Moderator
- Mesajlar
- 419
- Tepkime puanı
- 28
- Puanları
- 18
ÜNİTE – 1
Rusların Tarih Sahnesine Çıkışı Skif (Saka/iskit),
iskilerin tarih sahnesindeki yerleri Herot’la başlamaktadır. Ölen kralları için yapılan cenaze törenlerini aktaran Herodot’un verdiği bilgiler mezarları örten büyük toprak yığınları üzerinde yapılan arkeolojik araştırmalarla desteklenmektedir. Bu tepe mezarlara (kurgan) Kafkasya’nın kuzeyinde kalan Kuban bozkırlarında Kırım ve Ukrayna’da ve Dnyepr Nehrinin alt kesimlerinde de rastlanmaktadır. iskitler göçebe bir halktı. Savaş taktikleri başarılı olduğu için fütuhat esasına dayanan güçler onları kendi topraklarında yenemedi. iskitler en güçlü oldukları M.Ö. 4. Yüzyılda iskender’e de karşı durabilmişlerdi. Güney Rusya’da güçlü bir askeri devlet kurmuş ve üç yüzyıldan fazla bu bölgeye istikrar sağlamışlardır. Köle, balmumu, ve diğer malların yanısıra yetiştirdikleri tahılı da ihraç ediyorlardı. iskit sanatı savaşçı göçebelerin yaşam koşullarına uyan farklı bir üslupla gelişmiştir. iskitler, M.Ö. 200’de Sarmatlar tarafından yenilgiye uğratılmış ve Güney Rusya’da yerlerini almışlardır.
Holop: Eski Rusya’da köleliğe yakın bağımlı insan demekti. Ayrıca toprak kölesi köylü sınıfını ifade etmek için kullanıldığı gibi hizmetkar anlamına da geliyordu. Kiyev döneminde holop, malikanelerde ve mülklerde her türlü görevi yerine getirerek ekonominin önemli bir parçası haline geldi. Küçük bir üst holop grubu da malikanelerde yönetici ve idareci olarak önemli görevler üstlendi.
Votçina, Ortaçağ Rusyası’nda mülkiyet teriminin karşılığı votçinadır. Bu terim knezler arasındaki yazışmalarda geçer. Votçina, Latincedeki “patrimonium” teriminin karşılığıdır ve babadan miras kalan malları ve gücü tanımlar. Mülkiyet haklarının belirlenmediği, mahkemelerin yeterli gücünün olmadığı dönemlerde miras yoluyla mülkiyet hakkın en kesin ispat yoluydu. Topraklar, köleler vb. buna dahildi. Knezler kendi knezliklerini votçina olarak tanımlıyorlar ve oğulları arasında paylaştırıyorlardı. Kiyev Rusyası’ndan sonra knezlerin aralarındaki ittifak bozuldu ve knezlerin her biri kendi topraklarını hanedan adına emanette tuttukları, egemenliklerindeki bir bölge olarak değil, babalarından oğullarına geçen bir votçina olarak görmeye başladılar. Knezler kendi ülkelerinin topraklarını oğulları arasında paylaştırırken sadece toprağın mülkiyetini ve kullanımını değil, aynı zamanda siyasi egemenliğini de paylaştırıyordu. Her paylaşımda siyasi egemenlikleri de toprakla birlikte bölünmekteydi.
Erken Feodal, Doğu Slavlarının ilk devletinin ve Moskova Rusyası’nı oluşturan knezliklerin feodal yapıya sahip olup olmadıkları Rusya tarihinin tartışmalı bir bölümünü oluşturmaktadır. Kiyev Rusyası’nda yaşanan gelişmeler Rus otokratik yapısının temellerinin atıldığı dönemdir. 10. ve 12. Yüzyıl aynı zamanda Batı Avrupa’da feodal yapının görüldüğü bir devirdir. Batı feodalizmi tarıma dayanırken Kiyev Rusyası’nda tarım ikinci plandadır. Bundan dolayı Rusya’nın tarihsel gelişimi diğer Avrupa ülkelerinden farklıdır. ihtilalden sonra Sovyet tarihçiler feodalizmi geniş anlamda tanımlamaya ve bu kavramı Kiyev Rusyası’ndan 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Rusyası’nın gelişimine uyguladılar. Zira feodalizmi tanımlayan üç özelliğin Rusya’da mevcut olduğu ileri sürüldü. Feodalizmin başlangıcını da 12. Yüzyıldan 9. Ve 10. Yüzyıla çektiler. Bu görüş uzun yıllar fazla kabul görmedi. Batı feodalizminin bütün yönlerinin Rusya’da ya hiç gelişmediği ya da temel seviyeyi geçmediği ileri sürülmesine rağmen ortaçağ Rusyası’nın sosyal örgütlenmesi için erken feodalizm ifadesi sıklıkla kullanıldı.
Kiyev Aya Sofyası, 11. Yüzyılda Ruslar belli başlı üç kente inşa ettikleri kiliseleri “Tanrısal Bilgeliğe” adamışlardı. Bu üç yapı sırasıyla Rusya’nın güneyinde, batısında ve kuzeyinde yer alan Kiyev (1037), Polotsk (1044) ve Novgorod (1043) katedralleriydi. Kiyev’deki Ayasofya bunlar arasında en büyüğü idi. 1680’de V. İvan ve I. Petro zamanında yenilenen yapının dış cephesi Barok stilde olup, içi mozaik ve fresklerle süslüdür. Bilge Yaroslav’ın emriyle 1037-1039’da inşa ettirilen yapı Doğu Avrupa sanatının baş eserleri arasında gösterilmektedir. Tasarımı ve iç süslemeleriyle Bizans’a özgü olmasına rağmen özgün bir kimliğe de sahiptir. 13 kubbesi vardır. Kubbeler kesit olarak yarım daire değil, miğferimsi biçime sahiptir. Yer planı ise “kapalı Ortodoks haçı” sisteminin ayrıntılandırılmış şeklidir.
Hansa Birliği, Almanya’nın kuzeyindeki kentlerin ve yabancı ülkelerde yaşayan Alman gruplarının karşılıklı menfaatlerini korumak amacıyla kurdukları ticari örgütlenme. 13. Yüzyıldan 15. Yüzyıla kadar Avrupa’nın kuzeyinde önemli bir ekonomik ve siyasal güç haline geldi. Birliğin kurucuları Alman üccarların etkin olduğu iki ana bölgenin mahalli ticaret birlikleriydi Bunlar Şemenk ve ingiltere ile ticari ilişkileri olan Rhein (Ren) Bölgesi ile Almanların kuzeydoğu Avrupa’nın iç kesimleriyle Batı Avrupa-Akdeniz arasındaki ticarete aracılık yaptıkları Baltık Bölgesiydi. 1280’lerde Rhein Bölgesindeki tüccar gruplar ortak çıkarları için işbirliği yaparak başta Liubech olmak üzere diğer Alman şehirleriyle birlik kurdular. Birlik üyeleri ticaretlerini güvence altına almak, fenerler inşa ettirmek, korsan ve haydutlara karşı önlem almayı amaçlıyorlardı. Bu dönemde Bergen, Novgorod ve Londra’da birliğe bağlı üsler kuruldu. Litvanya ve Lehistan’ın 1386’da birleşmesinin ardından 1400’de Danimarka, isveç ve Norveç bir birlik oluşturdu. Alman tüccarlar 1478’de Moskova Knezliğinin eline geçen Novgorod’tan çıkarıldılar. Birliğin meclisi son kez 1669’da toplandı.
Sıra Sizde 1 : Slav göçleri sırasında Slav uluslarının dağılımı ve dilleri nasıl bir gelişim göstermiştir?
Slav denilen topluluk M.S. ilk iki bin ortalarında merkezi Doğu Avrupa’daki dar bölgelerinden çıkarak kıtanın Almanya’daki Elbe Nehri’nden Adriyartik ve Baltık Denizine, Korent Körfezi’nden Yunan Anakarasına, sonra orman-bozkır bölgelerine ve belki de daha doğuda asıl bozkır alanlarına uzanan geniş bir bölümüne kısmen ya da tamamen sahip olmuşlardır. Bu büyük göç daha doğrusu birbiri ardından gelen göç dalgaları sırasında Slavların Batı, Güney, ve Doğu olmak üzere üç ana kola ayrıldıkları açıktır. Bu kollardan hareketle yüzyıllar boyu devam eden süreç sonucunda günümüz Slav ulusları belirginleşti; Polonyalılar, Çekler, Slovaklar, Batı Slavlarını oluştururken, Bulgarlar, Sırp-Hırvatlar ve Slovenler Güney Slavlarını, Ruslar, Ukrainler ve Beloruslar da Doğu Slavlarını oluşturdu. Bu ayrılma ve bölünmeler dil bilim açısından incelendiğinde Slav dilleri Hint-Avrupa dil ailesinin başlıca üyelerinden biridir. Slav dilleri grubu Latinceden türeyen Romans dilleri, ingiliz-iskandinav kolları dahil Germanik diller ve Grekçe gibi eski dil grupları ile aynı temele dayanır. Dilbilimciler Slav dillerinden geriye doğru iz sürerek yazılı belgeler öncesi dönemler için bu üç kolun ana kaynağını oluşturan “ortak Slav dili”ne ulaşmışlardır. Slav halkları açısından aralarında her koşulda sarsılmaz bir dostluk olmamış olsa bile böyle bir ortaklık bilincine varmak her zaman önem taşımıştır. Dil ortaklığı duygusu söz anlamına gelen “slovo” ile akrabalık taşıyan Slav sözcüğünün bizzat kendisine verilmiştir. Buna karşılık “dili anlamayan” anlamına gelen “Nemets” ise geçmişte ve günümüzde Almanlar için kullanılan Slavca karşılıktır.
Sıra Sizde 2 : Rus kelimesinin mahiyeti, anlamı ve ortaya çıkış sürecini değerlendirin.?
14.-17. Yüzyıllar Rus tarihçiliği; Rus devletinin tarihini Doğu Avrupa’nın komşu halkları iskit, Sarmatlarla ilişkilendirmiş ve Rus kelimesinin menşeini Sarmat asıllı Röksalan kabilesinin adından aldığını iddia etmişlerdir. 18. Yüzyılda “Norman” teorisi ile birlikte Doğu Slav kabilelerinin devleti ile Norman asıllı Vareglerin koyduğu beyan edilmektedir. “Rus” adının özellikle Vareg Rus kabilelerinin adından alındığı da belirtilmektedir. Vikingleri veya Viking ülkesini karşılayan bir sözcük olarak Rus, Vikinglerin kendi ülkelerinde bilinmemektedir. Anti Normanist tez ise Vekayiname’de yer alan “Rhos” ya da benzer sözcüklerin güneyde Viking etkisi görülmeden önce de kullanılmakta olduğuna dayanmaktadır. Ayrıca eski kaynaklarda Rus sözcüğü Vikinglerin ulaştığı Novgorod bölgesi için değil, Kiyev için kullanılmaktadır. Kiyev yakınlarındaki bir ırmak da “Ros “adını taşır.
Sıra Sizde 3 : Normanlar (Vikingler) ve Slavlar arasındaki siyasal ve sosyal ilişkileri açıklayınız?
Vikingler ve Slavlar arasına daha ilk aşamalarda bir uzlaşmaya varıldığı görülmektedir. Geçmiş Yılların Öyküsü’nde Vikinglerin başta istenmeyip daha sonra ülkeye düzen getirmek üzere Slav ve Fin-Ugor kabileleri tarafından meydana getirilen bir koalisyon tarafından nasıl geri çağrıldıkları anlatılmaktadır. Vikingler, bir süre ülkeye düzen getirmişlerdi. Ancak anti Nomanist teze göre Vikingler büyük bir kültür taşıyıcısı değillerdi. ilk dönem Rus kanunları, dini, edebiyat ve dili Viking etkisine ait silik ve belirsiz izler taşıyordu. Vikingler geldiklerinde Slav kabilelerini bir uygarlaşma süreci içinde buldular. Geldikleri ülkeye çok sayıda kasaba ve kalelerinden dolayı “Gardariki” (kentler ve kaleler ülkesi) dediler. Onlar, askeri, siyasi ve ticari becerilerini beraberlerinde getirdiler. Sikkeler Vikinglerin tüccar yanına ilişkin kanıtları ortaya koymaktadır. Rurik’in soyundan gelenler ve maiyettekiler Slavlaşmalarına rağmen İskandinavya ile olan ilişkiler 12. Yüzyıla kadar varlığını koru du. Viking sözcüğü “dolaşanlar” demek olup hareketlilikleri önlerindeki ufku da genişletti. Viking-Slav işbirliğinin sonucu olarak 17. Yüzyılın sonlarına kadar Avrupa ile ilişkiler yoğun bir şekilde devam etti. Orta ve Batı Avrupa’da kraliyet ailelerinden kişilerle yapılan evlilikler de bu süreçte normaldi. Vikinglerin Rusya’da bıraktığı siyasal mirasın yöneten ve yönetilen arasındaki ilişki, vb. bazı problemleri de oldu.
Sıra Sizde 4 : Oleg’in Bizans ile olan ilişkilerinin sonuçları nelerdir?
Oleg, Rus devletinin gelişiminin ilk dönemlerinde çok önemli bir kişilikti. Oleg, knez neslinden gelmediği için ölümüne kadar Rurik’in oğlu igor adına hüküm sürüyordu. Hizmetindekilerle birlikte hakimiyetini Polyanne topraklarından Doğu Slavlarının bölgesine kadar getirdi. Oleg 907’de Bizans’a karşı askeri bir hareketa girişmek üzere yeterli gücü topladı. Kiyev’e yerleştikten ve burayı başkent yaptıktan hemen sonra Bizans’a hareket etti. Bu sırada Bizans pazarları ile ilişkilerini arttırmıştı. Kalabalık bir ordu ile Dnyepr boyunca ilerledi. Boğaz’a gelinince Vareg-Ruslar karaya çıktılar ve Bizans’ın civar bölgelerini yağma ve talan ettiler. Bizans, Oleg ile yağmanın durması ve tekrarlanmaması için de vergi ödemeyi kabul ettiler. Bizans ve Ruslar arasında yapıla gelen ticaret bu anlaşma ile belli esaslara göre düzeltildi. Rusların lehine olan bu anlaşma 912’de yenilendi. Kiyev Knezliği’nin Bizansla ekonomik ilişkilere önem vermesi ve sağlam bir ticaret anlaşması yapması gerek Vareg-Rus gerekse Slav halklar arasında büyük etki yarattı. Rus tarihçiliği bu başarılı seferi Oleg’in kalkanını Konstantinopolis kapılarına çivilediğini yazarken Bizans kaynakları bu harekat ve sonuçları hakkında sessizdir. Fakat 911 yılında Oleg’in maiyetindekilerle birlikte elverişli bir ticaret anlaşmasıyla döndükleri açıktır.
Sıra Sizde 5 : Rurik Hanedanının tahta geçiş sistemi nasıldı?
Rurik Hanedanının tahta geçişte gözetilecek bir sistemi mevcut değildi. Ülkenin bir bütün olarak hanedan ailesine ait olduğu düşünülüyordu. Knezler idare merkezlerini sıklıkla değiştiriyorlardı. Bu değişim birbirinden uzakta olan Novgorod ve Tmutorakan gibi merkezler arasında da olabilmekteydi. Knezlerin en güçlüsü Kiyev’de bulunuyordu. Knezin ölümünden sonra taht kavgaları hakimiyet mücadelesi haline gelmekteydi. Hiyerarşik düzende her bir knezliğin sıralaması farklıydı. Çernigov sıralamada ikinci iken, Pereyaslavl da üçüncü sırada bulunuyordu. Hanedan ailesinin kolları her zaman kendi köklerini sağlamlaştırıp yerel bir hanedan oluşturma eğilimi taşımaktaydı. Bunun en kesin örneği 1097’de Liubech’de knezlerin katıldığı toplantıda dile getirdi: Poloveçlere karşı ülkeyi koruma düşüncesi hassas dengeler üzerine kurulmuştu. Bu siyasal birlik kısa süreli olsa da 12. Yüzyılda 2. Vladimir zamanında gerçekleşti. Knezler toplantısında her knezin topraklarını kendi çocuklarına devretme hakkına sahip olduğu belirtildi. Veraset sisteminin yokluğu ile topraklar tüm erkek çocuklar arasında paylaştırıldığından ilerde başka problemleri beraberinde getirecek olan her knezliğin topraklarının bölünmeye başlamasına yol açtı.
Sıra Sizde 6 : Kiyev Rusyası’nda Novgorod’un ekonomik önemini açıklayınız?
Rus toprakları içinde en bağımsızı ve siyasal açıdan en farklısı Kiyev döneminin kapanmasından sonra Baltık ticaretinin bir deposu olarak yerini koruyan eski Rus yerleşiminin kuzey ucundaki Novgorod idi. Yeni kasaba anlamına gelen şehir 9. Yüzyılda Viking, Slavonik ve Fin halklar arasındaki ticarette etkili olmuş bir merkezdi. “Yenilik” muhtemelen daha eski bir yerleşim olan Ladoga’ya göredir. 12. ve 15. Yüzyıllarda Avrupa’nın büyük kent-devletleri arasında en kuzeyde yer alanı olarak gerçek bir bağımsızlığa sahipti. Kendine göre bir demokrasisi vardı. Urallara uzanan geniş bir alanı kontrol ediyordu. imparatorluk denilen bu alan Novgorod kentinin kendisini de paylaşan 5 bölme tarafından kürk, ticaret için kullanılmaktaydı. Büyük Lord Novgorod adını da alan şehir sadece Baltık ticareti değil, iç Rusya ve Yakın Doğu ticaretini de kontrol etmekteydi. Ticaret yolları Novgorod’tan doğuya Volga (idil) Havzasına, güneye Kiyev’e ve Konstantinopolis’e batıya isveç’e ve Kutsal Roma Germen imparatorluğu’nun topraklarına uzanıyordu. Novgorod, kürk, balmumu, tuz ve bal ihtiyacını karşılayan Hansa Birliği’nin uç noktasıydı ve Gotland’da kendisine ait bir depoya sahipti.
ÖZET 1 : Slavların etnik kökenlerini açıklamak. Slavların menşei, göçleri ve yerleşimleri hakkındaki bilgiler tartışmalıdır. Slav halkların şekillenmesi süreci uzun bir gelişim göstermiştir. Romalı tarihçiler Slavları “Vened” veya “Ant” olarak adlandırmışlardır. Batılı tarihçiler ise Slavların anavatanının Vistül Nehrti’nden Karpat’a kadar olan toprakları kapsadığını belirtmişlerdir. Slova (söz) kelimesinin kökünden geldiği ileri sürülen Slavların bu coğrafyadan farklı bölgelere yayılmaları milattan sonraki devirde meydana gelmiştir. Bütün Slav toprakları içinde Kiyev Devletinin merkezi olan Orta Dnyepr farklılık gösterir. Slavların Gotlar, Bizans, Avarlar ve Hazarla olan ilişkileri, mücadeleleri bölgesel ve stratejik açıdan önemlidir
ÖZET 2 : Rus adının ortaya çıkışını açıklamak. Normanların Slav toplulukları idareleri altına almalarıyla Rus kelimesi ortaya çıktı. Yerel Slav halk uzun süre Rusları ayrı bir unsur olarak gördü, ancak Ruslar veya Normanlar zamanla geniş Slav halk içinde eridiler. Hristiyanlığın kabulünden sonra Rus grubu ve Slav halkı din ve dil bakımından kaynaştı ve bundan sonra Rus kelimesi Doğu Slavları için kullanılmaya başlandı.
ÖZET 3 : Kiyev Rusyası’nın kuruluşunu, Norman (Viking)- Slav ilişkilerini tartışmak. 9. ve 10. Yüzyıllarda Vikingler Kuzey Avrupa ve Batı Avrupa’da olduğu kadar Doğu Avrupa’yı da etkiledi. 9. Yüzyılda Baltık Denizini aştılar. Dnyepr aracılığı ile Bizans’a ulaştılar. Varegler veya Normanlar olarak adlandırılan Vikingler bu coğrafyaya yerleştiler. Yarı efsanevi bir kişilik olan Rurik’in soyundan gelenler Novgorod’u başkent yaptılar Ancak daha sonra güneye yönelerek başkenti Kiyev’e taşıdılar. Normanların Doğu Slavları idareleri altına almaları ve Slavların kurdukları yerleşim yerlerini birleştirmeleriyle bu isim coğrafi bir anlam da kazandı. 11. Yüzyılda Normanlar, Slavlar arasına karıştılar.
ÖZET 4 : Rusların Hristiyanlığı kabul etmeleri ve bunun siyasal, toplumsal, kültürel sonuçlarını değerlendirmekKiyev Rusyası’nın X. Yüzyıldaki en önemli gelişimi 1. Vladimir’in (Aziz) Ortodoksluğun Bizans tipi Hristiyanlığa bağlı olduğunu açıklamasıydı. Vladimir Rusyası din seçimi ile birlikte yüksek bir kültürü de ithal etmiş oluyorlardı. Kiyev Knezi “Büyük Knez” olarak tanımlanıyordu. 1. Vladimir, Bilge Yaroslav ve 2. Vladimir Monomakh bu geniş alanın bütünlüğünü sağladılarsa da merkezi otoritenin zayışaması vb. sebepler ülkeyi Peçenekler gibi doğudan gelen halkların saldırısına açık durumda bıraktı. XII. Yüzyılda Kiyev’in birincil konumu bir ticaret kasabası olan Vladimir’e geçti. Bu nüfus ve siyasal değişimin başlangıcıydı. Kiyev Rusyası’nın dağılması ve knezlikler dönemini tartışmak.
