- Mesajlar
- 255
- Tepkime puanı
- 24
- Puanları
- 18
BAĞIMLILIK KURAMININ KÖKLERİ
Bağımlılık kuramının kökleri, çalışmalarında sınıf çatışmasını, ezen-ezilen ilişkisini, sömürü ilişkilerini gündeme getiren, kapitalizmin eleştirisini yapan Karl Marx’ın fikirlerine uzanır.
Oysa Marx’ın katkısının en önemli yanı, kapitalist üretim tarzının köklü bir eleştirisini yapmış olmasıdır”.
Wallerstein, çözümlemelerinde çoğu kez Marx’ın terminolojisini (sömürü, üretim tarzı, çatışma ve burjuvazi gibi) kullanmıştır.
Bağımlılık kuramı, Marx’ın sosyolojisini çağdaş koşullar içinde yeniden değerlendirmiştir. Bu yönüyle, bağımlılık kuramı, neo-Marxist bir kuramdır. Bağımlılık kuramı, neo-Marxist sosyolojinin bir koludur.
Bağımlılık kuramı, dünya toplumlarını ve onlar arasındaki ilişki ağlarını Marxçı bir çerçevede anlamaya çalışmıştır. Bu bağlamda, bağımlılık kuramı, merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasındaki sömürü ilişkilerini görmezlikten gelen, merkez ülkelerin (modern toplumların) övgüsünü yapan, çevre ülkeleri ise sürekli bir biçimde sorunlu gören modernleşme kuramına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Bağımlılık kuramı, modernleşme kuramına yönelik en radikal meydan okumadır.
Modernleşme kuramı yanlıları, merkez ülkelerin biçimlendirdiği ve yönlendirdiği dünya sistemine bütünüyle açılmanın “kaçınılmaz” bir zorunluluk olduğunu ve her türlü “gelişme”nin önkoşulu olduğunu iddia etmişlerdir.
BAĞIMLILIK KURAMININ ANA İSİMLERİ
André Gunder Frank
Frank’in önemli eserleri arasında
Gelişme Sosyolojisi ve Sosyolojinin Azgelişmişliği; Lümpen Burjuvazi Lümpen Gelişim; Dünya Ekonomisinde Krizler; Küresel Krizin Dinamikleri; Yeniden Doğu: Asya Çağında Küresel Ekonomi önemli bir yer tutar.
André Gunder Frank, sosyolojide Avrupamerkezci bakış açılarını sorgulamış, bugün bazı toplumlara “gelişmemiş” yaftası vurmanın doğru olmadığını ileri sürmüştür.
Frank, öncelikli olarak Avrupamerkezci bakış açısını eleştirmiştir. Frank, Avrupamerkezci bakış açısının, sosyolojinin isim babası Auguste Comte’tan itibaren sosyolojide yaygın olduğuna dikkat çekmiştir. Frank, Comte ve Sir Henri Maine’in eski “geleneksel” olanın yerine “bilim” ve “sözleşme”ye dayalı sosyal yapılanmanın geçişini övmelerini, Emile Durkheim’ın mekanik dayanışma biçimlerine karşı organik dayanışma biçimlerini ön plana çıkaran görüşünü, “yerelci” sosyal biçimlere karşı “evrenselci” biçimi temel alan Talcott Parsons’ın fikrini, Avrupamerkezci bakış açılarına örnek olarak vermiştir.
Kısaca, bağımlılık kuramının mimarı konumundaki Frank (1967), merkez ülkelerin büyük tekelleri vasıtasıyla çevre ülkelerin kaynaklarına el koymalarından dolayı bu ülkelerin yoksullaştığını öne sürmüştür.
Samir Amin
Önemli eserleri arasında Eşitsiz Gelişme: Çevre Kapitalizmi Toplumsal Kuruluşları Üzerine Deneme; Avrupamerkezcilik: Bir İdeolojinin Eleştirisi; Maoizmin Geleceği; Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme; Kapitalizmin Hayaleti: Günümüz Entelektüel Modalarının Bir Eleştirisi; Entellektüel Yolculuğum; Liberal Virüs: Sürekli Savaş ve Dünyanın Amerikanlaştırılması; Modernite, Demokrasi ve Din: Kültüralizmlerin Eleştirisi; Kapitalizmden Uygarlığa: Sosyalist Perspektifi Yeniden İnşa Etmek ön plana çıkmaktadır.
Samir Amin, kapitalizme eleştirel yaklaşmış, onun yayılmacı ve kutuplaştırıcı olduğunu, eşitsiz gelişmeye ve sömürüye yol açtığını ileri sürmüştür.
Amin’e göre, kapitalizm, kendisi de toplumsal emeğin ürünü olan üretim araçlarının, bir sınıf (burjuvazinin) tarafından mutlak bir biçimde ele geçirilmesine dayanır.
Proleterleşme ve para-sermaye birikimi, kapitalizmin gelişmesi için gerekli iki ana koşuldur.
Amin, kapitalizmin ana özelliklerinden biri olarak gördüğü “kutuplaşma”dan dünya kapitalist sisteminin merkeziyle çevresi arasındaki maddi kalkınmışlık farkını kastetmiştir.
Kapitalizmin özünde var olan temel çelişkisi, “tüketilebilecek olandan fazla üretme” eğilimi taşımasıdır.
Amin’e göre, kapitalizmin ana karakteri, üretken sistemleri, teknolojiyi, uluslararası ticareti, finans pazarlarını ve sosyal hayatın birçok görünümünü etkilemesi ve şimdiye değin eşi görülmemiş ölçüde merkez ülkelerin lehine bir dünya yaratmasıdır.
Kapitalizm, dünya ölçeğinde bir düzenliliğe ve eşitliğe değil, küresel düzensizliğe ve eşitsiz gelişmeye yol açmıştır.
Kısaca, Amin, merkez-çevre arasında bağımlılık ilişkisinden söz etmiş, çevre toplumların merkez toplumlara ticari, mali ve teknolojik açıdan bağımlı olduğunu bildirmiştir.
Amin, çağımızın azgelişmiş çevre ülkeleri üzerinde durmuş, onları, “dünyanın, esas olarak kırsal, tarımsal açıdan geri; genellikle kendine yeterli ve çok az (ve eşitsiz biçimde) sanayileşmiş bölgeleri” olarak tanımlamıştır.
Immanuel Wallerstein
Tarihsel Kapitalizm; Liberalizmden Sonra; Jeopolitik ve Jeokültür: Değişmekte Olan Dünya-Sistemi Üzerine Denemeler; Sosyal Bilimleri Düşünmemek: Ondokuzuncu Yüzyıl Paradigmasının Sınırları; Bildiğimiz Dünyanın Sonu: Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyal Bilim; Yeni Bir Sosyal Bilim İçin; Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş; Ütopistik ya da 21. Yüzyılın Tarihsel Seçimleri; Avrupa Evrenselciliği: İktidarın Retoriği.
Wallerstein, bağımlılık kuramının önemli bir ismidir. O, bağımlılık kuramını geliştirerek kendine özgü “dünya-sistem kuramı”nı inşa etmiştir.
kapitalist dünya-ekonomisi, öncelikle merkez devletler ve çevre ülkeler (periferi alanlar) olarak ikiye ayrılır. Merkez ve çevre arasında yarı-çevre (yarı-periferi) bölgeler de mevcuttur.
Immanuel Wallerstein, merkez ülkelerin çevre ve yarı-çevre ülkeleri sömürmesine tepki göstermiştir.
Immanuel Wallerstein, bağımlılık kuramı içinde dünya-sistem analiziyle ön plana çıkmıştır. Wallerstein, dünya toplumlarını merkez, yarı-çevre ve çevre toplumları olarak üçe ayırarak tahlil etmiştir.
“Merkez coğrafi alan, kapitalist dünya ekonomisine hâkimdir ve sistemin geri kalanını sömürür. Çevre, merkeze hammadde sağlayan ve merkez tarafından sömürülen alanlardan oluşur. Yarı çevre, sömüren ve sömürülen arasında bulunan bir dizi bölgeyi içeren diğer ikisinin dışında kalan bir kategoridir”
Dünya-sistem kuramının ilk özelliği, küreselliktir.
Dünya-sistem kuramının ikinci özelliği, tarihselliktir.
Dünya-sistem kuramının üçüncü özelliği, tek disiplinliliktir.
Dünya-sistem kuramının dördüncü niteliği ise, bütüncüllüktür.
BAĞIMLILIK KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Bağımlılık kuramının iskeletini oluşturan anahtar terimler, modernlik, modernleşme, merkez ülkeler, çevre ülkeler, metropol, uydu, bağımlılık, sömürü, eşitsiz gelişme, kutuplaşma, azgelişmişlik ve krizdir. Bağımlılık kuramının anahtar terimleri içinde en önemli olan terim, hiç kuşkusuz ki, bağımlılıktır.
Bağımlılık, gelişme ve kalkınma ile ters orantılı olarak ele alınmıştır.
Bağımlılık, çevre ülkelerin sosyal, ekonomik ve politik yönden geri kalmasına yol açan bir süreçtir.
BAĞIMLILIK KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Bağımlılık kuramı,
• Batı sisteminin en ideal ve en üstün sistem olduğunu iddia eden modernleşme kuramı gibi Batı merkezli kuramlara karşı çıkmıştır.
• Çevre ülkelerin sorunlarının kaynağında merkez ülkelerle olan bağımlılık ilişkisinin esas olduğunu göstermiştir.
• Merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasında eşitsizliğe dayalı bir ilişkinin olduğuna vurgu yapmıştır.
• Çevre ülkelerin kurtuluşunun ana yolunun merkez ülkelerle olan bağımlılık ilişkisini kopartmaktan geçtiğine işaret etmiştir.
POSTMODERN KURAMIN KÖKLERİ (ünite 9)
Nietzsche, şüphesiz postmodernizmle ilişkili en önemli on dokuzuncu yüzyıl düşünürüdür”
Postmodern kuram, felsefe ve sosyoloji tarihinin en etkileyici filozoflarından olan Friedrich Nietzsche’nin fikirlerinden esinlenmiştir.
Postmodernizm, “ya” “ya da” yerine “hem” “hem de”yi koymuştur. “Doğru-yanlış” kategorisi yerine “hem doğru hem yanlış” kategorisini önemsemiştir. Siyah-beyaz ayrımından kaçınmış, griliklerin de olabileceğini iddia etmiştir.
POSTMODERN KURAMIN ANA İSİMLERİ
Postmodern kuramın öncü isimleri arasında Jean-François Lyotard, Jean Baudrillard, Fredric Jameson ve Zygmunt Bauman ön plana çıkmaktadır.
Jean-François Lyotard
Lyotard’ın önemli eserleri arasında, Marx’tan ve Freud’dan Türeyenler; Postmodern Durum: Bilgi Üzerine Bir Rapor; Fenomenoloji; Pagan Eğitimler; Libidinal Ekonomi; Felsefenin Sefaleti ön plana çıkmaktadır.
Jean-François Lyotard, evrensel söylemlere karşı çıkmış, yerel söylemlerden yana tavır takınmıştır.
Lyotard (1990: 98), ana metni olan Postmodern Durum’da, bütünlüğe karşı bir savaş başlatmış, farklılıkları etkin kılmak için insanları mücadeleye çağırmıştır.
Lyotard’a göre, modern toplumlarda yaşanan hızlı teknolojik değişmeler, bilginin doğasında da değişime yol açmış ve toplumların bilgisayarlaştırılması gerçeği ortaya çıkmıştır.
Büyük anlatılara yönelik inanılmazlık (Lyotard)
Jean Baudrillard
En önemli eserleri arasında Nesneler Sistemi; Göstergenin Ekonomi Politiği; Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu; Simülakrlar ve Simülasyon; Amerika; Üretimin Aynası; Tüketim Toplumu; Tam Ekran; Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm ön plana çıkmaktadır. Baudrillard, 2007’de aramızdan ayrılmıştır.
Jean Baudrillard, gerçekliğin kusursuz bir şekilde yok edildiği, olmayan bir şeyin varmış gibi gösterildiği, gerçekle gerçekdışının yer değiştirdiği bir durumla karşı karşıya olduğumuzu iddia etmiştir.
Baudrillard, postmodern kuramcılar arasında en sivri sima olarak tanınmış, postmodernliğin süper kuramcısı olarak övülmüştür.
Simülasyon terimi, genellikle gerçek bir şeyin taklidini veya temsilini anlatmakta kullanılır.
Baudrillard, çok daha fazla enformasyonun fakat çok daha az anlamın bulunduğu bir evrende yaşadığımızı iddia etmiştir.
Ona göre, “hipergerçeklik terimi, yüzey ile derinlik, gerçek ile hayal arasındaki ayrımların artık varolmadığı gerçek yitimine işaret etmek” anlamına gelir.
