Moderator
- Mesajlar
- 419
- Tepkime puanı
- 28
- Puanları
- 18
Yazınsal Göstergebilim ve Eleştiri
Biçembilim: Bir metni özgün kılan dilsel öğelerin incelenmesi ve yorumlanmasıdır.
Yazınbilim: Yazının işleyiş kurallarını çözümler, inceler, belirler.
Beti: Duyularla algılanan doğal dünyayı görsel ya da dilsel olarak yeniden sunan / ifade eden her türlü göstergeye denir.
Edimbilim: Anlamın ancak bağlam ve kullanımın bilinmesiyle anlaşılabileceğini ortaya koyan, doğal dil öğeleriyle ilgilenen dilbilimin bir dalı.
Sözce: Sözceleme eylemi sırasında elde edilen dilsel üründür. Ancak bağlam içerisinde anlam kazanan söz dizisidir.
Yerdeşlik: Bir söylem zinciri içerisinde kesintisizlik etkisi yaratan anlamı oluşturan içerik öğelerinin yinelenmesidir.
Yazınsal Göstergebilim
Kurucusu Algirdas Julien Greimas’dır. Ona göre yazının temel özelliği bir yapıtın özgün ve indirgenemez öğeler barındırmasıdır.
Göstergebilimi kullanan araştırmacı, yazınsal metni (ya da söylemi) bir araştırma nesnesi olarak ele aldıktan sonra, bu nesnenin anlam üretme koşullarını ve bunun nasıl üretildiğini ortaya çıkarmaya çalışır. Göstergebilim, genel bir eleştiri kuramı özelliği taşımadan yazınsal pek çok sorun ve olguyu ele almıştır.
Yazınsal göstergebilim; metin okumalarını aydınlatır, metni yazınsal açıdan değerli kılan unsurları ortaya çıkarır. Metne dair iyi/kötü, yararlı/yararsız gibi yargılar vermekten uzak durur. Bunu okura bırakır.
Göstergebilim, Emile Benveniste’in sözceleme kuramının söylem ve metin çözümlemelerinden istifade etmiştir. Böylece sözceleme eylemi, sözceleme işlemleri, sözceleme öznesi göstergebilimin konusu olmuştur.
Sözceleme kuramı, özel bir sözceleme biçimi olan (Jacques Geninasca’nın deyişiyle “yazınsal söz”) yazınsal göstergebilimin çözümleme ve inceleme alanına girmiştir.
Çözümleme Süreci
Metnin bölümlere ayrılması çözümleme yapanın işini kolaylaştırmaktadır.
Örnek Çalışma: Tahsin Yücel’in Sümüklüböcek başlıklı öyküsü
Özet: Sümüklüböcek, aklı başında, düşünceli ve öksüzdür. Annesiyle yaşamaktadır. Kırda bir ses duyar. Bu ses kozasının içindeki kelebeğe aittir. Kelebeğe şarkılar, ninniler söyler.
Kozadan mavi kanatlı bir kelebek çıkar. Kendisi için söylenenleri duymuş ve gururlanmıştır. Sümüklüböceğe hiç ilgi göstermez, o arık yusufçuk böceğine âşıktır. Sümüklüböcekten, yusufçuk böceğini ayartmasını ister. Sümüklüböcek verilen işi başarır. Zenginlik sembolü olan renkli kanatlarının güzelliğine kapılan yusufçuk böceği, kelebekle evlenir. Sümüklüböceğin annesi gürültücü böcekleri susturmaya çalışırken dayak yer ve ölür.
Yusufçuk, kelebeğin kanatlarının mavisini aldıktan sonra sarı bir arı ile evlenip uzaklara gider. Sümüklüböcek de terk edilen kelebeği bulmak üzere yollara düşer.
Çözümleme Şeması
Üretici Süreç
Üretici süreç, sözceleme öznesinin sözcesini gerçekleştirmesi sırasında oluşan “anlam belleğinin” bir örnekçesidir.
Tek başına “sümüklüböcek”, “ufak tefek”, “içli” gibi sözcüklerin bir anlamı yoktur (yazınsal metin bağlamında). Bir metin dikkatle okunduğunda bir sözcükten diğerine geçilirken anlamsal bir süreklilik oluşturularak ortak bir yerdeşliğe ulaşılır. Bu yerdeşlik, metinde yinelenen her betiye anlam taşıyan bir kategori oluşturur. Metinde anlam bütünlüğünü sağlayan budur.
Sümüklüböcek başlıklı metindeki yerdeşlikler:
Böcek: sümüklüböcek / kelebek / yusufçuk / arı
İnsan: içli / yalnız / düşünme, düşünce / mutlu / dertli / sağlam bilgi
Yükseklik: yıldız / yüce / gökyüzü / güneş / yükseltmek
Yücel bu öyküsünde eşanlamlı sözcükler kullanmayıp çoğunlukla yinelemeleri kullanmıştır.
Yerdeşliklerden yola çıkılarak, uzam, zaman ve oyuncu betileri guruplanabilir:
Uzamsallaşma: dünya / yerler / ağaçlar / otlar / yıldızlar / sağına soluna / uzaklardan
Zamansallaşma: geceler / sabah / bahar / gün geçtikçe / birdenbire / akşamüstü
Oyuncu ve oyunculaşma: Böceklerden oluşan oyuncuların dış görünümleri insanlara özgü nitelemelerle ayrıntılı olarak verilmiştir.
Bu anlatının sözceleme öznesi Tahsin Yücel’dir.
İzlek / Motif
Betiler saptandıktan sonra anlatının anlam olasılıkları izlekler başlıklı bir kategori oluşturur. Bu izleklerin ifade edilme biçimleri motif sözcüğüyle belirtilir.
Sümüklüböcek başlıklı anlatının motifleri: Düşünme / yalnızlık / yıldız / zayıflık / çirkinlik / değişim / türkü
Anlatının öne çıkan motifi düşünmedir. Düşünme ile diğer motifler arasında ilişkiler kurulabilmektedir.
İzlekselleşme: düşünce / yalnızlık / değişim
Motifler: düşünme / yalnız, yalnızlar, yarı yalnız, yalnız başına / değişmişti
Yüzey Yapı: Anlatısal Sözdizim
Söylemsel yapıların altında bulunan karmaşık bir düzeydir.
Eyleyenler
Özne (Ö) / Nesne (N): Özne genellikle anlatının başkahramanıdır. Nesne ise öznenin ilişkide olduğu her şeydir. Nesneler bazen özneyle bağdaşık (Ö∩N), kimi zaman da ayrışık olabilir (ÖUN).
Özne her zaman nesneyi elde etmeye koşullanmayabilir (eş veya hastalıktan kurtulmak gibi).
Özne ile nesne anlatının temel direkleridir.
Göstergebilim nesneyi iki kategoride inceler: Bilişsel nesneler bilgiye, anılara, deneyimlere dayanır.
Edimsel nesneler ise insan, ev, araba, para gibi el değiştirebilir niteliktedirler.
Gönderen (G) / Gönderilen (G): Özneyi görevlendiren gönderen(G), değerlendiren ise gönderilendir (Gn). Gönderen çeşitli biçimlerde özneye etki eder. Gönderen ve gönderilen kurum, kişi, soyut bir kavram veya olgu olabilir. Gönderenin özneyi baskı altına alması onu özneden daha güçlü gösterir:
G/Ö
Özne gönderenin isteğini içselleştirirse isteme söz konusu olur. İsteme gerçekleşirse gönderen, özne üzerindeki gücünü yitirir, eşit düzeye geçerler (G=Ö). Özneye etki eden unsurların bulunmadığı anlatılardaki özneye özerk özne denir.
Yardımcı (Y) / Engelleyici (E): Öznenin nesnesiyle olan ilişkisinde ona destek olan unsurlara yardımcı, ona engel olan unsurlara da engelleyicidenir.
Uygulamalar
Sümüklüböcek (özne) doğa ile birliktedir (doğa = N). Bilgisi (Y) ve düşünceleri (Y) onun yardımcılarıdır.
Sesini duyduğu kozadaki kelebek onun nesnesi olur. Annesi, bilgisi, düşünceleri onun yardımcıları olsa da kelebeğe ulaşma konusunda ona fayda sağlamazlar. Engelleyicileri (E) ise kendi rengi, yusufçuk ve diğer böceklerdir.
Öykünün en kazançlı kahramanı yusufçuktur.
Anlatının en büyük kaybedeni kelebektir.
Sümüklüböceğin annesi ve sevilen kelebek arasında karşıtlı kurulmuştur. Aynı şekilde yusufçuk ve sümüklüböcek arasında da karşıtlık kurulmuştur.
Anlatı Şeması
Bu şema okuyucuya anlatıda olayların nasıl eklemlendiğini, eyleyenlerin hangi işlevlerle olaylara katıldıklarını, olayların değişik aşamalarının nasıl sunulduğunu gösterir. Bu şema eyletim, eylem ve yaptırım olmak üzere üç aşamadan oluşur.
Birinci Anlatı Şeması
1 – Eyletim: Zamandizinsel anlatılarda öykünün başında bulunur. Anlatıda bir gönderen varsa özneye bir görev yükler. Bu aşamada özneler ve nesneler belirlenebilir.
2 – Eylem: Bu aşamada özne/ler nesne ya da nesnelerini belirler. Nesneye sahip olmak üzere gerekli kiplikleri(istemek, bilmek vs.) donanırlar. Eyleyenler bu kiplikleri donandıklarında nesnelerini elde edebilirler.
3 – Yaptırım: Gönderen ve gönderilen öznenin eylemini değerlendirip onu ödüllendirebilir, cezalandırabilir ya da kayıtsız kalabilir.
İkinci Anlatı Şeması
1 – Eyletim: Sümüklüböcek birinci yaptırım aşamasından sonra durur bekler sonra da aramak üzere yola koyulur (kendini görevlendirir).
2 – Eyletim: İstemek ve bilmenin yeterli olmadığını öğrenen sümüklüböcek, deneyimlerinin verdiği yeni bilgiyle yola koyulur.
3 – Yaptırım: Yusufçuğun arıyla balayına çıkması.
Sümüklüböcek kozadan çıkan sesi duyana dek mutludur.
Kelebeğin kozadan çıkması beklediği süre gerilimlidir, burada yükselen duygu değeri vardır.
Kelebeğin ortaya çıkışından sümüklüböceğin duygu dünyasında olumsuz yönde seyir başlar.
Kelebeğin evlenip gitmesi duygu durumu umutsuz bir hal alır.
Kelebek terk edildikten sonra, sümüklüböcek yeniden umutlanır.
Duygusal iniş çıkışlar anlatı şemasında ok işaretleriyle gösterilir.
Anlatısal Anlam
Eyleyenlerin nesnelere, oyunculara, uzama ve eylemlere verdiği olumlu, olumsuz değerlerin nasıl gerçekleştiğini ele alır.
Derin Yapı
Bu aşamada terimler arasında birbirine karşıt, birbirini tamamlayan, birbiriyle çelişen terimler bulunur. Sümüklüböceğin duygu durumlarında birbiriyle çelişen terimler belirir. Kelebek ve arının renkleri birbiriyle çelişen iki terimle ifade edilir. Metinde sümüklüböcek dışındaki böcekler düşünmezler burada da karşıtlık oluşturulur.