ÖZET 5 : Kiyev Rusya’sının dağılmasının en önemli sebeplerinden biri Dnyepr Ticaret Yolu’nun önemini hızla kaybetmesiydi. Ticaret, ekonominin temelini oluşturuyordu. Hazarlar ortadan kalkınca Peçenekler ve daha sonra Kumanlar zamanla Rusya ve Bizans arasındaki ticareti durma noktasına getirdiler. Diğer bir sebep Kiyev idari sisteminin başarısızlığıdır. Kiyev knezlik sisteminin düzgün işlemediği ile ilgili görüşlerin de dağılmayı etkilediği ileri sürülmektedir. Kiyev merkezli yapı merkezkaç güçlerin artması sonucu dağılınca, birliği sağlamaya aday 12. Yüzyılın sonu XIII. Yüzyılın başlarında Rusya topraklarında Novgorod, Galiçya-Volinya ve Vladimir-Suzdal olmak üzere üç merkez şekillendi. Bu bölgelerin her birinin kendine has politik yapıları ve coğrafi konumları vardı.
ÜNİTE – 2
Moğol-Türk (Altın Orda) Dönemi
Han (unvan). Moğolcada Han, Türkçede kağan olan bu unvan Cengiz Han’ın Büyük Han seçilmesi ile şöhret kazandı. Ancak Cengiz soyundan gelenlerin bu unvanı kullanma hakları vardı. Örnek olarak Cengiz soyundan gelmeyen Timur’un unvanı Emir Timur idi. Osmanlı padişahları bu unvanı Kırım Hanlığını ele geçirdikleri için kullanmışlardı.
Harezm (bölge). Başkenti Ürgenç olup, 2.400 km. uzunluğundaki Amu Derya’nın (Türkçe Ceyhun, Batı dillerinde Oxus) Hazar denizine dökülen bölgedir. Ortaçağlarda kanalarla sulama yapıldığından zengin tarım ürünleri üreten, ipek Yolunun geçtiği zengin bir bölge idi. Cengiz Han’ın burayı ele geçirmesine kadar Harezmşah Devleti hâkimiyetindeydi. Bugün Özbekistan’ın bir parçasıdır.
Kıpçaklar (topluluk, kabile).Batılıların Kuman, Arapların, Kıfçak, Rusların Polovets (Polovtsi) ve Türklerin de Kıpçak dediği bu kavim Orta Asya’dan bugünkü Güney Rusya bozkırlarına göçmüştür. 9.-11. Yüzyıllarda çok etkili olmuştur. O dönemde Kıpçak Türkçesi gelişmiştir. Bugün kuzeydeki Türkilerde Tatar, Başkurt, Kazak, Kırgız, Nogay, Altay gibi uluslar dillerini bu Kıpçak unsuru ile geliştirmişlerdir.
idil Bulgar (topluluk, kabile). Proto (ön) Bulgarların devamı olan Türk soylu Bulgarlar 4. Yüzyılda Orta Asya’dan Karadeniz’in kuzeyine göçmüşlerdir. Kısa bir süre Büyük Bulgarya’yı kurmuşlardır. 681’de güneyde Tuna Bulgar Devleti ve aynı yıllarda kuzeyde idil-Kama Bulgar Devleti, (bugünkü Rusya Federasyonunun idil boyunda) kurulmuştur. 922 yılında bu Bulgar devletinin yöneticisi Almas resmen islamiyet’i kabul etmiştir. Böylece bu dini kabul eden ilk Türk Devleti olmuştur. Altın Orda 1237’de bu devleti kendine bağlamıştır. Tuna Bulgar Devleti hükümdarı 864 Bizans’ın etkisi ile Ortodoks mezhebini kabul etti ve Boris adını aldı. Bugünkü Bulgarların adlarının dışında Türklük ile ilgisi yoktur.
Deşt-i Kıpçak (bölge). Kafkas dağlarının kuzeyinde Dnyestr ile irtiş ırmakları arasında kalan bölgenin tarihi adıdır. Kıpçak çölü veya bozkırı anlamına gelir. 9. Yüzyıldan 13. Yüzyılla kadar göçebe Kıpçak boyları çok etkili olduğundan bölgeye bu ad verilmiştir.
Knez (unvan). Knez (kyaz) Slav dillerinde soyluluk (asalet) unvanıdır. Prens, bey, hakim anlamlarına gelir. Bu sözcükten knezlik (knyajestvo) üretilmiştir. Rus soyluları knezlik statülülerini ve unvanlarını 1917 Ekim Devrimine kadar taşımışlardır. Çarlık Rusya’sı Altın Orda soyundan gelen asillerin de bu knezlik unvanlarını kullanmalarına izin vermişti.
Tatar (kabile, ulus). Tatar adına eski Çin kaynaklarında ve 8. Yüzyıla ait Göktürk (Orhun) yazıtlarında da rastlanmaktadır. Bir Türk kabilesi olasılığı yüksektir. Tarihte Dokuz Tatar, Otuz Tatar adları ile de tanınmışlardır. Cengiz Han’ın düşmanı olan bu boy Orta Asya’daki diğer göçebe kabileler gibi onun hakimiyeti altına girdiler. Dolaysıyla Cengiz’in ordusunda hizmet eden çok sayıda Tatarlar vardı. Tahminlere göre Batıya, yani Deşt-i Kıpçak (bugünkü Rusya), Volga (idil) boyu ve Avrupa içlerine sefer yapan Batu Han güçleri arasında da çok sayıdaydılar. Dolayısıyla düşmanlar Moğol ordusunu Tatar olarak algıladılar ve Rusya ile Avrupa’nın diğer ülkelerinde Tatar adı yayıldı. Bugün Rusya Federasyonunda Tatarların ancak % 25’nin yaşadığı Tataristan adlı Cumhuriyetleri vardır. Rusya’nın değişik bölgelerinde yaşayan Tatarların toplam sayısı 5,5 milyondur ve Ruslardan sonra en kalabalık ulustur. Ukrayna’da (ve bilhassa Özbekistan’da) ise Kırım Tatarları bulunmaktadır. Kırım Hanlığı yıkılınca 18. ve 19. Yüzyılda milyonlarca Kırım Tatarı Osmanlı topraklarına sığınmıştı.
Metropolit (unvan). Slav (doğu) Ortodoks kilisesinde Patrik ile Başpiskopos arasında bulunan üst düzeydeki din adamıdır. Bölgesindeki dini faaliyetleri düzenler, denetler ve uygulatır. Patriğe karşı sorumludur. Rusya’da Ortodoks Kilisesi Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde çok aktif olmuştur. Çar tarafından kendilerine verilen malmülkleri, köleleri ve özek hakları bulunurdu. Altın Orda döneminde de kilise bağımsız hareket ederek, Rus milliyetçiliğini geliştirmede önemli rol oynamıştı.
Pegolotti, Balduci (1310-1347) (yazar).Tüccar ve politikacı idi. Ticaret yolları hakkında bir eseri vardır. O en uzun ticaret yolu olarak Azak’tan başlayarak, Hazar Denizi kıyısındaki Astrahan, (bugün Özbekistan’daki) Hive, Otar ve oradan da Pekin’e ulaşan (ipek Yolu) ticaret yolu hakkında bilgi vermiştir.
Wilhelm von Rubruk (1220- 1252) (seyyah): Fransız Kralı Lois 9. tarafından Tatarları Hıristiyanlığa davet için görevlendirilen Rubruk Altın Orda’da Batu Han, onun talimatı ile ise Moğolistan’a gitmiş. Burada başkent Karakum’da Möngke Han’la görüşmüştü. 1253-1257 yılları arasında süren yolculuğundan sonra hazırladığı eserde Cengiz Han imparatorluğu hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır. Eseri çok önemlidir.
Saray (şehir). Saray şehri 1242’de Batu Han tarafından Volga (idil) boyunda Aktübe şehri yakınında başkent olarak kuruldu. Astrahan’dan 120 km. uzaklıktadır. Saray Batu da denilen şehirde 600 bin kadar kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 1282 yılında ise Berke Han başkenti nehrin daha yukarılarına taşıdı ve Yeni Saray veya Saray Berke diye anılmaya başlandı. Eski Saray ise 1395 yılında Emir Timur tarafından yıkıldı.
Tamga (damga). Her Türk, Moğol ve başka boyların kendilerine has tamga/damgaları bulunurdu. Tamga mülkiyeti belirtmek için kullanılırdı. Daha sonra hanların veya değişik yöneticilerin kendilerine has tamgaları resmi ve özel yazışmalarda kullanılmaya başlandı. Vergi anlamında da kullanılan tamga bizde de damga vergisi şeklinde mevcuttur. Bugün kurumların, şirketlerin veya değişik örgütlerin kendilerine has simge, sembolleri bu tamgaların gelişmiş şekilleridir.
Carpini, (Plano) Giovanni (1182-1252) (elçi). Papa Innocentius IV tarafından Moğollara elçi olarak yollanan bir keşiştir. 1245 yılında başkent Karakum’a gitmiş, burada Göyük Han’ın Büyük Han olarak seçilmesi merasimine katılmıştır. O yeni Han’a Papanın Hristiyanlığa davet eden mektubunu vermiştir. Bir yıl sonra dönünce Moğol Tarihi adlı eserini yazmıştır.
Tenke (para birimi). Bugün Rusçada para anlamında kullanılan Dengi adı Tenke sözünden üretilmiştir. Altın Orda döneminde tenke bir para birimi idi. Bugün dahi Tatarlar yerel konuşmalarında bu sözcüğü kullanırlar. Kazakistan’ın resmi para birimi de tenge’dir.
Kreml (sur). Rusçada şehri çevreleyen sur anlamında kullanılır. Orta çağlarda genelde bütün şehirleri çevreleyen sur veya hendekler bulunurdu. Moskova kreml’i kremlin olarak bilinir. Bunun dışında Novgorod, Astrahan ve Kazan kreml’leri hala sağlam durumdadırla
Sıra Sizde 1 : Deşt-i Kıpçak’ta Moğol istilasından önce hangi kabileler bulunuyordu?
Cengiz Han’ı ortaya çıktığı tarihlerde bugünkü Rusya’nın Avrupa kısmında Moskova, Yarasolav, Kiyev, Çernigov, Yaroslov gibi şehir devletçikleri, Türkçe ifadesiyle beylikler (knezlikler) ortaya çıkmış ve bir birleri ile mücadele halindeydiler. Cengiz Han’ın orduları Orta Asya’yı ele geçirmiş, bir yandan Çin’e girerken, diğer yandan batıya doğru ilerlemekte, Kafkasları aşarak Deşt-i Kıpçak bozkırlarını ele geçirmekteydi. Cengiz Han’ın ölümünden sonra büyük oğlu Cuci’nin oğullarından Batu Han bu ilerlemeyi daha da geliştirdi. Buradaki Rus knezliklerini, Türk soylu idil Bulgar devletini ve kabileler halinde yaşayan yine Türk soylu olan Kıpçak, Peçenek ve diğer Fin-Ogur halklarını kendine tabi kıldı. Moğol orduları Polonya içlerine kadar girdiler.
Sıra Sizde 2 : Ruslar Altın Orda dönemini neden “Tatar” diye adlandırırlar?
Hazar Denizi’ne dökülen bugünkü Astrahan şehrine yakın bir yerde kurulan Saray şehri başkent yapıldı ve tabii knezlikler ve diğer halklar bu merkezden yönetilmeye başladı. Altın Orda yönetimi yerli halkları vergi ve haraca bağlamıştı. Bilhassa Rus knezlikleri iç işlerinde serbest bırakılmış, kiliseleri serbest hareket edebiliyordu. Saray bu knezlikleri kendi belirlediği knezlerle kontrol ediyordu.
Sıra Sizde 3 : Altın Orda’nın zayışamasında hangi savaş belirleyici oldu?
Altın Orda yönetiminin zayışamaya başlamasıyla Rus knezlikleri arasında Moskova üste çıktı. Diğer knezler Moskova knezine tabi oldular. 1380’de Kulikovo Pole mevkiinde yapılan savaşta Altın Orda’nın ilk defa olarak Ruslara yenilmesi Altın Orda yönetiminin çöküşünü hazırladı. Hemen sonrasında 1391 arkasından 1395’te Toktamış Han’ın Orta Asya’dan gelen Emir Timur’a yenilmesi ise çöküşü perçinlemiş oldu. Bundan sonra Altın Orda kendini toparlayamadı.
Sıra Sizde 4 : Toktamış Han’ı Emir Timur hangi tarih ve yerlerde mağlup etti?
Rusya Devletinin temelini atan Moskova Büyük Knezliği 1480’de Altın Orda’nın egemenliğine son verdi. Saray artık vergi toplayamayan, emirleri dinlenmeyen güçsüz bir hanlığa dönüştü. Zaten parçalanma eski Altın Orda hanlarından Uluğ Muhammed’in kendine ayrı Kazan Hanlığını kurmasıyla başlamıştı. Onun örneğini takip ederek Kasım, Kırım, Astrahan ve Sibir(ya) hanlıkları da kurulmuş, Nogay hanları ise bağımsız göçebeleri ile Saray’ı dinlemez hale gelmişlerdi. 1502’de Altın Orda Devleti tamamen ortadan kalkmış. Moskova Büyük Knezliği başta Kazan (1552), sonra Astrahan (1556), Sibir (1598), Kasım (1681) hanlıklarını ortadan kaldırdı. Kırım Hanlığı Osmanlı hakimiyetinde olduğu için Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1774’de bağımsız olduysa da, 9 yıl sonra 1783’te Rusya tarafından yok edildi.
Sıra Sizde 5 : Daruga’nın görevi nedir?
Altın Orda Devleti bugün Rusya Federasyonunun kapsadığı, neredeyse 17 milyon km2’lik bir alana yayılmıştı. Bugün Rusya Federasyonunun sınırlarına dahil olmayan Ukrayna’nın büyük bir kısmı (Kırım Yarımadası), belki Belorusya da Altın Orda sınırları içindeydi. Neredeyse Türkiye’nin yüzölçümünün 21 katı olan ve nüfusu belki de bugün yarısı bile olmayan bu geniş coğrafyayı tam anlamda kontrol etmek mümkün değildi. Dolaysıyla Altın Orda da Osmanlı imparatorluğu’nun yaptığı şekilde yerel hakimlerle, bizim örneğimizde Rus knezlerine imtiyaz vererek onlardan sırf vergi topluyordu. Başta bu sistem çok iyi yürüdü. Ancak sonradan Moskova Knezliği’nin güçlenmesi ve diğer yanda Emir Timur’la mücadeleler sonucu yönetim zayışadı ve bu geniş coğrafyayı kontrol edemez duruma geldi.
Sıra Sizde 6 : Tatar askerlerinin seferde beslenmeleri için kişi başına ne kadar erzak ayrılırdı?
Altın Orda’yı egemenliği altındaki değişik halklardan alınan vergilerin dışında, tüccarlardan alınan gümrük vergileri de ayakta tutan önemli unsurlardı. Bu geniş coğrafya Çin’den, Hindistan’dan gelen veya oralara giden tüccarlar için çok güvenli olduğundan Altın Orda döneminde ticaret çok gelişti. Altın Orda hem güvenliği sağlıyor hem de hızlı posta (yam) sistemi ile haberleşmeye de önem veriyordu. Bu sayede sorunlar kısa zamanda başkent Saray’a ulaşıyordu. Yerel halk tarım, el zanaatlarında ürettikleri de gelir hanesine katkı sağlıyordu. Altın Orda artık atlı göçebe kültüründen yerleşik hayata geçmeye başlamış, kervansaraylar, camiler, menderesler ve şehirler kurmaya başlamıştı. Neticede sorunlar çıkana kadar iyi yönetilen bir devlet konumundaydı. Bu özellikleri sonradan buralara sahip olan Ruslara, onların yönetim sistemlerine de etki yaptı. Dolaysıyla Altın Orda döneminden bahsetmeden Rusya tarihini kavramak mümkün değildir.
ÖZET 1 : Cengiz Han’ın torunu Batu Han tarafından kuruluş safhasında Altın Orda’nın Rus, diğer Türk ve değişik halklarla mücadelesinin yorumunu yapabilmek. On üçüncü yüzyılda bütün Avrasya’yı hakimiyeti altına alan Cengiz Han’ın ölümünden sonra bu büyük imparatorluk dört oğlu arasına paylaşıldı. Torunu Batu Han ise babasın Cuci’den miras kalan bölgeyi fetihleri ile genişleterek bugünkü Avrupa Rusya’sı, Batı Sibirya, Kuzey Kafkasya ve Kırım Yarımadası’nda Altın Orda Devletini kurdu. Türk kökenli Kıpçak, Peçenek, Tatar, Başkurt, Çuvaş; Burtas gibi Fin-Ogur halkları; Ruslar ve diğer halkların yaşadığı Altın Orda’da neredeyse 250 yıl hakimiyetini sürdürdü. Bu dönemde değişik Rus knezlikleri arasında Moskova öne çıktı. Ruslar Altın Orda Devleti egemenliği sürecinde siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda bu yönetimden çok etkilendiler. Dolaysıyla bu dönemden Ruslar bir hayli şeyi miras aldılar. Yani devlet ve ulus olarak gelişmelerinde Altın Orda döneminin Rus ulusuna etkisi inkar edilemez.
ÖZET 2 : Altın Orda Hanları ile Rus Knezlerinin (beylerinin) ilişkilerini açıklamak. Ruslar bugünkü coğrafyalarında 10. Yüzyılda ortaya çıkmaya başladıkları dönemde aslında burada başlıca Fin-Ogur halkları ile değişik Türk kabilelerinin yaşadığı bilinmektedir. 7.Yüzyılda idil (Volga)-Kama Irmakları boyunda bir Bulgar Devleti mevcuttu. Hazar Devleti’nin de bu bölgede etkisi çok güçlüydü. Daha sonra 9. Yüzyılda Orta Asya’dan başka bir Türk kabilesi Kıpçaklar geldi. Onları Peçenekler takip etti. Ticaret ve başka maksatlarla yaşayan diğer halklarla birlikte Türk soyluların etkisi güçlüydü. Batu Han ordularında Türk kökenli Tatarların bulunması ve onların diğer Türk boyları ile kaynaşması Karadeniz’in kuzeyindeki bu bölgeyi adeta Türkleştirmişti. Ruslar ise siyasi birliklerini kurduktan sonra ve Altın Orda’nın yıkılmasıyla bu coğrafyaya ancak birkaç yüzyılda hakim oldular.
ÖZET 3 : Büyük Rus Devletinin nasıl ortaya çıktığını ve Altın Orda’nın nasıl yıkıldığını açıklamak. Altın Orda Devletinin yıkılmasında iç ve dış etkenler olduğu şüphesizdir. Başta Deşt-i Kıpçak bozkırlarında el geçirdiği idil Bulgar Devleti, diğer Rus knezliklerini ve diğer halkları sırf vergiye bağlamakla yetinmesi ve iç işleri ile dini faaliyetlerinde tam özgürlük vermesi bir zaaf olarak ortaya çıktı. Her ne kadar knezleri başkent Saray belirliyorsa da, Ortodoks kilisesi halkı serbestçe etkileyebiliyordu. Altın Orda’nın güçlü zamanlarında vergi toplamak veya değişik halkları kontrol altında tutmak sorun değildi. Ancak merkez Rus knezlerinin kendi ordularını güçlendirdiklerini pek fark etmedi, diğer taraftan iran’daki kardeş ilhanlı Devleti ile Kafkasya için savaşmak, Orta Asya’dan gelen Emir Timur’la savaşlardaki mağlubiyetler Altın Orda Devletini zayışattı. Ayrı ca Saray’da taht kavgaları, yeni Hanlıkların ortaya çıkması ile birlik sona ermiş, çok başlılık dönemi başlamıştı. Ruslar bu durumdan çok iyi yararlandılar ve Moskova Büyük Knezliğinin liderliğinde Altın Orda’ya büyük darbeler vurdular ve sonunda Altın Orda kendiliğinden ortadan kalktı.
ÖZET 4 : Altın Orda döneminde sosyal sınışar, devlet yönetimi, ekonomik yapısı, kültürü ve sanatını değerlendirmek. Altın Orda dönemindeki hayatın çeşitli unsurları hakkında bilgi vererek bu devleti yönetenlerin sırf at sırtında gelen çapulcular olmadığını vurgulamak gerekli. fiüphesiz bu coğrafyaya gelen Türk ve Moğol unsurların çoğunluğu göçebe idi. Ancak burada çeşitli halkların coğrafi şartların da zorlaması, yani kışın kuzeyde 7-8 ay gibi uzun sürmesi nedeniyle, yerleşik hayata geçtiklerini gördüler. Dolaysıyla göçebelerde olmayan tarım burada çok gelişmişti. Aynı şekilde besicilik, uzun kış günlerinde evde bulunmaktan çok gelişmiş bir el sanatı geleneği olduğu da anlaşılmaktadır. Yerleşik hayatın gereği olarak da ev, ahır, konaklama yerleri binalar inşa edilmekte idi. Buna bağlı olarak marangozluk gibi zanaatlar gelişmişti. Örnek olarak Altın Orda hanları Eski Saray (Saray Batu) ve Yeni Saray (Saray Berke) gibi şehirler kurdurmuşlardır. Bu şehirlerde ibadet yerleri, kervansaraylar gibi çeşitli maksatlarla kullanılan yapılar da mevcuttu. Kısacası Altın Orda ticareti, zanaatı, tarım ve hayvancılığı ile döneminin ileri bir topluluğuna sahipti.
ÜNİTE – 3
Moskova Knezliğinin Yükselişi
Töton fiövalyeleri, Avrupa’da sekiz yüzyıla yakın varlığını sürdüren bir şövalyeliktir. Töton fiövalyeleri (Teuton) devlete her zaman bağlı kalarak, korsanlıktan uzak Haçlı ruhuyla yaşamaktaydılar. Haçlı Seferlerinde büyük etkileri oldu. Genelde Alman şövalyelerinden oluşuyordu, ancak Lehistan üzerinde büyük nüfuzlar vardı. ilerleyen yıllarda büyük saygı kazandılar ve güçleri arttı. Zamanla Avrupa’nın en güçlü şövalyeleri oldular. Türkler ve Avrupalılar kutsal toprakları feth etmeye başlayınca Haçlılar bu coğrafyayı terk etmeye mecbur kaldılar. Bu arada Lehistan, Litvanya’yı Katolikleştirmek istediği için Töton şövalyelerine yardım çağrısında bulundu.1237’de Germen kökenli bir başka şövalye kurumu olan Livonya Tarikatı da Tötonlara katıldı. Nüfuzları Prusya’dan Estonya’ya kadar genişledi. 1809’dan sonra topraklarını ve güçlerini kaybetmeye başladılar.