Üretim düzeni ve ekonomi politik sona ermiştir.(Baudrillard)
Baudrillard’a göre, bu dünya hipergerçek bir dünyadır. Hipergerçeklik dünyasında medya gerçekliğin bir aynası olmaktan çıkar ve kendisi gerçeklik haline gelir. Hatta medya, özellikle televizyon (TV) gerçeklikten daha gerçek hale gelir. Hayat, TV’nin içinde yok olur.
Baudrillard, üretimin endüstri çağının, simülasyonun ise hali hazırda yaşadığımız çağın hâkim unsuru olduğunu öne sürmüştür.
Fredric Jameson
Kültür eleştirmeni olarak da tanınan Jameson’ın, Sartre: Bir Üslubun Kökenleri; Marxizm ve Biçim; Dil Hapishanesi; Siyasal Bilinçdışı; Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı gibi çok ilgi çeken eserleri vardır (Jameson, 2013: 1; Sim, 2006: 300). Bunların yanı sıra, Jameson, Biricik Modernite: Şimdinin Ontolojisi Üzerine İnceleme; Kültürel Dönemeç; Ütopya Denen Arzu gibi eserlere de imza atmıştır.
Fredric Jameson, postmodernizmi, kapitalizme ilişkilendirmiş, onu günümüz kapitalizminin kültürel mantığı olarak yorumlamıştır.
Jameson’a göre, kapitalizm şimdiye kadar üç aşamadan geçmiştir: “Piyasa kapitalizmi”, tekelci dönem ya da “emperyalizm” ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan “çokuluslu kapitalizm.” Kapitalizmin bu üç evresine, sırasıyla “gerçekçilik”, “modernizm” ve “postmodernizm” adlı üç kültürel an tekabül eder.
Kısaca, Jameson (1994), postmodernizmi, “geç kapitalizmin kültürel mantığı” olarak yorumlamıştır.
Zygmunt Bauman
1989’da
Modernlik ve Yahudi Soykırımı adlı kitabıyla zirveye çıkmıştır. Ana eserleri arasında Yasa Koyucular ve Yorumcular: Modernite, Postmodernite ve Entelektüeller Üzerine; Sosyolojik Düşünmek; Modernlik ve Müphemlik; Postmodern Etik; Parçalanmış Hayat; Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları ön plana çıkmaktadır.
Modernlik, özellikle de onun akılcılaşma bağlamı, Holocaust’u üreten asıl mekanizmadır.
Zygmunt Bauman, modernlik ve postmodernlik üzerinde yoğunlaşmış, özellikle de modernlikle ırkçılık ve soykırım arasında bir bağ kurmuştur.
Müphemlik ile yaşamak (Bauman)
Modernlik, öfke, önyargı, hoşlanılmayan öteki, kovma ve yok etmeye dayalı ırkçılığı beraberinde getirmiştir. Modernlik, heterofobiye (öteki/farklılık korkusu) dayalıdır.
Müphemlik ile yaşamak. Ona göre, müphemlik, hayatın temel kategorilerinden biridir. Müphemlik, bir şeyin birçok kategoriye dâhil edilebileceği anlamına gelir.
Müphemlik, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermenin çok kolay olmadığı bir duruma işaret eder.
Bauman’a göre, postmodernizm, kimlikleri yeniden kullanıma sokma çabasıdır.
POSTMODERN KURAMIN ANAHTAR TERİMLERİ
Postmodern kuramın anahtar terimleri, modernlik, postmodernlik, postmodernizm, büyük anlatı, küçük anlatı, yerellik, yerelleşme, kimlik, çoğulculuk, müphemlik, simülasyon ve hipergerçekliktir. Postmodern kuramın anahtar terimleri arasında en mühim olanı postmodernliktir.
Postmodern kuram, modernliğin ve modern toplumun eleştirisi üzerine inşa edilmiştir.
POSTMODERN KURAMIN ELEŞTİRİSİ
Postmodern kuram,
• Modernliğe eleştirel yaklaşmıştır. Modern toplumun bittiğini, yeni bir topluma (postmodern topluma) geçildiğini iddia etmiştir.
• Aklı eleştirmiş, akılcılık fikrini reddetmiştir.
• Evrensel söylemlere meydan okumuş, yerel unsurları esas almıştır.
• Etnikliğe, dinselliğe, kimliklere ve farklı kültürlere önem vermiştir.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ KÖKLERİ (ünite 10)
Saint-Simon, “planlı bir sanayi toplumunun habercisidir” (Lukes, 1991: 185). Saint-Simon, sosyolojik kurama “endüstri toplumu” (sanayi toplumu) terimini sokan kişidir.
Saint-Simon, endüstri toplumunun temeli olarak üretimi ve emeği almıştır.
Simon, toplumu “üretenler” ve “tüketenler” olarak ikiye bölmüştür.
Üretenler “işçiler”, tüketenler ise “aylaklar”dır.
Saint-Simon, üreticiyi önemsemiştir. Saint-Simon, “üretici kelimesini bayraklaştıran” bir sosyologdur.
Comte’a göre, bilimler ve bilgiler, toplumlar ve insanlar, teolojik ya da hayali, metafizik ya da soyut, pozitivist ya da bilimsel olmak üzere üç aşamadan geçerler.
Comte’a göre, bilimin belirgin olduğu üçüncü aşama, endüstri toplumunun ön plana çıktığı aşamadır.
Marx’a göre, endüstri toplumları, “muazzam bir meta birikimi” olarak kendini gösterir.
Claude Henri de Saint-Simon, endüstri toplumunun temeli olarak üretimi ve emeği almış, kendisinden sonra gelen Marx’a ilham kaynağı olmuştur.
Marx’a göre, endüstri toplumunun bir diğer negatif yönü, yabancılaşmaya yol açmasıdır. Yabancılaşma, özellikle de emeğin yabancılaşması endüstri toplumunun ana özelliğidir.
Marx’a göre, endüstri toplumu, ezen sınıf (burjuvazi) ile ezilen sınıfın (proletaryanın) savaş alanıdır.
Daha açık bir deyişle, endüstri toplumu, özgür sosyal işbölümü, özgür ticaret ve demokratik hukuk devleti sistemlerinin başat olduğu toplumdur.
Kısaca, Spencer’a göre, sosyal evrimin yönü; bireylerin, toplumun yararına olduğu bir durumdan (askeri toplumdan), toplumun, üyelerinin faydasına var olduğu bir topluma (endüstri toplumuna) doğrudur.
Durkheim’a göre, sosyal evrim, en basit toplumlardan her alanda ayrıntılı bir uzmanlaşmanın görüldüğü çeşitlenmiş toplumlara (endüstri toplumlarına) doğru ilerleyen bir karmaşıklaşma ve farklılaşma sürecidir.
Raymond Aron ve Krishan Kumar a göre endüstri toplumu, her şeyden önce, üretimin dev fabrikalarda yapıldığı ve teşebbüsün aileden ayrıldığı toplum tipidir. Endüstri toplumunda üretimin ağırlık merkezini fabrikalar oluşturur.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ ANA İSMİ
(Bell, Aron ve Seymour Martin Lipset gibi) “post-endüstriyalizm” terimini ortaya atmışlar.
Bu görüşün en tanınmış yandaşı, Post-Endüstriyel Toplumun Yaklaşması (1973) başlıklı kitabında ifade edildiği gibi, Harvard’ta sosyoloji hocası olan Bell’dir
Bilgi toplumu ve post-endüstriyalizm kuramlarının en etkilisi, Bell’in kuramıdır.
Daniel Bell
Post-Endüstriyel Toplumun Yaklaşması, Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri; İdeolojinin Sonu gibi sosyolojik metinlere imza atan Bell, 2011’de hayata veda etmiştir.
Post-endüstriyel toplum kuramı, Amerikalı sosyolog Daniel Bell tarafından geliştirilmiştir.
Bell’e göre, toplumu oluşturan bu üç farklı alan, tekno-iktisadi örgütlenme, siyasi örgütlenme ve kültürel örgütlenmedir.
Tekno-iktisadi örgütlenme, bir dizi değişkenin büyüklüklerindeki değişmelerin ilgili iktisadi aktörlerin kararlarında diğerlerinin yanı sıra az ya da çok belirli bir sonucu olan ve karşılıklı olarak birbirleriyle ilişkili birimlerden meydana gelen bir sistemdir. Siyasi örgütlenme, bir sistem değil, sosyal bir düzendir. Daha açık bir deyişle, siyasi örgütlenme, tamamen farklı aktörler arasındaki rekabeti, siyasi arenadaki tüm ayrıntıları ve toplumdaki imtiyazları zorla veya rıza yoluyla düzenleyen bir kurallar bütünüdür. Kültürel örgütlenme ise, sanat tarzları ve dini anlam şekillerine işaret eder.
Bell’in sosyolojisinin ana hedefi, post-endüstriyel toplumun temel niteliklerini belirlemek ve açıklamaktır.
Bell, post-endüstriyel toplumun ana boyutlarını beş temel noktada toplamıştır:
İlki, ekonomik sektördür, İkincisi, mesleki dağılımdır, Üçüncüsü, eksen prensibidir, Dördüncüsü, gelecek yönelimi, yani teknolojik kıymetlerin ve teknolojinin kontrolüdür, Beşincisi ise, karar-vermedir.
Bell’e göre, çağımızda yeni bir “Endüstri Devrimi” gerçekleşmiştir. Bu yeni devrim, “otomasyon” terimiyle ifade edilebilir. Otomasyon, yüksek hızla ve geribildirim yoluyla, diğer makinelerin faaliyetlerinin kontrol edildiği işleme verilen isimdir.
Daniel Bell, post-endüstriyel toplumun yapısını ve ana özelliklerini tahlil etmiştir.
otomasyonun ortaya çıkmasının en mühim sonucu, şirketlerin artık büyük işçi arzına ihtiyaç duymamaları olmuştur.
Başka bir deyişle, post-endüstriyel toplumun ana unsuru, kuramsal bilgidir, Bell’in deyimiyle, “kodlanmış bilgi”dir.
Post-endüstriyel toplumun can damarı para değil, bilgidir.
Bell, Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri eserinde, kapitalist sistemin çelişkilerine, özellikle de kültürel çelişkilerine dikkat çekmiştir.
Bell, modern kültürü belirleyen unsurların aşırı bireyciliğe, ben merkezli anlayışa ve hazcı eğilimlere yol açtığına vurgu yapmıştır.
Daniel Bell, post-endüstriyel toplumun, özünde bir bilgi ya da enformasyon toplumu olduğunu iddia etmiştir.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Post-endüstriyel toplum kuramının anahtar terimleri, endüstri öncesi toplum, endüstri toplumu, bilgi toplumu, kuramsal bilgi, enformasyon toplumu, otomasyon, beyaz yakalı işçiler ve post-endüstriyel toplumdur. Bu anahtar terimler içinde en önemlisi, post-endüstriyel toplumdur.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Post-endüstriyel toplum kuramı, son yıllarda sosyoloji dünyasında önemli bir yer işgal etmektedir. Bugün, çağdaş sosyolojinin bazı ana eğilimlerinde post-endüstriyel toplum kuramın izlerini görmek mümkündür.
Post-endüstriyel toplum kuramı,
• Endüstri toplumundan post-endüstriyel topluma geçildiğini iddia etmiştir.
• Post-endüstriyel toplumun, aynı zamanda, bir bilgi ve enformasyon toplumu olduğunu öne sürmüştür.
• Post-endüstriyel toplumda üniversitelerin, enstitülerin ve araştırma şirketlerinin ön plana çıktığını savunmuştur.
BEDEN KURAMININ KÖKLERİ (ünite 11 )
Esas itibariyle beden kuramının kökleri, modern felsefenin ve sosyolojinin kurucusu René Descartes’ın insanı, beden-ruh ayrımı çerçevesinde ele alan görüşlerine uzanır.
Descartes’ın sosyal teorisinin merkezî problemi, beden-ruh ayrımına dayanır.
Descartes’a göre, ruh ise, insanın önemli bir bileşenidir. Ruh, insanı tanımlayan ana unsurların başında gelir. Ruh terimi, düşünmeye vurgu yapar, düşünmeyi içerir.
Descartes’a göre, ilk olarak, “beden doğası gereği her zaman bölünebilir, ruhsa hiçbir şekilde bölünemez” (Descartes, 2007: 79). İkinci olarak, beden yer kaplar, ruh ise yer kaplamaz.
Üçüncü olarak, beden ölümlüdür, ruh ölümsüzdür. “İnsan bedeni kolayca yok olabilir, ama insanların ruhları ölümsüzdür”.
Son olarak, beden ile ruhun zevkleri birbirlerinden farklıdır. Beden durmadan değişmeye uğrar, dolayısıyla zevkleri devamlı değildir.
Descartes, felsefe ve sosyoloji tarihinde ikicililiğin (düalizmin) babası olarak bilinir.
BEDEN KURAMININ ANA İSİMLERİ
Pierre Bourdieu
Önemli eserleri arasında Cezayirliler; Cezayir’de Emek ve İşçiler; Ayrım; Pratiğin Mantığı; Dil ve Sembolik Güç; Devlet Soyluluğu; Sanatın Kuralları
ön plana çıkmaktadır.
