Moderator
- Mesajlar
- 419
- Tepkime puanı
- 28
- Puanları
- 18
MALİYE POLİTİKASI
1.ÜNİTE
Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları
Alfred Marshall’ın talep fonksiyonunu geliştirmesi ile piyasa güçleri olgusu şekillendirilmiş çerçevesinde mikroekonominin temelleri atılarak ekonomi bilimi dönemsel aşamasını tamamlamıştır.
1929 Büyük Buhranın aşılması için Keynes’in 1936 te ünlü İstihdam, Para ve Faizin Genel Teorisi adlı eserinde ki görüşler üzerinde yükselen yeni bir ekonomi teori ve özellikle de politika alanı açılmış oldu.
Dar anlamda maliye politikası: Devletin bütçe kanalından yaptığı harcama artışının milli gelir ve istihdam üzerindeki yükseltici etkisidir.
Geniş anlamda maliye politikası: Devletin tüm vergi ve harcama araçları ve kamu teşebbüsleri ile giriştiği ekonomik faaliyetlerdir.
Klasikler Ve Neo-Klasikler Döneminde Tanımlanan Mikro ve Makro Amaçlar
1-Makroekonominin oluşmadığı birinci dönem maliye politikasını, tanımlayıcı ve pasif yaklaşımıdır.
2-1929 Büyük Buhranını izleyen dönemde, Keynes’in teorik görüşleri üzerinde yükselen ve makroekonomi alanının belirgin şekilde oluşum ve gelişimine yol açan maliye politikasını, hem ekonomik işleyişlerin algılanma hem de iradi müdahale biçimleri makroekonominin ikinci aşamasıdır.
3-Bu dönemin sonuna doğru, bir yandan küreselleşme akımı, diğer yandan da ekonomik krizler döneminin sonlandığı düşüncesi doğrultusunda önemini oldukça yitiren maliye politikası yaklaşımını sürecin üçüncü aşaması olarak niteleyebiliriz.
4-2008 yılında baş gösteren üçüncü derin kapitalist krizle yoğun devlet müdahalesi anlamında maliye politikası uygulaması dördüncü aşamada yeniden tarih sahnesine dönmüş gözükmektedir
KLASİK YAKLAŞIM
İç denge kavramı fiyat istikrarı ve istihdam, Dış denge kavramı ise cari denge olguları üzerine oluşturulur. Klasik ve neo-klasik dönem ekonomistleri, dönem koşullarına da dayandırdıkları varsayımlarla, sistemin işleyişinin otomatik dengeye yönelik olduğunu savunmuş, bundan dolayı ekonomiye devletin dışsal müdahalelerinin yerinde ve yararlı olmayacağı sonucuna ulaşmışlardır.
-Klasik dönem ekonomi anlayışında tüm kural ve koşullarıyla piyasa varsayımı esastır.
-Klasik dönem ekonomisi nispi fiyatlar mekanizmasına dayandırılmıştır.
Klasiklere göre paranın iki işlevi
1-Birinci işlevi ürün ve faktör piyasalarında değişim aracı olması,
2-ikinci işlevi ise servet biriktirme aracı olmasıdır.
Homojenite varsayımı: Değerlerin parasal değişime uğrarken reel ilişkilerde değişim yaşanmaması, tüm ürün ve faktör fiyatlarının aynı yön ve şiddette değişime uğradığı anlamına denir.Aynı yön ve şiddette hareket enflasyonun kaynak ve gelir dağılımı üzerindeki bozucu etki algılamasını ortadan kaldırmaktadır.
Klasik ve neo-klasik ekonomi temsilcilerince faktör piyasalarının otomatik mekanizmaları sadece istihdamı sağlamada etkili olmakla kalmayıp, gelir dağılımı konusunda da etkili sonuç ortaya koyar
Klasik ve neo-klasikler, aynî ekonomi döneminden devraldıkları ve John Baptise Say tarafından kavramsallaştırılan ve Say Yasası olarak bilinen “Her arz kendi talebini yaratır.” görüşüne dayalı olarak ekonomide arz ve talep dengesizliğinin oluşmayacağı görüşüne bağlı kalmışlardır.
Say Yasası olarak anılan yasanın işleyişi, piyasaya ürün arz eden ekonomik birimlerin aynı zamanda talep unsuru olarak devreye girdiği tezine dayanmaktadır.
**Klasik görüşe göre, ekonomilerin büyüyebilmesinin koşulu tasarruftur. Klasiklere göre, yatırım ile tasarruf arasındaki denkliği faiz oranı sağlar.
**Klasik dönemde iç istikrar alanında karşılaşılan en büyük güçlük “zorunlu kötülük” olarak algılanan devletin devreye alınmasında ortaya çıkmıştır.
Nötr vergiler: Yükümlü üzerinde gelir etkisi oluşturan fakat ikame etkisinin sıfır olduğu vergilerdir.
Kamu borçlanma sistemine klasiklerce karşı çıkılmasının Nedenleri
1-Piyasada nispi fiyatların bozulmaması ve ekonomik dengenin sarsılmaması endişesinden
kaynaklanmış olması düşüncesi
2-İkinci nedeni de borçlanmanın nesiller arasında kaynak dağılımını bozacağı düşüncesidir.
Klasik görüşe göre, dış denge, yani cari denge hakkındaki görüşler de iç denge konularında olduğu gibi, otomatik süreçlerle sağlanacağı şeklindedir.
Dış dengede otomatik düzenleyici faktör, o dönemlerde paranın, altın ya da gümüş veya bunların karışımından oluşan değerli madenlere bağlanmış olmasıdır.
-2-
Klasik yaklaşım iki bakımdan önemlidir.
1-İlk olarak klasik yaklaşım, kapitalist sistemi en saf hali ve ekonomik aktörlerin karşılıklı rol ve işleyişleri ile ele alması yönünden önemlidir. 2
2-Son dönem görüşlere ilham kaynağı olması, hatta bazı durumlarda olduğu gibi günümüz politikalarının şekillendirilmesinde model işlevi görmeleridir
* Yeni sağ görüşler ya da neo-liberal görüşlerin teorik temelleri klasik görüşlere dayanır.
KEYNESYEN YAKLAŞIM
Keynes ekonomiye yukarıdan, makro boyuttan bakarak, öncelikle makro dengelerin sağlanması kuralını getirmiştir. Bu görüşler doğrultusunda makroekonomi ve maliye politikası ortaya çıkmıştır.1929 Büyük Buhranı, ABD’nin batı kıyılarında ön ödeme sistemi ile yapılan yazlık tipi evlerin bir fırtınada yıkılması sonucunda finans dünyasında panik meydana getirmiş ekonomi durma noktasına gelmiştir.
Klasik ve neo-klasik ekonomistlerin ağızlarından düşürmediği piyasa işleyişinin otomatik olarak ekonomik dengeyi sağlayacağı, oluşabilecek herhangi bir dengesizliğin dahi piyasa süreçlerince ortadan kaldırılacağı görüşü 1929 Büyük Buhran’ı ve oluşturduğu sonuçlarla geçerliliğini yitirdi. Serbest piyasa kuralı olarak bilinen “laisses faire, laisses passe” (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) görüşü böylece yaşanan gerçeklerle yıkılmış oluyordu.
1929 Büyük Buhranın yanında Kapitalist Dünyada 1917 Sovyet Devrimi ile oluşan sosyalist sistem nedeni ile aşırı tedirginlik yaşanmış olmasıdır.
1929 Büyük Buhran’ından etkilenerek yeni görüş sunan Keynes, 1936 yılında ki İstihdam, Para ve Faizin Genel Teorisi adlı ünlü eserinde, ana fikir olarak, şunlara ağırlık vermiştir.
1- Keynes ilk olarak İşsizliğin çözümünün klasik görüş sahiplerinin savunduğu gibi rekabetçi serbest piyasa güçlerinde değil, toplam talebi yükseltmede rol oynayabilen kamu müdahalesinde olduğunu,
2- İkinci olarak, bir yanda istihdam diğer yanda da para ve faizi ele alarak, yine klasik görüş sahiplerinin ekonomide dikotomi görüşünün aksine, parasal ve reel sektörler arasındaki etkileşimi vurgulamıştır.
1929 Büyük Buhran dönemine gelene dek ağırlıklı olarak mikroekonomi alanı içinde kalan ekonomistler, fiyat mekanizması göstergelerini öne çıkarmışlar, makroekonomi alanına geçememiş olup, milli gelir düzeyi üzerinde etkili olduğu düşünülen tasarruf ve yatırım fonksiyonlarını dahi bir fiyat sürecine, faiz oranına bağlamışlardı.
Keynes’in makroekonomi alanında Önemli Katkıları
1-Makroekonomiyi mikroekonomi temellerinden anlatmak değil, tam tersine, ekonominin işleyişini makroekonomi temelinden açıklamak olmuştur.
2- Toplam talebin toplam arza eşit olduğu denge koşulunda ekonomide tam istihdam düzeyinin sağlanamıyor olmasını işaret etmesidir.
**Keynesyen; yatırımların belirlenmesinde klasik dönemde kabul edildiği üzere sadece faiz oranı değil, faiz oranı yanında yatırımların marjinal etkinliğinin de dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür.
Efektif talep: Tam istihdamın sağlanmasına yönelik olarak kamu talebi ile destekli toplam talep miktarıdır.
Paranın İşlevleri
1-İşlem Amaçlı 2-Servet Saklama Amaçlı 3-Spakilatif Amaçlı
--Spekülatif para talebinin para arzı ile kesiştiği noktada piyasa faiz oranının belirlendiği şeklindeki Keynesyen görüş, tasarruf ve yatırım fonksiyonlarının faiz oranını belirlediği klasik görüşten farklı olarak, dönemin parasal ve borsa işlevlerini açıklamada geçerli teorik yapıyı oluşturmuştur.
--Keynes’in “mutlak nakit tercihi” olarak ifade ettiği, ancak teoride, Robertson’un tanımı ile likidite tuzağı olarak bilinen bu nokta, para politikasının etki alanının bittiği yerdir.
Likidite tuzağı: Faiz oranında, halkın arz edilen tüm para miktarını tutmaya hazır olduğu durumdur.
**Ekonomide Keynes’in önemi sadece maliye politikasının temellerini atarak, ekonomilere makro açıdan yaklaşımın önemini göstermekten ibaret olmamıştır. Keynes, ekonomilerin işleyiş mekanizmalarını bir bütünsellik içinde modelleyerek, kantitatif araştırma yapanlara alt-yapı hazırlamıştır.
**Keynesyen sistemde kamu harcamalarının temel işlevi: Tam istihdamı sağlamaya yönelik efektif talebin oluşturulması
MONETARİST YAKLAŞIM
Başta Milton Friedman olmak üzere Monetarist (parasalcı) olarak anılan bu görüş mensupları Keynes’in ekonomiye aktif müdahale fikrinin yanlış olduğunu, Keynesyen görüşe tam ters olarak, müdahalenin olmadığı durumda ekonominin kendi dengesini sağlayacağı fikrini savunmuşlardır.
-3-
Monetarist görüş yanlıları, para ile reel ekonominin işleyişi arasındaki ilişkiyi klasik görüş yanlıları kadar tarafsız görmemekle beraber, para arzının reel ekonomi üzerindeki etkisinin Keynes’in savunduğu kadar etkili ve güçlü olduğunu da kabul etmemişlerdir.
Monetaristler, ekonomik istikrarın sağlanabilmesi açısından para arzının üretim artışı ile sabit oranda tutulması gerektiği ileri sürmüşlerdir. Üretim artışına koşut olarak para arzı belirli bir oranda artırılabileceği gibi, işsizlikle mücadele açısından hassas ayar mekanizması olarak da kullanılabilir.
Monetarist yaklaşım taraftarlarına göre Keynesyen genişletici önlemler ancak kısa dönemde etkili olabilir, uzun dönemde sistem eski durumuna döner.
Doğal işsizlik: Emek verimlilik artışının sıfır ve ortalama reel ücret haddinin sabit olduğu, sonuçta fiyat düzeyinin de sabit kalabildiği koşuldaki işsizlik oranıdır.
Friedman doğal işsizlik oranı düzeyinde fiyat artışlarına karşı duyarsız Phillips eğrisi tanımlamasını geliştirmiştir.
Phillips eğrisi uzun dönemde negatif eğimli değil, doğal işsizlik oranında dikey görünümündedir. Friedman’ın tanımlamasına göre, var olan ücret düzeyinde iradi olarak işsiz kalmak isteyenler doğal işsiz olarak kabul edilir. 3
Para yanılsaması: İşçilerin enflasyon karşısında reel ücret düzeyi ile net algılama yapamamasıdır.
Friedman, Phillips eğrisinin daima negatif olmayacağı nı, enflasyon ve işsizliğin birlikte görüldüğü stagflasyon dönemlerinde eğrinin geçici süreler içinde pozitif görüntü alacağını ileri sürmüştür.
Phillips eğrisi dikey görünüm kazanarak, doğal işsizlik oranını sabit düzeyde tutacaktır.
---Keynesyen görüşe göre ileri sürülmüş olan vergi indiriminin tüketim harcamalarını yükselterek milli geliri artıracağı tezi de monetaristlerce, devamlı gelir ya da yaşam boyu gelir kavramı ile reddedilmiştir. Bu görüşe göre, bireyin bir dönemdeki tüketim harcamaları sadece o dönemdeki gelirinin değil, yaşam boyu elde etmeyi öngördüğü gelirin ortalamasının fonksiyonudur.
Dışlama etkisi: Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumudur.
-Dışlama etkisinin ortadan kaldırılarak kamu yatırım harcamalarının tam çarpan etkisinin oluşumu için maliye politikasının tamamlayıcısı olarak faiz etkisini ortadan kaldıracak şekilde Merkez Bankası’ndan borçlanma yoluyla para tabanının genişletilmesi gerekmektedir.
Ekonominin mikro Temellerini Araştırmaya Yönelik Talep-Yanlı Son Dönem Yaklaşımlar
1- Yeni Klasik Akım 3- Post Keynesyen Akım
2- Yeni Keynesyen Akım 4- Neo-liberal Akım
Yeni Klasik Akım
Temsilcileri: Robert Lucas, Frederic Miskin ve Edward Prescott, Sargent
Bu akıma göre fiyat ve ücretlerin tam esnek varsayımı altında toplam arz fonksiyonu çeşitli nedenlere dayalı olarak oluşan şoklardan etkilenir.
Yeni klasik akım taraftarlarının en temel varsayımına göre ekonomik birimler çıkarlarını en çoklaştırıcı yönde davranış gösterirler.
Yeni klasiklere göre ekonomilerde görülen dalgalanmalar hükümetlerin almış olduğu kararların bireyler tarafından rasyonel beklenti modellerine alınmamış olmasıyla oluşturulan yanlış davranışlarındadır.
Rasyonel beklentiler: Kişilerin ekonomik değişkenlere ilişkin tüm bilgileri kullanarak yaptıkları beklentilerdir. Lucas ve Sargent tarafından geliştirilmiştir
**Rasyonel beklentiler teorisi ile geniş kapsamlı olarak aynı bağlamda ele alınan yetersiz bilgi yaklaşımı arasındaki fark: Yetersiz bilgi sahibi olmak algılamanın kısmi olmasına yol açarken, rasyonel beklenti sahibi olmak algılamada bütünsellik oluşturarak, sistematik hata payını en aza indirir.
Schumpeter yaklaşımına göre teknolojik gelişmenin ekonomi içinde massedilebilmesine dek toplam arz fonksiyonunda ve istihdamda şoklar yaşanabilir.