Temel Anlam
Temel anlam üretici sürecin en soyut yapısıdır. Temel anlam, insanı ilgilendiren iki temel karşıtlığa odaklanır: doğa / kültür ve yaşam / ölüm. Her yazınsal yapıtta temel anlamı belirlemede bu karşıtlıklar yönlendirici olabilir.
Yazar ve Metinleşme
Yazar ve yazarın yapıtı içinde yarattığı anlatıcı kavramı ve tiplerinin açıklanması, göstergebilimin araçlarıyla yapılabilmektedir. Sümüklüböcek öyküsü, dış anlatıcı, üçüncü tekil şahısla, -di’li geçmiş zaman ve geçmiş zamanın hikâyesiyle anlatılmıştır. Bu dilsel kesit, kurmaca bir sestir (metin içinde bir kez kendini dilsel bir birimle gösterir).
Anlatıcı, anlatının bakış açısını belirlemede yardımcı olur.
*Kalıplaşmış imgeler; örnek metinin başında (“babasını vurmuşlardı”) ve sonunda (demir asa, demir kazık gidecekti”) kalıplaşmış masal imgeleri kullanılmıştır.
*Kalıplaşmış deyimler; günlük hayatta sıkça kullanılan birçok deyine yer veren yazar bu yolla okuyucunun kolayca kurmaca evrenine girmesini sağlar.
*Metinlerarası ilişkiler; anlatı da Victor Hugo’nun bir şiirine gönderme vardır.
Metnin içinde kurmacanın konusunu okura sezdiren motifler, semboller kullanılmıştır. Kurmacada bu uygulamaya erken anlatım adını veriyoruz.
*Söyleşimlilik; anlatıcı ile yazarın seslerinin birbirine karışması, okurun ikisini birbirinden ayıramaması durumudur (iki sesin birbirine karışması).
Ünite 7
Metinlerarasılık
1960’lı yıllarda Julia Kristeva’nın çalışmalarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Yazınsal eleştirinin temel araçlarından biri durumundadır.
Metnin bir ya da daha fazla metni kendi içerisinde erittiği ve dönüştürdüğü süreci belirlemektedir.
Metinlerarası bakışa göre bir metin alıntılar mozaiği, farklı, ayrışık unsurların bir araya geldiği bir alandır.
Kristeva, “başka metinlerden alınan sözcelerin bir kesişme yeri” olarak adlandırır bu kavramı.
Aynı tanım için Jean Bellemin Noel, metin-öncesi kavramını önerir. Bu sözcüğü ilk kez Barthes kullanır (1973).
Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar.
Metinlerarası alış-verişler yeniden yazma, kolaj, mozaik, yaptakçılık, palempsest vb. imgeleri ile gösterilir.
Mozaik: bir metinde birbirinden farklı parçaları yan yana getirme.
Yaptakçılık: çeşitli unsurları kendi işlevleri dışında bir işlev için kullanmak.
Palempsest (yüzeyi kazılarak üzeri yeniden yazılan parşömen): yazınsal her metnin altında başka metinlerin izlerine rastlanacağını işaret eden kavram.
Bütünce: üzerinde çalışılacak, benzeşik metinlerin toplamını işaret eden kavram.
Karşılaştırmalı Yazın Eleştirisi
Karşılaştırmalı yazın eleştirisinde yazınsal denebilecek her nesne, bir kültürün öteki yapıcı unsurlarıyla ilişkilendirilerek incelenmesini öngörür. Genellikle bir metni başka ülkelerin kültür ürünleriyle karşılaştırır.
Metinlerarasılık bir bütünce oluşturmak kaygısında değildir. Çünkü bir metnin yararlanabileceği kaynaklar sonsuzdur.
Metinlerarasında başka bir yapıta ait bir kesit, yazar tarafından anlamla donatılır.
Karşılaştırmalı yazında birbirinden habersiz oldukları halde iki ya da daha fazla yazarın ortak imgeler kullanması söz konusudur. Metinlerarasında bu ilişki yazar tarafından bilinçli olarak kurulmuştur.
Kaynak Eleştirisi
Metinlerarası bir bağlam değiştirme işlemidir. Yani bir sözce, başka bir metinde farklı anlam katmanlarıyla donatılır.
Kaynak eleştirisinde ise sözcenin anlam bağlamı korunur. Kaynak durağandır. Metnin içinde kolayca bulunabilir.
Metinlerarasında da kaynak eleştirisinde olduğu gibi metin-öncesi araştırması yapılır. Bir metnin kaynağını açığa çıkarmak, yazarın yapıtı oluştururken etkilendiği metinlere ulaşmak, yapıtı belli bir geleneğin içerisine yerleştirmek, yazarın özgünlüğünün ne olduğunu göstermek iddiasındadır.
Metinlerarasında bir göndergenin, bir alıntının aldığı yeni anlam eski bağlamındaki anlamıyla karşılaştırılarak çalışma, çözümleme yapılır.
Metinlerarasılığın Kökeni
Rus Biçimcileri
Metni büyük ölçüde kendi içerisinde ele alır. Yapısını belirlemeye çalışır.
Amaçları eski biçimlerin yerini alan yeni biçimleri saptamaktır.
Biçimcilerin farklı yapıtları karşılaştırarak yaptıkları araştırmalar metinlerarası çalışmalara ilham olmuştur. Metinlerarası bir yöntem olanparodi ya da aynı anlamda kullandıkları pastiş terimini sıklıkla kullanırlar.
En genel anlamıyla parodi, yapıtların taklit edilmesidir. Biçimcilerin bazıları parodilerin belli bir yazınsal okulu gülünç kılarak onun yaratıcı dizgesini yok etmeye yönelik olduklarına inanırlar.
Mihail Bahtin
Bahtin açıkça bir yapıtın başka yapıtlarla sürekli alış-veriş içerisinde olduğunu söyler. Bu durum ona sözcenin varolma koşuludur. Bunusöyleşimcilik adını verdiği kuramıyla açıklar.
Kristeva’nın metinlerarası kavramı, Bahtin’in söyleşimcilik kuramına yaslanır.
Metni kapalı bir dizge olarak belirtmekten kaçınan Bahtin, bir metnin sözceler arası etkileşim ve söyleşi alanı olduğunu söyler. Dil nasıl ki kendi başına varolamıyor aynı şekilde metni oluşturan sözceler için de durum böyledir.
Bu nedenle Bahtin’in çalışmalarında çokseslilik önemli bir kavramdır.
Şiir teksesli bir yapıda olduğu için Bahtin, çalışmalarına edebi kurmacalarla devam etmiştir.
Yazınsal türler arasında çoksesliliğin en çok göze çarptığı türler tiyatro oyunlarıdır. Karnaval kavramını da sıklıkla kullanan Bahtin, oyunlar da aradığı verileri bulmuştur.
Julia Kristeva
Ortaya attığı metinlerarası kavramı Bahtin’in söyleşim kuramı ve “söyleşim boyutundan yoksun sözce yoktur” düşüncesine dayanır.
Bahtin’e göre söylem (ya da sözce) hem söyleyenin hem de dinleyenin ortak edimidir. Bu düşünceden hareket eden Kristeva, metnin her zaman öteki metinlerin kesiştiği yerde bulunduğu ilkesini benimser. Metni alıntılar mozaiği olarak betimler. Lautreamont üzerine yaptığı çalışmalarla şiirsel dilin de metinlerin söyleşisinden oluştuğunu gösterir.
Roland Barthes
Metin Kuramı (1968) başlıklı yazısında metni büyük ölçüde Kristeva’nın tanımını izleyerek açıklar ve metinlerarası kavramının metnin ayrılmaz bir özelliği olduğunu vurgular.
Metinlerarası göndermelerin algılanmasında okurun rolü üzerinde durur.
Michael Riffaterre
Kristeva, metin karşısında okurun rolüne hiç değinmez. Riffaterre, metinlerarasını büyük ölçüde okur-metin arasındaki ilişkiye göre tanımlar.Metinlerarasılık ona göre bir okurun okuduğu yapıtta başka yapıtların varlığını, başka yapıtlarla olan ilişkileri algılamasıdır. Bu yolla alımlama kuramının genel çerçevesini çizer.
Gerard Genette
Palimpsestes, la littérature au second degré (1982) adlı eseri metinlerarası tanımlamalar ve sınıflandırmalar konusundaki en yetkin eserdir.
Metinlerarası modelinde dizgeli bir sıra oluşturur. Rastgele kullanılan sözcüğü (metinlerarası) alt kategorilere ayırır. Yazınbilimin konusunun metin değil, metinselaşkınlık (yani bir metni açık ya da kapalı bir şekilde öteki metinlerle ilişki içine sokmak) olduğunu söyler. Metinlerarası yerine metinselaşkınlık demiştir. Beş tip metinselaşkınlık türü belirler ve daha çokanametinsellik dediği kategori üzerinde durur.
1 – Metinlerarası
Metin-ötesi ilişkilerden biridir. İki ya da daha fazla metin arasındaki ortak birliktelik ilişkisi, bir metnin başka bir metindeki somut varlığı olarak tanımlar. Alıntı ve alıntısız göndergeler bunun örnekleridir. Aşırma ve anıştırmayı da bu kategoride değerlendirir.
2 – Ana-metinsellik
Bir B metninin (yani ana metin) ondan türeyen bir A metnine (alt metin) yalın bir dönüşüm ya da öykünme ile bağlayan ilişkidir.
Bunu da üç kategoriye ayırır: Bir taklit ilişkisine göre gerçekleşen pastiş(öykünme), bir dönüşüm ilişkisine göre gerçekleşen parodi (yansılama) vealaycı dönüştürüm.
3 – Yan-metinsellik
Bir metnin dışında kalan ikinci derece unsurlar; başlıklar, ara-başlıklar, ön ve sonsöz, notlar, metnin kapağı, metin öncesi taslakları kapsar.
Bir çeşit kaynak eleştirisidir.
4 – Üst-metinsellik
Metnin türünü belirleyen kategoridir.
5 – Yorumsal Üst-metin
Metin-ötesinin son biçimidir. Burada üst metni ana metne bağlayan yorum/eleştiri söz konusudur.
Metinlerarası Yöntemler
Ortakbirliktelik İlişkileri
İki tip metinlerarası ilişki belirlenebilir: İki ya da daha fazla metin arasında kurulan “ortakbirliktelik ilişkisi” ve “türev ilişkisi”.
Alıntı, gönderge, açık / gizli alıntı ve anıştırma kapalı metinlerarası ilişkiler; yansılama, alaycı dönüştürüm, öykünme ise türev ilişkisine dayalı açık metinlerarası biçimler olarak kabul edilirler.
Alıntı ve Gönderge
Alıntı, bir metnin başka bir metindeki varlığının en somut göstergesidir. Alıntı, bilinçli ve sistemi bir hatırlamadır. Alıntının özgüllüğü yazarın alıntıyı açıkça belirtmesidir.
Görderge, bir yapıtın başlığını ya da yazarını anmaktır. Göndergede okur, alıntı yapmadan doğrudan metne ya da yazara yönlendirilir.
Epigraf / tanımlık; bir yapıtın ya da yapıttan bir bölümün başında yer alan kitabı ya da bölümü temsil eden özettir.
Gizli Alıntı ya da Aşırma
Eser ya da yazar belirtilmeden yapılan alıntıdır. İntihal, çalma demiyoruz da işte böyle yeni/kibar kategoriler oluşturuyoruz.