“Bourdieu’nün amacı, kültürün bir iktidar kaynağı haline gelebileceğine işaret etmektir”.
Bourdieu, sosyolojik kuramında “kültürel sermaye” terimini gündeme getirmiştir. Ona göre, kültürel sermaye, sözel beceri, estetik tercihler, genel kültürel farkındalık, okul sistemi ve eğitim gibi alanları kapsamaktadır.
Pierre Bourdieu, bireylerin yemek yeme alışkanlıkları, giyimleri, yaptıkları sporlar ve hobileri itibariyle birbirlerinden farklı olduklarını öne sürmüştür.
Bourdieu, bedene dönük sosyolojik çözümlemelerinde “habitus”a çok fazla yer vermiştir. Bourdieu, “alışkanlık” (habitude) terimini kullanmayı tercih etmemiştir. Bourdieu, “alışkanlık” dememek için “habitus”u kullandığını açıkça söylemiştir.
Norbert Elias
En meşhur kitabı olan Uygarlık Süreci’ni 1939’da yayımlamıştır.
Bu bağlamda Elias, “uygarlaşma” terimini gündeme getirmiştir.
Norbert Elias, bireylerin davranış biçimlerini, tavırlarını ve alışkanlıklarını irdelemiştir.
Uygarlaşma, teknik gelişmişlik düzeyi, bilimsel bilgi düzeyi, davranış biçimleri, erkek ile kadının birlikte yaşama ve barınma türü, yasal cezalandırma biçimi ya da yemek hazırlama şekilleri gibi birbirlerinden oldukça farklı olguların anlatılması içi kullanılmıştır.
Bryan Stanley Turner
Turner, beden sosyolojisine ilişkin Beden ve Toplum; Tıbbî Güç ve Toplumsal Bilgi gibi önemli eserlere imza atmıştır. Bu kitaplarının yanı sıra onun Klasik Sosyoloji; Eşitlik; Statü; Max Weber ve İslâm: Eleştirel Bir Yaklaşım; Marx ve Oryantalizmin Sonu; Oryantalizm, Kapitalizm ve İslâm; Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm adlı eserleri de bulunmaktadır.
Bryan Stanley Turner, bedenin sosyal olarak yapılandırılmış olduğunu ileri sürerek beden kuramının ana çerçevesini belirtmiştir.
Turner’a göre, tüketime dayalı çağdaş kapitalist toplumda (tüketim toplumunda) beden, aynı zamanda üzerinde her türlü uygulamaların yapıldığı bir şantiye haline gelmiştir.
BEDEN KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Beden kuramının anahtar terimleri, beden, tüketim, tüketim toplumu, tüketim kültürü, haz, diyet, uygarlaşma ve habitustur. Beden kuramının anahtar terimleri içinde en mühim olanı, bedendir.
BEDEN KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Beden kuramı, sosyoloji dünyasında gitgide ön plana çıkmaktadır. Bugün, çağdaş sosyolojideki bazı tartışmalar, beden kuramı üzerinden yapılmaktadır.
Beden kuramına göre,
• Sosyoloji disiplini şimdiye değin ihmal ettiği bedene yoğunlaşmıştır. Beden, sosyolojinin ilgi odağı olmuştur.
• Kapitalizm, tüketim ve gösteriş üzerine kuruludur. Bu yüzden bireyin bilincinden ziyade bedenini daha fazla önemsemiştir.
• Bedenin bakımlı olması, güzelliği, temiz görünümü ve düzgünlüğü her şeyin başında gelir.
POST-YAPISALCILIĞIN KÖKLERİ (ünite 12 )
En önde gelen post-yapısalcılardan Jacques Derrida ve Michel Foucault, Nietzsche’nin görüşlerinden beslenmişlerdir. “Derrida, birçok metinde Nietzsche’nin etkisini kabul etmiştir.
Friedrich Nietzsche
Nietzsche, görevinin yıkıcı olduğunu bildirmiş, aklı tahtından indirmek istemiş, bunun için de felsefesini “çekiç felsefesi” olarak nitelemiştir.
Friedrich Nietzsche, Batı düşüncesinde önemsenen hakikate, olgulara, nedenselliğe ve bilginin değerine meydan okuyarak, post-yapısalcılığın önünü açmıştır.
Nietzsche, Batı’nın kısırlığından, sıkıcılığından, tek düzeliğinden, monotonluğundan ve barbarlığından söz etmiştir (Kızılçelik, 2005: 113-168). Nietzsche, “uygarlığımız yeni bir barbarlığa doğru gidiyor”, demiştir
Sigmund Freud
Psikanaliz, Freud tarafından geliştirilmiştir.
Bu çerçevede, Freud, ilk önce ruhsal hayatın iki bölümden (bilinç ve bilinçdışı) oluştuğunu ileri sürmüştür.
Sigmund Freud, insanın hayatını ve davranışlarını onun zihninin derinliklerine, yani bilinçdışına inerek anlamaya çalışmıştır. Bu çabasıyla post-yapısalcıların ilham kaynağı olmuştur.
İd, zihnin doğuştan getirdiği ilkel ve bilinçdışı kısmıdır. İd, doğası gereği dağınıktır ve mantıksızdır. Ego, zihnin dış gerçekliğe tepki veren ve bireyin “kendi” olarak düşündüğü kısmıdır. Ego, akılcıdır, bize neyin gerçek olduğunu söyler. Süperego, bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen ve davranışlarımızı buna göre yargılayan yanımızdır, yani vicdan dediğimiz şeydir. Süperego, genellikle bireyin değil, toplumun benimseyebileceği biçimde davranmamızı sağlar.
POST-YAPISALCILIĞIN ANA İSİMLERİ
Michel Foucault
Foucault’nun önemli eserleri arasında
Hapishanenin Doğuş; Akıl ve Akıl Bozukluğu: Klasik Çağda Deliliğin Tarihi; Kelimeler ve Şeyler; Cinselliğin Tarihi; Bilginin Arkeolojisi; Söylemin Düzeni; Kliniğin Doğuşu ön plana çıkmaktadır.
Michel Foucault, iktidarın insanın davranışlarına, zihnine, hatta genlerine kadar nüfuz ettiğini iddia etmiş, iktidarın ipliklerinin her yere uzandığını bildirmiş, özellikle de bilgi-iktidar arasındaki ilişkiyi deşifre etmiştir.
Foucault ise, daha çok bilgi ve güç/iktidar arasındaki bağlantıyı açığa çıkarmakla meşgul olmuştur.
Jacques Derrida
En önemli eserleri arasında Gramatoloji; Konuşma ve Fenomenler; Yazı ve Ayrım; Kartpostal: Sokrates’ten Freud’a ve Ötesi önemli bir yer turmaktadır (Lechte, 2006: 195; Belsey, 2013: 102). Derrida, 2004’te aramızdan ayrılmıştır.
Derrida, Nietzsche’nin fikirlerine yoğun bir ilgi göstermiştir. Derrida’nın Mahmuzlar: Nietzsche’nin Üslûpları (2002); Otobiyografiler: Nietzsche’nin Öğretimi ve Özel İsim Politikası (2004) adlı eserleri, Nietzsche’ye dairdir. Derrida’nın kuramı, bir “hiper-Nietzscheci strateji” olarak görülebilir.
Jacques Derrida, Friedrich Nietzsche’nin izinden giderek, aydınlanma, akıl, hakikat, mutlak kesinlik ve doğruluk gibi kavramlara savaş açmıştır.
Derrida, “sistematik anlam ve dünyayı bir kontrol aracı olarak dil”
fikrini tamamen terk etmek gerektiğini bildirmiştir.
Jacques Lacan
Lacan’ın önemli eserleri arasında Baba-nın-Adları; Benim
Öğrettiklerim; Arzu ve Yorumu; Televizyon; Psikanalizin Etiği; Psikanalizin Dört Temel
Kavramı önemli bir yer tutmaktadır.
Dil, bir kimsenin ayrı bir varlık olarak kendisinin ayırdına varmasının ön koşuludur. Dil, aynı zamanda, içerisinde toplum tarafından verili olanın, yani kültürün, kanunların ve yasakların taşındığı bir araçtır. Lacan, dil olmadan insan öznesinin olamayacağını bildirmiştir. Ona göre, dilden bağımsız hiçbir özne yoktur. O, günlük dilin içine gömüldüğümüzü ve bu durumdan asla kurtulamayacağımızı bildirmiştir. Ona göre, her birey kendisini dil ile ifade etmekte ve başkalarını kabul etmesi dil yoluyla sağlanmaktadır.
POST-YAPISALCILIĞIN ANAHTAR TERİMLERİ
Post-yapısalcılığın anahtar terimleri arasında özne, bilinçdışı, yapı, yapıbozum, merkez, söylem, yazı, yazıbilim, soykütüğü ve iktidar ön plana çıkmaktadır. Post-yapısalcılığın anahtar terimleri içinde en mühim olanı yapıbozumdur.
Post-yapısalcılık, bütünlük ve birlik anlayışlarına karşı çıkmış, özneyi merkeze koymuştur. Post-yapısalcılık, bireyi bütüncül söylemlerin ve yapıların iktidarından korumaya çalışmıştır.
POST-YAPISALCILIĞIN ELEŞTİRİSİ
Post-yapısalcılığın, bugünkü sosyoloji dünyasında yeri ve önemi büyüktür. Bugün, post-yapısalcılık, çağdaş sosyolojide en fazla tartışma yaratan kuramlardan biri olma özelliğine sahiptir.
Post-yapısalcılık,
• Bütüne, bütüncül bakış açılarına eleştirel yaklaşmıştır.
• Toplumu baskıcı olarak görmüştür.
• Tek anlamlı şeyleri yadsımış, çok anlamlılığı önemsemiştir.
YAPILAŞMA KURAMININ KÖKLERİ (ünite 13 )
Yapılaşma kuramı, sosyolojik analizin merkezine “bireyi” yerleştiren Weber ile sosyolojisinde “toplumu” ön plana çıkaran Durkheim’dan yola çıkmış, onların sosyolojilerini yeniden biçimlendirmeye çalışmıştır.
Max Weber
Weber, eylemi davranıştan ayırt edici ölçüt olarak “anlamı” görmüştür.
Weber, sosyolojik çözümlemelerinde sosyal eylemler üzerine odaklanmış, bu çerçevede dört farklı eylem tipinden bahsetmiştir: Amaç bakımından akılcı eylem, değer bakımından akılcı eylem, geleneksel eylem ve duygusal eylem.
Max Weber, sosyolojik analizin birimi olarak bireyi ele almıştır. Weber, bireyi sosyolojinin merkezine yerleştirmiştir. Weber, bu görüşüyle, yapılaşma kuramının önünü açmıştır.
Sözün kısası, Weber’in sosyolojisi, sosyal eyleme odaklanmıştır. Weber, eylem ile davranışı birbirinden ayırmıştır. Weber’e göre, sosyoloji, yorumlamacı anlamayı kullanmalıdır.
Weber’in geliştirdiği anlamacı ya da yorumlayıcı sosyolojinin amacı, bireylerin eylemleri ile ilişkilendirdikleri anlamları ortaya çıkarmaktır.
Emile Durkheim
Durkheim’a göre, toplum, birey için en önemli mekanizmadır, “yaşamın hem kaynağı hem de amacı toplumdur.
Emile Durkheim, sosyolojik analizin birimi olarak toplumu ele almıştır. Durkheim, toplumu sosyolojinin merkezine yerleştirmiştir. O, bu görüşüyle, yapılaşma kuramının inşasında etkili olmuştur.
YAPILAŞMA KURAMININ ANA İSMİ
Yapılaşma kuramı, günümüz sosyolojisinde popüler olan İngiliz sosyolog Anthony Giddens (193 tarafından geliştirilmiştir. Giddens, yapılaşma kuramının sahibidir. Bu kuramın tek temsilcisi, Giddens’tır.
Anthony Giddens
Onun mühim eserleri arasında Toplumun Kuruluşu: Yapılaşma Kuramının Ana Hatları; Tarihsel Materyalizmin Çağdaş Eleştirisi; Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori: Marx, Durkheim ve Max Weber’in Çalışmalarının Bir Analizi; Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları: Yorumcu Sosyolojilerin Pozitif Eleştirisi; Sosyal Teorinin Temel Problemleri: Sosyal Analizde Eylem, Yapı ve Çelişki; Ulus-Devlet ve Şiddet; İleri Toplumların Sınıf Yapısı: Marks’ın Sınıflar Teorisi, Sonraki Teoriler ve Eleştirel Değerlendirmeler; Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği; Üçüncü Yol: Sosyal Demokrasinin Yeniden Dirilişi; Üçüncü Yol ve Eleştirileri
ön plana çıkmaktadır.
Durkheim’ın mirası Giddens’ın hayli soyut “sosyal yapılar” fikrini benimsemesine yol açmıştır.
