AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE-FİNAL Osmanlı Tarihi (1789-1876) Vize-Final Ders Notu

Administrator
Yönetici
Mesajlar
255
Tepkime puanı
24
Puanları
18
Osmanlı Tarihi (1789 - 1876) - AÖF - Tarih - Bahar Dönemi

AÇIK ÖĞRETİM FAKÜLTESİ

4. DÖNEM - BAHAR



OSMANLI TARİHİ (1789 - 1876)
"Ders Notları"



1.ÜNİTE ÖZET



ÇÖZÜLME VE YENİDEN YAPILANMA SÜRECİ OLARAK XVIII. YÜZYIL




*Osmanlı tarihinin dönemselleştirilmesinde, genelde Karlofça Antlaşması (1699) ile Yaş Antlaşması (1792) arasındaki devir “Gerileme Dönemi” olarak tanımlanır.

*Ancak devrin gerileme dönemi şeklinde değil, “çözülme ve yeniden yapılanma” devri olarak adlandırılması tarihsel gerçeklere çok daha uygundur.

*Osmanlı Devleti XVIII. yüzyıla, Karlofça Antlaşması’yla ilk defa toprak kaybı yaşamanın getirdiği şaşkınlık ve endişeyle girmiştir.

*Sultan II. Mustafa’nın Edirne’ye çekilerek idari dizginleri hocası Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ye teslim etmesi ve onun keyfi uygulamalarının yarattığı tepki, Edirne Vakası olarak anılan isyana yol açmıştır.

*Bu karamsar atmosferin bir yansıması olarak ilk defa Osmanlı hanedanına alternatif arayışları ortaya çıktı.

*İsyan sonrasında Osmanoğulları’nın yerine Kırım Hanları veya Kânunî devrinin ünlü veziri Sokollu Mehmed Paşa’nın torunları İbrahimhanzâdeler’indevleti yönetmeleri konusu dahi gündeme geldi.

*Edirne Vakası: 1703 yılında çıkan, Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin öldürülmesi, II. Mustafa’nın tahttan indirilmesi ve yerine III. Ahmed’in geçmesiyle sonuçlanan ayaklanmadır.

*LALE DEVRİ: 1718-30 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde Batı etkisinde edebiyat, kültür, sanat ve

mimaride yaşanan gelişmelere sonradan verilmiş isimdir. Adını ünlü şairimiz Yahya Kemal koymuş, tarihçi Ahmet Refik (Altınay) meşhur etmiştir.

LALE DEVRİNDE YAPILAN ÇALIŞMALAR

*Lale Devrinde ilk olarak geçici (muvakkat) elçi sıfatıyla 28 Çelebi Mehmed Efendi’nin Paris’e gönderilmesi ve önemli Avrupa merkezlerinin yakından takip edilmeye başlanması,

*İbrahim Müteferrika ve Said Mehmed Efendi’nin gayretleriyle matbaanın kurulması

* Yeni kütüphanelerin açılması,

* Doğu’dan ve Batı’dan yapılan edebi-bilimsel tercümeler,

*Yalova’da kâğıt, İstanbul’da kumaş ve çini fabrikalarının kurulması,

*İtfaiye teşkilatının ilk adımı olarak tulumbacı birliğinin oluşturulması,

*Çiçek aşısının yaygınlaştırılması,

*Sivil mimaride ve mekân tasarımlarında yeni yönelimler, sanat ve edebiyat alanındaki gelişmeler

*On iki yıl süren Lale Devri dramatik bir şekilde son bulmuştur.

*Patrona Halil İsyanıIII. Ahmed’in tahttan indirilmesine ve Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın katledilmesine yol açmıştır.

REFORM VE DEĞİŞİM PROJELERİ

*I. Mahmud devrinde Humbaracı Ahmed Paşa (Comte de Bonneval)’nın katkılarıyla topçu ve humbaracı ocaklarının Batı tarzında ıslahı, askeri mühendislik ve kurmaylık eğitimi için ilk teknik eğitim kurumu olarak Hendesehane’nin açılması

* III. Mustafa devrinde Macar asıllı Fransız subay Baron François de Tott gibi Batılı uzmanların koordinatörlüğünde Sürat Topçuları Ocağı’nın kurulması,

*Askeri teknik konularla ilgili olarak tercüme faaliyetleri, harcamalarda tasarruf sağlamak

amacıylaeshâm sisteminin uygulamaya konması;

* I. Abdülhamid devrinde sürat topçuları ocağının geliştirilmesi, yeniçeri, humbaracı ve lağımcı

ocaklarının ıslahı,

*Donanmanın nitelikli subay ihtiyacını karşılamak amacıyla Deniz Harp Okulu (Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun)’nun açılması

*Eshâm sistemi: Osmanlı Devleti’nde 1775-1780 yılları arasında uygulanan iç borçlanma sistemidir.





*Devletin asli unsuru Müslüman Türklerdi ve doğal olarak “hâkim millet” olmanın ayrıcalıklarından yararlanan kesimi oluşturmaktaydı.

*İkinci grubu oluşturan gayrimüslimler ise farklı mezheplere mensup Hıristiyanlar ve Musevilerden oluşmaktaydı.

Millet Sistemi: OsmanlıDevleti’nde yaşayan ve özerk dini örgütlenmesi devlet tarafından resmen tanınmış Müslüman olmayan toplulukların idari, siyasi ve ekonomik anlamda bağlı olduğu sistem

* Ermeniler tek bir ulus olarak değil, Gregoryen veya Katolik olarak iki farklı millet şeklinde tanımlanmaktaydı.

*Askerlikten muaf tutulan gayrimüslimler, bu muafiyete karşın cizye denilen ek bir vergi öderlerdi.

* 1768 sonrasında Rusya ve Avusturya ile başlayacak olan yıpratıcı savaşlar dönemi; devletin siyasi, askeri ve ekonomik işleyişinde büyük sorunlara yol açmıştır.

*Kesintili ve genelde iki cepheli olarak süren bu mücadele dönemi,1789’da patlak veren Fransız İhtilalı’yla faklı bir boyut kazandı.

*Avusturya 1791’de Ziştovi Antlaşması’nı, Rusya ise 1792’de Yaş Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son verdiler.

*Merkezi otoritenin taşrada etkinliğinin hayli azaldığı bu dönemde çıkan iç ayaklanmalar (Dağlı İsyanları) ve Anadolu ile Rumeli’de türemiş olan yerel güç odakları (Ayanlar) siyasi ve sosyal

açıdan ciddi sıkıntılar yaratmaktaydı.

*Rumeli’de;İşkodra’da Mahmud Paşa, Silistre’de Yılıkoğlu Süleyman Ağa ve Vidin’de Pazvandoğlu Osman Paşa adeta yerel hanedanlıklar kurmuşlardı.



*Osmanlı Devleti’nin giderek güç kaybı ve iç sorunlarıyla meşgul olmasından cesaret alan Sırplar ve Karadağlılar da bağımsızlıklarını elde etmek amacıyla silaha sarılmışlardı.

* Merkeze daha uzak bölgelerden olan Mısır’da Kölemenler’in ferman dinlemez tavrı

*Arap yarımadasında ise bir türlü önü alınamayan Vehhâbi İsyanı, Osmanlı padişahının siyasi ve dini otoritesini sorgulanır hale getirmişti.



III. SELİM’İN TAHTA ÇIKIŞI VE REFORM PROGRAMI

*III. Selim, amcası I. Abdülhamid’in vefatı üzerine 7 Nisan 1789’da tahta çıktı.

*Devlet ve ilim adamlarından, mevcut sorunların çözümüne ilişkin istenen raporlar (ıslahat layihaları)

ve bu çerçevede Nizâm-ı Cedîd (Yeni Düzen) adıyla yürürlüğe konan reform programı, bu devirle tam anlamıyla özdeşleşmiş iki terimdir.

*Nizâm-ı Cedîd: III. Selim devrinde 1793’te başlatılan idari, askeri ve mali reform programıdır. 1807’de Kabakçı Mustafa İsyanı ile son bulmuş, padişah tahttan indirilmiştir.

*Nizam-ı Cedid programının ilk adımı askeri alanda atılmış ve 1793’te Batı tarzı

nda oluşturulan yeni talimli piyade birliklerine Nizam-ı Cedid Askeri (Muallem

Bostancı tüfenkçileri) denilmiştir.

*Öte yandan yeni askeri teşkilatlanmanın hazineye getirdiği mali yükü karşılamak üzere İrâd-ı Cedîd Hazinesi adıyla yeni bir fon oluşturuldu.

*Askeri mühendislik ve kurmaylık eğitimi vermek üzere Kara Harp Okulu (Mühendishane-i Berrî-i Hümayun) açıldı.

*Askeri alanda atılan bu adımları, önemli Avrupa başkentlerinde (Londra, Viyana, Berlin, Paris) daimi elçiliklerin açılması ve Batı literatüründen yapılan bilimsel ve edebi tercümeler takip etmiştir.

*Statükocu devlet adamlarının çıkar hesapları, Nizam-ı Cedid programının tam anlamıyla hayata geçirilmesine fırsat vermemiştir.



FRANSIZ İHTİLALI VE OSMANLI DEVLETİ

*Yedi Yıl Savaşları (1756-1763)’na Avusturya’nın müttefiki olarak giren ve İngiltere ile Prusya’ya mağlup olan Fransa, büyük kayıplar yaşadı.





*İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki demokratik gelişmeler, Aydınlanma düşünürlerinin [John Locke ,Montesquieu , Voltaire ,Jean J. Rousseau , Diderot ] özgürlük,demokrasi, eşitlik, kilise ve anayasalı monarşilerle ilgili görüşleri ve yayınları Fransız halkını derinden etkilemiştir.

*Feodalite: (Derebeylik): Ortaçağ Avrupa’sında toprakegemenliğine dayananfederal bir siyasi-idari

sistemdir. Toprak ve üzerindeki köylüler derebeyinin malı hükmündeydi.

*Aristokrasi: Avrupa’da doğuştan kazanılan siyasi ve sosyal haklara dayanılarak iktidarın soylular tarafından temsil edildiği sistemdir.

*Absolutizm (Mutlak Monarşi): Hükümdaryetkilerinin kanunsınırlaması olmadan mutlakve keyfi bir biçimde kullanıldığı idare tarzıdır.Fransa Kralı XIV. Louis’nin “Devlet Benim”ifadesi Absolutizm’in en kısatanımıdır.

*Aydınlanma: XVI. Yüzyılda İtalya’da bilim ve sanat alanındaki gelişmelerle başlayan süreç sonunda

XVIII. yüzyıl Avrupa’sında düşüncenin bütün baskılardan kurtularak aklın öncülüğünde bağımsızlığa

kavuştuğu dönemin adıdır.

*Fransa da Halk temsilcileri 20 Haziranda meclisi Ulusal Meclis ilan ederek, anayasa hazırlanıncaya dek çalışmalarını sürdürme kararı aldılar.

*Muhalifler halkın da yoğun desteğiyle, mutlakıyetin sembolü haline gelmiş olan Bastille Hapishanesi’ni basarak mahkûmları serbest bıraktılar

*İsyan kısa sürede tüm Fransa’ya yayıldı ve halk temsilcileri yeni bir anayasa yapmak için kurucu meclisi resmen oluşturdular.

*Meclisin çalışmaları sonucunda asillerin ve ruhban sınıfının ayrıcalıklarına son verilerek İnsan ve Vatandaş HaklarıBildirgesi ilan edildi (28 Ağustos 1789).



FRANSIZ İHTİLALI’NIN GENEL SONUÇLARI ŞU ŞEKİLDE ÖZETLENEBİLİR:

- Fransa’da feodalite yıkıldı ve vatandaşlar arasında eşitlik ilkesi kabul edildi.

- Millet egemenliği fikri yaygınlaşarak mutlak monarşilerin yıkılabileceği anlaşıldı.

- İnsan hakları, demokrasi, eşitlik, kardeşlik ve milliyetçilik fikri yayılmaya başladı.

- Milliyetçilik akımının etkisiyle çok uluslu devletlerde başlayan bağımsızlık hareketleri sonucunda imparatorluklar yıkıldı, yerine ulus devletler kurulmaya başlandı.

- Fransız ihtilalı; başta iktidar, devlet ve toplum ilişkileri olmak üzere yarattığı yeni siyasi ve sosyal değişimler ve bu gelişmelerin Avrupa’dan başlayarak tüm dünyayı etkileyen yeni olayların kaynağı olması bakımından YakınÇağ’ın başlangıcı olarak kabul edilmiştir.



*Avusturya, Prusya, İngiltere ve İspanya’dan oluşan bu devletler, ihtilalın getirdiği fikirleri siyasi açıdan tehlikeli gördüklerinden Fransa’yla ilişkilerini kopardılar ve bunun sonucunda 1793-1815 yılları arasında İhtilalSavaşlarıolarak adlandırılan mücadele dönemi başladı.



*
Osmanlı Devleti, Fransa’yla ilişkilerini siyasi, askeri ve ekonomik anlamda geliştirmiş ve ilk kez 1536’da ticari imtiyazları (kapitülasyonlar) bu ülkeye vermişti.





*Fransız İhtilalı Osmanlı Devleti üzerinde kısa ve uzun vadeli etkilere yol açmıştır.

*Kısa vadeli etkisi;
özellikle Campo Formio Antlaşması’yla (1797), Fransa’nın Dalmaçya ve Yedi Ada kıyılarında Osmanlı Devleti’yle sınır komşusu olmasından sonra bölgede hızla yayılan azınlık isyanlarıdır.

*Uzun vadeli etkileri ise ihtilalın yaydığı insan hakları, eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğü gibi fikir ve düşünceler, Osmanlı aydınlarını etkileyerek Tanzimat Fermanı (1839) ve I. Meşrutiyetin (1876) ilanını hazırlamıştır.



*Babıâli (Yüce Kapı): Başlangıçta Paşa Kapısı vesadaret makamı için,bakanlıklarınkurulmasından sonra da“Osmanlı Hükümeti”anlamında kullanılan birtabirdir.

*Fransa’nın, Haziran 1793’te Babıâli’yi cumhuriyet hükümetinitanıması ve müttefik sıfatıyla savaşa girmek konusunda ikna etmek amacıylagönderdiği elçi Descorches’un (Dekorş)’un çabaları da sonuçsuz kaldı.

*Babıâli’ninbu konudaki kararlı tavrı, Kasım 1794’te Prusya-Fransa görüşmelerinin başlamasına dek sürdü. Osmanlı Devleti 11 Haziran 1795’te elçiVerninac’ı kabul ederek Fransa’nın yeni rejimini resmen tanımış oldu.

*Fransa, özellikle Napoléon (Napolyon) Bonaparte döneminde Fransız İhtilalı’nın getirdiği eşitlik, demokrasi ve milliyetçilik sloganlarını, düşman olarak gördüğü devletleri parçalamak için bir koz olarak kullanmıştır.

*Batılı büyük devletler, Fransız ihtilalı ve sonrasında yaşanan savaşlarla bozulan Avrupa’nın siyasi dengesini yeniden kurmak için 1815’te Viyana’da bir kongre düzenlediler.

*Avusturya arşidükü Prens Metternich (Meternih)’in başkanlığında düzenlenen Viyana Kongresi sonucunda, “Metternih Sistemi” adı verilen yeni siyasi ilkeler üzerinde uzlaşıldı.

*Buna göre; Avrupa’nın herhangi bir yerinde ayaklanma meydana geldiğinde, kongreye katılan ülkeler birlikte hareket ederek isyanı derhal bastıracaklardı.

*Osmanlı’ya karşı ayaklanan Rumlara karşı (Mora İsyanı) “Metternih Sistemi” nin uygulanmaması bir yana, açıktan desteklenmesi kongre kararlarının, çok uluslu güçlü Avrupa devletlerinin kendilerini

güvenceye alma çabasından başka bir amaç taşımadığını göstermiştir.



OSMANLI-RUS VE AVUSTURYA SAVAŞLARI

*
Rusya, Çar I. Petro döneminde gerçekleştirdiği idari ve askeri reformlar sayesinde güçlenmiş siyasi hedefler koymuştu.

*Bu siyasi ajandanın en önemli başlıkları;

* Orta Avrupa’ya geçiş açısından stratejik önemi olan Lehistan (Polonya) üzerinde hâkimiyet tesis

etmek,

*Slav kökenli uluslarla yakın ilişkiler kurmak,

*Ortodoksları koruma altına almak,

*Kırım’a yerleşmek suretiyle Karadeniz’de ve Boğazlarda egemenlik kurup Ege ve Akdeniz havzasına açılmak, diğer bir ifadeyle “sıcak denizlere” inmekti.

*Rusya’nın dünya siyasetinde söz sahibi olabilmesinin bir diğer unsuru da Baltı k Denizi üzerinden sıcak denizlere inmekti.

* Bu hedefin önündeki en önemli engel olan İsveç’le yaptığı Poltova Savaşı’nı kazanınca, projenin ikinci adımı olarak Osmanlı coğrafyasına yönelme kararı aldılar.

*Bu bağlamda Rusların Eşak- Boğdan (Memleketeyn) beylerini Babıâli’ye karşı kışkırtmaları ve Poltava’da yendikleri İsveç Kralı XII. Karl (Charles, Demirbaş fiarl)’ı takip bahanesiyle Osmanlı sınırlarını ihlal etmesiyle başlayan Prut Savaşı’nda Osmanlıların galip gelmesi, bu planın bir süre rafa kaldırılmasına sebep oldu.



*Prut zaferi Osmanlıların Karlofça Antlaşması’yla kaybettikleri toprakları geri alma ümidini güçlendirirken, devletin sarsılmış olan prestijini düzeltmek açı sından da önemliydi.



*Çeşme’de Osmanlı donanmasını yakan ve kazanımlarını I. Abdülhamid devrinde KüçükKaynarca Antlaşması’yla tescil ettiren Rusya, ikinci hedefi olan Kırım’a yöneldi.



*
Çariçe II. Katerina, Bizans’ın canlandırılmasını ve Osmanlı topraklarının paylaşılmasını hedefleyen ve “Grek” ve “Dakya” adıyla anılan siyasi projeler hazırladı.



*Prens Potemkin “Şark (Doğu) Sisteminin Büyük Planı (Grek Projesi)” adıyla Osmanlı Devleti’ni yıkma planıhazırladı.

*Buna göre; Türkler Avrupa’dan kovulacak, Rus prensin yönetiminde başkenti İstanbul olacak Grek devleti kurulacak ve Bizans İmparatorluğu ihya edilecekti.

*Dakya Projesi ise Eşak-Boğdan, Besarabya, diğer bir ifadeyle Tuna ve Dinyester nehirleri arası

ndaki Osmanlı topraklarının işgalini ve Avusturya ile Rusya’nın güdümünde Dakya adıyla yeni bir uydu devletin kurulmasını öngörmekteydi.

*Çariçe, Avusturya Kralı II. Josef’i yanına çekmek amacıyla 1780 ve 1787’de

iki kez ülkesine davet etti.

*Fransa’nın araya girmesiyle 1779’da imzalanan Aynalıkavak Tenkihnâmesi (sözleşme) geçici bir sükûnet sağladıysa da Rusya’nın Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nden ayırdığı Kırım’ı kendi topraklarına kattığını (ilhak) ilan etmesini engelleyemedi .



* Özi ‘de yirmi beş bine yakın masum Müslüman sivilin katledilmesi, Osmanlı başkentinde büyük bir üzüntü ve tepki yarattı. Sultan I. Abdülhamid bu gelişmelerden duyduğu üzüntü sebebiyle hastalandı ve bir süre sonra da vefat etti.





Avusturya; Devleti’yle süren savaşı bir an önce sona erdirmenin yollarını aramaya başladı. Oldukça müsait şartlarda Ziştovi Antlaşması imzalandı (4 Ağustos 1791).

*Ziştovi Antlaşması’yla sona erdirilen bu savaş, aynı zamanda son Osmanlı-Avusturya savaşı olması bakımından da önemlidir.

*Fransızca ve Türkçe olarak kaleme alınan ve on dört maddeden oluşan bu antlaşmanın önemli maddeleri şu şekilde özetlenebilir:


- Osmanlı Devleti birkaç bölge hariç, başta Belgrat olmak üzere kaybettiği toprakların büyük bir bölümünü geri alacak neredeyse savaştan önceki sınırlarına kavuşacaktır.

- Avusturya açık ya da gizli Rusya ile Osmanlı Devleti aleyhinde antlaşma imzalamayacaktır. Hotin Rusya ile barış antlaşması imzalanıncaya dek tarafsız bölge statüsüyle Avusturya’nın denetiminde kalacaktır.

- Savaş süresince, alınan sivil-asker tüm esirler karşılıklı olarak iade edilecektir. Gönüllü olarak din değiştiren Müslüman ve Hıristiyanlar bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.

- Her iki devlet savaş süresince büyük yara alan ticari hayatı canlandırmak için karada ve denizde gereken adımları atacaktır. Bu bağlamda savaş öncesine ait alacak verecek işlerinin hızla halledilmesi için gereken hukuki ve siyasi irade gösterilecektir.

- İki ülkenin sınırlarında görev yapan üst düzey sivil-asker memurlar, tecavüz ve yağma hareketlerine kesinlikle izin vermeyecektir.

- Osmanlı topraklarında yaşayan Katolik din adamları ve cemaatlerinin dini özgürlüklerine müdahale edilmeyecek, kilise tamiratlarının engellenmeyecek ve başta Kudüs olmak üzere kutsal yerleri ziyaretlerine kısıtlama getirilmeyecektir

*Rusya da İsveç ve Babıâli ile savaşı sonlandırmanın yollarını aramaya başladı.

*Bu amaçla önce İsveç ile Marale Antlaşması’nı imzalayarak (14 Ağustos 1790) Kuzey’deki

mücadelesini sona erdirdi. Ardından Osmanlı Devleti ile Yaş Antlaşması’nı imzalayarak

beş yılık savaş dönemini bitirdi.

Yaş Antlaşması’nın önemli maddeleri şu şekilde sıralanabilir:

- İki ülke arasındaki husumet sona erdirilecek, dostluk ilişkilerinin kurulması için taraflar çaba gösterecekler.

- Taraflar tüm esirleri ve el konmuş malları iade edecek. Tarafların tabiiyetinde bulunan ancak gönüllü olarak din değiştirenler bu maddenin dışında tutulacaktır.

- Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ve sonrasında iki taraf arasında imzalanan antlaşmaların hükümlerinin geçerliliği kabul edilecektir.

- Dinyester (Turla) nehri iki ülke arasında sınır olarak belirleyen bu antlaşma gereği, Kırım ve Özi (Dinyeper) akarsuyuna dek uzanan topraklar Rusya’ya terk edilecektir.

- Diğer bölgelerdeki sınırlar savaş öncesindeki haliyle kabul edilip korunacaktır.

- İki ülke arasındaki ticaretin yeniden canlandırılması için taraflar çaba gösterecek, Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerini engellemek için işbirliği yapacaklardır.

*Osmanlı Devleti bu antlaşma ile Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu kabul etti ve Özi ile civarını kaybetti. Ayrıca bu antlaşmada Rusya’nın Kafkasya’daki nüfuz alanının genişlemesini sağlayacak maddeler de yer almaktaydı.



OSMANLI DEVLETİ’NİN İTTİFAK HAMLELERİ


*Yoğun diplomatik temaslar ve müzakereler sonucunda, tarihinde ilk kez İsveç (11 Temmuz 1789) ve Prusya (31 Ocak 1790) ile diğer bir ifadeyle iki Hıristiyan devletle yazılı ittifak anlaşması imzalamıştır.

*İsveç ve Prusya ile yapılan bu iki ittifak antlaşması aynı zamanda Osmanlıların Avrupa diplomasisine dâhil olması bakımından da önemlidir.

OSMANLI-İSVEÇ İTTİFAKI

*Osmanlı-İsveç İttifak Mukavelesi (sözleşme) dört maddeden oluşmaktadır

*Bu sözleşmeye göre: Osmanlı Devleti, savaşa devam etmesi karşılığında yılda ikişer bin olmak üzere toplamda on milyon kuruş ödeyecek; savaş sonuçlandığında iki devlet Rusya ile ayrı ayrı antlaşma yapmayacak ve işgal edilmiş toprakların geri alınması konusunda işbirliği ve ortak tavır sergilenecekti.

*Osmanlı-İsveç ittifak Mukavelesi, Osmanlı Devleti’nin ilk kez Hıristiyan bir devletle

yaptığı anlaşmadır.

*Fakat karşılıklılık esasına dayanmadığı için tam bir ittifak antlaşması değildir.

* Bu antlaşma, İsveç’in Rusya’ya karşı savaşlarda varlık gösterememesinden dolayı Verela Antlaşması’yla (1790) savaştan çekilmesi nedeniyle beklenen katkıyı da sağlamadı.

OSMANLI-PRUSYA İTTİFAKI

*Babıâli’nin Hıristiyan bir devletle karşılıklı yükümlülükler çerçevesinde

imzaladığı ilk ittifak anlaşmasıdır


*İsveç’le 1789’da imzalanan siyasi metin, karşılıklı yükümlülükler içermediğinden ve barış

görüşmelerinde bağımsız hareket etme imkânı tanımadığından, ittifak antlaşmasından çok

bir mukavele (sözleşme) olarak değerlendirilmektedir.

*Osmanlı-Prusya ittifak antlaşmasına göre;


*Prusya 1790 ilkbaharında savaşa katılacak ve İstanbul’un hem karadan hem de Karadeniz tarafından güvenliği sağlanmadıkça Rusya ile barışa yanaşmayacaktı.

*Buna karşılık Osmanlı Devleti Avusturya’nın Lehistan’dan aldığı Galiçya’nın Prusya’ya verilmesi için gereken çabayı gösterecekti.

*Ayrıca Prusya, Osmanlı Devleti Kırım’ı almadıkça savaşa son vermeyecek Babıâli de Prusya ve İsveç’le barış imzalamadıkça Rusya ve Avusturya ile müzakere masasına oturmayacaktı.