Anıştırma
Söylenmek istenen söz açıkça ifade edilmez sadece telkin edilir. Dolaylı anlatımla bilinen bir eseri işaret eden ifadeler buna örnektir. Alıntının dolaylı biçimidir. Alıntı gibi iki sözceyi üst üste koyar; düzanlamın altından söyleme ait bir yananlam çıkar.
Kolaj
Mevcut yapıtlardan, iletilerden belli sayıda unsuru alıp yeni bir yaratı oluşturmaktır.
Türev İlişkileri
Yansılama – Alaycı Dönüştürüm – Öykünme
Ana metinle gönderge metin arasındaki ilişki konu düzeyinde gerçekleşiyorsa yansılama öne çıkar. Yansılama bir yapıtın biçemini değiştirmeden konusunu değiştirmektir. Soylu, ciddi bir konu olabildiğince sıradan bir konuya, olaya uyarlanır. Murathan Mungan’ın Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses adlı öyküsü bilinen masalın çok başarılı ters-yüz edilmiş biçimidir. Yansılamaya güzel bir örnektir. Yansılama konuyu değiştirerek anlamsal bir dönüşüm yaratır. Alaycı dönüştürüm de birçemsel bir dönüşüm gerçekleştirilir.
Öykünmede yine biçem taklit edilir. Ancak yergisel bir işlev, amaç yoktur.Ferit Edgü’nin Yazmak Eylemi adlı çalışması, Raymon Queneau’nun Biçem Alıştırmaları adlı eserinin öykünmesidir. Aslında her ikisi de Marcel Proust’un Pastiches et Melanges adlı eserindeki Lemoine Davası konusundaki uygulamayı taklit etmişlerdir.
Ana-Metinlerin Ciddi Düzende Dönüşümü
1- Biçimsel değiştirimler (dönüştürümler): Burada anlamla oynamaktan çok biçim üzerinde oynamalar yapılır.
2- İzleksel ya da anlamsal değiştirimler (dönüştürümler): Anlam açıkça ve bilerek dönüştürülür.
Biçimsel Dönüşümler
Çeviri, düzyazılaştırma, koşuklaştırma, vezin dönüşümü, biçem dönüşümü, kipsel dönüşüm gibi kategorilere ayrılır.
Düzyazıyı dizeler halinde yazmaya koşuklaştırma denir.
On hecelik bir dizeyi sekiz hecelik bir dizeye indirgemek ya da tersini yapmak vezin dönüşümü olarak adlandırılır.
Biçem dönüşümü en genel anlamıyla kötü/hatalı yazılmış yahut anlamı kapalı bir metni düzenlemektir.
Metnin özetini çıkarmak, metni kısaltmak, indirgemek olarak tanımlanır.
Bir metnin içinden belli bir okur kitlesini dikkate alarak bazı bölümleri çıkarmaya ayıklama denir.
Metnin ana izleklerini koruyarak yapılan kısaltmalara özlülük denir.
Yazınsal bir metnin sahnelenmesi söz konusu olduğunda sahneye uyarlanan temsille orijinal metin arasındaki farklılıklar kipsel dönüşüm terimiyle ifade edilir.
Anlamsal Dönüşümler
İki tür anlamsal dönüşümden söz edilir; öyküsel ya da içeriksel değişikliği vurgulayan öyküsel dönüşüm ve olayların ve eylemlerin gerçekleşme biçimlerindeki değişikliğe vurgu yapan pragmatik (edimsel) dönüşüm.
Genette, öyküden tarihse ve coğrafi çevreyi anlar. Buna göre bir eylem, bir öykü zamanından başka bir öykü zamanına ya da bir yerden başka bir yere aktarılırken eylemde meydana gelecek değişiklikler öyküsel-dönüşüm adı altında ele alınır.
Öyküsel dönüşüm ili biçimde gerçekleşebilir: Elöyküsel dönüşüm, bir metnin eylemi ile onun alt-metninin eylemi arasındaki izleksel benzeşimi ifade eder.
Benöyküsel dönüşüm, daha önce yazılmış esere yazarın kendi izleksel anlamını vermesidir.
Örgesel dönüşüm ve Değersel dönüşüm: Anlamsal dönüşümün iki temel yöntemidirler. Örge / motif. Örgesel dönüşüm, bir motifin yerine başkasının konulmasıdır.
Değersel dönüşüm, metindeki değerler dizgesinin bütünüyle başkalarıyla değiştirilmesidir.
Anlatı İçinde Anlatı
Bir yapıtta başka bir yapıt özet biçiminde anlatılabilir. Alıntılanan yapıt alıntılandığı yapıtta bir tür ayna işlevi görür. Alıntılanan metin, yapıtın anlamına açıklık getirmek üzere metne dahil edilebilir.
Yenidenyazma
Bilinen bir eserin yeniden yazılması veya bir yazarın kendi eserini ileri bir tarihte yeniden yazması gibi yinelemeleri işaret eder. Gılgamış Destanı’nın pek çok yazar/şair tarafından yazılmış örnekleri vardır.
Sonuç
Metinlerarasılık bağlamında yazmak hep yeniden yazmak işlemidir.
Ünite 8
Bilimsel Eleştiri – İzlenimci Eleştiri
Hippolyte Taine
Bilimsel düşünceye bağlıdır. Eserle sanatçı arasındaki bağı, sebep-sonuç ilişkileri içerisinde açıklayabileceğine inanıyordu. 1865’te çıkan Sanat Felsefesi adlı eserinde bilimsel eleştirinin nasılıyla ilgilendi. Taine’e göre sanat, gerçeği olduğu gibi taklit etmez. Sanatçı, seçer ve olgular arasında yeni bağlantılar kurar. Büyük bir sanatçı nesneler ve olaylar arasında sıradan insanların görmediği bağıntıları görür. Böylece nesnenin veya olgunun ana karakterini gösterir. Sanatçı böylece ideal olanı ortaya koymuş olur. Sanatın amacı da budur.
Taine’e göre edebi eserin değerini tespit eden üç ölçüt:
1 – Sanatçının kurduğu ana karakterin önem derecesi
2 – Bu karakterin topluma sağlayacağı fayda
3 – Kurgu başarısı
Eserde kurulan gerçek yaşamla ne derece örtüşüyorsa, gerçek hayata ne derecede eklemlenebiliyorsa eser o derece değerli kabul edilir.
Botanik ve zooloji gibi bilimlerin prensiplerinden ilham alan Taine, yüzeysel niteliklerin değil yapının önemli olduğunu gördü. Sanat eserinde nitelikli bir yapı, kurgudaki unsurların eserin hitap ettiği toplumun niteliklerini yansıtma başarısıyla ifade edilir. En iyi eser, toplumun en derin niteliklerini yansıtan eserdir.
Eserleri ırk, ortam (mekân) ve dönem (zaman) bağlamı içinde değerlendirdi.
Irk, ulusal özellikleri
Ortam, coğrafi koşulları
Dönem ise eserin yazıldığı zamanı işaret eder.
Brunetiere ve Lanson, Taine’in çizgisindeki eleştirmenlerdir.
Ferdinand Brunetiere
Öznel yaklaşımlardan uzak durup nesnel çalışmaları desteklemiştir. Brunetiere’e göre eleştirinin amacı/görevi, edebiyat eserlerini yargılamak,sınıflandırmak, açıklamaktır.
Nesnel eleştiri mukayese yönteminden yararlanmalıdır.
Eleştiri anlayışını tür kavramı üzerine kurmuştur.
Her eser, benzerleri arasında yerini alarak belli bir türün gelişim aşamalarından birini oluşturur.
Onun için eleştirinin amacı, türlerin gelişimini ortaya koymaktır.
Akılcı hareket etmeye çalışmışsa da yazılarında dogmatik unsurlar göze çarpar. Bir eserin türünün olgun bir örneği olup olmadığı konusundaki yargıyı sistematikleştiremez.
Brunetiere’in çalışmaları 20. yüzyılda yapısalcılığı inşa eden Propp’a ilham vermiştir.
Propp, masal incelemelerinde her masalda aynı değişmeyen unsurları belirleyerek, biçimcilik ve yapısalcılığın temelini atmıştır.
Gustave Lanson
Kurduğu eleştiri akımı derin bilgi birikimine dayandığı için uzman eleştirisive Lansonculuk olarak anılmıştır.
Art zamanlı ve eş zamanlı olarak iki düzlemde birden yürütülen geniş bir mukayese anlayışını benimsedi.
Edebi olayları hem tarihi gelişimi içinde hem de eş zamanlı küresel yayılımı içinde ele aldı. Edebi olguları özelden genele, eserden edebiyatın bütününe giderek açıkladı.
Edebiyattan toplumbilime ulaştı.
Sanatçıyı, içinde yaşadığı kültür ortamının, zamanın ve mekânın ürünü olarak açıkladı. Üniversite eleştirisinin en iyi örneklerini vermiştir.
İzlenimci Eleştiri
Bilgiye boğulan eleştiri anlayışına tepki gösteren edebiyatçılar, eser karşısında hissettiklerini ifade etmenin eleştiri için yeterli olacağını söylediler.
Anatole France, nesnel bir eleştirinin olamayacağını, eleştirinin de edebi bir tür olarak kabul edilmesi gerektiğini ilan etti. France, Gide, Lemaitre veGourmont’a göre eleştiri okuma sonrasında elde edilen izlenimler üzerine kurulur.
Eleştirmen eseri yargılamak zorunda değildir. Sadece eserden aldığı zevki ve vardığı sonuçları açıklamalıdır. Remy de Gourmont’a göre mutlak güzellik yoktur. Her şey görelidir. Dolayısıyla her yazar kendine has bir estetik yaratır. Gourmont, eserin iç düzenini ortaya koyan kavrama eleştirisine yönelmiştir. Buna göre eleştirmen yazarın farkındalık yani orijinalliği ve ferdiliğiyle ilgilenmelidir. Sanatta en büyük değer orijinalliktir. Basmakalıp ve klişeler değersizdir. Eleştirinin uymak zorunda olduğu kural ve prensip yoktur. Eleştirmen sadece her fikre açık, anlamaya çalışan dürüst bir okuma yapmalıdır. Gourmont eleştiri kuramını, özgürlük, kuşkuculuk ve görecelik üzerinde inşa eder.
Jules Lemaitre
Eseri değerlendirirken izlenimlerini dile getirir. Zevkler ve bakış açıları sürekli değiştiği için doktrinlere dayalı eleştiriyi kabul etmez.
Alain’in eleştirileri sezgi eleştirisi veya sempati eleştirisi olarak kabul edilebilir. Edebi eserleri kendi düşüncelerini ifade etmek için kullanır.
Sartre, Blanchot, Barthes, Gracq ve Peguy denemeci eleştirmenlerdir.
Yaratıcı Eleştiri
İzlenimci eleştirinin aşırıya kaçmış biçimidir. Eleştiriyi yaratma eylemi olarak kabul eden ilk kişi Baudelaire’dir. Eleştiri ona göre bilim değil,sanat eseriyle yapılan bir işbirliğidir.
Albert Thibaudet’nin eleştirileri yaratıcı eleştiri kapsamındadır.
Sürekli değişim kaçınılmaz bir gerçeklik olduğuna göre eleştiri de bu değişimin dinamiklerini yakalamak zorundaydı.
Paul Valery, eleştiriyi bir düşünce serüveninin yeniden kurulması olarak kabul eder. Valery, yazarların zekâsının nasıl işlediğini anlamaya çalışır.