Radonejli Aziz Sergius (1321-1391), Rostovlu bir boyar ailesinden geliyordu. Çocukluğunda Moskova’dan gelen baskılar sonucu bütün mal varlıkları ellerinden alınmıştı. Sergius, Radonej’in birkaç kilometre kuzeydoğusunda yolu geçidi olmayan bir dünyada dış dünyadan kopuk bir sığınak aradı. Kendine bulduğu sığınak başka din adamlarını da çekti. Burası daha sonra bir manastır haline geldi ve kendisi de buranın başrahibi oldu. Sergius’un kutsal üçlüye adanan manastırı ölmeden önce yeniden canlanan Rus kültürünün düşünce merkezi konumundaydı. 1340-1440’da bu şekilde Beyaz Deniz ve Urallar’a kadar uzanan iki yüz manastır kuruldu. Manastır ve temsil ettikleri güçlükler döneminin anarşisinde kalın duvarlarıyla uzun kuşatmalara dayandı. 1689 krizi sırasında 1. Petro’ya sığınak görevi gördü.
Zemskiy Sobor, 16.-17. Yüzyıllarda Rusya’da boyar, zadegan, din adamı, hizmetliler ve zengin şehirliler olmak üzere bu zümrelerin temsilcilerinden meydana gelen ve yurt mümessilleri meclisi olarak adlandırılan ilk Rus parlamentosu. Zemskiy Sobor idari işleri yürütmek üzere (Çar seçimi, vergilerin konulması ve dış siyaset meseleleri vb.) toplanmaktaydı. Bu şekilde devlet, zadeganlara ve şehir halkının üst sınıfına dayanarak hakimiyetini güçlendirmeye çalışırdı. Burada belirleyici rolü soylular üstlenmekteydi. İlk Zemskiy Sobor 1549’da IV. ivan Vassilyeviç zamanında toplandı. 17. Yüzyılın ikinci yarısında Zemskiy Sobor önemini kaybetmeye başladı. Son Zemskiy Sobor 1684’de toplandı.
Streletski, 4. İvan döneminde daimi piyade ordusunun çekirdeğini meydana getiren streletski (silahşör veya tüfekçiler) birimleri 1550’de oluşturuldu. ivan ve danışmanları silahlara ve mühendisliğe olduğu kadar güney savunma hatlarının gelişimine vurgu yapan bir ordu reformuna giriştiler. Bunlardan beş bin kadarı Moskova’da yedi bin kadarı da çeşitli sınır kentlerinde konuşlandırıldı. 17. Yüzyılın ilk yarısında yirmi beş bine ulaşan sayıları, aynı yüzyılın ikinci yarısında elli bine çıktı. Atları olmayan streletsiler soylulardan oluşan süvari birliğine ek olarak düşünülmüştü. Birlik daha sonra I. Petro döneminde yenileşme hareketleri karşıtlığından dolayı kaldırıldı.
Opriçnina, 4. ivan, Moskova’dan ayrılarak Aleksandrov’a gitmesinin ardından şartları kabul edilerek döndü. Meclisi ve ordusu için gerekli olan geliri garantilemek için ülkenin bir bölümünü kendi özel toprağı (opriçnina) haline getirdi. Bu uygulama bir ülkede iki devlet demekti. ilk önce Moskova ve çevresinde 20 kasaba ve bu kasabaların kırsal alanları ile başlayan uygulama gittikçe genişledi ve Moskova Devletinin üçte birine ulaştı. Çar opriçnina için ayrı idari kadrolar kurdu. Ayrı hukuk kuralları yürürlüğe girdi. Opriçninayı idare eden görevlilere veya hizmetlilere opriçniki dendi. Bunlar bir anlamda günümüz siyasi polis veya jandarmaya benzetilebilir. Görevleri Çar’ın düşman olarak gösterdiklerini yok etmek ve mallarına el koymaktı. Opriçnikiler ilk önce bin kişiden oluşurken daha sonra altı bin kişiye çıktı. 1572’de kaldırıldı.
Zemşçina: 4. ivan’ın Moskova Devleti topraklarından ayırıp boyarların idaresine verdiği bölüm
Sıra Sizde 1 : Aleksandr Nevskiy’nin Rusya tarihi açısından önemi nedir?
Aleksandr, Novgorod Knezi ve daha sonra da Büyük Knez unvanına sahip oldu. 1219 doğumlu olan ve 1263’de ölen Aleksandr, Altın Orda hakimiyeti ile veaynı zamanda Avrupa’dan Rusya’ya yayılan saldırılarla da mücadele etmek zorunda kaldı. Bu saldırılar isveç ve Töton fiövalyeleri tarafından yapılıyordu. Fin ve özellikle güçlü Litvanyalı kavimlerin baskısı da vardı. Germenlerin saldırıları daha etkiliydi. Zira Germenlerin doğuya ilerleme ve genişlemesini temsil ediyordu. Pek çok Baltık Slav ve Batı Litvanya kavminin Germenleşmesi ya da yok olmasıyla sonuçlanmış ve Rusya’nın Eston, Latviya ve Litvanyalı komşularına yayılmıştı. Bütün bu halkların Katolikliği kabul etmeleri ve Germenleşmesi, kutsal topraklarda kurulan ve faaliyetlerini Baltık’a aktaran Töton fiövalyelerinin amacını oluşturuyordu. Aleksandr ilerlemekte olan isveçlilere karşı Neva Nehri kıyısında Novgorod’a mutlak bir galibiyet kazandırdı. Töton fiövalyeleri Rusya’nın kuzey batı topraklarına saldırıyordu ve 1241’de Pskov’u ele geçirmişlerdi. Aleksandr isveçlilerden sonra yeni savaşını verdi. 1242’de Peipus Gölü’nün buzları üzerinde Töton şövalyeleri mağlup oldu. “Buz üzerinde savaş” olarak bilinen muharebe Rus tarih geleneğinde şarkılar, destanlar ve hikayelerde kullanıldı.
Sıra Sizde 2 : Kulikova Pole Savaşı’nın Rusya tarihi açısından önemi nedir?
1380’de Kulikovo Pole’de (Çulluk Alanı) Dmitriy ivanoviç knezlerin ittifakı sonucu oluşan bir ordunun başında kendisini cezalandırmak üzere gönderilen kalabalık bir Altın Orda ordusunu mağlup etti Dmitriy ivanaoviç (bu savaştan sonra Donskoy ismini aldı). Galibiyet Ruslara birliğin zafer olduğunu gösterdi. Mağlubiyet neticesinde Ruslar kuvvetlerin bölünmesinin başarısızlık ve yenilgi demek olduğunu anladılar. Bütün bunlar bir neslin gözü önünde meydana geldiği için Ruslar ve Rus olmayan halklar gelecekteki savaşlara daha hazırlıklı hale geldiler. Kulikovo Savaşı’ndan sonra Moskova daha da büyüyüp gelişti. Böylece Dmitriy Doskoy (1359-1389) birçok önemli faaliyet gerçekleştirdi. Dmitriy’nin dedesi ivan Kalita parayla Altın Orda’dan Rus toprakları için silah aldıysa Dmitriy Donskoy bunu silahla yapmıştı. Bu da galibiyet demekti. Silah gücüyle alınan özgürlük halkın kendine güvenini arttırdı. Kulikovo zaferi ve 3. ivan tarafından Altın Orda boyunduruğunun sona erdirilmesi, Moskova’nın knezlikten Rus devletine geçişin en önemli aşamasıdır.
Sıra Sizde 3 : Novgorod’un Moskova Knezliği tarafından ele geçirilmesinin sonuçları nelerdir?
3. ivan’ın hükümdarlığı dönemindeki en önemli kazançlarından birini Novgorod’un ele geçirilmesi oluşturur. Novgorod hem Moskova gücünün üstünlüğü hem de kendi iç zayışıkları nedeniyle çöktü. 3. ivan’ın Novgorod’u elde etmesinin ardından Litvanya ile Moskova arasındaki sınır bölgesi Yukarı Oka’da bulunan bazı knezlikler bağlılıklarını Litvanyalı hamilerinden 3. ivan’a çevirdiler. Novgorod’un ele geçirilmesinden iki yıl sonra Litvanya lehine Moskova’ya karşı bir komplo düzenlendi. 3. ivan’ın cezalandırma seferi çok ağır sonuçlar getirdi.idamlar, sürgünler ve topraklara el konulması ile tüm Novgorod sistemi ortadan kaldırıldı. 1489’da daha geniş çaplı sürgünler yapıldı ve Novgorod Moskova’nın tamamlayıcı bir parçası haline geldi. ivan’ın Novgorod siyaseti Moskova’nın kendi doğasını yaratması paralelinde daha da büyük öneme sahipti. Ne Moskova’ya sürülen Novgordlular ne de Novgorod’a yerleştirilen Moskovalılar hakları olan toprakları alabilmişlerdi. Topraklar koşullu mülkiyete bağlı hizmetlerin bir mükafatı olarak verilmişti.
Sıra Sizde 4 : Rusya milli bir devletten koloniyal bir devlete ne zaman geçti?
1552’de Kazan Hanlığı 4. ivan tarafından ele geçirildi. Bu olay Rusya tarihinde bir dönüm noktası idi. Ruslar ilk kez bir koloniye sahip oluyordu. O güne kadar Altın Orda Hanlarına vergi ödeyen ve hatta knezlerini onlara danışarak seçen Ruslar burayı ele geçirerek kendi kolonileri haline getirdiler. Kazan Hanlığı uzun yıllar Rusları n idil boyunca Hazar Denizi’ne doğru ilerlemelerini ve aşağı Ural sahasında yayılmalarını engellemişti. Böylece Rusya sadece Rus halkından müteşekkil bir devlet olmaktan çıkmış ve çeşitli milletleri hakimiyeti altında tutan bir imparatorluk olma yolunda ilk ve en büyük adımını atmıştı. Kazan’ın düşmesi Rus devlet sınırlarının kısa zamanda Hazar Denizi kıyılarına ve Kafkasya’ya kadar dayanmasını sağladığı gibi Ural sahasının da Rusların eline geçmesiyle Sibir ve Türkistan istikametinde Rus yayılmasına geniş imkanlar açılmış oldu.
Sıra Sizde 5 : Güçlükler dönemi Rusya’yı nasıl etkiledi?
Rurik Hanedanının son temsilcisi olan I. Fyodor’un 1598’deki ölümü üzerine ortaya çıkan bunalıma “Güçlükler Dönemi” veya “Karışıklık Dönemi” denen bir devir tanıklık etti. isyanlar, birleşik bir otoritenin olmayışı ve dış müdahale bu dönemde Rus devletinin temellerini tehdit eder hale geldi. 17. Yüzyıl başlarında ortaya çıkan şiddetli kıtlık da aynı zamanda patlak verdi. Lehistan ile isveç batı ve kuzeybatıdaki toprakları ele geçirerek bu siyasal ve toplumsal kargaşa döneminden faydalanmak istediler. Bir süre hem Moskova hem de Novgorod yabancı egemenliği altında kaldı. Anarşi ortamında bir ortak ideal bilinci yaratan, kilisenin toplayıcı ve birleştirici çabalarıydı. 1613’de Mihail Romanov’un tahta geçmesiyle düzen yeniden kuruldu, ama bu arada Rusya Baltık Denizi’ne çıkışla birlikte batıda büyük toprak parçalarını kaybetti. Güçlükler dönemi sona ererken geride milli birliğin gerekliliği doğrultusunda güçlü bir etki ve dış müdahale endişesini bıraktı.
Sıra Sizde 6 : Çar Aleksey Mihayloviç dönemindeki dini reformların sonuçları nelerdir?
Çar Aleksey’in hakimiyetinin ikinci yarısında önemli olaylar arasında Patrik Nikon tarafından üstlenilen dini reform ve sonucunda Rus Ortodoks kilisesindeki büyük bölünme (ayrılık) bulunuyordu. Büyük Hizip Hareketi biçiminde ortaya çıkan dini, sosyal ve fikri uzantılara sahip bunalım Rusya’daki nüfusun belki de yarıdan fazlasının resmi kiliseden ayrılmasına ve iç savaşa yakın bir durumun doğmasına yol açtı. Bu devrin öne çıkan ismi patrik Nikon idi. Onun dini törenler ve din kitaplarında yenileşme hareketine yönelmesi önlemlerinden en kalıcı olanlarıydı. Ancak onun bu uygulamaları Rusya’da inananlar arasında bölünme ile sonuçlandı.
ÖZET 1 : Moskova Knezliğinin gelişimini ve siyasi bir merkez olarak özelliklerini açıklamak. 12. Yüzyılda kurulan Moskova, Kiyev’in gerilemesiyle hızla Rus kolonizasyonuna açıldı. Vladimir Knezliğine bağlı küçük bir idari birim olan Moskova 1237-1240 yıllarındaki Altın Orda hakimiyetinden sonra toprak ve güç olarak büyüme ve genişleme sürecine girdi. III. ivan döneminde Moskova’nın merkezileştirilmiş bir egemenlik alanına sahip olacağı biçimde pekiştirildi. 14. Yüzyılda Moskova’nın başındakiler fetih, hile, satın alma veya miras biçiminde devralma gibi yollarla knezlikleri kendi idarelerinde toplamaya başladılar. Kiyev’in ve tüm Rusya’nın başpiskoposu önce Vladimir’e sonra da Moskova’ya yerleşti. Bu da Moskova’nın saygınlığını arttırdı. Moskova knezleri Altın Orda’nın güven ve desteğini kazanarak “Büyük Knez” unvanını aldılar ve böylece vergi toplama, knezler arasındaki anlaşmazlıklarda görevler üstlendiler. Altın Orda’nın sayesinde Moskova Knezi siyasi önceliğinin ve Rus birliğinin yeniden doğduğunu gördü. Sahip olduğu unvan dolayısıyla Altın Orda idarecileri ve Han ile görüşme hakkı kazandı. Bu sebeple 14. Yüzyılın ortalarından itibaren hala Altın Orda hakimiyeti altında olan, ama knezlerin yavaş yavaş kendilerine özgü bir iktidar oluşturdukları ülkede siyasi merkez haline geldi.
ÖZET 2 : Moskova Knezliğinin yükselişine karşı meydana gelen tepkileri belirlemek Moskova’ya direniş daha sonra Lehistan ile birleşecek olan Litvanya Büyük Dükalığı ile Novgorod ve Tver’den geldi. Her ikisi de 3. ivan tarafından Moskova’nın egemenliğine dahil edilmiştir. Pskov ve Ryazan knezliklerinin yaşamasına ise izin verilmiştir. Bunlardan ilki batıya, diğeri ise güneydoğuya dönük tampon devletler olarak kalmışlardır. Bu iki knezlik de 16. Yüzyılın ilk çeyreğinde Moskova’nın hakimiyeti altına girmiştir.
ÖZET 3 : Rus halkının yabancı tehlikesini algılamasını ve birleşmek için mücadelesini açıklamak Güçlükler Dönemi’nin milli safhası Rus toplumu içinde Lehlerin ve kısa süre sonra da İsveçlilerin bu siyasi ve sosyal mücadelelere dahil olmaları özellikle de Lehistan’ın Moskova’yı işgal etmesine karşı artan bir muhalefetle başladı. Rus halkının bir araya gelişi geleneksel olarak ülkenin yabancı lardan ve kafir hükümdarlardan kurtaran milli ve dini kararlılıktı. Milli ve dini mücadelenin bu artan önemi, kilisenin Güçlükler Dönemi’nin son yıllarındaki rolünü de göstermektedir. Bu devrin en önemli sonuçlarından biri devletin otoritesinin ve meşruluğunun artmasıdır. Milli kimlik duygusu şekillenmiştir. Yabancı müdahalesi, aristokrasinin tepkisi ve anarşiye karşı savaşta milli duygunun önemini de arttırmıştır.
ÖZET 4 : 16. Ve 17. Yüzyıllarda Rusya’nın imparatorluğa geçiş sürecini açıklamak 16. ve 17. Yüzyıllarda Rus topraklarının genişlemesi en çarpıcı görünümünü Moskova’nın son döneminde alırken asıl büyük kazanımlar doğuda gerçekleşmekteydi. IV. ivan’ın, 1552’de Kazan ve ardından Astrahan’a yönelttiği askeri sefer daha sonra 16. ve 17. Yüzyıllarda da arttı. Urallar bir kez aşıldıktan sonra geniş alana yayılan nehir sistemleri ve kolay nakliye imkanları ve uçsuz Sibirya ovaları Rusya’nın ufkunu genişletti. Çar Aleksey Mihayloviç döneminde ise Rusya’nın sınırları artarak büyümeye devam etti. 1654’te başlayan ve Zaporojniye Kozaklarının Lehlere karşı ayaklanmalarından faydalanan askeri harekat Ukraynayı Moskova egemenliği altına soktu. Kozaklara verilen destek Lehistan ile karşılaşmayı kaçınılmaz hale getirdi ve bu süreç 1667’de Andrussovo Antlaşmasına kadar sürdü. Antlaşma Dnyepr’in sol kıyısındaki topraklarla birlikte sağ kıyıdaki Smolensk dahil bunu çevreleyen bir alanın Rusya’ya ait olduğunu tasdik ediyordu.
ÖZET 5 : Rusya’da din-kilise ayrışmasını tanımlamak Din, Rusya’da hayatın her alana yayıldı. inanç, kimlik ve törenler Rusya’da toplumun ve buna bağlı olarak devletin büyümesinde rol oynadı. Din, muhafazakarlık ve yenilikçiliğin tanınmasına da katkı sağladı. 17. Yüzyılda bölünme ya da ayrışma Moskova kilisesindeki ciddi zafiyetlerin olduğunu gösteriyordu. Rus dini hayatında bir reform ihtiyacı olduğuna dair farkındalık ayrılığın odak noktasıydı. Topraklarının genişlemesi ile Moskova Knezliği imparatorluk haline gelmiş ve tek büyük Ortodoks devlet olarak Rusya’ya sınırlarını aşan bir dini sorumluluk getirmişti. Reform isteyenler ve karşı çıkanlar arasında doğmatik veya doktrine dayalı bir ayrılık yoktu. Bu devrin öne çıkan ismi Patrik Nikon’dur. Anlaşmazlığın bir kısmı Nikon’un kilisenin laik devletten üstün olduğu ısrarıydı. Nikon ayrıca Rusya’da iktidar üzerine ülkede kabul görmemiş görüşler getirdi. Nikon’un azledilmesi ile devletin kilise üzerindeki üstünlüğü sağlamlaştırıldı ve reformlar tamamen onaylandı.
ÜNİTE – 4
Rusya imparatorluğu
Knez Vasiliy Vasilyeviç Golitsin (1643-1714): 17. Yüzyılın önemli devlet adamlarından biri. Çarlık Rusyası’nda ünlü Golitsin ailesine mensup. 1676’da Ukrayna’ya gönderildi. Daha sonra Çehrin seferine katıldı. 1682’de dış politikadaki fikirleri çok önemli oldu. 1687 ve 1689’daki Kırım Harekatını yönetti. Buradaki başarısızlığı saygınlığını kaybettirdi. 1689’da Sofya’nın naipliği döneminde onun yanında yer aldı. Dışişleri Bakanlığı ile eş konumdaki bir makamın sahibi olan Golitsin, Sofya’nın çok değer verdiği fiilen Başbakan konumuna sahipti. Sofya’nın düşüşünden sonra uzun süren yaşamının son bölümünü sürgünde tamamladı ve 1714’te öldü. iyi eğitimli, geniş bir bilgiye ve fikri, yeteneklere sahipti. Birkaç dili rahatça konuşabildiği ifade edilir. Golitsin’in en önemli faaliyetleri arasında ceza kanunun sert hükümlerinin yumuşatılması ve Slav- Yunan-Latin Akademisinin açılması vb. sayılabilir. Golitsin, toplumun gelişimine ve eğitimine, ekonomik alanda ilerlemesine, mali istikrarına, dini özgürlüğüne ve köleliğin kaldırılmasına yönelik görüşlere sahipti.
Aleksandr Vasilyeviç Suvorov (1729/1730-1800): Asker bir ailede doğdu. 1748’de Semyanovsk alayında askeri hizmete girdi. 1754’de ilk subay rütbesini aldı. Yedi Yıl Savaşlarında (1756-1763) Kunersdorf ve Kolobjeg’in alınmasına iştirak etti. Suvorov bu sırada yarbay rütbesiyle Prusya’ya gönderildi. Aynı yıl Silezya ele geçirildi.1761’de süvari alayı komutanlığına getirildi. 1762’de albay rütbesi ile Heşterhan alayının komutanlığını üstlendi. 1763’de Suzdal alayında Rus askeri sistemi yapılandırılmasına başlanırken Suvorov’un orduda er fikri de uygulanmaya başlandı. 1768’den sonra Smolensk’i terk ederek Ladoga’da Polyak konfederasyonu ile savaştı. Osmanlı-Rus Savaşlarında galibiyetler kazandı. 1783’de Nogayların savunmasını kırarak onları Rusya’ya teslim etti 1788’de Fokşan ve Rımnik’de Osmanlı Devletini yendi. izmail kalesini Osmanlı Devletinden geri alması dolayısıyla feldmareşal oldu. Ordularını Fransa’dan Alp Dağlarından geçirerek italya’ya girmesi ününü arttırdı Bu başarılarından dolayı generalissimus” unvanını aldı. Suvorov hiç savaş kaybetmemiş nadir komutanlardan biri olarak tarihe geçmiştir.