Yeni Keynesyen Akım
Temsilcileri: G. Mankiw, J.Yellen, G. Akerlof, D. Carlton ve J. Stiglitz
Bu akımın temel dayanağı ücretler ve fiyatların katılığı ve yaşanan şoklar karşısında bu katılığın oluşturduğu dalgalanmalardır.Yeni Keynesyen görüş çeşitli nedenlerden kaynaklanan ücret ve fiyat katılığı üzerinde yoğunlaşarak ekonomik şokları açıklamaya çalışmıştır.
Bu yaklaşımda ücret ve fiyat yapışkanlığına Yani Katılığına yol açan Nedenler
1-Ücret sözleşmelerinin ani ve sık değişmeyip, genellikle uzun dönemler için yapılıyor olması
2-Risk faktörü
3-Ücretlerin işçi sendikaları tarafından yapılıyor olması
4-İşçilerin iş verimliliğini yüksek düzeyde tutup piyasa düzeyinden yüksek ücret belirleme kuralıdır.
5-Katalog fiyatı olarak bilinen, piyasada fiyat değişmelerinin belirli eşiği aşmadığı sürece fiyatların sabit düzeyde tutulduğu durumdur.
-4-
Post Keynesyen Akım
Temsilcisi Robinson’dur. Gelir dağılımına Faktör paylarının asimetrik dağılımı olarak parmak basmıştır
Post Keynesyen görüşte ise, ekonomik şok ve dengesizliklerin ücret ve kâr getirilerini birbirinden uzaklaştırması nedeniyle gelir dağılımı konusu önem kazanmıştır.
Joan Robinson gibi bazı ekonomistler gelir dağılımı mücadelelerinin çağdaş ekonomik sorunların açıklanmasında önemli olduğunu düşünmüşlerdir.
Michal Kalecki de tasarruf ve yatırımların dağılımını ekonomik dalgalanmaların açıklanması bağlamında incelemiştir.
Ekonomide yatırım ve tasarrufların dengesizliği yanında ekonomilerde ücret yüksekliklerinden dolayı görülen sürekli enflâsyonun dengesizlik unsuru Weintraub tarafından ileri sürülmüştür.
Neo-liberal Akım
Neo-liberal politika taraftarları tüm ekonomilere hakim piyasa kuralı çerçevesinde üretim faktörlerinin ülkelerarası serbest dolanım hakkını savunmuş sermaye, bu hakkı kendi için kullanmış ancak, işçiler aynı haklardan mahrum bırakılmıştır. Bunun nedeninin kâr oranının yükseltilmesine yönelik olduğu açıktır.
Neo-Liberal akım arz yönlüdür ve arz yönlü akımı savunan Herbert Stein dir.
Arz faktörü üzerinde etkili temel görüş özel kesimin kamu kesimine göre daha verimli olduğu, bu nedenle vergi vs gibi ağır kamu yükümlülükleri ile engellenmek yerine, teşvik mekanizmaları ile desteklenmesi gerektiği iddiasına dayanır.
**Maliye politikası açısından neo-liberal politikalar çerçevesinde uygulama aracı olan arz-yanlı ekonomi politikalarının temel görüşü de vergi ve benzeri kamu yükümlülüklerinin üretim faktörleri üzerindeki olumsuz etkilerinin öne çıkarılması ve bu yükümlülüklerin hafifletilmesi dir. 4
Laffer eğrisi belirli aralıkta vergi oranları ile faktör arzı arasında ters yönlü ilişki olduğu ileri sürülmüştür. Laffer eğrisi varsayımı altında, vergi oranlarının hafifletilmesi vergi hasılatını yükselteceğinden bütçe açığı sorunu ile karşılaşılmayacaktır.
**Talep yanlı politikalar Keynesyen kökenli olup piyasa dengesizliklerinin talep yetersizliğinden kaynaklandığı görüşüne dayanır. Arz yanlı politikalar ise küreselleşme döneminde tüm yerküre piyasa olarak devreye sokulduğundan, artık ulus devletler içinde talep genişletici önlemlere gereksinim olmadığı, buna karşın dünya piyasalarına açılan sermayelerin arz yönünden desteklenmesi gerektiği görüşüdür.
MALİYE POLİTİKASININ AMAÇLARI
1-İç Ekonomik Dengenin Sağlanması
2-Dış Ekonomik Dengenin Sağlanması
İç Ekonomik Dengenin Sağlanması
İç ekonomik dengenin sağlanması konusu statik ve dinamik olarak iki alt bölüme ayrılır.
Statik Amaç: İç istikrar alanı statik olarak fiyat istikrarı ve istihdam konularını kapsar. Fiyat istikrarı konusu, ekonominin enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerden uzak maliye politikasıdır.
*Fiyat istikrarına yönelik maliye politikası aracı olarak bütçe gelir ile giderleri arasındaki farkın ayarlanması dikkate alınır
**Keynesyen Y = C + I + G eşitliğinde parasal gelir düzeyinin ayarlanmasında kamunun elindeki en etkili iradi seçeneğin G şıkkıdır.
**Kamunun yatırım veya diğer harcamalar yoluyla gerçekleştirilen açık bütçe politikasının ve harcama artışının istihdam üzerindeki etkisi 1958 yılında İngiliz ekonomisti Phillips tarafından Phillips eğrisi olarak açıklanmıştır. Phillips eğrisi enflasyon, ücretler ve işsizlik oranı arasındaki ilişkiye bağlı olarak, enflasyonla işsizlik arasında negatif bir ilişki olduğunu ileri sürer.
Dinamik Amaç: Maliye politikasının dinamik amacı arasında ise gelişmiş ekonomilerde ekonomik
büyüme, gelişmekte olan ekonomilerde ise ekonomik kalkınma amaçları yer almaktadır.
**Ekonomik büyümenin hedefi, fiili büyüme oranını veri kaynaklar ve etkinlik koşulları ile belirlenen potansiyel büyüme oranına yaklaştırmaktır.
Dış Ekonomik Dengenin Sağlanması
Ekonominin dış dünya ile olan ekonomik ilişkilerinde cari hesap dengesinin sağlanmasını içerir. Tüm bu amaçlar yumağı içinde bütünsel olarak optimum koşulu yakalamak her zaman mümkün olmayabilir. Amaçların tümünün sağlanamadığı durumlarda tercihli olanlara ağırlık verilerek politika uygulanır.
**Otonom yatırım harcamalarının dışlama etkisi “Ödünç verilebilir piyasalardan yapılan borçlanma durumunda” oluşur.
MALİYE POLİTİKASININ ARAÇLARI
a. Vergiler c. Kamu yatırım harcamaları
b. Kamu borçları d. Bütçe açığı
-5-
Türkiye’de 1930’larda uygulanmış olan devletçilik politikaları bağlamında kurulmuş olan Kamu İktisadî Teşebbüsleri’ni (KİT) örnek olarak verilir.
**Columbia Üniversitesi’nde Prof. Carl Shoup yönetiminde yapılmış bir doktora tezi, bir ekonomide vergi yapısının, ekonominin içinde bulunduğu gelişme aşaması ve örgütlenme biçimine bağlı ve bunlarla
uyumlu olarak ortaya çıktığını göstermiştir.
Maliye Politikasının Etkinliği
Maliye politikasının etkisini ölçebilmek için tam istihdam koşulu altında saptanan bütçe fazlası ile filli bütçe büyüklüğü arasındaki fark dikkate alınır. Bunun nedeni, kamu bütçesi büyüklüğüne ve kalemlerine çoğu durumda iradi müdahale olmadan ekonomideki bazı değişikliklerin etki ediyor olmasıdır. Maliye politikasının net etkisi anlaşılıp ortaya konulduktan sonra, hangi politikaya yönelik kullanılacağı saptanabilir.Amaç ve araç belirlenmesi sonrasında politikaların zamanlamasına da dikkat etmek gerekir.
Tam istihdam bütçe fazlası formülü 1956 de Cary Brown tarafından geliştirilmiştir TİBF = T - G – TR
T vergi gelirini; G kamu cari ve yatırım harcamalarını; TR ise transfer harcamalarını göstermektedir.
Bütçe devresel bileşkesi: Tam istihdam bütçe fazlası ile olağan dönem bütçe fazlası arasındaki farktır.
Mali sürüklenme: Bütçe devresel bileşkesinde görülen fazlanın ekonomide gelir artışını frenlemesidir.
Maliye Politikasının Sınırları
Maliye politikası, ekonomide sorunların tanınması ve politikaların uygulanarak sonuç alınması konularında zamanlama sorunu ile de karşı karşıyadır. Maliye politikasının uygulanmasında karşılaşılan ve siyasi yönü ile aşılması oldukça güç olan bir diğer sorun da deflâsyonist dönemlerde uygulamaya koyulan maliye politikası önlemlerinin siyasi olarak olumlu karşılanıyor olmasına karşın, enflasyonist dönemlerde alınabilecek daraltıcı politika önlemlerinin siyasi olarak sevimli olmama durumudur.
Maliye politikalarının bir ekonomide etkili olabilmesi için, müdahalelerin zamanlamasının iyi yapılması, müdahale dozunun optimal olması ve müdahalenin uygun alan üzerinde yapılması gerekir.Türkiye’de 2000 yılında uygulamaya konulmuş olan daraltıcı IMF politikaları son on yılı aşkın bir süredir halktan büyük tepki ile karşılaşmadan uygulanmaktadır.
2.ÜNİTE 5
KEYNESYEN YAKLAŞIM VE MAL PİYASASINDA DENGE
Makroekonomi büyük ölçüde J. Maynard Keynes’in çalışmalarına dayanır ve toplam milli hasılayı belirleyen faktörleri inceler.
Mal ve Hizmet Alımına Yönelen Kamu Harcamaları ve Harcama Çarpanı
-Basit Keynesyen milli gelir modelinde gayri safi milli hasılanın parasal değeri (Y), bir ekonomideki toplam mal ve hizmet talebinin parasal değerine eşittir.
-Bir ekonomide üretilen mal ve hizmetler, ya hane halkı tarafından tüketim amacıyla (C) ya da firmalar tarafından yatırım amacıyla (I) satın alınır.
Dışa kapalı bir ekonomide Y ise formül olarak Y = C + I0 + G0 şeklinde ifade edilir.
--Bu modelde yatırım, kamu harcamaları ve bu harcamaların finansmanı için toplanan vergilerin otonom (diğer faktörlerden bağımsız) olduğu varsayılmaktadır.
Marjinal Tüketim Eğilimi: Kullanılabilir kişisel gelirdeki değişikliğin tüketim miktarında meydana getirdiği değişikliktir.
Kamu Harcamaları Çarpanı: Kamu harcamalarında meydana gelen değişikliğin gelir düzeyinde meydana getirdiği değişikliği ölçmek için kullanılan katsayıdır.
Transfer Harcamaları Çarpanı: Transfer harcamalarındaki bir değişikliğin gelir düzeyinde yarattığı değişmeyi gösteren katsayıdır.
Vergi Çarpanı:Vergilerde meydana gelen değişikliğin gelir düzeyinde yarattığı değişmeyi ölçen katsayıdır.
Vergi çarpanı, kamu harcamaları çarpanının aksine negatif işaret almaktadır. Çünkü, kamu harcamaları toplam talebi arttırırken, vergiler hane halkının kullanılabilir gelirini azaltarak taleplerini düşürür.
Denk Bütçe Çarpanı: Eşit miktardaki vergi artışı ile finanse edilen kamu harcamalarının gelir düzeyinde, artan kamu harcamalarına eşit miktarda bir artış yaratması durumudur.
Denk bütçe çarpanının geçerliliği belirli varsayımlara dayandırılmaktadır.
1-Kamu harcamalarının tamamının mal ve hizmet alımına yönelmesi
2-Kamu harcamalarından yararlananların marjinal tüketim eğilimi ile vergileri ödeyenlerin marjinal tüketim eğilimlerinin aynı olması.
3-Kamu harcamalarında meydana gelen artışın özel kesimin harcamalarını etkilememesi
4-Faizlerin değişmediğidir.
-6-
Gelire Bağlı Vergiler
Basit Keynesyen modelde verilerin otonom olduğu varsayılmaktadır. Halbuki günümüzde vergilerin bir kısmı otonom olmakla beraber, önemli bir kısmı gelirle bağlantılı olarak alınmaktadır. Bireysel gelir vergisi ve kurumlar vergisi gelirin doğrudan bir fonksiyonu iken, harcama vergileri de dolaylı olarak gelirle bağlantılıdır. Gelire bağlı vergilerin dikkate alınması halinde çarpan değeri öncekinden farklı olarak 1/1-c (1-t) biçimini almaktadır ve bu çarpan değeri Eşitlik 9’daki çarpan değerinden daha küçüktür.
Maliye Politikası ve Açık Ekonomi
Bu modelde başka ülkelerin milli gelirine bağlı olan ihracatın otonom olduğu, ithalatın ise ülke gelirine bağlı olduğu varsayılmaktadır. Bu modelde başka ülkelerin milli gelirine bağlı olan ihracatın otonom olduğu, ithalatın ise ülke gelirine bağlı olduğu varsayılmaktadır. Buna göre, ithalat, M = mY dir.
Marjinal İthalat Eğilimi: Gelir düzeyinde meydana gelen değişikliğin ithalat miktarında meydana getirdiği değişikliktir. milli gelire bağlı ithalat modele katıldığında yeni çarpan değeri 1/1-c(1-t)+m olmaktadır. Bu çarpan değeri ithalatın olmadığı çarpan değerinden daha küçüktür. Bunun nedeni, yurt içinde yaratılan talebin bir bölümü yabancıların ürettiği mallara yöneldiğinden, ithalat artmakta ve harcama artışının milli hasıla üzerindeki olumlu etkisi daha az olmaktadır.
IS ve LM modeli Eğrisi :Mal ve para piyasasındaki dengeleri eşanlı olarak çözen ve J. Hicks ve A. Hansen tarafından geliştirilmiştir.
IS Eğrisi Mal Piyasasını (Eşitlik 25)
LM Eğrisi Para Piyasasını temsil eder. (Eşitlik 28) dir.
IS Eğrisi: Planlanan harcamalarla üretim düzeyinin eşit olduğu denge noktalarında gelir ile faiz oranı arasındaki ilişkiyi gösteren eğridir.
*Toplam yatırımlar, otonom yatırımlar ve değişken yatırımların bir fonksiyonu olarak I = I0 – ir
*Eşitlik 21, Eşitlik 20’ye eklendiğinde Y = a (A – ir)
LM Eğrisi: Para arzı ile para talebinin eşit olduğu denge noktalarında gelir ile faiz oranı arasındaki ilişkiyi gösteren eğridir.
**Maliye veya para politikalarından hangisinin daha etkili olduğu spekülasyon güdüsüyle para talebine ve yatırım talebinin faize duyarlılığına bağlıdır. Bu iki farklı durum ise Keynesyen ve monetaristler arasındaki tartışmanın özünü oluşturur.
Denge gelir düzeyi iki değişkene bağlıdır. A , kamu harcamalarını da içeren otonom harcamalar ve M/P, reel para miktarıdır. A ’nın katsayısı harcama çarpanını, M/P ’nin katsayısı ise para çarpanını göstermektedir. Sayısal olarak ifade ettiğimizde a=0.3, b=0.1, a=2, i=0.1 iken, harcama çarpanı ve para çarpanının her ikisi de 1.25 olacaktır.