Okura dönük eleştiri birçok bakımdan izlenimci eleştiriyle birleşir. Alımlama estetiği de izlenimci eleştiriden faydalanır. Anlamlandırma bir süreçtir ve bu eserle sınırlı değildir, okurla tamamlanan bir süreçtir. Böylece okurun eserin bir parçası olduğu yollu fikirler ortaya çıkmıştır.
İzlenimci eleştiri temelde okur odaklıdır.
Bir eserin tek değerinin okuruna verdiği zevk olduğu düşüncesindedir.
Bu nedenle eleştiri bilim değil sanattır.
Edebiyat Eğitimine Yansıyan Eleştiri Anlayışları
Edebiyat eğitiminde bir metin genellikle dört ayrı bakış açısıyla ele alınır. Bu dört yöntem, metin analizi yöntemi değildir. Metin analizinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır.
Edebi eserin analizinde şu dört soru cevaplanmalıdır.
1- Eser hangi edebi akıma aittir?
2- Türü nedir?
3- Metin tipi nedir?
4- Duygu tonu nedir?
Edebi Akımlar
A) Türk edebiyatında edebi akımlar
İslam öncesi edebi akımlar
Divan edebiyatı
Halk edebiyatı
Din dışı edebiyat
Tasavvuf edebiyatı
Sebk-i Hindi
Mahallileşme akımı
Klasisizm
Romantizm
Realizm
Natüralizm
Tanzimat hareketi
Sembolizm
Servet-i Fünun
Fecr-i ati
Milli edebiyat
Cumhuriyet dönemi
Beş hececiler
Yedi meşaleciler
Garipçiler
İkinci yeni
Vs.
B) Batı edebiyatında edebi akımlar
Hümanizm ve Pleiade
Klasisizm
Barok
Aydınlanma
Romantizm
Realizm
Natüralizm
Sanat için sanat
Sembolizm
Parnasizm
Sürrealizm
Vs.
Edebi Türler
Tür (Genre): Ortak nitelikler taşıyan varlıklar kümesini işaret eder. Tür bazen içeriğe bazen de biçime dikkat ederek belirlenir. Bazı eserler birden fazla türün özelliklerini barındırır. Bu durum tasnif işlemini zorlaştırır.
Genel olarak edebi türler
1- Hikâye etme / anlatı türü (hayali yahut gerçek olayları anlatan eserler
a) masallar
b) hikâyeler
c) romanlar
d) biyografiler
2- Tiyatro türü (sahnelenmek üzere yazılan eserlerdir. Anlatımdan ziyade gösterme odaklıdır.
a) trajedi
b) komedi
c) dram
3- Şiir
a) lirik
b) epik
c) didaktik
4- Kanıtlamaya dayalı türler
a) fikir yazıları
b) felsefe yazıları
c) denemeler
d) vecizeler
5- Otobiyografiler
a) günlük
b) hatırat
c) otobiyografiler
d) kişisel portreler
e) kişisel hayali hayat hikâyeleri (yazar ve hayali karakterin birbirinden ayırt edilemediği metinlerdir.
6- Öğretici metinler
a) deneme
b) biyografi
c) gazete fıkraları
d) edebi akım bildirileri
e) ahlaki türler (vecizeler, fabller, portreler)
f) felsefe yazıları
7- Mektup
a) özel mektuplar
b) açık mektuplar
c) hayali mektuplar (mektup temeli üzerine kurulu romanlar)
Metin Tipi
Yazar, hikâye etmek, tasvir etmek, ispatlamak yahut bilgi vermek isteyebilir. Bu dört durumdan dolayı ortaya dört farklı metin tipi çıkar.
Yazarlar bu dört metin tipini çoğunlukla bir arada kullanırlar.
Hikâye etme, genel olarak olgu ve olayların zaman akışı içinde anlatımıdır.
Tasvir metinleri, nesneleri ve olayları zamana ve mekâna bağlı olarak ele alırlar.
İspatlama amaçlı metinler de yazar, belli bir düşünceyi okuruna kabul ettirmeye çalışır.
Duygu Tonu
Patetik: yazarın ıstırap veren temler (hastalık, ölüm, ayrılık) yardımıyla okurun duygularını harekete geçirmesidir.
Trajik: Bireyin, kendisini aşan güçler karşısında çaresizlikten doğan ıstırabını yansıtır.
Komedi: Güldürü amaçlıdır.
İroni: Söylemek istenenin tersini söylemektir. Klasik edebiyatımızda kinaye olarak adlandırılmıştır.
Lirik: Derin heyecan ve tutkuları dile getirir. Bu duygular olumlu veya olumsuz olabilir.
Fantastik: okurun makul ve akıldışı açıklamalar karşısında kararsız kalmasıdır.
Eğitim Amaçlı Bir Uygulama
Ahmet Haşim – Süvari
Şu bakır zirvelerin ardından
Bir süvari geliyor kan rengi;
Başlıyor şimdi melül akşamda
Son ışıklarla bulutlar cengi…
1-) Edebi akımlar
Bu şiir, tabiattan çıkmıştır. Tabiat karşısında hayaller kurulmuştur. Bu hayali imajlar sembol olarak kullanılmıştır. Şiirde akşam manzarası savaş alegorisi biçiminde anlatılmıştır. Bu neyin savaşıdır sorusu cevaplanmamıştır. Demeliyiz ki bu şiir sembolizm akımı içinde ele alınmalıdır.
2- ) Edebi türler
Nazım birimi dörtlüktür. Aruz vezniyle yazıldığı için şekil yönünden rubaiye daha yakındır. Çeşitli şiir formlarından izler taşıyan lirik bir şiirdir.
3- ) Metin tipi
Tasvir ağırlıklı bir metindir. Metinde anlatılan olay süreklilik arz etmektedir, hareketin varlığından dolayı “hikâye etme”den söz edilebilir.
4- ) Duygu tonu
Şiirin söz varlığını dikkate alırsak bu metnin okur üzerinde lirik, fantastik ve trajik duygular bıraktığını söyleriz.
Eğitimde Kullanılabilecek bir Analiz Modeli
Metin Tanıma Çalışmaları
İlk iş sağlam bir metin bulmaktır (taklit, sayfası eksik gibi hatalar olmamalıdır). Filoloji bu nedenle orijinal eserin peşindedir.
Bu bir kitapsa dış nitelikleri belirlenmelidir.
Dış metin incelemesi (Paratexte), eserin adı, yazarı, basım tarihi, metinle ilgili bilgiler, eserin içinde metnin yerinin tespiti, metnin türünün belirlenmesi, metnin maddi niteliklerinin belirlenmesi, sayfa düzeni, baskı nitelikleri tespit edilir.
Metnin Tarihi ve Sosyal Şartlar İçinde Anlaşılması
Buna metnin dış bağlamı denir. Metnin yazıldığı çevre, muhitin nitelikleri belirlenir. Devrin diğer eserleriyle kıyas yapılır. Tarihi, siyasi ve toplumsal meseleler incelenir. Yazarın sanat çevresi, kültürel hayatı ve dönemin edebi akımları araştırılır.
Dil Fonksiyonlarının Araştırılması
Jakobson’a göre dilin altı görevi: ifade etme, etkileme, bilgi verme, algılama, estetik ve üst dil fonksiyonlarıdır.
Bunların üçü temel görevlerdir (ifade etme, etkileme ve bilgi verme).
Ben zamiri birinci fonksiyonda, sen zamiri ikinci fonksiyonda, o zamiri de dili üçüncü fonksiyonda kullandığımızı gösterir.
Metnin Edimbilimsel (pragmatik) İncelemesi: Sözceleme
Edimbilime göre söz hangi şekliyle olursa olsun doğuşu itibarıyla şimdiki zamana bağlı bir olgudur.
Konuşma; şimdi, burada ve bu şartlar altında prensiplerine bağlıdır.
Bir söz daima söylendiği anın belirtilerini taşır. Dolayısıyla bir sözün anlaşılması onun söylendiği koşulların, şartların bilinmesine bağlıdır. Doğuş şartları içindeki söze sözceleme denir.
Metnin Dilbilimsel Bir Olgu Olarak İncelenmesi
Saussure, dilin esasını oluşturan “işaret”in, birbirine bağlı iki unsurdan oluştuğunu, bu unsurların da “ses” ve “anlam” olduğunu söylemiştir. Saussure’a göre bir kelime yahut dil işareti (gösterge), işaretleyen (gösteren) ve işaretlenenden (gösterilen) oluşur.
İşaretlenen, dil işareti zihnimizde ses imajı (kavram) oluşturur.
Bir dil işareti, bir isimle bir eşyayı birleştirmez, zihni bir kavramla bir ses imajını birleştirir. Buna göre kelimeler, cümleler ve hatta metinler ses tabakası ve anlam tabakası olmak üzere iki kategoride incelendi.
Ses ve anlam ayrımı yapısal kuramların esasını teşkil eder.
Cümlenin öğeleri seçme ekseni ve sıralama ekseni olmak üzere iki kategoride incelenmeye başlandı. Cümlenin öğelerinden herhangi birinin yerine başka alternatif sözcükler kullanabilme imkânı seçme eksenini oluşturur.
1) Dilin Tabakasının İncelenmesi (İşaretlenen “gösterilen”)
1- Seçme eksenine bağlı araştırmalar
a) sözcük bilimsel analiz
- bilinmeyen kelimeler
- temel ve yan anlamların tespiti: temel anlam, metni açıklamaya, yan anlam metnin etkileme işlevlerini üstlenir.
- Öbekleşmelerin tespiti: metinde yeni bir anlam düzlemi elde edilmek amacıyla kelimeler arasında kurulan ilişkileri inceler
b) Dilbilgisel unsurların incelenmesi
İsimler, sıfatlar, zamirler vs. metinde yüklendikleri anlam görevleri bakımından incelenir. Bu araştırma metinde çok fazla kullanılan kelimeler üzerinde yoğunlaşır ve önemli verilere ulaşılmasını sağlar.
c) Edebi sanatlar
2) Sıralama ekseni
Söz dizim analizi
a) kelime türlerinin çeşitlenmeleri
b) yapı
- cümle çeşitleri
- cümle seçimleri (yazarın hangi tip cümleleri tercih ettiğini tespit eder)
- cümlede kelimelerin düzeni
- cümlenin düzeni
2) Dilin Ses Tabakasının İncelenmesi (İşaretleyenin “gösteren” İncelenmesi)
1) Seçme ekseni
Ses bilim analizi
- Ses birimlerinin tekrarıyla elde edilen etkiler (kafiye, aliterasyon vs.).
2) Sıralama ekseni
Tecvit (prosodie) ve vezin (metrik)
a) Tecvit analizi (yoğunluk vurguları, titremleme, hız, noktalama gibi unsurları inceler
b) Tecvit elementlerinin düzenli dağılımı, ritim, periyot, oransızlık, nispetsizlik etkileri
c) mısralarda ritim, vurguların dağılımı, ritim çeşitliliği, ahenk
d) vezin
Metnin Diğer Metinlerle İlişkisi
1- Metinlerarası ilişkiler: varyant, alıntı, telmih, aşırmalar, çalmalar
2- Nazire metinler
3- Asıl metne ait olmayan cümleler: deyimler, atasözleri vs.
Kültür Nesnesi Olarak Metin
1- Metin dışı ilişkiler: Eleştiri, şerh, yorum
2- Ürünün takdim kipi: üslup özellikleri
3- Anlam tabakaları: eserin hakiki anlamı, tarihi anlamı, sembolik anlamı vs.