Denis Fonvizin (1745-1792), ilk önemli Rus tiyatro yazarı. Komedi yazarı olarak kabul görmüştür. Anasının kuzusu olarak tercüme edilen Nedorosl eseri ününü pekiştirmiştir. Yarı klasik biçim ve içerdiği bir dizi sahte karakter ve sahte durumlarla oyun Rus taşra kibar sınıfının tavırlarını tarifte büyük bir zenginlik ve gerçekliğe ulaşır. Fonvizin’in bu eserinden başka tercümeleri, uyarlamaları da vardır. Bunlar arasında Rusya’daki abartılı Fransız hayranlığını hicveden komedi Tuğbay da bulunmaktadır. Yabancı ülkelerle ilgili izlenimlerini anlattığı mektuplar serisi de dikkat çekicidir.
C. B. Rastrelli (1700-1776), italyan göçmeni bir taş oyma ustası Kont C. Bortolomeo Rasterelli St. Petersburg şehri ve civarıyla, Courland’da ise Bühren için çalıştı. Elizabeth döneminde etkisi her yere yayıldı. Tsarskoye Selo’daki Büyük Saray, Kışlık Sarayla birlikte Rasterelli’nin baş eserlerindendir.
Petersburg Baroku: Batının Rusya üzerindeki kültürel etkisi, Rusya’nın mahalli geleneklerinin gücü ülkedeki barok yapılarda görülmektedir. 1680’lerden 1760’lara uzanan yüzyıldan daha kısa bir dönem Rus mimarisinin en karakteristik tarzının gelişimine tanıklık etti. Mimaride üç barok birbirinden ayrıldı. Bunların ortak noktası çok renkli bir dekoratişiğe yönelme çabasıdır. Bu özellik pastel tonlarda duvarlar, beyaz renk aracılığıyla öne çıkarılan ayrıntılar, pencereler ve çatılarda görülür. Bu döneme Rastrelli damgasını vurmuştur.
Mihail illarionoviç Golenişçev Kutusov (1745- 1813), Rus orduları başkumandanı. 1812’de Rusya-Fransa Savaşı’nda Fransızları geri püskürten Rus Mareşal. 1745’te St. Petersburg’ta doğdu. 1759- 1760’da Rus ordusuna katıdı. 1764-1769 yılları arasında Polonya’da görev aldı. 1770-1774’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaştı. 1787’de Kırım’ın idareciliğine getirildi. 1787- 1792’de Osmanlı-Rus Savaşı’nda yararlılıklar gösterdi ve Rusya’nın toprak kazanımlarını arttırdı.
Pyotr ivanoviç Bagration (1765-1812), Nopolyon Savaşlarında ün kazandı. Borodino çarpışmasında Rus kuvvetlerinin sol kanadına komuta ederken 1812’de yaralandı ve öldü. II. Dünya Savaşı’nda Alman Merkez Ordular Grubu ve Belorusya’daki Alman kuvvetlerine karşı yapılan Sovyet harekatına “Bagration Harekatı” dendi
Puşkin ve Gogol, Puşkin kendini romantik olarak tanımlıyordu. Geleneklere ve topluma sorumluluk duygusuna sahipti. Puşkin 1820’lerde sürgünde olduğu için arkadaşlarının yer aldığı Dekabrist ayaklanmaya katılamadı. Sürgün döneminde Puşkin’in yanında çok az kimse vardı. Bu tarihler Puşkin’in edebiyat çalışmalarının en verimli olduğu dönemdir. Puşkin’e göre Rusya’nın Shakespeareci bir oyun yazımına gereksinimi vardı. Boris Godunov’u bu amaçla yazdı. Bütün edebiyat türlerini denedi. Dili kullanmadaki titizliği ve kapsamı eserlerindeki karakteristik özelliğidir. Maça Kızı, Bronz Atlı, Yevgeniy Onegin en önemli eserleridir. Bu arada Pugaçev isyanı hakkında ciddi tarihsel araştırmalara yönelmiştir. Gogol, köyden gelen bir genç olarak ilk hikayelerinde Ukrayna’daki geçmişinin birikimlerini yansıtır. Gerek Puşkin gerekse Gogol’ün halka yönelik bilgi ve kavrayışının çok ileri düzeyde olduğu ifade edilir. iki ivan Nasıl Kavga Etti?, Petersburg Öyküleri, Müfettiş, Ölü Canlar’ın ilk bölümü (eser yarım kalmıştır) komedi ve dramın derinliğini sunar.
Sıra Sizde 1 : Sofya’nın Lehistan ve Kırım Hanlığına yönelik politikasının sonuçları nelerdir?
Çar Fyodor Alekseyeviç ve Sofya dönemlerinde Moskova’da Lehistan yanlısı bir ortam söz konusuydu. Lehistan kültürel gelişim ve Batılılaşma süreçleri arasındaki Rusya için bir model ülkeydi. 1685’de Sofya, Lehistan ile bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma Kiyev’in Moskova’nın bir parçası olarak resmen kabul edilmesi anlamına geliyordu. Lehistan ile yapılan antlaşma, Avrupa devletleriyle aynı zamanda askeri ittifaklara girilmesi yönünde bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirdi. (1683’de Osmanlı Devleti’nin II. Viyana Kuşatmasından sonra çok sayıda Avrupa ülkesi gibi Rusya da savaşa çekildi). 1686’da Rusya Kutsal ittifak’a katıldı ve Vasiliy Golitsin biri 1687’de diğeri 1689’da olmak üzere Kırım Hanlığı’na iki büyük sefer düzenledi. Karadeniz’in kuzeyindeki Kırım Hanlığı Moskova’ya bir tehditti, ancak bu seferlerde Perekop Nehri aşılıp Kırım içlerine girilemedi. Ciddi kayıplara rağmen ülkede sefer zafer olarak gösterildi ve yenilginin üzeri kapatılmaya çalışıldı.
Sıra Sizde 2 : Petro reformları Rusya’yı nasıl etkiledi? Petro’nun reformları askeri, siyasi ve ekonomik koşulların gerekleriyle şekillenmekteydi. 18. Yüzyılın ilk yarısında reformlar daha düzenli ve nitelikli hale geldi. Reformlar çerçevesinde çıkartılan kararları açıklayıcı yazılar çalışmaların kamuoyu yararına yapıldığını göstermek içindi ve Petro bu yazıları bizzat kendisi kaleme alıyordu. Bundan da Petro’nun baştaki hükümdardan ayrı ve ona üstün bir varlık olarak net bir devlet anlayışına ilk sahip olan ya da bunu ilk kez ifade eden Rus hükümdarı olduğu sonucuna varılabilir. Petro’nun reformları toplumun yönetimini çağdaşlaştırdı: Moskova devlet yapısının dışında üst düzey görevliler düzeni getirildi. Pek çok devlet dairesi birbirinden net biçimde ayrılmış ve çok daha az sayıda bölüm ya da bakanlığa indirildi. Bu bölümlerde en az bir yabancı görev alacaktı. Eski Boyar Duması ve Toprak Meclisi gibi kurumların bu düzende yeri yoktu. Bunun yerine “Yönetici Senato” getirildi. Bütün bunlara karşılık toplumdan büyük değişimler yaşanmadı. Sakal veya kıyafet köylü sınıfını belirtiyordu. Üst sınıfın devlet hizmetinden kaçınma veya bu hizmetin koşullarını düzeltmesi engellenmekteydi. Amaç, Çarın kendisi bile olsa herkesin yetenekleriyle hizmette bulunmasıydı ki, rütbeler tablosu bunu yasal olarak sağlıyordu. Kölelik düzeni daha da sıkılaştırılırken yüz binlerce köylünün zorunlu askerlik ve çalışmaya tabi tutulması baskıyı arttırıyordu. Bu devirde kadınların toplumsal yaşama katılımları sağlanmış, dışarıdan düzenlemelerle yapılan evlilikler yasaklanmıştı. Devlet organlarının örgütlenmesi, unvanlar, ders kitapları, toplantıların yönetilmesi, şehir adları, mimari ve sanatın gelişen akımları bu reform görüntüsü içindeydi.
Sıra Sizde 3 : Petro döneminde veraset sorunu nasıl çözümlendi?
Rusya’da reform ve reform karşıtlığı gerek idarede gerekse toplumda farklı kutuplaşmaların meydana gelmesine sebep oldu. Petro’nun ilk Avrupa gezisinden 20 yıl sonra Batı Avrupa’ya yaptığı ikinci gezisi Hollanda ve Fransa’ya yönelmişti. Avrupa’dan döndükten sonra ülke ciddi bir bunalımla karşı karşıya kaldı. Bu kez bunalım Petro’nu oğlu Aleksey idi. Aleksey ve Petro arasında temelde karşıtlıklar olsa da Aleksey yeni düzen karşıtlarının umudu ve toplanma noktası haline geldi. Petro’nun ilk eşi Yevdokya da bir reform karşıtıydı ve Petro tarafından manastıra çekilmeye zorlandı. 1711’de Aleksey’i bir Alman prensesle evlendiren Petro, 1712’de kendisi de Livonya’lı Martha Skavronskaya (daha sonra Ortodoksluğu kabul edince Karterina adını aldı) ile ikinci evliliğini yaptı. 1715’de Aleksey’in bir oğlu oldu. Bu sıralarda Petro değersiz bir yasal varistense değerli bir yabancıyı kendinden sonra tahta çıkmasını tercih ettiği konusunda Aleksey’i uyardı ve ondan reformlarını onaylamasını ve tahttan feragat etmesini istedi. Aleksey haklarından feragat etti. 1716’da Petro oğlu Aleksey’e kendisini manastıra kapatmakla tehdit eden bir uyarı yolladığında Aleksey yurt dışına kaçtı ve kısa süre sonra Avusturya’da ortaya çıktı. 1718’de affedileceğine yönelik vaatlere inandı ve geri döndü. Aleksey ve ona yardımcı olanlar vatana ihanetten idama mahkum edildiler. Ancak Alksey muhtemelen ağır sorgulama yöntemleri neticesinde hapishanede öldü. Petro’nun Katerina ile yaptığı evlilik Ortodokslar arasında meşru değildi. Petro’nun Katerina ile evliliğinden doğan oğlu Petro ölünce hanedanlığın son erkek çocuğu Petro’nun oğlu Aleksey’in çocuğu olan Petro Alekseyeviç idi. Katerina’nın vaftiz babalığını Aleksey yaptığı için pek çok dindar kesimde bu günah anlamına geliyordu. Bu kez hanedan bunalımı ortaya çıktı. Petro, her hükümdarın kendi tahtına varis olacak kişiyi aday göstereceği bir kanun geçirdi. Ölümünden önce tahta kimin geçeceğini belirleyemediği için pek çok tartışma yaşandı. Ancak ölümünden önce Katerina ile yaptığı evlilik ve ona imparatoriçelik tacının giydirilmesi bilinçli bir uygulamaydı. Asıl belirleyici etmen muhafız birliklerinin desteği idi. Bu birlikler ilk kez Petro devrinde kurulmuşlardı ve hakimiyetin odak noktasını oluşturuyorlardı. 1801’e kadar tahta kimin geçeceği konusunda belirleyici rol oynadılar.
Sıra Sizde 4 : II. Katerina döneminin reform hareketleri Rusya’da nasıl bir gelişim gösterdi?
2. Katerina döneminde yapılan reformlarla yeni bir toplum şekli belirlenmiş, aydın sınıf meydana gelmiş, özel mülkiyet ve liberalizm kavramları toplumun belirli sınışarında ortaya çıkmıştır. Çariçenin kültürel hayat için hissettiği tutkuları ve arzuları eğitim, edebiyat, yayıncılık gibi alanlarda düşünen ve fikir üreten aydınları cesaretlendirmiştir. Aydınlanma düşüncelerinin yayılmasını sağlamıştır. Eğitime inan Katerina farklı eğitim metotlarıyla bir eğitim sistemini destekledi. Üniversitelerin kurulmasını sağladı. Rus toplumunun büyük problemi köleliğe karşı çıkma cesaretini gösterdi. Hukuk alanındaki zafiyetlerin farkında olarak adaleti halka yaklaştırmayı denedi. Toplum ve bürokrasi bünyesinde adaletin algılanmasını kökten değiştirme işinde başarısızlığa uğramasının sebebi iktidarın ve kendi baskılarının dışındaki biçimsel hukuk düşüncesinin henüz ülkeye uyum sağlamamış olmasıydı. Bu dönemin en büyük kazancı iktidar ile yönetilenler arasındaki ilişki tarzının gelişmesidir. fiiddet, Çariçenin özel hayatına yönelik taşkınlıklar, aşırı harcamalar ve köleliğin muhafazası hatta yaygınlaştırılması da başarısızlıklarıdır. Fakat bürokrasi daha medenileşmiş ve toplumun bir kısmı eskisine göre daha iyi eğitimli ve bilgi kişilerden oluşmaya başlamıştı. Katerina kendisinden sonra gelecek hükümdarlara Rusya’yı hazırladı.
Sıra Sizde 5 : Napolyon 1812 Rusya seferinin sonuçları nelerdir?
Rus topraklarında meydana gelen bu savaşa “Anavatan Savaşı” veya “Yurtseverlik Savaşı” da denilmiştir. Aleksandr bu savaşın sonunda kendisini yaşayan bir aziz olarak görmüş ve ilahi bir onay bahşedildiğine inanmıştır. 1812 yılının olayları ve Rusya için doğurduğu sonuçlar ancak siyasal eğilimleri ne olursa olsun eğitimli bir toplumu yoğun olarak Fransız hayranı olan bir sınıf göz önüne alınarak değerlendirilebilir. Napolyon Fransası’na yönelik tavır açısından Rusya, Pavel ve 1. Aleksandr dönemlerinde tutarlı olamamıştır.1807’de taraşarın barış antlaşması başarısız olunca yapılan savaş ağır geçen kış şartlarında geri çekilişle birlikte Napolyon’un ordularının başlangıçtaki sayısının yirmide birine düşmüştür. Napolyon’un Rusya’ya açtığı savaş Rusya tarihinde önemlidir ve Napolyon’u yenilgiye uğratmış olmanın Rusya açısında getirdiği psikolojik ve siyasal sonuçlar büyüktür. Rusya’nın en “Avrupalı” dönemi bu tarihte ortaya çıkmıştır.
Sıra Sizde 6 : Kırım Savaşı’nın yol açtığı siyasal baskı Rusya’yı nasıl etkiledi?
Savaşın yol açtığı siyasal baskı Rusya’daki toplumsal dengenin öteki ucunu yani aydınları da etkiledi. Burada ikili bir neden görülüyordu. ilki aydınların savaşın ne kadar kötü gittiğini ve Rusya’nın saygınlığının ne kadar yara aldığını görmesiydi. ikinci olarak şehirlere yüklenen ağır savaş vergileri, ekonominin alt üst olmasına, pahalılığa yol açmıştı. Aydınların düş kırıklığı ve öfkesi Moskova’da toplu gösterilere dönüştü. Liberaller siyasal meselelerle ilgili yazılı yorumlar hazırlamaktaydılar. Bu çalışmalar samizdat denilen yer altı basını ile elden ele dolaştırılan makale ve mektuplarla sağlanıyordu. II. Aleksandr bütün bu toplumsal ve siyasal gerilimlerin farkında olarak Rusya’nın geleceğinin bunların yatıştırılmasına bağlı olduğunu anlamaktaydı. Kırım Savaşı’ nın sona erdiğini ilan eden açıklamasında köleliğe de son verme kararlılığı vardı. Gerek köleliğin kaldırılması gerekse 1860’ların başında başlattığı reformlar Rusya’nın siyasi ve sosyal yapısını dönüştürmeye yönelik 1917 öncesi adımlardı.
ÖZET 1 : 1. Petro dönemi ve reform hareketlerinin Rusya’ya etkisini açıklamak I. Petro döneminde Moskova merkezli Rusya Devleti dünya imparatorluğu haline geldi. Bunda Petro’nun 25 yıldan uzun süren iktidarında her alanda gerçekleştirdiği reformlarının büyük etkisi vardır. 1700 ve 1800 yılları Rusya’nın Batı ile bütünleşmesinin tarihidir. 17. Yüzyılda da reformlar yapılmıştır. Petro döneminde yapılan reformları farkı bunların köklü, geniş ölçekli ve başarılı olmasıdır.
ÖZET 2 : 18. Yüzyıl’ın ilk yarısında iç siyaset ve sınıf mücadelesini tanımlayacak Savaş ve toprak kazanımı Petro’nun iktidarını devam ettirmesinin bir parçasıydı. Reformların problemi bunların maliyeti meselesi olarak ortaya çıkıyordu. Toplumun her alanından vergi toplamaya başladı. Her şeyden önce kişi başına vergi sistemi kalıcı olarak yerleşti. Toprak sahipleri köylülerinin vergi ödemelerinden sorumlu tutuldu, bu da kendi topraklarında çalışanlar üzerinde şahsi otoritelerini arttırdı ve köleliği ağırlaştırdı. Vergi ödeyenlerin sayısında bir eksilme olmaması için toprak sahibi köylülerin toprak sahibinin yazılı izni olmadan yer değiştirmesi engellendi. Eskiden sadece alt sınıfın ödediği vergiler toplumun diğer kesimlerine de uygulandı. Diğer bir reform rütbeler tablosu oldu. Soyluların imtiyazlarının kırılması ve kişisel meziyetleri gösterilen yararlılıklara bağlanan yükselme ile yeni bir sınıfın oluşması hedeşendi. Soylular için hizmet zorunluluğu onları değiştirilen ve daha ağırlaştırılan askeri yükümlülüklerden ayrı tutmuyordu. Askerlik hizmeti de yeni bir uygulamaydı. Soylular için gelen bu yenilik bu zorunluluğun onlar için sürekliliğiydi. Bürokraside de değişiklikler oldu. Memurlar daha iyi yetiştirildi. Devlet dairelerine soylu sınıftan gelmeyenlerin kitlesel olarak girişi ve bunların toplumsal derecelenmede yükselme imkanı da büyük bir kazanımdır.
ÖZET 3 : Petro’dan sonra Rusya’da hakimiyet mücadeleleri hakkında bilgi sahibi olmak 1725’de Petro’nun ölümü Rusya’da çoğunlukla görüldüğü üzere iktidar için mücadeleler, hükümdarın mirasını bir süre tehlikeye atan az çok şüpheli dönemler ile belirgin yeni ve uzun bir dönemin kapısı açılmıştır. Petro döneminde çıkartılan bir kanunda baştaki hükümdarın kendisinden sonra tahta geçecek kişiyi belirlemesi ve bu tercihe saygı göstermeyenlerin ölüm cezasına çarptırılmaları öngörülüyordu. Hakimiyet lütuf değil, yetenekti. Ancak Petro’dan sonra toplam yedi Çar ve Çariçenin tahta geçtiği 18. Yüzyıl boyunca bu kanun ancak iki kez uygulandı.
ÖZET 4 : imparatorluk Rusyası ve 2. Katerina Döneminin aydınlama hareketini açıklamak 2. Katerina’nın aydınlanmaya olan ilgisi iktidarının önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Aydınlanma düşüncesi Montesquie’den Beccaria ya da Voltaire ve Diderot’ya Hume ya da Rousseau’ya kadar oldukça geniş bir alana yayılıyordu. Katerina bu düşüncelerden kendi sentezini oluşturmuştu. Bazı filozoşarla uzun süren yazışmalara girişmişti. Bunlar arasında “yeni uygarlık taşıyıcısı” saydığı Rusya’ya ilgi duyan Voltaire, Grimm ve Diderot da bulunuyordu Aydınlanma Rusya’da eğitim faaliyetlerini de kapsamaktadır. Katerina ülkenin eğitim düzeyini ve olanaklarını büyük ölçüde geliştirmiştir. Petro’nun Bilimler Akademisinden sonra Elizabeth’in Sanatlar Akademisi ve Moskova Üniversitesi devreye girmişti. Sonunda Rusya ilk büyük çağdaş bilim adamını Mihail Lomonosov’u (1711-1765) yetiştirdi. Onun tarafından teşvik edilen ilk Rus yüksek eğitim kurumu bir bütün olarak ülke tarihinde en önemlisi diğer üniversiteler için de bir model oldu. Doğrudan Senato’ya sorumlu olan ve belli bir otonomiye sahip olan üniversite hukuk, tıp ve felsefe bölümlerine sahipti. Katerina döneminde eğitime ilişkin çağdaş bir anlayış, kadınların eğitimi de aralarında olmak üzere ileriye dönük bazı deneyimler getirdi. II. Katerina milli canlılığı ve toplumsal ilerleme anlayışını uzun süre ayakta tutmayı başaran bir liderdi.
ÖZET 5 : 19. Yüzyılın ilk yarısında Rusya’nın iç ve dış politikalarını değerlendirmek Fransız ihtilalinden sonra Avrupa’da oluşan siyasi ortam hayli karmaşık bir yapıya sahipti. Moskova’ya kadar ilerleyen Napolyon 1812’de başarısız oldu ve ciddi kayıplarla geri çekilmek zorunda kaldı. Mora isyanı’nı bastırmak üzere Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu ibrahim Paşa kuvvetleri başarılar elde etmiş olsa da Mora’daki isyancılara yardıma gelen bir Rus donanması Navarin’de Osmanlı donanmasını yaktı. 1828’de Çar I. Nikola Osmanlı Devletine saldırdı ve 1829’da Edirne Antlaşması imzalandı. 1853’de kutsal yerler konusunda çıkan ihtilaşar sonucunda Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı ve 1853’de Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasını yaktı. 1853- 1856’da meydana gelen Kırım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti, Fransa ve ingiltere askeri bir ittifak meydana getirdiler. Müttefik donanma kıyıları vururken müttefik ordu da Sivastopol’de Rus ordusunu yendi. 1856’da Paris Antlaşması imzalandı. Siyasal gelişmeler bu şekilde yaşanırken Rusya’da I. Petro döneminde yapılan reformlar, II. Katerina döneminin aydınlanma çağı, ekonomik değişimler ve yeni sistemlerin uygulanmasının toplumdaki etkisi (Pugaçev Ayaklanması vb.) daha sonrasında çeşitli ekonomik, siyasal, toplumsal veya kişisel sebeplerle meydana gelen isyanlar, tepkiler (Dekabristlerin Ayaklanması vb.) Rusya tarihinin birer dönüm noktasını oluşturmaktadır.