**IS-LM modelindeki harcama çarpanı, basit Keynesyen modeldeki harcama çarpanından daha küçüktür. Bunun nedeni harcama dolayısıyla artan gelir, para talebi yoluyla faizi bir miktar arttırdığından artan harcamaların tamamının gelire yansımamasıdır. 6
***Toplam talep eğrisinin türetildiği model IS/LM Modelidir
Kapalı Ekonomide Maliye ve Para Politikaları
Harcamalardaki değişiklikle uygulanacak maliye politikası IS eğrisi içerisinde temsil edilmektedir. Kamu harcamalarındaki bir artış (dolayısıyla A’daki bir artış) IS eğrisini sağa hareket ettirerek faiz oranı ve gelir düzeyini arttırmaktadır. Bu harcama artışının faiz oranına ve gelire ne kadar yansıyacağı IS ve LM eğrilerinin eğimine bağlıdır.
-Gelir ile para talebi arasındaki pozitif ilişki
-Para arzı sabit iken talebinin artması faiz oranını arttırır
-Faiz oranı ile yatırımlar arasındaki negatif ilişki
Nötr Para: Para arzındaki bir artışın, reel değişkenleri etkilemeden, fiyat artışlarına yansımasıdır.
Kapalı ekonomide iç denge üzerinde durulurken, açık ekonomide iç ve dış denge beraber dikkate alınır. Dolayısıyla, bir bütün olarak açık ekonomide maliye ve para politikaları yurt içinde fiyat istikrarı ve tam istihdam amacına yönelirken, dış ödeme sorunları ile karşı karşıya gelinmemesi gerekir.
**Faiz oranlarının artması yatırım talebini düşürürken dışlama etkisini arttırarak gelir düzeyini düşürür. Bu etkinin ortaya çıkmasının bir nedeni, bireylerin reel harcanabilir gelirlerinin enflasyon nedeniyle düşmesi ve dolayısıyla tüketimlerinin azalmasıdır. Diğer bir neden ise enflasyon artışı sonucu ana paranın değer kaybetmesi ve alacaklılarla borçluların gerçek alacak ve borç değerlerinin olumsuz etkilenmesidir.
-7-
Açık Ekonomide Maliye ve Para Politikaları
**Kapalı ekonomide ekonomik denge, yurt içi denge ya da iç denge anlamına gelmektedir
İç denge, yurt içi fiyat istikrarı (enflasyonun kontrol altına alınması) ve tam istihdamın sağlanması (işsizliğin önlenmesi) anlamına gelirken,
Dış denge, dış ödemeler dengesini sağlama anlamına gelecektir.
Sabit Döviz Kuru Sistemi: Belirli bir kur üzerinden Merkez Bankası’nın döviz alım satımı yapmasıdır.
Esnek Döviz Kuru Sistemi: Döviz kurunun, döviz arz ve talebine bağlı olarak piyasada belirlenmesidir.
**Sabit döviz kuru sisteminde bu açığın karşılanması için Merkez Bankası belirlenmiş kur üzerinden döviz satacak ve dolayısıyla piyasadan para çekecektir. Bunun etkisi daraltıcı olacaktır. Sermaye hareketlerinin serbest olması halinde ise kamu harcamaları artışı nedeniyle, artan faiz oranları sermaye girişine neden olacak, Merkez Bankası’nın döviz alımı nedeniyle para arzı artacak ve para politikası nedeniyle milli gelirde ek bir artış olacaktır.
Esnek döviz kuru sisteminde maliye ve para politikaları etkisi, sabit döviz kuru sistemine göre fazladır.
Maliye ve para politikaları uygulanırken sadece milli gelir ve istihdam üzerindeki etkiler değil, fiyatlar üzerindeki etkilerin de dikkate alınması gerekmektedir.
TOPLAM TALEP EĞRİSİ: Bir ekonomide mal ve para piyasalarının eşanlı olarak dengede olduğu fiyat düzeyi ve çıktı miktarı bileşimlerini gösteren eğridir.
-Toplam talep eğrisi de mikroekonomideki herhangi bir malın talep eğrisi gibi negatif eğimlidir.
Toplam Talep Eğrisinin Aşağı doğru Olmasının Nedenleri
1-Refah etkisi, fiyat düzeyinin düşmesiyle para ve diğer varlıkları elinde tutan bireylerin kendilerini daha zengin hissederek daha fazla harcama yapacaklarını ifade eder.
2-Uluslararası etki, yurt içi fiyatlarla diğer ülke fiyatlarının nispi değişimlerine ilişkindir.
3-Faiz etkisi ise para arzının değişmediği varsayımı altında fiyat düzeyinin düşmesi halinde reel para arzının artmasıyla ilgilidir.
Toplam talep eğrisinin bir bütün olarak sağa veya sola kayması, uygulanan maliye ve para politikaları sonucu olabileceği gibi, ekonomide ortaya çıkan değişmelerle de mümkündür.
-Kamu harcamalarının artması sonucunda IS eğrisi sağa kayar
-Kredi kartı kullanımının yaygınlık kazanması işlem güdüsüyle para talebini azaltmakta, para talebindeki düşüş ise (LM eğrisinin sağa kayması)’na neden olur ve faiz oranını düşüreceğinden, yatırımlar ve dolayısıyla gelir düzeyi artmaktadır.
-Kredi kartı kullanımındaki artışın yarattığı talep artışı fiyat düzeyinde de artışa neden olursa, LM eğrisi sola kayacak ve beklenen gelir düzeyi artışı olmayacaktır.
TOPLAM ARZ EĞRİSİ: Firmaların, verili her fiyat düzeyinde, arz etmek istedikleri toplam çıktı miktarını gösteren eğridir.
KEYNESYEN TOPLAM ARZ EĞRİSİ: Ekonomi ciddi bir durgunluk içindeyken mevcut fiyat düzeyinde talep edilen malların firmalar tarafından arz edileceğini gösteren yatay toplam arz eğrisidir.
Keynesyen arz eğrisinin geçerli olması (yatay eksene olması) durumunda toplam talepteki bir artış fiyat düzeyini etkilemeden üretimi ve istihdamı arttırmaktadır. Keynes’e göre ücret ve fiyatlar katı olduğundan, durgunluk döneminde işsizlik kalıcı olmaktadır.
KLASİK TOPLAM ARZ EĞRİSİ: Tam istihdam düzeyinde fiyat ne olursa olsun aynı miktarda mal üretileceğini gösteren dikey toplam arz eğrisidir.
TOPLAM ARZ EĞRİSİNİN ORTA ALANI: Ekonomi tam istihdama yaklaşırken fiyatlarla üretilen mal miktarı arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteren toplam arz eğrisidir. 7
Arz eğrisinin pozitif eğimli olduğu orta alanda kamu harcamaları kısmi bir dışlama etkisi yaratarak fiyatları bir miktar arttıracağından, üretim artışı sınırlı olacaktır.
**Keynesyen ve klasik arz eğrileri bir ekonomideki aşırı uçları ifade etmektedir ve istisnai durumlardır. Arz eğrisi, belirli bir kapasiteden sonra artan marjinal maliyetler nedeniyle, genellikle pozitif eğimlidir.
--Arz eğrisinin konumu, talepteki artışın üretimi ne kadar etkileyeceğini belirler.
--Arz eğrisinin talepten bağımsız olarak değişmesinin diğer bir nedeni üretim kapasitesindeki artışlardır.
Bir ekonomide denge, toplam arz ve toplam talebin eşit olduğu, yani toplam arz ve toplam talep eğrilerinin kesiştiği noktada gerçekleşir.
--Keynes’in temel yaklaşımı ekonominin tam istihdamın altında olduğu, dolayısıyla kullanılmayan (atıl) bir kapasitenin mevcut olduğu varsayımına dayanmaktadır.
-8-
Klasik arz eğrisinin geçerli olması halinde maliye ve para politikalarıyla çıktı ve reel gelir düzeyini arttırmak mümkün olmamaktadır. Uygulanan genişletici maliye veya para politikaları sadece fiyat düzeyini yükseltmekte, çıktı ve reel gelir düzeyi aynı kalmaktadır.
Beklentiler ve Toplam Arz Eğrisi
Toplam arz açısından önemli bir konu enflasyon beklentileridir. Eğer enflasyon beklentisi sabit ise toplam arz eğrisi yatay konuma yakındır ve kısa dönemde üretimde meydana gelen değişmeler fiyatları fazla
etkilemez. Uzun dönemde enflasyonun sabit kalması halinde beklenen enflasyonla gerçekleşen enflasyon birbirine eşit olacağından uzun dönem toplam arz eğrisi dikey olacaktır. Beklentilerin olumlu olması halinde kapasite kullanım oranları yüksek olacak ve verili fiyat düzeyinde daha fazla mal arz edilecektir.
Ücret ve fiyatların esnek olmadığını savunan Keynesyen görüşe göre, ücret ve fiyatlardaki uyumun zaman alması nedeniyle arz eğrisi pozitif eğimlidir.
Friedman’ın uyumlu beklentiler modeline göre ise parasal aldanma nedeniyle yanlış bir algılama sonucu emek arz ve talebi artmakta ve fiyatlar uyarlanıncaya kadar toplam arz eğrisi pozitif olmaktadır.
Rasyonel beklentiler durumunda ise ekonomik aktörler doğru tahmin yapmakta ve beklenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon birbirine eşit olmaktadır. Bu görüşe göre, kısa dönemde bile talepte meydana gelen bir artış üretim ve istihdamı etkilemeyecek ve işsizlik her zaman doğal işsizlik düzeyinde kalacaktır.
**Likidite tuzağı varsayımı Keynesyen e aittir.
3.ÜNİTE
İRADİ MALİYE POLİTİKALARI
Maliye politikasının en tartışmalı konularından birisi, bir ekonomide ekonomik istikrarı sağlamak açısından iradi maliye politikası ve otomatik istikrar sağlayıcılar (otomatik stabilizatörler) arasında yapacakları tercihin ne olması gerektiğine ilişkindir.
İradi Maliye Politikaları: Bir ekonomide talebi yönlendirmek veya istikrar sağlamak amacıyla siyasal otoritenin iradi kararlar almasıdır.
İradi Maliye Politikalarının Başarısını Etkileyen Faktörler
1-Ekonomik Tahminlerin Doğruluğu
2-Gecikmeler Sorunu
Gecikmeler sorunu
1-Tanıma gecikmesi: Bir ekonomide herhangi bir sorunun ortaya çıkışı ile bir mali işlem için harekete geçme kararı arasındaki gecikmedir.
2-Uygulama gecikmesi: Bir maliye politikası paketi için harekete geçme anı ile bu paketin uygulamaya başlanması arasındaki gecikmedir.
3-Tepki gecikmesi: Bir maliye politikası işleminin uygulanmaya konulması ile beklenen sonucu vermesi arasındaki gecikmedir.
**İradi maliye politikalarının genel olarak ekonomi politikaları içerisindeki yerine ilişkin olarak katkıda bulunan çok sayıda maliyeci vardır. Alvin Hansen bu konuda önemli bir maliyecidir.
Türkçeye çevrilen kitaba örnek= Alvin Hansen (1959), Para Teorisi ve Maliye Politikası,
OTOMATİK İSTİKRAR SAĞLAYICILAR
Otomatik istikrar sağlayıcılar: Hiçbir iradi karara gerek kalmadan durgunluk döneminde bütçe açığı veya enflasyon döneminde bütçe fazlası yaratarak ekonomide istikrar sağlayan mekanizmalardır.
Otomatik İstikrar Gücünün Ölçülmesi
Otomatik istikrar gücünü (OG) aşağıdaki şekilde hesaplamak mümkündür:
Denklemdeki ΔY*, vergilerin mevcut olduğu durumda kamu harcamaları ve yatırım miktarındaki değişmelerin milli gelir üzerindeki etkisini,
ΔY ise vergilerin olmadığı bir durumda kamu harcamaları ve yatırım miktarındaki değişmelerin millî gelir üzerindeki etkisini göstermektedir.
ΔY*
OG=1- -------------
ΔY
ΔY* =Vergilerin mevcut olduğu durumda kamu harcamaları ve yatı rım miktarındaki değişmelerin milli gelir üzerindeki etkisini 8
ΔY = Vergilerin olmadığı bir durumda kamu harcamaları ve yatırım miktarındaki değişmelerin millî
gelir üzerindeki etkisini göstermektedir.
Vergilerin ekonomik büyüklükler üzerinde herhangi bir etkisi yoksa, ΔY*= ΔY olacak ve OG=0 olacaktır.
OG=1 olması halinde ise ekonomideki otomatik istikrar gücü tamdır.
-9-
Maliye politikasının iki temel aracı
1- Kamu harcamaları ,
2- Vergilerin ekonomik istikrar sağlayıcı işlevi
Kamu Harcamalarının Otomatik İstikrar Sağlayıcı İşlevi
Kamu harcamalarının gelir düzeyine duyarlılığı daha az olduğundan, istikrar sağlayıcı özelliği vergilerden daha düşüktür. Çünkü, kamu harcamaları harcamacı kuruluşlara ayrılan ödeneklerle ve bu ödeneklerin siyasal süreçte onaylanması ile gerçekleşir.
*İşsizlik tazminatı ve tarıma verilen destekler bir ölçüde otomatik istikrar işlevi görür ve Kamu Harcamaları Kalemi olarak adlandırılır.
**Otomatik istikrar işlevi en güçlü olan kamu harcaması kalemi işsizlik tazminatıdır. Türkiye’de de 2002 yılından itibaren İşsizlik Sigortası uygulamaya başlamıştır.
İşsizlik Sigortası: Çalışanların ilgili fona prim ödemesi, işini kaybedenlerin ise bu fondan işsizlik tazminatı alması biçiminde tasarlanmış sosyal koruma programıdır.
Bir çok ülkede tarım sektörü taban fiyat, destekleme alımı, doğrudan gelir desteği gibi araçlarla desteklenir. Ancak,dikkat edilmesi gereken nokta, bu desteklerin genellikle siyasal kararlarla yapıldığıdır. Dolayısıyla tarımsal desteklerin otomatik istikrar işlevi işsizlik sigortasına göre daha düşüktür.
Vergilerin Otomatik İstikrar Sağlayıcı İşlevi
Vergilerin otomatik istikrar sağlayıcı fonksiyonu gayri safi milli hasıladaki değişiklikler karşısında vergi hasılatında meydana gelen değişikliklere göre ortaya çıkmaktadır.
Vergilerin otomatik istikrara sahip olması için
1-Esnek bir vergi sisteminin yapılanmış olması
2-Vergi türünün kurumlar vergisi olması
ΔT/T
Vergi esnekliği şu şekilde hesaplanmaktadır. e = ----------
ΔY/Y
e, vergi esnekliğini, T, dönem başındaki vergi hasılatını
Y, dönem başındaki gelir düzeyini ılatında ki değişikliği
ğişikliği göstermektedir.
Bir vergi sisteminin esnek olduğunu söyleyebilmek için e<1 olması gerekir.
*Bir bütün olarak bir vergi sisteminin esnekliği o vergi yapısının bileşimine bağlıdır.
*Oransal tarifeli vergilerin esnekliği ise vergi matrahının gayri safi milli hasıladaki değişikliklere karşı
duyarlılığına bağlıdır.
*Tek oranlı vergilerde vergi hasılatının otomatik esnekliği gelirdeki değişikliklere karşı vergi matrahının tepkisine bağlıdır.
Kişisel gelir vergisinin Gücünü Etkileyen Faktörler
1-Kişisel gelir vergisinin her çeşit kazancı vergilendiren genel bir vergi olup olmadığı,
2-Kişisel gelir vergisinin artan oranlılık derecesi,
3-Ekonomide vergi kaçakçılığının ne kadar yaygın olduğu
4-Verginin tahsil edilme biçimi
-Servet vergilerinin ise otomatik istikrar sağlayıcı olarak herhangi bir etkiye sahip olmadıkları söylenebilir. Çünkü, servet vergilerinin esneklikleri çok düşük düzeydedir.
