın sonunda bu mahallede bir pazar oluştu. Piçen Pazarı diye anılan bu yer Tatarların merkezi haline geldi; ticarethaneler ve diğer Tatar müesseseleri burada toplandı. XIX. asrın sonunda burada iki yüze yakın irili ufaklı dükkân, ticaret şrması vardı. Ayrıca, Tatarların matbaaları, gazete ve dergi idareleri ve meşhur otelleri burada bulunmaktaydı. Piçen Pazarı 1930’lara kadar varlığını sürdürdü (Bigiev 1991: 345).
Rusya’daki Türk ve Müslüman topluluklar arasındaki birlik hareketi Ruslaştırma politikasının önündeki en önemli engeldi. Ruslaştırma siyasetinin farkında olan Gaspıralı, Çarlık Rusyası’ndaki Türk toplulukları arasında dayanışma ve birlik sağlamak için uğraştı. Tercüman gazetesindeki yazıları vasıtasıyla ortak bir yazı dilini yaygınlaştırmaya çalıştı.
Birinci Duma (Meclis) zamanından beri, Rus şövenistleri, Rus olmayan milletlerin Duma’ya girmemesi gerektiğini savunuyorlardı. Onlara göre, Rusya devletinin birliği, ilerlemesi ve mutluluğu için böyle bir siyaset takip edilmeliydi.
1917’de Rusya Müslümanlarının sayısı hakkında 20 ile 30 milyon arasında değişen bir nüfustan bahsediliyordu. 1897 nüfus sayımına göre Müslümanlar % 10.83 oranında olup Slavlardan sonra ikinci geliyordu. Müslümanların en çok bulunduğu yer Türkistan olup buradaki halkın % 96’sını oluşturuyorlardı. ikinci olarak Orta Asya bozkırları gelmekteydi; Avrupa Rusya’sında (Ufa, Astrahan, Kazan, Orenburg, Tavriçeski [Kırım], Samara ve diğer vilayetlerde) Müslüman nüfusu 3.5 milyon kadardı. Orta Asya’da (Akmola, Hazar Ötesi, Semerkant, Semipalatinsk, Yedisu, Sırderya, Turgay, Ural ve Fergana
vilayetlerinde) 7 milyona yakın Müslüman yaşıyordu. Bu sayıya yarı bağımsız olan Hive ve Buhara anlıkları dahil değildir. Sibirya’da ise Müslümanların sayısı 126 bin kadardı.
DİKKAT : Bu dönemde “Türkistan” denildiğinde genel olarak Rusya’nın yönetim birimi olan Türkistan Genel Valiliği sınırları içindeki bölge kastediliyordu. Kazak bozkırları ile Hive ve Buhara hanlıkları bunun dışındaydı. Rusya Müslümanları da yazılarında Kazaklar ve Türkistanlılar şeklinde ayırım yapıyorlardı.
Sıra Sizde 1 : 1905 öncesinde Rusya tebaası Müslümanlar ne tür haklara sahiptiler?
Rusya Tatarları, imparatorluk içinde uzun bir mücadele deneyimine sahiptiler. Yüzyıllar süren baskı dönemi altı nda kendi kimliklerini koruma reşeksi (ânında cevap verme yeteneği) geliştirdiler. Bu sayede hükümetin giriştiği birçok asimilasyon teşebbüsünü etkisiz bıraktılar. XVIII. yüzyıl sonunda II. Katerina’nın izin verdiği dinî hakları en iyi bir şekilde kullandılar. Yeni baskılar karşı sında kazanılmış haklarını savunmasını bildiler.
Sıra Sizde 2 : Rusya Müslümanları III. Kongresinin önemli sonuçları nelerdir?
Rusya Müslümanları III. Kongresinde “ittifak” bir parti haline getirildi. Sıbyan mekteplerinde ve rüştiyelerde eğitimin ortak Türk dilinde yapılması kabul edildi. Müslüman okullarında tek bir program uygulanması kararlaştırıldı.
Sıra Sizde 3 : Tercüman gazetesinin etkileri hakkında neler söylenebilir?
Tercüman sadece Kırım’da değil, Kazan, Türkistan ve Kafkasya’ya, hatta Osmanlı ülkesinde de okunuyordu. Uzun yıllar Tatarların tek yayın organı olarak kaldı. Gazete, Rusya Türkleri için ortak bir yazı dilini yaymaya ve usûl-i cedit okullarını tanıtmaya çalıştı. Ayrıca, Rusya’da yaşayan değişik Türk kavimlerinin birbirini tanımasında ve aralarında birlik ve millet bilincinin oluşmasında önemli bir rol oynadı.