Metnin Yapısının İncelenmesi
Biçembilim: Bir metni özgün kılan dilsel öğelerin incelenmesi ve yorumlanmasıdır.
Yazınbilim: Yazının işleyiş kurallarını çözümler, inceler, belirler.
Beti: Duyularla algılanan doğal dünyayı görsel ya da dilsel olarak yeniden sunan / ifade eden her türlü göstergeye denir.
Edimbilim: Anlamın ancak bağlam ve kullanımın bilinmesiyle anlaşılabileceğini ortaya koyan, doğal dil öğeleriyle ilgilenen dilbilimin bir dalı.
Sözce: Sözceleme eylemi sırasında elde edilen dilsel üründür. Ancak bağlam içerisinde anlam kazanan söz dizisidir.
Yerdeşlik: Bir söylem zinciri içerisinde kesintisizlik etkisi yaratan anlamı oluşturan içerik öğelerinin yinelenmesidir.
Yazınsal Göstergebilim
Kurucusu Algirdas Julien Greimas’dır. Ona göre yazının temel özelliği bir yapıtın özgün ve indirgenemez öğeler barındırmasıdır.
Göstergebilimi kullanan araştırmacı, yazınsal metni (ya da söylemi) bir araştırma nesnesi olarak ele aldıktan sonra, bu nesnenin anlam üretme koşullarını ve bunun nasıl üretildiğini ortaya çıkarmaya çalışır. Göstergebilim, genel bir eleştiri kuramı özelliği taşımadan yazınsal pek çok sorun ve olguyu ele almıştır.
Yazınsal göstergebilim; metin okumalarını aydınlatır, metni yazınsal açıdan değerli kılan unsurları ortaya çıkarır. Metne dair iyi/kötü, yararlı/yararsız gibi yargılar vermekten uzak durur. Bunu okura bırakır.
Göstergebilim, Emile Benveniste’in sözceleme kuramının söylem ve metin çözümlemelerinden istifade etmiştir. Böylece sözceleme eylemi, sözceleme işlemleri, sözceleme öznesi göstergebilimin konusu olmuştur.
Sözceleme kuramı, özel bir sözceleme biçimi olan (Jacques Geninasca’nın deyişiyle “yazınsal söz”) yazınsal göstergebilimin çözümleme ve inceleme alanına girmiştir.
Çözümleme Süreci
Metnin bölümlere ayrılması çözümleme yapanın işini kolaylaştırmaktadır.
Örnek Çalışma: Tahsin Yücel’in Sümüklüböcek başlıklı öyküsü
Özet: Sümüklüböcek, aklı başında, düşünceli ve öksüzdür. Annesiyle yaşamaktadır. Kırda bir ses duyar. Bu ses kozasının içindeki kelebeğe aittir. Kelebeğe şarkılar, ninniler söyler.
Kozadan mavi kanatlı bir kelebek çıkar. Kendisi için söylenenleri duymuş ve gururlanmıştır. Sümüklüböceğe hiç ilgi göstermez, o arık yusufçuk böceğine âşıktır. Sümüklüböcekten, yusufçuk böceğini ayartmasını ister. Sümüklüböcek verilen işi başarır. Zenginlik sembolü olan renkli kanatlarının güzelliğine kapılan yusufçuk böceği, kelebekle evlenir. Sümüklüböceğin annesi gürültücü böcekleri susturmaya çalışırken dayak yer ve ölür.
Yusufçuk, kelebeğin kanatlarının mavisini aldıktan sonra sarı bir arı ile evlenip uzaklara gider. Sümüklüböcek de terk edilen kelebeği bulmak üzere yollara düşer.
Çözümleme Şeması
Üretici Süreç
Üretici süreç, sözceleme öznesinin sözcesini gerçekleştirmesi sırasında oluşan “anlam belleğinin” bir örnekçesidir.
Tek başına “sümüklüböcek”, “ufak tefek”, “içli” gibi sözcüklerin bir anlamı yoktur (yazınsal metin bağlamında). Bir metin dikkatle okunduğunda bir sözcükten diğerine geçilirken anlamsal bir süreklilik oluşturularak ortak bir yerdeşliğe ulaşılır. Bu yerdeşlik, metinde yinelenen her betiye anlam taşıyan bir kategori oluşturur. Metinde anlam bütünlüğünü sağlayan budur.
Sümüklüböcek başlıklı metindeki yerdeşlikler:
Böcek: sümüklüböcek / kelebek / yusufçuk / arı
İnsan: içli / yalnız / düşünme, düşünce / mutlu / dertli / sağlam bilgi
Yükseklik: yıldız / yüce / gökyüzü / güneş / yükseltmek
Yücel bu öyküsünde eşanlamlı sözcükler kullanmayıp çoğunlukla yinelemeleri kullanmıştır.
Yerdeşliklerden yola çıkılarak, uzam, zaman ve oyuncu betileri guruplanabilir:
Uzamsallaşma: dünya / yerler / ağaçlar / otlar / yıldızlar / sağına soluna / uzaklardan
Zamansallaşma: geceler / sabah / bahar / gün geçtikçe / birdenbire / akşamüstü
Oyuncu ve oyunculaşma: Böceklerden oluşan oyuncuların dış görünümleri insanlara özgü nitelemelerle ayrıntılı olarak verilmiştir.
Bu anlatının sözceleme öznesi Tahsin Yücel’dir.
İzlek / Motif
Betiler saptandıktan sonra anlatının anlam olasılıkları izlekler başlıklı bir kategori oluşturur. Bu izleklerin ifade edilme biçimleri motif sözcüğüyle belirtilir.
Sümüklüböcek başlıklı anlatının motifleri: Düşünme / yalnızlık / yıldız / zayıflık / çirkinlik / değişim / türkü
Anlatının öne çıkan motifi düşünmedir. Düşünme ile diğer motifler arasında ilişkiler kurulabilmektedir.
İzlekselleşme: düşünce / yalnızlık / değişim
Motifler: düşünme / yalnız, yalnızlar, yarı yalnız, yalnız başına / değişmişti
Yüzey Yapı: Anlatısal Sözdizim
Söylemsel yapıların altında bulunan karmaşık bir düzeydir.
Eyleyenler
Özne (Ö) / Nesne (N): Özne genellikle anlatının başkahramanıdır. Nesne ise öznenin ilişkide olduğu her şeydir. Nesneler bazen özneyle bağdaşık (Ö∩N), kimi zaman da ayrışık olabilir (ÖUN).
Özne her zaman nesneyi elde etmeye koşullanmayabilir (eş veya hastalıktan kurtulmak gibi).
Özne ile nesne anlatının temel direkleridir.
Göstergebilim nesneyi iki kategoride inceler: Bilişsel nesneler bilgiye, anılara, deneyimlere dayanır.
Edimsel nesneler ise insan, ev, araba, para gibi el değiştirebilir niteliktedirler.
Gönderen (G) / Gönderilen (G): Özneyi görevlendiren gönderen(G), değerlendiren ise gönderilendir (Gn). Gönderen çeşitli biçimlerde özneye etki eder. Gönderen ve gönderilen kurum, kişi, soyut bir kavram veya olgu olabilir. Gönderenin özneyi baskı altına alması onu özneden daha güçlü gösterir:
G/Ö
Özne gönderenin isteğini içselleştirirse isteme söz konusu olur. İsteme gerçekleşirse gönderen, özne üzerindeki gücünü yitirir, eşit düzeye geçerler (G=Ö). Özneye etki eden unsurların bulunmadığı anlatılardaki özneye özerk özne denir.
Yardımcı (Y) / Engelleyici (E): Öznenin nesnesiyle olan ilişkisinde ona destek olan unsurlara yardımcı, ona engel olan unsurlara da engelleyicidenir.
Uygulamalar
Sümüklüböcek (özne) doğa ile birliktedir (doğa = N). Bilgisi (Y) ve düşünceleri (Y) onun yardımcılarıdır.
Sesini duyduğu kozadaki kelebek onun nesnesi olur. Annesi, bilgisi, düşünceleri onun yardımcıları olsa da kelebeğe ulaşma konusunda ona fayda sağlamazlar. Engelleyicileri (E) ise kendi rengi, yusufçuk ve diğer böceklerdir.
Öykünün en kazançlı kahramanı yusufçuktur.
Anlatının en büyük kaybedeni kelebektir.
Sümüklüböceğin annesi ve sevilen kelebek arasında karşıtlı kurulmuştur. Aynı şekilde yusufçuk ve sümüklüböcek arasında da karşıtlık kurulmuştur.
Anlatı Şeması
Bu şema okuyucuya anlatıda olayların nasıl eklemlendiğini, eyleyenlerin hangi işlevlerle olaylara katıldıklarını, olayların değişik aşamalarının nasıl sunulduğunu gösterir. Bu şema eyletim, eylem ve yaptırım olmak üzere üç aşamadan oluşur.
Birinci Anlatı Şeması
1 – Eyletim: Zamandizinsel anlatılarda öykünün başında bulunur. Anlatıda bir gönderen varsa özneye bir görev yükler. Bu aşamada özneler ve nesneler belirlenebilir.
2 – Eylem: Bu aşamada özne/ler nesne ya da nesnelerini belirler. Nesneye sahip olmak üzere gerekli kiplikleri(istemek, bilmek vs.) donanırlar. Eyleyenler bu kiplikleri donandıklarında nesnelerini elde edebilirler.
3 – Yaptırım: Gönderen ve gönderilen öznenin eylemini değerlendirip onu ödüllendirebilir, cezalandırabilir ya da kayıtsız kalabilir.
İkinci Anlatı Şeması
1 – Eyletim: Sümüklüböcek birinci yaptırım aşamasından sonra durur bekler sonra da aramak üzere yola koyulur (kendini görevlendirir).
2 – Eyletim: İstemek ve bilmenin yeterli olmadığını öğrenen sümüklüböcek, deneyimlerinin verdiği yeni bilgiyle yola koyulur.
3 – Yaptırım: Yusufçuğun arıyla balayına çıkması.
Sümüklüböcek kozadan çıkan sesi duyana dek mutludur.
Kelebeğin kozadan çıkması beklediği süre gerilimlidir, burada yükselen duygu değeri vardır.
Kelebeğin ortaya çıkışından sümüklüböceğin duygu dünyasında olumsuz yönde seyir başlar.
Kelebeğin evlenip gitmesi duygu durumu umutsuz bir hal alır.
Kelebek terk edildikten sonra, sümüklüböcek yeniden umutlanır.
Duygusal iniş çıkışlar anlatı şemasında ok işaretleriyle gösterilir.
Anlatısal Anlam
Eyleyenlerin nesnelere, oyunculara, uzama ve eylemlere verdiği olumlu, olumsuz değerlerin nasıl gerçekleştiğini ele alır.
Derin Yapı
Bu aşamada terimler arasında birbirine karşıt, birbirini tamamlayan, birbiriyle çelişen terimler bulunur. Sümüklüböceğin duygu durumlarında birbiriyle çelişen terimler belirir. Kelebek ve arının renkleri birbiriyle çelişen iki terimle ifade edilir. Metinde sümüklüböcek dışındaki böcekler düşünmezler burada da karşıtlık oluşturulur.
Temel Anlam
Temel anlam üretici sürecin en soyut yapısıdır. Temel anlam, insanı ilgilendiren iki temel karşıtlığa odaklanır: doğa / kültür ve yaşam / ölüm. Her yazınsal yapıtta temel anlamı belirlemede bu karşıtlıklar yönlendirici olabilir.