*Savaş sonrasında ise Osmanlı Devleti’nin elinde kalan toprakları Prusya garanti edecek, aynı teminatın İngiltere, Hollanda ve İsveç tarafından verilmesini sağlayacaktı.

CAMPO FORMİO ANTLAŞMASI VE OSMANLI DEVLETİ

*Napolyon’un Parma ve Modena dukalıklarını elde ettikten sonra bütün Kuzey İtalya’yı kontrol altına almasıyla köşeye sıkışan Avusturya, başlattığı diplomatik girişim sonucunda Fransa ile Campo Formio Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır

*Venedik Cumhuriyeti’ni ortadan kaldıran bu antlaşma, içerdiği maddeler nedeniyle sadece Avrupa’daki siyasi dengeyi değiştiren ve iki devleti ilgilendiren bir gelişme olarak değerlendirilemez.

*Bu gelişmenin yarattığı en büyük tehdit Fransa’nın bu bölgelerdeki Sırp ve Rumlar başta

olmak gayrimüslim azınlıkları Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmaya başlamış olmasıydı.


* Fransa 1798’de Mısır’ı işgal girişiminde Babıâli’yi hazırlıksız yakaladı. Bu işgal girişimi, aynı zamanda geleneksel Osmanlı-Fransız ilişkilerinde bir dönüm noktası ve Babıâli’nin dış ilişkilerinde

“Denge Politikası”nın (muvazene siyaseti) başlangıcı olacaktır.





















OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



2. ÜNİTE ÖZET



XIX. YÜZYILIN BAŞLARINDA OSMANLI DEVLETİ



*Kölemenler:
1250-1517 arasında Mısır ve civarında hüküm süren ve bir Türk devleti olan Memlukların

zamanla Kafkasyalı kölelerden oluşturdukları askeri elit. Zaman içinde güçlenerek her biri Mısır’ın

muhtelif yerlerinde yönetici veya nüfuz sahibi oldular.



FRANSA’NIN MISIR’I İŞGALİ


*Fransa’nın Avusturya ile yaptığı Campo Formio Antlaşması’yla (17 Ekim 1797) Avrupa’nın tartışmasız en güçlü devleti olduğunu rakiplerine kabul ettirdi.

*Bu süreçte Fransa’nın mutlak anlamda üstünlüğünü kabul ettiremediği tek ülke, kıta Avrupa’sının dışında bir ada devleti olan İngiltere idi.

*Direktuvar
(Directoire) hükümetinin İngiltere ye karşı onayladığı askeri operasyonu General Napoléon Bonaparte’a (Napolyon Bonapart) havale etti.

*Direktuvar: Fransa’yı 1795-99 arasında yöneten ve 5 direktörden oluşan hükümettir. Askeri bir darbeile yıkılıp yerine Konsüllerden oluşan yeni bir hükümet kurulmuştur.

*Doğu Akdeniz’de ve özellikle İngiltere’nin Hindistan’la bağlantısını sağlayan güzergâhta son derece stratejik bir konumda olan Mısır’ın işgali, İngiltere’nin dize getirilmesini sağlayacaktı.

*Napolyon’un Mısır’ı işgal girişimi “Büyük Doğu Hayali” olarak da adlandırılan bir dünya

imparatorluğunun ilk adımıdır.

*
Fransa’nın Akdeniz’deki ticaretinin önem kazanması, bazı düşünür ve siyasetçileri, Mısır’ın işgaline dair bir takım projeler üretmeye sevk etmişti.

*Bu projelerden ilki Alman filozof Gottfried Wilhelm Leibnitz’e (Laybniz)aittir.

*Gottfried Wilhelm Leibnitz:Metafizik,mantık ve matematik gibikonular yanında siyasikonularda ürettiği projelerlede ünlü Alman filozoftur.

*Yedi Yıl Savaşları: Sömürgecilik ve deniz ticaretyollarının kontrolü eksenindeAvrupalı büyük devletlerarasında 1756-63 yıllarıarasında yaşanan savaşlardönemidir.

*1672 tarihli bu projeye göre; birlikte hareket edildiği takdirde, Almanlar Osmanlıları doğudan tehdit ederken, Fransızlar Mısır’a kolayca yerleşebileceklerdi.

*Leibnitz’den yaklaşık bir asır sonra 1768’de Fransa dışişleri bakanı Duc de Choiseul,(Dük dö Şuvazöl) ve ardından İstanbul’daki elçileri Saint Priest ve 1777’de bölgeye seyahat eden François Baron de Tott, hükümetlerine sundukları raporlarda yine Mısır’ı hedef göstermişlerdi.

*General Napolyon zaferden emindi. İlginç bir ayrıntı olarak, Mısır’a götürülmek üzere tarihçiden botanikçiye kadar 167 bilim ve sanat adamının ve bir matbaanın daN donanmaya alınması idi.

*Bu ayrıntı Fransızların Mısır’a kalıcı olarak yerleşmek ve bu stratejik ve verimli memleketi

sömürgeleştirmek için gittiğini göstermesi bakımından önemlidir.


*Fransız donanması öncelikle Orta Akdeniz’de stratejik önemi büyük olan Malta Adası’nı Saint Jean Şövalyeleri’nden aldı

*Şövalyelerin elindeki esir Müslümanları serbest bırakan Napolyon, bunları memleketlerine gönderirken kendi lehine propaganda yapmalarını tembih etti.

*Saint Jean Şövalyeleri: Kudüs’te bir yardım derneğiolarak 11. yy’da kurulan,daha sonra Malta Adası’nıüs edinen ve savaşçılık yönüöne çıkan bir Katoliktarikatıdır.

*Amacı daha sonra işgal edeceği Müslüman memleketlerde sempati yaratmak, baskıcı rejimler altında yaşayan Müslümanlara hürriyet ve adalet getireceği izlenimini vermekti.

*Fransız donanması2 Temmuz 1798’de İskenderiye açıklarına ulaştı.

* Karaya çıkan ve Mısır halkına hitaben Arapça bir beyanname yayınlayan Napolyon; işgal için değil Osmanlı padişahının dostu sıfatıyla geldiğini,

*Amacının Mısır’daki yerli halka ve Fransız yurttaşlarına kötülük eden ve sultanın buyruklarını dinlemeyen Kölemenleri cezalandırmaktan ibaret olduğunu ilan etti.

*Bu tarz bir söylemle, Mısır halkını ikna edeceğini ve işgale karşı başlayacak direniş hareketlerinin önünü alabileceğini düşünmekteydi.

*Fransız ordusu 21 Temmuz 1798’de yapılan Piramitler Savaşı’ndan galip çıkınca, Kahire’ye kolaylıkla hâkim oldu



BABIÂLİ’NİN İŞGALE TEPKİSİ VE ÜÇLÜ KOALİSYON

Babıâli’nin Mısır’ın İşgaline Tepkisi


*Paris elçisi Moralı es-Seyyid Ali Efendi’nin diplomatik manevralarla uyutulması ve merkezin de meseleyi erken kavrayamaması, Osmanlı Devleti’nin işgal girişimine gereken askeri karşılığı verememesinde en önemli etken olmuştur.

*Babıâli öncelikle İstanbul’daki Fransız maslahatgüzarı (temsilcisi) Rufen’i davet ederek işgal konusunda açıklama istedi.

*Reisülküttap Atıf Efendi tarafından adeta sorguya çekilen Rufen, merkez tarafından bilgilendirilmediğini dolayısıyla bu olayla ilgili net bilgisi bulunmadığını ve gelişmelerden üzüntü duyduğunu söyleyerek kendisini temize çıkarmaya çalıştı.

*Reisülküttap: Divan-ı Hümayun kâtiplerinin ve bürolarının şefi, dış ilişkiler ve diplomasiden sorumlu

devlet görevlisidir.



Fransa’ya Karşı Üçlü İttifak

*İngiltere Akdeniz ve buradan sömürgelerine giden yollar açısından son derece önemli olan Mısır’ı diplomasinin insafına bırakmamakiçin askeri müdahale kararı aldı.

*Amiral Horatio Nelson komutasındaki İngiliz filosu,1 Ağustos 1798’de İskenderiye ulaştı.

*Amiral Nelson, yaptığı ani baskınla Fransız donanmasını ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu baskında işgalin simgesi olan l’Orient (Doğu) isimli devasa amiral gemisi de yakıldı.

*Akdeniz’deki İngiliz varlığından cesaret alan Osmanlı Devleti, Fransa’ya resmen savaş ilan etti

*Üç gün sonra bir müttefik sıfatıyla ve tarihte ilk kez Karadeniz ve Boğazlardan geçen Rus donanması da Büyükdere açıklarında demirledi.

*Osmanlı Devleti, savaş ilanından sonra çıkarları aynı noktada birleşen İngiltere ve Rusya ile ittifak antlaşması imzalamak üzere harekete geçti.

*Yapılan diplomatik temaslar sonucunda Babıâli önce Rusya (3 Ocak 1799) ve ardından da İngiltere’yle (5 Ocak 1799) ittifak antlaşmaları imzalayarak Fransa’ya karşı ikinci koalisyonu oluşturdular.



Osmanlı-Rus savunma antlaşması açık ve gizli olmak üzere iki bölümden oluşuyordu.

ANTLAŞMANIN AÇIK HÜKÜMLERİNE GÖRE:


• Osmanlı Devleti ve Rusya, birbirlerinin toprak bütünlüğünü karşılıklı olarak garanti ediyorlardı.

• Rusya, Osmanlı sınırlarını Mısır’ın işgali öncesindeki durumu esas alarak tanımlıyordu.

• Müttefik iki devletten birine veya ikisine bir saldırı yapıldığı takdirde, her iki tarafın çıkarları doğrultusunda hareket edilecekti. Bu durumda her iki tarafın kara, deniz kuvvetleri ve mali yardım seferber edilecekti.

• İki devlet bu savunma antlaşmasını topraklarını genişletmek amacıyla değil ülkelerinin bütünlüğünü korumak için yaptıklarından, Avusturya, İngiltere ve Prusya’yı da ittifaka davet edecekti.

• Bu savunma antlaşmasının yürürlük süresi sekiz yıl olacaktı.

ANTLAŞMANIN GİZLİ MADDELERİ İSE ÖZETLE ŞÖYLE İDİ:

• Rusya Osmanlı Devleti’ne bir savaş filosu göndererek yardımda bulunacaktı. Babıâli bu filonun Boğazlardan Akdeniz’e geçmesine izin verecek ve birlikte Fransa’nın askeri ve ticari gemilerini batırmaya çalışacaklardı.

• Savaş bittikten sonra Rus gemileri Karadeniz’e dönecekti. Savaş süresince Rus gemilerinin Boğazlardan geçmesi, savaş bittikten sonra yeni geçişlerin bahanesine dönüştürülemeyecekti.

• Karadeniz, müttefik iki devlet arasında kapalı bir deniz hükmünde olacaktı. Bunu ihlal edecek olan güçlere karşı birlikte karşı konacaktı.

*Osmanlı Devleti, Batılı devletler karşısında izlediği kendi kendine yeterlilik veya yalnızcılık (infirat/tecrit) siyasetiniterk ediyor ve ilk kez Avrupa ittifaklar sistemine girmiş oluyordu.

*Rusya ile yapılan bu ittifak antlaşması Osmanlıların yabancı bir devletle yaptığı ilk gerçek savunma antlaşması olarak değerlendirilmektedir.

*Babıâli, Karadeniz’de Rus varlığını ilk defa resmen kabul ediyor ve Boğazlardan geçme hakkı tanı-

yordu.

MISIR’IN GERİ ALINMASI VE TAHLİYESİ

*Birleşik Osmanlı-Rus donanması Fransa’nın elinde bulunan adaları da işgal etti.

*Daha önce Venedik Cumhuriyeti’ne ait iken Fransa tarafından işgal edilmiş olan adalardan (Korfu, Kefalonya, Zenta, Ayamavro, İtaki, Pakso, Çuka) meydana gelen “Birleşik Yedi Ada Cumhuriyeti” kuruldu.

*Müttefikler birinci cephedeki Fransız siyasi-askeri varlığına kesin olarak son vermiş oldular.

*Fransız ordusu Akka’ya kadar ilerledi.Akka Valisi Cezzar Ahmed Paşa’nın hazırlıklı oluşu ve kararlı duruşu, Napolyon için sonun başlangıcı oldu.

*Fransızlar kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı

*Böylece İhtilal Savaşları’ nın yenilmez komutanı General Napolyon Bonapart ilk kez ciddî bir mağlubiyeti tatmış oldu.

*Daha sonra Rahmaniye’de iki ordu arasında yapılan savaşta Köse Mustafa Paşa yenilerek esir edildi

*Rahmaniye zaferi Fransızların bir süre daha Mısır’da kalmasına imkân verecektir.

*Bununla birlikte Mısır’da artık büyük bir başarı elde edemeyeceğini anlayan

*Başlayan görüşmeler sonucunda, iki taraf arasında el-Arîş Mukavelenamesi olarak adlandırılan bir

sözleşme imzalandı

*Buna göre; Fransızların milli gururu incitilmeden ülkelerine dönmelerine izin verilecek, tahliye ve dönüş için gereken masraflar da Osmanlılar tarafından karşılanacaktı.

*Fakat Heliopolis civarında yapılan savaşta Osmanlı ordusu yenilince, el-Ariş Sözleşmesi’yle elde edilen kazanımlar kaybedilmiş oldu.

*Temmuz 1801’de Kahire’yi teslim eden Fransızlarla 30 Ağustos 1801’de bir ateşkes antlaşması imzalandı ve Mısır’ın tahliye süreci resmen başlamış oldu.

*Bu arada Fransada Napolyon, askeri bir darbeyle meclisi feshedip Direktuvar rejimine son verdi

ve I. Konsül unvanıyla yönetimi ele aldı

*Napolyon ,Çar I. Poul (Pol) ile diplomatik temasa geçti. Yapılan görüşmeler sonunda Fransa ve Rusya yeni bir proje üzerinde uzlaştı.

*Buna göre;
Fransa’nın askeri desteğiyle Rusya İran’ı, Afganistan’ı ve Buhara’ya kadar olan bölgeyi işgal edecek ve ardından Hindistan’a kadar ilerleyerek İngilizleri buradan atıp büyük bir Doğu İmparatorluğu kuracaktı.

*Fransa ise müttefikinin desteğiyle Suriye ve Mısıra yerleşerek Doğu Akdeniz’e yeniden hâkim olacaktı.

*Bu dönemde Rusya’da, Fransa’yla kurulan yakın ilişkiden ötürü, özellikle ürünlerini İngiltere’ye satamadığı için ekonomik sıkıntıya düşmüş olan büyük toprak sahipleri isyan ettiler.

*Fransa 27 Mart 1802’de İngiltere ile Amiéns (Amiyon) Antlaşması’nı, ikinci adım olarak da 25 Haziran1802’de Osmanlı Devleti ile Paris Antlaşması’nı imzalayarak Mısır’da yenilgiyi resmen

kabul etti.

*Paris Antlaşması’na göre;
Fransa Birleşik Yedi Ada Cumhuriyeti’ni tanıyor ve Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne aidiyetini resmen kabul ediyordu

VEHHÂBÎ İSYANI VE SONUÇLARI

*Arap yarımadasında Osmanlı Devleti’ni uzun süre uğraştıran dini-siyasi bir hareket olan Vehhabiliğin kurucusu, Muhammed bin Abdilvehhab’tır.

* İslam dininin aslına döndürülmesi ve sonradan eklenen şeylerin (bid’at) ayıklanmasını savunan bu dini

akımın mensupları, kendilerini el-Muvahhidun veya ehl-i tevhid olarak adlandırmışlardır.

*Dir’iyye Emiri Muhammed bin Suud’un, onun görüşlerini desteklemesi kabilesinin de bu mezhebi süratle benimsemesini sağladı.

*Mekke Şerifi Galib’in yalnız kaldığı bu süreç, Şubat 1803’te Taif’in yağmalanması ve halkın katliama tabi tutulmasıyla tartışmasız bir biçimde Vehhabilerin lehine sonuçlandı.

*Suud bin Abdülaziz, ordusuyla birlikte Mekke’ye girerek İslam büyüklerine ait ne kadar kubbe, türbe ve hatta mezar taşı varsa inancı gereği tahrip edecektir.

*Vehhabilere karşı merkezin daha etkin karşılık vermesi, 1805’te Mısır valiliğine Kavalalı Mehmed Ali Paşa döneminde başlayacak ve uzun bir mücadele dönemindensonra ancak 1818’de kontrol altına alınabilecektir.



MISIR SEFERİNİN SONUÇLARI VE YENİ SİYASİ DENGELER

Savaşın Sonuçları


*Fransa yukarıda belirtilen siyasi ve ekonomik hedeşeri gerçekleştirmek amacıyla açtığı Mısır seferinden umduğu sonuçları elde edemedi.

*Aksine Akdeniz’deki nüfuzunu kaybettiği gibi, İngiltere’nin bölgede en önemli güç olmasına fırsat yarattı.

*Ayrıca Fransa bu işgal girişimiyle Osmanlı Devleti’yle geleneksel dostluğunu sona erdirdiğinden, savaş sırasında yaklaşık üç asırdan beri yararlandığı ekonomik ayrıcalıkları (kapitülasyonlar) kullanamadı ve büyük ekonomik kayıplar yaşadı

*Napolyon’un Mısır’ı işgal girişimi, aynı zamanda Fransa’nın Afrika’daki sömürgeciliğinin ilk adımıdır.

*Mısır’ın işgal girişimiyle başlayan süreçten en kazançlı çıkan devlet İngiltere oldu.

*Öncelikle Akdeniz havzasında ve Hindistan yolunda siyasi ve ekonomik gücünü tehdit eden Fransa gibi güçlü bir rakibi bertaraf etmiş oldu.



*Rusya, bu savaştan toprak kazancı sağlayamadı.

*Ayrıca Osmanlı Devleti’ne müttefik sıfatıyla yardım etmek suretiyle, onu himayesi altına alabileceğini gördü.

*Geçici bir süre için de olsa ilk kez dost ülke statüsüyle Boğazlardan savaş gemilerini geçirdi.

*Babıâli bu dönemde gerçekleştirdiği ikili antlaşmalarla Avrupa’daki ittifaklar sistemine dâhil olurken, dış politikada da geleneksel yalnızlık politikasına son verdi.

*Babıâli, Campo Formio Antlaşması’yla (1797) Dalmaçya ve Arnavutluk kıyılarına yerleşen ve biranda

*Karadeniz’de ilk defa bir devletin, Rusya’nın varlığını ve ortaklığını resmen kabul etmek zorunda kaldı.

MISIR’DA OSMANLI-İNGİLİZ REKABETİ

*Osmanlı kara ve deniz kuvvetlerinin Mısır’da bulunması ve döneceklerine dair bir işaret bulunmaması, Kölemenlerin endişelerini zirveye taşıyan ve İngilizlerden himaye talebinde bulunmalarına yol açan en önemli etken olmuştur.

*Kölemenlerin himaye talebi, Akdeniz hâkimiyeti ve sömürgelerine giden ticaret yollarının güvenliğini her şeyden önemli gören İngiltere için bulunmaz bir fırsattı.

*İngilizler, Amiéns Antlaşması gereği Mısır’ı tamamen boşaltmaları gerektiği halde İskenderiye’den bir türlü çıkmadılar.

*Stratejik bölgeler ve limanlara el koyan İngilizler, muhafız Hurşit Paşa’yı adeta abluka altına aldılar. *Kentin en stratejik mevkii olan Kefre Kalesi, bu şiddetli nüfuz mücadelesinin sembolü haline gelmişti.

*Kaleyi ele geçirmekte kararlı olan İngilizler başarılı olamayınca, kaleye amele kılığında asker sokup fiili durum yaratarak amaçlarına ulaştılar.

Fransız Elçisi Sébastiani’ın Misyonu

*Napolyon, Mısır’ı işgal girişimiyle kaybettiği Osmanlı dostluğunu yeniden kazanmak için Horace-François Bastien Sébastiani de La Porta adlı asker kökenli özel temsilcisini Mısır’a gönderme

kararı aldı.

*Sebastiyan, İngilizlerin Mısır’dan çıkarılması konusunda destek vermeye geldiğini özellikle vurguladı.



General Stuart’ın Planı ve Mısır’ın Tahliyesi

*General Stuart, Kölemen beylerini himayesine aldığını ilan ederek, müdahale edildiği takdirde bunun savaş nedeni sayılacağını valiye bildirerek ısrarını tehdide dönüştürdü.

*Mısır valisinden gelen raporlar çerçevesinde uzun müzakereler yapıldı. Sonuçta; İskenderiye’nin İngilizler tarafından tahliyesi ve Mısır’da istikrar ortamının tesisi için Kölemenlerin affı ve uygun bölgelere yerleşmelerine müsaade edilmesine rıza gösterildi

*Kölemenler bir daha asla başkaldırmamak ve İngilizlerden sığınma talep etmemek şartlarıyla affedilecek,önceki talepleri doğrultusunda Güney Mısır’da Asvan taraflarında yerleşebilecek

ve öngörülen şartları ihlal etmedikleri takdirde kendilerine maaş tahsis edilecekti.

*İngilizler, İskenderiye’yi tahliye sürecini başlattılar.

*Bununla birlikte gelecekte siyasi şartlar uygun olduğunda Mısır’a göndermek üzere

Elfi Mehmet Bey ile on beş kadar Kölemeni de yanlarına alarak 11 Mart 1803’te Mısır’dan ayrıldılar.

*Napolyon’un Aralık 1805’te Austerlitz (Üç İmparator Savaşı) zaferi ile Rusya ve Avusturya’yı yenilgiye uğratması, Babıâli’nin yeniden Fransa’ya yönelmesine yol açtı.

*Bunu, Napolyon’un imparator unvanının tanındığını bildirmek üzere Ahmed Muhib Efendi’nin

Paris’e gönderilmesi takip etti.


*İngiltere, şartların olgunlaştığını düşünerek 16 Şubat 1804’te Elfi Mehmet Bey’i lider adayı olarak Mısır’a gönderdi.

*Kavalalı Mehmet Ali Paşa biraz da Vehhabi isyanının yayılmasının yarattığı endişeyle 1805’te mecburen Mısır valiliğine atandı. Bu son gelişme,Mısır tarihinde yeni bir dönemin de ilk adımı olmuştur.











































OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



3.ÜNİTE ÖZET



OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİNDE YENİ DÖNEM



Napolyon’un Mısır Seferinin Genel Sonuçları


*Napolyon, burada varlığını sürdürebilmek için yerli halka Müslüman olduğu yalanını bile yaydı.

*Napolyon, Kahire’deki işgal günlerinde halkın tepkisine neden olacak yeni vergiler koydu.

*Kendisini ve işgali meşru göstermek için de III. Selim adına para bastırdı.

*Bütün memuriyetleri, Memlûk/Kölemen kökenlilerden alarak Mısır’ın yerli ahalisine verdi.

*Halkın arasında dolaşırken Osmanlı kıyafetleri bile giydi.

*İlginçtir ki, Mısır’ın kimi önderleri ve hatta ulemadan bazıları Napolyon’un bu siyasetine inandı.

*Osmanlı Devleti’nin beklenmedik bir şekilde en önemli toprağının yine eski dost olarak bildiği bir devlet tarafından işgal edilmesi, onu yeni arayışlara itti Üçlü ittifak’a zorladı.

* Yapılan Üçlü ittifak antlaşmaları iki yönü ile önem taşımaktadır.

* Birincisi, bu ittifak antlaşması, aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni Avrupa devletleri ittifak sistemine dahil etmiştir.

*İkincisi ise, bu ittifak, Ruslar’la tarih boyunca yapılan ilk dostluk antlaşmasıdır.



*Cezzar Ahmet Paşa: Araplarla yaptığı savaşlarda birçok kişiyi develeriyle birlikte öldürdüğü için

kendisine “deve kasabı” anlamına gelen “Cezzar” lâkabı verilmiştir.Napolyon’un Akkâ kuşatmasına,

başarılı bir şekilde karşıkoydu. Bu şiddetli mukavemet karşısında Napolyon yenilmiş ve ordusunu geri çekmekzorunda kalmıştı.

*Fransız askerlerinin Osmanlı-İngiliz-Rus ittifakıyla Mısır’dan uzaklaştırılmasından sonra Mısır’daki yönetim ve otorite, yaklaşık beş yıl gibi bir zaman zarfında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın eline geçti.



*Napolyon’un planları, Rus Çarı I. Pol’ün öldürülmesiyle bozuldu.

*Fransa’ya yakınlaşan I. Pol’e karşı gelenler onu ortadan kaldırıp yerine oğlu I. Aleksandr’ı çar yaptılar

*Yeni Çar, geniş toprak sahiplerinin mahsullerini almayahazır olan İngiltere’yle iyi ilişkiler kurmak zorunda olduğuna karar verdi.

*Fransa açısından bu beklenmedik gelişme, dış siyasette yeni bir tutum takınmayı mecbur kıldı.

*Fransa, Napolyon’un planlarından vazgeçip, Amien’de İngiltere ile antlaşma imzalamak

zorunda kaldı.

*Osmanlı Devleti ile de Paris’te bir antlaşma imzalandı (II. Üniteye bakınız).Böylece Napolyon, Osmanlı Devleti ile İskenderiye’ye saldırı ile başlayan savaş durumunu sona erdirdi.

*Paris barış antlaşmasını imzalayarak tekrar dost olmaya başladı.


*Avrupa’da Napolyon lehinde ambargo koymayan iki ülkevardı: İsveç ve Osmanlı Devleti.

*Bu ambargolar denizlerde korsanlığın artmasına ve İngilizlerin aşırı protestolarına ve nihayetinde uluslararası ortamın gerginleşmesine neden oldu.

*İşte bütün bu gelişmeler ve yukarıda özetle izah edilen nedenlerle Üçlü İttifak bozulmaya yüz tuttu.



ÜÇLÜ İTTİFAK’IN SONA ERMESİ


*Osmanlı Devleti ile Fransa arasında uzun asırlara dayanan ticari, iktisadi, siyasi ilişkiler ve bunun doğurduğu psikolojik bir yakınlık vardı. Bu yüzden Fransa’ya “kadîm dost” denilmekteydi.