Sıra Sizde 4 : Yerel dil taraftarı ile dilde birlik yanlılarının temel tezleri ne idi?
Yerel dilde yazanlar Gaspıralı’nın Rusya Türkleri arası nda ortak yazı dili oluşturma çabalarını ütopik (hayalci) ve yapay buluyorlardı. Dilde birliği savunanlar ise yerel dilde ısrar etmenin milli birliği parçalayan yanlış bir yol olduğunu düşünüyorlardı.
Sıra Sizde 5 : 1917’de gerçekleştirilen Bütün Rusya Müslümanları Kongresinde özerklik tartışmaları nasıl bir sonuç doğurdu?
1917’de gerçekleştirilen Bütün Rusya Müslümanları Kongresinde, Rusya’nın yönetim sisteminin nasıl olması gerektiği konusu delegeleri ikiye böldü. Kazanlı ve Kuzey Kafkasyalı delegeler Müslümanlar açısından en elverişli sistemin üniter ve demokratik bir Rusya içinde verilecek dinî ve kültürel özerklik olacağını savundular. Böylece, Rusya Müslümanlarının dağılmayacaklarını, Ruslardan sonra en büyük gücü oluşturacaklarını öne sürdüler. Azerbaycanlı, Türkistanlı ve Kazak delegeler ise topraklı özerklikten (federasyon) yana bir tavır sergilediler.
ÖZET 1 : Rusya Müslümanlarının ilk siyasi faaliyetlerini değerlendirmek Rusya Tatarları Çarlık yönetiminde haklarını arama mücadelesi verdiler; bu sayede birçok asimilasyon girişimini etkisiz kıldılar. inkılâp hareketlerinin başladığı 1904 yılının sonundan itibaren Tatar ve Azerbaycanlı aydınların girişimleri, siyasi faaliyetler için zemin oluşturdu. Bu aydınlar, Müslümanların taleplerini Rus hükümetine sundular. 10-15 Nisan 1905’te toplanan Ufa Ulema Kongresine, ulemanın yanı sıra bazı hukukçular, fabrika sahipleri ve zenginler katıldı. Orenburg Müftülüğü için daha geniş yetkiler verilmesi, Kazakistan ve güney Türkistan’da Tatar mollalara ve muallimlere konulan yasakların kaldırılması, Müslümanların gazete çıkarmalarına müsaade edilmesi gibi taleplerini hükümete ilettiler.
ÖZET 2 : 1905-1906 yıllarında Rusya Müslümanlarının toplumsal ve siyasi hareketlerini açıklamak 1905 Ağustosunda, Rusya Müslümanlarının ilk genel kongresinde birlikte hareket edilmesi, eğitim yolunda çalışılması ve Rusların ilerici zümresiyle işbirliği yapılması kararlaştırıldı. II. Kongre (12-23 Ocak 1906) resmi izin alınamadığından ötede beride yapıldı. Seçimlerde Meşrutiyetçi Demokrat (Kadet) Partisi ile ittifak yapılması kararlaştırıldı. Resmi izinle yapılan III. Kongreye (16-21 Ağustos 1906) 700-800 Müslüman delege katıldı; bunlar arasında Kazaklar ve Türkistan delegeleri de bulunmaktaydı. Kongrede ”ittifak”ın siyasi bir parti haline gelmesi, dinî idarelerin ıslah edilmesi, yeni tanınan din eşitliğinin kâğıt üstünde kalmaması için mücadele edilmesi kabul edildi. Sıbyan mekteplerinin son sınıfı ile rüştiyelerde eğitimin ortak Türk dilinde yapılması kararlaştırıldı. 1906 Nisanında yapılan Parlamento seçimlerinde Rusya Müslümanları 524 mebuslu Dumaya 25 milletvekili gönderdiler. II. Duma seçimlerinde bu sayı 37’ye çıktı. Rus hükümetinin seçim kanununu değiştirmesiyle III. Duma’ya sadece 10 Müslüman vekil girebildi. Türkistan ve Kazakistan ahalisi seçimlerden yoksun bırakıldı. XX. yüzyıl başında Türk topluluklarının milli dönüşümlerini tanımlamak
ÖZET 3 : XX. yüzyılın başında Rusya Müslümanlarının kültürel ve siyasi faaliyetlerinde dinî söylem kuşatıcı bir rol oynadı. Hızlı gelişmelerin yaşandığı bu dönemde Müslüman kimliğiyle karışık ve paralel Tatar ve Türk kimlikleri ön plana çıktı. Türk birliği hareketinin yanında yerel milliyetçilik (Tatarcılık) eğilimi de gelişti. Dil üzerinden devam eden bu ayrışma, giderek Türkçülük-Tatarcılık tartışmalarına dönüştü. 1914’te Tatarlık-Türklük çatışması yatıştı; Tatarlık Türklüğün bir kolu olarak anlaşılmaya başlandı.