Yazar ve Metinleşme
Yazar ve yazarın yapıtı içinde yarattığı anlatıcı kavramı ve tiplerinin açıklanması, göstergebilimin araçlarıyla yapılabilmektedir. Sümüklüböcek öyküsü, dış anlatıcı, üçüncü tekil şahısla, -di’li geçmiş zaman ve geçmiş zamanın hikâyesiyle anlatılmıştır. Bu dilsel kesit, kurmaca bir sestir (metin içinde bir kez kendini dilsel bir birimle gösterir).
Anlatıcı, anlatının bakış açısını belirlemede yardımcı olur.
*Kalıplaşmış imgeler; örnek metinin başında (“babasını vurmuşlardı”) ve sonunda (demir asa, demir kazık gidecekti”) kalıplaşmış masal imgeleri kullanılmıştır.
*Kalıplaşmış deyimler; günlük hayatta sıkça kullanılan birçok deyine yer veren yazar bu yolla okuyucunun kolayca kurmaca evrenine girmesini sağlar.
*Metinlerarası ilişkiler; anlatı da Victor Hugo’nun bir şiirine gönderme vardır.
Metnin içinde kurmacanın konusunu okura sezdiren motifler, semboller kullanılmıştır. Kurmacada bu uygulamaya erken anlatım adını veriyoruz.
*Söyleşimlilik; anlatıcı ile yazarın seslerinin birbirine karışması, okurun ikisini birbirinden ayıramaması durumudur (iki sesin birbirine karışması).
Ünite 7
Metinlerarasılık
1960’lı yıllarda Julia Kristeva’nın çalışmalarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Yazınsal eleştirinin temel araçlarından biri durumundadır.
Metnin bir ya da daha fazla metni kendi içerisinde erittiği ve dönüştürdüğü süreci belirlemektedir.
Metinlerarası bakışa göre bir metin alıntılar mozaiği, farklı, ayrışık unsurların bir araya geldiği bir alandır.
Kristeva, “başka metinlerden alınan sözcelerin bir kesişme yeri” olarak adlandırır bu kavramı.
Aynı tanım için Jean Bellemin Noel, metin-öncesi kavramını önerir. Bu sözcüğü ilk kez Barthes kullanır (1973).
Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar.
Metinlerarası alış-verişler yeniden yazma, kolaj, mozaik, yaptakçılık, palempsest vb. imgeleri ile gösterilir.
Mozaik: bir metinde birbirinden farklı parçaları yan yana getirme.
Yaptakçılık: çeşitli unsurları kendi işlevleri dışında bir işlev için kullanmak.
Palempsest (yüzeyi kazılarak üzeri yeniden yazılan parşömen): yazınsal her metnin altında başka metinlerin izlerine rastlanacağını işaret eden kavram.
Bütünce: üzerinde çalışılacak, benzeşik metinlerin toplamını işaret eden kavram.
Karşılaştırmalı Yazın Eleştirisi
Karşılaştırmalı yazın eleştirisinde yazınsal denebilecek her nesne, bir kültürün öteki yapıcı unsurlarıyla ilişkilendirilerek incelenmesini öngörür. Genellikle bir metni başka ülkelerin kültür ürünleriyle karşılaştırır.
Metinlerarasılık bir bütünce oluşturmak kaygısında değildir. Çünkü bir metnin yararlanabileceği kaynaklar sonsuzdur.
Metinlerarasında başka bir yapıta ait bir kesit, yazar tarafından anlamla donatılır.
Karşılaştırmalı yazında birbirinden habersiz oldukları halde iki ya da daha fazla yazarın ortak imgeler kullanması söz konusudur. Metinlerarasında bu ilişki yazar tarafından bilinçli olarak kurulmuştur.
Kaynak Eleştirisi
Metinlerarası bir bağlam değiştirme işlemidir. Yani bir sözce, başka bir metinde farklı anlam katmanlarıyla donatılır.
Kaynak eleştirisinde ise sözcenin anlam bağlamı korunur. Kaynak durağandır. Metnin içinde kolayca bulunabilir.
Metinlerarasında da kaynak eleştirisinde olduğu gibi metin-öncesi araştırması yapılır. Bir metnin kaynağını açığa çıkarmak, yazarın yapıtı oluştururken etkilendiği metinlere ulaşmak, yapıtı belli bir geleneğin içerisine yerleştirmek, yazarın özgünlüğünün ne olduğunu göstermek iddiasındadır.
Metinlerarasında bir göndergenin, bir alıntının aldığı yeni anlam eski bağlamındaki anlamıyla karşılaştırılarak çalışma, çözümleme yapılır.
Metinlerarasılığın Kökeni
Rus Biçimcileri
Metni büyük ölçüde kendi içerisinde ele alır. Yapısını belirlemeye çalışır.
Amaçları eski biçimlerin yerini alan yeni biçimleri saptamaktır.
Biçimcilerin farklı yapıtları karşılaştırarak yaptıkları araştırmalar metinlerarası çalışmalara ilham olmuştur. Metinlerarası bir yöntem olanparodi ya da aynı anlamda kullandıkları pastiş terimini sıklıkla kullanırlar.
En genel anlamıyla parodi, yapıtların taklit edilmesidir. Biçimcilerin bazıları parodilerin belli bir yazınsal okulu gülünç kılarak onun yaratıcı dizgesini yok etmeye yönelik olduklarına inanırlar.
Mihail Bahtin
Bahtin açıkça bir yapıtın başka yapıtlarla sürekli alış-veriş içerisinde olduğunu söyler. Bu durum ona sözcenin varolma koşuludur. Bunusöyleşimcilik adını verdiği kuramıyla açıklar.
Kristeva’nın metinlerarası kavramı, Bahtin’in söyleşimcilik kuramına yaslanır.
Metni kapalı bir dizge olarak belirtmekten kaçınan Bahtin, bir metnin sözceler arası etkileşim ve söyleşi alanı olduğunu söyler. Dil nasıl ki kendi başına varolamıyor aynı şekilde metni oluşturan sözceler için de durum böyledir.
Bu nedenle Bahtin’in çalışmalarında çokseslilik önemli bir kavramdır.
Şiir teksesli bir yapıda olduğu için Bahtin, çalışmalarına edebi kurmacalarla devam etmiştir.
Yazınsal türler arasında çoksesliliğin en çok göze çarptığı türler tiyatro oyunlarıdır. Karnaval kavramını da sıklıkla kullanan Bahtin, oyunlar da aradığı verileri bulmuştur.
Julia Kristeva
Ortaya attığı metinlerarası kavramı Bahtin’in söyleşim kuramı ve “söyleşim boyutundan yoksun sözce yoktur” düşüncesine dayanır.
Bahtin’e göre söylem (ya da sözce) hem söyleyenin hem de dinleyenin ortak edimidir. Bu düşünceden hareket eden Kristeva, metnin her zaman öteki metinlerin kesiştiği yerde bulunduğu ilkesini benimser. Metni alıntılar mozaiği olarak betimler. Lautreamont üzerine yaptığı çalışmalarla şiirsel dilin de metinlerin söyleşisinden oluştuğunu gösterir.
Roland Barthes
Metin Kuramı (1968) başlıklı yazısında metni büyük ölçüde Kristeva’nın tanımını izleyerek açıklar ve metinlerarası kavramının metnin ayrılmaz bir özelliği olduğunu vurgular.
Metinlerarası göndermelerin algılanmasında okurun rolü üzerinde durur.
Michael Riffaterre
Kristeva, metin karşısında okurun rolüne hiç değinmez. Riffaterre, metinlerarasını büyük ölçüde okur-metin arasındaki ilişkiye göre tanımlar.Metinlerarasılık ona göre bir okurun okuduğu yapıtta başka yapıtların varlığını, başka yapıtlarla olan ilişkileri algılamasıdır. Bu yolla alımlama kuramının genel çerçevesini çizer.
Gerard Genette
Palimpsestes, la littérature au second degré (1982) adlı eseri metinlerarası tanımlamalar ve sınıflandırmalar konusundaki en yetkin eserdir.
Metinlerarası modelinde dizgeli bir sıra oluşturur. Rastgele kullanılan sözcüğü (metinlerarası) alt kategorilere ayırır. Yazınbilimin konusunun metin değil, metinselaşkınlık (yani bir metni açık ya da kapalı bir şekilde öteki metinlerle ilişki içine sokmak) olduğunu söyler. Metinlerarası yerine metinselaşkınlık demiştir. Beş tip metinselaşkınlık türü belirler ve daha çokanametinsellik dediği kategori üzerinde durur.
1 – Metinlerarası
Metin-ötesi ilişkilerden biridir. İki ya da daha fazla metin arasındaki ortak birliktelik ilişkisi, bir metnin başka bir metindeki somut varlığı olarak tanımlar. Alıntı ve alıntısız göndergeler bunun örnekleridir. Aşırma ve anıştırmayı da bu kategoride değerlendirir.
2 – Ana-metinsellik
Bir B metninin (yani ana metin) ondan türeyen bir A metnine (alt metin) yalın bir dönüşüm ya da öykünme ile bağlayan ilişkidir.
Bunu da üç kategoriye ayırır: Bir taklit ilişkisine göre gerçekleşen pastiş(öykünme), bir dönüşüm ilişkisine göre gerçekleşen parodi (yansılama) vealaycı dönüştürüm.
3 – Yan-metinsellik
Bir metnin dışında kalan ikinci derece unsurlar; başlıklar, ara-başlıklar, ön ve sonsöz, notlar, metnin kapağı, metin öncesi taslakları kapsar.
Bir çeşit kaynak eleştirisidir.
4 – Üst-metinsellik
Metnin türünü belirleyen kategoridir.
5 – Yorumsal Üst-metin
Metin-ötesinin son biçimidir. Burada üst metni ana metne bağlayan yorum/eleştiri söz konusudur.
Metinlerarası Yöntemler
Ortakbirliktelik İlişkileri
İki tip metinlerarası ilişki belirlenebilir: İki ya da daha fazla metin arasında kurulan “ortakbirliktelik ilişkisi” ve “türev ilişkisi”.
Alıntı, gönderge, açık / gizli alıntı ve anıştırma kapalı metinlerarası ilişkiler; yansılama, alaycı dönüştürüm, öykünme ise türev ilişkisine dayalı açık metinlerarası biçimler olarak kabul edilirler.
Alıntı ve Gönderge
Alıntı, bir metnin başka bir metindeki varlığının en somut göstergesidir. Alıntı, bilinçli ve sistemi bir hatırlamadır. Alıntının özgüllüğü yazarın alıntıyı açıkça belirtmesidir.
Görderge, bir yapıtın başlığını ya da yazarını anmaktır. Göndergede okur, alıntı yapmadan doğrudan metne ya da yazara yönlendirilir.
Epigraf / tanımlık; bir yapıtın ya da yapıttan bir bölümün başında yer alan kitabı ya da bölümü temsil eden özettir.
Gizli Alıntı ya da Aşırma
Eser ya da yazar belirtilmeden yapılan alıntıdır. İntihal, çalma demiyoruz da işte böyle yeni/kibar kategoriler oluşturuyoruz.
Anıştırma
Söylenmek istenen söz açıkça ifade edilmez sadece telkin edilir. Dolaylı anlatımla bilinen bir eseri işaret eden ifadeler buna örnektir. Alıntının dolaylı biçimidir. Alıntı gibi iki sözceyi üst üste koyar; düzanlamın altından söyleme ait bir yananlam çıkar.