İlk olarak, sosyoloji, sosyal eylemin anlamını, İkinci olarak, sosyoloji, faillik ve yapı arasındaki ilişkiyle meşgul olur, Üçüncü olarak, sosyoloji, sosyal düzen problemi, yani insan hayatında konsensüsle ve kısıtlamayla sosyal bütünleşmenin nasıl sağlandığı problemini ele alır, Son olarak, sosyoloji, kırılgan sosyal ilişkiler ve sosyal alışverişler düzenini bozan sosyal süreçleri analiz eder.
Anthony Giddens, hem bireyi pasif bir nesne olarak gören işlevselciliğe hem de yapıyı mutlaklaştıran yapısalcılığa eleştirel yaklaşmıştır.
Giddens’ın işlevselciliğe ve yapısalcılığa hücum etmesinin ana sebebi, onların yapı terimine dönük vurgularıdır.
Giddens, işlevselciliğin ana ismi Talcott Parsons’ın toplumdaki birleştirici yapıları aşırı vurgulamasını ve insan eyleminin yorumlayıcı boyutunun uygun bir açıklamasını ortaya koyamamasını eleştirmiştir.
Anthony Giddens, yapılaşma kuramıyla uyumlu olarak hem “sağ” hem de “sol” ideolojileri eleştirmiş, yeni bir ideoloji olarak ise “üçüncü yol” görüşünü geliştirmiştir.
Üçüncü yolun programı ise, radikal merkez, düşmanı olmayan yeni demokratik devlet, aktif sivil toplum, demokratik aile, yeni karma ekonomi, topluma katılma anlamında eşitlik, pozitif refah, sosyal yatırımcı devlet, kozmopolit ulus ve demokrasiden oluşur.
Anthony Giddens, sadece sosyolojik kuramda değil, aynı zamanda liberal-demokratik değerleri geliştirmeye yönelik olan üçüncü yol görüşüyle siyaset alanında da etkili olmuştur.
YAPILAŞMA KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Yapılaşma kuramının anahtar terimleri, yapılaşma, yapının ikiliği, yapı, sistem, kurallar, kaynaklar, eylem, fail, faillik ve aktördür. Yapılaşma kuramının anahtar terimleri içinde en mühim olanı, yapılaşma terimidir.
Anthony Giddens, birey ve toplum arasındaki ilişkiyi çözümlerken yapılaşma terimini icat etmiştir.
YAPILAŞMA KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Yapılaşma kuramı, 1980 sonrası sosyoloji dünyasında yıldızı parlayan bir kuramdır. Bugün, çağdaş sosyolojideki bazı kuramsal tartışmalar, yapılaşma kuramı çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
Yapılaşma kuramı,
• İşlevselciliğin ve yapısalcılığın temel tezlerine, özellikle de yapıya yönelik görüşlerine karşı çıkmıştır.
• Toplum merkezli kuramlarla, yani yapı kuramları ile birey merkezli kuramlar, yani eylem kuramları arasında bağlantı kurmuştur.
• Toplum-birey düalizmini reddetmiştir.
• Toplum ve bireyin birbirinden ayrı kavranamayacağını öne sürmüştür.
• Hem yapıyı hem de eylemi önemsemiştir.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ KÖKLERİ (ünite 14 )
Doğu düşüncesi, tarihin ilk büyük uygarlıklarının Doğu’da olduğunu, ışığın Batı’dan değil, Doğu’dan geldiğini iddia etmiştir. Bu da, Doğu-Batı çatışması kuramı açısından son derece önemlidir.
Doğu-Batı çatışması kuramının dayanakları arasında Siyasetname’ler (özellikle de Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’i, Nizamülmülk’ün Siyasetnâme’si ve Firdevsi’nin Şehnâme’si) ve tarihçilerimizin metinleri (bilhassa Naima, Aşık Paşazade, Cevdet Paşa, Namık Kemal’in eserleri) ağırlıklı bir yere sahiptir.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ ANA İSİMLERİ
Doğu-Batı çatışması kuramının ana isimleri şunlardır: Kemal Tahir (1910-1973), Baykan Sezer (1939-2002), Ertan Eğribel (1957-), Hacı Bayram Kaçmazoğlu (1963-), Ufuk Özcan (1965-) ve Sezgin Kızılçelik (1969-).
Kemal Tahir
1950’den
itibaren Esir Şehrin İnsanları; Körduman; Rahmet Yolları Kesti; Yediçınar Yaylası; Köyün Kamburu; Esir Şehrin Mahpusu; Kelleci Memet; Yorgun Savaşçı; Devlet Ana; Bozkırdaki Çekirdek; Kurt Kanunu; Büyük Mal ve Yol Ayrımı adlı önemli romanlarını yayımlamıştır.
Kemal Tahir, Batılı kuramlara, şablonlara ve şemalara göre düşünmeye karşı çıkmıştır.
Kemal Tahir, daha çok romancı olarak bilinir. Romancılığının yanı sıra düşünür yönü de vardır. O, özgün ve yetkin bir teorisyendir. Onu herhangi bir siyasal “izm”e ya da ideolojiye hapsetmek mümkün değildir.
Baykan Sezer
Onun ana eserleri şunlardır: Asya Tarihinde Su Boyu Ovaları ve Bozkır Uygarlıkları; Toplum Farklılaşmaları ve Din Olayı; Sosyolojinin Ana Başlıkları; Türk Sosyolojisinin Ana Sorunları; Doğu-Batı İlişkileri Açısından Batı Tarımı; Sosyolojide Yöntem Tartışmaları; Batı Dünya Egemenliği ve Endüstri Devrimi.
Doğu-Batı çatışması kuramının öncü isimleri arasında Kemal Tahir ve Baykan Sezer ön plana çıkmaktadır. Kemal Tahir ile Baykan Sezer, kendi gerçekliğimize yönelmenin ruhudur. Onlar, yerli fikir ikizimizdir.
Baykan Sezer, insanlık tarihinin gelişimini Doğu-Batı çatışması ekseninde tartışmıştır. O, Doğu-Batı çatışmasında Türk toplumuna ayrıcalıklı bir yer vermiş, Türkiye’nin Doğu-Batı ilişkilerinin yönlendiricisi olduğunu vurgulamıştır.
Baykan Sezer, Batı düşünce kalıplarının ve sosyolojisinin dışında, Türkiye’de takım anlayışından hareket edenlerin karşısında bir yerli, yerli olduğu kadar evrensel bir sosyologdur.
Baykan Sezer’in ana tasası, “kendimizi”, yani Türk toplumunu ve tarihini Doğu-Batı çatışması ekseninde açıklamaktır (Kızılçelik, 2008: 8). Doğu-Batı çatışmasının ilk uygarlıkların ortaya çıkması ve toplumlar arası farklılaşmalar bakımından kuramsal düzeyde bütün dünya tarihini açıklayan bir bütünlük içinde ele alınması ilk kez Baykan Sezer’in “Doğu-Batı Çatışmasında Yunanlılığın Yeri” teziyle olmuştur.
Baykan Sezer, Türk sosyolojisinin ana ismidir. Doğu-Batı çatışması kuramının mimarıdır.
Ertan Eğribel
Doğu-Batı çatışması kuramının bugün yaşayan dört temsilcisi vardır. Bunlar, Ertan Eğribel, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Sezgin Kızılçelik ve Ufuk Özcan’dır.
Eğribel’e göre, “toplumlar arası ilişkilerin en geniş ifadesi Doğu-Batı çatışmasıdır. Toplumların yer ve çıkarları bu çatışma içinde belirmektedir”
Eğribel’in bir başka orijinal yönü, Türk müziği, çizgi roman, resim sanatı gibi alanlarda Türkiye’de ilk sosyolojik çalışmalar yapmış olmasıdır.
Eğribel, aynı zamanda Türkiye’de 1980’lerde ön plana çıkan ve etkisi günümüze kadar devam eden arabesk müziğin doğru sosyolojik yorumunu yapmış ilk sosyologumuzdur.
Hacı Bayram Kaçmazoğlu
Kaçmazoğlu’nun ana eserleri şunlardır: 27 Mayıs’tan 12 Mart’a Türkiye’de Siyasal Fikir Hareketleri; Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları; Türk Sosyoloji Tarihine Üzerine Araştırmalar; Türk Sosyoloji Tarihine Giriş I: Ön Koşullar; Türk Sosyoloji Tarihi II: II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e; Türk Sosyoloji Tarihi III: Yeni Türkiye’de Sosyolojinin Düşünsel ve Kurumsal Temelleri; Türk Sosyolojisinde Temalar 1: Türkçülük-İslamcılık-Muhafazakarlık; Türk Sosyolojisinde Temalar 2: Kuram-Uygulama-Sosyalizm; Türk Sosyolojisinde Temalar 3: Doğu-Batı Çatışması.
Türk sosyoloji tarihinin öncü isimlerini (Ziya Gökalp’ten bugüne kadar sosyolojimizde iz bırakan sosyologları), Türk sosyolojisinin kurumsal temellerini ve ana temalarını (Türkçülük, İslamcılık, muhafazakârlık, kuram, uygulama, sosyalizm ve Doğu-Batı çatışması) çok detaylı bir biçimde tahlil etmiştir.
Ufuk Özcan
Ufuk Özcan, Ertan Eğribel ile birlikte ortaklaşa kaleme aldığı mühim yazılarında Doğu-Batı çatışması kuramının gelişiminde etkili olmuş, Türk toplumunun sorunları üzerine kafa yormuştur.
Özcan, Doğu-Batı çatışması kuramının ana dayanaklarından birisi olan “uygarlığın gerçek temsilcisi ve kaynağı Doğu’dur” görüşünü esas almıştır (Eğribel ve Özcan 2012: 35). Özcan’a göre, Doğu-Batı ilişkilerinin ve çatışmasının kökeni, bugünkü meselelerin anlaşılması bakımından önemlidir.
Sezgin Kızılçelik
Kızılçelik’in kitapları şunlardır: Sosyoloji Teorileri 1; Sosyoloji Teorileri 2; Sosyoloji Teorileri 3; Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü (kolektif); Postmodernizm Dedikleri; Pozitivizm ve Eleştiricileri: Sosyolojinin Pozitivist Kimliği Üzerine; Türkiye’nin Sağlık Sistemi: Bir Medikal Sosyoloji Denemesi; Eğitim Sosyolojisi (kolektif); Araştırma ve Yazım Teknikleri (kolektif); Güncelin Sosyolojisi 1; Sosyoloji Yazıları 1; Sosyoloji Yazıları 2; Baykan Sezer’in Sosyoloji Anlayışı; Frankfurt Okulu; Küreselleşme ve Sosyal Bilimler; Sefaletin Sosyolojisi; Atatürk’ü Doğru Anlamak; Zalimler ve Mazlumlar: Küreselleşmenin İnsanî Olmayan Doğası; Sosyal Bilimleri Yeniden Yapılandırmak; Özgünlüğün Sosyolojisi; Batı Bataklığı; Batı Barbarlığı 1: Rousseau, Marx ve Nietzsche Üzerine; Sosyoloji Tarihi 1: İbni Haldun, Machiavelli, Montesquieu ve Rousseau’nun Sosyal Teorileri; Sosyoloji Tarihi 2: Bacon, Descartes ve Hobbes’un Sosyal Teorileri; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 1: Marx’ın Sosyolojisi; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 2: Burjuva Sosyolojisi; Sosyolojinin Neliği; Özgün ve Yetkin Bir Sosyal Teorisyen Olarak Kemal Tahir; Çağdaş Sosyoloji Kuramları.
Sezgin Kızılçelik, Doğu-Batı çatışması kuramını Batı uygarlığına ve Batı sosyolojisine daha fazla yoğunlaşarak yeniden biçimlendirip geliştirmiştir.
Kızılçelik, Batı sosyolojisi tarihi ve kuramları üzerine yoğunlaşmış, bu alanda Türkiye’de ilk çalışmalara imza atmıştır.
Doğu-Batı çatışması kuramı, Doğu-Batı ayrımı yapmış, toplumları bu ayrım içerisine yerleştirerek analiz etmiştir.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Doğu-Batı çatışması kuramının anahtar terimleri, Doğu, Batı, toplum farklılaşmaları, sınıf merkezli toplumlar, devlet merkezli toplumlar, Türk toplumu, Batı sosyolojisi, Türk sosyolojisi, Batılılaşma, Doğu uygarlığı, Batı yayılmacılığı, Batı barbarlığı, Batı bataklığı, yerlilik, toplumlar arası ilişkiler ve Doğu-Batı ayrımıdır. Bu kuramın ana terimi, Doğu-Batı ayrımıdır.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Doğu-Batı çatışması kuramı,
• Yerli ve milli bir kuramdır. Türk toplumuna Batılı sosyoloji kuramlarının penceresinden bakmaya itiraz etmiştir.
• Türk toplumunun sorunlarına Doğu-Batı ilişkileri ve çatışması çerçevesinde açıklama getirmiştir.
• Sadece Türk toplumunu değil, Doğu toplumlarını ve Batı toplumlarını açıklama çabasında olmuştur.