ÖZET 4 : Tatar basınının doğuşu, gelişmesi ve etkilerini değerlendirmek 1883’te çıkarılan Tercüman gazetesi uzun yıllar tek Tatar gazetesi olarak kaldı. 1905’te basın hürriyeti verilmesi üzerine basında hızlı bir patlama durumu yaşandı. 1907 ortasından itibaren basına uygulanan kısıtlamalar gazetelerin sayısını ve içeriğini biraz daralttı ise de, bir kere başlamış olan bu hareket durmadı. 1917 şubat Devrimi ile basında yeniden bir canlanma oldu. Tatar basını, Rusya Müslümanlarının birliği ve dayanışmasında, milli bilincin uyanmasında, kültür ve
eğitimin yaygınlaşmasında önemli bir işlev gördü. Kapsayıcılığı, kalitesi ve sürekli kalabilmesi bakımından Tatar basını Rusya’daki diğer Türk toplulukları için örnek oluşturdu.
ÖZET 5 : 1917 şubat Devrimi sonrasındaki gelişmelerin Rusya Müslümanlarının kültürel ve sosyal hayatı
üzerindeki etkilerini açıklamak
1917 şubat Devrimiyle birlikte ortaya çıkan özgürlük ortamı Rusya Müslümanlarını ümitlendirdi. 1-11 Mayıs’taki Moskova Kongresi’nde Rusya’da yönetim şeklinin nasıl olacağı konusu delegeleri iki kısma ayırdı: Rusya’nın iç bölgelerinde yaşayan Kazan Tatarları ve Kuzey Kafkasyalılar kültürel özerkliği savundular. Rusya’nın sınır bölgelerinde bulunan Türkistanlılar, Azerbaycanlılar, Kazaklar ve Başkurtların çoğu topraklı özerklikten (federasyondan) yana tavır koydular.
Yapılan oylamada topraklı özerklik isteyenler üstün geldi. Kongrede Orenburg Müftülüğü yeniden yapılandırıldı. Ceditçi ulemadan Âlimcan Barudî Müftü seçildi.
ÜNİTE – 4
Rusya ve Osmanlı Türklerinin ilişkileri
Mehmed Emin Efendi
(1854- 1925). Kafkasyalı bir tüccarın oğludur. Fransa’da öğrenim gördü. istanbul’a
döndüğünde Mekteb-i Sultani’ye girdi. iki yıl okuduktan sonra ayrıldı. Darülfünun’da Hukuk bölümüne kaydoldu. Bu sırada Ahmed Veşk Paşa ve Ahmed Midhat Efendi ile tanıştı; Namık Kemal ile dostluk kurdu. İstanbul hayatına uyum sağlayamadığından kendini seyahate verdi. Türkmenler arasında dolaştı. Daha sonra Taşkent, Hokand ve Doğu Türkistan’a yöneldi. istanbul’a döndüğünde gezi notlarını Ahmed Midhat Efendi’nin gazetesinde tefrika etti. Seyahatinin Hive’ye kadar olan kısmını kitap hâlinde yayınladı.
Yazdıkları II. Abdülhamid’in dikkatini çektiğinden, 1879’da saraya davet edildi. Bundan sonraki hayatının
çoğunu sarayda yaptığı görevlerle geçirdi.
Ahmed Midhat Efendi (1844-1912): Osmanlı Türkleri içinde Rusya Müslümanlarını etkileyen en önemli simadır. Onun eserleri sadece Rusyalı âlimler ve talebeler arasında değil, köylerdeki kadın ve kızlar arasında da yayıldı. Kuzey Türklerinin tanınmış yazarı Rızaeddin b. Fahreddin onun Terbiyeli Çocuk adlı eserinden esinlenerek Terbiyeli Bala (Kazan, 1908) adlı bir kitapçık yazdı. Tatarlardan Gılman Ahund ve Muhammed şakir Ramiev onun eserlerini tavsiye etmekteydi. istanbul’daki Tatar öğrenciler Ahmed Midhat Efendi ile daima temas halindeydi. Sade ve kolay anlaşılır bir Türkçeyle yazması, okuyucuyu sıkmayan, öğretici nitelikteki eserleri onu Rusya Türklerinin gözünde ilginç bir sima hâline getirdi.