Rusların Tarih Sahnesine Çıkışı Skif (Saka/iskit),
iskilerin tarih sahnesindeki yerleri Herot’la başlamaktadır. Ölen kralları için yapılan cenaze törenlerini aktaran Herodot’un verdiği bilgiler mezarları örten büyük toprak yığınları üzerinde yapılan arkeolojik araştırmalarla desteklenmektedir. Bu tepe mezarlara (kurgan) Kafkasya’nın kuzeyinde kalan Kuban bozkırlarında Kırım ve Ukrayna’da ve Dnyepr Nehrinin alt kesimlerinde de rastlanmaktadır. iskitler göçebe bir halktı. Savaş taktikleri başarılı olduğu için fütuhat esasına dayanan güçler onları kendi topraklarında yenemedi. iskitler en güçlü oldukları M.Ö. 4. Yüzyılda iskender’e de karşı durabilmişlerdi. Güney Rusya’da güçlü bir askeri devlet kurmuş ve üç yüzyıldan fazla bu bölgeye istikrar sağlamışlardır. Köle, balmumu, ve diğer malların yanısıra yetiştirdikleri tahılı da ihraç ediyorlardı. iskit sanatı savaşçı göçebelerin yaşam koşullarına uyan farklı bir üslupla gelişmiştir. iskitler, M.Ö. 200’de Sarmatlar tarafından yenilgiye uğratılmış ve Güney Rusya’da yerlerini almışlardır.
Holop: Eski Rusya’da köleliğe yakın bağımlı insan demekti. Ayrıca toprak kölesi köylü sınıfını ifade etmek için kullanıldığı gibi hizmetkar anlamına da geliyordu. Kiyev döneminde holop, malikanelerde ve mülklerde her türlü görevi yerine getirerek ekonominin önemli bir parçası haline geldi. Küçük bir üst holop grubu da malikanelerde yönetici ve idareci olarak önemli görevler üstlendi.
Votçina, Ortaçağ Rusyası’nda mülkiyet teriminin karşılığı votçinadır. Bu terim knezler arasındaki yazışmalarda geçer. Votçina, Latincedeki “patrimonium” teriminin karşılığıdır ve babadan miras kalan malları ve gücü tanımlar. Mülkiyet haklarının belirlenmediği, mahkemelerin yeterli gücünün olmadığı dönemlerde miras yoluyla mülkiyet hakkın en kesin ispat yoluydu. Topraklar, köleler vb. buna dahildi. Knezler kendi knezliklerini votçina olarak tanımlıyorlar ve oğulları arasında paylaştırıyorlardı. Kiyev Rusyası’ndan sonra knezlerin aralarındaki ittifak bozuldu ve knezlerin her biri kendi topraklarını hanedan adına emanette tuttukları, egemenliklerindeki bir bölge olarak değil, babalarından oğullarına geçen bir votçina olarak görmeye başladılar. Knezler kendi ülkelerinin topraklarını oğulları arasında paylaştırırken sadece toprağın mülkiyetini ve kullanımını değil, aynı zamanda siyasi egemenliğini de paylaştırıyordu. Her paylaşımda siyasi egemenlikleri de toprakla birlikte bölünmekteydi.
Erken Feodal, Doğu Slavlarının ilk devletinin ve Moskova Rusyası’nı oluşturan knezliklerin feodal yapıya sahip olup olmadıkları Rusya tarihinin tartışmalı bir bölümünü oluşturmaktadır. Kiyev Rusyası’nda yaşanan gelişmeler Rus otokratik yapısının temellerinin atıldığı dönemdir. 10. ve 12. Yüzyıl aynı zamanda Batı Avrupa’da feodal yapının görüldüğü bir devirdir. Batı feodalizmi tarıma dayanırken Kiyev Rusyası’nda tarım ikinci plandadır. Bundan dolayı Rusya’nın tarihsel gelişimi diğer Avrupa ülkelerinden farklıdır. ihtilalden sonra Sovyet tarihçiler feodalizmi geniş anlamda tanımlamaya ve bu kavramı Kiyev Rusyası’ndan 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Rusyası’nın gelişimine uyguladılar. Zira feodalizmi tanımlayan üç özelliğin Rusya’da mevcut olduğu ileri sürüldü. Feodalizmin başlangıcını da 12. Yüzyıldan 9. Ve 10. Yüzyıla çektiler. Bu görüş uzun yıllar fazla kabul görmedi. Batı feodalizminin bütün yönlerinin Rusya’da ya hiç gelişmediği ya da temel seviyeyi geçmediği ileri sürülmesine rağmen ortaçağ Rusyası’nın sosyal örgütlenmesi için erken feodalizm ifadesi sıklıkla kullanıldı.
Kiyev Aya Sofyası, 11. Yüzyılda Ruslar belli başlı üç kente inşa ettikleri kiliseleri “Tanrısal Bilgeliğe” adamışlardı. Bu üç yapı sırasıyla Rusya’nın güneyinde, batısında ve kuzeyinde yer alan Kiyev (1037), Polotsk (1044) ve Novgorod (1043) katedralleriydi. Kiyev’deki Ayasofya bunlar arasında en büyüğü idi. 1680’de V. İvan ve I. Petro zamanında yenilenen yapının dış cephesi Barok stilde olup, içi mozaik ve fresklerle süslüdür. Bilge Yaroslav’ın emriyle 1037-1039’da inşa ettirilen yapı Doğu Avrupa sanatının baş eserleri arasında gösterilmektedir. Tasarımı ve iç süslemeleriyle Bizans’a özgü olmasına rağmen özgün bir kimliğe de sahiptir. 13 kubbesi vardır. Kubbeler kesit olarak yarım daire değil, miğferimsi biçime sahiptir. Yer planı ise “kapalı Ortodoks haçı” sisteminin ayrıntılandırılmış şeklidir.
Hansa Birliği, Almanya’nın kuzeyindeki kentlerin ve yabancı ülkelerde yaşayan Alman gruplarının karşılıklı menfaatlerini korumak amacıyla kurdukları ticari örgütlenme. 13. Yüzyıldan 15. Yüzyıla kadar Avrupa’nın kuzeyinde önemli bir ekonomik ve siyasal güç haline geldi. Birliğin kurucuları Alman üccarların etkin olduğu iki ana bölgenin mahalli ticaret birlikleriydi Bunlar Şemenk ve ingiltere ile ticari ilişkileri olan Rhein (Ren) Bölgesi ile Almanların kuzeydoğu Avrupa’nın iç kesimleriyle Batı Avrupa-Akdeniz arasındaki ticarete aracılık yaptıkları Baltık Bölgesiydi. 1280’lerde Rhein Bölgesindeki tüccar gruplar ortak çıkarları için işbirliği yaparak başta Liubech olmak üzere diğer Alman şehirleriyle birlik kurdular. Birlik üyeleri ticaretlerini güvence altına almak, fenerler inşa ettirmek, korsan ve haydutlara karşı önlem almayı amaçlıyorlardı. Bu dönemde Bergen, Novgorod ve Londra’da birliğe bağlı üsler kuruldu. Litvanya ve Lehistan’ın 1386’da birleşmesinin ardından 1400’de Danimarka, isveç ve Norveç bir birlik oluşturdu. Alman tüccarlar 1478’de Moskova Knezliğinin eline geçen Novgorod’tan çıkarıldılar. Birliğin meclisi son kez 1669’da toplandı.
Sıra Sizde 1 : Slav göçleri sırasında Slav uluslarının dağılımı ve dilleri nasıl bir gelişim göstermiştir?
Slav denilen topluluk M.S. ilk iki bin ortalarında merkezi Doğu Avrupa’daki dar bölgelerinden çıkarak kıtanın Almanya’daki Elbe Nehri’nden Adriyartik ve Baltık Denizine, Korent Körfezi’nden Yunan Anakarasına, sonra orman-bozkır bölgelerine ve belki de daha doğuda asıl bozkır alanlarına uzanan geniş bir bölümüne kısmen ya da tamamen sahip olmuşlardır. Bu büyük göç daha doğrusu birbiri ardından gelen göç dalgaları sırasında Slavların Batı, Güney, ve Doğu olmak üzere üç ana kola ayrıldıkları açıktır. Bu kollardan hareketle yüzyıllar boyu devam eden süreç sonucunda günümüz Slav ulusları belirginleşti; Polonyalılar, Çekler, Slovaklar, Batı Slavlarını oluştururken, Bulgarlar, Sırp-Hırvatlar ve Slovenler Güney Slavlarını, Ruslar, Ukrainler ve Beloruslar da Doğu Slavlarını oluşturdu. Bu ayrılma ve bölünmeler dil bilim açısından incelendiğinde Slav dilleri Hint-Avrupa dil ailesinin başlıca üyelerinden biridir. Slav dilleri grubu Latinceden türeyen Romans dilleri, ingiliz-iskandinav kolları dahil Germanik diller ve Grekçe gibi eski dil grupları ile aynı temele dayanır. Dilbilimciler Slav dillerinden geriye doğru iz sürerek yazılı belgeler öncesi dönemler için bu üç kolun ana kaynağını oluşturan “ortak Slav dili”ne ulaşmışlardır. Slav halkları açısından aralarında her koşulda sarsılmaz bir dostluk olmamış olsa bile böyle bir ortaklık bilincine varmak her zaman önem taşımıştır. Dil ortaklığı duygusu söz anlamına gelen “slovo” ile akrabalık taşıyan Slav sözcüğünün bizzat kendisine verilmiştir. Buna karşılık “dili anlamayan” anlamına gelen “Nemets” ise geçmişte ve günümüzde Almanlar için kullanılan Slavca karşılıktır.
Sıra Sizde 2 : Rus kelimesinin mahiyeti, anlamı ve ortaya çıkış sürecini değerlendirin.?
14.-17. Yüzyıllar Rus tarihçiliği; Rus devletinin tarihini Doğu Avrupa’nın komşu halkları iskit, Sarmatlarla ilişkilendirmiş ve Rus kelimesinin menşeini Sarmat asıllı Röksalan kabilesinin adından aldığını iddia etmişlerdir. 18. Yüzyılda “Norman” teorisi ile birlikte Doğu Slav kabilelerinin devleti ile Norman asıllı Vareglerin koyduğu beyan edilmektedir. “Rus” adının özellikle Vareg Rus kabilelerinin adından alındığı da belirtilmektedir. Vikingleri veya Viking ülkesini karşılayan bir sözcük olarak Rus, Vikinglerin kendi ülkelerinde bilinmemektedir. Anti Normanist tez ise Vekayiname’de yer alan “Rhos” ya da benzer sözcüklerin güneyde Viking etkisi görülmeden önce de kullanılmakta olduğuna dayanmaktadır. Ayrıca eski kaynaklarda Rus sözcüğü Vikinglerin ulaştığı Novgorod bölgesi için değil, Kiyev için kullanılmaktadır. Kiyev yakınlarındaki bir ırmak da “Ros “adını taşır.
Sıra Sizde 3 : Normanlar (Vikingler) ve Slavlar arasındaki siyasal ve sosyal ilişkileri açıklayınız?
Vikingler ve Slavlar arasına daha ilk aşamalarda bir uzlaşmaya varıldığı görülmektedir. Geçmiş Yılların Öyküsü’nde Vikinglerin başta istenmeyip daha sonra ülkeye düzen getirmek üzere Slav ve Fin-Ugor kabileleri tarafından meydana getirilen bir koalisyon tarafından nasıl geri çağrıldıkları anlatılmaktadır. Vikingler, bir süre ülkeye düzen getirmişlerdi. Ancak anti Nomanist teze göre Vikingler büyük bir kültür taşıyıcısı değillerdi. ilk dönem Rus kanunları, dini, edebiyat ve dili Viking etkisine ait silik ve belirsiz izler taşıyordu. Vikingler geldiklerinde Slav kabilelerini bir uygarlaşma süreci içinde buldular. Geldikleri ülkeye çok sayıda kasaba ve kalelerinden dolayı “Gardariki” (kentler ve kaleler ülkesi) dediler. Onlar, askeri, siyasi ve ticari becerilerini beraberlerinde getirdiler. Sikkeler Vikinglerin tüccar yanına ilişkin kanıtları ortaya koymaktadır. Rurik’in soyundan gelenler ve maiyettekiler Slavlaşmalarına rağmen İskandinavya ile olan ilişkiler 12. Yüzyıla kadar varlığını koru du. Viking sözcüğü “dolaşanlar” demek olup hareketlilikleri önlerindeki ufku da genişletti. Viking-Slav işbirliğinin sonucu olarak 17. Yüzyılın sonlarına kadar Avrupa ile ilişkiler yoğun bir şekilde devam etti. Orta ve Batı Avrupa’da kraliyet ailelerinden kişilerle yapılan evlilikler de bu süreçte normaldi. Vikinglerin Rusya’da bıraktığı siyasal mirasın yöneten ve yönetilen arasındaki ilişki, vb. bazı problemleri de oldu.
Sıra Sizde 4 : Oleg’in Bizans ile olan ilişkilerinin sonuçları nelerdir?
Oleg, Rus devletinin gelişiminin ilk dönemlerinde çok önemli bir kişilikti. Oleg, knez neslinden gelmediği için ölümüne kadar Rurik’in oğlu igor adına hüküm sürüyordu. Hizmetindekilerle birlikte hakimiyetini Polyanne topraklarından Doğu Slavlarının bölgesine kadar getirdi. Oleg 907’de Bizans’a karşı askeri bir hareketa girişmek üzere yeterli gücü topladı. Kiyev’e yerleştikten ve burayı başkent yaptıktan hemen sonra Bizans’a hareket etti. Bu sırada Bizans pazarları ile ilişkilerini arttırmıştı. Kalabalık bir ordu ile Dnyepr boyunca ilerledi. Boğaz’a gelinince Vareg-Ruslar karaya çıktılar ve Bizans’ın civar bölgelerini yağma ve talan ettiler. Bizans, Oleg ile yağmanın durması ve tekrarlanmaması için de vergi ödemeyi kabul ettiler. Bizans ve Ruslar arasında yapıla gelen ticaret bu anlaşma ile belli esaslara göre düzeltildi. Rusların lehine olan bu anlaşma 912’de yenilendi. Kiyev Knezliği’nin Bizansla ekonomik ilişkilere önem vermesi ve sağlam bir ticaret anlaşması yapması gerek Vareg-Rus gerekse Slav halklar arasında büyük etki yarattı. Rus tarihçiliği bu başarılı seferi Oleg’in kalkanını Konstantinopolis kapılarına çivilediğini yazarken Bizans kaynakları bu harekat ve sonuçları hakkında sessizdir. Fakat 911 yılında Oleg’in maiyetindekilerle birlikte elverişli bir ticaret anlaşmasıyla döndükleri açıktır.
Sıra Sizde 5 : Rurik Hanedanının tahta geçiş sistemi nasıldı?
Rurik Hanedanının tahta geçişte gözetilecek bir sistemi mevcut değildi. Ülkenin bir bütün olarak hanedan ailesine ait olduğu düşünülüyordu. Knezler idare merkezlerini sıklıkla değiştiriyorlardı. Bu değişim birbirinden uzakta olan Novgorod ve Tmutorakan gibi merkezler arasında da olabilmekteydi. Knezlerin en güçlüsü Kiyev’de bulunuyordu. Knezin ölümünden sonra taht kavgaları hakimiyet mücadelesi haline gelmekteydi. Hiyerarşik düzende her bir knezliğin sıralaması farklıydı. Çernigov sıralamada ikinci iken, Pereyaslavl da üçüncü sırada bulunuyordu. Hanedan ailesinin kolları her zaman kendi köklerini sağlamlaştırıp yerel bir hanedan oluşturma eğilimi taşımaktaydı. Bunun en kesin örneği 1097’de Liubech’de knezlerin katıldığı toplantıda dile getirdi: Poloveçlere karşı ülkeyi koruma düşüncesi hassas dengeler üzerine kurulmuştu. Bu siyasal birlik kısa süreli olsa da 12. Yüzyılda 2. Vladimir zamanında gerçekleşti. Knezler toplantısında her knezin topraklarını kendi çocuklarına devretme hakkına sahip olduğu belirtildi. Veraset sisteminin yokluğu ile topraklar tüm erkek çocuklar arasında paylaştırıldığından ilerde başka problemleri beraberinde getirecek olan her knezliğin topraklarının bölünmeye başlamasına yol açtı.
Sıra Sizde 6 : Kiyev Rusyası’nda Novgorod’un ekonomik önemini açıklayınız?
Rus toprakları içinde en bağımsızı ve siyasal açıdan en farklısı Kiyev döneminin kapanmasından sonra Baltık ticaretinin bir deposu olarak yerini koruyan eski Rus yerleşiminin kuzey ucundaki Novgorod idi. Yeni kasaba anlamına gelen şehir 9. Yüzyılda Viking, Slavonik ve Fin halklar arasındaki ticarette etkili olmuş bir merkezdi. “Yenilik” muhtemelen daha eski bir yerleşim olan Ladoga’ya göredir. 12. ve 15. Yüzyıllarda Avrupa’nın büyük kent-devletleri arasında en kuzeyde yer alanı olarak gerçek bir bağımsızlığa sahipti. Kendine göre bir demokrasisi vardı. Urallara uzanan geniş bir alanı kontrol ediyordu. imparatorluk denilen bu alan Novgorod kentinin kendisini de paylaşan 5 bölme tarafından kürk, ticaret için kullanılmaktaydı. Büyük Lord Novgorod adını da alan şehir sadece Baltık ticareti değil, iç Rusya ve Yakın Doğu ticaretini de kontrol etmekteydi. Ticaret yolları Novgorod’tan doğuya Volga (idil) Havzasına, güneye Kiyev’e ve Konstantinopolis’e batıya isveç’e ve Kutsal Roma Germen imparatorluğu’nun topraklarına uzanıyordu. Novgorod, kürk, balmumu, tuz ve bal ihtiyacını karşılayan Hansa Birliği’nin uç noktasıydı ve Gotland’da kendisine ait bir depoya sahipti.
ÖZET 1 : Slavların etnik kökenlerini açıklamak. Slavların menşei, göçleri ve yerleşimleri hakkındaki bilgiler tartışmalıdır. Slav halkların şekillenmesi süreci uzun bir gelişim göstermiştir. Romalı tarihçiler Slavları “Vened” veya “Ant” olarak adlandırmışlardır. Batılı tarihçiler ise Slavların anavatanının Vistül Nehrti’nden Karpat’a kadar olan toprakları kapsadığını belirtmişlerdir. Slova (söz) kelimesinin kökünden geldiği ileri sürülen Slavların bu coğrafyadan farklı bölgelere yayılmaları milattan sonraki devirde meydana gelmiştir. Bütün Slav toprakları içinde Kiyev Devletinin merkezi olan Orta Dnyepr farklılık gösterir. Slavların Gotlar, Bizans, Avarlar ve Hazarla olan ilişkileri, mücadeleleri bölgesel ve stratejik açıdan önemlidir
ÖZET 2 : Rus adının ortaya çıkışını açıklamak. Normanların Slav toplulukları idareleri altına almalarıyla Rus kelimesi ortaya çıktı. Yerel Slav halk uzun süre Rusları ayrı bir unsur olarak gördü, ancak Ruslar veya Normanlar zamanla geniş Slav halk içinde eridiler. Hristiyanlığın kabulünden sonra Rus grubu ve Slav halkı din ve dil bakımından kaynaştı ve bundan sonra Rus kelimesi Doğu Slavları için kullanılmaya başlandı.
ÖZET 3 : Kiyev Rusyası’nın kuruluşunu, Norman (Viking)- Slav ilişkilerini tartışmak. 9. ve 10. Yüzyıllarda Vikingler Kuzey Avrupa ve Batı Avrupa’da olduğu kadar Doğu Avrupa’yı da etkiledi. 9. Yüzyılda Baltık Denizini aştılar. Dnyepr aracılığı ile Bizans’a ulaştılar. Varegler veya Normanlar olarak adlandırılan Vikingler bu coğrafyaya yerleştiler. Yarı efsanevi bir kişilik olan Rurik’in soyundan gelenler Novgorod’u başkent yaptılar Ancak daha sonra güneye yönelerek başkenti Kiyev’e taşıdılar. Normanların Doğu Slavları idareleri altına almaları ve Slavların kurdukları yerleşim yerlerini birleştirmeleriyle bu isim coğrafi bir anlam da kazandı. 11. Yüzyılda Normanlar, Slavlar arasına karıştılar.
ÖZET 4 : Rusların Hristiyanlığı kabul etmeleri ve bunun siyasal, toplumsal, kültürel sonuçlarını değerlendirmekKiyev Rusyası’nın X. Yüzyıldaki en önemli gelişimi 1. Vladimir’in (Aziz) Ortodoksluğun Bizans tipi Hristiyanlığa bağlı olduğunu açıklamasıydı. Vladimir Rusyası din seçimi ile birlikte yüksek bir kültürü de ithal etmiş oluyorlardı. Kiyev Knezi “Büyük Knez” olarak tanımlanıyordu. 1. Vladimir, Bilge Yaroslav ve 2. Vladimir Monomakh bu geniş alanın bütünlüğünü sağladılarsa da merkezi otoritenin zayışaması vb. sebepler ülkeyi Peçenekler gibi doğudan gelen halkların saldırısına açık durumda bıraktı. XII. Yüzyılda Kiyev’in birincil konumu bir ticaret kasabası olan Vladimir’e geçti. Bu nüfus ve siyasal değişimin başlangıcıydı. Kiyev Rusyası’nın dağılması ve knezlikler dönemini tartışmak.