*Osmanlı payitahtı Mısır’ın tahliyesi sonrası İngiltere ve Rusya’nın davranışlarından son derece rahatsız olmaya başlamıştı.

*Rusya’nın Akdeniz’de var olabilmek için kendine sürekli bir müttefik bulmak amacı vardı. Akdeniz’de (Ege adalarında) ayyuka çıkan Yunan milliyetçilik propagandaları Ruslar için bilinen sevindirici bir gelişme idi.



*Osmanlı Devleti, İngilizlerin ve Rusların bu açık emellerine karşı daha önce tek başına üstesinden gelemediği Fransa ile yeniden bir şekilde dostluk kurma ihtiyacı hissetti.

* Bunun için de Fransa elçisi olarak Seyyid Ali Efendiyi görevlendirdi.

*Osmanlı Devleti’nin Paris elçisi Seyyid Ali Efendi’nin nihai barış şartlarını görüşmesi belirli bir noktaya gelmişti.

*Daha çabuk bir netice almak isteyen Osmanlı, İstanbul’dan Amedî Galip Efendi’nin de Paris’e gönderilmesi kararını verdi.

*Osmanlı Devleti ile Fransa arasında 10 maddelik Paris Antlaşması imzalandı.

*Bu antlaşma bir nevi dostluk antlaşması idi.

*Maddeler muğlak olmasına rağmen İngilizler’le Fransızlar’ın Amien Antlaşması’nın tanındığına dair maddenin bulunması,

*Mısır’ın da Osmanlı toprağı olarak iade edildiğinin açık olmasa da ifade edilmiş olması yeterli idi.

*Neticede bu antlaşma ile Osmanlı Devleti ile Fransa arasında bozulan münasebetler düzeltilmiş oldu.



*Napolyon’un Fransa ‘da kendini imparator ilan etmesi üzerine Osmanlı Devletinden İmparatorluğu tanınması istendi.

*
Osmanlı Devletinin imparatorluğu tanımaya yanaşmaması üzerine Fransız elçisi bir an önce Osmanlı Devleti’nin İmparatorluğu tanıması gerektiği tezini ileri sürüp protesto ile İstanbul’u terk

etti. Böylece ister istemez Fransa ile siyasi münasebetler bir kere daha kesilmiş oldu.

*İngiltere’nin kurduğu ittifak, 1805 yılında Napolyon karşısında kesin bir yenilgiye uğramıştı.

Bu vesileyle Rusya ile daha bir yıl önce yapılmış ittifaka rağmen Napolyon’un imparator sıfatının tanınmasına karar verildi.

*Doğal olarak, İstanbul’daki bu görüşmeler İngiltere ve Rusya’nın rahatsızlığı-

na sebep oldu.

*Fransa elçisinin Fransız elçisi Sebastiyanin bu dostluk vesilesi ile Osmanlı Devleti’ne salık verdiği iki konu vardı ki bunlar Rusya’nın çok şiddetli protestosuna neden oldu.

*Protestonun birinci nedeni Eflak ve Boğdan voyvodalarının Rus yanlısı olduğu bahanesi ile azledilmesiydi.

*Protestodaki ikinci neden ise, Mısır seferindebir nevi “elde etmiş olduğu” Akdeniz’e serbest geçiş izinlerinin kaldırılması idi.



OSMANLI DEVLETİ’NİN AVRUPA SİYASETİNDE YALNIZ KALMASI VE SAVAŞLAR

Osmanlı-Rus Savaşı (1806-1807)


*İngiltere kısa bir süre önce meydana gelen Osmanlı-Fransız ittifakına itirazını Osmanlı tarafına bir uyarı yaparak dile getirdi.

*Onlara göre, Fransa zayıf bir müttefik idi. Bunu şu şekilde özetliyorlardı: “Bonapart yakında İngiltere’ye mağlup olacak tarafınızı doğru seçin”.

*Bu tehdit ve uyarılardan sonra İngiliz ve Rus gemileri,İstanbul’u ve Boğazları tehdit etmeye başladı.

*Rusların ültimatomunudikkate alarak Fransızların telkini ile görevden alınan Eflak-Boğdan’daki

beylerini yerine iade etti ve ticari gemiler için de Boğazları açtı.

*Ancak bu haberler Çar I. Aleksandr’a ulaşmadı veya Rus tarafı bu gelişmeleri Osmanlının zaman kazanma taktiği olarak gördüğü için dikkate almak istemedi.

*Rusya, Eflakve Boğdan’ı işgal etti.

*Bölgeden gelen haberler üzerine Osmanlı Devleti kaçınılmaz olarak Rusya’ya karşı savaş ilan etti. Ayrıca Boğazlar’dan gemilerin geçişi de yeniden yasaklandı.



*
Napolyon’un özel elçi sıfatıyla gönderdiği General Sebastiyani’nin esas misyonu, Osmanlı

Devleti’ni Rusya ile savaşa teşvik ederek eski rakibini güneyden kuşatmaktı. Çok geçmeden

Fransa elçisinin telkin ve teşvikiyle Eşak-Boğdan beylerinin azledilmesi, 22 Aralık 1806’da

savaşın patlak vermesine neden oldu.



*Londra’daki politikacılar bu savaşa iki noktadan yaklaştılar:

1) İngiltere ile Fransa’nın Avrupa’da süren rekabeti;

2) Üçlü ittifakın bozulmasının sorumlu tarafı olarak görülen Osmanlı Devleti’ne gerekli tepkiyi göstermek.

İngilizler aslında bu yeni savaşta Osmanlı yerine Rus yanlısı bir tutum sergilediler. Onların Rus yanlısı politikaları aynı zamanda Osmanlı-İngiliz savaşının da başlaması anlamına gelmekteydi.



OSMANLI-İNGİLİZ SAVAŞI’NIN SEBEPLERİ


*Son gelişmeler üzerine Çanakkale önlerinde yığınak yapmış olan İngiltere’nin İstanbul’daki elçisi İngiliz hükümetinin kendisine gönderdiği emri, Osmanlı Devleti yetkililerine iletti.

Buna göre; talepleri üç ana maddeden oluşuyordu:

1)Rusya’nın işgal ettiği yerlerin Rusya’ya terk edilmesi;

2) Çanakkale Boğazı’nın tahkimatla birlikte İngiltere’ye teslim edilmesi;

3) Fransa ile bütün münasebetlerin kesilmesi.



*İngiliz elçisinin verdiği ültimatom reddedildi. Böylece Rusya’dan sonra İngiltere ile de savaş

başlamış oldu.



*İngiliz donanması Amiral Duckworth kumandasında bulunuyordu. İngilizlerin karşısında,

dağınık vaziyetteki Osmanlı donanmasının yapabileceği hiçbir şey yoktu.

*Osmanlı donanmasının tek yaptığı iş, İngilizlerin İstanbul’a doğru geldiği haberini vermek oldu.

*İstanbul önlerine kadar giren İngiliz donanması, saray ve halk çevrelerinde büyük paniklere sebep oldu.

*Amiralin şartları ise aslında bilindik şartlar idi:

-Ruslarla Üçlü ittifak üzere önceki antlaşmadaki sınırlarla barış yapılması,

-İstanbul’daki Fransız elçisinin İstanbul’u terk etmesi ve Osmanlı donanmasının emaneten İngiliz amiraline verilmesi.

-Bütün bunları kabul için de sadece 24 saatlik bir süre veriliyordu.



*Hedefteki elçi Sebastiyani eski bir asker olduğundan İngiliz donanmasının ardında bir kara ordusu olmadığı için Çanakkale’yi geçip İstanbul’a gelmiş olmasını farklı yorumladı

*İlk şaşkınlık atlatıldıktan sonra Sebastiyani’nin görüşlerinde isabet olduğu görüldü.Zira, sadece 14 parçadan oluşan İngiliz filosunun hiçbir şey yapamayacağı ortaya çıkmıştı.

*Bu saldırı girişimi büyük bir blöftü, ancak Osmanlı devlet adamları ilk anda panikledi denilebilir.

*İngilizlerin isteklerine karşı koyma noktasında bilendi ve İstanbul’un tahkimatına başladı.



*İngiliz filosu İstanbul önlerinde kadar gelmişken herhangi bir talebi Osmanlı tarafından

sağlanmamasına rağmen, Boğazlardan çıkıp Akdeniz’e doğru hareket etmiştir



*
İngiliz donanması İstanbul’dan eli boş dönünce, kırılan gururunu tamir için dönüş yolunda Mısır’a saldırma ihtiyacı hissetti. Bir müddet sonra, İstanbul’a İngilizlerin Mısır’a saldırdığı haberi geldi.

* Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İngiliz kuşatmasını kaldırmak için mücadeleye başladı.

*Böylece Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır’daki ilk önemli zaferini kendisine kazandıracak bir başarıya imza attı.

*İngilizlerin beklemediği kadar güçlü ve disiplinli bir ordu ile saldıran Kavalalı’nın gönderdiği Mısır ordusu, 22 Nisan 1807’de İngilizlere büyük kayıplar verdirerek önemli bir zafer kazandı.











OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



4.ÜNİTE ÖZET



OSMANLI DEVLETİ’NDE ISLAHATLAR VE İÇ

BUHRANLAR



Merkezde Düzen Arayışları



*III. Selim tahta çıkar çıkmaz çok sayıda devlet yetkilisini toplamış ve devletin kötü gidişatının sebeplerini teşhis etmek amacıyla meşveret meclisleri tertip etmiştir.

*Böyle toplantılar düzenlemek suretiyle, genç padişah devletin idaresini geniş bir yönetim anlayışıyla ele alacağını göstermiş ve devlet adamlarının ilgisini ıslahat olgusuna yönlendirmişti.

*1791’de Avusturya ile yapılan Ziştovi Barış Antlaşması ve 1792’de Rusya ile imzalanan Yaş Antlaşması ile savaş sona ermişti.

*Böylesine bir düzensizliğin yaşandığı bir dönemde meydana gelen Fransa İhtilali III. Selim’i bir

ölçüde rahatlattı.

*Meşveret Meclisleri: Divân-ı Hümâyûn’un önemini kaybetmesinden sonra, özellikle 18. yüzyılın ikinci

yarısından itibaren daha sık toplandığı bilinen bumeclislerde iç ve dış siyasete dair meseleler

görüşülmekteydi. Siyasi, ekonomik ve askeri bir takım kararların alınmasında sorumluluğun daha geniş

bir alana kaydırılması ve halk kitleleri üzerinde meşrulaştırıcı bir işlevi bulunan bu meclislere meclis-i hâs, meclis-i şûrâ,meclis-i müşâvere gibi isimler de verilmekteydi.



*III. Selim henüz veliaht iken Fransa elçisi Choiseul Gouffier ile özel doktoru Lorenzo vasıtasıyla irtibata geçerek yakın adamlarından İshak Bey’i “şehzade elçisi” sıfatıyla Fransa’ya göndermişti.

*III. Selim XVI. Louis ile mektuplaşmış ise de XVI. Louis’in üslup ve öğretici tarzından rahatsız oldu. Yine bir başka yakın adamı olan Ebubekir Ratip Efendi aracılığıyla mukabil sert mektuplar kaleme aldırdı.



GENEL BİR ISLAHAT DÜŞÜNCESİ OLARAK NİZÂM-I CEDİT

*Nizâm-ı Cedit
tabirinin devlete verilecek yeni düzen anlamında ilk kez Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa tarafından kullanıldığı söylenir.



*Nizâm-ı Cedit genel bir ıslahat projesi olmakla beraber, daha özelde askerî alanda yapılması gerekli olan yapısal değişiklikleri içeren radikal bir dönüşüm programıdır.



*1791 yılında Avusturya Devleti ile imzalanan sulh antlaşması sonrasında padişahın güvendiği bir isim olan Ebubekir Ratip Efendi’nin buraya elçi olarak atanması ile öngörülen reform projeleri arasında sıkı bir ilişki vardır.

*8 aylık süren bu vazife sonrasında, Ratip Efendi bir sefaretnâme hazırladı.

*Bu eserde, bilhassa Avusturya’nın askeri yapısı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmuştur.

*Düzenli ve itaatkâr asker modelini tarif eden Ratip Efendi, hem Kanunî dönemi Osmanlı ordusunun ideal haline hem de mevcut Avrupa ordularının modern yapılarına dikkat çekerek ıslahatın bu kurum üzerinden başlaması gerektiğini ima ediyordu.

*Avrupa ordularının gelişim sürecini tarihsel bir perspektiften ele alan Ratip Efendi’nin özellikle bu alanda çok önemli bir isim olan İtalyan komutan Raimond de Montecuculli’den bahsetmesi ilginçtir.

* Ratip Efendi’nin bu sefaretnâmesinin III. Selim’in ıslahat programını belirleyen ve betimleyen

çok önemli bir etkisinin olduğunu kabul etmek gerekecektir.



*Nizâm-ı Cedit: Yeni düzen anlamı taşıyan bu kavram genel olarak III. Selim döneminde yapılan

düzenlemeler için kullanılır. Özel anlamda ise, çağın gereklerine göre eğitim almış ve modern silah

kullanan orduya verilen addır.

*Sefâretnâme: Yabancı devletlere gönderilen elçilerin İstanbul’dan hareketlerinden itibaren

tuttukları notlar,görüştükleri devlet adamları ve gittikleri bölgelere dair bir takım gelenek, görenek,

siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal olayları anlattıkları raporlardır.



*III. Selim daha önce seleflerinin uyguladığı bir metot olan- devlet adamlarından yapılması gerekli

ıslahat hakkında lâyıhaların (raporlar) kaleme alınmasını emretmiştir.

*Lâyıha: Bir konu hakkında padişaha sunulmak üzere devlet adamları tarafından hazırlanan rapor ya da tasarı.

*Rapor hazırlayanlar arasında Koca Yusuf Paşa, Veli Efendizâde Emin, Defterdar fierif Efendi, Tatarcık Abdullah Efendi, Abdullah Berrî, Reisülküttap Raşid ve Enverî Efendi gibi tanınmış simalar mevcuttu.



*Lâyıhaların hemen hemen hepsi askerlik alanında yapılması gereken reformlara odaklanmıştı.

*Belli başlı üç eğilim göze çarpıyordu;

-tımarlı ordu ile kapıkulu ocaklarını eski düzenlerine dönecek biçimde ıslah etmek,

-Bunları eski durumlarına döndürme görüntüsü altında belli etmeden modern yöntemlerin uygulanması

-Ocaklar tasfiye edilinceye kadar onlara karışmayarak yeni bir modern ordu ihdas etmek.

*III. Selim’in en ciddi olanlar üzerinden kapsamlı bir program oluşturulması talimatı verdiği bilinmektedir. Buna göre, on kişilik bir komisyon ıslahat programı hazırlayacaktı. Bu heyetin başına ise padişahın çok güvendiği isimlerden biri olan İsmailPaşa-zâde İbrahim İsmet Bey getirilmişti.



ASKERÎ REFORMLAR: NİZÂM-I CEDİT OCAĞI’NIN KURULUŞU

*Yeniçeri Ocağı uzun süredir askerî bir güç olmaktan daha ziyade, Osmanlı başkenti ve çevresinde neredeyse bir ticarî unsura dönüşmüştü.

*Yeniçeri esâmeleri parayla alınıp satılarak bir geçim vasıtası haline getirildi.

*Esâme: Kapıkulu ocaklarına bağlı askerlerinin ana kütükte kayıtlı olan isimlerine verilen addır. Bu

ana kayıda dayanılarak üzerlerinde künyeleri ve ulûfe derecelerinin yazılı olduğu kâğıtlar askerlere

verilirdi. Bu belgelere de esâme adı verilmekteydi.

*Bununla beraber, pek çok Yeniçeri esnaflık yapıyordu.

*Gerçekte, Yeniçeri olarak görünen büyük bir çoğunluk cephede savaşa iştirak etmiyor, savaşa katılanlar ise modern ve güçlü ordular karşısında kaçmayı tercih ediyordu.

*Koca Yusuf Paşa savaş dönüşü yanında bazı Avrupalı uzman askerler getirmişti. LevendÇiftliği’nde sayıca az olsa da bir miktar asker getirilerek eğitime başlanmıştı.

*Daha fazla tepki çekmemek için, gözlerden uzakta eğitimine başlanan bu yeni askeri eski bünye içerisinde göstermeye çalıştılar. Bu sebeple onları, “Bostancıtüfenkçisi” şeklinde Bostancı ocağına bağladılar.

*Yeni ordunun masrafının karşılanması için müstakil bir kaynak teminine gidilerek “İrâd-ı Cedit” isminde bir hazine kuruldu.

*Nizâm-ı Cedit’in Anadolu ve Rumeli’de uygulanması na gayret edildi. Konya, Kayseri ve Ankara’da başarılı bir şekilde ilerleyen bu yeni teşkilatın başına Karaman Valisi Kadı Abdurrahman Paşa getirildi.



*18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin askerî ıslahat için Batılı ordularda görev alan bir takım Avrupalı subayları ülkelerine çağırdıkları bilinmektedir. Bunlar arasında, meşhur Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart’ın henüz topçu subayı iken bir ara Osmanlı ordusunda görev

almak isteyen gönüllüler arasında başvuruda bulunduğu bilinmektedir.



*1795 yılında Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (Kara Mühendishânesi) adında bir okulun kuruldu.

*Denizcilik hususunda yapılacak olan ıslahatların finanse edilebilmesi için 1804 yılında Bahriye Hazinesi kuruldu. Özellikle bu alandaki ilerlemelerin hiçbir fedakârlıktan kaçınılmadan yapıldığını belirtmek gerekir.

*Gemi demiri ve çıpaların üretimi için “lengerhâne”,

*Ölçüm ve tasarımların yapıldığı “endâzehâne” denilen yapılar inşa edildi.



*Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn: 1778 yılında Tersane zindanının yanında iki-üç odalı bir tersane mühendishânesi açılmıştı. 1795 tarihinde Kara ve Deniz mühendishâneleri birleştirildi.

Mühendishâne Matbaası: Bu matbaa sadece eğitim-öğretim ihtiyaçlarını karşılamakla kalmamış,

aynı zamanda halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme adına etkin bir rol oynamıştır. Napolyon’un Mısır’ı işgali sırasında uyguladığı propagandaya karşı bu matbaadan basılan Türkçe, Arapça ve Fransızca bildiriler ile mukabele edilmiştir.

*Ayrıca, Risale-i Birgivîgibi dini eserlerin yanı sıra ilk kez renkli resim tekniği ile Atlas-ı Kebir

adlı kitap da burada basılmıştır.

Merkez ve Taşra Bürokrasi’sinde Düzenlemeler

*Avrupa’nın bazı önemli başkentlerinde “ikâmet” elçiliklerinin açılmasına karar verildi.

*İlk elçilik 1793’te Londra’da açılarak buraya Yusuf Agâh Efendi gönderildi.

*Daha sonra Viyana ve Berlin’e de bu tür elçiler gönderildi. Bunun üzerine, Fransa’nın Direktuar dönemi hükümeti Babıâlî’yi eleştirerek daimî elçiliğin Paris’te olması gerektiğini iletmişti.

*1796 tarihinde Fransa’nın bu telkinleri neticesinde aslen Moralı olan Seyyid Ali Efendi Paris’e elçi olarak tayin edildi.



TAŞRA ÂYÂNLARI MESELESİ VE İÇ İSYANLAR


*18. yüzyıl boyunca çeşitli sebepler yüzünden merkezî idarenin zayıflamasıyla taşrada güçlü ve büyük ailelerin siyasi egemenlikleri artmıştı.

* “Vücûh” ya da “Âyân” denilen bu kişiler yaşadıkları bölgelerin ileri gelen şahsiyetleri olup bir çeşit “halk temsilcisi” pozisyonundaydılar.

*Daha önceden halkın seçimi ile iş başına gelen bu kişilere bölge valileri buyruldu veriyordu. Böylece merkez teşkilatı doğrudan doğruya âyânları kontrol etmeyi hedeşiyordu.

*Buyruldu: Sadrazam, Kaptan-ı Derya, Vezir, Beylerbeyi gibi devlet erkânının yazılı emirlerine denir

*Merkezi yönetimin gittikçe derinleşen otorite kaybı çevredeki bu âyânları güçlendirmiş ve onları siyasi bir figüre dönüştürmüştür.

*Bazı sadrazamların rica ve minnetle bu âyânlara iş yaptırdıkları müşahede ediliyordu.

* Hatta, III. Selim döneminde âyân iken sadrazam olan Rusçuk Âyânı Çelebizâde Şerif Hasan Paşa örneği bu pozisyonun anlaşılmasında son derece ilginç bir özellik taşır. Gerçi şaşırtıcı bir

şekilde kura ile sadarete getirilse de önemli olan husus sadaret listesine bir âyânın girebilmesidir.

*GEREK ANADOLU’DA GEREKSE RUMELİ’DE BU ŞEKİLDE PEK ÇOK HANEDANLIK TÜREDİ.


*Rize dolaylarında Tuzcuoğulları,

*Samsun ve çevresinde Canikli Hacı Ali Paşa,

*Yozgat civarında Çapanoğulları,

*Manisa ve çevresinde Karaosmanoğulları,

* Çukurova’da Menemencioğulları ile Kozanoğulları,

*Suriye’de Azmzâdeler,

*Kuzey Irak’ta Babanzâdeler,

*Rusçuk dolaylarında Tirsiniklioğlu ile Alemdar Mustafa,

*Vidin’de Pazvandoğlu,

*Yanya ve çevresinde de Tepedelenli Ali Paşa ile oğulları bunlar arasında meşhur olanlarıdır.



DAĞLI İSYANLARI

*Rumeli’de özellikle Avusturya ve Rusya savaşlarından sonra, merkezî idareye başkaldırmış bir takım âyan, başıbozuk ve askerler toplanmıştı.

*Her ne kadar takibe uğradılarsa da başlangıçta Filibe ve Deliorman gibi korunmalarını

sağlayan dağlık bölgelere kaçtılar. Bu isyancı topluluklara “Dağlı Eşkiyası” veya

“Kırcali Eşkiyası” adı verildı.


*1793 tarihinde Edirne Bostancıbaşısının gayretleriyle söz konusu eşkıya ile anlaşma yoluna

gidilip, bir kısmı affedilmek suretiyle topluma kazandırıldı.



İşkodralı Mahmud Paşa Olayı

*Rumeli’de Osmanlı Devleti’ni bir müddet uğraştıran âyânlardan biri İşkodra sancağı mutasarrıfı Kara Mahmud Paşa’dır.



Pazvandoğlu Osman İsyanı

*Pazvandoğlu, Vidin ve çevresinin tanınmış bir âyânı olup, Avusturya savaşı sırasında devlete önemli hizmetleri oldu. Fakat, çok geçmeden bölgede sivrilerek gerek dağlı eşkiyasının gerekse Nizâm-ı Cedit hareketine karşı olan kişilerin sığınağı haline geldi.



TİRSİNİKLİOĞLU İSMAİL VE YILIKOĞLU SÜLEYMAN AĞALAR’IN MÜCADELESİ

*Rumeli bölgesinde merkezî hükümetin emrini dinlemeyen âyânlardan biri Tirsiniklioğlu İsmail Ağa’dır.

*Aynı bölgede bulunan Silistre mütesellimi Yılıkzâde Süleyman Ağa ise onun bu yayılışına karşı koyarak bölgede kendi nüfuzunu yerleştirmek istiyordu. Aralarında iki vakıf köyü üzerinden çıkan anlaşmazlık büyüdü ve büyük bir mücadeleye dönüştü.



CANİKLİ TAYYAR PAŞA’NIN İSYANI


*Rumeli’de devleti uğraştıran âyânların dışında Anadolu’da da bunlara benzer kişiler

ortaya çıktı. Bunlardan biri olan Caniklizâde Tayyar Mahmud Paşa’dır.



CEZZAR AHMED PAŞA OLAYI

*Cezzar Ahmed Paşa, Sayda valisi olarak görev yapıyordu. Buna ilaveten Şam valiliği ve Hac emirliği görevi de isteği üzerine kendine verilmişti.

* Cezzar Ahmed Paşa yukarıda anlatılan âyânlar gibi Osmanlı otoritesine açıktan bir isyana kalkışmadı. Ancak, başına buyruk bir şekilde hareket ederek, işine gelmeyen emirlere itaat etmiyordu.

*Fransa’nın Mısır’ı işgali ve Akka’ya ilerlemesi karşısında çok başarılı bir savunma gösterdi ve hatta Mısır’ın tahliyesine giden süreci sağladı.



BALKANLAR’DA ÇÖZÜLMENİN BAŞLAMASI: SIRP İSYANI

*Sumatya bölgesinde Kara Yorgi liderliğindeki Sırplar 1805’te büyük bir ayaklanma çıkardılar. Daha önceden, Avusturya ordusunda bulunmuş olan Kara Yorgi değişik strateji ve taktiklerle Belgrad kalesini ele geçirdiği gibi, pek çok Osmanlıyı da katletti.

*1812 tarihinde imzalanan Bükreş Antlaşması’yla sona erse de daha sonra devletten kopma noktasında önemli bir dönüm noktası oldu.



KABAKÇI MUSTAFA İSYANI VE III. SELİMİN TAHTTAN İNDİRİLMESİ




*Osmanlı ordusu Rusya’ya karşı savaşmak üzere yola çıktığında Ordunun yokluğunda şehrin asayişinin temini için Nizâm-ı Cedit askeri karakollara dağıtıldı.

* Bu sırada boğazların korunması için Trabzon’dan 2000 civarında yamak getirildi. 25 Mayıs 1807 sabahı Nizâm-ı Cedit elbiseleri giydirileceği şayiası yayılarak bir anda bu yamaklar tahrik edildi.

*Kabakçı Mustafa adında birini kendilerine önder edinerek ayaklandılar.