Otomatik İstikrar Sağlayıcıları
İradi maliye politikalarında ortaya çıkan gecikmeler sorunu, otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalarla ortadan kalkmaktadır. Çünkü, otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar yeni bir yasal işleme gerek duyulmadan çalışmakta ve gelirdeki daralma ve genişleme ile eşanlı olarak etki yaratabilmektedir.
Otomatik istikrar mekanizmaları, bir ekonomide dalgalanmaları önleyerek istikrarın sağlanmasına yardımcı olurken, aşırı esnek vergi sistemlerinin büyük boyutlu dalgalanmaları istikrara kavuşturmada bir engel oluşturabileceği savunulmaktadır.
Sonuç olarak otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar eşanlı etki yarattığından ve ek kararlara ihtiyaç duyulmadığından ekonomide ince ayar yapmak açısından yararlı araçlardır. Ancak bu işlevleri, ekonominin yapısına ve nispi istikrarına bağlıdır.
-10-
***Otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar, ekonomiler için bir anlamda ince ayar anlamı-na gelmektedir. Ancak, bir ekonomide derin istikrarsızlık yaşanıyorsa ince ayarın ötesinde iradi kararlar gerekmektedir. Dolayısıyla, iradi kararları 9
tümden ortadan kaldırmaktan ziyade olumsuz yönlerini azaltacak biçimde maliye politikaları tasarlamak en rasyonel yoldur.
FORMÜL ESNEKLİĞİ
İradi maliye politikalarında ortaya çıkan gecikmeler sorunu ve otomatik istikrar sağlayıcı yöntemlerde kimi zaman görülen yetersizlikler söz konusu yöntemlerin etkinliğini azaltmaktadır. Formül esnekliği yöntemi bu yöntemlerin sakıncalarını gidererek, bir bakıma iradi maliye politikaları ile otomatik istikrar sağlayıcılar arasında bir köprü işlevi görmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir.
Formül esnekliği yönteminin bir ekonomide istikrar bozucu etkilere karşı hemen tepki göstermesi gibi bir üstünlüğe sahip olmasına rağmen, ekonomik yapıdaki istikrarsızlık dinamiklerinin çokluğu ve karmaşıklığı ve tüm bu istikrarsızlık durumlarına uygun bir önlemler setinin önceden saptanmasının güçlüğü gibi nedenlerle uygulamada sınırlı kalmıştır.
İRADİ MAKRO POLİTİKALAR VE MALİ KURALLAR
Ekonomik istikrarın sağlanmasında iradi makroekonomik politikaların mı yoksa uzun dönemli kuralların mı daha etkin olduğuna dair dikkate değer tartışmalar yapılmaktadır. Tartışmanın bir yönü ekonomik, diğeri ise siyasidir. Ekonomik tartışma, iradi makroekonomik politikaların başarısı ve kuralların gerekli olup olmadığı ile, siyasi tartışma hükümetlerin istikrarsızlık yaratabilecek olası politikalarına ilişkindir.
Her iki yaklaşımın da olumlu ve olumsuz taraflarından söz etmek mümkündür. Bu nedenle de uygulamada tamamen kuralsız bir iradi politika veya siyasal otoritenin hareket alanının tamamen daraltan katı kurallar yerine esnek kurallar gündeme gelmektedir. Türkiye’de 2010 yılında tasarı biçiminde kamuoyu ile paylaşılan Mali Kural buna bir örnektir.
Maastricht kriterlerinde olduğu gibi kamu açığının milli gelire oranına %3 gibi bir üst sınır koymak
elbette mümkündür. Aynı kriterlere göre borç yüküne (borç stoku/milli gelir) ise %60 gibi bir üst sınır öngörülmektedir.
**Bir ekonomide talebi yönlendirmek veya istikrar sağlamak amacıyla siyasal otoritenin ek kararlar alması İradi Politikalardır.
**Bir ekonomide herhangi bir sorunun ortaya çıkışı ile bir mali işlem için harekete geçme kararı arasındaki gecikme Tanıma Gecikmesidir.
**İradi maliye politikasını savunan ekonomik yaklaşım Keynesyen yaklaşım dır.
**Otomatik istikrar sağlayıcılığı en düşük düzeydeki Servet Vergisidir.
4.ÜNİTE
EKONOMİK DALGALANMALAR
Konjonktür Dalgaları: Olağan büyüme trendinden, ekonomik genişleme ya da daralma olarak saparak, artı veya eksi büyüme aralığı oluşturan, bir yıl hatta daha kısa süreli ve hafif olarak ortaya çıkan dalgalardır.
Ekonomik Çöküş: Uzun bir zaman boyutu içinde yoğun işsizlik ve sermaye değersizleşmesine yol açan dalgalardır.
*Konjonktür dalgaları ile ekonomik krizler arasında ki fark “Krizlerin dalga boyu uzun, dalga derinliği büyüktür.”
*İş çevrimleri ile konjonktür dalgaları arasında fark yoktur ve aynıdır.
Kondratieff Dalgaları: Birkaç onar yıllık süre içinde kâr oranlarının gerilemesi şeklinde gelişen ve ekonomide giderek derinleşerek işsizlik ve köklü değişmelere neden olan dalgalardır.
Ekonomiler üretim faktörlerinin biçimleniş ve işleyişlerine ve/veya bazı dış şokların etkilerine açık olduğundan, hiçbir zaman düz bir hat üzerinde hareket etmeyip, koşullara bağlı olarak ekonomik yükseliş ile ekonomik durgunluk arasında zigzaglı bir yol izler.
Olağan Büyüme Trendi: Bir ekonominin tam istihdam ve tam kullanım varsayımları altında zaman içinde gösterdiği gelişme çizgisidir. Bu çizginin belirlenmesinde, üretim faktörleri veri alınarak, tam kullanım ve tam istihdam koşullarında belirli zaman boyutu içinde gerçekleştirilebilir büyüme oranları ele alınır.
-11-
Türkiye gibi yapısal işsizliğin yüksek olduğu ekonomilerde tam istihdam olarak kabul edilebilecek çalışabilir nüfus sayısının belirlenmesi çok güçtür. Bu tür ekonomiler için tam kullanım ve ortalama kapasite kullanım oranı, olağan büyüme trendine ölçüt olarak alınabilir.
Büyüme Aralığı: Bir ekonomide olağan büyüme trendi ile fiili büyüme oranı arasında bulunan aralıktır.
Genellikle %65-75 oranlarında kapasite kullanım oranı ile faaliyette bulunan bir ekonomide, doğal olarak, olağan büyüme trendi ile fiilî büyüme oranı arasında büyüme aralığı olarak nitelenen bir aralık bulunur.
Ekonomik Dalgalanmaların Nedenleri
1-Ekonominin işleyiş dinamiklerine, (İçsel Faktörler)
2-Siyasi nedenlere bağlı olarak (Dışsal Faktörler)
**İstikrarsızlığın en önemli içsel nedeni “beklentiler” dir.
*Seçim öncesi harcama artışı politik konjonktürü yansıtır 10
Ekonominin işleyiş dinamikleri, ileriye ait beklentilere bağlı olarak etkilenir ve tüketim ya da yatırım eğilimlerinin değişmesi ile ekonomiyi farklı yönde istikrarsızlığa sürükleyebilir.
Reel Balans Etkisi: Fiyat düşüşleri karşısında bireyin tasarruf depolarının reel değerinin yükselerek bireyin harcama potansiyelini yükseltmesidir.
Ekonomik durgunluktan otomatik çıkış ancak iki koşulda Olur
1-Ekonomik durgunluğun neden olduğu fiyat düşüşleri bireylerde reel balans etkisi yaratabilir ve tüketici talepleri tedricen kıpırdanmaya ve bir noktadan sonra da yükselmeye başlayabilir.
2-Durgunluğun belirli aşamasında, ileride işlerin açılacağı düşüncesiyle bazı cesur üretici ve/veya perakende firmalarının düşük fiyatlardan yararlanarak üretimi artırıp stoklama yapmaya yeltenmesidir.
Ekonomik istikrarsızlığa neden olan dış faktör ise sürece yapılan iradi siyasi müdahalelerdir. Genellikle seçim dönemleri yaklaşırken iktidar partileri, ellerindeki kamusal imkânlarla ekonomiye müdahale ederek canlılık yaratmaya, böylece seçim sonucunu etkilemeye çalışırlar.
Siyasi Konjonktür: Seçmen tercihlerini etkilemeye yönelik olarak kamu harcamalarının seçim arifesine yoğunlaştırılması ile pozitif gelişme aralığı oluşumuna verilen addır.
Ekonomik dalgalanmaların önlenmesine yönelik olarak maliye politikası ile ilgili iki yaklaşım
1-Otomatik istikrar sağlayıcılar
2-İradi maliye politikası.
Otomatik İstikrar Sağlayıcılar: Otomatik istikrar sağlayıcılar kamusal müdahale olmadan kamu harcama ve gelir sisteminin esnekliğine bağlı olarak bütçe sisteminin ekonomide istikrarı sağlama yönünde etki oluşturan yapılardır. Fonksiyonel maliye olarak da adlandırlır. Ekonomik gelişme dönemlerinde pozitif büyüme aralığında fazla oluşturularak ekonomiye fren yaptırılmakta, daralma dönemindeki negatif büyüme aralığında ise açık verilerek ekonomiye ivme sağlanmaktadır. Otomatik istikrar sağlayıcılarının çalışabilmesi için ekonomide kapsamlı şekilde uygulanan vergi sisteminin küçük dilimlere ayrılmış olarak artan oranlı olması, harcama sisteminin ise sosyal ihtiyaçları kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
İradi Maliye Politikası:İradi maliye politikası uygulamasında, istikrarsızlığın şekline göre kamu harcama ve gelir sistemlerinde değişiklikler yapılarak gelişme aralığının kapatılmasına çalışılır. Söz konusu müdahale yapılırken oluşan fiyat ve faiz değişiklikleri, uygulanan kur politikasına bağlı olarak döviz kurunu ve ödemeler dengesini de etkileyerek, kur politikasına göre farklı sonuçlar oluşturur. Bu nedenle konu aşağıda sabit döviz kuru ve esnek döviz kuru başlıkları altında ele alınmaktadır.
Sabit Döviz Kuru Sisteminde
Sabit döviz kuru politikasında kur piyasa koşullarına bırakılmayıp, Merkez Bankası kararları ile saptanır, ancak belirli aralıklarda değiştirilir. İradi maliye politikası önlemleri kaçınılmaz olarak ülke içinde fiyatları değiştirirken, dövizin resmî ve piyasa fiyatı arasındaki fark, dış ticaret hacmini etkilemektedir.
Sabit kur sisteminde uygulanan genişletici ve daraltıcı maliye politikalarının bir kısım etkileri diğer ülkelere yayılırken, içteki etki dışa yayılan etki kadar zayıflamaktadır. Söz konusu etkiler, sermaye hareketlerinin olmadığı durumda ortaya çıkmaz.
Sermaye hareketlerinin serbest olduğu durumda ise sınırlı olarak kısa süreli olup, sabit kurun korunması işlevi ile yükümlü Merkez Bankası işlemleri sonucunda orta ve uzun dönemde kaybolmaktadır.
-12-
Kur denetiminin doğrudan Merkez Bankası transferlerine bağlı olduğu durumda döviz işlemlerinde piyasa fiyatlarını resmî kura eşitleyebilmek için döviz işlemlerinde resmî kur fiyatının üzerine, duruma göre, vergi veya sübvansiyon uygulanır.
Daraltıcı maliye politikası uygulamasında ise gerçekleşen ihracatın oluşturduğu düşük döviz fiyatının eski düzeyine çekilebilmesi için, Merkez Bankası döviz alımı yaparak piyasaya ulusal para sürer.Piyasaya sürülen para, daraltıcı politikanın etkisini zayıflatır. Her iki durumda da Merkez Bankası açık piyasa işlemlerine girişerek ikinci bir işlemle maliye politikalarının ilk aşamadaki hedefini yeniden belirleyebilir.
Merkez Bankası açık piyasa işlemleri yoluyla döviz akışına bağlı olarak ulusal para tabanını değiştirerek politikanın etkisini en yüksek düzeyde tutma yoluna gidebilir.
*Sabit kur sisteminde genişletici maliye politikası, İthalat artışı sonucunu doğurur.
Esnek Döviz Kuru Sisteminde: Esnek kur sisteminde uygulamaya konulan genişletici maliye politikası gelir artırıcı etkisiyle ithalatı tetikleyerek döviz fiyatını yükseltebilir. Yükselen döviz fiyatı karşısında Merkez Bankası tepkisiz kalır fakat ticaret açığı oluşabilir. Genişletici politika sonucunda yükselen ticaret açığı, iç ekonomide gelirlerin yükselmesinin bir bölümünün dış ekonomilere yayılması sonucu yükselen döviz fiyatı ile frenlenmektedir. Daraltıcı maliye politikasında ise ters yönde etki görülür.
*Esnek kur sisteminde genişletici maliye politikasının kur üzerindeki etkisinde Döviz Değerlenir.
*Esnek kur sisteminde dövizin aşırı değerlenmesini önlemek için Merkez Bankası, Döviz satar.
**Sabit döviz kuru sisteminde, Merkez Bankasının döviz rezervlerinin erimesi pahasına da olsa, politika etkisinin dış ekonomilere yansıma şiddeti, esnek kur sistemindekine göre daha yüksek olur. Esnek kur sisteminde ise maliye politikası 11
sonuçlarının kur oynamaları ile tamponlanması, süreç üzerinde frenleme etkisi oluşturduğundan, politikanın etkinlik derecesi daha hafif olmaktadır.
**Sabit kur sisteminde fiyat ve faiz oranında değişmeler nedeniyle genişletici ve/veya daraltıcı maliye politikalarının etkileri kısmen dış ekonomilere saçılarak, iç ekonomide politikanın etkinliği zayışar. Esnek kur sisteminde ise kurun otomatik ayarlanmasına bağlı olarak sistem dengeye gelirken politika hedeflerinin bir bölümü yine dışsal ekonomilere saçılır. Ancak bu saçılma sabit kur sistemindeki kadar olmaz ve içeride daha yüksek politika etkinliği sağlanabilir.
Ekonomik dalgalanmaları önleyici maliye politikaları
Ekonomik dalgalanmaları önleyici maliye politikası para politikası ile birlikte kullanıldığında en yüksek verimi sağlar. Bunun nedeni, maliye politikası uygulamalarının fiyatlar ve/veya faiz oranını tetikleyerek politika amaçları dışında dış ticaret alanında hareketlenmelere yol açmasıdır.
Aşırı amaç dışı hareketlenmeler Merkez Bankası ve para politikası önlemleri ile giderilebilir.
Maliye politikası önlemlerinin yüksek verim sağlaması için ekonomik dalgalanmalarının nitelik ve nedeninin isabetle tanınması, politika araçlarının uygulama zamanlamasının ve dozunun uygun seçilmesi gerekmektedir.
Ekonomik dalgalanmalarda uygulanacak maliye politikasının başarısı için
1-İlk olarak yaşanan istikrarsızlık sorunu ya da ekonomik dalgalanmaları
n niteliği ve nedeni iyi tanımlanmalıdır.
2-İkinci olarak yaşanan istikrarsızlığa müdahalede zamanlama çok önemlidir.
3-Uygulanacak tedavi dozunun iyi ayarlanmasıdır.
Nominal gelirlerin yükselmesi politikanın birincil ve ara amacıdır.
*Maliye politikasında zamanlama “Uygulamayı konjonktürün uygun zamanında yapmak” demektir.
*Maliye politikasının etkinliğini artırmak için en uygun politika “Para Politikası”dır.