ÖZET 5 : Kiyev Rusya’sının dağılmasının en önemli sebeplerinden biri Dnyepr Ticaret Yolu’nun önemini hızla kaybetmesiydi. Ticaret, ekonominin temelini oluşturuyordu. Hazarlar ortadan kalkınca Peçenekler ve daha sonra Kumanlar zamanla Rusya ve Bizans arasındaki ticareti durma noktasına getirdiler. Diğer bir sebep Kiyev idari sisteminin başarısızlığıdır. Kiyev knezlik sisteminin düzgün işlemediği ile ilgili görüşlerin de dağılmayı etkilediği ileri sürülmektedir. Kiyev merkezli yapı merkezkaç güçlerin artması sonucu dağılınca, birliği sağlamaya aday 12. Yüzyılın sonu XIII. Yüzyılın başlarında Rusya topraklarında Novgorod, Galiçya-Volinya ve Vladimir-Suzdal olmak üzere üç merkez şekillendi. Bu bölgelerin her birinin kendine has politik yapıları ve coğrafi konumları vardı.
ÜNİTE – 2
Moğol-Türk (Altın Orda) Dönemi
Han (unvan). Moğolcada Han, Türkçede kağan olan bu unvan Cengiz Han’ın Büyük Han seçilmesi ile şöhret kazandı. Ancak Cengiz soyundan gelenlerin bu unvanı kullanma hakları vardı. Örnek olarak Cengiz soyundan gelmeyen Timur’un unvanı Emir Timur idi. Osmanlı padişahları bu unvanı Kırım Hanlığını ele geçirdikleri için kullanmışlardı.
Harezm (bölge). Başkenti Ürgenç olup, 2.400 km. uzunluğundaki Amu Derya’nın (Türkçe Ceyhun, Batı dillerinde Oxus) Hazar denizine dökülen bölgedir. Ortaçağlarda kanalarla sulama yapıldığından zengin tarım ürünleri üreten, ipek Yolunun geçtiği zengin bir bölge idi. Cengiz Han’ın burayı ele geçirmesine kadar Harezmşah Devleti hâkimiyetindeydi. Bugün Özbekistan’ın bir parçasıdır.
Kıpçaklar (topluluk, kabile).Batılıların Kuman, Arapların, Kıfçak, Rusların Polovets (Polovtsi) ve Türklerin de Kıpçak dediği bu kavim Orta Asya’dan bugünkü Güney Rusya bozkırlarına göçmüştür. 9.-11. Yüzyıllarda çok etkili olmuştur. O dönemde Kıpçak Türkçesi gelişmiştir. Bugün kuzeydeki Türkilerde Tatar, Başkurt, Kazak, Kırgız, Nogay, Altay gibi uluslar dillerini bu Kıpçak unsuru ile geliştirmişlerdir.
idil Bulgar (topluluk, kabile). Proto (ön) Bulgarların devamı olan Türk soylu Bulgarlar 4. Yüzyılda Orta Asya’dan Karadeniz’in kuzeyine göçmüşlerdir. Kısa bir süre Büyük Bulgarya’yı kurmuşlardır. 681’de güneyde Tuna Bulgar Devleti ve aynı yıllarda kuzeyde idil-Kama Bulgar Devleti, (bugünkü Rusya Federasyonunun idil boyunda) kurulmuştur. 922 yılında bu Bulgar devletinin yöneticisi Almas resmen islamiyet’i kabul etmiştir. Böylece bu dini kabul eden ilk Türk Devleti olmuştur. Altın Orda 1237’de bu devleti kendine bağlamıştır. Tuna Bulgar Devleti hükümdarı 864 Bizans’ın etkisi ile Ortodoks mezhebini kabul etti ve Boris adını aldı. Bugünkü Bulgarların adlarının dışında Türklük ile ilgisi yoktur.
Deşt-i Kıpçak (bölge). Kafkas dağlarının kuzeyinde Dnyestr ile irtiş ırmakları arasında kalan bölgenin tarihi adıdır. Kıpçak çölü veya bozkırı anlamına gelir. 9. Yüzyıldan 13. Yüzyılla kadar göçebe Kıpçak boyları çok etkili olduğundan bölgeye bu ad verilmiştir.
Knez (unvan). Knez (kyaz) Slav dillerinde soyluluk (asalet) unvanıdır. Prens, bey, hakim anlamlarına gelir. Bu sözcükten knezlik (knyajestvo) üretilmiştir. Rus soyluları knezlik statülülerini ve unvanlarını 1917 Ekim Devrimine kadar taşımışlardır. Çarlık Rusya’sı Altın Orda soyundan gelen asillerin de bu knezlik unvanlarını kullanmalarına izin vermişti.
Tatar (kabile, ulus). Tatar adına eski Çin kaynaklarında ve 8. Yüzyıla ait Göktürk (Orhun) yazıtlarında da rastlanmaktadır. Bir Türk kabilesi olasılığı yüksektir. Tarihte Dokuz Tatar, Otuz Tatar adları ile de tanınmışlardır. Cengiz Han’ın düşmanı olan bu boy Orta Asya’daki diğer göçebe kabileler gibi onun hakimiyeti altına girdiler. Dolaysıyla Cengiz’in ordusunda hizmet eden çok sayıda Tatarlar vardı. Tahminlere göre Batıya, yani Deşt-i Kıpçak (bugünkü Rusya), Volga (idil) boyu ve Avrupa içlerine sefer yapan Batu Han güçleri arasında da çok sayıdaydılar. Dolayısıyla düşmanlar Moğol ordusunu Tatar olarak algıladılar ve Rusya ile Avrupa’nın diğer ülkelerinde Tatar adı yayıldı. Bugün Rusya Federasyonunda Tatarların ancak % 25’nin yaşadığı Tataristan adlı Cumhuriyetleri vardır. Rusya’nın değişik bölgelerinde yaşayan Tatarların toplam sayısı 5,5 milyondur ve Ruslardan sonra en kalabalık ulustur. Ukrayna’da (ve bilhassa Özbekistan’da) ise Kırım Tatarları bulunmaktadır. Kırım Hanlığı yıkılınca 18. ve 19. Yüzyılda milyonlarca Kırım Tatarı Osmanlı topraklarına sığınmıştı.
Metropolit (unvan). Slav (doğu) Ortodoks kilisesinde Patrik ile Başpiskopos arasında bulunan üst düzeydeki din adamıdır. Bölgesindeki dini faaliyetleri düzenler, denetler ve uygulatır. Patriğe karşı sorumludur. Rusya’da Ortodoks Kilisesi Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde çok aktif olmuştur. Çar tarafından kendilerine verilen malmülkleri, köleleri ve özek hakları bulunurdu. Altın Orda döneminde de kilise bağımsız hareket ederek, Rus milliyetçiliğini geliştirmede önemli rol oynamıştı.
Pegolotti, Balduci (1310-1347) (yazar).Tüccar ve politikacı idi. Ticaret yolları hakkında bir eseri vardır. O en uzun ticaret yolu olarak Azak’tan başlayarak, Hazar Denizi kıyısındaki Astrahan, (bugün Özbekistan’daki) Hive, Otar ve oradan da Pekin’e ulaşan (ipek Yolu) ticaret yolu hakkında bilgi vermiştir.
Wilhelm von Rubruk (1220- 1252) (seyyah): Fransız Kralı Lois 9. tarafından Tatarları Hıristiyanlığa davet için görevlendirilen Rubruk Altın Orda’da Batu Han, onun talimatı ile ise Moğolistan’a gitmiş. Burada başkent Karakum’da Möngke Han’la görüşmüştü. 1253-1257 yılları arasında süren yolculuğundan sonra hazırladığı eserde Cengiz Han imparatorluğu hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır. Eseri çok önemlidir.
Saray (şehir). Saray şehri 1242’de Batu Han tarafından Volga (idil) boyunda Aktübe şehri yakınında başkent olarak kuruldu. Astrahan’dan 120 km. uzaklıktadır. Saray Batu da denilen şehirde 600 bin kadar kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 1282 yılında ise Berke Han başkenti nehrin daha yukarılarına taşıdı ve Yeni Saray veya Saray Berke diye anılmaya başlandı. Eski Saray ise 1395 yılında Emir Timur tarafından yıkıldı.
Tamga (damga). Her Türk, Moğol ve başka boyların kendilerine has tamga/damgaları bulunurdu. Tamga mülkiyeti belirtmek için kullanılırdı. Daha sonra hanların veya değişik yöneticilerin kendilerine has tamgaları resmi ve özel yazışmalarda kullanılmaya başlandı. Vergi anlamında da kullanılan tamga bizde de damga vergisi şeklinde mevcuttur. Bugün kurumların, şirketlerin veya değişik örgütlerin kendilerine has simge, sembolleri bu tamgaların gelişmiş şekilleridir.
Carpini, (Plano) Giovanni (1182-1252) (elçi). Papa Innocentius IV tarafından Moğollara elçi olarak yollanan bir keşiştir. 1245 yılında başkent Karakum’a gitmiş, burada Göyük Han’ın Büyük Han olarak seçilmesi merasimine katılmıştır. O yeni Han’a Papanın Hristiyanlığa davet eden mektubunu vermiştir. Bir yıl sonra dönünce Moğol Tarihi adlı eserini yazmıştır.
Tenke (para birimi). Bugün Rusçada para anlamında kullanılan Dengi adı Tenke sözünden üretilmiştir. Altın Orda döneminde tenke bir para birimi idi. Bugün dahi Tatarlar yerel konuşmalarında bu sözcüğü kullanırlar. Kazakistan’ın resmi para birimi de tenge’dir.
Kreml (sur). Rusçada şehri çevreleyen sur anlamında kullanılır. Orta çağlarda genelde bütün şehirleri çevreleyen sur veya hendekler bulunurdu. Moskova kreml’i kremlin olarak bilinir. Bunun dışında Novgorod, Astrahan ve Kazan kreml’leri hala sağlam durumdadırla
Sıra Sizde 1 : Deşt-i Kıpçak’ta Moğol istilasından önce hangi kabileler bulunuyordu?
Cengiz Han’ı ortaya çıktığı tarihlerde bugünkü Rusya’nın Avrupa kısmında Moskova, Yarasolav, Kiyev, Çernigov, Yaroslov gibi şehir devletçikleri, Türkçe ifadesiyle beylikler (knezlikler) ortaya çıkmış ve bir birleri ile mücadele halindeydiler. Cengiz Han’ın orduları Orta Asya’yı ele geçirmiş, bir yandan Çin’e girerken, diğer yandan batıya doğru ilerlemekte, Kafkasları aşarak Deşt-i Kıpçak bozkırlarını ele geçirmekteydi. Cengiz Han’ın ölümünden sonra büyük oğlu Cuci’nin oğullarından Batu Han bu ilerlemeyi daha da geliştirdi. Buradaki Rus knezliklerini, Türk soylu idil Bulgar devletini ve kabileler halinde yaşayan yine Türk soylu olan Kıpçak, Peçenek ve diğer Fin-Ogur halklarını kendine tabi kıldı. Moğol orduları Polonya içlerine kadar girdiler.
Sıra Sizde 2 : Ruslar Altın Orda dönemini neden “Tatar” diye adlandırırlar?
Hazar Denizi’ne dökülen bugünkü Astrahan şehrine yakın bir yerde kurulan Saray şehri başkent yapıldı ve tabii knezlikler ve diğer halklar bu merkezden yönetilmeye başladı. Altın Orda yönetimi yerli halkları vergi ve haraca bağlamıştı. Bilhassa Rus knezlikleri iç işlerinde serbest bırakılmış, kiliseleri serbest hareket edebiliyordu. Saray bu knezlikleri kendi belirlediği knezlerle kontrol ediyordu.
Sıra Sizde 3 : Altın Orda’nın zayışamasında hangi savaş belirleyici oldu?
Altın Orda yönetiminin zayışamaya başlamasıyla Rus knezlikleri arasında Moskova üste çıktı. Diğer knezler Moskova knezine tabi oldular. 1380’de Kulikovo Pole mevkiinde yapılan savaşta Altın Orda’nın ilk defa olarak Ruslara yenilmesi Altın Orda yönetiminin çöküşünü hazırladı. Hemen sonrasında 1391 arkasından 1395’te Toktamış Han’ın Orta Asya’dan gelen Emir Timur’a yenilmesi ise çöküşü perçinlemiş oldu. Bundan sonra Altın Orda kendini toparlayamadı.
Sıra Sizde 4 : Toktamış Han’ı Emir Timur hangi tarih ve yerlerde mağlup etti?
Rusya Devletinin temelini atan Moskova Büyük Knezliği 1480’de Altın Orda’nın egemenliğine son verdi. Saray artık vergi toplayamayan, emirleri dinlenmeyen güçsüz bir hanlığa dönüştü. Zaten parçalanma eski Altın Orda hanlarından Uluğ Muhammed’in kendine ayrı Kazan Hanlığını kurmasıyla başlamıştı. Onun örneğini takip ederek Kasım, Kırım, Astrahan ve Sibir(ya) hanlıkları da kurulmuş, Nogay hanları ise bağımsız göçebeleri ile Saray’ı dinlemez hale gelmişlerdi. 1502’de Altın Orda Devleti tamamen ortadan kalkmış. Moskova Büyük Knezliği başta Kazan (1552), sonra Astrahan (1556), Sibir (1598), Kasım (1681) hanlıklarını ortadan kaldırdı. Kırım Hanlığı Osmanlı hakimiyetinde olduğu için Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1774’de bağımsız olduysa da, 9 yıl sonra 1783’te Rusya tarafından yok edildi.
Sıra Sizde 5 : Daruga’nın görevi nedir?
Altın Orda Devleti bugün Rusya Federasyonunun kapsadığı, neredeyse 17 milyon km2’lik bir alana yayılmıştı. Bugün Rusya Federasyonunun sınırlarına dahil olmayan Ukrayna’nın büyük bir kısmı (Kırım Yarımadası), belki Belorusya da Altın Orda sınırları içindeydi. Neredeyse Türkiye’nin yüzölçümünün 21 katı olan ve nüfusu belki de bugün yarısı bile olmayan bu geniş coğrafyayı tam anlamda kontrol etmek mümkün değildi. Dolaysıyla Altın Orda da Osmanlı imparatorluğu’nun yaptığı şekilde yerel hakimlerle, bizim örneğimizde Rus knezlerine imtiyaz vererek onlardan sırf vergi topluyordu. Başta bu sistem çok iyi yürüdü. Ancak sonradan Moskova Knezliği’nin güçlenmesi ve diğer yanda Emir Timur’la mücadeleler sonucu yönetim zayışadı ve bu geniş coğrafyayı kontrol edemez duruma geldi.
Sıra Sizde 6 : Tatar askerlerinin seferde beslenmeleri için kişi başına ne kadar erzak ayrılırdı?
Altın Orda’yı egemenliği altındaki değişik halklardan alınan vergilerin dışında, tüccarlardan alınan gümrük vergileri de ayakta tutan önemli unsurlardı. Bu geniş coğrafya Çin’den, Hindistan’dan gelen veya oralara giden tüccarlar için çok güvenli olduğundan Altın Orda döneminde ticaret çok gelişti. Altın Orda hem güvenliği sağlıyor hem de hızlı posta (yam) sistemi ile haberleşmeye de önem veriyordu. Bu sayede sorunlar kısa zamanda başkent Saray’a ulaşıyordu. Yerel halk tarım, el zanaatlarında ürettikleri de gelir hanesine katkı sağlıyordu. Altın Orda artık atlı göçebe kültüründen yerleşik hayata geçmeye başlamış, kervansaraylar, camiler, menderesler ve şehirler kurmaya başlamıştı. Neticede sorunlar çıkana kadar iyi yönetilen bir devlet konumundaydı. Bu özellikleri sonradan buralara sahip olan Ruslara, onların yönetim sistemlerine de etki yaptı. Dolaysıyla Altın Orda döneminden bahsetmeden Rusya tarihini kavramak mümkün değildir.
ÖZET 1 : Cengiz Han’ın torunu Batu Han tarafından kuruluş safhasında Altın Orda’nın Rus, diğer Türk ve değişik halklarla mücadelesinin yorumunu yapabilmek. On üçüncü yüzyılda bütün Avrasya’yı hakimiyeti altına alan Cengiz Han’ın ölümünden sonra bu büyük imparatorluk dört oğlu arasına paylaşıldı. Torunu Batu Han ise babasın Cuci’den miras kalan bölgeyi fetihleri ile genişleterek bugünkü Avrupa Rusya’sı, Batı Sibirya, Kuzey Kafkasya ve Kırım Yarımadası’nda Altın Orda Devletini kurdu. Türk kökenli Kıpçak, Peçenek, Tatar, Başkurt, Çuvaş; Burtas gibi Fin-Ogur halkları; Ruslar ve diğer halkların yaşadığı Altın Orda’da neredeyse 250 yıl hakimiyetini sürdürdü. Bu dönemde değişik Rus knezlikleri arasında Moskova öne çıktı. Ruslar Altın Orda Devleti egemenliği sürecinde siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda bu yönetimden çok etkilendiler. Dolaysıyla bu dönemden Ruslar bir hayli şeyi miras aldılar. Yani devlet ve ulus olarak gelişmelerinde Altın Orda döneminin Rus ulusuna etkisi inkar edilemez.
ÖZET 2 : Altın Orda Hanları ile Rus Knezlerinin (beylerinin) ilişkilerini açıklamak. Ruslar bugünkü coğrafyalarında 10. Yüzyılda ortaya çıkmaya başladıkları dönemde aslında burada başlıca Fin-Ogur halkları ile değişik Türk kabilelerinin yaşadığı bilinmektedir. 7.Yüzyılda idil (Volga)-Kama Irmakları boyunda bir Bulgar Devleti mevcuttu. Hazar Devleti’nin de bu bölgede etkisi çok güçlüydü. Daha sonra 9. Yüzyılda Orta Asya’dan başka bir Türk kabilesi Kıpçaklar geldi. Onları Peçenekler takip etti. Ticaret ve başka maksatlarla yaşayan diğer halklarla birlikte Türk soyluların etkisi güçlüydü. Batu Han ordularında Türk kökenli Tatarların bulunması ve onların diğer Türk boyları ile kaynaşması Karadeniz’in kuzeyindeki bu bölgeyi adeta Türkleştirmişti. Ruslar ise siyasi birliklerini kurduktan sonra ve Altın Orda’nın yıkılmasıyla bu coğrafyaya ancak birkaç yüzyılda hakim oldular.
ÖZET 3 : Büyük Rus Devletinin nasıl ortaya çıktığını ve Altın Orda’nın nasıl yıkıldığını açıklamak. Altın Orda Devletinin yıkılmasında iç ve dış etkenler olduğu şüphesizdir. Başta Deşt-i Kıpçak bozkırlarında el geçirdiği idil Bulgar Devleti, diğer Rus knezliklerini ve diğer halkları sırf vergiye bağlamakla yetinmesi ve iç işleri ile dini faaliyetlerinde tam özgürlük vermesi bir zaaf olarak ortaya çıktı. Her ne kadar knezleri başkent Saray belirliyorsa da, Ortodoks kilisesi halkı serbestçe etkileyebiliyordu. Altın Orda’nın güçlü zamanlarında vergi toplamak veya değişik halkları kontrol altında tutmak sorun değildi. Ancak merkez Rus knezlerinin kendi ordularını güçlendirdiklerini pek fark etmedi, diğer taraftan iran’daki kardeş ilhanlı Devleti ile Kafkasya için savaşmak, Orta Asya’dan gelen Emir Timur’la savaşlardaki mağlubiyetler Altın Orda Devletini zayışattı. Ayrı ca Saray’da taht kavgaları, yeni Hanlıkların ortaya çıkması ile birlik sona ermiş, çok başlılık dönemi başlamıştı. Ruslar bu durumdan çok iyi yararlandılar ve Moskova Büyük Knezliğinin liderliğinde Altın Orda’ya büyük darbeler vurdular ve sonunda Altın Orda kendiliğinden ortadan kalktı.
ÖZET 4 : Altın Orda döneminde sosyal sınışar, devlet yönetimi, ekonomik yapısı, kültürü ve sanatını değerlendirmek. Altın Orda dönemindeki hayatın çeşitli unsurları hakkında bilgi vererek bu devleti yönetenlerin sırf at sırtında gelen çapulcular olmadığını vurgulamak gerekli. fiüphesiz bu coğrafyaya gelen Türk ve Moğol unsurların çoğunluğu göçebe idi. Ancak burada çeşitli halkların coğrafi şartların da zorlaması, yani kışın kuzeyde 7-8 ay gibi uzun sürmesi nedeniyle, yerleşik hayata geçtiklerini gördüler. Dolaysıyla göçebelerde olmayan tarım burada çok gelişmişti. Aynı şekilde besicilik, uzun kış günlerinde evde bulunmaktan çok gelişmiş bir el sanatı geleneği olduğu da anlaşılmaktadır. Yerleşik hayatın gereği olarak da ev, ahır, konaklama yerleri binalar inşa edilmekte idi. Buna bağlı olarak marangozluk gibi zanaatlar gelişmişti. Örnek olarak Altın Orda hanları Eski Saray (Saray Batu) ve Yeni Saray (Saray Berke) gibi şehirler kurdurmuşlardır. Bu şehirlerde ibadet yerleri, kervansaraylar gibi çeşitli maksatlarla kullanılan yapılar da mevcuttu. Kısacası Altın Orda ticareti, zanaatı, tarım ve hayvancılığı ile döneminin ileri bir topluluğuna sahipti.
ÜNİTE – 3
Moskova Knezliğinin Yükselişi
Töton fiövalyeleri, Avrupa’da sekiz yüzyıla yakın varlığını sürdüren bir şövalyeliktir. Töton fiövalyeleri (Teuton) devlete her zaman bağlı kalarak, korsanlıktan uzak Haçlı ruhuyla yaşamaktaydılar. Haçlı Seferlerinde büyük etkileri oldu. Genelde Alman şövalyelerinden oluşuyordu, ancak Lehistan üzerinde büyük nüfuzlar vardı. ilerleyen yıllarda büyük saygı kazandılar ve güçleri arttı. Zamanla Avrupa’nın en güçlü şövalyeleri oldular. Türkler ve Avrupalılar kutsal toprakları feth etmeye başlayınca Haçlılar bu coğrafyayı terk etmeye mecbur kaldılar. Bu arada Lehistan, Litvanya’yı Katolikleştirmek istediği için Töton şövalyelerine yardım çağrısında bulundu.1237’de Germen kökenli bir başka şövalye kurumu olan Livonya Tarikatı da Tötonlara katıldı. Nüfuzları Prusya’dan Estonya’ya kadar genişledi. 1809’dan sonra topraklarını ve güçlerini kaybetmeye başladılar.