*Nitekim, bazı vâizler askere giydirilen pantolon ve ceketin dinen caiz olmadığı yaygarasını çıkararak zaten infial içerisinde bulunan kamuoyunu etkilemeye çalıştılar. Boğaz tarafından sayıları sürekli artan gurup amaçlarının Nizâm-ı Cedit’i kaldırmak olduğunu aleni bir şekilde ilan etti.

*III. Selim Nizâm-ı Cedit ocağını lağvettiğini ilan etti. Sonunda, isyancılar padişaha itimat edilemeyeceğinden hareketle hilafetinin geçersiz olduğuna dair bir fetva kopartarak, III. Selim’in saltanatına son verdiler.

*III. Selim de 29 Mayıs 1807’de IV. Mustafa adına tahtan feragat etti.



BEKLENMEYEN SALTANAT: IV. MUSTAFA VE DÖNEMİ

IV. Mustafa’nın Tahta Geçişi ve Ardından Gelişen Olaylar


*İsyan neticesi tahta geçirilen IV. Mustafa’nın biat merasimi 29 Mayıs 1807’de yapıldı.

*Nizâm-ı Cedit ile birlikte İrâd-ı Cedit hazinesinin kaldırıldığı duyurularak halkın fazladan vergi vermeyeceği propagandası işlendi.

*Ayrıca, bu isyanın sonunda yeniçeriler, bir daha siyasete bulaşmayacaklarını söyleyip isyana karışmalarından dolayı suçlanamayacaklarına dair padişaha bir hüccet imzalatılarak hukuki bir belge

elde ettiler.

*Gerek ordu içerisinden gerekse İstanbul’dan kaçan III. Selim ve ıslahat taraftarları, eski padişaha sevgisi bilinen Rusçuk âyânı Alemdar Mustafa Paşa’ya sığındı.



III. SELİM’İN KATLİ VE II. MAHMUD’UN TAHTA GEÇMESİ

*Alemdar Mustafa Paşa, 28 Temmuz 1808’de yeni kuvvetlerle Babıâlî’ye ani bir baskın düzenleyerek Çelebi Mustafa Paşa’dan mührü devraldı.

*IV. Mustafa’nın adamları ise hareme girerek III. Selim’i öldürdüler.

*Daha sonra, Şehzade II. Mahmud’un bulunduğu odaya geldiler, ancak burada Cevri Kalfa adındaki

bir câriyenin kendilerine saçtığı mangal külleri şehzadeye yeterince vakit kazandırarak çatıya tırmanmasını sağladı.

*IV. Mustafa tahtan indirilerek, yerine II. Mahmud padişah ilan edildi.

SEKBÂN-I CEDİT OCAĞI’NIN TEŞKİLİ VE ALEMDAR MUSTAFA PAŞA’NIN TASFİYESİ



*Geleneksel Osmanlı Saltanatının yetkilerine âyânların ortak olması anlamına gelen Sened-i İttifak imzalandıktan sonra, süratle Nizâm-ı Cedit ordusunun yeniden teşkiline gidildi.

*Bu sefer ordunun ismi yeniçeri ocağı içerisinde bir birlik olan sekbanlara izafeten Sekban-ı Cedit olarak anıldı.

*Sened-i İttifak 29 Eylül 1808’de yeni padişah II. Mahmud’un sadrazamı Alemdar Mustafa Paşa’nın

öncülüğünde toplanan merkez bürokratları ve taşra âyânları arasında yapılan görüşmeler ile hazırlanan

sözleşmeye Sened-i İttifak (ilan tarihi: 7 Ekim 1808) adı verilmiştir. Padişahın yetkilerinin kısıtlandığı bu sözleşmede, saltanat makamının mutlak gücüne itaat edilmesinin gereği vurgulansa da taşradaki

ayanlara verilen özerkliğin padişah tarafından kabul edilmesi Osmanlı siyaset tarihi için önem taşır. Bu

sözleşme rükünleri kısa süre içerisinde ortadan kalkmıştır, ancak taşradaki yerel güçlerin merkez

tarafından bu şekilde kabulü sözleşmeyi anayasa tarihi açısından anlamlı kılmıştır.



*Yeniçeriler Babıâlî’yi basarak Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın konağını kuşattılar. Neredeyse 9-10 saatlik bir çatışma sonrasında sarayın hemen yanı başında bulunan konağında Alemdar yalnız bırakılmıştı.

*Yardım gelmeyeceğini anlayan eski Rusçuk ayanı köşkün tavanında bulunan yüzlerce yeniçeriyle birlikte ölümü göze alarak mahzende bulunan cephaneliği infilak ettirdi.



















OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



5.ÜNİTE ÖZET



AVRUPA GÜÇ DENGESİNDE OSMANLI DEVLETİ’NİN YALNIZLAŞMASI



*
İngilizler’le savaşın temelinde Mısır sorunu vardı. İngiliz donanmasının Çanakkale boğazını geçmeyi başarmasına rağmen, İstanbul önlerinde hiçbir şey yapamadan geri dönüp İskenderiye’yi işgal etmesi, Osmanlı-İngiliz savaşının fiilen başlamasına sebep oldu.



*Osmanlı Devleti’nin Fransızlar’ın rakibi olan Rusya’ya savaş ilan etmesi, Napolyon’a ve Fransız askerlerine zafer sağladı. Bu durumun yardımıyla Fransız-Rus Savaşı’nda Rusya zor anlar yaşadı. Nitekim çatışmaların en fazla kızıştığı Friedland savaşını Fransızlar kazandı (14 Haziran 1807).



*Rus çarının Fransızlar’dan barış istemesi üzerine Napolyon ile Çar I. Aleksandr buluştu ve 9 Temmuz 1807’de Tilsit Barış Antlaşması’nı imzaladılar.



*Tilsit Antlaşması’nın Osmanlı Devleti açısından önemli sonuçları vardı. Osmanlı yönetiminin Eflak ve Boğdan’ı Ruslara terk etmeye ikna edileceğine dair madde zaten Osmanlı-Rus savaşı nın



*Napolyon Bonapart’ın Rusları zayıflatmak için üzerinde durduğu diğer bir konuda Lehistan krallığını yeniden diriltmekti.



*Rusya ile savaş hali devam eden ve her cephede çaresiz kalan Osmanlı hükümeti, Fransızların arabuluculuk talebiyle Rusya ile görüşmeler yapmaya başladı.



*İstanbul’da Napolyon’un talimatını yerine getirmek için çalışan Fransız elçisi Sebastiyani’nin öncülüğünde Rusya ile mütareke görüşmeleri başladı.



*Galip Efendi ve Rus müzakereci General Laşkaref arasında Yergöğü çevresindeki Slobozia’da 26 Ağustos 1807’de bir mütareke metni imzalandı. 7 maddeden oluşan ve gelecek yılın Nisan ayına kadar geçerliliği olan anlaşma metni Osmanlıları bir nebze de olsa rahatlattı.

Antlaşma maddeleri:


-Buna göre, Eşak ve Boğdan gibi işgal altındaki yerler otuz beş gün içinde Rusya tarafından boşaltılacaktı.

-Osmanlı ordusu nihai bir barış antlaşması imzalanana kadar bu yerlere asker sevk edemeyecekti.

-Osmanlılar sadece İsmail, İbrail ve Kalas’ta bir miktar asker bulundurabilecekti.

-Rus askerleri çekildikçe Osmanlı askerleri Tuna’nın karşı kıyısına geçebileceklerdi.

-Rus donanması işgal ettiği Bozcaada’yı boşaltacak ve Boğazları abluka altında tutmayacaktı.

-Buna karşılık Osmanlı Devleti de, Rus donanmasının Boğazlar’dan Karadeniz’e girip çıkmasına izin verecekti.

-Ruslar ayrıca Osmanlı tarafının, isyancı Sırplarla da mütareke yapması konusunda baskı yaptılar.



*Ruslarla bir ateşkes antlaşması yapılmasında Fransız elçi Sebastiyani’nin önemli rolü vardı. Osmanlı Devleti’ni düştüğü zor durumdan adeta kendisinin kurtardığınıdüşünen Sebastiyani, devletin iç ilişkilerine de karışmak gibi kabul edilemez davranışlar sergiledi. Bazı valilikler için tayin ve azil talepleri bile öne sürdü.



İNGİLİZLER’LE İTTİFAK: ÇANAKKALE ANTLAŞMASI

(5 OCAK 1809)


*Napolyon’un Osmanlı Devleti üzerine oyunlarını sürdürmesi yeni bir müttefik ihtiyacını doğurdu. Avrupa’da yalnız kalmak istemeyen İstanbul siyaseti, İngilizlere yönelmeye mecbur oldu.



*Osmanlı Devleti adına Vahid Efendi ile İngiliz elçisi Rober Ader Çanakkale açıklarında bekleyen İngiliz donanmasında görüşmek üzere buluştular.



*Yapılan görüşmeler neticesinde, 5 Ocak 1809 tarihinde iki taraf arasında “Kala-iSultaniye/Çanakkale” Antlaşması imzalandı.



Çanakkale Antlaşması’nın önemli maddeleri şunlardı:


1) Bu antlaşma imzalandığı tarihten itibaren Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında hiçbir düşmanlık olmayacak, iki tarafın elindeki esirler engel çıkarılmadan en kısa zamanda mübadele edilecek.



2) İmza tarihinden otuz bir gün sonra, halen İngiltere’nin işgal ettiği Osmanlı toprakları varsa, bu yerler hemen iade edilecek.



3) Osmanlı Devleti’nin elinde tevkif edilmiş İngiliz tüccarına ait mal ve eşya varsa tamamen iade ve teslim edilecektir.



4) İngiltere’nin daha önce Osmanlı Devleti ile imzalamış olduğu antlaşmanın esasları ve Karadeniz ticareti gibi önceden elde edilen imtiyazları (kapitülasyonlar vb) ve ilgili maddeleri feshedilmemiş gibi yürürlükte olacaktır.



5) Osmanlı topraklarında ve limanlarında İngiliz tüccarlara izin verildiği gibi, İngiliz toprak ve limanlarında da Osmanlı tebaası ve tüccarına aynı kolaylıklar gösterilip dostça münasebetlerde bulunulacaktır.



6) Eskiden uygulandığı şekilde İngiltere Osmanlı gümrüklerinde yine yüzde üç gümrük vergisi ödemeye devam edecektir.



7) İstanbul’daki İngiliz elçileri diğer devlet elçilerinin haiz olduğu imtiyaz ve itibara mazhar olacak, buna karşılık Osmanlı Devleti’nin İngiltere’deki elçisi de aynı muameleyi görecektir.



8) Osmanlı tüccarının işlerini görmek ve haklarını korumak üzere Malta ve İngiltere memleketlerinde ihtiyaç duyulan yerlerde şehbenderliklerin kurulması kabul edilmiştir. Buralardaki Osmanlı görevlileri için Osmanlı Devleti’nde İngiliz konsoloslara sağlanan muafiyetler aynı şekilde sağlanacaktı r.



9) İngiliz elçi ve konsoloslarının hizmetinde bulunan tercümanlar ve bunlara verilecek beratların veriliş biçimi belirlenmiştir.



10) İngiliz patenti Osmanlı tebaa ve tüccarından herhangi bir kişiye izinsiz verilmeyecektir.



11) Boğazların savaşta ve barışta yabancı devlet savaş gemilerine geçiş izninin verilip verilmeyeceği konusu Osmanlı Devleti’ne ait olacaktı, İngiltere bu duruma müdahale etmeyecekti.



*Çanakkale Antlaşması’nın Osmanlı Devleti açısından en önemli maddesi bu son maddedir. Bu maddeye göre, Boğazların yabancı ülke donanmalarına kapalı tutulması sağlandı.



*Osmanlı-İngiliz Çanakkale Antlaşmasıgizli maddeleri olarak ifade ettikleri

maddeler şunlardır:


1. Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne savaş açması durumunda İngilizler Osmanlı Devleti’ne yardım etmek için Osmanlının Akdeniz ve diğer kıyılarında alınacak tedbirlere dair görüşmeler yapacaktı. Söz konusu görüşmeler İstanbul’da yapılacaktı.



2. Fransa’nın düşmanca tutum sergilemesi ve buna devam etmesi durumunda İngiltere, Osmanlı Devleti’nin özellikle Bosna ve Dalmaçya kıyılarında yapacağı istihkâm artırıcı çalışmalarında askeri mühimmat yardımında bulunmayı taahhüt ediyordu.



3. İskenderiye’nin İngiliz işgalinden tahliyesi esnasında İngiliz kumandanları ile Osmanlı devlet adamlarının yaptıkları antlaşma maddeleri gözden geçirilip tekrar düzenlenecekti.



4. Eğer İngiltere, Osmanlı Devleti’nden önce Ruslarla bir antlaşma yapar ise İngiltere, Rusya ve Osmanlı Devleti arasında Osmanlı Padişahının şanına layık bir antlaşma yapacaklardı.





*5 Ocak 1809 tarihli Çanakkale Antlaşması, Boğazlar’da devletlerarası müdahalelere sebep olacak olan 14 Temmuz 1841 tarihli Londra Antlaşması’nın da öncüsü olarak görülmektedir.



*Çanakkale (Kala-i Sultaniye) Antlaşması, Boğazların statüsünde önemli değişikliklere sebep

olmuştur. En önemli sonucu, ilkesel olarak Boğazların kapalılığıdır. Ancak bu durum,

daha önce sadece Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir sorun iken İngiltere’nin bu girişimi

ile artık uluslararası bir sorun haline gelmiştir.



YENİDEN OSMANLI-RUS SAVAfiI VE BÜKREŞ ANTLAŞMASI



Osmanlı Rus-Savaşı (1810-1812)


*Rusların iddiasına göreOsmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’nin Yaş Antlaşması’nın maddelerine aykırı olarak Eşak ve Boğdan voyvodalarını görevden almasıyla başladı.



*Tatariçe Savaşı: Osmanlı Rus Savaşı, 1809 yılı boyunca devam etmişti. Ruslar Tatariçe isimli yerde

Osmanlı Ordusu ile büyük bir meydan savaşına girişti. Osmanlı askerleri bu savaşta cesaret ve

Kahramanlıklarını sergileyerek güçlerini kanıtladılar. Savaş bütün şiddetiyle sürerken Tepedenlizade Muhtar Paşa’nın yardımcı kuvvetlerle Osmanlı ordusunun yardımına yetişmesi, savaşın neticesine tesir etti. Osmanlı ordusu bu sayede önemli bir zafer kazandı. Ruslar ise ağır kayıplar vererek Silistre önlerindeki istihkamlarına sığındılar



*Yusuf Ziya Paşa: Kör Yusuf Paşa diye de anılır. Savaşta yararlılık gösteremeyince 1811’de

azledildi. 1816’da Sakız’da öldü.



*Bükreş Antlaşması (28 Mayıs 1812)

*Barış görüşmelerinin uzamasının altında Rus General Kutuzof’un gittikçe şartları ağırlaştırması yatmaktaydı.

*Bir ara Kutuzof’un daha önce misafir diye nitelediği on iki bin Osmanlı askerinin savaş esiri olduğunu ilan etmesi, görüşmelerin derhal kesilmesine neden oldu. Osmanlı tarafındaki sabır taşmıştı.



*Rus Generali Kutuzof’un barış görüşmelerini uzatması ve bir şekilde kesmiş olması, Çar Aleksandr’ı

da kızdırmıştı. Bu yüzden General Kutuzof’u görevden aldı.



*Tarihte OSMANLI-RUS BÜKREŞ ANTLAŞMASI olarak geçen bu antlaşma, on altı maddeden ibaretti.

MADDELERİN ÖNEMLİLERİ ŞUNLARDIR:

*Birinci madde dostluk konusundadır: “Her iki devlet de bu antlaşma ile düşmanlığa son verip her türlü barış ve dostluğa riayet edeceklerdir”



*İkinci madde ise af maddesidir. Her iki devlet de gerek savaş, gerekse askeri harekatlar esnasında kendi tebaasından olanları affedecekti.



*Üçüncü madde ise önceki antlaşmaların yürürlükte olduğunun teyidi ile alakalıdır.



*Dördüncü madde Tuna ve Prut bölgelerindeki sınırları ve esasları ortaya koyan bir düzenlemedir. Bu maddede Rusya Devleti, Prut ve Tuna nehri ve nehirdeki adaların sınırlarını çizme gayretinde bulunmaktadır.



*Beşinci ve altıncı madde sınır tespit ve iade maddesidir. Bu maddelere göre Eşak

ve Boğdan, Prut suyu ve Eşak’ın kara kısmı savaştan önceki hali ile Osmanlı

Devleti’ne iade edilecekti. Ancak Osmanlı Devleti iki yıl boyunca bölgeden vergi

Almayacaktı.Anadolu yakasındaki hudut, savaştan önceki hali esas alınarak aynen Osmanlı Devleti’ne iade edilecekti.



*Yedinci madde ise mübadele maddesidir. Rusya’ya bırakılan bölgelerdeki Müslüman ve Türk ahali isterlerse mallarını bedeli ile satıp Osmanlı sınırlarına göçebilecekti.

Aynı durum Osmanlı tarafında kalan yerlerdeki Hıristiyanlar için de geçerliydi.



*Sekizinci madde ise Sırpların isyanına dair maddedir. Sırpların cezalandırılmayacağı ve bir nevi özerkliğini ifade eden bir metindir. Bu madde ile artık Rusya’nın Sırpları korumacı tutumları daha da netleşmiş bulunuyordu. Cezalandırılmayacakları garantiye alınmak suretiyle, Sırpların Osmanlı toprakları içerisindeki milliyetçi fikirlerini yaymaları ve gelişmelerinin önü açılmak isteniyordu.



*Dokuzuncu ve onuncu maddeler ise, esirlerin değişimi ve iki tarafa ait halk arasındaki ticari vb. alacak verecek konularının nasıl yapılacağına ilişkin idi.



*On birinci madde ise, antlaşmanın karşılıklı imzalanmasından sonra, asker ve donanmanın çekilmesi konusunda idi.

*On ikinci madde ise Yaş Antlaşması’nda geçen Garb ocakları korsanlarının Rusya ile ticaretini düzenleyen maddesinin ibkası idi. Bu madde, Rusya’nın Akdeniz’de ticaret yapma isteği ve orada var olma gayretinin devamı niteliğindedir.



*On üçüncü madde ise, Osmanlı sınırları dışında bir konu olan Rus-İran ihtilaflarında Osmanlı Devleti’nin arabuluculuğunun Ruslar tarafından kabulüne dairdir.



*On dördüncü madde ise dostluk maddesidir. Her iki devlet de barış antlaşması nın bu şartlarda kabulünü onaylamakla birlikte, olası karşılıklı tecavüz ve sınır aşma hareketlerini durdurma amacını vurgulamaktaydı.

*On beş ve on altıncı maddeler imza yetkisi ve teyidi ile alakalı maddelerdir.



*Ruslar, aralıklarla da olsa yaklaşık altı yıl süren savaştan aldıkları bölgelerden sadece Beserabya bölgesini topraklarına kattılar.



*Osmanlı Devleti’nin savaş sebebi saydığı Eflak ve Boğdan ise Osmanlı topraklarında kaldı.

*Prut nehri, her iki devletin de kabul ettiği doğal bir sınır olarak kayda geçirildi.







OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



6. ÜNİTE ÖZET



RADİKAL DEĞİŞİM DÖNEMİ OLARAK II. MAHMUD DEVRİ




*II. Mahmud’un saltanat dönemini, XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında meydana gelen

iç ve dış gelişmeler şekillendirmiştir.

* Bunlar; Fransa’nın, Kuzey İtalya’da mağlup ettiği Avusturya ile imzaladığı Campo Formio Antlaşması (1797) uyarınca Arnavutluk kıyılarına ve Yunan adalarına yerleşmesiyle başlayan ayrılıkçı isyanlar,

*Fransız İhtilalı sonrasında başlayan koalisyon savaşları ve Mısır’ın işgal girişimiyle(1798) Avrupa’da alt üst olan siyasi dengeler Nizam-ı Cedid adıyla III. Selim’in başlattığı reform sürecine Kabakçı Mustafa İsyanı’yla (1807) son verilmesi ve padişahın katledilmesiyle ortaya çıkan siyasi istikrarsızlıktır.

*II. Mahmud, kaos ortamında ve Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın gölgesinde iktidarı devraldı.

*Osmanlı Devleti XIX. yüzyıla, geleneksel dostu olarak gördüğü ve topraklarına taarruz ihtimali vermediği Fransa’nın Mısır’ı işgal girişiminin getirdiği şaşkınlık ve savaş ortamında girmişti.

* Bu durum karşısında Babıâli; Rusya, İngiltere ve Sicilya Krallıkları ile kurduğu ittifaklarla, Fransızları Mısır’dan çıkarmayı başardı .

*Ancak müttefik sıfatıyla Mısır’a giren İngiltere’nin yerel güç odakları olan Kölemenleri koz olarak kullanmaya kalkışması ve İskenderiye kentini tahliye etmemektedirenmesi, yeni bir siyasi krize yol açtı.

*Yoğun diplomatik girişimler ve bir takım tavizler karşılığında İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmeleriyle, Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’nın kontrolü bakımından oldukça önemli olan Mısır’ı yeniden hâkimiyeti altına almış oldu.

*Panslavizm: Slav kökenli tüm milletleri Rusya’nın şemsiyesi altında bir araya getirme hedefi.



OSMANLIDA BİR İLK: SENED-İ İTTİFAK VE PADİŞAHIN İRADESİNE SINIRLAMA

*Ayan:
Taşrada devlet-halk ilişkilerine aracılık eden nüfuzlu kimseler.

*Kabakçı İsyanı sonunda yaşanan taht değişikliğinden sonra kendisi de bir ayan olan Alemdar’ın devletin iki numaralı adamı yani sadrazam olmasıyla, ayanlar da fiilen iktidara ortak oldular.

*Sened-i İttifak, “giriş”, yedi madde ve bir ekten oluşmaktadır. Giriş bölümünde Osmanlı devlet düzeninin bozulması ve kötü gidişatın devletin varlığını tehdit noktası na geldiği, bu nedenle bir uzlaşma metni olarak Sened-i İttifak’ın imzalandığı ifade edilmektedir.

SENED-İ İTTİFAK IN ÖNEMLİ MADDELERİ:



• Padişahın ve vekili sadrazamın buyruklarına uyulacak, şayet sadrazam keyfi uygulamalara kalkışırsa ayanların buna karşı çıkma hakları saklı kalacaktı.

• Ayanlar, nüfuzları altındaki bölgelerinden devletin asker toplamasına karşı çıkmayacaklar, aykırı hareket edenlere elbirliğiyle müdahale edilecektir.

• Devlet namına modern askeri birlikler oluşturulacak, yeniçeriler ve diğer ocaklar muhalefet ederlerse, ayanlar davet beklemeksizin asileri cezalandırabilecekti.

• Vergilerin toplanmasında yolsuzluğa kesinlikle meydan verilmeyecekti.

• Ayanların devlete itaat ve hizmetlerine karşılık, devlet de onların fiili kazanımlarını meşru kabul edecekti.

*Bazı tarihçiler tarafından, Magna Carta’ya benzetilen Sened-i İttifak, 1808’de devlet ile mahalli güç odakları olan ayanlar arasında imzalanan siyasi bir belgedir. “Türk Magna Carta’sı” şeklindeki yakıştırma; dayanakları, tarihi süreç ve sonuçları bakımından gerçekçi değildir.

*Magna Carta: İngiltere’de kral ile feodal beyler arasında imzalanan, kralın yetkilerini kısıtlayan ve

demokrasi yolunu açan 1215 tarihli sözleşme.



*Bununla birlikte Sened-i İttifak’ın, padişahın yetkilerini kısıtladığı ve mutlak otoritesini sınırladığına şüphe yoktur.

*Osmanlı tarihinde örneği bulunmayan ve devlet ile taşradaki güç odaklarına karşılıklı hak

ve sorumluluklar yükleyen bu siyasi belge, aslında önceki dönemlerde ve özellikle III. Selim

devrinde, merkezin taşra üzerindeki etkinliğini tamamen kaybetmesinin kaçınılmaz

sonuçlarından biriydi.


*Sened-i İttifak’ın imzalanmasından sonra ayanlara ait kuvvetlerin önemli bir kısmı İstanbul’dan ayrılınca, yeniçeriler tekrar isyan ettiler Alemdar Mustafa Paşa hayatını kaybedince, II. Mahmud, yanı başındaki bir ayanın vesayetinden kurtuldu ve Sened-i ittifak da hükümsüz kalmış oldu.



BALKANLARDA AYRILIKÇI İSYANLAR VE AVRUPA’DA YENİ DÜZEN



Sırp İsyanı ve Sonuçları


*Sırpların yaşadığı topraklar, II. Murat ve II. Mehmed devrindeki fetihlerle Osmanlı hâkimiyetine girmişti.

*Fransa Campo Formio Antlaşması’yla (1797) o dönemde Arnavutluk’un sahil kesimini oluşturan, bugün ise Yunanistan’ın sınırları içinde bulunan Preveze ve Parga sahilleri ile Yunan adalarını ele geçirdi.

Fransa’nın tarihinde ilk kez Osmanlı Devleti’yle sınır komşusu olması, devletin Balkanlardaki varlığı ve güvenliği açısından tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu.

* Çünkü bu gelişmeyle Fransız İhtilalı’nın getirdiği milliyetçilik ve bağımsızlık fikirleri bölgeye taşınmış oluyordu.

* Nüfuzunu güçlendirmek isteyen Fransa’nın gayrimüslim Osmanlı tebaasını (Sırplar, Rumlar, Karadağlılar vs.) kışkırtmasıyla, ayrılıkçı isyanların altyapısı da hazırlandı.

*Sırplar, geçmişte Avusturya ordusunda da görev yapmış olan Kara Yorgi (Djordje Petroviç) adlı bir tüccarın etrafında örgütlenmeye başladılar

*Rusya’nın müdahalesiyle kontrolden çıkan bu süreç, 1812’de Bükreş Antlaşması’yla Sırpların bazı siyasi-idari ayrıcalıklar elde etmesiyle sonuçlandı.