Bağımlılık kuramının kökleri, çalışmalarında sınıf çatışmasını, ezen-ezilen ilişkisini, sömürü ilişkilerini gündeme getiren, kapitalizmin eleştirisini yapan Karl Marx’ın fikirlerine uzanır.
Oysa Marx’ın katkısının en önemli yanı, kapitalist üretim tarzının köklü bir eleştirisini yapmış olmasıdır”.
Wallerstein, çözümlemelerinde çoğu kez Marx’ın terminolojisini (sömürü, üretim tarzı, çatışma ve burjuvazi gibi) kullanmıştır.
Bağımlılık kuramı, Marx’ın sosyolojisini çağdaş koşullar içinde yeniden değerlendirmiştir. Bu yönüyle, bağımlılık kuramı, neo-Marxist bir kuramdır. Bağımlılık kuramı, neo-Marxist sosyolojinin bir koludur.
Bağımlılık kuramı, dünya toplumlarını ve onlar arasındaki ilişki ağlarını Marxçı bir çerçevede anlamaya çalışmıştır. Bu bağlamda, bağımlılık kuramı, merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasındaki sömürü ilişkilerini görmezlikten gelen, merkez ülkelerin (modern toplumların) övgüsünü yapan, çevre ülkeleri ise sürekli bir biçimde sorunlu gören modernleşme kuramına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Bağımlılık kuramı, modernleşme kuramına yönelik en radikal meydan okumadır.
Modernleşme kuramı yanlıları, merkez ülkelerin biçimlendirdiği ve yönlendirdiği dünya sistemine bütünüyle açılmanın “kaçınılmaz” bir zorunluluk olduğunu ve her türlü “gelişme”nin önkoşulu olduğunu iddia etmişlerdir.
BAĞIMLILIK KURAMININ ANA İSİMLERİ
André Gunder Frank
Frank’in önemli eserleri arasında
Gelişme Sosyolojisi ve Sosyolojinin Azgelişmişliği; Lümpen Burjuvazi Lümpen Gelişim; Dünya Ekonomisinde Krizler; Küresel Krizin Dinamikleri; Yeniden Doğu: Asya Çağında Küresel Ekonomi önemli bir yer tutar.
André Gunder Frank, sosyolojide Avrupamerkezci bakış açılarını sorgulamış, bugün bazı toplumlara “gelişmemiş” yaftası vurmanın doğru olmadığını ileri sürmüştür.
Frank, öncelikli olarak Avrupamerkezci bakış açısını eleştirmiştir. Frank, Avrupamerkezci bakış açısının, sosyolojinin isim babası Auguste Comte’tan itibaren sosyolojide yaygın olduğuna dikkat çekmiştir. Frank, Comte ve Sir Henri Maine’in eski “geleneksel” olanın yerine “bilim” ve “sözleşme”ye dayalı sosyal yapılanmanın geçişini övmelerini, Emile Durkheim’ın mekanik dayanışma biçimlerine karşı organik dayanışma biçimlerini ön plana çıkaran görüşünü, “yerelci” sosyal biçimlere karşı “evrenselci” biçimi temel alan Talcott Parsons’ın fikrini, Avrupamerkezci bakış açılarına örnek olarak vermiştir.
Kısaca, bağımlılık kuramının mimarı konumundaki Frank (1967), merkez ülkelerin büyük tekelleri vasıtasıyla çevre ülkelerin kaynaklarına el koymalarından dolayı bu ülkelerin yoksullaştığını öne sürmüştür.
Samir Amin
Önemli eserleri arasında Eşitsiz Gelişme: Çevre Kapitalizmi Toplumsal Kuruluşları Üzerine Deneme; Avrupamerkezcilik: Bir İdeolojinin Eleştirisi; Maoizmin Geleceği; Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme; Kapitalizmin Hayaleti: Günümüz Entelektüel Modalarının Bir Eleştirisi; Entellektüel Yolculuğum; Liberal Virüs: Sürekli Savaş ve Dünyanın Amerikanlaştırılması; Modernite, Demokrasi ve Din: Kültüralizmlerin Eleştirisi; Kapitalizmden Uygarlığa: Sosyalist Perspektifi Yeniden İnşa Etmek ön plana çıkmaktadır.
Samir Amin, kapitalizme eleştirel yaklaşmış, onun yayılmacı ve kutuplaştırıcı olduğunu, eşitsiz gelişmeye ve sömürüye yol açtığını ileri sürmüştür.
Amin’e göre, kapitalizm, kendisi de toplumsal emeğin ürünü olan üretim araçlarının, bir sınıf (burjuvazinin) tarafından mutlak bir biçimde ele geçirilmesine dayanır.
Proleterleşme ve para-sermaye birikimi, kapitalizmin gelişmesi için gerekli iki ana koşuldur.
Amin, kapitalizmin ana özelliklerinden biri olarak gördüğü “kutuplaşma”dan dünya kapitalist sisteminin merkeziyle çevresi arasındaki maddi kalkınmışlık farkını kastetmiştir.
Kapitalizmin özünde var olan temel çelişkisi, “tüketilebilecek olandan fazla üretme” eğilimi taşımasıdır.
Amin’e göre, kapitalizmin ana karakteri, üretken sistemleri, teknolojiyi, uluslararası ticareti, finans pazarlarını ve sosyal hayatın birçok görünümünü etkilemesi ve şimdiye değin eşi görülmemiş ölçüde merkez ülkelerin lehine bir dünya yaratmasıdır.
Kapitalizm, dünya ölçeğinde bir düzenliliğe ve eşitliğe değil, küresel düzensizliğe ve eşitsiz gelişmeye yol açmıştır.
Kısaca, Amin, merkez-çevre arasında bağımlılık ilişkisinden söz etmiş, çevre toplumların merkez toplumlara ticari, mali ve teknolojik açıdan bağımlı olduğunu bildirmiştir.
Amin, çağımızın azgelişmiş çevre ülkeleri üzerinde durmuş, onları, “dünyanın, esas olarak kırsal, tarımsal açıdan geri; genellikle kendine yeterli ve çok az (ve eşitsiz biçimde) sanayileşmiş bölgeleri” olarak tanımlamıştır.
Immanuel Wallerstein
Tarihsel Kapitalizm; Liberalizmden Sonra; Jeopolitik ve Jeokültür: Değişmekte Olan Dünya-Sistemi Üzerine Denemeler; Sosyal Bilimleri Düşünmemek: Ondokuzuncu Yüzyıl Paradigmasının Sınırları; Bildiğimiz Dünyanın Sonu: Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyal Bilim; Yeni Bir Sosyal Bilim İçin; Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş; Ütopistik ya da 21. Yüzyılın Tarihsel Seçimleri; Avrupa Evrenselciliği: İktidarın Retoriği.
Wallerstein, bağımlılık kuramının önemli bir ismidir. O, bağımlılık kuramını geliştirerek kendine özgü “dünya-sistem kuramı”nı inşa etmiştir.
kapitalist dünya-ekonomisi, öncelikle merkez devletler ve çevre ülkeler (periferi alanlar) olarak ikiye ayrılır. Merkez ve çevre arasında yarı-çevre (yarı-periferi) bölgeler de mevcuttur.
Immanuel Wallerstein, merkez ülkelerin çevre ve yarı-çevre ülkeleri sömürmesine tepki göstermiştir.
Immanuel Wallerstein, bağımlılık kuramı içinde dünya-sistem analiziyle ön plana çıkmıştır. Wallerstein, dünya toplumlarını merkez, yarı-çevre ve çevre toplumları olarak üçe ayırarak tahlil etmiştir.
“Merkez coğrafi alan, kapitalist dünya ekonomisine hâkimdir ve sistemin geri kalanını sömürür. Çevre, merkeze hammadde sağlayan ve merkez tarafından sömürülen alanlardan oluşur. Yarı çevre, sömüren ve sömürülen arasında bulunan bir dizi bölgeyi içeren diğer ikisinin dışında kalan bir kategoridir”
Dünya-sistem kuramının ilk özelliği, küreselliktir.
Dünya-sistem kuramının ikinci özelliği, tarihselliktir.
Dünya-sistem kuramının üçüncü özelliği, tek disiplinliliktir.
Dünya-sistem kuramının dördüncü niteliği ise, bütüncüllüktür.
BAĞIMLILIK KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Bağımlılık kuramının iskeletini oluşturan anahtar terimler, modernlik, modernleşme, merkez ülkeler, çevre ülkeler, metropol, uydu, bağımlılık, sömürü, eşitsiz gelişme, kutuplaşma, azgelişmişlik ve krizdir. Bağımlılık kuramının anahtar terimleri içinde en önemli olan terim, hiç kuşkusuz ki, bağımlılıktır.
Bağımlılık, gelişme ve kalkınma ile ters orantılı olarak ele alınmıştır.
Bağımlılık, çevre ülkelerin sosyal, ekonomik ve politik yönden geri kalmasına yol açan bir süreçtir.
BAĞIMLILIK KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Bağımlılık kuramı,
• Batı sisteminin en ideal ve en üstün sistem olduğunu iddia eden modernleşme kuramı gibi Batı merkezli kuramlara karşı çıkmıştır.
• Çevre ülkelerin sorunlarının kaynağında merkez ülkelerle olan bağımlılık ilişkisinin esas olduğunu göstermiştir.
• Merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasında eşitsizliğe dayalı bir ilişkinin olduğuna vurgu yapmıştır.
• Çevre ülkelerin kurtuluşunun ana yolunun merkez ülkelerle olan bağımlılık ilişkisini kopartmaktan geçtiğine işaret etmiştir.
POSTMODERN KURAMIN KÖKLERİ (ünite 9)
Nietzsche, şüphesiz postmodernizmle ilişkili en önemli on dokuzuncu yüzyıl düşünürüdür”
Postmodern kuram, felsefe ve sosyoloji tarihinin en etkileyici filozoflarından olan Friedrich Nietzsche’nin fikirlerinden esinlenmiştir.
Postmodernizm, “ya” “ya da” yerine “hem” “hem de”yi koymuştur. “Doğru-yanlış” kategorisi yerine “hem doğru hem yanlış” kategorisini önemsemiştir. Siyah-beyaz ayrımından kaçınmış, griliklerin de olabileceğini iddia etmiştir.
POSTMODERN KURAMIN ANA İSİMLERİ
Postmodern kuramın öncü isimleri arasında Jean-François Lyotard, Jean Baudrillard, Fredric Jameson ve Zygmunt Bauman ön plana çıkmaktadır.
Jean-François Lyotard
Lyotard’ın önemli eserleri arasında, Marx’tan ve Freud’dan Türeyenler; Postmodern Durum: Bilgi Üzerine Bir Rapor; Fenomenoloji; Pagan Eğitimler; Libidinal Ekonomi; Felsefenin Sefaleti ön plana çıkmaktadır.
Jean-François Lyotard, evrensel söylemlere karşı çıkmış, yerel söylemlerden yana tavır takınmıştır.
Lyotard (1990: 98), ana metni olan Postmodern Durum’da, bütünlüğe karşı bir savaş başlatmış, farklılıkları etkin kılmak için insanları mücadeleye çağırmıştır.
Lyotard’a göre, modern toplumlarda yaşanan hızlı teknolojik değişmeler, bilginin doğasında da değişime yol açmış ve toplumların bilgisayarlaştırılması gerçeği ortaya çıkmıştır.
Büyük anlatılara yönelik inanılmazlık (Lyotard)
Jean Baudrillard
En önemli eserleri arasında Nesneler Sistemi; Göstergenin Ekonomi Politiği; Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu; Simülakrlar ve Simülasyon; Amerika; Üretimin Aynası; Tüketim Toplumu; Tam Ekran; Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm ön plana çıkmaktadır. Baudrillard, 2007’de aramızdan ayrılmıştır.
Jean Baudrillard, gerçekliğin kusursuz bir şekilde yok edildiği, olmayan bir şeyin varmış gibi gösterildiği, gerçekle gerçekdışının yer değiştirdiği bir durumla karşı karşıya olduğumuzu iddia etmiştir.
Baudrillard, postmodern kuramcılar arasında en sivri sima olarak tanınmış, postmodernliğin süper kuramcısı olarak övülmüştür.
Simülasyon terimi, genellikle gerçek bir şeyin taklidini veya temsilini anlatmakta kullanılır.
Baudrillard, çok daha fazla enformasyonun fakat çok daha az anlamın bulunduğu bir evrende yaşadığımızı iddia etmiştir.
Ona göre, “hipergerçeklik terimi, yüzey ile derinlik, gerçek ile hayal arasındaki ayrımların artık varolmadığı gerçek yitimine işaret etmek” anlamına gelir.
Üretim düzeni ve ekonomi politik sona ermiştir.(Baudrillard)
Baudrillard’a göre, bu dünya hipergerçek bir dünyadır. Hipergerçeklik dünyasında medya gerçekliğin bir aynası olmaktan çıkar ve kendisi gerçeklik haline gelir. Hatta medya, özellikle televizyon (TV) gerçeklikten daha gerçek hale gelir. Hayat, TV’nin içinde yok olur.