1.ÜNİTE
Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları
Alfred Marshall’ın talep fonksiyonunu geliştirmesi ile piyasa güçleri olgusu şekillendirilmiş çerçevesinde mikroekonominin temelleri atılarak ekonomi bilimi dönemsel aşamasını tamamlamıştır.
1929 Büyük Buhranın aşılması için Keynes’in 1936 te ünlü İstihdam, Para ve Faizin Genel Teorisi adlı eserinde ki görüşler üzerinde yükselen yeni bir ekonomi teori ve özellikle de politika alanı açılmış oldu.
Dar anlamda maliye politikası: Devletin bütçe kanalından yaptığı harcama artışının milli gelir ve istihdam üzerindeki yükseltici etkisidir.
Geniş anlamda maliye politikası: Devletin tüm vergi ve harcama araçları ve kamu teşebbüsleri ile giriştiği ekonomik faaliyetlerdir.
Klasikler Ve Neo-Klasikler Döneminde Tanımlanan Mikro ve Makro Amaçlar
1-Makroekonominin oluşmadığı birinci dönem maliye politikasını, tanımlayıcı ve pasif yaklaşımıdır.
2-1929 Büyük Buhranını izleyen dönemde, Keynes’in teorik görüşleri üzerinde yükselen ve makroekonomi alanının belirgin şekilde oluşum ve gelişimine yol açan maliye politikasını, hem ekonomik işleyişlerin algılanma hem de iradi müdahale biçimleri makroekonominin ikinci aşamasıdır.
3-Bu dönemin sonuna doğru, bir yandan küreselleşme akımı, diğer yandan da ekonomik krizler döneminin sonlandığı düşüncesi doğrultusunda önemini oldukça yitiren maliye politikası yaklaşımını sürecin üçüncü aşaması olarak niteleyebiliriz.
4-2008 yılında baş gösteren üçüncü derin kapitalist krizle yoğun devlet müdahalesi anlamında maliye politikası uygulaması dördüncü aşamada yeniden tarih sahnesine dönmüş gözükmektedir
KLASİK YAKLAŞIM
İç denge kavramı fiyat istikrarı ve istihdam, Dış denge kavramı ise cari denge olguları üzerine oluşturulur. Klasik ve neo-klasik dönem ekonomistleri, dönem koşullarına da dayandırdıkları varsayımlarla, sistemin işleyişinin otomatik dengeye yönelik olduğunu savunmuş, bundan dolayı ekonomiye devletin dışsal müdahalelerinin yerinde ve yararlı olmayacağı sonucuna ulaşmışlardır.
-Klasik dönem ekonomi anlayışında tüm kural ve koşullarıyla piyasa varsayımı esastır.
-Klasik dönem ekonomisi nispi fiyatlar mekanizmasına dayandırılmıştır.
Klasiklere göre paranın iki işlevi
1-Birinci işlevi ürün ve faktör piyasalarında değişim aracı olması,
2-ikinci işlevi ise servet biriktirme aracı olmasıdır.
Homojenite varsayımı: Değerlerin parasal değişime uğrarken reel ilişkilerde değişim yaşanmaması, tüm ürün ve faktör fiyatlarının aynı yön ve şiddette değişime uğradığı anlamına denir.Aynı yön ve şiddette hareket enflasyonun kaynak ve gelir dağılımı üzerindeki bozucu etki algılamasını ortadan kaldırmaktadır.
Klasik ve neo-klasik ekonomi temsilcilerince faktör piyasalarının otomatik mekanizmaları sadece istihdamı sağlamada etkili olmakla kalmayıp, gelir dağılımı konusunda da etkili sonuç ortaya koyar
Klasik ve neo-klasikler, aynî ekonomi döneminden devraldıkları ve John Baptise Say tarafından kavramsallaştırılan ve Say Yasası olarak bilinen “Her arz kendi talebini yaratır.” görüşüne dayalı olarak ekonomide arz ve talep dengesizliğinin oluşmayacağı görüşüne bağlı kalmışlardır.
Say Yasası olarak anılan yasanın işleyişi, piyasaya ürün arz eden ekonomik birimlerin aynı zamanda talep unsuru olarak devreye girdiği tezine dayanmaktadır.
**Klasik görüşe göre, ekonomilerin büyüyebilmesinin koşulu tasarruftur. Klasiklere göre, yatırım ile tasarruf arasındaki denkliği faiz oranı sağlar.
**Klasik dönemde iç istikrar alanında karşılaşılan en büyük güçlük “zorunlu kötülük” olarak algılanan devletin devreye alınmasında ortaya çıkmıştır.
Nötr vergiler: Yükümlü üzerinde gelir etkisi oluşturan fakat ikame etkisinin sıfır olduğu vergilerdir.
Kamu borçlanma sistemine klasiklerce karşı çıkılmasının Nedenleri
1-Piyasada nispi fiyatların bozulmaması ve ekonomik dengenin sarsılmaması endişesinden
kaynaklanmış olması düşüncesi
2-İkinci nedeni de borçlanmanın nesiller arasında kaynak dağılımını bozacağı düşüncesidir.
Klasik görüşe göre, dış denge, yani cari denge hakkındaki görüşler de iç denge konularında olduğu gibi, otomatik süreçlerle sağlanacağı şeklindedir.
Dış dengede otomatik düzenleyici faktör, o dönemlerde paranın, altın ya da gümüş veya bunların karışımından oluşan değerli madenlere bağlanmış olmasıdır.
-2-
Klasik yaklaşım iki bakımdan önemlidir.
1-İlk olarak klasik yaklaşım, kapitalist sistemi en saf hali ve ekonomik aktörlerin karşılıklı rol ve işleyişleri ile ele alması yönünden önemlidir. 2
2-Son dönem görüşlere ilham kaynağı olması, hatta bazı durumlarda olduğu gibi günümüz politikalarının şekillendirilmesinde model işlevi görmeleridir
* Yeni sağ görüşler ya da neo-liberal görüşlerin teorik temelleri klasik görüşlere dayanır.
KEYNESYEN YAKLAŞIM
Keynes ekonomiye yukarıdan, makro boyuttan bakarak, öncelikle makro dengelerin sağlanması kuralını getirmiştir. Bu görüşler doğrultusunda makroekonomi ve maliye politikası ortaya çıkmıştır.1929 Büyük Buhranı, ABD’nin batı kıyılarında ön ödeme sistemi ile yapılan yazlık tipi evlerin bir fırtınada yıkılması sonucunda finans dünyasında panik meydana getirmiş ekonomi durma noktasına gelmiştir.
Klasik ve neo-klasik ekonomistlerin ağızlarından düşürmediği piyasa işleyişinin otomatik olarak ekonomik dengeyi sağlayacağı, oluşabilecek herhangi bir dengesizliğin dahi piyasa süreçlerince ortadan kaldırılacağı görüşü 1929 Büyük Buhran’ı ve oluşturduğu sonuçlarla geçerliliğini yitirdi. Serbest piyasa kuralı olarak bilinen “laisses faire, laisses passe” (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) görüşü böylece yaşanan gerçeklerle yıkılmış oluyordu.
1929 Büyük Buhranın yanında Kapitalist Dünyada 1917 Sovyet Devrimi ile oluşan sosyalist sistem nedeni ile aşırı tedirginlik yaşanmış olmasıdır.
1929 Büyük Buhran’ından etkilenerek yeni görüş sunan Keynes, 1936 yılında ki İstihdam, Para ve Faizin Genel Teorisi adlı ünlü eserinde, ana fikir olarak, şunlara ağırlık vermiştir.
1- Keynes ilk olarak İşsizliğin çözümünün klasik görüş sahiplerinin savunduğu gibi rekabetçi serbest piyasa güçlerinde değil, toplam talebi yükseltmede rol oynayabilen kamu müdahalesinde olduğunu,
2- İkinci olarak, bir yanda istihdam diğer yanda da para ve faizi ele alarak, yine klasik görüş sahiplerinin ekonomide dikotomi görüşünün aksine, parasal ve reel sektörler arasındaki etkileşimi vurgulamıştır.
1929 Büyük Buhran dönemine gelene dek ağırlıklı olarak mikroekonomi alanı içinde kalan ekonomistler, fiyat mekanizması göstergelerini öne çıkarmışlar, makroekonomi alanına geçememiş olup, milli gelir düzeyi üzerinde etkili olduğu düşünülen tasarruf ve yatırım fonksiyonlarını dahi bir fiyat sürecine, faiz oranına bağlamışlardı.
Keynes’in makroekonomi alanında Önemli Katkıları
1-Makroekonomiyi mikroekonomi temellerinden anlatmak değil, tam tersine, ekonominin işleyişini makroekonomi temelinden açıklamak olmuştur.
2- Toplam talebin toplam arza eşit olduğu denge koşulunda ekonomide tam istihdam düzeyinin sağlanamıyor olmasını işaret etmesidir.
**Keynesyen; yatırımların belirlenmesinde klasik dönemde kabul edildiği üzere sadece faiz oranı değil, faiz oranı yanında yatırımların marjinal etkinliğinin de dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür.
Efektif talep: Tam istihdamın sağlanmasına yönelik olarak kamu talebi ile destekli toplam talep miktarıdır.
Paranın İşlevleri
1-İşlem Amaçlı 2-Servet Saklama Amaçlı 3-Spakilatif Amaçlı
--Spekülatif para talebinin para arzı ile kesiştiği noktada piyasa faiz oranının belirlendiği şeklindeki Keynesyen görüş, tasarruf ve yatırım fonksiyonlarının faiz oranını belirlediği klasik görüşten farklı olarak, dönemin parasal ve borsa işlevlerini açıklamada geçerli teorik yapıyı oluşturmuştur.
--Keynes’in “mutlak nakit tercihi” olarak ifade ettiği, ancak teoride, Robertson’un tanımı ile likidite tuzağı olarak bilinen bu nokta, para politikasının etki alanının bittiği yerdir.
Likidite tuzağı: Faiz oranında, halkın arz edilen tüm para miktarını tutmaya hazır olduğu durumdur.
**Ekonomide Keynes’in önemi sadece maliye politikasının temellerini atarak, ekonomilere makro açıdan yaklaşımın önemini göstermekten ibaret olmamıştır. Keynes, ekonomilerin işleyiş mekanizmalarını bir bütünsellik içinde modelleyerek, kantitatif araştırma yapanlara alt-yapı hazırlamıştır.
**Keynesyen sistemde kamu harcamalarının temel işlevi: Tam istihdamı sağlamaya yönelik efektif talebin oluşturulması
MONETARİST YAKLAŞIM
Başta Milton Friedman olmak üzere Monetarist (parasalcı) olarak anılan bu görüş mensupları Keynes’in ekonomiye aktif müdahale fikrinin yanlış olduğunu, Keynesyen görüşe tam ters olarak, müdahalenin olmadığı durumda ekonominin kendi dengesini sağlayacağı fikrini savunmuşlardır.
-3-
Monetarist görüş yanlıları, para ile reel ekonominin işleyişi arasındaki ilişkiyi klasik görüş yanlıları kadar tarafsız görmemekle beraber, para arzının reel ekonomi üzerindeki etkisinin Keynes’in savunduğu kadar etkili ve güçlü olduğunu da kabul etmemişlerdir.
Monetaristler, ekonomik istikrarın sağlanabilmesi açısından para arzının üretim artışı ile sabit oranda tutulması gerektiği ileri sürmüşlerdir. Üretim artışına koşut olarak para arzı belirli bir oranda artırılabileceği gibi, işsizlikle mücadele açısından hassas ayar mekanizması olarak da kullanılabilir.
Monetarist yaklaşım taraftarlarına göre Keynesyen genişletici önlemler ancak kısa dönemde etkili olabilir, uzun dönemde sistem eski durumuna döner.
Doğal işsizlik: Emek verimlilik artışının sıfır ve ortalama reel ücret haddinin sabit olduğu, sonuçta fiyat düzeyinin de sabit kalabildiği koşuldaki işsizlik oranıdır.
Friedman doğal işsizlik oranı düzeyinde fiyat artışlarına karşı duyarsız Phillips eğrisi tanımlamasını geliştirmiştir.
Phillips eğrisi uzun dönemde negatif eğimli değil, doğal işsizlik oranında dikey görünümündedir. Friedman’ın tanımlamasına göre, var olan ücret düzeyinde iradi olarak işsiz kalmak isteyenler doğal işsiz olarak kabul edilir. 3
Para yanılsaması: İşçilerin enflasyon karşısında reel ücret düzeyi ile net algılama yapamamasıdır.
Friedman, Phillips eğrisinin daima negatif olmayacağı nı, enflasyon ve işsizliğin birlikte görüldüğü stagflasyon dönemlerinde eğrinin geçici süreler içinde pozitif görüntü alacağını ileri sürmüştür.
Phillips eğrisi dikey görünüm kazanarak, doğal işsizlik oranını sabit düzeyde tutacaktır.
---Keynesyen görüşe göre ileri sürülmüş olan vergi indiriminin tüketim harcamalarını yükselterek milli geliri artıracağı tezi de monetaristlerce, devamlı gelir ya da yaşam boyu gelir kavramı ile reddedilmiştir. Bu görüşe göre, bireyin bir dönemdeki tüketim harcamaları sadece o dönemdeki gelirinin değil, yaşam boyu elde etmeyi öngördüğü gelirin ortalamasının fonksiyonudur.
Dışlama etkisi: Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumudur.
-Dışlama etkisinin ortadan kaldırılarak kamu yatırım harcamalarının tam çarpan etkisinin oluşumu için maliye politikasının tamamlayıcısı olarak faiz etkisini ortadan kaldıracak şekilde Merkez Bankası’ndan borçlanma yoluyla para tabanının genişletilmesi gerekmektedir.
Ekonominin mikro Temellerini Araştırmaya Yönelik Talep-Yanlı Son Dönem Yaklaşımlar
1- Yeni Klasik Akım 3- Post Keynesyen Akım
2- Yeni Keynesyen Akım 4- Neo-liberal Akım
Yeni Klasik Akım
Temsilcileri: Robert Lucas, Frederic Miskin ve Edward Prescott, Sargent
Bu akıma göre fiyat ve ücretlerin tam esnek varsayımı altında toplam arz fonksiyonu çeşitli nedenlere dayalı olarak oluşan şoklardan etkilenir.
Yeni klasik akım taraftarlarının en temel varsayımına göre ekonomik birimler çıkarlarını en çoklaştırıcı yönde davranış gösterirler.
Yeni klasiklere göre ekonomilerde görülen dalgalanmalar hükümetlerin almış olduğu kararların bireyler tarafından rasyonel beklenti modellerine alınmamış olmasıyla oluşturulan yanlış davranışlarındadır.
Rasyonel beklentiler: Kişilerin ekonomik değişkenlere ilişkin tüm bilgileri kullanarak yaptıkları beklentilerdir. Lucas ve Sargent tarafından geliştirilmiştir
**Rasyonel beklentiler teorisi ile geniş kapsamlı olarak aynı bağlamda ele alınan yetersiz bilgi yaklaşımı arasındaki fark: Yetersiz bilgi sahibi olmak algılamanın kısmi olmasına yol açarken, rasyonel beklenti sahibi olmak algılamada bütünsellik oluşturarak, sistematik hata payını en aza indirir.
Schumpeter yaklaşımına göre teknolojik gelişmenin ekonomi içinde massedilebilmesine dek toplam arz fonksiyonunda ve istihdamda şoklar yaşanabilir.