* Böylece milliyetçi-bağımsızlıkçı hareketler sonucunda Osmanlı Devleti’nden idari ayrıcalıklar elde eden ilk toplum Sırplar oldu.

*Babıâli Miloş Obronoviç’i başknez olarak tanıdı ve Sırplara imtiyazlı prenslik statüsü vermeyi

kabul etti .

*Osmanlı Devleti’nin güç kaybına paralel olarak tam anlamıyla Rusya’nın himayesine giren Sırplar, Akkerman Sözleşmesi ve Edirne Antlaşması’yla özerkliklerini teyit ettiler.

*Knez:
Karadağ’dan Romanya’ya dek Slav kökenli toplumların yaşadığı bölgelerde Osmanlı

yönetiminin yerel halkla ilişkilerinde aracılık yapan resmi temsilci.



AVRUPA’DA YENİ DÜZEN: VİYANA KONGRESİ VE ŞARK MESELESİ




*Fransız İhtilalı’ndan sonra, Avrupa’da İhtilal Savaşlarıdenilen mücadele dönemi başlamıştı. Bu nedenle Avrupa’nın siyasi haritası değişmiş, güçler dengesi bozulmuş ve otorite boşluğundan kaynaklanan ciddi sorunlar ortaya çıkmıştı.

*Avrupa’nın siyasi dengesini yeniden kurmak ve ele geçirilen toprakları paylaşmak amacıyla büyük devletlerin girişimiyle Viyana’da bir kongre yapılması kararlaştırıldı.

*Kongreye; İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya yön vererek, alınan kararları çıkarları doğrultusunda şekillendirdiler.

*Kongreye başkanlık eden Avusturya Başbakanı Prens Metternich’in etkinliği nedeniyle “Metternich Sistemi” olarak da anılan bu kararlar çerçevesinde:

VİYANA KONGRESİNDE KABUL EDİLEN MADDELER:



• Fransız İhtilalı’nın yaydığı bağımsızlık ve ulusçuluk gibi fikirler tehdit olarak değerlendirilirken, Avrupa’da çıkacak herhangi bir isyanın elbirliğiyle bastırılması kararlaştırıldı.

• Toprak kayıpları nedeniyle ihtilal öncesi sınırlarına geri çekilmek zorunda kalan Fransa’da tekrar krallık rejimine dönüldü.

• İngiltere’nin önerisiyle esir ticareti yasaklandı.

• Avrupa’nın yeni sınırları belirlenirken milliyet, din, dil gibi faktörler ve tarihi arka plan dikkate alınmadı. Bu nedenle kongre kararları, beklenen barış ve istikrarı sağlayamadı.

• Kongreye yön veren büyük devletler, yeni Avrupa Düzeni’ni korumak amacıyla bir takım yeni ittifaklara giriştiler.

*Viyana Kongresi’nden Navarin Olayı’na dek geçen döneme, Avrupa’yı yeniden kurmak, düzenlemek anlamında Restorasyon Devri denmiştir.

*Viyana Kongresi kararlarını uygulayabilmek ve mutlakiyet yönetimlerini devam ettirebilmek için kendi aralarında bir takım yeni ittifaklar kurdular. Bunlar:

-Kutsal İttifak:Rusya’nın önderliğinde Avusturya, Prusya ve sonradan Fransa’nın

katılımıyla kuruldu.

-Dörtlü İttifak:İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya arasında yapılmıştır. Bu ittifaklarla

kralların mutlak yönetimleri kabul edilmiş ve korunması amaçlanmıştır.



*Viyana Kongresi, XIX. ve XX. yüzyılda Avrupa diplomasisinde en sık kullanılan terimlerden biri olan Şark Meselesi’nin (Doğu Sorunu) ilk kez kullanıldığı uluslar arası bir toplantı olması bakımından da önemlidir.

*Şark Meselesi
, en kısa tanımla;Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne ve coğrafyasına yönelik siyasi hedeflerini, emellerini ve bu yöndeki tüm girişimlerini ifade eder.



MORA (RUM) İSYANI



*İstanbul’da yaşayan önde gelen Rumlar tüm devlet sırlarının kendilerine açık olduğu Divân-ı Hümâyun tercümanlığı görevini adeta tekellerine almışlardı.

*Rumlar Eflak-Boğdan gibi özerk bölgelerin başına “prens” ya da “voyvoda” unvanıyla idareci olarak atanmaktaydılar.

Rum isyanının nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

• Fransız İhtilalı’nın getirdiği ulusçuluk ve bağımsızlık fikirleri.

• Rusların ve Yunanlıların Bizans İmparatorluğu’nu canlandırmak istemeleri(Megalo İdea: Büyük İdeal).

• Başta Rusya olmak üzere dış kaynaklı kışkırtmalar.

• Batı kamuoyunda kilise, aydınlar ve devlet eliyle Antik Yunan Medeniyeti’ne karşı oluşturulan hayranlık (Philhellenism) ve Avrupa kamuoyunun ilgisini siyasi kazanıma dönüştürme çabaları.

• Rum aydınlarının milli bilinç oluşturma yönündeki kültürel, edebi ve siyasi çalışmaları.

• Rusya’nın güdümünde kurulan Filiki Eterya, Etniki Eterya, Eterya Filomuson vb. derneklerin kültürel-siyasi çalışmaları.

• Fener Ortodoks Patrikhanesi’nin Rumları isyana teşvik ve tahrik etmesi. Yunan isyanının süratle gelişmesindeki en önemli faktör, şüphesiz Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdu.

* Ruslar Savaşın ardından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na (1774), emelleri doğrultusunda azınlıkları kullanmalarını sağlayacak bir takım maddeler den koydurdular.

* Ruslar,1787-1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşları öncesinde Avusturya ile birlikte, Bizans İmparatorluğu’nun ihyasını öngören “Grek Projesi”ni eklediler.

*Avrupa üniversitelerine gönderilen Rum gençleri, tam anlamıyla birer

Yunan milliyetçisine dönüşmekteydi.

*XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta Rhigas Velestinlis, Adamantios Korais, Kozmas ve Gazis olmak üzere bazı Rum aydınlar da bağımsız bir Yunanistan, hatta Bizans İmparatorluğu’nun ihyası

konularını yazılarında sıkça işlemeye başladılar.

* Bu süreci hızlandıran bir diğer unsur, Hümanizm ve Rönesans hareketleriyle Avrupalı aydınların yeniden kadîm Grek kültürüyle temasa geçmiş olmalarıydı.

*Hümanizm: XV. yy’da Avrupa’da Ortaçağ’ın skolastik düşüncesine karşı çıkan felsefe, bilim ve sanat

alanlarında yeni görüşler ileri süren ve insancıl yönü ağır basan düşünce akımı.

*Rönesans: Yeniden doğuş, 16. yy’da İtalya’da başlayan ve Avrupa’ya yayılan bilim, edebiyat, resim ve müzik alanlarında yaşanan değişmeler.

*Filiki Eterya (Philiki Hetaireia, 1894’ten itibaren Etnik-i Hetaireia olacaktır) cemiyetigörünüşte Rumların eğitim düzeyini yükseltmek, gerçekte ise İstanbul merkez olmak üzere Bizans İmparatorluğu’nu ihya etmek için kuruldu.

*Yunan isyanı umulanın aksine, ilk önce Mora’da değil Eşak ve Boğdan’da başladı.

*Rumlar Epidor yakınlarında bir meclis toplayarak bağımsızlıklarını ilan ettiler

*Kendi askeri-siyasi gücüyle isyanı bastıramayacağına hükmeden Babıâli, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan destek istedi.

*Yaklaşık iki yıl süren bu ortak askeri operasyon sonucunda Misolongi ve Atina kentleri de alınarak Rum isyanı bastırıldı



LONDRA ANTLAŞMASI VE NAVARİN BASKINI



*İngiltere ve Rusya kendi güdümlerinde bir Yunanistan kurulması için ortak

hareket etme kararı aldılar.

*Taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda Petersburg Protokolü imzalandı

*Buna göre; İngiltere ve Rusya özerk bir Yunanistan’ın kurulması için gereken siyasi ve askeri girişimlerde bulunma konusunda uzlaştılar.

*Babıâli bu sırada kontrol altına almış olduğu Yunan isyanının dış tahriklerle

tekrar canlanmaması için Rusya’nın müzakere talebini kabul etti ve sonuçta Akkerman

Sözleşmesi imzalandı
(7 Ekim 1826).

AKKERMAN SÖZLEŞMESİ:

-Sırbistan’ın özerkliği onaylanacak,

-Eflak-Boğdan’a Rusya’nın da görüşü alınarak yerli yöneticiler atanacak,

-Rusya’nın ticaret gemilerine Osmanlı sularında serbest dolaşım hakkı verilecek,

-Kuzey Afrikalı korsanların Rus gemilerine verdiği zararı Babıâli ödeyecek ve Bükreş Antlaşması’nın maddeleri eksiksiz bir biçimde uygulanacaktı.



*İngiltere , Rusya ve Fransa Londra Protokolü ile bir adım daha ileri giderek, özerk değil tam bağımsız bir Yunanistan kurulması konusunda ortak hareket etme kararı aldılar.

*Ağustos 1827’de Babıâli’ye tebliğ edilen uluslar arası hukuka aykırı bu karar reddedildi.

*Bunun üzerine müttefikler, Osmanlı-Mısır kuvvetlerinin Mora ve civarından derhal çekilmesini istediler.

*Bu talepleri de reddedilince, Navarin limanında demirli Osmanlı-Mısır donanmasına taarruz ederek

neredeyse tamamını yaktılar
(20 Ekim 1827).

*Navarin baskını, aynı zamanda 1815 Viyana Kongresi’nde alınan kararların diğer bir ifadeyle Metternich Sistemi’nin resmen hükümsüz olduğunu göstermiştir.

*
Bu baskında rolü olmakla birlikte, kıta Avrupa’sında bulunmayan İngiltere, Rusya’nın sıcak denizlere, yani güneye inmesinin önünde ciddi bir engel kalmadığını gördüğünden, Navarin baskınını kınadı ve amiralini görevden alarak bir anlamda özür diledi.



OSMANLI-RUS SAVAŞI VE YUNANİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI


*Avrupalı devletler, diplomatik girişimlerine hız verdiler ve sonuçta Londra’da bir protokol imzalandı

Buna göre;


-Mora ve çevresi ile adalardan oluşacak bağımsız bir Yunanistan kurulacak,

-Avrupalı devletlerin üzerinde uzlaştığı bir prens tarafından yönetilecek ve Osmanlı Devleti’ne bağlılığı yıllık vergiden ibaret olacaktı.

*Buna karşın Babıâli, Londra Protokolü kararlarına itiraz ederek savaşa devam kararı aldı.

*20 Ağustos 1829’da Edirne’nin düşmesi ve Ruslara başkent İstanbul yolunun açılması üzerine, Babıâli daha önce reddetmiş olduğu Londra Protokolü hükümlerini yerine getirmeye hazır olduğunu bildirerek

barış istedi.

Edirne Antlaşması imzalandı (14 Eylül 1829). Buna göre:

• Osmanlı Devleti, Yunan devletinin kurulmasını ve bağımsızlığını öngören 6 Temmuz 1827 ve 22 Mart 1829 tarihli Londra protokolü ve antlaşmasını kabul edecekti.

• Rusya Tuna nehri ağzındaki adalar hariç, işgal ettiği yerlerden çekilecek ve savaş öncesindeki gibi Prut nehri sınır kabul edilecekti.

• Osmanlı Devleti Gürcistan ve Kafkasya’da işgal edilen yerlerin Rusya’ya ait olduğunu kabul edecek, Rusya ise Ahıska, Poti ve Anapa dışındaki yerleri iade edecekti.

• Sırbistan ile Eşak-Boğdan’a daha önce verilen siyasi-idari haklar teyit edilecek ve genişletilecekti.

• Rus ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe geçebilecek ve Rus uyruklular Osmanlı topraklarında ticaret yapabileceklerdi.

• Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödeyecekti.



*3 şubat 1830’da imzalanan protokolle bağımsız Yunanistan’ın sınırları belirlendi. 24 Nisanda

Osmanlı Devleti tarafından da onaylanan protokol kararları uyarınca, ilk defa Osmanlı hâkimiyetindeki bir millet resmen bağımsızlığını kazanmış oldu.



OSMANLI AFRİKASI’NDA YENİ SORUNLAR:FRANSA’NIN CEZAYİR’İ İŞGALİ


*1534 yılında Barbaros Hayrettin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılan Cezayir, daha sonra fethedilen Tunus ve Trablusgarp ile birlikte “Garp Ocakları” adıyla teşkilatlandırılmış ve burada özel bir yönetim kurulmuştu.

*Cezayir, XVII. yüzyıl sonlarından itibaren yeniçeri ocağının temsilcileri tarafından seçilen “Dayılar” tarafından yönetilmeye başlandı.

*Garp Ocakları içinde en büyük donanmaya sahip olan Cezayir’de, eyalet gelirleri büyük oranda korsanlık yoluyla elde ediliyordu.

*Mısır’ı işgal eden Fransızlara karşı Ebukır deniz savaşını kazanan İngilizler,Trafalgar deniz savaşında da rakiplerini yenerek Akdeniz’in tartışmasız en güçlü donanmasına sahip olduklarını ispat ettiler.

*Cezayir Dayısı İzmirli Hüseyin Paşa, Fransa’nın işgal girişimine âdeta zemin hazırladı.

*Dayı Hüseyin Paşa, alacağına karşılık olarak bazı Fransız gemilerine el koydu. 29 Nisan 1827 günü Dayı İzmirli Hüseyin Paşa borç meselesini tartıştığı Fransız konsolosu Pierre Deval’in yüzüne elindeki yelpaze ile vurunca siyasi ilişkiler kesildi.

*Bu olayı bahane eden Fransa Cezayir sahillerini abluka altına aldı

*Cezayir’in tümünü ele geçirmeleri, ancak Emîr Abdülkâdir komutasındaki direnişçilerin yenilmesiyle mümkün olabildi .

*Kuzey Afrika’da ilk kez toprak kaybedenOsmanlı Devleti, güçlü bir sömürgeci devlet olan

Fransa ile doğrudan sınır komşusu oldu.



İRAN-OSMANLI SAVAŞLARI VE ERZURUM ANTLAŞMASI


*Osmanlı orduları, kuzey’de Erzurum önlerine kadar gelen, güneyde ise Bitlis üzerinden Diyarbakır’a yönelen İran kuvvetleri karşısında fazla direnemediler. Ancak bu sırada ortaya çıkan kolera salgını İran ordusunu kırıp geçirince, şah barışn istemek zorunda kaldı.

*1746yılında yapılan barış anlaşması esas alınarak, Erzurum Antlaşması imzalandı .Osmanlı Devleti doğu cephesindeki savaşı sona erdirmiş oldu.



MERKEZİYETÇİ DEVLETİN İNfiASI VE KÖKLÜ REFORMLAR SÜRECİ



Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması (Vak’a-i Hayriye)


*Yeniçeri ocağı, XIV. yüzyılda kuruluşundan XVI. yüzyılın sonuna dek devletin büyümesinde en önemli araç oldu.

*Ancak XVII. Yüzyılla birlikte; padişahların seferlere gitmeyi terk etmeleri, kayırmacılık ve rüşvetle ocağa asker alınması, makam ve mevki hırsıyla vezirlerin ve ocak ağalarının yeniçerileri isyana teşvik etmeleri, ocağın düzenini tamamen yozlaştırdı.

* Özellikle modern savaş tekniklerine ve askeri eğitime karşı sergiledikleri şiddetli muhalefet

nedeniyle, ocak zamanla iflasın eşiğine geldi.

*Padişah ve devlet adamları yeniçerilere dokunmanın riskli olacağını düşündüklerinden Eşkinci adıyla yeni bir askeri birlik oluşturdular

*Yeniçeriler, geleneği bozmayıp isyan ettiler. Ancak bu defa devlet geleneksel yaklaşımını sergilemeyerek asileri tepelemek üzere harekete geçti. Başkentte yaşanan iç savaş sonucunda yeniçeri ocağı ortadan kaldırıldı (15 Haziran 1826).

*Siyasi ve askeri reformlar bakımından dönüm noktası olan bu olay, devrin kaynaklarında Vak’a-i Hayriye (Hayırlı Olay) şeklinde nitelendirilmiştir.

*Yeniçeri ocağının yerine kurulan yeni ordu Asakir-i Mansure-i Muhammediye(Hz. Muhammed’in Muzaffer Askerleri) şeklinde adlandırıldı.

*Yeni ordunun finansmanı amacıyla, Evkaf-ıHümayun Nezareti ve Mukataat Nezareti kuruldu.

* Yeni askeri sistemle yeniçeri ağalığı (Ağa Kapısı) da kaldırılarak Daha sonra genelkurmay başkanlığının işlevini üstlenecek Seraskerlik makamı ihdas edildi.

*Askeri talim ve yürüyüşlerin önemli unsurlarından olan bando ihtiyacını karşılamak üzere Mehterhâne kaldırılarak Mızıka-i Hümayun kuruldu (1834) ve başına devrin önde gelen müzik adamlarından İtalyan Guiseppe Donizetti getirildi.

*Redif teşkilatı adıyla ihtiyat (yedek) ordusu kuruldu.

* Kurmaylık eğitimi vermek üzere bugünkü harp akademilerinin temelini oluşturan Mekteb-i

Fünûn-ı Harbiye eğitime başladı


* Yeni ordunun üniforma, bot ve diğer teçhizatının karşılanması amacıyla feshane, debbağhane (deri imalathanesi) ve iplikhane adlarıyla imalathaneler kuruldu.



MISIR SORUNU


*Şark Meselesi’nin önemli bölümlerinden birini teşkil eden Mısır Sorunu, XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’ni parçalanmanın eşiğine getirmiştir.



*Babıâli; yıllık vergiyi ödemek, Hicaz’ı işgal eden dini-siyasi bir hareket olan Vehhabi isyanını bastırmak şartlarıyla Kavalalı Mehmed Ali Paşa’yı Mısır valisi olarak atadı (Temmuz 1805).

*Kavalalı, 1807’de İskenderiye’ye çıkartma yapan İngilizleri geri püskürtmeyi başardığı gibi, Vehhabi

isyanını da bastırdı.

*Sudan’ı ele geçirdikten sonra tarım ve ticaret alanında önemli reformlar gerçekleştirdi.

* Fransız subayların katkısıyla Batı tarzında eğitim kurumları ve güçlü bir ordu tesis etti.

*Bu tür reformist adımlarla merkezi gölgede bırakan Kavalalı, Mısır’ı ekonomik ve askeri yönden adeta güçlü bir devlet haline getirdi.

*Navarin baskınıyla Osmanlı-Mısır donanmalarını yakması tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu. Bu olayın ardından Kavalalı’nın padişahtan izin dahi istemeden ordusunu bölgeden çekmesi, merkezle Mısır ilişkilerinde kırılmaya yol açtı.



* Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Mora elden çıktığından Kavalalı, Mora’ya karşılık Suriye valiliğinin verilmesini istedi. Merkez ise sadece Girit valiliğinin verilebileceğini bildirince, ilişkiler daha da gerildi.

*Mısır ordusu İbrahim Paşa komutasında 1831 kışından itibaren Gazze, Yafa,

Kudüs, Hayfa ve Akka’yı, kısa süre sonra da Lübnan emirinin yardımıyla Sayda,

Beyrut ve Trablus gibi Suriye’nin diğer bölgelerini ele geçirdi. Ardından fazla zorlanmadan

18 Haziran 1832’de Şam’a girdi.

*Kavalalı, ordusunu Anadolu’ya sevk etti. Bu defa Sadrazam Reşid Mehmed Paşa komutasında gönderilen merkez ordusu Konya’da bir kez daha mağlup oldu

*Böylece Mısır kuvvetlerine başkent İstanbul yolu açılmış oldu.

*Mısır ordusunun Anadolu’yu işgali karşısında askeri ve siyasi açıdan yetersiz kalan Babıâli, en büyük hasmı olan Rusya ile Hünkâr İskelesi adıyla bir savunma antlaşması , İngiltere’yle de bazı

mali ayrıcalıklar veren Baltalimanı Ticaret Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır .


*Bu nedenle son çare olarak II. Mahmud’un talimatıyla Rusya’dan fiilen askeri müdahale talep edildi ve

Rus filosu Beykoz açıklarına demirleyerek karaya 5 bin asker çıkardı

*Rusya’nın Boğazlardan dost devlet statüsüyle geçip Akdeniz’e açılması ve Babıâli’yi himayesine alması İngiltere ile Fransa’yı telaşlandırınca, bu iki devlet Mısır valisine ordusunu geri çekme konusunda baskı yapmaya başladılar.

*Bu baskı sonuç verince, devletle asi valisi arasında KÜTAHYA SÖZLEŞMESİ imzalandı Busözleşmeye göre;

*
Mehmed Ali Paşa’ya Mısır ve Girit’e ek olarak Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliği ile Adana muhassıllığı (bölgenin vergilerini toplama hakkı) verildi ve böylece Mısır sorununun birinci perdesi kapandı.

*Babıali,Kavalalı’nın savaşı yeniden başlatma ihtimalinden ötürü, Rusya ile bir savunma antlaşması imzalayarak kendisini resmen güvenceye almak istedi.

HÜNKÂR İSKELESİ ANTLAŞMASI imzalandı (8 Temmuz 1833). Buna göre:

• Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa, Rusya masraşarı karşılanmak kaydıyla askeri yardım gönderecekti.

• Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti diğer devletlere Boğazları kapatacaktı.

• Bu savunma antlaşması sekiz yıl süreyle geçerli olacaktı

*Mısır sorununun çözümünde İngiltere’nin desteğini sağlamak için BALTALİMANI

TİCARET ANTLAŞMASI imzalandı (16 Ağustos 1838). Bu antlaşmayla:


• Osmanlı pazarlarında yabancı mallar çoğalmış, ticaret gelirlerinin büyük bölümü yabancıların eline geçmiştir. Bu durum Osmanlı Devleti’nin ekonomik açıdan dışa bağımlılığını arttırmıştır.

• Osmanlı Devleti verdiği ayrıcalıklarla Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya karşı İngiltere’nin yardımını sağlamıştır.

• Osmanlı memleketlerinde uygulanan iç gümrük vergisinden yabancılar muaf tutulmuştur.



*Bu antlaşmaya tepki gösteren Fransa ile yeni bir ticaret antlaşması imzalayarak Baltalimanı Antlaşması’nda İngilizlere tanıdığı ayrıcalıklara benzer haklar vermiştir.





DEVRİN KARAKTERİSTİĞİ VE GERÇEKLEŞTİRİLEN REFORMLAR

*III. Selim’in ve IV. Mustafa’nın 1808’de katlinden sonra hanedanın yegâne erkek ferdi olarak kalan II. Mahmud, kendisinden sonra gelen tüm Osmanoğulları’nın atasıdır. Hanedan ondan sonra peş peşe tahta çıkan oğulları Abdülmecid ve Abdülaziz üzerinden, iki koldan yürümüştür.



*II. MAHMUD’UN SALTANATI SÜRECİNDE KLASİK OSMANLI DEVLET YAPISINI DÖNÜŞTÜREN DİKKAT ÇEKİCİ ŞU DÜZENLEMELER YAPILMIŞTIR:

• Sadaret makamına bağlı bir birim olarak Osmanlı memur ve diplomatlarının yabancı dil eğitimi almaları için Tercüme Odası kuruldu

• Medreselerin yanında Avrupa tarzında eğitim veren okullar açıldı, ilköğretim zorunlu hale getirildi

Müsadere (devletin şahısların mallarına el koyması) ve Angarya usulü kaldırıldı

• Askeri reformlar kapsamında Sekban-ı Cedid (1808) ve Eşkinci Ocakları kuruldu

Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kuruldu.Yeniçeri Ağalığı kaldırılıp Seraskerlik (genelkurmay)makamı ihdas edildi

• İstanbul’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla bozulan eski sistemin aksaklıklarını gidermek amacıyla, kolluk kuvveti ve belediye hizmetlerini yerinegetirmek üzere İhtisab Nezareti kuruldu

• Yeni ordunun finansmanı için vakıf gelirlerinin merkezileştirilmesi amacıyla Evkaf Nezareti (1826) ile Mukataat Nezareti kuruldu

• Askeri doktor, cerrah ve eczacı yetiştirmek amacıyla Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Mamure adlarıyla yeni okullar açıldı .

Muhtarlık teşkilatıkuruldu .

• Farklı branşlarda eğitim almak üzere yurt dışına öğrenciler gönderildi .

• Tımar sistemi kaldırıldı ve dirlik arazileri hazineye devredildi .

İlk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi yayın hayatına başladı .

İlk kez askeri amaçlı nüfus, emlak ve arazi sayımları (tahrir) yapıldı .

• Eski saray protokolüne ait gereksiz merasimler terk edildi. Sırkâtipliği kaldırıldı ve yerine mabeyn başkâtipliği kurularak saray sekretaryası oluşturuldu.

• Askeri eğitim açısından pratik olmayan Mehterhâne kaldırılarak yerine Mızıka-i Hümayun adıyla yeni bir askeri bando kuruldu.

Redif teşkilatı adıyla ilk defa ihtiyat sistemine geçildi ve yedek ordu kuruldu.

• Piyade ve süvari subaylarının eğitimi amacıyla Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye adıyla bugünkü harp akademisinin çekirdeğini oluşturan okul açıldı .

• Devlet memurlarının kılık kıyafetinde değişiklik yapılarak ceket, pantolon ve fes giyme zorunluluğu getirildi.Memurların özlük hakları, çalışma saatlerive tatil günleriyle ilgili düzenlemeler yapıldı .

Posta teşkilatı kuruldu, pasaport ve karantina usulü uygulamaya kondu.

• Ordunun giyim-kuşam ihtiyaçlarının karşılanması için Feshane, Debbağhane(deri imalathanesi) ve İplikhane gibi küçük ölçekli imalathaneler kuruldu.

• Dış dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla Avrupa başkentlerinde atıl durumdaki elçilikler aktif hale getirildi .