Baudrillard, üretimin endüstri çağının, simülasyonun ise hali hazırda yaşadığımız çağın hâkim unsuru olduğunu öne sürmüştür.
Fredric Jameson
Kültür eleştirmeni olarak da tanınan Jameson’ın, Sartre: Bir Üslubun Kökenleri; Marxizm ve Biçim; Dil Hapishanesi; Siyasal Bilinçdışı; Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı gibi çok ilgi çeken eserleri vardır (Jameson, 2013: 1; Sim, 2006: 300). Bunların yanı sıra, Jameson, Biricik Modernite: Şimdinin Ontolojisi Üzerine İnceleme; Kültürel Dönemeç; Ütopya Denen Arzu gibi eserlere de imza atmıştır.
Fredric Jameson, postmodernizmi, kapitalizme ilişkilendirmiş, onu günümüz kapitalizminin kültürel mantığı olarak yorumlamıştır.
Jameson’a göre, kapitalizm şimdiye kadar üç aşamadan geçmiştir: “Piyasa kapitalizmi”, tekelci dönem ya da “emperyalizm” ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan “çokuluslu kapitalizm.” Kapitalizmin bu üç evresine, sırasıyla “gerçekçilik”, “modernizm” ve “postmodernizm” adlı üç kültürel an tekabül eder.
Kısaca, Jameson (1994), postmodernizmi, “geç kapitalizmin kültürel mantığı” olarak yorumlamıştır.
Zygmunt Bauman
1989’da
Modernlik ve Yahudi Soykırımı adlı kitabıyla zirveye çıkmıştır. Ana eserleri arasında Yasa Koyucular ve Yorumcular: Modernite, Postmodernite ve Entelektüeller Üzerine; Sosyolojik Düşünmek; Modernlik ve Müphemlik; Postmodern Etik; Parçalanmış Hayat; Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları ön plana çıkmaktadır.
Modernlik, özellikle de onun akılcılaşma bağlamı, Holocaust’u üreten asıl mekanizmadır.
Zygmunt Bauman, modernlik ve postmodernlik üzerinde yoğunlaşmış, özellikle de modernlikle ırkçılık ve soykırım arasında bir bağ kurmuştur.
Müphemlik ile yaşamak (Bauman)
Modernlik, öfke, önyargı, hoşlanılmayan öteki, kovma ve yok etmeye dayalı ırkçılığı beraberinde getirmiştir. Modernlik, heterofobiye (öteki/farklılık korkusu) dayalıdır.
Müphemlik ile yaşamak. Ona göre, müphemlik, hayatın temel kategorilerinden biridir. Müphemlik, bir şeyin birçok kategoriye dâhil edilebileceği anlamına gelir.
Müphemlik, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermenin çok kolay olmadığı bir duruma işaret eder.
Bauman’a göre, postmodernizm, kimlikleri yeniden kullanıma sokma çabasıdır.
POSTMODERN KURAMIN ANAHTAR TERİMLERİ
Postmodern kuramın anahtar terimleri, modernlik, postmodernlik, postmodernizm, büyük anlatı, küçük anlatı, yerellik, yerelleşme, kimlik, çoğulculuk, müphemlik, simülasyon ve hipergerçekliktir. Postmodern kuramın anahtar terimleri arasında en mühim olanı postmodernliktir.
Postmodern kuram, modernliğin ve modern toplumun eleştirisi üzerine inşa edilmiştir.
POSTMODERN KURAMIN ELEŞTİRİSİ
Postmodern kuram,
• Modernliğe eleştirel yaklaşmıştır. Modern toplumun bittiğini, yeni bir topluma (postmodern topluma) geçildiğini iddia etmiştir.
• Aklı eleştirmiş, akılcılık fikrini reddetmiştir.
• Evrensel söylemlere meydan okumuş, yerel unsurları esas almıştır.
• Etnikliğe, dinselliğe, kimliklere ve farklı kültürlere önem vermiştir.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ KÖKLERİ (ünite 10)
Saint-Simon, “planlı bir sanayi toplumunun habercisidir” (Lukes, 1991: 185). Saint-Simon, sosyolojik kurama “endüstri toplumu” (sanayi toplumu) terimini sokan kişidir.
Saint-Simon, endüstri toplumunun temeli olarak üretimi ve emeği almıştır.
Simon, toplumu “üretenler” ve “tüketenler” olarak ikiye bölmüştür.
Üretenler “işçiler”, tüketenler ise “aylaklar”dır.
Saint-Simon, üreticiyi önemsemiştir. Saint-Simon, “üretici kelimesini bayraklaştıran” bir sosyologdur.
Comte’a göre, bilimler ve bilgiler, toplumlar ve insanlar, teolojik ya da hayali, metafizik ya da soyut, pozitivist ya da bilimsel olmak üzere üç aşamadan geçerler.
Comte’a göre, bilimin belirgin olduğu üçüncü aşama, endüstri toplumunun ön plana çıktığı aşamadır.
Marx’a göre, endüstri toplumları, “muazzam bir meta birikimi” olarak kendini gösterir.
Claude Henri de Saint-Simon, endüstri toplumunun temeli olarak üretimi ve emeği almış, kendisinden sonra gelen Marx’a ilham kaynağı olmuştur.
Marx’a göre, endüstri toplumunun bir diğer negatif yönü, yabancılaşmaya yol açmasıdır. Yabancılaşma, özellikle de emeğin yabancılaşması endüstri toplumunun ana özelliğidir.
Marx’a göre, endüstri toplumu, ezen sınıf (burjuvazi) ile ezilen sınıfın (proletaryanın) savaş alanıdır.
Daha açık bir deyişle, endüstri toplumu, özgür sosyal işbölümü, özgür ticaret ve demokratik hukuk devleti sistemlerinin başat olduğu toplumdur.
Kısaca, Spencer’a göre, sosyal evrimin yönü; bireylerin, toplumun yararına olduğu bir durumdan (askeri toplumdan), toplumun, üyelerinin faydasına var olduğu bir topluma (endüstri toplumuna) doğrudur.
Durkheim’a göre, sosyal evrim, en basit toplumlardan her alanda ayrıntılı bir uzmanlaşmanın görüldüğü çeşitlenmiş toplumlara (endüstri toplumlarına) doğru ilerleyen bir karmaşıklaşma ve farklılaşma sürecidir.
Raymond Aron ve Krishan Kumar a göre endüstri toplumu, her şeyden önce, üretimin dev fabrikalarda yapıldığı ve teşebbüsün aileden ayrıldığı toplum tipidir. Endüstri toplumunda üretimin ağırlık merkezini fabrikalar oluşturur.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ ANA İSMİ
(Bell, Aron ve Seymour Martin Lipset gibi) “post-endüstriyalizm” terimini ortaya atmışlar.
Bu görüşün en tanınmış yandaşı, Post-Endüstriyel Toplumun Yaklaşması (1973) başlıklı kitabında ifade edildiği gibi, Harvard’ta sosyoloji hocası olan Bell’dir
Bilgi toplumu ve post-endüstriyalizm kuramlarının en etkilisi, Bell’in kuramıdır.
Daniel Bell
Post-Endüstriyel Toplumun Yaklaşması, Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri; İdeolojinin Sonu gibi sosyolojik metinlere imza atan Bell, 2011’de hayata veda etmiştir.
Post-endüstriyel toplum kuramı, Amerikalı sosyolog Daniel Bell tarafından geliştirilmiştir.
Bell’e göre, toplumu oluşturan bu üç farklı alan, tekno-iktisadi örgütlenme, siyasi örgütlenme ve kültürel örgütlenmedir.
Tekno-iktisadi örgütlenme, bir dizi değişkenin büyüklüklerindeki değişmelerin ilgili iktisadi aktörlerin kararlarında diğerlerinin yanı sıra az ya da çok belirli bir sonucu olan ve karşılıklı olarak birbirleriyle ilişkili birimlerden meydana gelen bir sistemdir. Siyasi örgütlenme, bir sistem değil, sosyal bir düzendir. Daha açık bir deyişle, siyasi örgütlenme, tamamen farklı aktörler arasındaki rekabeti, siyasi arenadaki tüm ayrıntıları ve toplumdaki imtiyazları zorla veya rıza yoluyla düzenleyen bir kurallar bütünüdür. Kültürel örgütlenme ise, sanat tarzları ve dini anlam şekillerine işaret eder.
Bell’in sosyolojisinin ana hedefi, post-endüstriyel toplumun temel niteliklerini belirlemek ve açıklamaktır.
Bell, post-endüstriyel toplumun ana boyutlarını beş temel noktada toplamıştır:
İlki, ekonomik sektördür, İkincisi, mesleki dağılımdır, Üçüncüsü, eksen prensibidir, Dördüncüsü, gelecek yönelimi, yani teknolojik kıymetlerin ve teknolojinin kontrolüdür, Beşincisi ise, karar-vermedir.
Bell’e göre, çağımızda yeni bir “Endüstri Devrimi” gerçekleşmiştir. Bu yeni devrim, “otomasyon” terimiyle ifade edilebilir. Otomasyon, yüksek hızla ve geribildirim yoluyla, diğer makinelerin faaliyetlerinin kontrol edildiği işleme verilen isimdir.
Daniel Bell, post-endüstriyel toplumun yapısını ve ana özelliklerini tahlil etmiştir.
otomasyonun ortaya çıkmasının en mühim sonucu, şirketlerin artık büyük işçi arzına ihtiyaç duymamaları olmuştur.
Başka bir deyişle, post-endüstriyel toplumun ana unsuru, kuramsal bilgidir, Bell’in deyimiyle, “kodlanmış bilgi”dir.
Post-endüstriyel toplumun can damarı para değil, bilgidir.
Bell, Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri eserinde, kapitalist sistemin çelişkilerine, özellikle de kültürel çelişkilerine dikkat çekmiştir.
Bell, modern kültürü belirleyen unsurların aşırı bireyciliğe, ben merkezli anlayışa ve hazcı eğilimlere yol açtığına vurgu yapmıştır.
Daniel Bell, post-endüstriyel toplumun, özünde bir bilgi ya da enformasyon toplumu olduğunu iddia etmiştir.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Post-endüstriyel toplum kuramının anahtar terimleri, endüstri öncesi toplum, endüstri toplumu, bilgi toplumu, kuramsal bilgi, enformasyon toplumu, otomasyon, beyaz yakalı işçiler ve post-endüstriyel toplumdur. Bu anahtar terimler içinde en önemlisi, post-endüstriyel toplumdur.
POST-ENDÜSTRİYEL TOPLUM KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Post-endüstriyel toplum kuramı, son yıllarda sosyoloji dünyasında önemli bir yer işgal etmektedir. Bugün, çağdaş sosyolojinin bazı ana eğilimlerinde post-endüstriyel toplum kuramın izlerini görmek mümkündür.
Post-endüstriyel toplum kuramı,
• Endüstri toplumundan post-endüstriyel topluma geçildiğini iddia etmiştir.
• Post-endüstriyel toplumun, aynı zamanda, bir bilgi ve enformasyon toplumu olduğunu öne sürmüştür.
• Post-endüstriyel toplumda üniversitelerin, enstitülerin ve araştırma şirketlerinin ön plana çıktığını savunmuştur.
BEDEN KURAMININ KÖKLERİ (ünite 11 )
Esas itibariyle beden kuramının kökleri, modern felsefenin ve sosyolojinin kurucusu René Descartes’ın insanı, beden-ruh ayrımı çerçevesinde ele alan görüşlerine uzanır.
Descartes’ın sosyal teorisinin merkezî problemi, beden-ruh ayrımına dayanır.
Descartes’a göre, ruh ise, insanın önemli bir bileşenidir. Ruh, insanı tanımlayan ana unsurların başında gelir. Ruh terimi, düşünmeye vurgu yapar, düşünmeyi içerir.
Descartes’a göre, ilk olarak, “beden doğası gereği her zaman bölünebilir, ruhsa hiçbir şekilde bölünemez” (Descartes, 2007: 79). İkinci olarak, beden yer kaplar, ruh ise yer kaplamaz.
Üçüncü olarak, beden ölümlüdür, ruh ölümsüzdür. “İnsan bedeni kolayca yok olabilir, ama insanların ruhları ölümsüzdür”.
Son olarak, beden ile ruhun zevkleri birbirlerinden farklıdır. Beden durmadan değişmeye uğrar, dolayısıyla zevkleri devamlı değildir.
Descartes, felsefe ve sosyoloji tarihinde ikicililiğin (düalizmin) babası olarak bilinir.
BEDEN KURAMININ ANA İSİMLERİ
Pierre Bourdieu
Önemli eserleri arasında Cezayirliler; Cezayir’de Emek ve İşçiler; Ayrım; Pratiğin Mantığı; Dil ve Sembolik Güç; Devlet Soyluluğu; Sanatın Kuralları
ön plana çıkmaktadır.
“Bourdieu’nün amacı, kültürün bir iktidar kaynağı haline gelebileceğine işaret etmektir”.