Kolaj
Mevcut yapıtlardan, iletilerden belli sayıda unsuru alıp yeni bir yaratı oluşturmaktır.
Türev İlişkileri
Yansılama – Alaycı Dönüştürüm – Öykünme
Ana metinle gönderge metin arasındaki ilişki konu düzeyinde gerçekleşiyorsa yansılama öne çıkar. Yansılama bir yapıtın biçemini değiştirmeden konusunu değiştirmektir. Soylu, ciddi bir konu olabildiğince sıradan bir konuya, olaya uyarlanır. Murathan Mungan’ın Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses adlı öyküsü bilinen masalın çok başarılı ters-yüz edilmiş biçimidir. Yansılamaya güzel bir örnektir. Yansılama konuyu değiştirerek anlamsal bir dönüşüm yaratır. Alaycı dönüştürüm de birçemsel bir dönüşüm gerçekleştirilir.
Öykünmede yine biçem taklit edilir. Ancak yergisel bir işlev, amaç yoktur.Ferit Edgü’nin Yazmak Eylemi adlı çalışması, Raymon Queneau’nun Biçem Alıştırmaları adlı eserinin öykünmesidir. Aslında her ikisi de Marcel Proust’un Pastiches et Melanges adlı eserindeki Lemoine Davası konusundaki uygulamayı taklit etmişlerdir.
Ana-Metinlerin Ciddi Düzende Dönüşümü
1- Biçimsel değiştirimler (dönüştürümler): Burada anlamla oynamaktan çok biçim üzerinde oynamalar yapılır.
2- İzleksel ya da anlamsal değiştirimler (dönüştürümler): Anlam açıkça ve bilerek dönüştürülür.
Biçimsel Dönüşümler
Çeviri, düzyazılaştırma, koşuklaştırma, vezin dönüşümü, biçem dönüşümü, kipsel dönüşüm gibi kategorilere ayrılır.
Düzyazıyı dizeler halinde yazmaya koşuklaştırma denir.
On hecelik bir dizeyi sekiz hecelik bir dizeye indirgemek ya da tersini yapmak vezin dönüşümü olarak adlandırılır.
Biçem dönüşümü en genel anlamıyla kötü/hatalı yazılmış yahut anlamı kapalı bir metni düzenlemektir.
Metnin özetini çıkarmak, metni kısaltmak, indirgemek olarak tanımlanır.
Bir metnin içinden belli bir okur kitlesini dikkate alarak bazı bölümleri çıkarmaya ayıklama denir.
Metnin ana izleklerini koruyarak yapılan kısaltmalara özlülük denir.
Yazınsal bir metnin sahnelenmesi söz konusu olduğunda sahneye uyarlanan temsille orijinal metin arasındaki farklılıklar kipsel dönüşüm terimiyle ifade edilir.
Anlamsal Dönüşümler
İki tür anlamsal dönüşümden söz edilir; öyküsel ya da içeriksel değişikliği vurgulayan öyküsel dönüşüm ve olayların ve eylemlerin gerçekleşme biçimlerindeki değişikliğe vurgu yapan pragmatik (edimsel) dönüşüm.
Genette, öyküden tarihse ve coğrafi çevreyi anlar. Buna göre bir eylem, bir öykü zamanından başka bir öykü zamanına ya da bir yerden başka bir yere aktarılırken eylemde meydana gelecek değişiklikler öyküsel-dönüşüm adı altında ele alınır.
Öyküsel dönüşüm ili biçimde gerçekleşebilir: Elöyküsel dönüşüm, bir metnin eylemi ile onun alt-metninin eylemi arasındaki izleksel benzeşimi ifade eder.
Benöyküsel dönüşüm, daha önce yazılmış esere yazarın kendi izleksel anlamını vermesidir.
Örgesel dönüşüm ve Değersel dönüşüm: Anlamsal dönüşümün iki temel yöntemidirler. Örge / motif. Örgesel dönüşüm, bir motifin yerine başkasının konulmasıdır.
Değersel dönüşüm, metindeki değerler dizgesinin bütünüyle başkalarıyla değiştirilmesidir.
Anlatı İçinde Anlatı
Bir yapıtta başka bir yapıt özet biçiminde anlatılabilir. Alıntılanan yapıt alıntılandığı yapıtta bir tür ayna işlevi görür. Alıntılanan metin, yapıtın anlamına açıklık getirmek üzere metne dahil edilebilir.
Yenidenyazma
Bilinen bir eserin yeniden yazılması veya bir yazarın kendi eserini ileri bir tarihte yeniden yazması gibi yinelemeleri işaret eder. Gılgamış Destanı’nın pek çok yazar/şair tarafından yazılmış örnekleri vardır.
Sonuç
Metinlerarasılık bağlamında yazmak hep yeniden yazmak işlemidir.
Ünite 8
Bilimsel Eleştiri – İzlenimci Eleştiri
Hippolyte Taine
Bilimsel düşünceye bağlıdır. Eserle sanatçı arasındaki bağı, sebep-sonuç ilişkileri içerisinde açıklayabileceğine inanıyordu. 1865’te çıkan Sanat Felsefesi adlı eserinde bilimsel eleştirinin nasılıyla ilgilendi. Taine’e göre sanat, gerçeği olduğu gibi taklit etmez. Sanatçı, seçer ve olgular arasında yeni bağlantılar kurar. Büyük bir sanatçı nesneler ve olaylar arasında sıradan insanların görmediği bağıntıları görür. Böylece nesnenin veya olgunun ana karakterini gösterir. Sanatçı böylece ideal olanı ortaya koymuş olur. Sanatın amacı da budur.
Taine’e göre edebi eserin değerini tespit eden üç ölçüt:
1 – Sanatçının kurduğu ana karakterin önem derecesi
2 – Bu karakterin topluma sağlayacağı fayda
3 – Kurgu başarısı
Eserde kurulan gerçek yaşamla ne derece örtüşüyorsa, gerçek hayata ne derecede eklemlenebiliyorsa eser o derece değerli kabul edilir.
Botanik ve zooloji gibi bilimlerin prensiplerinden ilham alan Taine, yüzeysel niteliklerin değil yapının önemli olduğunu gördü. Sanat eserinde nitelikli bir yapı, kurgudaki unsurların eserin hitap ettiği toplumun niteliklerini yansıtma başarısıyla ifade edilir. En iyi eser, toplumun en derin niteliklerini yansıtan eserdir.
Eserleri ırk, ortam (mekân) ve dönem (zaman) bağlamı içinde değerlendirdi.
Irk, ulusal özellikleri
Ortam, coğrafi koşulları
Dönem ise eserin yazıldığı zamanı işaret eder.
Brunetiere ve Lanson, Taine’in çizgisindeki eleştirmenlerdir.
Ferdinand Brunetiere
Öznel yaklaşımlardan uzak durup nesnel çalışmaları desteklemiştir. Brunetiere’e göre eleştirinin amacı/görevi, edebiyat eserlerini yargılamak,sınıflandırmak, açıklamaktır.
Nesnel eleştiri mukayese yönteminden yararlanmalıdır.
Eleştiri anlayışını tür kavramı üzerine kurmuştur.
Her eser, benzerleri arasında yerini alarak belli bir türün gelişim aşamalarından birini oluşturur.
Onun için eleştirinin amacı, türlerin gelişimini ortaya koymaktır.
Akılcı hareket etmeye çalışmışsa da yazılarında dogmatik unsurlar göze çarpar. Bir eserin türünün olgun bir örneği olup olmadığı konusundaki yargıyı sistematikleştiremez.
Brunetiere’in çalışmaları 20. yüzyılda yapısalcılığı inşa eden Propp’a ilham vermiştir.
Propp, masal incelemelerinde her masalda aynı değişmeyen unsurları belirleyerek, biçimcilik ve yapısalcılığın temelini atmıştır.
Gustave Lanson
Kurduğu eleştiri akımı derin bilgi birikimine dayandığı için uzman eleştirisive Lansonculuk olarak anılmıştır.
Art zamanlı ve eş zamanlı olarak iki düzlemde birden yürütülen geniş bir mukayese anlayışını benimsedi.
Edebi olayları hem tarihi gelişimi içinde hem de eş zamanlı küresel yayılımı içinde ele aldı. Edebi olguları özelden genele, eserden edebiyatın bütününe giderek açıkladı.
Edebiyattan toplumbilime ulaştı.
Sanatçıyı, içinde yaşadığı kültür ortamının, zamanın ve mekânın ürünü olarak açıkladı. Üniversite eleştirisinin en iyi örneklerini vermiştir.
İzlenimci Eleştiri
Bilgiye boğulan eleştiri anlayışına tepki gösteren edebiyatçılar, eser karşısında hissettiklerini ifade etmenin eleştiri için yeterli olacağını söylediler.
Anatole France, nesnel bir eleştirinin olamayacağını, eleştirinin de edebi bir tür olarak kabul edilmesi gerektiğini ilan etti. France, Gide, Lemaitre veGourmont’a göre eleştiri okuma sonrasında elde edilen izlenimler üzerine kurulur.
Eleştirmen eseri yargılamak zorunda değildir. Sadece eserden aldığı zevki ve vardığı sonuçları açıklamalıdır. Remy de Gourmont’a göre mutlak güzellik yoktur. Her şey görelidir. Dolayısıyla her yazar kendine has bir estetik yaratır. Gourmont, eserin iç düzenini ortaya koyan kavrama eleştirisine yönelmiştir. Buna göre eleştirmen yazarın farkındalık yani orijinalliği ve ferdiliğiyle ilgilenmelidir. Sanatta en büyük değer orijinalliktir. Basmakalıp ve klişeler değersizdir. Eleştirinin uymak zorunda olduğu kural ve prensip yoktur. Eleştirmen sadece her fikre açık, anlamaya çalışan dürüst bir okuma yapmalıdır. Gourmont eleştiri kuramını, özgürlük, kuşkuculuk ve görecelik üzerinde inşa eder.
Jules Lemaitre
Eseri değerlendirirken izlenimlerini dile getirir. Zevkler ve bakış açıları sürekli değiştiği için doktrinlere dayalı eleştiriyi kabul etmez.
Alain’in eleştirileri sezgi eleştirisi veya sempati eleştirisi olarak kabul edilebilir. Edebi eserleri kendi düşüncelerini ifade etmek için kullanır.
Sartre, Blanchot, Barthes, Gracq ve Peguy denemeci eleştirmenlerdir.
Yaratıcı Eleştiri
İzlenimci eleştirinin aşırıya kaçmış biçimidir. Eleştiriyi yaratma eylemi olarak kabul eden ilk kişi Baudelaire’dir. Eleştiri ona göre bilim değil,sanat eseriyle yapılan bir işbirliğidir.
Albert Thibaudet’nin eleştirileri yaratıcı eleştiri kapsamındadır.
Sürekli değişim kaçınılmaz bir gerçeklik olduğuna göre eleştiri de bu değişimin dinamiklerini yakalamak zorundaydı.
Paul Valery, eleştiriyi bir düşünce serüveninin yeniden kurulması olarak kabul eder. Valery, yazarların zekâsının nasıl işlediğini anlamaya çalışır.