Radonejli Aziz Sergius (1321-1391), Rostovlu bir boyar ailesinden geliyordu. Çocukluğunda Moskova’dan gelen baskılar sonucu bütün mal varlıkları ellerinden alınmıştı. Sergius, Radonej’in birkaç kilometre kuzeydoğusunda yolu geçidi olmayan bir dünyada dış dünyadan kopuk bir sığınak aradı. Kendine bulduğu sığınak başka din adamlarını da çekti. Burası daha sonra bir manastır haline geldi ve kendisi de buranın başrahibi oldu. Sergius’un kutsal üçlüye adanan manastırı ölmeden önce yeniden canlanan Rus kültürünün düşünce merkezi konumundaydı. 1340-1440’da bu şekilde Beyaz Deniz ve Urallar’a kadar uzanan iki yüz manastır kuruldu. Manastır ve temsil ettikleri güçlükler döneminin anarşisinde kalın duvarlarıyla uzun kuşatmalara dayandı. 1689 krizi sırasında 1. Petro’ya sığınak görevi gördü.
Zemskiy Sobor, 16.-17. Yüzyıllarda Rusya’da boyar, zadegan, din adamı, hizmetliler ve zengin şehirliler olmak üzere bu zümrelerin temsilcilerinden meydana gelen ve yurt mümessilleri meclisi olarak adlandırılan ilk Rus parlamentosu. Zemskiy Sobor idari işleri yürütmek üzere (Çar seçimi, vergilerin konulması ve dış siyaset meseleleri vb.) toplanmaktaydı. Bu şekilde devlet, zadeganlara ve şehir halkının üst sınıfına dayanarak hakimiyetini güçlendirmeye çalışırdı. Burada belirleyici rolü soylular üstlenmekteydi. İlk Zemskiy Sobor 1549’da IV. ivan Vassilyeviç zamanında toplandı. 17. Yüzyılın ikinci yarısında Zemskiy Sobor önemini kaybetmeye başladı. Son Zemskiy Sobor 1684’de toplandı.
Streletski, 4. İvan döneminde daimi piyade ordusunun çekirdeğini meydana getiren streletski (silahşör veya tüfekçiler) birimleri 1550’de oluşturuldu. ivan ve danışmanları silahlara ve mühendisliğe olduğu kadar güney savunma hatlarının gelişimine vurgu yapan bir ordu reformuna giriştiler. Bunlardan beş bin kadarı Moskova’da yedi bin kadarı da çeşitli sınır kentlerinde konuşlandırıldı. 17. Yüzyılın ilk yarısında yirmi beş bine ulaşan sayıları, aynı yüzyılın ikinci yarısında elli bine çıktı. Atları olmayan streletsiler soylulardan oluşan süvari birliğine ek olarak düşünülmüştü. Birlik daha sonra I. Petro döneminde yenileşme hareketleri karşıtlığından dolayı kaldırıldı.
Opriçnina, 4. ivan, Moskova’dan ayrılarak Aleksandrov’a gitmesinin ardından şartları kabul edilerek döndü. Meclisi ve ordusu için gerekli olan geliri garantilemek için ülkenin bir bölümünü kendi özel toprağı (opriçnina) haline getirdi. Bu uygulama bir ülkede iki devlet demekti. ilk önce Moskova ve çevresinde 20 kasaba ve bu kasabaların kırsal alanları ile başlayan uygulama gittikçe genişledi ve Moskova Devletinin üçte birine ulaştı. Çar opriçnina için ayrı idari kadrolar kurdu. Ayrı hukuk kuralları yürürlüğe girdi. Opriçninayı idare eden görevlilere veya hizmetlilere opriçniki dendi. Bunlar bir anlamda günümüz siyasi polis veya jandarmaya benzetilebilir. Görevleri Çar’ın düşman olarak gösterdiklerini yok etmek ve mallarına el koymaktı. Opriçnikiler ilk önce bin kişiden oluşurken daha sonra altı bin kişiye çıktı. 1572’de kaldırıldı.
Zemşçina: 4. ivan’ın Moskova Devleti topraklarından ayırıp boyarların idaresine verdiği bölüm
Sıra Sizde 1 : Aleksandr Nevskiy’nin Rusya tarihi açısından önemi nedir?
Aleksandr, Novgorod Knezi ve daha sonra da Büyük Knez unvanına sahip oldu. 1219 doğumlu olan ve 1263’de ölen Aleksandr, Altın Orda hakimiyeti ile veaynı zamanda Avrupa’dan Rusya’ya yayılan saldırılarla da mücadele etmek zorunda kaldı. Bu saldırılar isveç ve Töton fiövalyeleri tarafından yapılıyordu. Fin ve özellikle güçlü Litvanyalı kavimlerin baskısı da vardı. Germenlerin saldırıları daha etkiliydi. Zira Germenlerin doğuya ilerleme ve genişlemesini temsil ediyordu. Pek çok Baltık Slav ve Batı Litvanya kavminin Germenleşmesi ya da yok olmasıyla sonuçlanmış ve Rusya’nın Eston, Latviya ve Litvanyalı komşularına yayılmıştı. Bütün bu halkların Katolikliği kabul etmeleri ve Germenleşmesi, kutsal topraklarda kurulan ve faaliyetlerini Baltık’a aktaran Töton fiövalyelerinin amacını oluşturuyordu. Aleksandr ilerlemekte olan isveçlilere karşı Neva Nehri kıyısında Novgorod’a mutlak bir galibiyet kazandırdı. Töton fiövalyeleri Rusya’nın kuzey batı topraklarına saldırıyordu ve 1241’de Pskov’u ele geçirmişlerdi. Aleksandr isveçlilerden sonra yeni savaşını verdi. 1242’de Peipus Gölü’nün buzları üzerinde Töton şövalyeleri mağlup oldu. “Buz üzerinde savaş” olarak bilinen muharebe Rus tarih geleneğinde şarkılar, destanlar ve hikayelerde kullanıldı.
Sıra Sizde 2 : Kulikova Pole Savaşı’nın Rusya tarihi açısından önemi nedir?
1380’de Kulikovo Pole’de (Çulluk Alanı) Dmitriy ivanoviç knezlerin ittifakı sonucu oluşan bir ordunun başında kendisini cezalandırmak üzere gönderilen kalabalık bir Altın Orda ordusunu mağlup etti Dmitriy ivanaoviç (bu savaştan sonra Donskoy ismini aldı). Galibiyet Ruslara birliğin zafer olduğunu gösterdi. Mağlubiyet neticesinde Ruslar kuvvetlerin bölünmesinin başarısızlık ve yenilgi demek olduğunu anladılar. Bütün bunlar bir neslin gözü önünde meydana geldiği için Ruslar ve Rus olmayan halklar gelecekteki savaşlara daha hazırlıklı hale geldiler. Kulikovo Savaşı’ndan sonra Moskova daha da büyüyüp gelişti. Böylece Dmitriy Doskoy (1359-1389) birçok önemli faaliyet gerçekleştirdi. Dmitriy’nin dedesi ivan Kalita parayla Altın Orda’dan Rus toprakları için silah aldıysa Dmitriy Donskoy bunu silahla yapmıştı. Bu da galibiyet demekti. Silah gücüyle alınan özgürlük halkın kendine güvenini arttırdı. Kulikovo zaferi ve 3. ivan tarafından Altın Orda boyunduruğunun sona erdirilmesi, Moskova’nın knezlikten Rus devletine geçişin en önemli aşamasıdır.
Sıra Sizde 3 : Novgorod’un Moskova Knezliği tarafından ele geçirilmesinin sonuçları nelerdir?
3. ivan’ın hükümdarlığı dönemindeki en önemli kazançlarından birini Novgorod’un ele geçirilmesi oluşturur. Novgorod hem Moskova gücünün üstünlüğü hem de kendi iç zayışıkları nedeniyle çöktü. 3. ivan’ın Novgorod’u elde etmesinin ardından Litvanya ile Moskova arasındaki sınır bölgesi Yukarı Oka’da bulunan bazı knezlikler bağlılıklarını Litvanyalı hamilerinden 3. ivan’a çevirdiler. Novgorod’un ele geçirilmesinden iki yıl sonra Litvanya lehine Moskova’ya karşı bir komplo düzenlendi. 3. ivan’ın cezalandırma seferi çok ağır sonuçlar getirdi.idamlar, sürgünler ve topraklara el konulması ile tüm Novgorod sistemi ortadan kaldırıldı. 1489’da daha geniş çaplı sürgünler yapıldı ve Novgorod Moskova’nın tamamlayıcı bir parçası haline geldi. ivan’ın Novgorod siyaseti Moskova’nın kendi doğasını yaratması paralelinde daha da büyük öneme sahipti. Ne Moskova’ya sürülen Novgordlular ne de Novgorod’a yerleştirilen Moskovalılar hakları olan toprakları alabilmişlerdi. Topraklar koşullu mülkiyete bağlı hizmetlerin bir mükafatı olarak verilmişti.
Sıra Sizde 4 : Rusya milli bir devletten koloniyal bir devlete ne zaman geçti?
1552’de Kazan Hanlığı 4. ivan tarafından ele geçirildi. Bu olay Rusya tarihinde bir dönüm noktası idi. Ruslar ilk kez bir koloniye sahip oluyordu. O güne kadar Altın Orda Hanlarına vergi ödeyen ve hatta knezlerini onlara danışarak seçen Ruslar burayı ele geçirerek kendi kolonileri haline getirdiler. Kazan Hanlığı uzun yıllar Rusları n idil boyunca Hazar Denizi’ne doğru ilerlemelerini ve aşağı Ural sahasında yayılmalarını engellemişti. Böylece Rusya sadece Rus halkından müteşekkil bir devlet olmaktan çıkmış ve çeşitli milletleri hakimiyeti altında tutan bir imparatorluk olma yolunda ilk ve en büyük adımını atmıştı. Kazan’ın düşmesi Rus devlet sınırlarının kısa zamanda Hazar Denizi kıyılarına ve Kafkasya’ya kadar dayanmasını sağladığı gibi Ural sahasının da Rusların eline geçmesiyle Sibir ve Türkistan istikametinde Rus yayılmasına geniş imkanlar açılmış oldu.
Sıra Sizde 5 : Güçlükler dönemi Rusya’yı nasıl etkiledi?
Rurik Hanedanının son temsilcisi olan I. Fyodor’un 1598’deki ölümü üzerine ortaya çıkan bunalıma “Güçlükler Dönemi” veya “Karışıklık Dönemi” denen bir devir tanıklık etti. isyanlar, birleşik bir otoritenin olmayışı ve dış müdahale bu dönemde Rus devletinin temellerini tehdit eder hale geldi. 17. Yüzyıl başlarında ortaya çıkan şiddetli kıtlık da aynı zamanda patlak verdi. Lehistan ile isveç batı ve kuzeybatıdaki toprakları ele geçirerek bu siyasal ve toplumsal kargaşa döneminden faydalanmak istediler. Bir süre hem Moskova hem de Novgorod yabancı egemenliği altında kaldı. Anarşi ortamında bir ortak ideal bilinci yaratan, kilisenin toplayıcı ve birleştirici çabalarıydı. 1613’de Mihail Romanov’un tahta geçmesiyle düzen yeniden kuruldu, ama bu arada Rusya Baltık Denizi’ne çıkışla birlikte batıda büyük toprak parçalarını kaybetti. Güçlükler dönemi sona ererken geride milli birliğin gerekliliği doğrultusunda güçlü bir etki ve dış müdahale endişesini bıraktı.
Sıra Sizde 6 : Çar Aleksey Mihayloviç dönemindeki dini reformların sonuçları nelerdir?
Çar Aleksey’in hakimiyetinin ikinci yarısında önemli olaylar arasında Patrik Nikon tarafından üstlenilen dini reform ve sonucunda Rus Ortodoks kilisesindeki büyük bölünme (ayrılık) bulunuyordu. Büyük Hizip Hareketi biçiminde ortaya çıkan dini, sosyal ve fikri uzantılara sahip bunalım Rusya’daki nüfusun belki de yarıdan fazlasının resmi kiliseden ayrılmasına ve iç savaşa yakın bir durumun doğmasına yol açtı. Bu devrin öne çıkan ismi patrik Nikon idi. Onun dini törenler ve din kitaplarında yenileşme hareketine yönelmesi önlemlerinden en kalıcı olanlarıydı. Ancak onun bu uygulamaları Rusya’da inananlar arasında bölünme ile sonuçlandı.
ÖZET 1 : Moskova Knezliğinin gelişimini ve siyasi bir merkez olarak özelliklerini açıklamak. 12. Yüzyılda kurulan Moskova, Kiyev’in gerilemesiyle hızla Rus kolonizasyonuna açıldı. Vladimir Knezliğine bağlı küçük bir idari birim olan Moskova 1237-1240 yıllarındaki Altın Orda hakimiyetinden sonra toprak ve güç olarak büyüme ve genişleme sürecine girdi. III. ivan döneminde Moskova’nın merkezileştirilmiş bir egemenlik alanına sahip olacağı biçimde pekiştirildi. 14. Yüzyılda Moskova’nın başındakiler fetih, hile, satın alma veya miras biçiminde devralma gibi yollarla knezlikleri kendi idarelerinde toplamaya başladılar. Kiyev’in ve tüm Rusya’nın başpiskoposu önce Vladimir’e sonra da Moskova’ya yerleşti. Bu da Moskova’nın saygınlığını arttırdı. Moskova knezleri Altın Orda’nın güven ve desteğini kazanarak “Büyük Knez” unvanını aldılar ve böylece vergi toplama, knezler arasındaki anlaşmazlıklarda görevler üstlendiler. Altın Orda’nın sayesinde Moskova Knezi siyasi önceliğinin ve Rus birliğinin yeniden doğduğunu gördü. Sahip olduğu unvan dolayısıyla Altın Orda idarecileri ve Han ile görüşme hakkı kazandı. Bu sebeple 14. Yüzyılın ortalarından itibaren hala Altın Orda hakimiyeti altında olan, ama knezlerin yavaş yavaş kendilerine özgü bir iktidar oluşturdukları ülkede siyasi merkez haline geldi.
ÖZET 2 : Moskova Knezliğinin yükselişine karşı meydana gelen tepkileri belirlemek Moskova’ya direniş daha sonra Lehistan ile birleşecek olan Litvanya Büyük Dükalığı ile Novgorod ve Tver’den geldi. Her ikisi de 3. ivan tarafından Moskova’nın egemenliğine dahil edilmiştir. Pskov ve Ryazan knezliklerinin yaşamasına ise izin verilmiştir. Bunlardan ilki batıya, diğeri ise güneydoğuya dönük tampon devletler olarak kalmışlardır. Bu iki knezlik de 16. Yüzyılın ilk çeyreğinde Moskova’nın hakimiyeti altına girmiştir.
ÖZET 3 : Rus halkının yabancı tehlikesini algılamasını ve birleşmek için mücadelesini açıklamak Güçlükler Dönemi’nin milli safhası Rus toplumu içinde Lehlerin ve kısa süre sonra da İsveçlilerin bu siyasi ve sosyal mücadelelere dahil olmaları özellikle de Lehistan’ın Moskova’yı işgal etmesine karşı artan bir muhalefetle başladı. Rus halkının bir araya gelişi geleneksel olarak ülkenin yabancı lardan ve kafir hükümdarlardan kurtaran milli ve dini kararlılıktı. Milli ve dini mücadelenin bu artan önemi, kilisenin Güçlükler Dönemi’nin son yıllarındaki rolünü de göstermektedir. Bu devrin en önemli sonuçlarından biri devletin otoritesinin ve meşruluğunun artmasıdır. Milli kimlik duygusu şekillenmiştir. Yabancı müdahalesi, aristokrasinin tepkisi ve anarşiye karşı savaşta milli duygunun önemini de arttırmıştır.
ÖZET 4 : 16. Ve 17. Yüzyıllarda Rusya’nın imparatorluğa geçiş sürecini açıklamak 16. ve 17. Yüzyıllarda Rus topraklarının genişlemesi en çarpıcı görünümünü Moskova’nın son döneminde alırken asıl büyük kazanımlar doğuda gerçekleşmekteydi. IV. ivan’ın, 1552’de Kazan ve ardından Astrahan’a yönelttiği askeri sefer daha sonra 16. ve 17. Yüzyıllarda da arttı. Urallar bir kez aşıldıktan sonra geniş alana yayılan nehir sistemleri ve kolay nakliye imkanları ve uçsuz Sibirya ovaları Rusya’nın ufkunu genişletti. Çar Aleksey Mihayloviç döneminde ise Rusya’nın sınırları artarak büyümeye devam etti. 1654’te başlayan ve Zaporojniye Kozaklarının Lehlere karşı ayaklanmalarından faydalanan askeri harekat Ukraynayı Moskova egemenliği altına soktu. Kozaklara verilen destek Lehistan ile karşılaşmayı kaçınılmaz hale getirdi ve bu süreç 1667’de Andrussovo Antlaşmasına kadar sürdü. Antlaşma Dnyepr’in sol kıyısındaki topraklarla birlikte sağ kıyıdaki Smolensk dahil bunu çevreleyen bir alanın Rusya’ya ait olduğunu tasdik ediyordu.
ÖZET 5 : Rusya’da din-kilise ayrışmasını tanımlamak Din, Rusya’da hayatın her alana yayıldı. inanç, kimlik ve törenler Rusya’da toplumun ve buna bağlı olarak devletin büyümesinde rol oynadı. Din, muhafazakarlık ve yenilikçiliğin tanınmasına da katkı sağladı. 17. Yüzyılda bölünme ya da ayrışma Moskova kilisesindeki ciddi zafiyetlerin olduğunu gösteriyordu. Rus dini hayatında bir reform ihtiyacı olduğuna dair farkındalık ayrılığın odak noktasıydı. Topraklarının genişlemesi ile Moskova Knezliği imparatorluk haline gelmiş ve tek büyük Ortodoks devlet olarak Rusya’ya sınırlarını aşan bir dini sorumluluk getirmişti. Reform isteyenler ve karşı çıkanlar arasında doğmatik veya doktrine dayalı bir ayrılık yoktu. Bu devrin öne çıkan ismi Patrik Nikon’dur. Anlaşmazlığın bir kısmı Nikon’un kilisenin laik devletten üstün olduğu ısrarıydı. Nikon ayrıca Rusya’da iktidar üzerine ülkede kabul görmemiş görüşler getirdi. Nikon’un azledilmesi ile devletin kilise üzerindeki üstünlüğü sağlamlaştırıldı ve reformlar tamamen onaylandı.
ÜNİTE – 4
Rusya imparatorluğu
Knez Vasiliy Vasilyeviç Golitsin (1643-1714): 17. Yüzyılın önemli devlet adamlarından biri. Çarlık Rusyası’nda ünlü Golitsin ailesine mensup. 1676’da Ukrayna’ya gönderildi. Daha sonra Çehrin seferine katıldı. 1682’de dış politikadaki fikirleri çok önemli oldu. 1687 ve 1689’daki Kırım Harekatını yönetti. Buradaki başarısızlığı saygınlığını kaybettirdi. 1689’da Sofya’nın naipliği döneminde onun yanında yer aldı. Dışişleri Bakanlığı ile eş konumdaki bir makamın sahibi olan Golitsin, Sofya’nın çok değer verdiği fiilen Başbakan konumuna sahipti. Sofya’nın düşüşünden sonra uzun süren yaşamının son bölümünü sürgünde tamamladı ve 1714’te öldü. iyi eğitimli, geniş bir bilgiye ve fikri, yeteneklere sahipti. Birkaç dili rahatça konuşabildiği ifade edilir. Golitsin’in en önemli faaliyetleri arasında ceza kanunun sert hükümlerinin yumuşatılması ve Slav- Yunan-Latin Akademisinin açılması vb. sayılabilir. Golitsin, toplumun gelişimine ve eğitimine, ekonomik alanda ilerlemesine, mali istikrarına, dini özgürlüğüne ve köleliğin kaldırılmasına yönelik görüşlere sahipti.
Aleksandr Vasilyeviç Suvorov (1729/1730-1800): Asker bir ailede doğdu. 1748’de Semyanovsk alayında askeri hizmete girdi. 1754’de ilk subay rütbesini aldı. Yedi Yıl Savaşlarında (1756-1763) Kunersdorf ve Kolobjeg’in alınmasına iştirak etti. Suvorov bu sırada yarbay rütbesiyle Prusya’ya gönderildi. Aynı yıl Silezya ele geçirildi.1761’de süvari alayı komutanlığına getirildi. 1762’de albay rütbesi ile Heşterhan alayının komutanlığını üstlendi. 1763’de Suzdal alayında Rus askeri sistemi yapılandırılmasına başlanırken Suvorov’un orduda er fikri de uygulanmaya başlandı. 1768’den sonra Smolensk’i terk ederek Ladoga’da Polyak konfederasyonu ile savaştı. Osmanlı-Rus Savaşlarında galibiyetler kazandı. 1783’de Nogayların savunmasını kırarak onları Rusya’ya teslim etti 1788’de Fokşan ve Rımnik’de Osmanlı Devletini yendi. izmail kalesini Osmanlı Devletinden geri alması dolayısıyla feldmareşal oldu. Ordularını Fransa’dan Alp Dağlarından geçirerek italya’ya girmesi ününü arttırdı Bu başarılarından dolayı generalissimus” unvanını aldı. Suvorov hiç savaş kaybetmemiş nadir komutanlardan biri olarak tarihe geçmiştir.