Bourdieu, sosyolojik kuramında “kültürel sermaye” terimini gündeme getirmiştir. Ona göre, kültürel sermaye, sözel beceri, estetik tercihler, genel kültürel farkındalık, okul sistemi ve eğitim gibi alanları kapsamaktadır.
Pierre Bourdieu, bireylerin yemek yeme alışkanlıkları, giyimleri, yaptıkları sporlar ve hobileri itibariyle birbirlerinden farklı olduklarını öne sürmüştür.
Bourdieu, bedene dönük sosyolojik çözümlemelerinde “habitus”a çok fazla yer vermiştir. Bourdieu, “alışkanlık” (habitude) terimini kullanmayı tercih etmemiştir. Bourdieu, “alışkanlık” dememek için “habitus”u kullandığını açıkça söylemiştir.
Norbert Elias
En meşhur kitabı olan Uygarlık Süreci’ni 1939’da yayımlamıştır.
Bu bağlamda Elias, “uygarlaşma” terimini gündeme getirmiştir.
Norbert Elias, bireylerin davranış biçimlerini, tavırlarını ve alışkanlıklarını irdelemiştir.
Uygarlaşma, teknik gelişmişlik düzeyi, bilimsel bilgi düzeyi, davranış biçimleri, erkek ile kadının birlikte yaşama ve barınma türü, yasal cezalandırma biçimi ya da yemek hazırlama şekilleri gibi birbirlerinden oldukça farklı olguların anlatılması içi kullanılmıştır.
Bryan Stanley Turner
Turner, beden sosyolojisine ilişkin Beden ve Toplum; Tıbbî Güç ve Toplumsal Bilgi gibi önemli eserlere imza atmıştır. Bu kitaplarının yanı sıra onun Klasik Sosyoloji; Eşitlik; Statü; Max Weber ve İslâm: Eleştirel Bir Yaklaşım; Marx ve Oryantalizmin Sonu; Oryantalizm, Kapitalizm ve İslâm; Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm adlı eserleri de bulunmaktadır.
Bryan Stanley Turner, bedenin sosyal olarak yapılandırılmış olduğunu ileri sürerek beden kuramının ana çerçevesini belirtmiştir.
Turner’a göre, tüketime dayalı çağdaş kapitalist toplumda (tüketim toplumunda) beden, aynı zamanda üzerinde her türlü uygulamaların yapıldığı bir şantiye haline gelmiştir.
BEDEN KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Beden kuramının anahtar terimleri, beden, tüketim, tüketim toplumu, tüketim kültürü, haz, diyet, uygarlaşma ve habitustur. Beden kuramının anahtar terimleri içinde en mühim olanı, bedendir.
BEDEN KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Beden kuramı, sosyoloji dünyasında gitgide ön plana çıkmaktadır. Bugün, çağdaş sosyolojideki bazı tartışmalar, beden kuramı üzerinden yapılmaktadır.
Beden kuramına göre,
• Sosyoloji disiplini şimdiye değin ihmal ettiği bedene yoğunlaşmıştır. Beden, sosyolojinin ilgi odağı olmuştur.
• Kapitalizm, tüketim ve gösteriş üzerine kuruludur. Bu yüzden bireyin bilincinden ziyade bedenini daha fazla önemsemiştir.
• Bedenin bakımlı olması, güzelliği, temiz görünümü ve düzgünlüğü her şeyin başında gelir.
POST-YAPISALCILIĞIN KÖKLERİ (ünite 12 )
En önde gelen post-yapısalcılardan Jacques Derrida ve Michel Foucault, Nietzsche’nin görüşlerinden beslenmişlerdir. “Derrida, birçok metinde Nietzsche’nin etkisini kabul etmiştir.
Friedrich Nietzsche
Nietzsche, görevinin yıkıcı olduğunu bildirmiş, aklı tahtından indirmek istemiş, bunun için de felsefesini “çekiç felsefesi” olarak nitelemiştir.
Friedrich Nietzsche, Batı düşüncesinde önemsenen hakikate, olgulara, nedenselliğe ve bilginin değerine meydan okuyarak, post-yapısalcılığın önünü açmıştır.
Nietzsche, Batı’nın kısırlığından, sıkıcılığından, tek düzeliğinden, monotonluğundan ve barbarlığından söz etmiştir (Kızılçelik, 2005: 113-168). Nietzsche, “uygarlığımız yeni bir barbarlığa doğru gidiyor”, demiştir
Sigmund Freud
Psikanaliz, Freud tarafından geliştirilmiştir.
Bu çerçevede, Freud, ilk önce ruhsal hayatın iki bölümden (bilinç ve bilinçdışı) oluştuğunu ileri sürmüştür.
Sigmund Freud, insanın hayatını ve davranışlarını onun zihninin derinliklerine, yani bilinçdışına inerek anlamaya çalışmıştır. Bu çabasıyla post-yapısalcıların ilham kaynağı olmuştur.
İd, zihnin doğuştan getirdiği ilkel ve bilinçdışı kısmıdır. İd, doğası gereği dağınıktır ve mantıksızdır. Ego, zihnin dış gerçekliğe tepki veren ve bireyin “kendi” olarak düşündüğü kısmıdır. Ego, akılcıdır, bize neyin gerçek olduğunu söyler. Süperego, bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen ve davranışlarımızı buna göre yargılayan yanımızdır, yani vicdan dediğimiz şeydir. Süperego, genellikle bireyin değil, toplumun benimseyebileceği biçimde davranmamızı sağlar.
POST-YAPISALCILIĞIN ANA İSİMLERİ
Michel Foucault
Foucault’nun önemli eserleri arasında
Hapishanenin Doğuş; Akıl ve Akıl Bozukluğu: Klasik Çağda Deliliğin Tarihi; Kelimeler ve Şeyler; Cinselliğin Tarihi; Bilginin Arkeolojisi; Söylemin Düzeni; Kliniğin Doğuşu ön plana çıkmaktadır.
Michel Foucault, iktidarın insanın davranışlarına, zihnine, hatta genlerine kadar nüfuz ettiğini iddia etmiş, iktidarın ipliklerinin her yere uzandığını bildirmiş, özellikle de bilgi-iktidar arasındaki ilişkiyi deşifre etmiştir.
Foucault ise, daha çok bilgi ve güç/iktidar arasındaki bağlantıyı açığa çıkarmakla meşgul olmuştur.
Jacques Derrida
En önemli eserleri arasında Gramatoloji; Konuşma ve Fenomenler; Yazı ve Ayrım; Kartpostal: Sokrates’ten Freud’a ve Ötesi önemli bir yer turmaktadır (Lechte, 2006: 195; Belsey, 2013: 102). Derrida, 2004’te aramızdan ayrılmıştır.
Derrida, Nietzsche’nin fikirlerine yoğun bir ilgi göstermiştir. Derrida’nın Mahmuzlar: Nietzsche’nin Üslûpları (2002); Otobiyografiler: Nietzsche’nin Öğretimi ve Özel İsim Politikası (2004) adlı eserleri, Nietzsche’ye dairdir. Derrida’nın kuramı, bir “hiper-Nietzscheci strateji” olarak görülebilir.
Jacques Derrida, Friedrich Nietzsche’nin izinden giderek, aydınlanma, akıl, hakikat, mutlak kesinlik ve doğruluk gibi kavramlara savaş açmıştır.
Derrida, “sistematik anlam ve dünyayı bir kontrol aracı olarak dil”
fikrini tamamen terk etmek gerektiğini bildirmiştir.
Jacques Lacan
Lacan’ın önemli eserleri arasında Baba-nın-Adları; Benim
Öğrettiklerim; Arzu ve Yorumu; Televizyon; Psikanalizin Etiği; Psikanalizin Dört Temel
Kavramı önemli bir yer tutmaktadır.
Dil, bir kimsenin ayrı bir varlık olarak kendisinin ayırdına varmasının ön koşuludur. Dil, aynı zamanda, içerisinde toplum tarafından verili olanın, yani kültürün, kanunların ve yasakların taşındığı bir araçtır. Lacan, dil olmadan insan öznesinin olamayacağını bildirmiştir. Ona göre, dilden bağımsız hiçbir özne yoktur. O, günlük dilin içine gömüldüğümüzü ve bu durumdan asla kurtulamayacağımızı bildirmiştir. Ona göre, her birey kendisini dil ile ifade etmekte ve başkalarını kabul etmesi dil yoluyla sağlanmaktadır.
POST-YAPISALCILIĞIN ANAHTAR TERİMLERİ
Post-yapısalcılığın anahtar terimleri arasında özne, bilinçdışı, yapı, yapıbozum, merkez, söylem, yazı, yazıbilim, soykütüğü ve iktidar ön plana çıkmaktadır. Post-yapısalcılığın anahtar terimleri içinde en mühim olanı yapıbozumdur.
Post-yapısalcılık, bütünlük ve birlik anlayışlarına karşı çıkmış, özneyi merkeze koymuştur. Post-yapısalcılık, bireyi bütüncül söylemlerin ve yapıların iktidarından korumaya çalışmıştır.
POST-YAPISALCILIĞIN ELEŞTİRİSİ
Post-yapısalcılığın, bugünkü sosyoloji dünyasında yeri ve önemi büyüktür. Bugün, post-yapısalcılık, çağdaş sosyolojide en fazla tartışma yaratan kuramlardan biri olma özelliğine sahiptir.
Post-yapısalcılık,
• Bütüne, bütüncül bakış açılarına eleştirel yaklaşmıştır.
• Toplumu baskıcı olarak görmüştür.
• Tek anlamlı şeyleri yadsımış, çok anlamlılığı önemsemiştir.
YAPILAŞMA KURAMININ KÖKLERİ (ünite 13 )
Yapılaşma kuramı, sosyolojik analizin merkezine “bireyi” yerleştiren Weber ile sosyolojisinde “toplumu” ön plana çıkaran Durkheim’dan yola çıkmış, onların sosyolojilerini yeniden biçimlendirmeye çalışmıştır.
Max Weber
Weber, eylemi davranıştan ayırt edici ölçüt olarak “anlamı” görmüştür.
Weber, sosyolojik çözümlemelerinde sosyal eylemler üzerine odaklanmış, bu çerçevede dört farklı eylem tipinden bahsetmiştir: Amaç bakımından akılcı eylem, değer bakımından akılcı eylem, geleneksel eylem ve duygusal eylem.
Max Weber, sosyolojik analizin birimi olarak bireyi ele almıştır. Weber, bireyi sosyolojinin merkezine yerleştirmiştir. Weber, bu görüşüyle, yapılaşma kuramının önünü açmıştır.
Sözün kısası, Weber’in sosyolojisi, sosyal eyleme odaklanmıştır. Weber, eylem ile davranışı birbirinden ayırmıştır. Weber’e göre, sosyoloji, yorumlamacı anlamayı kullanmalıdır.
Weber’in geliştirdiği anlamacı ya da yorumlayıcı sosyolojinin amacı, bireylerin eylemleri ile ilişkilendirdikleri anlamları ortaya çıkarmaktır.
Emile Durkheim
Durkheim’a göre, toplum, birey için en önemli mekanizmadır, “yaşamın hem kaynağı hem de amacı toplumdur.
Emile Durkheim, sosyolojik analizin birimi olarak toplumu ele almıştır. Durkheim, toplumu sosyolojinin merkezine yerleştirmiştir. O, bu görüşüyle, yapılaşma kuramının inşasında etkili olmuştur.
YAPILAŞMA KURAMININ ANA İSMİ
Yapılaşma kuramı, günümüz sosyolojisinde popüler olan İngiliz sosyolog Anthony Giddens (193 tarafından geliştirilmiştir. Giddens, yapılaşma kuramının sahibidir. Bu kuramın tek temsilcisi, Giddens’tır.
Anthony Giddens
Onun mühim eserleri arasında Toplumun Kuruluşu: Yapılaşma Kuramının Ana Hatları; Tarihsel Materyalizmin Çağdaş Eleştirisi; Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori: Marx, Durkheim ve Max Weber’in Çalışmalarının Bir Analizi; Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları: Yorumcu Sosyolojilerin Pozitif Eleştirisi; Sosyal Teorinin Temel Problemleri: Sosyal Analizde Eylem, Yapı ve Çelişki; Ulus-Devlet ve Şiddet; İleri Toplumların Sınıf Yapısı: Marks’ın Sınıflar Teorisi, Sonraki Teoriler ve Eleştirel Değerlendirmeler; Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği; Üçüncü Yol: Sosyal Demokrasinin Yeniden Dirilişi; Üçüncü Yol ve Eleştirileri
ön plana çıkmaktadır.
Durkheim’ın mirası Giddens’ın hayli soyut “sosyal yapılar” fikrini benimsemesine yol açmıştır.
İlk olarak, sosyoloji, sosyal eylemin anlamını, İkinci olarak, sosyoloji, faillik ve yapı arasındaki ilişkiyle meşgul olur, Üçüncü olarak, sosyoloji, sosyal düzen problemi, yani insan hayatında konsensüsle ve kısıtlamayla sosyal bütünleşmenin nasıl sağlandığı problemini ele alır, Son olarak, sosyoloji, kırılgan sosyal ilişkiler ve sosyal alışverişler düzenini bozan sosyal süreçleri analiz eder.