Yeni Keynesyen Akım
Temsilcileri: G. Mankiw, J.Yellen, G. Akerlof, D. Carlton ve J. Stiglitz
Bu akımın temel dayanağı ücretler ve fiyatların katılığı ve yaşanan şoklar karşısında bu katılığın oluşturduğu dalgalanmalardır.Yeni Keynesyen görüş çeşitli nedenlerden kaynaklanan ücret ve fiyat katılığı üzerinde yoğunlaşarak ekonomik şokları açıklamaya çalışmıştır.
Bu yaklaşımda ücret ve fiyat yapışkanlığına Yani Katılığına yol açan Nedenler
1-Ücret sözleşmelerinin ani ve sık değişmeyip, genellikle uzun dönemler için yapılıyor olması
2-Risk faktörü
3-Ücretlerin işçi sendikaları tarafından yapılıyor olması
4-İşçilerin iş verimliliğini yüksek düzeyde tutup piyasa düzeyinden yüksek ücret belirleme kuralıdır.
5-Katalog fiyatı olarak bilinen, piyasada fiyat değişmelerinin belirli eşiği aşmadığı sürece fiyatların sabit düzeyde tutulduğu durumdur.
-4-
Post Keynesyen Akım
Temsilcisi Robinson’dur. Gelir dağılımına Faktör paylarının asimetrik dağılımı olarak parmak basmıştır
Post Keynesyen görüşte ise, ekonomik şok ve dengesizliklerin ücret ve kâr getirilerini birbirinden uzaklaştırması nedeniyle gelir dağılımı konusu önem kazanmıştır.
Joan Robinson gibi bazı ekonomistler gelir dağılımı mücadelelerinin çağdaş ekonomik sorunların açıklanmasında önemli olduğunu düşünmüşlerdir.
Michal Kalecki de tasarruf ve yatırımların dağılımını ekonomik dalgalanmaların açıklanması bağlamında incelemiştir.
Ekonomide yatırım ve tasarrufların dengesizliği yanında ekonomilerde ücret yüksekliklerinden dolayı görülen sürekli enflâsyonun dengesizlik unsuru Weintraub tarafından ileri sürülmüştür.
Neo-liberal Akım
Neo-liberal politika taraftarları tüm ekonomilere hakim piyasa kuralı çerçevesinde üretim faktörlerinin ülkelerarası serbest dolanım hakkını savunmuş sermaye, bu hakkı kendi için kullanmış ancak, işçiler aynı haklardan mahrum bırakılmıştır. Bunun nedeninin kâr oranının yükseltilmesine yönelik olduğu açıktır.
Neo-Liberal akım arz yönlüdür ve arz yönlü akımı savunan Herbert Stein dir.
Arz faktörü üzerinde etkili temel görüş özel kesimin kamu kesimine göre daha verimli olduğu, bu nedenle vergi vs gibi ağır kamu yükümlülükleri ile engellenmek yerine, teşvik mekanizmaları ile desteklenmesi gerektiği iddiasına dayanır.
**Maliye politikası açısından neo-liberal politikalar çerçevesinde uygulama aracı olan arz-yanlı ekonomi politikalarının temel görüşü de vergi ve benzeri kamu yükümlülüklerinin üretim faktörleri üzerindeki olumsuz etkilerinin öne çıkarılması ve bu yükümlülüklerin hafifletilmesi dir. 4
Laffer eğrisi belirli aralıkta vergi oranları ile faktör arzı arasında ters yönlü ilişki olduğu ileri sürülmüştür. Laffer eğrisi varsayımı altında, vergi oranlarının hafifletilmesi vergi hasılatını yükselteceğinden bütçe açığı sorunu ile karşılaşılmayacaktır.
**Talep yanlı politikalar Keynesyen kökenli olup piyasa dengesizliklerinin talep yetersizliğinden kaynaklandığı görüşüne dayanır. Arz yanlı politikalar ise küreselleşme döneminde tüm yerküre piyasa olarak devreye sokulduğundan, artık ulus devletler içinde talep genişletici önlemlere gereksinim olmadığı, buna karşın dünya piyasalarına açılan sermayelerin arz yönünden desteklenmesi gerektiği görüşüdür.
MALİYE POLİTİKASININ AMAÇLARI
1-İç Ekonomik Dengenin Sağlanması
2-Dış Ekonomik Dengenin Sağlanması
İç Ekonomik Dengenin Sağlanması
İç ekonomik dengenin sağlanması konusu statik ve dinamik olarak iki alt bölüme ayrılır.
Statik Amaç: İç istikrar alanı statik olarak fiyat istikrarı ve istihdam konularını kapsar. Fiyat istikrarı konusu, ekonominin enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerden uzak maliye politikasıdır.
*Fiyat istikrarına yönelik maliye politikası aracı olarak bütçe gelir ile giderleri arasındaki farkın ayarlanması dikkate alınır
**Keynesyen Y = C + I + G eşitliğinde parasal gelir düzeyinin ayarlanmasında kamunun elindeki en etkili iradi seçeneğin G şıkkıdır.
**Kamunun yatırım veya diğer harcamalar yoluyla gerçekleştirilen açık bütçe politikasının ve harcama artışının istihdam üzerindeki etkisi 1958 yılında İngiliz ekonomisti Phillips tarafından Phillips eğrisi olarak açıklanmıştır. Phillips eğrisi enflasyon, ücretler ve işsizlik oranı arasındaki ilişkiye bağlı olarak, enflasyonla işsizlik arasında negatif bir ilişki olduğunu ileri sürer.
Dinamik Amaç: Maliye politikasının dinamik amacı arasında ise gelişmiş ekonomilerde ekonomik
büyüme, gelişmekte olan ekonomilerde ise ekonomik kalkınma amaçları yer almaktadır.
**Ekonomik büyümenin hedefi, fiili büyüme oranını veri kaynaklar ve etkinlik koşulları ile belirlenen potansiyel büyüme oranına yaklaştırmaktır.
Dış Ekonomik Dengenin Sağlanması
Ekonominin dış dünya ile olan ekonomik ilişkilerinde cari hesap dengesinin sağlanmasını içerir. Tüm bu amaçlar yumağı içinde bütünsel olarak optimum koşulu yakalamak her zaman mümkün olmayabilir. Amaçların tümünün sağlanamadığı durumlarda tercihli olanlara ağırlık verilerek politika uygulanır.
**Otonom yatırım harcamalarının dışlama etkisi “Ödünç verilebilir piyasalardan yapılan borçlanma durumunda” oluşur.
MALİYE POLİTİKASININ ARAÇLARI
a. Vergiler c. Kamu yatırım harcamaları
b. Kamu borçları d. Bütçe açığı
-5-
Türkiye’de 1930’larda uygulanmış olan devletçilik politikaları bağlamında kurulmuş olan Kamu İktisadî Teşebbüsleri’ni (KİT) örnek olarak verilir.
**Columbia Üniversitesi’nde Prof. Carl Shoup yönetiminde yapılmış bir doktora tezi, bir ekonomide vergi yapısının, ekonominin içinde bulunduğu gelişme aşaması ve örgütlenme biçimine bağlı ve bunlarla
uyumlu olarak ortaya çıktığını göstermiştir.
Maliye Politikasının Etkinliği
Maliye politikasının etkisini ölçebilmek için tam istihdam koşulu altında saptanan bütçe fazlası ile filli bütçe büyüklüğü arasındaki fark dikkate alınır. Bunun nedeni, kamu bütçesi büyüklüğüne ve kalemlerine çoğu durumda iradi müdahale olmadan ekonomideki bazı değişikliklerin etki ediyor olmasıdır. Maliye politikasının net etkisi anlaşılıp ortaya konulduktan sonra, hangi politikaya yönelik kullanılacağı saptanabilir.Amaç ve araç belirlenmesi sonrasında politikaların zamanlamasına da dikkat etmek gerekir.
Tam istihdam bütçe fazlası formülü 1956 de Cary Brown tarafından geliştirilmiştir TİBF = T - G – TR
T vergi gelirini; G kamu cari ve yatırım harcamalarını; TR ise transfer harcamalarını göstermektedir.
Bütçe devresel bileşkesi: Tam istihdam bütçe fazlası ile olağan dönem bütçe fazlası arasındaki farktır.
Mali sürüklenme: Bütçe devresel bileşkesinde görülen fazlanın ekonomide gelir artışını frenlemesidir.
Maliye Politikasının Sınırları
Maliye politikası, ekonomide sorunların tanınması ve politikaların uygulanarak sonuç alınması konularında zamanlama sorunu ile de karşı karşıyadır. Maliye politikasının uygulanmasında karşılaşılan ve siyasi yönü ile aşılması oldukça güç olan bir diğer sorun da deflâsyonist dönemlerde uygulamaya koyulan maliye politikası önlemlerinin siyasi olarak olumlu karşılanıyor olmasına karşın, enflasyonist dönemlerde alınabilecek daraltıcı politika önlemlerinin siyasi olarak sevimli olmama durumudur.
Maliye politikalarının bir ekonomide etkili olabilmesi için, müdahalelerin zamanlamasının iyi yapılması, müdahale dozunun optimal olması ve müdahalenin uygun alan üzerinde yapılması gerekir.Türkiye’de 2000 yılında uygulamaya konulmuş olan daraltıcı IMF politikaları son on yılı aşkın bir süredir halktan büyük tepki ile karşılaşmadan uygulanmaktadır.
2.ÜNİTE 5
KEYNESYEN YAKLAŞIM VE MAL PİYASASINDA DENGE
Makroekonomi büyük ölçüde J. Maynard Keynes’in çalışmalarına dayanır ve toplam milli hasılayı belirleyen faktörleri inceler.
Mal ve Hizmet Alımına Yönelen Kamu Harcamaları ve Harcama Çarpanı
-Basit Keynesyen milli gelir modelinde gayri safi milli hasılanın parasal değeri (Y), bir ekonomideki toplam mal ve hizmet talebinin parasal değerine eşittir.
-Bir ekonomide üretilen mal ve hizmetler, ya hane halkı tarafından tüketim amacıyla (C) ya da firmalar tarafından yatırım amacıyla (I) satın alınır.
Dışa kapalı bir ekonomide Y ise formül olarak Y = C + I0 + G0 şeklinde ifade edilir.
--Bu modelde yatırım, kamu harcamaları ve bu harcamaların finansmanı için toplanan vergilerin otonom (diğer faktörlerden bağımsız) olduğu varsayılmaktadır.
Marjinal Tüketim Eğilimi: Kullanılabilir kişisel gelirdeki değişikliğin tüketim miktarında meydana getirdiği değişikliktir.
Kamu Harcamaları Çarpanı: Kamu harcamalarında meydana gelen değişikliğin gelir düzeyinde meydana getirdiği değişikliği ölçmek için kullanılan katsayıdır.
Transfer Harcamaları Çarpanı: Transfer harcamalarındaki bir değişikliğin gelir düzeyinde yarattığı değişmeyi gösteren katsayıdır.
Vergi Çarpanı:Vergilerde meydana gelen değişikliğin gelir düzeyinde yarattığı değişmeyi ölçen katsayıdır.
Vergi çarpanı, kamu harcamaları çarpanının aksine negatif işaret almaktadır. Çünkü, kamu harcamaları toplam talebi arttırırken, vergiler hane halkının kullanılabilir gelirini azaltarak taleplerini düşürür.
Denk Bütçe Çarpanı: Eşit miktardaki vergi artışı ile finanse edilen kamu harcamalarının gelir düzeyinde, artan kamu harcamalarına eşit miktarda bir artış yaratması durumudur.
Denk bütçe çarpanının geçerliliği belirli varsayımlara dayandırılmaktadır.
1-Kamu harcamalarının tamamının mal ve hizmet alımına yönelmesi
2-Kamu harcamalarından yararlananların marjinal tüketim eğilimi ile vergileri ödeyenlerin marjinal tüketim eğilimlerinin aynı olması.
3-Kamu harcamalarında meydana gelen artışın özel kesimin harcamalarını etkilememesi
4-Faizlerin değişmediğidir.
-6-
Gelire Bağlı Vergiler
Basit Keynesyen modelde verilerin otonom olduğu varsayılmaktadır. Halbuki günümüzde vergilerin bir kısmı otonom olmakla beraber, önemli bir kısmı gelirle bağlantılı olarak alınmaktadır. Bireysel gelir vergisi ve kurumlar vergisi gelirin doğrudan bir fonksiyonu iken, harcama vergileri de dolaylı olarak gelirle bağlantılıdır. Gelire bağlı vergilerin dikkate alınması halinde çarpan değeri öncekinden farklı olarak 1/1-c (1-t) biçimini almaktadır ve bu çarpan değeri Eşitlik 9’daki çarpan değerinden daha küçüktür.
Maliye Politikası ve Açık Ekonomi
Bu modelde başka ülkelerin milli gelirine bağlı olan ihracatın otonom olduğu, ithalatın ise ülke gelirine bağlı olduğu varsayılmaktadır. Bu modelde başka ülkelerin milli gelirine bağlı olan ihracatın otonom olduğu, ithalatın ise ülke gelirine bağlı olduğu varsayılmaktadır. Buna göre, ithalat, M = mY dir.
Marjinal İthalat Eğilimi: Gelir düzeyinde meydana gelen değişikliğin ithalat miktarında meydana getirdiği değişikliktir. milli gelire bağlı ithalat modele katıldığında yeni çarpan değeri 1/1-c(1-t)+m olmaktadır. Bu çarpan değeri ithalatın olmadığı çarpan değerinden daha küçüktür. Bunun nedeni, yurt içinde yaratılan talebin bir bölümü yabancıların ürettiği mallara yöneldiğinden, ithalat artmakta ve harcama artışının milli hasıla üzerindeki olumlu etkisi daha az olmaktadır.
IS ve LM modeli Eğrisi :Mal ve para piyasasındaki dengeleri eşanlı olarak çözen ve J. Hicks ve A. Hansen tarafından geliştirilmiştir.
IS Eğrisi Mal Piyasasını (Eşitlik 25)
LM Eğrisi Para Piyasasını temsil eder. (Eşitlik 28) dir.
IS Eğrisi: Planlanan harcamalarla üretim düzeyinin eşit olduğu denge noktalarında gelir ile faiz oranı arasındaki ilişkiyi gösteren eğridir.
*Toplam yatırımlar, otonom yatırımlar ve değişken yatırımların bir fonksiyonu olarak I = I0 – ir
*Eşitlik 21, Eşitlik 20’ye eklendiğinde Y = a (A – ir)
LM Eğrisi: Para arzı ile para talebinin eşit olduğu denge noktalarında gelir ile faiz oranı arasındaki ilişkiyi gösteren eğridir.
**Maliye veya para politikalarından hangisinin daha etkili olduğu spekülasyon güdüsüyle para talebine ve yatırım talebinin faize duyarlılığına bağlıdır. Bu iki farklı durum ise Keynesyen ve monetaristler arasındaki tartışmanın özünü oluşturur.
Denge gelir düzeyi iki değişkene bağlıdır. A , kamu harcamalarını da içeren otonom harcamalar ve M/P, reel para miktarıdır. A ’nın katsayısı harcama çarpanını, M/P ’nin katsayısı ise para çarpanını göstermektedir. Sayısal olarak ifade ettiğimizde a=0.3, b=0.1, a=2, i=0.1 iken, harcama çarpanı ve para çarpanının her ikisi de 1.25 olacaktır.
**IS-LM modelindeki harcama çarpanı, basit Keynesyen modeldeki harcama çarpanından daha küçüktür. Bunun nedeni harcama dolayısıyla artan gelir, para talebi yoluyla faizi bir miktar arttırdığından artan harcamaların tamamının gelire yansımamasıdır. 6
***Toplam talep eğrisinin türetildiği model IS/LM Modelidir
Kapalı Ekonomide Maliye ve Para Politikaları
Harcamalardaki değişiklikle uygulanacak maliye politikası IS eğrisi içerisinde temsil edilmektedir. Kamu harcamalarındaki bir artış (dolayısıyla A’daki bir artış) IS eğrisini sağa hareket ettirerek faiz oranı ve gelir düzeyini arttırmaktadır. Bu harcama artışının faiz oranına ve gelire ne kadar yansıyacağı IS ve LM eğrilerinin eğimine bağlıdır.