• Devlet dairelerine ve kışlalara padişahın resmi (Tasvir-i Hümayun) asıldı.

Tımar ve zeamet sistemi kaldırılarak aşamalı olarak 1838’ten itibaren maaş sitemine geçildi.

• Yolsuzlukları önlemek amacıyla yargı mensupları ve memurlara ilişkin ceza kanunnameleri yürürlüğe kondu, devlet kadroları için sınav sistemi getirildi.

• Avrupa’daki gibi kabine sistemine geçişin hazırlığı olarak bakanlıklar (nezaretler)kuruldu ve sadaret makamı başvekâlete (başbakanlık) dönüştürüldü.

• Bayındırlık ve sağlık işlerini düzene koymak için Meclis-i Umur-ı Nafia ile Meclis-i Umur-ı Sıhhiye adıyla iki yeni birim kuruldu .

Dâr-ı Şurâ-yı Askeri, Meclîs-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ve Dâr-ı fiurâ-yı Bâbıâlî adlarıyla sivil-askeri yüksek mahkeme, danışma ve yasama meclisleri kuruldu

• Yüksek okullara öğrenci yetiştirmek için rüşdiyeler , devlet memuru yetiştirmek için ise Mekteb-i Maârif-i Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye adlarıyla yeni okullar açıldı .



*
II. Mahmud 1829-37 yılları arasında yine bir ilk olarak farklı tarihlerde beş kez yurt gezisine çıktı.

*İngiltere’den alınan ilk buharlı gemi olan ve Sürat adı konan gemiyle Tekirdağ, Çanakkale Boğazı, Gelibolu, Edirne, Gemlik, İzmit, Varna, Şumnu, Silistre, Rusçuk gibi Ege ve Doğu Trakya’ya yapılan bu gezilerde; halka mızıka (askeri bando) dinletilmiş, fes, süslü bir pelerin (harvâni) ve sırmalı pantolonuyla halka bizzat model gösterilmiştir.

*II. Mahmud sadece yukarıda sıralanan reformları gerçekleştirmekle kalmamış, bu büyük dönüşümün adını da “TANZİMÂT-I HAYRİYYE VE TANZİMÂT-I MÜLKİYE” olarak koymuştur.

























OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



7. ÜNİTE ÖZET



OSMANLI RESTORASYONU: TANZİMAT DÖNEMİ



Sultan Abdülmecid’in Tahta Çıkışı




*Sultan II. Mahmud’un beklenmeyen ölümü 1 Temmuz 1839 tarihinde halka duyuruldu



*Hüsrev Paşa Sadrazam M. Emin Rauf Paşa’nın elinden sadaret mührünü zorla aldı.



*Hüsrev Paşa, Sultan Abdülmecid’in de iznini alarak, daha önce “Başvekillik” olarak işlevi azaltılmış sadaret makamını yeniden “Sadrazamlık” haline dönüştürerek bu görevi üstlendi.



OSMANLI RESTORASYONU:

TANZİMAT DÖNEMİ


* “Alafranga” padişah olarak anılan Abdülmecid’in Mustafa Reşid Paşa’dan etkilendiği açıktır.

*Mustafa Reşid Paşa padişahın onaylaması ve Meclis-i Hass-ı Vükela (bu maksatla toplanan bakanlar kurulunun) mazbatasıyla 3 Kasım 1839’da Gülhane meydanında “Tanzimat Fermânı” diye anılan Hatt-ı Hümâyûn’u toplanan kalabalığa bizzat okudu.



*Bu fermanın en temel mesajı kanun karşısında eşitlik,can ve mal güvenliğinin sağlanması, vergi ve askerlik gibi halkı doğrudan ilgilendiren konular üzerinde durmasıdır.



BİTMEYEN BUHRAN: MISIR MESELESİ VE LONDRA KONFERANSI




*Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’ya Hüsrev Paşa da bir mektup göndererek acilen İstanbul’a gelmesini bildirmişti. Ancak, Ahmed Fevzi Paşa Hüsrev Paşa’nın kendisine bir kötülük edeceğini düşündü ğünden ansızın rotasını Mısır’a çevirerek M. Ali Paşa’ya sığındığını bildirdi.



*Osmanlı İmparatorluğu hem kara hem de deniz gücünü bir anda kaybetmişti.



*M. Ali Paşa padişaha itaat edeceğini ancak yanında bulunan Hüsrev Paşa ve ekibinin görevden alınması,

yönetimi altında bulunan toprakların ise verasetle kendi yönetiminde kalmasına müsaade edilmesini şart koştu.



*Fransa’nın inatçı tutumu karşısında, 15 Temmuz 1840’da diğer dört devlet (İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya) bir anlaşma metni üzerinde mutabık kaldı. LONDRA ANTLAŞMASIdiye bilinen bu muahede beş maddeden meydana gelmekteydi.

* Özetle, donanmanın iadesi, vergi miktarı (vergiler padişah adına toplanacak ve dörtte biri merkeze gönderilecek) ve siyasi bağlılığın yanı sıra, Mısır verasetle, Akka ve çevresi ise kayd-ı hayat şartıyla M. Ali Paşa’ya bırakılacaktı.



*M. Ali Paşa 1840 yılının Kasım ayının sonunda anlaşma şartlarını kabul edeceğini bildirdi.



*M. Ali Paşa’nın ilerleyen süreçte, devlete itaat ettiğinin anlaşılması üzerine kendisine

1842’de Sadrazamlık rütbesi ve nişan verildi. 19 Temmuz 1846 tarihinde ise İstanbul’a gelerek

padişahı ve devlet adamlarını ziyaret ederek adeta kendisi ile merkez arasındaki buzları eritti.




*İngiltere ve Avusturya, Mısır sorununun bu şekilde sonuçlanmasından sonra Boğazlar meselesini gündeme getirdi. Daha önce bahsi geçen beş devlet (İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Prusya) bir araya gelerek 13 Temmuz 1841 tarihinde dört maddelik BOĞAZLAR ANTLAŞMASI’NI imzaladılar.



*Bu antlaşmanın gerisinde yatan ana sebep yukarıda da geçtiği gibi, Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin engellenmesiydi.



*Yeni antlaşmaya göre, Osmanlı Devleti barış zamanı dâhil, boğazları bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı tutacak ve anlaşmada imzası olan her devlet bu şarta tabi olacaktı.



*Boğazların ticaret gemilerine açık, savaş gemilerine kapalı olması Boğazlara uluslar arası

bir statü kazandırdığı gibi; en azından Osmanlı Devleti’ni de Rusya’nın baskısından korudu.

Mısır meselesinin çözümünde yabancı devletlerin rolleri ne ölçüde etkili olmuştur?



Tanzımat’a Tepkiler: Lübnan Olayları Örneği




*Tanzimat’ın ilanı bazı bölgelerde irili ufaklı kargaşalara sebep olmuştu. Demografiközelliklerinden dolayı Lübnan bölgesindeki kargaşa daha farklı bir mahiyete büründü.

* Cebel-i Lübnan dağı eteklerinde bu bölgede Dürzî, Nusayrî ve İsmailî gibi toplulukların yanı sıra Marunî ve Katolik Rumlar da yaşamaktaydılar.



*Dürzî: Fatımî yöneticilerinden Hâkim bin Emrillah’ın ilah olduğuna ilk inanan Muhammed Derezî’ye

nispetle Mısır’da ortaya çıkmış daha sonra Şam taraflarına gelen heterodoks bir guruptur.



*Marunî:
VII. Yüzyılda Süryani Ortodoks kilisesinden ayrılarak bağımsız bir kilise etrafında toplanan gruba verilen isim.



*Dürzîler, Marunîlere saldırarak iki Fransız manastırını bastılar ve bir rahibi öldürdüler.



*Bunun üzerine, uluslararası bir soruna dönüşen bu olaylara Halil Rıfat Paşa’nın yerine bizzat Hariciye Nazırı şekip Efendi ve Beyrut’a geldi.



*Şekip Efendi, görevinden ayrılmadan önce sekiz maddelik bir beyanname neşrederek bölgede huzur ve sükunu sağlama adına önemli bir hizmette bulundu.

*Buna göre, Cebel-i Lübnan bölgesinde bir Dürzî bir de Marunî kaymakam bulunacak

ve bunlar Sayda valisine bağlı olacaklardı.

*Her kaymakama bağlı ayrı ayrı yetkileri olan meclisler oluşturulacak ve tüm cemaatler bu mecliste temsil edilecekti.

*Lübnan devlet hazinesine 3500 kese vergi verecek ve bu vergiler ise mükelleflerden

güçlerine göre tahsil olunacaktı.

*Bu kurallar ondan sonra da işletildi ve bu şekilde Lübnan’da asayiş sağlanmış oldu.





MUSTAFA REŞİD PAŞA’NIN SADARETİ




*Abdülmecid hayli yaşlanmış bulunan Sadrazam M. Emin Rauf Paşa’nın görevine son vererek yerine Mustafa Reşid Paşa’yı tayin etti



*M. Reşid Paşa’nın dini gerekleri yerine getirmediği ve din adamlarına hürmet etmediği propagandası yapılarak padişah nezdindeki itibarı düşürüldü. Hatta daha da ileri gidip hanedan düşmanı olduğu ve

gizliden gizliye cumhuriyet rejimine taraftar olduğu iddiaları Sultan Abdülmecid’e kadar ulaştırıldı.



* Bütün bu kampanyalardan etkilenen padişah kendisini görevden alarak yerine İbrahim Sarım Paşa’yı getirdi (28 Nisan 1848). Fakat, bu atama da uzun sürmedi, şaşırtıcı bir şekilde Mustafa Reşid Paşa eskisine göre daha güçlü bir şekilde yeniden sadrazam oldu



1848 İHTİLALLERİ VE BALTALİMANI ANTLAŞMASI




*1829 Edirne Antlaşması ile özerkliği güçlendirilen Eflak ve Boğdan a sirayet eden ihtilal üzerine Rusya kuzeyden bölgeyi işgal etti.

*Osmanlı Devleti ise temkinli hareket etmekle birlikte güneyden bu işgal hareketine katılmış oldu.

*1 Mayıs 1849’da iki devlet arasında BALTALİMANI ANTLAŞMASIimzalandı.

*Bu antlaşma ile bir daha isyana teşebbüs edilmemesi için gerekli önlemler alındı.

*Ayrıca bölgede asayiş sağlanana kadar Rus ve Osmanlı kuvvetleri orada bulunacaktı.

*Voyvodaların halk tarafından seçilmesi ve bir meclisin kurulması gibi maddeler de anlaşmada yer alıyordu.

*Bu antlaşmayla uzun vadede Eflak ve Boğdan üzerindeki Rus nüfuzu arttı.



MÜLTECİLER MESELESİ




*Macarlar, Avusturya idaresinde yaşayan bir millet olarak çıkan ihtilallerden etkilenmiş ve milli bir direnişe geçmişlerdi.

*Macar bağımsızlık hareketinin önderi olan Lajos Kossuth (Koşut) Viyana’dan tamamen ayrılmak fikrindeydi.



*Başta Macar cumhurbaşkanı Kossuth olmak üzere, Jozef Bem, Kmety ve Dembinsky gibi Macar yetkilileriyle birlikte binlerce Macar ve Polonyalı 1849 yılının Ağustos ayında Osmanlı topraklarına sığındılar.

* Mülteciler önce Vidin ve fiumnu, daha sonra da Kütahya’ya yerleştirildiler

* Böylece, Osmanlı Devleti uluslararası arenada “Mülteciler Sorunu” denilen yeni ve doğrudan kendisinin çıkarmadığı bir problemle uğraşmak durumunda kaldı.



*Aslında bu tutum, Avrupa’da Osmanlı Devleti lehine bir havanın gelişmesine yardım etti. Hatta, İngiliz gençleri Londra’da Osmanlı büyükelçisi Musurus Paşa’nın arabasını atlarından ayırarak, kendileri çektiler. Bu bir sevgi gösterisiydi.



*Nitekim, Abdülmecid’in “tâcımı ve tahtımı veririm, ama devletime sığınanları asla vermem” deyişi bütün dünyada akisler buldu.



*Müslümanlığı seçen mültecilerden bazılarının devlete önemli hizmetlerde bulundukları bilinmektedir. Bunlardan Mustafa Celaleddin ismini alan birisi paşalık rütbesine kadar

yükseldi. Asıl ismi Konstantyn Borzecki olan ve 1869’da “Les Turcs Anciens et Moderns”

adıyla Türklerin tarihini yazan bu kişi ünlü şair NAZIM HİKMET’İN büyük dedesidir.



RUSYA’NIN TAHRİKİ: KARADAĞ İSYANI




*Bölgeyi dini reisleri olan Vladikalar yönetiyordu.

*Bu ruhani reisler ise Petersburg’daki Rus kilisesinden onay alıyorlardı.

*Bu fiilî durumu Rusya yerinde değerlendirerek Vladika Danilo’yu Karadağ Prensi ilan etti.

* Rusya’da olup Karadağ’a dönen Danilo, aldığı destek ile Osmanlı Devleti’ne karşı isyan bayrağını açtı.



*Babıâlî, bu isyan karşısında derhal Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’yı Karadağlıların üzerine gönderdi.

* Beş koldan ilerleyen Osmanlı ordusu karşısında varlık gösteremeyen Karadağlılar Rusya ve Avusturya’dan yardım istedi. Avusturya bu durumu şiddetle protesto ederek, İstanbul’a bir heyet gönderdi ve Osmanlı ordusunun ilerlemesini durdurmasını talep etti.

*Babıâlî daha fazla sorun istemediği için 8 Mart 1853’de Karadağlılar ile sınırların muhafaza edilmesini içeren bir antlaşma imzaladı.









KIRIM SAVAŞI VE ETKİLERİ (1853-56)

Savaşa Bahane: Kutsal Mekanlar Meselesi




*Kudüs üç semavi din tarafından da kutsal mekan olarak kabul edilmektedir. Yahudiler

nazarında olduğu kadar özellikle, Hristiyanların nazarında da ayrı bir öneme

sahiptir. Ayrıca Müslümanlar’ın ilk kıblesidir.



*Bu kutsal mekânların korunması, bakımı gibi hususlar tarihte sürekli aynı dinin mensupları

olan Ortodoks, Gregoryen ve Katolikleri karşı karşıya getirmişti.



*Rusya Ortodoksların hâmisi iken, Fransa’da Katolikleri koruyup gözetiyordu.



*Rusya 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile İmparatorluk coğrafyasında bulunan Ortodoksların resmî kollayıcısı olur iken, bir taraftan da Ortodoksların serbest bir şekilde hac ibadetlerini yapabilmelerini sağladı.



*Süregelen bu anlaşmazlıklara bir çare bulmak maksadıyla Babıâlî, bütün mezheplerin temsil edildiği bir komisyonun kurularak herkesin sahip olduğu hak ve imtiyazların ortaya çıkarılarak bir uzlaşma sağlanmasını istedi.

* Ancak, hem Katolikler hem de Ortodokslar bu komisyon fikrini kabul etmediler.



*Bu gelişmeler üzerine Rus Çarı I. Nikola, Rusya Bahriye nazırı ve Finlandiya genel valisi olan Prens Mençikof’u fevkalade elçi sıfatıyla 28 fiubat 1853 tarihinde İstanbul’a gönderdi.



*Mençikof, hiçbir protokol kaidesine uymadan resmi üniforması yerine günlük kıyafetleri içerisinde Babıâlî’ye gelerek Sadrazam ile görüştü.



*Mençikof, Kutsal Makamlar için Ortodoksların isteklerinin kabul edilmesinin yanı sıra, Fener

Rum Patrikhanesi için de yeni imtiyazların tanınmasını istiyordu.



*İngiliz elçisi, saray çevresinde kendisine bir hayli itimat edilen ve halk arasında “İngiliz Sultan”

şeklinde anılan bir kişi olan Lord Straford Canning’di.
Hariciye Nâzırı’na Rus tekliflerinin

hemen reddedilmemesini, müzakere yolunu açık tutmasını tavsiye etti.



*Mençikof’un devlete karşı girdiği mütekebbir tavırdan dolayı İstanbul halkı o derece sıkılmı

ştı ki, geminin gittiği gün elçinin bir daha gelmemesi için bazı kadınların evlerinden sokaklara

sıcak su döktükleri görüldü.



KIRIM SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI




*Rus yayılma politikalarının sadece Osmanlı Devleti’ni hedef almaması genel olarak İngiliz ve Fransızlar’ın da menfaatlerini zedelemesi onların Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmesini sağladı.

*Böylece Osmanlı, İngiliz ve Fransız ittifakı kuruldu. Bir süre sonra da bu ittifaka Sardunya Krallığı katıldı.



KIRIM SAVAŞI’NIN SONU: İLK BORÇLANMA, TELGRAF VE DEMİRYOLLARI



*Kırım savaşı sırasında Türk harp tarihine altın harşer ile geçecek bazı olaylar yaşanmıştı

r. Silistre Muharebesi bunlardan biri olup, Güney Dobruca’da stratejik bir noktada bulunan

Silistre kalesini 80 bin Rus askere karşı sadece 10 bin Osmanlı askeri korumuştur.

Sonuçta Rusların mareşalleri ağır bir şekilde yara almış, top ve bayraklarını terk etmek

zorunda kalmışlardır. Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre piyesinde işte bu destansı mücadeleyi

konu edinmiştir.




*Ruslar antlaşma yapmayı kabul ettiler. 1 şubat 1856’da Viyana Protokolü imzalanarak barış için ön şartlar kabul edildi.



*Osmanlı Devleti 28 Haziran 1855’de artan savaş masraflarını karşılamak maksadıyla tarihinde ilk defa İngiltere’den borç almıştır.



*Osmanlı tarihinde ilk olan bu olaya “Dış Borçlanma” ya da “Dış İstikraz” adı verildi.



* Kırım savaşı sürerken ilk defa Osmanlı ülkesinde telgraf kullanıldı.



*Fransızlar ve İngilizler Kırım Savaşı’na katıldıktan sonra birliklerinden süratle bilgi almak maksadı

yla Rusçuk-Bükreş ve Varna-Ballava hatlarını yapmışlardı.



PARİS BARIŞ KONFERANSI (30 MART 1856)




*Paris Barış Konferansı’ndan önce İstanbul’da iki önemli gelişme yaşandı. 4 şubat 1856 tarihinde Fransız elçisi Touvenol sefarethanede büyük bir balo tertip etti. Bu arada Sultan Abdülmecid’e Legion D’Honneur nişanı verildi.



*Bu sırada yaşanan ikinci önemli olay ise, 18 şubat 1856’da Islahat Fermanı’nın ilan edilmesiydi.Gayrimüslim Osmanlı tebaasının haklarının yeniden ele alındığıve detayları daha sonra ele alınan bu ferman ile Osmanlı devleti barış görüşmelerisırasında elini güçlendirmeye çalışıyordu.



*Pek çok münakaşa ve anlaşmazlıktan sonra 30 Mart 1856 tarihinde bir anlaşma sağlanmış oldu.



*Bu uyuşmanın en önemli niteliği Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletler topluluğu

içerisinde kabul edilip Devletler Umumi Hukuku’ndan yararlanması durumudur.




*Paris Barış Konferansı’nın en önemli maddelerinden biri 9.maddedir.



*
Burada Islahat Fermanı ile durumları güçlendirilmiş gayrimüslim unsura tanınan haklara vurgu yapılarak bunun takdir edilmesi isteniyordu. Bu vesile ile diğer devletlerin Osmanlı Devleti’ne karışma haklarının bulunmadığı ifade edilmişti.



*Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü yeniden temin edilmiş ve 1841’deki Boğazlar

sözleşmesi yürürlükte kalmıştır.

*Rusya’nın ve Osmanlı’nın Karadeniz’de tersane ve savaş gemisi bulundurmaması ve bu bölgenin tarafsız olarak deniz ticaretine açık olmasına karar verildi.

*Rusya Besarabya bölgesini boşaltarak Tuna kıyısından uzaklaştırıldı.



*Eflak-Boğdan (Memleketeyn) ve Sırp Beyliklerinin yarı-otonom statüleri güçlendirildi.



*İngiltere Akdeniz’de Hindistan’a giden sömürge yolunun ve deniz ticaretinin güvenliğini temin etti.



* Napolyon savaşlarından sonra etkisini kademeli bir şekilde yitirmiş olan Fransa yeniden önemli bir güç olduğunu göstermiş oldu.



*Sardunya krallığı ise, Avusturya’nın muhalefetine rağmen İtalya birliğini savunduğunu bu antlaşma aracılığı ile yayma fırsatı yakaladı.



İLGİNÇ BİR MUHALEFET OLAYI: KULELİ VAKASI



*Paris antlaşması sonrasında dış müdahalelerden kaçınamayan Osmanlı Devleti içerisinde ilginç muhalefet grupları türemeye başladı.

*Bu karışık atmosfer içinde gizli bir ittifakın Sultan Abdülmecid’e suikast düzenleyip bir taht değişimi girişiminde bulunacakları son anda tespit edildi.

*Kendilerine “Fedai cemiyeti” denilen bu grup bir takım müderris, şeyh, askeri ve sivil bürokratların yanı sıra çeşitli meslek sahibi kimselerden oluşuyordu.

*Başlarında Nakşibendi tarikatına mensup Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi ve Rumeli ordusu feriklerinden Hüseyin Daim Paşa bulunuyordu.



*İttifaka alınmaya çalışılan Tophane Mızıka Başçavuşu Erzurumlu Ahmed yetkili makamlara başvurarak bu gurubudeşifre etti.





ORTODOKS KİLİSESİNİN BÖLÜNMESİ

*1860 yılında Bulgar Ortodokslarından oluşan bir heyet Rum patriğinin ruhani üstünlüğünü reddeden ve onlardan ayrılmak istediklerini ifade eden bir dilekçe sundular.

*Babıâlî, eski düzenin değişmesine taraftar olmadığı nı bir süre sonra göstermiş oldu. Bulgarların İstanbul’da yeni seçilen patrik Yuvakim Efendi’ye tabi olmalarını istiyordu.



*Bu sırada, Papa tarafından başpsikoposluğa yükseltilmeye çalışılan Joseph Sokolsky’nin Odesa’ya firar etmesiyle bu taşkınlıklar bir süreliğine de olsa durma noktasına geldi.



*Sultan Abdülmecid, Devrinde Dolmabahçe Sarayı,Küçüksu, Tophane Kasrı, Ihlamur Köşkü gibi yapıların yanı sıra Bezmialem Valide Sultan, Ortaköy ve Hırka-i Şerif camileri de inşa edildi. Medine’de Hz. Muhammed’in kabrinin bulunduğu Mescidi Nebevi’yi genişleterek Müslümanlar arasında büyük bir saygı kazandı. Vasiyeti gereği çok sevdiği atası Yavuz Sultan Selim camisindeki Yavuz’un türbesine gömüldü.



OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



8.ÜNİTE ÖZET



ISLAHAT FERMANI’NIN İLAN EDİLMESİ VE ÖZELLİKLERİ




*Kırım Savaşı’na neden olan gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan tebaanın kutsal mekanlar üzerinde sahip olduğu ayrıcalıklardan (Makamât-ı Mübârekemeselesi) ortaya çıkmış ve bu ayrıcalıklar da Paris Barış Antlaşmasıyla Avrupalı devletlerin garantisi altına alınmıştı.

*Islahat Fermanı içerik olarak, Tanzimat Fermanı’nın getirdiği ilkeleri teyit etmekle birlikte bunları biraz daha genişletiyordu.

* Fermanın ana hedefi ise, gayrimüslimleri Müslümanlarla eşit hâle getirecek bazı hak ve imtiyazları sağlamaktı.



TANZİMAT FERMANI’NA GÖRE OLDUKÇA AYRINTILI OLAN ISLAHAT FERMANI’NIN GETİRDİKLERİNİ ŞU BAŞLIKLAR ALTINDA TOPLAYABİLİRİZ:

1. Müslim-gayrimüslim bütün tebaanın can, mal ve namus emniyetinin sağlanması.

2. Müslim ve gayrimüslimlerin dinsel ve mezhepsel hak ve ayrıcalıklarının güvence altına alınması

3. Irk, dil ve din sebebiyle hiç kimse veya tebaanın aşağılanmaması,

4. Mahkemelerde gayrimüslimlerin şahitliklerinin Müslümanlarla eşdeğerde sayılması

5. İltizam usulünün tedricen kaldırılması ve vergilerin, din ve mezhebi ne olursa olsun herkesten eşit bir şekilde ve doğrudan devlet tarafından toplanması;

6. Gayrimüslimlerin eyalet, kaza ve nahiye meclisleriyle Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye gibi yüksek meclislere üye olabilmeleri.

7. Ecnebilere, ticari faaliyetler ve gayrimenkul edinme konularında hak ve kolaylıklar tanınması

8. Gayrimüslimler de dâhil olmak üzere herkesin askerlikle yükümlü olması, gayrimüslimlerden isteyenlerin bu görevi yapmasının yanında, istemeyenler için ise cizyenin kaldırılarak yerine nakdi bedel’in (bedel-i askeri) konulması.



*Tanzimat Fermanı ayrım yapmadan bütün Osmanlı tebaası na yönelik çıkarılmışken, Islahat Fermanı ise, aradaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için yalnızca gayrimüslim tebaaya yönelik çıkarıldı.



ISLAHAT FERMANI’NA KARŞI TEPKİLER



CİDDE OLAYLARI (1858)


*Islahat Fermanı’nın ilan edilmesine karşı Müslümanlar tarafından gösterilen ilk büyük tepki Cidde’de meydana geldi.

*15 Temmuz 1858 tarihinde, tahriklere kapılan yerli Müslümanlar ile hacılardan oluşan büyük bir topluluk, Hıristiyan halka saldırdı.

*Karışıklıklar esnasında, kendi vatandaşlarını korumak derdine düşen Fransız konsolosu ile İngiliz konsolos vekili de öldürüldü.

*Bunun üzerine, İngiliz ve Fransız savaş gemileri Kızıldeniz’den girerek şehri topa tuttukları gibi, konsolosların öldürülmesinden sorumlu görülen eşraftan on kişi de yakalanarak idam edildi.