Okura dönük eleştiri birçok bakımdan izlenimci eleştiriyle birleşir. Alımlama estetiği de izlenimci eleştiriden faydalanır. Anlamlandırma bir süreçtir ve bu eserle sınırlı değildir, okurla tamamlanan bir süreçtir. Böylece okurun eserin bir parçası olduğu yollu fikirler ortaya çıkmıştır.
İzlenimci eleştiri temelde okur odaklıdır.
Bir eserin tek değerinin okuruna verdiği zevk olduğu düşüncesindedir.
Bu nedenle eleştiri bilim değil sanattır.
Edebiyat Eğitimine Yansıyan Eleştiri Anlayışları
Edebiyat eğitiminde bir metin genellikle dört ayrı bakış açısıyla ele alınır. Bu dört yöntem, metin analizi yöntemi değildir. Metin analizinde göz önünde bulundurulması gereken unsurlardır.
Edebi eserin analizinde şu dört soru cevaplanmalıdır.
1- Eser hangi edebi akıma aittir?
2- Türü nedir?
3- Metin tipi nedir?
4- Duygu tonu nedir?
Edebi Akımlar
A) Türk edebiyatında edebi akımlar
İslam öncesi edebi akımlar
Divan edebiyatı
Halk edebiyatı
Din dışı edebiyat
Tasavvuf edebiyatı
Sebk-i Hindi
Mahallileşme akımı
Klasisizm
Romantizm
Realizm
Natüralizm
Tanzimat hareketi
Sembolizm
Servet-i Fünun
Fecr-i ati
Milli edebiyat
Cumhuriyet dönemi
Beş hececiler
Yedi meşaleciler
Garipçiler
İkinci yeni
Vs.
B) Batı edebiyatında edebi akımlar
Hümanizm ve Pleiade
Klasisizm
Barok
Aydınlanma
Romantizm
Realizm
Natüralizm
Sanat için sanat
Sembolizm
Parnasizm
Sürrealizm
Vs.
Edebi Türler
Tür (Genre): Ortak nitelikler taşıyan varlıklar kümesini işaret eder. Tür bazen içeriğe bazen de biçime dikkat ederek belirlenir. Bazı eserler birden fazla türün özelliklerini barındırır. Bu durum tasnif işlemini zorlaştırır.
Genel olarak edebi türler
1- Hikâye etme / anlatı türü (hayali yahut gerçek olayları anlatan eserler
a) masallar
b) hikâyeler
c) romanlar
d) biyografiler
2- Tiyatro türü (sahnelenmek üzere yazılan eserlerdir. Anlatımdan ziyade gösterme odaklıdır.
a) trajedi
b) komedi
c) dram
3- Şiir
a) lirik
b) epik
c) didaktik
4- Kanıtlamaya dayalı türler
a) fikir yazıları
b) felsefe yazıları
c) denemeler
d) vecizeler
5- Otobiyografiler
a) günlük
b) hatırat
c) otobiyografiler
d) kişisel portreler
e) kişisel hayali hayat hikâyeleri (yazar ve hayali karakterin birbirinden ayırt edilemediği metinlerdir.
6- Öğretici metinler
a) deneme
b) biyografi
c) gazete fıkraları
d) edebi akım bildirileri
e) ahlaki türler (vecizeler, fabller, portreler)
f) felsefe yazıları
7- Mektup
a) özel mektuplar
b) açık mektuplar
c) hayali mektuplar (mektup temeli üzerine kurulu romanlar)
Metin Tipi
Yazar, hikâye etmek, tasvir etmek, ispatlamak yahut bilgi vermek isteyebilir. Bu dört durumdan dolayı ortaya dört farklı metin tipi çıkar.
Yazarlar bu dört metin tipini çoğunlukla bir arada kullanırlar.
Hikâye etme, genel olarak olgu ve olayların zaman akışı içinde anlatımıdır.
Tasvir metinleri, nesneleri ve olayları zamana ve mekâna bağlı olarak ele alırlar.
İspatlama amaçlı metinler de yazar, belli bir düşünceyi okuruna kabul ettirmeye çalışır.
Duygu Tonu
Patetik: yazarın ıstırap veren temler (hastalık, ölüm, ayrılık) yardımıyla okurun duygularını harekete geçirmesidir.
Trajik: Bireyin, kendisini aşan güçler karşısında çaresizlikten doğan ıstırabını yansıtır.
Komedi: Güldürü amaçlıdır.
İroni: Söylemek istenenin tersini söylemektir. Klasik edebiyatımızda kinaye olarak adlandırılmıştır.
Lirik: Derin heyecan ve tutkuları dile getirir. Bu duygular olumlu veya olumsuz olabilir.
Fantastik: okurun makul ve akıldışı açıklamalar karşısında kararsız kalmasıdır.
Eğitim Amaçlı Bir Uygulama
Ahmet Haşim – Süvari
Şu bakır zirvelerin ardından
Bir süvari geliyor kan rengi;
Başlıyor şimdi melül akşamda
Son ışıklarla bulutlar cengi…
1-) Edebi akımlar
Bu şiir, tabiattan çıkmıştır. Tabiat karşısında hayaller kurulmuştur. Bu hayali imajlar sembol olarak kullanılmıştır. Şiirde akşam manzarası savaş alegorisi biçiminde anlatılmıştır. Bu neyin savaşıdır sorusu cevaplanmamıştır. Demeliyiz ki bu şiir sembolizm akımı içinde ele alınmalıdır.
2- ) Edebi türler
Nazım birimi dörtlüktür. Aruz vezniyle yazıldığı için şekil yönünden rubaiye daha yakındır. Çeşitli şiir formlarından izler taşıyan lirik bir şiirdir.
3- ) Metin tipi
Tasvir ağırlıklı bir metindir. Metinde anlatılan olay süreklilik arz etmektedir, hareketin varlığından dolayı “hikâye etme”den söz edilebilir.
4- ) Duygu tonu
Şiirin söz varlığını dikkate alırsak bu metnin okur üzerinde lirik, fantastik ve trajik duygular bıraktığını söyleriz.
Eğitimde Kullanılabilecek bir Analiz Modeli
Metin Tanıma Çalışmaları
İlk iş sağlam bir metin bulmaktır (taklit, sayfası eksik gibi hatalar olmamalıdır). Filoloji bu nedenle orijinal eserin peşindedir.
Bu bir kitapsa dış nitelikleri belirlenmelidir.
Dış metin incelemesi (Paratexte), eserin adı, yazarı, basım tarihi, metinle ilgili bilgiler, eserin içinde metnin yerinin tespiti, metnin türünün belirlenmesi, metnin maddi niteliklerinin belirlenmesi, sayfa düzeni, baskı nitelikleri tespit edilir.
Metnin Tarihi ve Sosyal Şartlar İçinde Anlaşılması
Buna metnin dış bağlamı denir. Metnin yazıldığı çevre, muhitin nitelikleri belirlenir. Devrin diğer eserleriyle kıyas yapılır. Tarihi, siyasi ve toplumsal meseleler incelenir. Yazarın sanat çevresi, kültürel hayatı ve dönemin edebi akımları araştırılır.
Dil Fonksiyonlarının Araştırılması
Jakobson’a göre dilin altı görevi: ifade etme, etkileme, bilgi verme, algılama, estetik ve üst dil fonksiyonlarıdır.
Bunların üçü temel görevlerdir (ifade etme, etkileme ve bilgi verme).
Ben zamiri birinci fonksiyonda, sen zamiri ikinci fonksiyonda, o zamiri de dili üçüncü fonksiyonda kullandığımızı gösterir.
Metnin Edimbilimsel (pragmatik) İncelemesi: Sözceleme
Edimbilime göre söz hangi şekliyle olursa olsun doğuşu itibarıyla şimdiki zamana bağlı bir olgudur.
Konuşma; şimdi, burada ve bu şartlar altında prensiplerine bağlıdır.
Bir söz daima söylendiği anın belirtilerini taşır. Dolayısıyla bir sözün anlaşılması onun söylendiği koşulların, şartların bilinmesine bağlıdır. Doğuş şartları içindeki söze sözceleme denir.
Metnin Dilbilimsel Bir Olgu Olarak İncelenmesi
Saussure, dilin esasını oluşturan “işaret”in, birbirine bağlı iki unsurdan oluştuğunu, bu unsurların da “ses” ve “anlam” olduğunu söylemiştir. Saussure’a göre bir kelime yahut dil işareti (gösterge), işaretleyen (gösteren) ve işaretlenenden (gösterilen) oluşur.
İşaretlenen, dil işareti zihnimizde ses imajı (kavram) oluşturur.
Bir dil işareti, bir isimle bir eşyayı birleştirmez, zihni bir kavramla bir ses imajını birleştirir. Buna göre kelimeler, cümleler ve hatta metinler ses tabakası ve anlam tabakası olmak üzere iki kategoride incelendi.
Ses ve anlam ayrımı yapısal kuramların esasını teşkil eder.
Cümlenin öğeleri seçme ekseni ve sıralama ekseni olmak üzere iki kategoride incelenmeye başlandı. Cümlenin öğelerinden herhangi birinin yerine başka alternatif sözcükler kullanabilme imkânı seçme eksenini oluşturur.
1) Dilin Tabakasının İncelenmesi (İşaretlenen “gösterilen”)
1- Seçme eksenine bağlı araştırmalar
a) sözcük bilimsel analiz
- bilinmeyen kelimeler
- temel ve yan anlamların tespiti: temel anlam, metni açıklamaya, yan anlam metnin etkileme işlevlerini üstlenir.
- Öbekleşmelerin tespiti: metinde yeni bir anlam düzlemi elde edilmek amacıyla kelimeler arasında kurulan ilişkileri inceler
b) Dilbilgisel unsurların incelenmesi
İsimler, sıfatlar, zamirler vs. metinde yüklendikleri anlam görevleri bakımından incelenir. Bu araştırma metinde çok fazla kullanılan kelimeler üzerinde yoğunlaşır ve önemli verilere ulaşılmasını sağlar.
c) Edebi sanatlar
2) Sıralama ekseni
Söz dizim analizi
a) kelime türlerinin çeşitlenmeleri
b) yapı
- cümle çeşitleri
- cümle seçimleri (yazarın hangi tip cümleleri tercih ettiğini tespit eder)
- cümlede kelimelerin düzeni
- cümlenin düzeni
2) Dilin Ses Tabakasının İncelenmesi (İşaretleyenin “gösteren” İncelenmesi)
1) Seçme ekseni
Ses bilim analizi
- Ses birimlerinin tekrarıyla elde edilen etkiler (kafiye, aliterasyon vs.).
2) Sıralama ekseni
Tecvit (prosodie) ve vezin (metrik)
a) Tecvit analizi (yoğunluk vurguları, titremleme, hız, noktalama gibi unsurları inceler
b) Tecvit elementlerinin düzenli dağılımı, ritim, periyot, oransızlık, nispetsizlik etkileri
c) mısralarda ritim, vurguların dağılımı, ritim çeşitliliği, ahenk
d) vezin
Metnin Diğer Metinlerle İlişkisi
1- Metinlerarası ilişkiler: varyant, alıntı, telmih, aşırmalar, çalmalar
2- Nazire metinler
3- Asıl metne ait olmayan cümleler: deyimler, atasözleri vs.
Kültür Nesnesi Olarak Metin
1- Metin dışı ilişkiler: Eleştiri, şerh, yorum
2- Ürünün takdim kipi: üslup özellikleri
3- Anlam tabakaları: eserin hakiki anlamı, tarihi anlamı, sembolik anlamı vs.
Metnin Yapısının İncelenmesi