-Gelir ile para talebi arasındaki pozitif ilişki
-Para arzı sabit iken talebinin artması faiz oranını arttırır
-Faiz oranı ile yatırımlar arasındaki negatif ilişki
Nötr Para: Para arzındaki bir artışın, reel değişkenleri etkilemeden, fiyat artışlarına yansımasıdır.
Kapalı ekonomide iç denge üzerinde durulurken, açık ekonomide iç ve dış denge beraber dikkate alınır. Dolayısıyla, bir bütün olarak açık ekonomide maliye ve para politikaları yurt içinde fiyat istikrarı ve tam istihdam amacına yönelirken, dış ödeme sorunları ile karşı karşıya gelinmemesi gerekir.
**Faiz oranlarının artması yatırım talebini düşürürken dışlama etkisini arttırarak gelir düzeyini düşürür. Bu etkinin ortaya çıkmasının bir nedeni, bireylerin reel harcanabilir gelirlerinin enflasyon nedeniyle düşmesi ve dolayısıyla tüketimlerinin azalmasıdır. Diğer bir neden ise enflasyon artışı sonucu ana paranın değer kaybetmesi ve alacaklılarla borçluların gerçek alacak ve borç değerlerinin olumsuz etkilenmesidir.
-7-
Açık Ekonomide Maliye ve Para Politikaları
**Kapalı ekonomide ekonomik denge, yurt içi denge ya da iç denge anlamına gelmektedir
İç denge, yurt içi fiyat istikrarı (enflasyonun kontrol altına alınması) ve tam istihdamın sağlanması (işsizliğin önlenmesi) anlamına gelirken,
Dış denge, dış ödemeler dengesini sağlama anlamına gelecektir.
Sabit Döviz Kuru Sistemi: Belirli bir kur üzerinden Merkez Bankası’nın döviz alım satımı yapmasıdır.
Esnek Döviz Kuru Sistemi: Döviz kurunun, döviz arz ve talebine bağlı olarak piyasada belirlenmesidir.
**Sabit döviz kuru sisteminde bu açığın karşılanması için Merkez Bankası belirlenmiş kur üzerinden döviz satacak ve dolayısıyla piyasadan para çekecektir. Bunun etkisi daraltıcı olacaktır. Sermaye hareketlerinin serbest olması halinde ise kamu harcamaları artışı nedeniyle, artan faiz oranları sermaye girişine neden olacak, Merkez Bankası’nın döviz alımı nedeniyle para arzı artacak ve para politikası nedeniyle milli gelirde ek bir artış olacaktır.
Esnek döviz kuru sisteminde maliye ve para politikaları etkisi, sabit döviz kuru sistemine göre fazladır.
Maliye ve para politikaları uygulanırken sadece milli gelir ve istihdam üzerindeki etkiler değil, fiyatlar üzerindeki etkilerin de dikkate alınması gerekmektedir.
TOPLAM TALEP EĞRİSİ: Bir ekonomide mal ve para piyasalarının eşanlı olarak dengede olduğu fiyat düzeyi ve çıktı miktarı bileşimlerini gösteren eğridir.
-Toplam talep eğrisi de mikroekonomideki herhangi bir malın talep eğrisi gibi negatif eğimlidir.
Toplam Talep Eğrisinin Aşağı doğru Olmasının Nedenleri
1-Refah etkisi, fiyat düzeyinin düşmesiyle para ve diğer varlıkları elinde tutan bireylerin kendilerini daha zengin hissederek daha fazla harcama yapacaklarını ifade eder.
2-Uluslararası etki, yurt içi fiyatlarla diğer ülke fiyatlarının nispi değişimlerine ilişkindir.
3-Faiz etkisi ise para arzının değişmediği varsayımı altında fiyat düzeyinin düşmesi halinde reel para arzının artmasıyla ilgilidir.
Toplam talep eğrisinin bir bütün olarak sağa veya sola kayması, uygulanan maliye ve para politikaları sonucu olabileceği gibi, ekonomide ortaya çıkan değişmelerle de mümkündür.
-Kamu harcamalarının artması sonucunda IS eğrisi sağa kayar
-Kredi kartı kullanımının yaygınlık kazanması işlem güdüsüyle para talebini azaltmakta, para talebindeki düşüş ise (LM eğrisinin sağa kayması)’na neden olur ve faiz oranını düşüreceğinden, yatırımlar ve dolayısıyla gelir düzeyi artmaktadır.
-Kredi kartı kullanımındaki artışın yarattığı talep artışı fiyat düzeyinde de artışa neden olursa, LM eğrisi sola kayacak ve beklenen gelir düzeyi artışı olmayacaktır.
TOPLAM ARZ EĞRİSİ: Firmaların, verili her fiyat düzeyinde, arz etmek istedikleri toplam çıktı miktarını gösteren eğridir.
KEYNESYEN TOPLAM ARZ EĞRİSİ: Ekonomi ciddi bir durgunluk içindeyken mevcut fiyat düzeyinde talep edilen malların firmalar tarafından arz edileceğini gösteren yatay toplam arz eğrisidir.
Keynesyen arz eğrisinin geçerli olması (yatay eksene olması) durumunda toplam talepteki bir artış fiyat düzeyini etkilemeden üretimi ve istihdamı arttırmaktadır. Keynes’e göre ücret ve fiyatlar katı olduğundan, durgunluk döneminde işsizlik kalıcı olmaktadır.
KLASİK TOPLAM ARZ EĞRİSİ: Tam istihdam düzeyinde fiyat ne olursa olsun aynı miktarda mal üretileceğini gösteren dikey toplam arz eğrisidir.
TOPLAM ARZ EĞRİSİNİN ORTA ALANI: Ekonomi tam istihdama yaklaşırken fiyatlarla üretilen mal miktarı arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteren toplam arz eğrisidir. 7
Arz eğrisinin pozitif eğimli olduğu orta alanda kamu harcamaları kısmi bir dışlama etkisi yaratarak fiyatları bir miktar arttıracağından, üretim artışı sınırlı olacaktır.
**Keynesyen ve klasik arz eğrileri bir ekonomideki aşırı uçları ifade etmektedir ve istisnai durumlardır. Arz eğrisi, belirli bir kapasiteden sonra artan marjinal maliyetler nedeniyle, genellikle pozitif eğimlidir.
--Arz eğrisinin konumu, talepteki artışın üretimi ne kadar etkileyeceğini belirler.
--Arz eğrisinin talepten bağımsız olarak değişmesinin diğer bir nedeni üretim kapasitesindeki artışlardır.
Bir ekonomide denge, toplam arz ve toplam talebin eşit olduğu, yani toplam arz ve toplam talep eğrilerinin kesiştiği noktada gerçekleşir.
--Keynes’in temel yaklaşımı ekonominin tam istihdamın altında olduğu, dolayısıyla kullanılmayan (atıl) bir kapasitenin mevcut olduğu varsayımına dayanmaktadır.
-8-
Klasik arz eğrisinin geçerli olması halinde maliye ve para politikalarıyla çıktı ve reel gelir düzeyini arttırmak mümkün olmamaktadır. Uygulanan genişletici maliye veya para politikaları sadece fiyat düzeyini yükseltmekte, çıktı ve reel gelir düzeyi aynı kalmaktadır.
Beklentiler ve Toplam Arz Eğrisi
Toplam arz açısından önemli bir konu enflasyon beklentileridir. Eğer enflasyon beklentisi sabit ise toplam arz eğrisi yatay konuma yakındır ve kısa dönemde üretimde meydana gelen değişmeler fiyatları fazla
etkilemez. Uzun dönemde enflasyonun sabit kalması halinde beklenen enflasyonla gerçekleşen enflasyon birbirine eşit olacağından uzun dönem toplam arz eğrisi dikey olacaktır. Beklentilerin olumlu olması halinde kapasite kullanım oranları yüksek olacak ve verili fiyat düzeyinde daha fazla mal arz edilecektir.
Ücret ve fiyatların esnek olmadığını savunan Keynesyen görüşe göre, ücret ve fiyatlardaki uyumun zaman alması nedeniyle arz eğrisi pozitif eğimlidir.
Friedman’ın uyumlu beklentiler modeline göre ise parasal aldanma nedeniyle yanlış bir algılama sonucu emek arz ve talebi artmakta ve fiyatlar uyarlanıncaya kadar toplam arz eğrisi pozitif olmaktadır.
Rasyonel beklentiler durumunda ise ekonomik aktörler doğru tahmin yapmakta ve beklenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon birbirine eşit olmaktadır. Bu görüşe göre, kısa dönemde bile talepte meydana gelen bir artış üretim ve istihdamı etkilemeyecek ve işsizlik her zaman doğal işsizlik düzeyinde kalacaktır.
**Likidite tuzağı varsayımı Keynesyen e aittir.
3.ÜNİTE
İRADİ MALİYE POLİTİKALARI
Maliye politikasının en tartışmalı konularından birisi, bir ekonomide ekonomik istikrarı sağlamak açısından iradi maliye politikası ve otomatik istikrar sağlayıcılar (otomatik stabilizatörler) arasında yapacakları tercihin ne olması gerektiğine ilişkindir.
İradi Maliye Politikaları: Bir ekonomide talebi yönlendirmek veya istikrar sağlamak amacıyla siyasal otoritenin iradi kararlar almasıdır.
İradi Maliye Politikalarının Başarısını Etkileyen Faktörler
1-Ekonomik Tahminlerin Doğruluğu
2-Gecikmeler Sorunu
Gecikmeler sorunu
1-Tanıma gecikmesi: Bir ekonomide herhangi bir sorunun ortaya çıkışı ile bir mali işlem için harekete geçme kararı arasındaki gecikmedir.
2-Uygulama gecikmesi: Bir maliye politikası paketi için harekete geçme anı ile bu paketin uygulamaya başlanması arasındaki gecikmedir.
3-Tepki gecikmesi: Bir maliye politikası işleminin uygulanmaya konulması ile beklenen sonucu vermesi arasındaki gecikmedir.
**İradi maliye politikalarının genel olarak ekonomi politikaları içerisindeki yerine ilişkin olarak katkıda bulunan çok sayıda maliyeci vardır. Alvin Hansen bu konuda önemli bir maliyecidir.
Türkçeye çevrilen kitaba örnek= Alvin Hansen (1959), Para Teorisi ve Maliye Politikası,
OTOMATİK İSTİKRAR SAĞLAYICILAR
Otomatik istikrar sağlayıcılar: Hiçbir iradi karara gerek kalmadan durgunluk döneminde bütçe açığı veya enflasyon döneminde bütçe fazlası yaratarak ekonomide istikrar sağlayan mekanizmalardır.
Otomatik İstikrar Gücünün Ölçülmesi
Otomatik istikrar gücünü (OG) aşağıdaki şekilde hesaplamak mümkündür:
Denklemdeki ΔY*, vergilerin mevcut olduğu durumda kamu harcamaları ve yatırım miktarındaki değişmelerin milli gelir üzerindeki etkisini,
ΔY ise vergilerin olmadığı bir durumda kamu harcamaları ve yatırım miktarındaki değişmelerin millî gelir üzerindeki etkisini göstermektedir.
ΔY*
OG=1- -------------
ΔY
ΔY* =Vergilerin mevcut olduğu durumda kamu harcamaları ve yatı rım miktarındaki değişmelerin milli gelir üzerindeki etkisini 8
ΔY = Vergilerin olmadığı bir durumda kamu harcamaları ve yatırım miktarındaki değişmelerin millî
gelir üzerindeki etkisini göstermektedir.
Vergilerin ekonomik büyüklükler üzerinde herhangi bir etkisi yoksa, ΔY*= ΔY olacak ve OG=0 olacaktır.
OG=1 olması halinde ise ekonomideki otomatik istikrar gücü tamdır.
-9-
Maliye politikasının iki temel aracı
1- Kamu harcamaları ,
2- Vergilerin ekonomik istikrar sağlayıcı işlevi
Kamu Harcamalarının Otomatik İstikrar Sağlayıcı İşlevi
Kamu harcamalarının gelir düzeyine duyarlılığı daha az olduğundan, istikrar sağlayıcı özelliği vergilerden daha düşüktür. Çünkü, kamu harcamaları harcamacı kuruluşlara ayrılan ödeneklerle ve bu ödeneklerin siyasal süreçte onaylanması ile gerçekleşir.
*İşsizlik tazminatı ve tarıma verilen destekler bir ölçüde otomatik istikrar işlevi görür ve Kamu Harcamaları Kalemi olarak adlandırılır.
**Otomatik istikrar işlevi en güçlü olan kamu harcaması kalemi işsizlik tazminatıdır. Türkiye’de de 2002 yılından itibaren İşsizlik Sigortası uygulamaya başlamıştır.
İşsizlik Sigortası: Çalışanların ilgili fona prim ödemesi, işini kaybedenlerin ise bu fondan işsizlik tazminatı alması biçiminde tasarlanmış sosyal koruma programıdır.
Bir çok ülkede tarım sektörü taban fiyat, destekleme alımı, doğrudan gelir desteği gibi araçlarla desteklenir. Ancak,dikkat edilmesi gereken nokta, bu desteklerin genellikle siyasal kararlarla yapıldığıdır. Dolayısıyla tarımsal desteklerin otomatik istikrar işlevi işsizlik sigortasına göre daha düşüktür.
Vergilerin Otomatik İstikrar Sağlayıcı İşlevi
Vergilerin otomatik istikrar sağlayıcı fonksiyonu gayri safi milli hasıladaki değişiklikler karşısında vergi hasılatında meydana gelen değişikliklere göre ortaya çıkmaktadır.
Vergilerin otomatik istikrara sahip olması için
1-Esnek bir vergi sisteminin yapılanmış olması
2-Vergi türünün kurumlar vergisi olması
ΔT/T
Vergi esnekliği şu şekilde hesaplanmaktadır. e = ----------
ΔY/Y
e, vergi esnekliğini, T, dönem başındaki vergi hasılatını
Y, dönem başındaki gelir düzeyini ılatında ki değişikliği
ğişikliği göstermektedir.
Bir vergi sisteminin esnek olduğunu söyleyebilmek için e<1 olması gerekir.
*Bir bütün olarak bir vergi sisteminin esnekliği o vergi yapısının bileşimine bağlıdır.
*Oransal tarifeli vergilerin esnekliği ise vergi matrahının gayri safi milli hasıladaki değişikliklere karşı
duyarlılığına bağlıdır.
*Tek oranlı vergilerde vergi hasılatının otomatik esnekliği gelirdeki değişikliklere karşı vergi matrahının tepkisine bağlıdır.
Kişisel gelir vergisinin Gücünü Etkileyen Faktörler
1-Kişisel gelir vergisinin her çeşit kazancı vergilendiren genel bir vergi olup olmadığı,
2-Kişisel gelir vergisinin artan oranlılık derecesi,
3-Ekonomide vergi kaçakçılığının ne kadar yaygın olduğu
4-Verginin tahsil edilme biçimi
-Servet vergilerinin ise otomatik istikrar sağlayıcı olarak herhangi bir etkiye sahip olmadıkları söylenebilir. Çünkü, servet vergilerinin esneklikleri çok düşük düzeydedir.