Mollalar: Rusya Müslümanlarında “din adamları” veya “ulema” sınıfı anlamında kullanılan genel bir tanımlamaydı. Müslüman din âlimleri (diğer adıyla “ruhanîler”) üç derecede sınışandırılmaktaydı. En üst
derecede müftü, kadı, nâib ve âli medreselerin müderrisleri yer almaktaydı. Orta derecede âhund, müderris ve hatib; alt derecede ise imam ve müezzin bulunmaktaydı.
Servet-i Fünûn akımı: Toplumsal problemlere ilişkin “tehlikeli” şkirlerin kısıtlandığı ve bastırıldığı II. Abdülhamid döneminde edebiyatçılar rejimin serbest bıraktığı zararsız konulara yöneldiler. Servet-i Fünûn dergisi (1896-1901) çevresinde toplanan edebiyatçılar, Batı edebiyatından etkilenerek yeni bir akım (Edebiyat-ı Cedide) oluşturdular. Sanat için sanat yapma eğiliminde olan bu kesim, seçkinlere ait bir edebiyat geliştirdiler; halka seslenmek gibi bir endişe taşımıyorlardı. Hüseyin Cahid, Hâlid Ziya, Tevşk Şkret ve Cenab şehabeddin gibi sanatçılar bu akımın en tanınmış temsilcileridir. Ortaya koydukları edebi eserlerde konuşma dilinden uzaklaştıkları, Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara gereğinden fazla yer verdikleri görülmektedir.
Kazanlı Halim Sabit [şibay] (1883-1946): Son dönem din âlimi ve aydınlarındandır. Simbir(sk)’e bağlı Küçük Tarhanlı köyünde doğdu. Mirzalar soyundan geliyordu. Yeni usulle eğitim veren bir okulda okuduktan sonra, Ulu Tarhan’daki bir medresede ve Rus okulunda eğitim gördü. Tahsilini ilerletmek için istanbul’a geldi. 1906’da Mercan idadisinden mezun olduktan sonra 1910’da Darülfünûn’un ilahiyat şubesini bitirdi. Bir süre Gelenbevî idadisinde muallimlik yaptıktan sonra 1914’te Darülfünunda müderris oldu. 1919 yılında üniversiteden ayrıldı. Avrupa şehirlerinde 20 yıl ticaretle uğraştıktan sonra 1939’da Türkiye’ye döndü. 1946’da Ankara’da vefat etti.
şeyh Süleyman Efendi (1821-1890) Nakşibendi tarikatına mensup olan şeyh Süleyman Efendi aslen Türkistan’dan, Kunduz taraşarındandır. Karagöl’de doğmuştur. Anne tarafından Ubeydullah işan Karagölî ve Yahya işan Türkmânî ile akrabalığı vardır. Genç yaşta istanbul’a gelerek 1860’ta Üsküdar’daki Özbekler Tekkesinin şeyhi (postnişini) olmuştur.
ismail Gaspıralı’nın mekteplerde uyguladığı kolay okuma metodu olan Usûl-i cedid, tedricî ve savtî idi. Kolaylığı da bu iki özelliğinden geliyordu. Tedricîden maksat, çocuklara önce üç harf vermek, sonra birer harf ilave ederek devam etmekti. Savtî (fonetik) demekten maksat ise harşeri değil sesleri öğretmekti.
Skolastik, öğrenme, düşünme ve öğretme tarzında daima kitaplara, üstatlara ve otoritelere dayanmak ve onların buldukları doğrular dairesinde sınırlı ve bağlı kalmaktır.
Sıra Sizde 1 : XX. yüzyılın başında Astrahan’a giden Osmanlı muallimi nasıl bir gerçekle karşılaştı?
1907’de Astrahan’a giden Osmanlı muallimi Halil Sami, oralardaki durumun hiç de hayal ettiği gibi olmadığını gördü. Dindaş ve soydaş olmakla birlikte Rusya Müslümanları farklı bazı kültürel özelliklere sahiptiler. Eğlencelerinde ve dinî hoşgörü anlayışlarında ve alışkanlıklarında Osmanlılara göre bariz farklar vardı. Eğitim sistemleri geleneksel Müslüman eğitiminin bir parçasıydı. Rus okulları ise muntazam sistemi ve modern görüntüsüyle derhal fark ediliyordu. Bütün bunlar Osmanlı aydınlarının aslında Rusya ve Müslümanları hakkında ne kadar az şeyler bildiklerini göstermekteydi.