*Bütün bu gelişmeler, milletlerarası hukuk ilkelerine ve Paris Antlaşması’nın hükümlerine aykırı olduğu kadar, Osmanlı Devleti’nin içişlerine ve hükümranlık hakları na da doğrudan müdahale niteliğini taşıyordu.



SURİYE VE LÜBNAN OLAYLARI (1860-1861)


*Oldukça kozmopolit bir etnik ve dini yapıya sahip olan bu coğrafyada Arap, Türkmen ve Kürtler’den meydana gelen Müslümanlar; Arap Alevileri (Nusayriler); Lübnan ve Suriye’ye dağılmış olup karı

şık (heterodoks) inançlarıyla dikkat çeken Dürziler ve özellikle Lübnan Dağları’nda (Cebel-i Lübnan) ise Katolik Hıristiyan Maruniler yaşamaktaydı.

*Islahat Fermanı, yukarıda isimleri verilen Müslüman ve Hıristiyan topluluklar arasındaki etnik ve dini anlaşmazlıkları ve dolayısıyla gerginlikleri bir kat daha arttırmıştı.

*Nitekim 1860 yılı Mayıs Ayı’nda Sayda’da iki Dürzi’nin öldürülmesi, uzun sürecek kanlı olayların da fitilini ateşledi. Dürziler, Ortodokslar da dahil olmak üzere bütün Hıristiyanlara saldırmaya

başladılar.

*Yağma ve saldırılarda, ünlü Dürzi ailesi Canbulatlar ön safta yer alıyordu.

*Fuat Paşa başkanlığında Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan ve Rusya’nın içinde yer aldığı Avrupa Komisyonu Beyrut’ta çok sayıda toplantılar yaptı

*İlgili devletler arasında 9 Haziran 1861’de İstanbul’da imzalanan ve ardından bir fermanla yürürlüğe giren 17 maddelik LÜBNAN NİZAMNAMESİadlı bir belgede toplandı. Nizamnameye göre;



1. Lübnan, ayrı bir sancak (mutasarrışık) olacak ve yönetimine Osmanlı Devleti tarafından, bölge dışından olmak üzere bir Hıristiyan vali (mutasarrıf)atanacaktı.

2. Irk, dil ve din ayrımı gözetilmeden Lübnan halkını oluşturan unsurlardan her biri, valinin yanında vekil bulunduracaktı.

3. Lübnan’daki ana mezheplerden (Sünni ve fiii Müslüman, Dürzi, Maruni, Katolik, Ortodoks) ikişer temsilci ile 12 üyeli bir idare meclisi oluşturacaktır.

4. Lübnan, idari olarak 7 kazaya ve bunlar da nahiye ve köylere ayrılacak, kazaların kaymakamları vali tarafından tayin edilecekti.

5. Adli olaylar, istinaf ve temyiz mahkemelerinde görülecek ve ayrıca adli meclisler kurulacaktı.

6. Toplanan vergiler, mutasarrışığın ihtiyaçları için kullanılacak, artan miktar ise İstanbul’a gönderilecekti.



*Bir çeşit “imtiyazlı” yönetimi öngören Lübnan Nizamnamesi gereğince, valiliğe vezirlik rütbesi verilen Ermeni Katolik milletinden Davit Paşa getirilmiştir.



SULTAN ABDÜLAZİZ VE DÖNEMİ (1861-1876)




*Veliaht Abdülaziz, Abdülmecit’in beklenmedik ölümü üzerine, 25 Haziran 1861’de 31 yaşındayken tahta çıktı.

*1841’de tedavüle çıkarılan ancak değeri iyice düşen kâğıt paralar (kaime) piyasadan

toplanıp tedavülden kaldırıldı.

* Rüşvet ve yolsuzluklara karışanlar cezalandırıldı ve siyasî mahkûmlar için genel af çıkarıldı.



ABDÜLAZİZ DEVRİNDEKİ REFORMLARA GENEL BAKIŞ



*Abdülaziz döneminde, baş gösteren mâli sıkıntının da en önemli nedenlerinden biri olarak pek çok yenilikler yapılmıştır:

*Sultanahmet Meydanında ilk Osmanlı sergisi olan Sergi-i Umumi-i Osmâni açıldı.

*Aynı yıl, yerli üretimi canlandırmak ve modernleştirmek üzere Islah-ı Sanayi Komisyonu kuruldu.

*Galata ve Eminönü’yü birleştiren Yeni Galata Köprüsü hizmete açıldı.

*1864’te genel nüfus sayımı yapıldı.

*Çırağan ve Beylerbeyi Sarayları O’nun saltanatında inşa edildi.

*Aynı dönemde sarayın kadroları büyük ölçüde genişletildi ve resmi törenler debdebeli bir şekilde yapılmaya başlandı.

*Tersane ve Tophane’nin modernleştirilmesi, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Avrupa’dan alınan toplarla tahkim edilmesi;

*Taksim, Gümüşsuyu ve Taşkışla kışlalarıyla, yeni Mekteb-i Harbiye ve Seraskerlik (bugünkü İstanbul Üniversitesi)binalarının inşa edilmesi;

*Feshane’nin genişletilmesi;

*Haydarpaşa-İzmit, İzmir-Aydı n ve İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryollarının yapımı;

* telgraf şebekesinin genişletilmesi;

*dünyada ilk metrolardan biri olarak kabul edilen Karaköy-Beyoğlu tünelinin açılması;

- Tünel: Yapımına 1871 yılında başlanan Galata-Beyoğlu Tüneli, çift hat olarak 17 Ocak

1875’te hizmete açıldı. Yabancı sermayesiyle inşa edilmiş olan Tünel, aynı zamanda dünyanın ikinci

metrosu olma özelliğinesahiptir.


*ilk atlı tramvayın hizmete sokulması;

*İdare-i Aziziye adlı vapur işletmesinin kurulması;

*donanmanın yenilenip büyütülerek güçlendirilmesi ve modern askeri fabrikaların kurulması, bayındırlık ve askeri alanlardaki yeniliklerdir.



*Eğitim alanında yapılan mühim yenilikler ise şunlardır: Mekteb-i Sultani (Galatasaray

Lisesi), Darülfünün (İstanbul Üniversitesi), Darülmuallimat (kız öğretmen

okulu), Tıbbiye ve Sanayi mektepler
i gibi modern okulların açılması ve eğitim sistemini

yeniden teşkilatlandırmak üzere Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin kabul

edilmesi

*Devlet yönetiminde, Şûrâ-yı Devlet (1868), Bahriye ve Adliye Nezaretleri kuruldu.

*Yabancılara uyrukluk ve Osmanlı topraklarında mülkiyet hakkı verildi; pasaport ve mürur tezkiresi uygulamaları başlatıldı.

*Ayrıca 1866’daki büyük kolera salgını ile Hocapaşa yangını ve ayrıca binlerce binanın yanmasıyla neticelenen 1870’deki büyük Beyoğlu yangını, bu dönemin önemli afetleri arasında yer alır.

*Abdülaziz ,batıve doğu karışımı bir giyimtarzı olan ve “Aziziye” olarakadlandırılan bir modaya da öncülük etmiştir.



ABDÜLAZİZ’İN MISIR SEYAHATİ

*Abdülaziz’in seyahatleri bu alanda ilk ve tek olması bakımından önemlidir.

*İstikbal kaygısıyla hareket eden Hidiv İsmail Paşa, gözüne girmek istediği padişahı seyahati

boyunca çok iyi ağırladı.

* Bütün bunlardan kibir ve gururu kabaran Abdülaziz dönüşünde, uğradığı İzmir ve İstanbul’da da büyük şenliklerle karşılandı. Bunun üzerine padişah, İstanbul halkından askerlik yükümlülüğünü bile kaldırdı.



ABDÜLAZİZ’İN AVRUPA SEYAHATİ




*Abdülaziz, Fransa İmparatoru III. Napolyon’un Paris Uluslar arası sergisine ve İngiltere Kraliçesi Viktorya’nın da Londra’ya davetleri üzerine, 21 Haziran 1867 tarihinde de Avrupa seyahatine çıktı.

*Avrupa ziyareti Abdülaziz’e, yabancı ülkelere resmi ziyaret maksadıyla giden ilk ve tek Osmanlı padişahı unvanını da kazandırmıştır.



MISIR’IN DURUMU VE SÜVEYŞ KANALI’NIN AÇILMASI (1869)


*Mısır hakimi Sait Paşa’ya hocalık yapmış olan Ferdinand de Lesseps

başkanlığındaki bir Fransız şirketi, Süveyş’te bir kanal açma projesini gündeme getirdi.

*İngiltere Hindistan’daki sömürgesine giden yol üzerinde olması ve İngiliz çıkarlarına darbe vuracağı gerekçesiyle kanal’ın açılmasına muhalefet etti.

*Osmanlı Devletinin merkezi de bu projeye sıcak bakmıyordu. Buna rağmen, 1854’te sağlanan imtiyazla,

1859’da Ferdinand de Lesseps kanalı kazılmaya başlandı. On yıl süren bu faaliyet 1869 yılında tamamlandı.



*İngilizler, güvenliğine çok değer verdikleri Hindistan yolu üzerindeki Mısır’ı 1882’de işgal edecek ve doğrudan kendi yönetimlerine alacaktır. Böylelikle, Avrupalılar tarafından paylaşılamayan Süveyş Kanalı

da İngilizlerin kontrolüne geçmiş oldu.

* Akdeniz’de Port Said’den Kızıldeniz’in ucundaki Süveyş limanına kadar uzanan kanalın uzunluğu, 162,5 km. dir.

* Kanalın açılması, Hac yolunu kısalttığı gibi, dünya ticareti için de bir dönüm noktasıydı.

*Zira kanal sayesinde, Akdeniz ile Kızıldeniz ve Hint Okyanusu, dolayısıyla Uzakdoğu birbirine en kısa yoldan bağlanmış oluyordu.



SIRBİSTAN-KARADAĞ VE HERSEK OLAYLARI



*Fransız İhtilâli’nin getirdiği milliyetçilik akımıyla Osmanlı Devleti’nde baş gösteren

ilk ayaklanma 1804 yılında Sırplar tarafından gerçekleştirilmişti.

*Ruslar’la yapılan savaşlar sonucunda imzalanan Bükreş (1812), Akkerman (1826) ve Edirne (1829)

Antlaşmaları’yla, Sırplar’a kısmî özerklik getiren bazı ayrıcalıklar verilmişti.

*Sırp Meclisi 1869’da kabul ettiği bir anayasa ile, Obrenoviç ailesini Sırbistan’ı yöneten hanedan olarak ilan ettiğinde, Osmanlı Devleti durumu kabullenmekten başka bir şey yapamadı.

*Sırplar ve Karadağlılar: Balkanların Slav ve Ortodokskavimleri olan Sırplar ve

Karadağlılar, Bizans geleneğinin bir devamı olarak 19. yüzyılın başlarına kadar Fener-Rum

Patrikhanesi’ne bağlı kalmışlardır. Rusların yoğun panislavizm propagandasına maruz kalan bu iki millet, 1878 Berlin Antlaşması’yla birlikte bağımsız birer devlet olmuşlardır.



EFLAK VE BOĞDAN’IN BİRLEŞMESİ (ROMANYA BİRLİĞİ)




*Fransa’nın da desteğiyle, Osmanlıların Memleketeyn dedikleri Eflak ve Boğdan, 1858’de birleşmeye karar verdi.

* Memleketeyn: Karpat Dağları ile Tuna Nehri arasında yer alan Eflak, Osmanlıların bugünkü

Romanya topraklarına
verdikleri isimdir. Boğdan adı ise, bugünkü Moldavya için kullanılırdı. Her iki bölge için, “iki memleket” anlamında Memleketeyn tâbiri kullanılırdı.

*Osmanlı Devleti’nin yüksek hâkimiyetini kabul eden Eflak ve Boğdan Prenslikleri, şubat 1859’da Prens Aleksandr Jan Kuza’yı başkan seçti.

*Kuza’nın zamanında Romen milli birliğinin tamamlanmasına çalışılmış, böylece bağımsız Romanya devletinin temelleri atılmıştır.



GİRİT İSYANI VE SONUÇLARI (1866-1869)




*Islahat Fermanı’yla birlikte başlayan sürece Yunanistan’ın sürekli teşvik ve tahrikleri de eklenince, Girit’te geniş ölçekli bir ayaklanma çıktı. Amaç, adayı Osmanlı Devleti’nden kopararak Yunanistan’a ilhak etmekti.



Megalo idea:
Büyük Yunanistan’ı kurmak ve İstanbul’u da buraya dâhil edip Bizans İmparatorluğu’nu

yeniden canlandırmak idealine verilen isimdir.

*İsyancılar, kendi kendilerine geçici bir hükümet de kurarak 2 Eylül 1866’da Girit’in Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan ettiler.

*Padişah Abdülaziz, Sadrazam Âli Paşa’yı 2 Ekim 1867’de yeni düzenlemeler yapmak üzere Girit’e gönderdi.

*Avrupalı devletler araya girerek, Ocak 1869’da Paris’te bir konferansın toplanmasını sağladı.



*Hazırlanan GİRİT NİZAMNAMESİ’NE göre, Girit Vilayeti sancaklara ve kazalara taksim ediliyor, bunların idarecileri ise nüfus çoğunluğuna göre Hıristiyan veya Müslümanlardan seçiliyordu.



KARADENİZ’İN TARAFSIZLIĞININ KALDIRILMASI (1871)


*Rusya, 31 Ekim 1870’te Paris Antlaşması’nın Karadeniz ile ilgili hükümlerinin geçersiz olduğunu ilan etti.

*Prusya Başbakanı Bismark’ın girişimiyle de, 17 Ocak 1871 tarihinde Londra’da uluslar arası bir

konferans toplandı. Burada, Paris Antlaşması’nın Karadeniz’e ilişkin maddelerinin kaldırılması benimsenmiştir.

*Böylece, 1841 tarihli Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine dönülerek, Boğazlar’ın barış zamanında savaş gemilerine kapalılığı ilkesi kabul edildiği gibi, Karadeniz için getirilmiş olan diğer kısıtlamalar da kaldırıldı.

*Yeni duruma göre, Rusya Karadeniz’de donanma bulundurabilecek ve Karadeniz’deki kalelerini

de tahkim edebilecekti. Böylece Rusya, Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması’ndan sonra çok önemli bir diplomatik zafer elde etmiştir.



DIŞ POLİTİKADA DEĞİŞİM: OSMANLI-RUS YAKINLAŞMASI




*Mahmut Nedim Paşa dış politikada açık bir Rus tatarfarıydı. Sadrazam olmasıyla uluslar arası dengelerde Rusya birinci derecede gözetilen ülke konumuna gelmiştir.

*Rusya’nın Osmanlı hükümeti üzerinde nüfuz sağlamasında, İstanbul’da uzun yıllar sefirlik yapan Kont İgnatiyef’in deönemli bir payı vardı.

*Osmanlı dış politikasının Rusya’ya yönelmesini Mahmut Nedim Paşa üzerindeki şahsi nüfuzu ile sağladı.

*Öyle ki, Paşa’nın lâkabı, Rus taraftarlığından dolayı artık “Nedimof” olmuştu.



YEMEN OLAYLARI


*19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti merkezî nüfuzunu Yemen ‘de de tesis etmek istediğinde, yerel güçler ile arasında otorite ve hâkimiyet mücadelesi yeniden alevlendi.

*Osmanlı Devleti 1862 yılında Yemen valiliğine Bonapart Mustafa Paşa’yı tayin etti.

Ancak tedbirsiz hareket eden Mustafa Paşa, kuvvetleriyle birlikte yerli bedevî kuvvetler

tarafından pusuya düşürülüp öldürüldü.

*Gazi Ahmed Muhtar Paşa 1872’de idari merkez olan San’a’yı da alıp Yemen’de merkezî idarenin gücünü

hisettirdi ve bölge yeniden teşkilatlandırıldı.



MİDHAT PAŞA’NIN BAĞDAT VALİLİĞİ VE AHSA SEFERİ (1871)


*Asıl adı Ahmed Şefik olan Midhat Paşa, özellikle Abdülaziz dönemindeki siyasi gelişmelerde

son derece önemli bir isimdir. Çok başarılı bir bürokrat ve idareci olduğu kadar, 1876’da Meşrutiyet’in birinci kez ilanınında önemli rol oynamıştır.

Midhat Paşa Ahsa askeri seferi sonucunda, bölgede devlet gücü ve otoritesi kesin bir şekilde sağlandı.

Ayrıca, idari olarak Lahsa (Ahsa), Katif, Katar ve Necid birleştirilmek suretiyle

Necid Mutasarrışığı kuruldu ve Basra’ya bağlandı.

*Midhat Paşa, Basra Körfezi’ndeki İngiliz nüfuzuna karşın Bahreyn hâkimi ile bir üs (kömür deposu) anlaşması da yaptı. Bütün bu icraatlar ile devletin Irak vilayetleri, Arabistan Yarımadası ve Basra Körfezi’ndeki nüfuz ve hâkimiyeti üst seviyelere çıktı.



DOKSANÜÇ HARBİ’NİN AYAK SESLERİ: HERSEK AYAKLANMASI




*Hersek isyanı, 1874 yılında kurak geçenhasat mevsiminden sonra, mültezimlerin ziraat ve hayvan vergilerini tahsil etmek istemesiyle başladı



*1875’te patlak veren bu isyan, zamanla milletlerarası siyasi bir nitelik kazandığı gibi büyük devletlerin müdahalelerine de yol açtı.

*Bu arada Berlin’de toplananların aldığı kararları içeren bir nota 30 Aralık 1875 tarihinde Osmanlı

hükümetineANDRASSY NOTASIadıyla bir nota verildi.

*Bu notaya göre, Osmanlı hükümeti Bosna-Hersek’te iltizam sistemini kaldıracak, vergileri hafişetecek, dini özgürlükleri genişletecek ve ayrıca köylülerin büyük toprak ağalarından toprak

satın almasına destek olacaktı.



SONUÇSUZ KALAN BİR GİRİŞİM: BERLİN MEMORANDUMU

*Berlin’de toplanan dışişleri bakanları, Andrassy’nin yukarıdaki tekliflerini daha

da genişleten bir reform taslağını ve programını hazırladı.

*5 maddelik Berlin Memorandumu,

13 Mayıs 1876’da Bâbıâli’ye tebliğ edildi
.

*Memorandum, Bosna-Hersek’te yapılan Osmanlı askeri harekâtının ateşkes yapılıp iki ay süreyle durdurulması nı ve Osmanlı kuvvetlerinin tek bir noktada toplanmasını; Osmanlı hükümeti

ile isyancılar arasında doğrudan görüşmeler yapılmasını; ayaklanmada zarar görenlerin zararlarının karşılanmasını ve asilerin affedilmesini ve Osmanlı Devleti’nin kabul ettiği hususların konsoloslar tarafından denetlenmesini öngörüyordu.

*Sonunda İngiltere, mevcut statükoyu değiştirdiğinden ve İngiliz menfaatlerine aykırı olan bu

kararları, 15 Mayıs 1876’da reddetti.

*Fransa ve İtalya’nın da onaylarını geri çekmesiyle Berlin Memorandumunun artık hiçbir yaptırımı gücü kalmamıştı.

*Sonuçsuz kalan memorandumun bir sonucu da, Osmanlı kamuoyunda İngiliz yanlısı bir hava

estirmesi, Rus aleyhtarlığını ise körüklemesiydi.

*Hersek: Bosna ve Hersek, Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

Bundan sonra da Slav asıllı olup, Hıristiyanlığın Bogomil mezhebine mensup Boşnaklar hızla Müslüman oldular.

*Bölgenin kuzeyini oluşturan Hersek tarafı ise, Hıristiyanlığını sürdüren Slav asıllı (Sırp, Hırvat vs.) toplulukların yaşadığı bir bölgedir.



BULGAR AYAKLANMASI




*Panislavizm propagandasının en çok etkisini gösterdiği yerlerden biri bugünkü Bulgaristan’a tekabül eden Tuna Vilayeti idi.

*Rusya’nın Filibe ve Rusçuk konsoloslarının kışkırtmaları ve gizlice askeri hazırlıklara girişmiş

olan Sırplar’ın da desteğiyle bölgedeki Bulgarlar ayaklandılar.

*Rus elçisi İgnatiyef hemen devreye girerek yakalananların serbest bırakılmasını ve ayrıca Edirne valisiyle bazı kaymakamların da görevden alınmasını istedi. Zaten İgnatiyef’in etkisinde olan

Mahmut Nedim Paşa, Osmanlı hükümranlık haklarıyla örtüşmeyen bu istekleri kabul

etti. Böyle bir davranış ise, topyekûn Bulgar ihtilâlinin de önünü açmış oldu.



*Naydin isimli daha önce Rusya için casusluk yapmış olan yerli bir Bulgar, ayaklanma

hazırlıkları için Rusya’nın Filibe konsolosluğuna atanmıştı.

*Bu kişi, Bulgar komitecilerle birlikte Büyük Bulgaristan’ı doğuracak ayaklanma hazırlıklarını yoğun bir şekilde sürdürmüştü. En önemli hedeflerden biri de, buradaki Müslümanları katletmekti. Komitecilerin öncülüğündeki Bulgar ayaklanması, Otlukköy, Avretalan ve Pazarcık’ta, 2 Mayıs 1876’da patlak verdi.



SELANİK OLAYI VE İSTANBUL’DAKİ GERGİNLİK



*Avrethisarı nahiyesinden bir Bulgar kızı, Müslümanlığa geçip bir Müslüman gençle evlenmek üzere Selanik’e geldi. Kız, tren istasyonuna varır varmaz Amerika konsolosu ve gerçekte Rus asıllı Perikli Lazari tarafından yüz elli kadar adam vasıtasıyla zorla kaçırıldı.

*Bunun üzerine Müslümanlar, hükümet konağı civarında bulunan camide toplanarak kaçırılan kızın

geri getirilmesini istediler.

*Çıkan kargaşa esnasında ise, araya giren Fransız konsolosu Labout ve Alman konsolosu Cernie katledildi.



SALTANAT DARBESİNE GİDEN YOL

SULTAN ABDÜLAZİZ’İN TAHTTAN İNDİRİLMESİ VE ÖLÜMÜ


*İstanbul’daki medrese talebeleri (talebe-i ulûm), 10 Mayıs 1876’da derslerini bırakarak Fatih ve Bayezid meydanlarında nümâyişler yaptılar.

*Softalar Ayaklanmasıdiye bilinen bu olayların, Abdülaziz’in muhalifi Midhat ve Hüseyin Avni Paşalar tarafından da kışkırtılıp yönlendirildiği anlaşılıyor.

*Ayaklananlara göre, hükümetin korkak tavrı, Müslümanların Hıristiyanlar karşısında ezilmesine ve hakaret görmesine, ayrıca devletin bağımsızlığının da ayaklar altına alınmasına neden oluyordu.

*Osmanlı Devleti’nin itibarını zayışatmak peşinde olan İgnatiyef’in tavsiyesiyle 6 Ekim 1875’te çıkarılan

Ramazan Kararnamesi ile, dış borç ve faizi olarak ödenen yıllık 14 milyon liranın yarısının beş yıl için kesileceği, buna karşılık da yüzde beş faizli esham (tahvil) verileceği ilân edilmişti.

* Devletin mâli iflası demek olan bu gelişme, Avrupa basınında aleyhte kampanyaya ve dolayısıyla içte tepkilere yol açtı.

*Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876’da Serasker Hüseyin Avni, Adliye Nazırı Midhat,Sadrazam Mütercim Rüşdü ve şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi’den oluşan dörtlü cunta (erkân-ı erbaa) tarafından yapılan askeri bir darbe ile tahttan indirildi ve yerine Veliahd V. Murad padişah yapıldı.



*Mahlu’ (devrik) Sultan Abdülaziz ise Topkapı Sarayı’na götürüldü. Birkaç gün sonra da

(4 Haziran 1876), bilekleri kesilmiş bir hâlde ölü olarak bulundu. 46 yaşında ölen



*Ölüm şeklinin intihar mı cinayet mi olduğu hâlâ tartışılmaktadır.





V. MURAD’IN TALİHSİZ SALTANATI




*Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle tahta geçen V. Murad, veliahtlığı döneminde

amcası Abdülaziz’in sıkı kontrolüne maruz kalmıştı.



*V. Murad henüz padişah ilân edildiğinde, tahttan indirilen amcası Abdülaziz’in 4 Haziran

1876’da esrarengiz bir şekilde ölümü ve 15 Haziran’da da Çerkez Hasan’ın taht de-

ğişikliğinde başrolü olan Serasker Hüseyin Avni Paşa ile birlikte dört kişiyi öldürmesi

(Çerkez Hasan Olayı) gibi hadiseler
, O’nun zaten hassas olan ruh sağlığını

iyice bozdu.



*V. Murad, 31 Ağustos 1876’da “akıl hastalığı” teşhisi ve şeyhülislamlık fetvasıyla azledilip yerine kardeşi II. Abdülhamid tahta geçirildi.























ÜNİTE – 1

XVIII. YÜZYIL SONLARINDA OSMANLI DEVLETİ (1789-1801)



Edirne Vakası:
1703 yılında çıkan, şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin öldürülmesi, II. Mustafa’nın tahttan indirilmesi ve yerine III. Ahmed’in geçmesiyle sonuçlanan ayaklanmadır.



Lale Devri: 1718-30 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde Batı etkisinde edebiyat, kültür, sanat ve mimaride yaşanan gelişmelere sonradan verilmiş isimdir. Adını ünlü şairimiz Yahya Kemal koymuş, tarihçi Ahmet Reşk (Altınay) meşhur etmiştir.



Eshâm sistemi: Osmanlı Devleti’nde 1775-1780 yılları arasında uygulanan iç borçlanma sistemidir.



Millet Sistemi: Osmanlı Devleti’nde yaşayan ve özerk dini örgütlenmesi devlet tarafından resmen tanınmış Müslüman olmayan toplulukların idari, siyasi ve ekonomik anlamda bağlı olduğu sistem.