Denis Fonvizin (1745-1792), ilk önemli Rus tiyatro yazarı. Komedi yazarı olarak kabul görmüştür. Anasının kuzusu olarak tercüme edilen Nedorosl eseri ününü pekiştirmiştir. Yarı klasik biçim ve içerdiği bir dizi sahte karakter ve sahte durumlarla oyun Rus taşra kibar sınıfının tavırlarını tarifte büyük bir zenginlik ve gerçekliğe ulaşır. Fonvizin’in bu eserinden başka tercümeleri, uyarlamaları da vardır. Bunlar arasında Rusya’daki abartılı Fransız hayranlığını hicveden komedi Tuğbay da bulunmaktadır. Yabancı ülkelerle ilgili izlenimlerini anlattığı mektuplar serisi de dikkat çekicidir.
C. B. Rastrelli (1700-1776), italyan göçmeni bir taş oyma ustası Kont C. Bortolomeo Rasterelli St. Petersburg şehri ve civarıyla, Courland’da ise Bühren için çalıştı. Elizabeth döneminde etkisi her yere yayıldı. Tsarskoye Selo’daki Büyük Saray, Kışlık Sarayla birlikte Rasterelli’nin baş eserlerindendir.
Petersburg Baroku: Batının Rusya üzerindeki kültürel etkisi, Rusya’nın mahalli geleneklerinin gücü ülkedeki barok yapılarda görülmektedir. 1680’lerden 1760’lara uzanan yüzyıldan daha kısa bir dönem Rus mimarisinin en karakteristik tarzının gelişimine tanıklık etti. Mimaride üç barok birbirinden ayrıldı. Bunların ortak noktası çok renkli bir dekoratişiğe yönelme çabasıdır. Bu özellik pastel tonlarda duvarlar, beyaz renk aracılığıyla öne çıkarılan ayrıntılar, pencereler ve çatılarda görülür. Bu döneme Rastrelli damgasını vurmuştur.
Mihail illarionoviç Golenişçev Kutusov (1745- 1813), Rus orduları başkumandanı. 1812’de Rusya-Fransa Savaşı’nda Fransızları geri püskürten Rus Mareşal. 1745’te St. Petersburg’ta doğdu. 1759- 1760’da Rus ordusuna katıdı. 1764-1769 yılları arasında Polonya’da görev aldı. 1770-1774’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaştı. 1787’de Kırım’ın idareciliğine getirildi. 1787- 1792’de Osmanlı-Rus Savaşı’nda yararlılıklar gösterdi ve Rusya’nın toprak kazanımlarını arttırdı.
Pyotr ivanoviç Bagration (1765-1812), Nopolyon Savaşlarında ün kazandı. Borodino çarpışmasında Rus kuvvetlerinin sol kanadına komuta ederken 1812’de yaralandı ve öldü. II. Dünya Savaşı’nda Alman Merkez Ordular Grubu ve Belorusya’daki Alman kuvvetlerine karşı yapılan Sovyet harekatına “Bagration Harekatı” dendi
Puşkin ve Gogol, Puşkin kendini romantik olarak tanımlıyordu. Geleneklere ve topluma sorumluluk duygusuna sahipti. Puşkin 1820’lerde sürgünde olduğu için arkadaşlarının yer aldığı Dekabrist ayaklanmaya katılamadı. Sürgün döneminde Puşkin’in yanında çok az kimse vardı. Bu tarihler Puşkin’in edebiyat çalışmalarının en verimli olduğu dönemdir. Puşkin’e göre Rusya’nın Shakespeareci bir oyun yazımına gereksinimi vardı. Boris Godunov’u bu amaçla yazdı. Bütün edebiyat türlerini denedi. Dili kullanmadaki titizliği ve kapsamı eserlerindeki karakteristik özelliğidir. Maça Kızı, Bronz Atlı, Yevgeniy Onegin en önemli eserleridir. Bu arada Pugaçev isyanı hakkında ciddi tarihsel araştırmalara yönelmiştir. Gogol, köyden gelen bir genç olarak ilk hikayelerinde Ukrayna’daki geçmişinin birikimlerini yansıtır. Gerek Puşkin gerekse Gogol’ün halka yönelik bilgi ve kavrayışının çok ileri düzeyde olduğu ifade edilir. iki ivan Nasıl Kavga Etti?, Petersburg Öyküleri, Müfettiş, Ölü Canlar’ın ilk bölümü (eser yarım kalmıştır) komedi ve dramın derinliğini sunar.
Sıra Sizde 1 : Sofya’nın Lehistan ve Kırım Hanlığına yönelik politikasının sonuçları nelerdir?
Çar Fyodor Alekseyeviç ve Sofya dönemlerinde Moskova’da Lehistan yanlısı bir ortam söz konusuydu. Lehistan kültürel gelişim ve Batılılaşma süreçleri arasındaki Rusya için bir model ülkeydi. 1685’de Sofya, Lehistan ile bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma Kiyev’in Moskova’nın bir parçası olarak resmen kabul edilmesi anlamına geliyordu. Lehistan ile yapılan antlaşma, Avrupa devletleriyle aynı zamanda askeri ittifaklara girilmesi yönünde bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirdi. (1683’de Osmanlı Devleti’nin II. Viyana Kuşatmasından sonra çok sayıda Avrupa ülkesi gibi Rusya da savaşa çekildi). 1686’da Rusya Kutsal ittifak’a katıldı ve Vasiliy Golitsin biri 1687’de diğeri 1689’da olmak üzere Kırım Hanlığı’na iki büyük sefer düzenledi. Karadeniz’in kuzeyindeki Kırım Hanlığı Moskova’ya bir tehditti, ancak bu seferlerde Perekop Nehri aşılıp Kırım içlerine girilemedi. Ciddi kayıplara rağmen ülkede sefer zafer olarak gösterildi ve yenilginin üzeri kapatılmaya çalışıldı.
Sıra Sizde 2 : Petro reformları Rusya’yı nasıl etkiledi? Petro’nun reformları askeri, siyasi ve ekonomik koşulların gerekleriyle şekillenmekteydi. 18. Yüzyılın ilk yarısında reformlar daha düzenli ve nitelikli hale geldi. Reformlar çerçevesinde çıkartılan kararları açıklayıcı yazılar çalışmaların kamuoyu yararına yapıldığını göstermek içindi ve Petro bu yazıları bizzat kendisi kaleme alıyordu. Bundan da Petro’nun baştaki hükümdardan ayrı ve ona üstün bir varlık olarak net bir devlet anlayışına ilk sahip olan ya da bunu ilk kez ifade eden Rus hükümdarı olduğu sonucuna varılabilir. Petro’nun reformları toplumun yönetimini çağdaşlaştırdı: Moskova devlet yapısının dışında üst düzey görevliler düzeni getirildi. Pek çok devlet dairesi birbirinden net biçimde ayrılmış ve çok daha az sayıda bölüm ya da bakanlığa indirildi. Bu bölümlerde en az bir yabancı görev alacaktı. Eski Boyar Duması ve Toprak Meclisi gibi kurumların bu düzende yeri yoktu. Bunun yerine “Yönetici Senato” getirildi. Bütün bunlara karşılık toplumdan büyük değişimler yaşanmadı. Sakal veya kıyafet köylü sınıfını belirtiyordu. Üst sınıfın devlet hizmetinden kaçınma veya bu hizmetin koşullarını düzeltmesi engellenmekteydi. Amaç, Çarın kendisi bile olsa herkesin yetenekleriyle hizmette bulunmasıydı ki, rütbeler tablosu bunu yasal olarak sağlıyordu. Kölelik düzeni daha da sıkılaştırılırken yüz binlerce köylünün zorunlu askerlik ve çalışmaya tabi tutulması baskıyı arttırıyordu. Bu devirde kadınların toplumsal yaşama katılımları sağlanmış, dışarıdan düzenlemelerle yapılan evlilikler yasaklanmıştı. Devlet organlarının örgütlenmesi, unvanlar, ders kitapları, toplantıların yönetilmesi, şehir adları, mimari ve sanatın gelişen akımları bu reform görüntüsü içindeydi.
Sıra Sizde 3 : Petro döneminde veraset sorunu nasıl çözümlendi?
Rusya’da reform ve reform karşıtlığı gerek idarede gerekse toplumda farklı kutuplaşmaların meydana gelmesine sebep oldu. Petro’nun ilk Avrupa gezisinden 20 yıl sonra Batı Avrupa’ya yaptığı ikinci gezisi Hollanda ve Fransa’ya yönelmişti. Avrupa’dan döndükten sonra ülke ciddi bir bunalımla karşı karşıya kaldı. Bu kez bunalım Petro’nu oğlu Aleksey idi. Aleksey ve Petro arasında temelde karşıtlıklar olsa da Aleksey yeni düzen karşıtlarının umudu ve toplanma noktası haline geldi. Petro’nun ilk eşi Yevdokya da bir reform karşıtıydı ve Petro tarafından manastıra çekilmeye zorlandı. 1711’de Aleksey’i bir Alman prensesle evlendiren Petro, 1712’de kendisi de Livonya’lı Martha Skavronskaya (daha sonra Ortodoksluğu kabul edince Karterina adını aldı) ile ikinci evliliğini yaptı. 1715’de Aleksey’in bir oğlu oldu. Bu sıralarda Petro değersiz bir yasal varistense değerli bir yabancıyı kendinden sonra tahta çıkmasını tercih ettiği konusunda Aleksey’i uyardı ve ondan reformlarını onaylamasını ve tahttan feragat etmesini istedi. Aleksey haklarından feragat etti. 1716’da Petro oğlu Aleksey’e kendisini manastıra kapatmakla tehdit eden bir uyarı yolladığında Aleksey yurt dışına kaçtı ve kısa süre sonra Avusturya’da ortaya çıktı. 1718’de affedileceğine yönelik vaatlere inandı ve geri döndü. Aleksey ve ona yardımcı olanlar vatana ihanetten idama mahkum edildiler. Ancak Alksey muhtemelen ağır sorgulama yöntemleri neticesinde hapishanede öldü. Petro’nun Katerina ile yaptığı evlilik Ortodokslar arasında meşru değildi. Petro’nun Katerina ile evliliğinden doğan oğlu Petro ölünce hanedanlığın son erkek çocuğu Petro’nun oğlu Aleksey’in çocuğu olan Petro Alekseyeviç idi. Katerina’nın vaftiz babalığını Aleksey yaptığı için pek çok dindar kesimde bu günah anlamına geliyordu. Bu kez hanedan bunalımı ortaya çıktı. Petro, her hükümdarın kendi tahtına varis olacak kişiyi aday göstereceği bir kanun geçirdi. Ölümünden önce tahta kimin geçeceğini belirleyemediği için pek çok tartışma yaşandı. Ancak ölümünden önce Katerina ile yaptığı evlilik ve ona imparatoriçelik tacının giydirilmesi bilinçli bir uygulamaydı. Asıl belirleyici etmen muhafız birliklerinin desteği idi. Bu birlikler ilk kez Petro devrinde kurulmuşlardı ve hakimiyetin odak noktasını oluşturuyorlardı. 1801’e kadar tahta kimin geçeceği konusunda belirleyici rol oynadılar.
Sıra Sizde 4 : II. Katerina döneminin reform hareketleri Rusya’da nasıl bir gelişim gösterdi?
2. Katerina döneminde yapılan reformlarla yeni bir toplum şekli belirlenmiş, aydın sınıf meydana gelmiş, özel mülkiyet ve liberalizm kavramları toplumun belirli sınışarında ortaya çıkmıştır. Çariçenin kültürel hayat için hissettiği tutkuları ve arzuları eğitim, edebiyat, yayıncılık gibi alanlarda düşünen ve fikir üreten aydınları cesaretlendirmiştir. Aydınlanma düşüncelerinin yayılmasını sağlamıştır. Eğitime inan Katerina farklı eğitim metotlarıyla bir eğitim sistemini destekledi. Üniversitelerin kurulmasını sağladı. Rus toplumunun büyük problemi köleliğe karşı çıkma cesaretini gösterdi. Hukuk alanındaki zafiyetlerin farkında olarak adaleti halka yaklaştırmayı denedi. Toplum ve bürokrasi bünyesinde adaletin algılanmasını kökten değiştirme işinde başarısızlığa uğramasının sebebi iktidarın ve kendi baskılarının dışındaki biçimsel hukuk düşüncesinin henüz ülkeye uyum sağlamamış olmasıydı. Bu dönemin en büyük kazancı iktidar ile yönetilenler arasındaki ilişki tarzının gelişmesidir. fiiddet, Çariçenin özel hayatına yönelik taşkınlıklar, aşırı harcamalar ve köleliğin muhafazası hatta yaygınlaştırılması da başarısızlıklarıdır. Fakat bürokrasi daha medenileşmiş ve toplumun bir kısmı eskisine göre daha iyi eğitimli ve bilgi kişilerden oluşmaya başlamıştı. Katerina kendisinden sonra gelecek hükümdarlara Rusya’yı hazırladı.
Sıra Sizde 5 : Napolyon 1812 Rusya seferinin sonuçları nelerdir?
Rus topraklarında meydana gelen bu savaşa “Anavatan Savaşı” veya “Yurtseverlik Savaşı” da denilmiştir. Aleksandr bu savaşın sonunda kendisini yaşayan bir aziz olarak görmüş ve ilahi bir onay bahşedildiğine inanmıştır. 1812 yılının olayları ve Rusya için doğurduğu sonuçlar ancak siyasal eğilimleri ne olursa olsun eğitimli bir toplumu yoğun olarak Fransız hayranı olan bir sınıf göz önüne alınarak değerlendirilebilir. Napolyon Fransası’na yönelik tavır açısından Rusya, Pavel ve 1. Aleksandr dönemlerinde tutarlı olamamıştır.1807’de taraşarın barış antlaşması başarısız olunca yapılan savaş ağır geçen kış şartlarında geri çekilişle birlikte Napolyon’un ordularının başlangıçtaki sayısının yirmide birine düşmüştür. Napolyon’un Rusya’ya açtığı savaş Rusya tarihinde önemlidir ve Napolyon’u yenilgiye uğratmış olmanın Rusya açısında getirdiği psikolojik ve siyasal sonuçlar büyüktür. Rusya’nın en “Avrupalı” dönemi bu tarihte ortaya çıkmıştır.
Sıra Sizde 6 : Kırım Savaşı’nın yol açtığı siyasal baskı Rusya’yı nasıl etkiledi?
Savaşın yol açtığı siyasal baskı Rusya’daki toplumsal dengenin öteki ucunu yani aydınları da etkiledi. Burada ikili bir neden görülüyordu. ilki aydınların savaşın ne kadar kötü gittiğini ve Rusya’nın saygınlığının ne kadar yara aldığını görmesiydi. ikinci olarak şehirlere yüklenen ağır savaş vergileri, ekonominin alt üst olmasına, pahalılığa yol açmıştı. Aydınların düş kırıklığı ve öfkesi Moskova’da toplu gösterilere dönüştü. Liberaller siyasal meselelerle ilgili yazılı yorumlar hazırlamaktaydılar. Bu çalışmalar samizdat denilen yer altı basını ile elden ele dolaştırılan makale ve mektuplarla sağlanıyordu. II. Aleksandr bütün bu toplumsal ve siyasal gerilimlerin farkında olarak Rusya’nın geleceğinin bunların yatıştırılmasına bağlı olduğunu anlamaktaydı. Kırım Savaşı’ nın sona erdiğini ilan eden açıklamasında köleliğe de son verme kararlılığı vardı. Gerek köleliğin kaldırılması gerekse 1860’ların başında başlattığı reformlar Rusya’nın siyasi ve sosyal yapısını dönüştürmeye yönelik 1917 öncesi adımlardı.
ÖZET 1 : 1. Petro dönemi ve reform hareketlerinin Rusya’ya etkisini açıklamak I. Petro döneminde Moskova merkezli Rusya Devleti dünya imparatorluğu haline geldi. Bunda Petro’nun 25 yıldan uzun süren iktidarında her alanda gerçekleştirdiği reformlarının büyük etkisi vardır. 1700 ve 1800 yılları Rusya’nın Batı ile bütünleşmesinin tarihidir. 17. Yüzyılda da reformlar yapılmıştır. Petro döneminde yapılan reformları farkı bunların köklü, geniş ölçekli ve başarılı olmasıdır.
ÖZET 2 : 18. Yüzyıl’ın ilk yarısında iç siyaset ve sınıf mücadelesini tanımlayacak Savaş ve toprak kazanımı Petro’nun iktidarını devam ettirmesinin bir parçasıydı. Reformların problemi bunların maliyeti meselesi olarak ortaya çıkıyordu. Toplumun her alanından vergi toplamaya başladı. Her şeyden önce kişi başına vergi sistemi kalıcı olarak yerleşti. Toprak sahipleri köylülerinin vergi ödemelerinden sorumlu tutuldu, bu da kendi topraklarında çalışanlar üzerinde şahsi otoritelerini arttırdı ve köleliği ağırlaştırdı. Vergi ödeyenlerin sayısında bir eksilme olmaması için toprak sahibi köylülerin toprak sahibinin yazılı izni olmadan yer değiştirmesi engellendi. Eskiden sadece alt sınıfın ödediği vergiler toplumun diğer kesimlerine de uygulandı. Diğer bir reform rütbeler tablosu oldu. Soyluların imtiyazlarının kırılması ve kişisel meziyetleri gösterilen yararlılıklara bağlanan yükselme ile yeni bir sınıfın oluşması hedeşendi. Soylular için hizmet zorunluluğu onları değiştirilen ve daha ağırlaştırılan askeri yükümlülüklerden ayrı tutmuyordu. Askerlik hizmeti de yeni bir uygulamaydı. Soylular için gelen bu yenilik bu zorunluluğun onlar için sürekliliğiydi. Bürokraside de değişiklikler oldu. Memurlar daha iyi yetiştirildi. Devlet dairelerine soylu sınıftan gelmeyenlerin kitlesel olarak girişi ve bunların toplumsal derecelenmede yükselme imkanı da büyük bir kazanımdır.
ÖZET 3 : Petro’dan sonra Rusya’da hakimiyet mücadeleleri hakkında bilgi sahibi olmak 1725’de Petro’nun ölümü Rusya’da çoğunlukla görüldüğü üzere iktidar için mücadeleler, hükümdarın mirasını bir süre tehlikeye atan az çok şüpheli dönemler ile belirgin yeni ve uzun bir dönemin kapısı açılmıştır. Petro döneminde çıkartılan bir kanunda baştaki hükümdarın kendisinden sonra tahta geçecek kişiyi belirlemesi ve bu tercihe saygı göstermeyenlerin ölüm cezasına çarptırılmaları öngörülüyordu. Hakimiyet lütuf değil, yetenekti. Ancak Petro’dan sonra toplam yedi Çar ve Çariçenin tahta geçtiği 18. Yüzyıl boyunca bu kanun ancak iki kez uygulandı.
ÖZET 4 : imparatorluk Rusyası ve 2. Katerina Döneminin aydınlama hareketini açıklamak 2. Katerina’nın aydınlanmaya olan ilgisi iktidarının önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Aydınlanma düşüncesi Montesquie’den Beccaria ya da Voltaire ve Diderot’ya Hume ya da Rousseau’ya kadar oldukça geniş bir alana yayılıyordu. Katerina bu düşüncelerden kendi sentezini oluşturmuştu. Bazı filozoşarla uzun süren yazışmalara girişmişti. Bunlar arasında “yeni uygarlık taşıyıcısı” saydığı Rusya’ya ilgi duyan Voltaire, Grimm ve Diderot da bulunuyordu Aydınlanma Rusya’da eğitim faaliyetlerini de kapsamaktadır. Katerina ülkenin eğitim düzeyini ve olanaklarını büyük ölçüde geliştirmiştir. Petro’nun Bilimler Akademisinden sonra Elizabeth’in Sanatlar Akademisi ve Moskova Üniversitesi devreye girmişti. Sonunda Rusya ilk büyük çağdaş bilim adamını Mihail Lomonosov’u (1711-1765) yetiştirdi. Onun tarafından teşvik edilen ilk Rus yüksek eğitim kurumu bir bütün olarak ülke tarihinde en önemlisi diğer üniversiteler için de bir model oldu. Doğrudan Senato’ya sorumlu olan ve belli bir otonomiye sahip olan üniversite hukuk, tıp ve felsefe bölümlerine sahipti. Katerina döneminde eğitime ilişkin çağdaş bir anlayış, kadınların eğitimi de aralarında olmak üzere ileriye dönük bazı deneyimler getirdi. II. Katerina milli canlılığı ve toplumsal ilerleme anlayışını uzun süre ayakta tutmayı başaran bir liderdi.
ÖZET 5 : 19. Yüzyılın ilk yarısında Rusya’nın iç ve dış politikalarını değerlendirmek Fransız ihtilalinden sonra Avrupa’da oluşan siyasi ortam hayli karmaşık bir yapıya sahipti. Moskova’ya kadar ilerleyen Napolyon 1812’de başarısız oldu ve ciddi kayıplarla geri çekilmek zorunda kaldı. Mora isyanı’nı bastırmak üzere Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu ibrahim Paşa kuvvetleri başarılar elde etmiş olsa da Mora’daki isyancılara yardıma gelen bir Rus donanması Navarin’de Osmanlı donanmasını yaktı. 1828’de Çar I. Nikola Osmanlı Devletine saldırdı ve 1829’da Edirne Antlaşması imzalandı. 1853’de kutsal yerler konusunda çıkan ihtilaşar sonucunda Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı ve 1853’de Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasını yaktı. 1853- 1856’da meydana gelen Kırım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti, Fransa ve ingiltere askeri bir ittifak meydana getirdiler. Müttefik donanma kıyıları vururken müttefik ordu da Sivastopol’de Rus ordusunu yendi. 1856’da Paris Antlaşması imzalandı. Siyasal gelişmeler bu şekilde yaşanırken Rusya’da I. Petro döneminde yapılan reformlar, II. Katerina döneminin aydınlanma çağı, ekonomik değişimler ve yeni sistemlerin uygulanmasının toplumdaki etkisi (Pugaçev Ayaklanması vb.) daha sonrasında çeşitli ekonomik, siyasal, toplumsal veya kişisel sebeplerle meydana gelen isyanlar, tepkiler (Dekabristlerin Ayaklanması vb.) Rusya tarihinin birer dönüm noktasını oluşturmaktadır.