Otomatik İstikrar Sağlayıcıları
İradi maliye politikalarında ortaya çıkan gecikmeler sorunu, otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalarla ortadan kalkmaktadır. Çünkü, otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar yeni bir yasal işleme gerek duyulmadan çalışmakta ve gelirdeki daralma ve genişleme ile eşanlı olarak etki yaratabilmektedir.
Otomatik istikrar mekanizmaları, bir ekonomide dalgalanmaları önleyerek istikrarın sağlanmasına yardımcı olurken, aşırı esnek vergi sistemlerinin büyük boyutlu dalgalanmaları istikrara kavuşturmada bir engel oluşturabileceği savunulmaktadır.
Sonuç olarak otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar eşanlı etki yarattığından ve ek kararlara ihtiyaç duyulmadığından ekonomide ince ayar yapmak açısından yararlı araçlardır. Ancak bu işlevleri, ekonominin yapısına ve nispi istikrarına bağlıdır.
-10-
***Otomatik istikrar sağlayıcı mekanizmalar, ekonomiler için bir anlamda ince ayar anlamı-na gelmektedir. Ancak, bir ekonomide derin istikrarsızlık yaşanıyorsa ince ayarın ötesinde iradi kararlar gerekmektedir. Dolayısıyla, iradi kararları 9
tümden ortadan kaldırmaktan ziyade olumsuz yönlerini azaltacak biçimde maliye politikaları tasarlamak en rasyonel yoldur.
FORMÜL ESNEKLİĞİ
İradi maliye politikalarında ortaya çıkan gecikmeler sorunu ve otomatik istikrar sağlayıcı yöntemlerde kimi zaman görülen yetersizlikler söz konusu yöntemlerin etkinliğini azaltmaktadır. Formül esnekliği yöntemi bu yöntemlerin sakıncalarını gidererek, bir bakıma iradi maliye politikaları ile otomatik istikrar sağlayıcılar arasında bir köprü işlevi görmek üzere geliştirilmiş bir yöntemdir.
Formül esnekliği yönteminin bir ekonomide istikrar bozucu etkilere karşı hemen tepki göstermesi gibi bir üstünlüğe sahip olmasına rağmen, ekonomik yapıdaki istikrarsızlık dinamiklerinin çokluğu ve karmaşıklığı ve tüm bu istikrarsızlık durumlarına uygun bir önlemler setinin önceden saptanmasının güçlüğü gibi nedenlerle uygulamada sınırlı kalmıştır.
İRADİ MAKRO POLİTİKALAR VE MALİ KURALLAR
Ekonomik istikrarın sağlanmasında iradi makroekonomik politikaların mı yoksa uzun dönemli kuralların mı daha etkin olduğuna dair dikkate değer tartışmalar yapılmaktadır. Tartışmanın bir yönü ekonomik, diğeri ise siyasidir. Ekonomik tartışma, iradi makroekonomik politikaların başarısı ve kuralların gerekli olup olmadığı ile, siyasi tartışma hükümetlerin istikrarsızlık yaratabilecek olası politikalarına ilişkindir.
Her iki yaklaşımın da olumlu ve olumsuz taraflarından söz etmek mümkündür. Bu nedenle de uygulamada tamamen kuralsız bir iradi politika veya siyasal otoritenin hareket alanının tamamen daraltan katı kurallar yerine esnek kurallar gündeme gelmektedir. Türkiye’de 2010 yılında tasarı biçiminde kamuoyu ile paylaşılan Mali Kural buna bir örnektir.
Maastricht kriterlerinde olduğu gibi kamu açığının milli gelire oranına %3 gibi bir üst sınır koymak
elbette mümkündür. Aynı kriterlere göre borç yüküne (borç stoku/milli gelir) ise %60 gibi bir üst sınır öngörülmektedir.
**Bir ekonomide talebi yönlendirmek veya istikrar sağlamak amacıyla siyasal otoritenin ek kararlar alması İradi Politikalardır.
**Bir ekonomide herhangi bir sorunun ortaya çıkışı ile bir mali işlem için harekete geçme kararı arasındaki gecikme Tanıma Gecikmesidir.
**İradi maliye politikasını savunan ekonomik yaklaşım Keynesyen yaklaşım dır.
**Otomatik istikrar sağlayıcılığı en düşük düzeydeki Servet Vergisidir.
4.ÜNİTE
EKONOMİK DALGALANMALAR
Konjonktür Dalgaları: Olağan büyüme trendinden, ekonomik genişleme ya da daralma olarak saparak, artı veya eksi büyüme aralığı oluşturan, bir yıl hatta daha kısa süreli ve hafif olarak ortaya çıkan dalgalardır.
Ekonomik Çöküş: Uzun bir zaman boyutu içinde yoğun işsizlik ve sermaye değersizleşmesine yol açan dalgalardır.
*Konjonktür dalgaları ile ekonomik krizler arasında ki fark “Krizlerin dalga boyu uzun, dalga derinliği büyüktür.”
*İş çevrimleri ile konjonktür dalgaları arasında fark yoktur ve aynıdır.
Kondratieff Dalgaları: Birkaç onar yıllık süre içinde kâr oranlarının gerilemesi şeklinde gelişen ve ekonomide giderek derinleşerek işsizlik ve köklü değişmelere neden olan dalgalardır.
Ekonomiler üretim faktörlerinin biçimleniş ve işleyişlerine ve/veya bazı dış şokların etkilerine açık olduğundan, hiçbir zaman düz bir hat üzerinde hareket etmeyip, koşullara bağlı olarak ekonomik yükseliş ile ekonomik durgunluk arasında zigzaglı bir yol izler.
Olağan Büyüme Trendi: Bir ekonominin tam istihdam ve tam kullanım varsayımları altında zaman içinde gösterdiği gelişme çizgisidir. Bu çizginin belirlenmesinde, üretim faktörleri veri alınarak, tam kullanım ve tam istihdam koşullarında belirli zaman boyutu içinde gerçekleştirilebilir büyüme oranları ele alınır.
-11-
Türkiye gibi yapısal işsizliğin yüksek olduğu ekonomilerde tam istihdam olarak kabul edilebilecek çalışabilir nüfus sayısının belirlenmesi çok güçtür. Bu tür ekonomiler için tam kullanım ve ortalama kapasite kullanım oranı, olağan büyüme trendine ölçüt olarak alınabilir.
Büyüme Aralığı: Bir ekonomide olağan büyüme trendi ile fiili büyüme oranı arasında bulunan aralıktır.
Genellikle %65-75 oranlarında kapasite kullanım oranı ile faaliyette bulunan bir ekonomide, doğal olarak, olağan büyüme trendi ile fiilî büyüme oranı arasında büyüme aralığı olarak nitelenen bir aralık bulunur.
Ekonomik Dalgalanmaların Nedenleri
1-Ekonominin işleyiş dinamiklerine, (İçsel Faktörler)
2-Siyasi nedenlere bağlı olarak (Dışsal Faktörler)
**İstikrarsızlığın en önemli içsel nedeni “beklentiler” dir.
*Seçim öncesi harcama artışı politik konjonktürü yansıtır 10
Ekonominin işleyiş dinamikleri, ileriye ait beklentilere bağlı olarak etkilenir ve tüketim ya da yatırım eğilimlerinin değişmesi ile ekonomiyi farklı yönde istikrarsızlığa sürükleyebilir.
Reel Balans Etkisi: Fiyat düşüşleri karşısında bireyin tasarruf depolarının reel değerinin yükselerek bireyin harcama potansiyelini yükseltmesidir.
Ekonomik durgunluktan otomatik çıkış ancak iki koşulda Olur
1-Ekonomik durgunluğun neden olduğu fiyat düşüşleri bireylerde reel balans etkisi yaratabilir ve tüketici talepleri tedricen kıpırdanmaya ve bir noktadan sonra da yükselmeye başlayabilir.
2-Durgunluğun belirli aşamasında, ileride işlerin açılacağı düşüncesiyle bazı cesur üretici ve/veya perakende firmalarının düşük fiyatlardan yararlanarak üretimi artırıp stoklama yapmaya yeltenmesidir.
Ekonomik istikrarsızlığa neden olan dış faktör ise sürece yapılan iradi siyasi müdahalelerdir. Genellikle seçim dönemleri yaklaşırken iktidar partileri, ellerindeki kamusal imkânlarla ekonomiye müdahale ederek canlılık yaratmaya, böylece seçim sonucunu etkilemeye çalışırlar.
Siyasi Konjonktür: Seçmen tercihlerini etkilemeye yönelik olarak kamu harcamalarının seçim arifesine yoğunlaştırılması ile pozitif gelişme aralığı oluşumuna verilen addır.
Ekonomik dalgalanmaların önlenmesine yönelik olarak maliye politikası ile ilgili iki yaklaşım
1-Otomatik istikrar sağlayıcılar
2-İradi maliye politikası.
Otomatik İstikrar Sağlayıcılar: Otomatik istikrar sağlayıcılar kamusal müdahale olmadan kamu harcama ve gelir sisteminin esnekliğine bağlı olarak bütçe sisteminin ekonomide istikrarı sağlama yönünde etki oluşturan yapılardır. Fonksiyonel maliye olarak da adlandırlır. Ekonomik gelişme dönemlerinde pozitif büyüme aralığında fazla oluşturularak ekonomiye fren yaptırılmakta, daralma dönemindeki negatif büyüme aralığında ise açık verilerek ekonomiye ivme sağlanmaktadır. Otomatik istikrar sağlayıcılarının çalışabilmesi için ekonomide kapsamlı şekilde uygulanan vergi sisteminin küçük dilimlere ayrılmış olarak artan oranlı olması, harcama sisteminin ise sosyal ihtiyaçları kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
İradi Maliye Politikası:İradi maliye politikası uygulamasında, istikrarsızlığın şekline göre kamu harcama ve gelir sistemlerinde değişiklikler yapılarak gelişme aralığının kapatılmasına çalışılır. Söz konusu müdahale yapılırken oluşan fiyat ve faiz değişiklikleri, uygulanan kur politikasına bağlı olarak döviz kurunu ve ödemeler dengesini de etkileyerek, kur politikasına göre farklı sonuçlar oluşturur. Bu nedenle konu aşağıda sabit döviz kuru ve esnek döviz kuru başlıkları altında ele alınmaktadır.
Sabit Döviz Kuru Sisteminde
Sabit döviz kuru politikasında kur piyasa koşullarına bırakılmayıp, Merkez Bankası kararları ile saptanır, ancak belirli aralıklarda değiştirilir. İradi maliye politikası önlemleri kaçınılmaz olarak ülke içinde fiyatları değiştirirken, dövizin resmî ve piyasa fiyatı arasındaki fark, dış ticaret hacmini etkilemektedir.
Sabit kur sisteminde uygulanan genişletici ve daraltıcı maliye politikalarının bir kısım etkileri diğer ülkelere yayılırken, içteki etki dışa yayılan etki kadar zayıflamaktadır. Söz konusu etkiler, sermaye hareketlerinin olmadığı durumda ortaya çıkmaz.
Sermaye hareketlerinin serbest olduğu durumda ise sınırlı olarak kısa süreli olup, sabit kurun korunması işlevi ile yükümlü Merkez Bankası işlemleri sonucunda orta ve uzun dönemde kaybolmaktadır.
-12-
Kur denetiminin doğrudan Merkez Bankası transferlerine bağlı olduğu durumda döviz işlemlerinde piyasa fiyatlarını resmî kura eşitleyebilmek için döviz işlemlerinde resmî kur fiyatının üzerine, duruma göre, vergi veya sübvansiyon uygulanır.
Daraltıcı maliye politikası uygulamasında ise gerçekleşen ihracatın oluşturduğu düşük döviz fiyatının eski düzeyine çekilebilmesi için, Merkez Bankası döviz alımı yaparak piyasaya ulusal para sürer.Piyasaya sürülen para, daraltıcı politikanın etkisini zayıflatır. Her iki durumda da Merkez Bankası açık piyasa işlemlerine girişerek ikinci bir işlemle maliye politikalarının ilk aşamadaki hedefini yeniden belirleyebilir.
Merkez Bankası açık piyasa işlemleri yoluyla döviz akışına bağlı olarak ulusal para tabanını değiştirerek politikanın etkisini en yüksek düzeyde tutma yoluna gidebilir.
*Sabit kur sisteminde genişletici maliye politikası, İthalat artışı sonucunu doğurur.
Esnek Döviz Kuru Sisteminde: Esnek kur sisteminde uygulamaya konulan genişletici maliye politikası gelir artırıcı etkisiyle ithalatı tetikleyerek döviz fiyatını yükseltebilir. Yükselen döviz fiyatı karşısında Merkez Bankası tepkisiz kalır fakat ticaret açığı oluşabilir. Genişletici politika sonucunda yükselen ticaret açığı, iç ekonomide gelirlerin yükselmesinin bir bölümünün dış ekonomilere yayılması sonucu yükselen döviz fiyatı ile frenlenmektedir. Daraltıcı maliye politikasında ise ters yönde etki görülür.
*Esnek kur sisteminde genişletici maliye politikasının kur üzerindeki etkisinde Döviz Değerlenir.
*Esnek kur sisteminde dövizin aşırı değerlenmesini önlemek için Merkez Bankası, Döviz satar.
**Sabit döviz kuru sisteminde, Merkez Bankasının döviz rezervlerinin erimesi pahasına da olsa, politika etkisinin dış ekonomilere yansıma şiddeti, esnek kur sistemindekine göre daha yüksek olur. Esnek kur sisteminde ise maliye politikası 11
sonuçlarının kur oynamaları ile tamponlanması, süreç üzerinde frenleme etkisi oluşturduğundan, politikanın etkinlik derecesi daha hafif olmaktadır.
**Sabit kur sisteminde fiyat ve faiz oranında değişmeler nedeniyle genişletici ve/veya daraltıcı maliye politikalarının etkileri kısmen dış ekonomilere saçılarak, iç ekonomide politikanın etkinliği zayışar. Esnek kur sisteminde ise kurun otomatik ayarlanmasına bağlı olarak sistem dengeye gelirken politika hedeflerinin bir bölümü yine dışsal ekonomilere saçılır. Ancak bu saçılma sabit kur sistemindeki kadar olmaz ve içeride daha yüksek politika etkinliği sağlanabilir.
Ekonomik dalgalanmaları önleyici maliye politikaları
Ekonomik dalgalanmaları önleyici maliye politikası para politikası ile birlikte kullanıldığında en yüksek verimi sağlar. Bunun nedeni, maliye politikası uygulamalarının fiyatlar ve/veya faiz oranını tetikleyerek politika amaçları dışında dış ticaret alanında hareketlenmelere yol açmasıdır.
Aşırı amaç dışı hareketlenmeler Merkez Bankası ve para politikası önlemleri ile giderilebilir.
Maliye politikası önlemlerinin yüksek verim sağlaması için ekonomik dalgalanmalarının nitelik ve nedeninin isabetle tanınması, politika araçlarının uygulama zamanlamasının ve dozunun uygun seçilmesi gerekmektedir.
Ekonomik dalgalanmalarda uygulanacak maliye politikasının başarısı için
1-İlk olarak yaşanan istikrarsızlık sorunu ya da ekonomik dalgalanmaları
n niteliği ve nedeni iyi tanımlanmalıdır.
2-İkinci olarak yaşanan istikrarsızlığa müdahalede zamanlama çok önemlidir.
3-Uygulanacak tedavi dozunun iyi ayarlanmasıdır.
Nominal gelirlerin yükselmesi politikanın birincil ve ara amacıdır.
*Maliye politikasında zamanlama “Uygulamayı konjonktürün uygun zamanında yapmak” demektir.
*Maliye politikasının etkinliğini artırmak için en uygun politika “Para Politikası”dır.