Sıra Sizde 2 : Teârüf nedir? Rusya ve Türkistan’dan gelen aydınların en bariz amaçları ne idi?
Teârüf, tanıştırma demektir. Rusya ve Türkistan’dan gelip Osmanlı ülkesine yerleşen Türk aydınlarının amaçlarından en önemlisi Türk topluluklarını birbiriyle tanıştırmak, aralarında dayanışma duygusu uyandırmaktı. Onlar, Osmanlı Türklerinin Kuzey ve Doğu Türkleri hakkında çok yüzeysel ve yanlış bilgilere sahip olduklarını görüyorlardı. Buharalı şeyh Süleyman Efendi, kaleme aldığı Çağatayca-Osmanlı Türkçesi lügatinde bunu sağlamaya çalıştı. Yusuf Akçura’nın birçok yazısı ve Türk Yurdu dergisi bu ideali amaçladı. Abdürreşid ibrahim’in Teârüf-i Müslimîn dergisi de bu amaca hizmet etti.
Sıra Sizde 3 : Ayaz ishakî Tatar ve Osmanlı yazarları arasında ne gibi zihniyet farkları gördü?
Rusya’daki inkılapçı ve halkçı hareketin içinden gelen Ayaz ishakî, Osmanlı şkir hayatının çok farklı olduğunu fark etti. Ona göre, Osmanlı edebiyatı Fransız edebiyatının tesiri altındaydı, milli edebiyat pek gelişmemişti. Servet-i Fünûn dergisi çevrelerinin sanat sanat içindir anlayışıyla seçkin bir edebiyata yönelmelerini anlamsız buldu. Edebiyat halk için olmalı ve halkın dilinde yazılmalıydı. Osmanlı gazete ve dergilerinin belli bir ideolojik çizgisi olmamasını da yadırgadı. Oysa Tatar gazeteleri belli bir siyasi ve şkir duruşa sahiptiler; her gazete aynı zamanda belli bir grubun sözcüsüydü.
Sıra Sizde 4 : Rusya ve Osmanlı Türkleri arasındaki ilişkilerin zayışamasına etki eden unsurlar nelerdir?
Birinci Dünya Savaşının çıkması Rusya’daki Türklerin faaliyetlerini ve istanbul’la olan temaslarını kısıtladı.
Yayınların gidip gelmesi kesildi. Fakat ilişkilerin zayışamasının asıl sebebi Rusya ve Türkiye’de yeni rejimlerin kurulmasından sonra oldu. Rusya, 1918’den sonraki yıllarda Türk kavimlerini dönüştürme siyaseti izledi. Kısa zamanda alınan radikal kararlarla Türk kavimlerinin Türkiye ve kendi aralarında olan ilişkilerini zayışattı. Alfabe reformları alakaların kesilmesinde önemli bir rol oynadı. Savaştan sonra Türkiye’deki gelişmeler de ilişkileri durma noktasına getirdi. ittihat ve Terakki hükûmetinin Türk birliğini destekleyen siyasetine karşılık, Türkiye Cumhuriyeti sadece milli sınırlar içinde bir siyaset izledi; dış Türklerle siyasi anlamda ilgilenmedi.
ÖZET 1 : Türklerde soydaşlık duygusu ve bilincinin ortaya çıkışını açıklamak Savaşlar ve siyasi baskılarla kesintiye uğrasa da Rusya ve Osmanlı Türkleri arasındaki dinî, etnik ve kültürel bağlar varlığını sürdürdü; elverişli zemin bulduğunda yeniden ortaya çıktı. Osmanlı ve Rusya Türkleri arasında din kardeşliği duygularının ve soy bilincinin oluşması süreci 1870’li yıllardan itibaren başlatılabilir. Kırım, idil Boyu ve Türkistan’dan gelen hacılar, Rusyalı Müslüman talebeler ve Rusya’ya giden Osmanlı muallimleri bu ilişkilerin gelişmesinde etkili oldular. Türk halkları arasında gelişen bu yakınlıklar zaman zaman Rusya’yı endişeye ve bir takım tedbirler almaya sevk etti. 1907 yılı ortasından itibaren Rusya’da özgürlükler kısıtlandı, yeniden baskı rejimine dönüldü. Milli gayeler arkasından giden Rusyalı Türk aydınları takibe uğradılar, Kırım ve idil-Ural okullarında çalışan Osmanlı muallimleri görevlerinden uzaklaştırıldılar.