Anthony Giddens, hem bireyi pasif bir nesne olarak gören işlevselciliğe hem de yapıyı mutlaklaştıran yapısalcılığa eleştirel yaklaşmıştır.
Giddens’ın işlevselciliğe ve yapısalcılığa hücum etmesinin ana sebebi, onların yapı terimine dönük vurgularıdır.
Giddens, işlevselciliğin ana ismi Talcott Parsons’ın toplumdaki birleştirici yapıları aşırı vurgulamasını ve insan eyleminin yorumlayıcı boyutunun uygun bir açıklamasını ortaya koyamamasını eleştirmiştir.
Anthony Giddens, yapılaşma kuramıyla uyumlu olarak hem “sağ” hem de “sol” ideolojileri eleştirmiş, yeni bir ideoloji olarak ise “üçüncü yol” görüşünü geliştirmiştir.
Üçüncü yolun programı ise, radikal merkez, düşmanı olmayan yeni demokratik devlet, aktif sivil toplum, demokratik aile, yeni karma ekonomi, topluma katılma anlamında eşitlik, pozitif refah, sosyal yatırımcı devlet, kozmopolit ulus ve demokrasiden oluşur.
Anthony Giddens, sadece sosyolojik kuramda değil, aynı zamanda liberal-demokratik değerleri geliştirmeye yönelik olan üçüncü yol görüşüyle siyaset alanında da etkili olmuştur.
YAPILAŞMA KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Yapılaşma kuramının anahtar terimleri, yapılaşma, yapının ikiliği, yapı, sistem, kurallar, kaynaklar, eylem, fail, faillik ve aktördür. Yapılaşma kuramının anahtar terimleri içinde en mühim olanı, yapılaşma terimidir.
Anthony Giddens, birey ve toplum arasındaki ilişkiyi çözümlerken yapılaşma terimini icat etmiştir.
YAPILAŞMA KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Yapılaşma kuramı, 1980 sonrası sosyoloji dünyasında yıldızı parlayan bir kuramdır. Bugün, çağdaş sosyolojideki bazı kuramsal tartışmalar, yapılaşma kuramı çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
Yapılaşma kuramı,
• İşlevselciliğin ve yapısalcılığın temel tezlerine, özellikle de yapıya yönelik görüşlerine karşı çıkmıştır.
• Toplum merkezli kuramlarla, yani yapı kuramları ile birey merkezli kuramlar, yani eylem kuramları arasında bağlantı kurmuştur.
• Toplum-birey düalizmini reddetmiştir.
• Toplum ve bireyin birbirinden ayrı kavranamayacağını öne sürmüştür.
• Hem yapıyı hem de eylemi önemsemiştir.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ KÖKLERİ (ünite 14 )
Doğu düşüncesi, tarihin ilk büyük uygarlıklarının Doğu’da olduğunu, ışığın Batı’dan değil, Doğu’dan geldiğini iddia etmiştir. Bu da, Doğu-Batı çatışması kuramı açısından son derece önemlidir.
Doğu-Batı çatışması kuramının dayanakları arasında Siyasetname’ler (özellikle de Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’i, Nizamülmülk’ün Siyasetnâme’si ve Firdevsi’nin Şehnâme’si) ve tarihçilerimizin metinleri (bilhassa Naima, Aşık Paşazade, Cevdet Paşa, Namık Kemal’in eserleri) ağırlıklı bir yere sahiptir.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ ANA İSİMLERİ
Doğu-Batı çatışması kuramının ana isimleri şunlardır: Kemal Tahir (1910-1973), Baykan Sezer (1939-2002), Ertan Eğribel (1957-), Hacı Bayram Kaçmazoğlu (1963-), Ufuk Özcan (1965-) ve Sezgin Kızılçelik (1969-).
Kemal Tahir
1950’den
itibaren Esir Şehrin İnsanları; Körduman; Rahmet Yolları Kesti; Yediçınar Yaylası; Köyün Kamburu; Esir Şehrin Mahpusu; Kelleci Memet; Yorgun Savaşçı; Devlet Ana; Bozkırdaki Çekirdek; Kurt Kanunu; Büyük Mal ve Yol Ayrımı adlı önemli romanlarını yayımlamıştır.
Kemal Tahir, Batılı kuramlara, şablonlara ve şemalara göre düşünmeye karşı çıkmıştır.
Kemal Tahir, daha çok romancı olarak bilinir. Romancılığının yanı sıra düşünür yönü de vardır. O, özgün ve yetkin bir teorisyendir. Onu herhangi bir siyasal “izm”e ya da ideolojiye hapsetmek mümkün değildir.
Baykan Sezer
Onun ana eserleri şunlardır: Asya Tarihinde Su Boyu Ovaları ve Bozkır Uygarlıkları; Toplum Farklılaşmaları ve Din Olayı; Sosyolojinin Ana Başlıkları; Türk Sosyolojisinin Ana Sorunları; Doğu-Batı İlişkileri Açısından Batı Tarımı; Sosyolojide Yöntem Tartışmaları; Batı Dünya Egemenliği ve Endüstri Devrimi.
Doğu-Batı çatışması kuramının öncü isimleri arasında Kemal Tahir ve Baykan Sezer ön plana çıkmaktadır. Kemal Tahir ile Baykan Sezer, kendi gerçekliğimize yönelmenin ruhudur. Onlar, yerli fikir ikizimizdir.
Baykan Sezer, insanlık tarihinin gelişimini Doğu-Batı çatışması ekseninde tartışmıştır. O, Doğu-Batı çatışmasında Türk toplumuna ayrıcalıklı bir yer vermiş, Türkiye’nin Doğu-Batı ilişkilerinin yönlendiricisi olduğunu vurgulamıştır.
Baykan Sezer, Batı düşünce kalıplarının ve sosyolojisinin dışında, Türkiye’de takım anlayışından hareket edenlerin karşısında bir yerli, yerli olduğu kadar evrensel bir sosyologdur.
Baykan Sezer’in ana tasası, “kendimizi”, yani Türk toplumunu ve tarihini Doğu-Batı çatışması ekseninde açıklamaktır (Kızılçelik, 2008: 8). Doğu-Batı çatışmasının ilk uygarlıkların ortaya çıkması ve toplumlar arası farklılaşmalar bakımından kuramsal düzeyde bütün dünya tarihini açıklayan bir bütünlük içinde ele alınması ilk kez Baykan Sezer’in “Doğu-Batı Çatışmasında Yunanlılığın Yeri” teziyle olmuştur.
Baykan Sezer, Türk sosyolojisinin ana ismidir. Doğu-Batı çatışması kuramının mimarıdır.
Ertan Eğribel
Doğu-Batı çatışması kuramının bugün yaşayan dört temsilcisi vardır. Bunlar, Ertan Eğribel, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Sezgin Kızılçelik ve Ufuk Özcan’dır.
Eğribel’e göre, “toplumlar arası ilişkilerin en geniş ifadesi Doğu-Batı çatışmasıdır. Toplumların yer ve çıkarları bu çatışma içinde belirmektedir”
Eğribel’in bir başka orijinal yönü, Türk müziği, çizgi roman, resim sanatı gibi alanlarda Türkiye’de ilk sosyolojik çalışmalar yapmış olmasıdır.
Eğribel, aynı zamanda Türkiye’de 1980’lerde ön plana çıkan ve etkisi günümüze kadar devam eden arabesk müziğin doğru sosyolojik yorumunu yapmış ilk sosyologumuzdur.
Hacı Bayram Kaçmazoğlu
Kaçmazoğlu’nun ana eserleri şunlardır: 27 Mayıs’tan 12 Mart’a Türkiye’de Siyasal Fikir Hareketleri; Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları; Türk Sosyoloji Tarihine Üzerine Araştırmalar; Türk Sosyoloji Tarihine Giriş I: Ön Koşullar; Türk Sosyoloji Tarihi II: II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e; Türk Sosyoloji Tarihi III: Yeni Türkiye’de Sosyolojinin Düşünsel ve Kurumsal Temelleri; Türk Sosyolojisinde Temalar 1: Türkçülük-İslamcılık-Muhafazakarlık; Türk Sosyolojisinde Temalar 2: Kuram-Uygulama-Sosyalizm; Türk Sosyolojisinde Temalar 3: Doğu-Batı Çatışması.
Türk sosyoloji tarihinin öncü isimlerini (Ziya Gökalp’ten bugüne kadar sosyolojimizde iz bırakan sosyologları), Türk sosyolojisinin kurumsal temellerini ve ana temalarını (Türkçülük, İslamcılık, muhafazakârlık, kuram, uygulama, sosyalizm ve Doğu-Batı çatışması) çok detaylı bir biçimde tahlil etmiştir.
Ufuk Özcan
Ufuk Özcan, Ertan Eğribel ile birlikte ortaklaşa kaleme aldığı mühim yazılarında Doğu-Batı çatışması kuramının gelişiminde etkili olmuş, Türk toplumunun sorunları üzerine kafa yormuştur.
Özcan, Doğu-Batı çatışması kuramının ana dayanaklarından birisi olan “uygarlığın gerçek temsilcisi ve kaynağı Doğu’dur” görüşünü esas almıştır (Eğribel ve Özcan 2012: 35). Özcan’a göre, Doğu-Batı ilişkilerinin ve çatışmasının kökeni, bugünkü meselelerin anlaşılması bakımından önemlidir.
Sezgin Kızılçelik
Kızılçelik’in kitapları şunlardır: Sosyoloji Teorileri 1; Sosyoloji Teorileri 2; Sosyoloji Teorileri 3; Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü (kolektif); Postmodernizm Dedikleri; Pozitivizm ve Eleştiricileri: Sosyolojinin Pozitivist Kimliği Üzerine; Türkiye’nin Sağlık Sistemi: Bir Medikal Sosyoloji Denemesi; Eğitim Sosyolojisi (kolektif); Araştırma ve Yazım Teknikleri (kolektif); Güncelin Sosyolojisi 1; Sosyoloji Yazıları 1; Sosyoloji Yazıları 2; Baykan Sezer’in Sosyoloji Anlayışı; Frankfurt Okulu; Küreselleşme ve Sosyal Bilimler; Sefaletin Sosyolojisi; Atatürk’ü Doğru Anlamak; Zalimler ve Mazlumlar: Küreselleşmenin İnsanî Olmayan Doğası; Sosyal Bilimleri Yeniden Yapılandırmak; Özgünlüğün Sosyolojisi; Batı Bataklığı; Batı Barbarlığı 1: Rousseau, Marx ve Nietzsche Üzerine; Sosyoloji Tarihi 1: İbni Haldun, Machiavelli, Montesquieu ve Rousseau’nun Sosyal Teorileri; Sosyoloji Tarihi 2: Bacon, Descartes ve Hobbes’un Sosyal Teorileri; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 1: Marx’ın Sosyolojisi; Batı Sosyolojisini Yeniden Düşünmek Cilt 2: Burjuva Sosyolojisi; Sosyolojinin Neliği; Özgün ve Yetkin Bir Sosyal Teorisyen Olarak Kemal Tahir; Çağdaş Sosyoloji Kuramları.
Sezgin Kızılçelik, Doğu-Batı çatışması kuramını Batı uygarlığına ve Batı sosyolojisine daha fazla yoğunlaşarak yeniden biçimlendirip geliştirmiştir.
Kızılçelik, Batı sosyolojisi tarihi ve kuramları üzerine yoğunlaşmış, bu alanda Türkiye’de ilk çalışmalara imza atmıştır.
Doğu-Batı çatışması kuramı, Doğu-Batı ayrımı yapmış, toplumları bu ayrım içerisine yerleştirerek analiz etmiştir.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ ANAHTAR TERİMLERİ
Doğu-Batı çatışması kuramının anahtar terimleri, Doğu, Batı, toplum farklılaşmaları, sınıf merkezli toplumlar, devlet merkezli toplumlar, Türk toplumu, Batı sosyolojisi, Türk sosyolojisi, Batılılaşma, Doğu uygarlığı, Batı yayılmacılığı, Batı barbarlığı, Batı bataklığı, yerlilik, toplumlar arası ilişkiler ve Doğu-Batı ayrımıdır. Bu kuramın ana terimi, Doğu-Batı ayrımıdır.
DOĞU-BATI ÇATIŞMASI KURAMININ ELEŞTİRİSİ
Doğu-Batı çatışması kuramı,
• Yerli ve milli bir kuramdır. Türk toplumuna Batılı sosyoloji kuramlarının penceresinden bakmaya itiraz etmiştir.
• Türk toplumunun sorunlarına Doğu-Batı ilişkileri ve çatışması çerçevesinde açıklama getirmiştir.
• Sadece Türk toplumunu değil, Doğu toplumlarını ve Batı toplumlarını açıklama çabasında olmuştur.