ÖZET 2 : Rusya Türklerinin Osmanlı ülkesindeki rollerini tanımlamak XIX. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak ve özellikle 1908’den sonra, Kırım, idil-Ural, Sibirya, Kafkasya ve Türkistan’dan gelen aydınlar için İstanbul bir cazibe merkezi hâline geldi. Tahsil amacıyla veya siyasi mülteci olarak gelen bu aydınlar zengin bir donanıma sahiptiler. Kurdukları dernekler ve çıkardıkları dergilerle Osmanlı ülkesinin kültür hayatının şekillenmesinde önemli bir rol oynadılar. Rusya’dan gelen Türk aydınları Rusya’da etkili olan edebî, siyasi ve sosyal hareketlerin etkisi altında yetişmişlerdi; kadın hakları, eğitim reformu ve dinî ıslahat konularında zengin bir birikime sahiptiler. Dolayısıyla, Rusya Türkleri, Osmanlı toplumundaki noksanları daha farklı noktadan gördüler. şartların her bakımdan uygun olduğu 1908-1914 yılları arasında, Rusya ve Osmanlı Türklerinin ilişkileri en üst düzeye ulaştı; zengin bir kültürel etkileşim ortaya çıktı.
ÖZET 3 : Rusyalı Türk aydınların Osmanlı eğitimine katkı larını belirlemek Osmanlı eğitim sistemine yönelik en köklü eleştiriler Tatar-Başkurt, Kırım ve Kafkasya kökenli aydınlar tarafından getirildi. Gaspıralı, Osmanlı ilk mekteplerinde yeni usulle eğitimin (usûl-i cedit) yaygınlaştırılması için tavsiye ve önerilerde bulundu. Yusuf Akçura, Osmanlı eğitim sistemi hakkında esaslı eleştiriler getirdi. Ona göre, Osmanlı devletinin siyasi ve sosyal kurumları modernleştirilirken, medreselerin yeniden yapılandırılması konusunda ciddi bir girişim olmaması büyük bir hata idi. Kuzey Türklerinin eğitim reformu konusunda geniş bir birikime sahip olduklarını dile getiren Akçura, Osmanlıların bu konudaki noksanlarına ve Osmanlı okullarındaki skolastik zihniyete dikkat çekti. Abdürreşid ibrahim ise Darülfünun talebesinin davranışlarıhakkında köklü eleştiriler getirdi. Rusya’da gördüğü eğitim hayatıyla karşılaştırmalar yaparak
Osmanlı yüksek eğitiminin noksanlarını ortaya koydu.
ÖZET 4 : Rusya Türkleri ile olan ilişkilerin zayışaması sürecini değerlendirmek Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla Osmanlı ve Rusya Türklerinin ilişkileri kısıtlandı. Savaştan sonra her iki ülkede ortaya çıkan yeni gelişmeler alakaları derinden etkiledi. Bolşevikler idil-Ural’da ve diğer Türk illerinde radikal bir dönüştürme siyaseti uyguladılar. Ceditçi aydınların oluşturmaya çalıştıkları birlik girişimlerini ortadan kaldırdılar. Matbaalar, gazeteler, mektep ve medreseler kapatıldı. Kazanlı tüccarların ticareti ve sermayeleri bitirildi. Yeni oluşturulan özerk cumhuriyetlerdeki kültürel etkinlikler sadece o cumhuriyet sınırları içine hapsedildi; Türk halklarının her birine ayrı millet olma bilinci yerleştirmeye çalışıldı. Her bir Türk topluluğuna ayrı alfabeler belirlenerek aralarındaki ilişkiler zayıflatıldı; Türkiye ile olan bağlar koparıldı. Diğer yandan, yeni kurulan Türkiye devletinde hariçteki Türklerle ilgili siyaset yeniden belirlendi. Sovyetlerle kurulan dostluk ilişkileri çerçevesinde Türk birliği siyaseti terk edildi. Muhaceretteki Türk aydınlarının kültürel faaliyetleri kısıtlandı. Rusya Türklerine ilişkin ilgisizlik ve uzak durma siyaseti Sovyet rejiminin sonuna kadar devam etti.
 
Üst