Cizye: islam devletlerinde askerlik yükümlülüğü bulunmayan gayrimüslim tebaanın erkek fertlerinden alınan baş vergisidir.



Nizâm-ı Cedîd: III. Selim devrinde 1793’te başlatılan idari, askeri ve mali reform programıdır. 1807’de Kabakçı Mustafa isyanı ile son bulmuş, padişah tahttan indirilmiştir.



Feodalite: (Derebeylik): Ortaçağ Avrupa’sında toprak egemenliğine dayanan federal bir siyasi-idari sistemdir. Toprak ve üzerindeki köylüler derebeyinin malı hükmündeydi.



Aristokrasi: Avrupa’da doğuştan kazanılan siyasi ve sosyal haklara dayanılarak iktidarın soylular tarafından temsil edildiği sistemdir.



Aydınlanma: XVI. Yüzyılda italya’da bilim ve sanat alanındaki gelişmelerle başlayan süreç sonunda XVIII. yüzyıl Avrupa’sında düşüncenin bütün baskılardan kurtularak aklın öncülüğünde bağımsızlığa kavuştuğu dönemin adıdır.



Absolutizm (Mutlak Monarşi): Hükümdar yetkilerinin kanun sınırlaması olmadan mutlak ve keyş bir biçimde kullanıldığı idare tarzıdır. Fransa Kralı XIV. Louis’nin (1643-1715) “Devlet Benim” ifadesi Absolutizm’in en kısa tanımıdır.



Babıâli (Yüce Kapı): Başlangıçta Paşa Kapısı ve sadaret makamı için, bakanlıkların kurulmasından sonra da “Osmanlı Hükümeti” anlamında kullanılan bir tabirdir.



DİKKAT :Bu dönemin ulaşım ve iletişim imkânları göz önünde bulundurulduğunda, Fransa gerçekten Osmanlı Devleti için uzak bir ülkedir. Bu nedenle Fransız ihtilalı’nın yaydığı temel şkirlerin ve dolayısıyla yarattığı kaosun Osmanlı coğrafyasına sirayet edeceğine ihtimal verilmemiştir.



DİKKAT : Avusturya’nın Rusya ile birlikte hareket etmesi, iki devletin mutlak dost ve mütteşk olması şeklinde yorumlanmamalıdır. Avusturya’nın gündeminde Bizans’ın canlandırılması konusu yoktu. Amaç dağılması muhtemel bir imparatorluğun Balkan topraklarının paylaşılmasıydı.



DİKKAT : Osmanlı Devleti bu antlaşma ile Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu kabul etti ve Özi ile civarını kaybetti. Ayrıca bu antlaşmada Rusya’nın Kafkasya’daki nüfuz alanının genişlemesini sağlayacak maddeler de yer almaktaydı.



DİKKAT : isveç’le 1789’da imzalanan siyasi metin, karşılıklı yükümlülükler içermediğinden ve barış görüşmelerinde bağımsız hareket etme imkânı tanımadığından, ittifak antlaşmasından çok bir mukavele (sözleşme) olarak değerlendirilmektedir.



DİKKAT :Bu gelişmenin yarattığı en büyük tehdit Fransa’nın bu bölgelerdeki Sırp ve Rumlar başta olmak gayrimüslim azınlıkları Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmaya başlamış olmasıydı. Diğer yandan Napolyon’un Bosna ve Arnavutluk’u işgal girişiminde bulunacağına dair Paris kulislerinden sızan haberler, bu endişeleri zirveye taşımıştır.



Sıra Sizde 1 :Bir tarih kesitinin her bakımdan mutlak anlamda gerileme ya da ilerleme devri olması mümkün müdür?

Devletler ve dolayısıyla toplumlar için toptan gerileme ve ilerleme gibi genellemeler gerçekçi önermeler değildir. Bir ülke siyasi-askeri açıdan güçlenip ilerleyebilir, ancak bu durum kültür ve sanat alanındaki ilerlemeyi beraberinde getirmeyebilir. Tersi de mümkündür. Osmanlı tarihi açısından Lale Devri’yle başlayan XVIII. yüzyıl bu durum için iyi bir örnektir. Siyasi-askeri açıdan pek parlak bir sicili olmayan XVIII. yüzyılda; dış dünya ile diplomatik temasın artması, matbaa ve tercüme faaliyetleriyle birlikte basın-yayın hayatındaki ilerleme, yeni kütüphanelerin açılması, devlet eliyle sanayileşmenin ilk örnekleri olarak küçük ölçekli fabrikalar, çiçek aşısının yaygınlaştırılması, sivil mimaride ve mekân tasarımlarında yeni yönelimler, sanat ve edebiyat alanındaki gelişmeler ilginç bir tezat oluşturur. Sonuç olarak ilerleme ve gerileme kavramları, salt askeri ve siyasi gelişmelerin sonuçlarına göre belirlenemez.



Sıra Sizde 2 :Osmanlı tebaasının etnik değil de dini temelli olarak tanınmasının nedenleri neler olabilir?

Bu durum devrin siyasi ve sosyal algılarıyla ilgilidir. Etnik temelli millet ve milliyet gibi kavramlar Fransız ihtilalı (1789)’nın yaydığı şkirlerdir. Olgunlaşması, milliyetçi ve bağımsızlıkçı bir karakter kazanması XIX. Yüzyılın başlarını bulacaktır. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıl başına dek toplum etnik değil dini temelli olarak tanımlanmıştır. Ayrıca farklı etnik kökenlere mensup insanlardan oluşan bir imparatorlukta etnik kökenin öne çıkarılması akılcı bir siyaset değildi. Bu nedenle çok uluslu siyasi yapılar olan imparatorluklar, Fransız ihtilalı’nın yaydığı şkirlere ve onun siyasi temsilcisi olan Fransa Cumhuriyeti’ne siyasi ve askeri anlamda cephe almışlardır.



Sıra Sizde 3 :Osmanlı toplumunun reform girişimlerine tepki göstermelerinin gerekçeleri nelerdir?

Evrensel ölçekte ve tüm toplumlarda reform süreçleri sancılı dönemlerdir. Geleneğin gücü, kemikleşmiş dini ve muhafazakâr algılar, kurulu düzende elde edilmiş siyasi ve ekonomik kazanımları kaybetme korkusu, alışkanlıklar ve değişimin getireceği yeni sonuçların yarattığı endişeler söz konusu sancının başlıca nedenleridir. Osmanlı coğrafyasında da durum pek farklı olmamıştır. Sistemin radikal anlamda değiştirilmesine yönelik adımların ivme kazandığı Lale Devri ve Nizam-ı Cedid gibi reform dönemleri Patrona Halil isyanı ve Kabakçı Mustafa isyanı ile son bulmuş, onlarca devlet adamının yanı sıra, II. Osman ve III. Selim örneklerinde olduğu gibi padişahların katledilmesine dek varan şiddet ve kaos ortamları yaşanmıştır.



Sıra Sizde 4 :Kapitülasyonların zamanla Osmanlı Devleti’nin aleyhine dönüşmesinin nedenleri neler olabilir?

Kapitülasyonlar şeklinde adlandırılan ekonomik ayrıcalıklar, XVI. yüzyılda siyasi anlamda gücünün zirvesinde olan Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya verdiği bir takım geçici imtiyazlardır. Siyasi ve ekonomik anlamda gücünü korudukça, bu tür ayrıcalıklar Babıâli açısından sorun oluşturmadı. Ancak XVIII. yüzyılda kalıcı hale getirilen bu tür ayrıcalıklar, siyasi-askeri gücün zayıflamasına paralel olarak dış politikada ve iç ticarette yabancı baskısını güçlendirdi. XIX. yüzyılda Osmanlı ekonomisinin bir takım antlaşmalarla Batı kapitalizmine açılması, siyasi ve ekonomik anlamda teslimiyetçi politikaların önünü açtı.



Sıra Sizde 5 :Fransa’nın Yedi Ada ve Arnavutluk kıyılarına yerleşmesi Osmanlıların güvenliği açısından ne gibi sorunlar yaratmıştır.

Fransa’nın Avusturya’yı yenmesinden sonra iki ülke arasında 1797’de imzalanan Campo Formio Antlaşması, sadece Avrupa’daki siyasi dengeyi değiştiren ve iki devleti ilgilendiren bir gelişme olarak değerlendirilemez. Çünkü Fransa bu antlaşmayla; Kuzey italya, Yedi Ada ile Preveze ve Parga gibi kıyı kentlerine yerleşerek tarihte ilk kez karadan Osmanlı Devleti’ne komşu olmuştur. Öte yandan Dalmaçya kıyıları ile Adig’e kadar olan Venedik topraklarını alan Avusturya Adriyatik Denizi’ne çıkmıştır. Fransa ve Avusturya’nın bu kazanımlarıyla ortaya çıkan yeni siyasi durum, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki egemenliğini doğrudan tehdit etmeye başlamıştır. Bu durum XIX. yüzyıl başlarından itibaren Sırp ve Yunan isyanları, yüzyılın sonlarında ise diğer Balkan uluslarının bağımsızlık yönündeki faaliyetlerinde somut olarak imparatorluğun varlık ve devamlılığını tehdit edecektir.



ÖZET 1 : XVIII. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti’nin genel durumunu açıklayabilme XVIII. yüzyıl boyunca aralıklarla süren Rusya, Avusturya ve iran savaşlarının yarattığı sarsıntılara rağmen, Osmanlı Devleti hala üç kıtaya yayılan coğrafyasında farklı ulusları bünyesinde barındıran dünyanın en güçlü devletlerinden biri konumundaydı. Ancak 1768 sonrasında Rusya ve Avusturya ile başlayacak zincirleme savaşlar dönemi; devletin siyasi, askeri ve ekonomik işleyişinde büyük sorunlara yol açmıştır. Kesintili ve genelde iki cepheli olarak süren bu mücadele dönemi, 1789’da patlak veren Fransız ihtilalı’yla faklı bir boyut kazandı. Osmanlı topraklarını paylaşmak isteyen iki mütteşk devlet, ihtilalın dünya siyasi ve idari tarihini değiştirecek yeni fikirler yayması karşısında kendilerini güvenceye almak istediklerinden, Avusturya 1791’de Ziştovi Antlaşması’nı, Rusya ise 1792’de Yaş Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son verdiler. Bu şekilde rahat bir nefes alan Osmanlı Devleti ise barış ortamından yararlanarak kendi iç sorunlarına eğilme imkânı elde etmiş oldu. Bu bağlamda merkezi otoritenin taşrada hâkim kılınması ve idari-askeri sistemin yeniden organizasyonu amacıyla III. Selim devrinde Nizam-ı Cedid adıyla bir reform programı yürürlüğe kondu. Ancak statükocu çevrelerin muhalefeti ve tahriki sonucunda meydana gelen Kabakçı Mustafa isyanı (1807)’yla bu kapsamlı reform programı şyaskoyla sonuçlandı.



ÖZET 2 : Fransız ihtilalı ve Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini çözümleyebilme XVIII. yüzyıl sonunda önce Fransa’da ardından da tüm dünyada siyaset kavramının ve toplum devlet ilişkilerinin yeniden tanımlanmasına yol açan Fransız ihtilalı (1789) patlak verdiğinde, Osmanlı Devleti Rusya ile 1787’de başlamış olan savaşla meşguldü. Babıâli başlangıçta, ihtilal öncesi ve sonrasındaki gelişmeleri diğer Avrupa devletleri gibi Fransa’nın iç sorunu olarak değerlendirdi. Öte yandan Osmanlılar, Batı monarşileriyle karşılaştırıldığında siyasi ve sosyal anlamda adil bir yönetime sahip olduklarını düşündüklerinden, ihtilalın sloganları olan hürriyet, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramların siyasi sonuçlarından endişe duymadılar. Henüz iletişim araçlarının ve ulaşım imkânlarının sınırlı olduğu bu dönemde, Fransa’nın coğraş bakımdan uzak bir ülke oluşu, Babıâli’nin gelişmelere serinkanlı bir biçimde yaklaşmasında etkili olan bir diğer etkendi. ihtilalın Osmanlı Devleti’ne etkileri, genel anlamda olumsuzdu. Her şeyden önce, başta milliyetçilik olmak üzere ihtilalın yaydığı şkirlerin, çok uluslu yapıya sahip Osmanlı Devleti’nde sempatiyle karşılanması beklenemezdi. Fransız ihtilalı Osmanlı Devleti üzerinde kısa ve uzun vadeli etkilere yol açmıştır. Kısa vadeli etkisi; özellikle Campo Formio Antlaşması’yla (1797), Fransa’nın Dalmaçya ve Yedi Ada kıyılarında Osmanlı Devleti’yle sınır komşusu olmasından sonra bölgede hızla yayılan azınlık isyanlarıdır. Uzun vadeli etkileri ise ihtilalın yaydığı insan hakları, eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğü gibi şkir ve düşünceler, Osmanlı aydınlarını etkileyerek Tanzimat Fermanı (1839) ve I. Meşrutiyetin (1876) ilanını hazırlamıştır.



ÖZET 3 :Osmanlı-Rus ve Avusturya arasındaki mücadeleyi değerlendirebilme Rusya, Çar I. Petro döneminde (1682-1725) gerçekleştirdiği reformlarla Avrupa siyasetinde önemli bir aktör olmuş ve yeni siyasi hedeşer koymuştu. Amaç; Orta Avrupa’ya geçiş açısından stratejik önemi olan Lehistan (Polonya) üzerinde hâkimiyet tesis etmek, Slav kökenli uluslarla yakın ilişkiler kurmak, Ortodoksları koruma altına almak, Kırım’a yerleşmek suretiyle Karadeniz’de ve Boğazlarda egemenlik kurup Ege ve Akdeniz havzasına açılmak, diğer bir ifadeyle “sıcak denizlere” inmekti. Bu bağlamda Çariçe II. Katerina (1762-1796) döneminde Bizans’ın canlandırılmasını ve Osmanlı topraklarının paylaşılmasını hedeşeyen ve “Grek” ve “Dakya” adıyla anılan siyasi projeler hazırlandı. Osmanlı Devleti’ni muhtemel bir savaşta iki ateş arasında bırakmayı hedeşeyen Çariçe, Avusturya Kralı II. Josef’i yanına çektiği gibi, Avusturya da bu işbirliğinden hareketle Balkanlardaki Osmanlı topraklarını işgal ve paylaşım hevesine kapıldı. XVIII. yüzyıl adeta bu mücadelenin tarihi gibidir. Osmanlılar ise buna karşın cephedeki mücadelenin yanında elini güçlendirmek ve rakiplerini zayışatmak amacıyla isveç ve Prusya ile ittifak antlaşmalarıyla işbirliği yoluna gitti. Osmanlıları hayli yıpratmış olan bu zorlu süreç, hiç beklenmedik bir dış gelişmeyle bambaşka bir boyut kazandı. Bu sırada patlak veren Fransız ihtilalı (1789) çok uluslu ve coğraş açıdan Fransa’ya yakın olan Avusturya’yı endişelendirince, Babıâli için savaşı sona erdirme ihtimali belirmiş oldu. Mütteşkini kaybeden Rusya da barışa sıcak bakmaya başladı. Sonuçta bu atmosferin yarattığı müsait şartlarda Babıali Avusturya ile Ziştovi (1791), Rusya ile de Yaş (1792) antlaşmalarını imzalayarak kendi iç sorunlarına yönelme imkanı buldu.



ÖZET 4 : Osmanlı Devleti’nin dış ittifaklara girişmesini ve siyasi-diplomatik mücadelesini açıklayabilme Yakınçağı başlatan Fransız ihtilalı’nın (1789) meydana geldiği XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti Rusya ve Avusturya ile savaş halindeydi. Bu iki devletin Doğu Avrupa ve Kuzey Karadeniz üzerindeki emellerinden kaynaklanan ve 1787’de başlamış olan bu savaş, ihtilalın patlak verdiği dönemde Osmanlıların aleyhine bir seyir takip etmeye başlamıştı. Öte yandan siyasi çıkarlarının çakışması nedeniyle birlikte hareket eden iki devlet, Avusturya ve Rusya da Osmanlı topraklarının ve Prusya (Almanya)’nın paylaşımı konusunda rekabet halindeydi. Bu nedenle Prusya, Avusturya’nın Tuna’yı geçmesini istememekteydi. Aynı şekilde kuzeyde isveç, Rusya ve Avusturya’nın genişlemesini kendisi açısından büyük bir tehdit olarak değerlendirmekteydi. Çünkü Osmanlı Devleti’nden sonra sıranın Prusya ve isveç’e geleceğinden emindiler. Bu yeni siyasi denklemde, isveç süren savaştan yararlanarak daha önce kaybettiği toprakları Rusya’dan alma hesapları içine girdi. Osmanlı Devleti ise iki ateş arasında sürdürdüğü ve giderek daha fazla zorlandığı savaşta nefes almasını sağlayacak dış gelişmeleri yakından takip etmekteydi. Mevcut gücüyle topraklarını koruyamayacağını kabul eden Babıâli, dış siyasette yalnız hareket etme alışkanlığını terk ederek mütteşk arayışına girdi. isveç’in Rusya’ya savaş ilanı, bu tür bir ittifak antlaşması için önemli bir zemin ve başlangıç olarak değerlendirildi. Yoğun diplomatik temaslar sonucunda, tarihinde ilk kez isveç (11 Temmuz 1789) ve Prusya (31 Ocak 1790) ile diğer bir ifadeyle iki Hıristiyan devletle yazılı ittifak anlaşması imzalamıştır. isveç ve Prusya ile yapılan bu iki ittifak antlaşması aynı zamanda Osmanlıların Avrupa diplomasisine dâhil olması bakımından da önemlidir.















ÜNİTE – 2

XIX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devleti ve Yeni Siyasî Dengeler



Kölemenler:
1250-1517 arasında Mısır ve civarında hüküm süren ve bir Türk devleti olan Memlukların zamanla Kafkasyalı kölelerden oluşturdukları askeri elit. Zaman içinde güçlenerek her biri Mısır’ın muhtelif yerlerinde yönetici veya nüfuz sahibi oldular.



Direktuvar: Fransa’yı 1795- 99 arasında yöneten ve 5 direktörden oluşan hükümettir. Askeri bir darbe

ile yıkılıp yerine Konsüllerden oluşan yeni bir hükümet kurulmuştur



Gottfried Wilhelm Leibnitz: (1646-1716) Metaşzik, mantık ve matematik gibi konular yanında siyasi

konularda ürettiği projelerle de ünlü Alman şlozoftur.



Yedi Yıl Savaşları: Sömürgecilik ve deniz ticaret yollarının kontrolü ekseninde Avrupalı büyük devletler arasında 1756-63 yılları arasında yaşanan savaşlar dönemidir.



Saint Jean şövalyeleri: Kudüs’te bir yardım derneği olarak 11. yy’da kurulan, daha sonra Malta Adası’nı üs edinen ve savaşçılık yönü öne çıkan bir Katolik tarikatıdır



Reisülküttap: Divan-ı Hümayun kâtiplerinin ve bürolarının şeş, dış ilişkiler ve diplomasiden sorumlu devlet görevlisidir.



DİKKAT : Napolyon’un Mısır’ı işgal girişimi “Büyük Doğu Hayali” olarak da adlandırılan bir dünya imparatorluğunun ilk adımıdır.



DİKKAT : Bu ayrıntı Fransızların Mısır’a kalıcı olarak yerleşmek ve bu stratejik ve verimli memleketi sömürgeleştirmek için gittiğini göstermesi bakımından önemlidir.



Sıra Sizde 1 :Napolyon’un tipik bir işgal girişminden çok farklı bu tür uygulamalarının amacı ne olabilir?

Napolyon’un; yerel halka zulmettiğini öne sürdüğü Kölemenleri cezalandırmak amacıyla padişah adına Mısır’ı işgale kalkıştığını ilan etmesi, Arapça beyannamelerle halka teminat vermesi, mevlit okutması, yerel kıyafetler giymesi hatta müslüman olduğunu yayması, kitlesel bir direnişi engellemeye yönelik taktik hareketlerdi. Öte yandan bu tür hareketler Babıâli’nin tepkisini en aza indirgemek, muhtemel ittifak girişimlerini engellemek ve hepsinden önemlisi zaman kazanmaya yönelikti. Çünkü işler planlandığı gibi gittiği takdirde, Napolyon Mısır’dan sonra Suriye’yi alacak ve ardından Anadolu üzerinden Balkanlara kadar ilerleyerek rakipsiz bir imparatorluk kurmuş olacaktı.



Sıra Sizde 2 :Rusya’nın henüz ortada resmi bir ittifak antlaşması yokken askeri yardım konusunda bu denli istekli olmasının nedenleri neler olabilir?

Rusya, Çar I. Petro döneminde (1682-1725) gerçekleştirdiği reformlarla güçlenmiş ve yeni hedeşer belirlemişti. Bu siyasi ajandanın en önemli başlıkları; Orta Avrupa’ya geçiş açısından stratejik konumdaki Lehistan (Polonya) üzerinde hâkimiyet tesis etmek, Slav kökenli uluslarla yakın ilişkiler kurmak, Ortodoksları koruma altına almak, Kırım’a yerleşmek suretiyle Karadeniz’de ve Boğazlarda egemenlik kurup Ege ve Akdeniz havzasına açılmak, diğer bir ifadeyle “sıcak denizlere” inmekti. Dünya siyaset ve ticaretinin can damarı olan ve “sıcak denizler” şeklinde adlandırılan Ege ve Akdeniz havzasına inme ve buradan da Yeni Dünya’ya açılma ihtiyacı, Kuzeyde isveç, güneyde Osmanlı Devleti’ni öncelikli hedef haline getirmişti. Rusya Mısır’ın işgaliyle beliren bu ittifakla daha önce defalarca savaşlar yoluyla denediği ancak başaramadığı fırsatı elde etmiş oluyordu. Bu nedenle Rus donanması şili bir durum yaratarak Boğazlardan geçip istanbul açıklarına demirlemiştir.



Sıra Sizde 3 :Babıâli’nin tecrit siyasetini terk etmesinin ve uluslar arası ittifaklara katılmasının önemi nedir?

Mısır’ın işgali karşısında Babıâli’nin Rusya ve ingiltere’yle yaptığı ittifak antlaşmaları Osmanlı tarihi ve Avrupa siyaseti açısından önemli bir gelişmeydi. Böylece Babıâli, Batılı devletler karşısında izlediği kendi kendine yeterlilik veya yalnızcılık (inşrat/tecrit) siyasetini terk ediyor ve ilk kez Avrupa ittifaklar sistemine girmiş oluyordu. Babıâli daha önce 1790’da Prusya ile bir ittifak antlaşması imzalamışsa da adı geçen devlet taahhütlerini yerine getirmediğinden bu antlaşma kâğıt üzerinde kalmıştı. Söz konusu ittifaklar Babıâli açısından bir tercihten çok zorunluluktu; çünkü Osmanlı Devleti artık kendi sınırlarını koruyacak siyasi ve askeri güçten yoksundu. Bu antlaşmalar Osmanlı Devleti’ni Avrupa siyasi sisteminin bir parçası kılarken, Babıâli’yi değişken siyasi dengeler ve diplomatik manevralar atmosferinde denge politikasına (muvazene siyaseti) sevk etmiş, bu durum XIX. yüzyılda Osmanlı dış politikasının ve diplomasisinin karakteristiği haline gelmiştir.



Sıra Sizde 4 :Osmanlı Devleti saltanat ve hilafetin prestijini sarsan bu dini-siyasi hareketi neden bastıramamıştır?

Arap yarımadasında Necid ve Dir’iyye merkezli dini-siyasi bir hareket olarak yayılan Vehhabi isyanı, Suud ailesinin himayesinde kısa sürede güçlendi. Buna karşın Osmanlı Devleti 1768’ten itibaren başlayan Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşlarıyla başetmeye çalışmaktaydı. Bu nedenle merkezden bir ordu gönderilmesi mümkün değildi. isyanı bastırmak konusunda geriye Bağdat, Cidde ve Mısır gibi büyük eyaletlerin askeri güçleri kalıyordu. Bağdat Valisi Süleyman Paşa’nın çabaları başarısızlıkla sonuçlanınca, 1793-97 yılları arasında Abdülaziz bin Suud ve Mekke şeriş Galib arasında yaşanan savaşlar sonunda, Vehhabiler kutsal iki şehri (Mekke-Medi ne) tehdit eder konuma geldiler. Temmuz 1798’de Fransızların hiç beklenmedik bir anda Mısır’ı işgale girişmeleri, Babıâli’nin tüm dikkatini bu işe yöneltmesine ve Vehhabi isyanı’na etkin bir biçimde müdahale edememesine yol açmıştır. Asilere karşı merkezin daha etkin karşılık vermesi, 1805’te Mısır valiliğine atanacak olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa döneminde başlayacak ve uzun bir mücadele döneminden sonra ancak 1818’de kontrol altına alınabilecektir.



Sıra Sizde 5 :ingilizlerin Mısır’ı tahliye etmemekte ve Kölemenlere sahip çıkmakta bu denli ısrarcı olmalarının nedenleri neler olabilir?

ingilizler, Amiéns Antlaşması (1802) gereği Mısır’ı tamamen boşaltmaları gerektiği halde, iskenderiye’den bir türlü çıkmadılar. ingilizler açısından Mısır’ın kontrolü ve Kölemenlerin himayesi, Akdeniz hâkimiyeti ve sömürgelerine giden ticaret yollarının güvenliği açısından hayati önem taşımaktaydı. Babıâli’nin Mısır’da güçlü bir yönetim kurması ingiltere’nin bölgedeki çıkarlarını tehdit edeceğinden, ingilizler Kölemenlere yaklaşırken mütteşki Babıâli’ye sırtını dönerek baskı yapmaya başladı. Mısır’daki ticari çıkarlarını da güvenceye almak isteyen ingilizler, Kızıldeniz ticareti ve tabiiyetindeki tüccarlara uygulanacak gümrük tarifesi gibi konuları özellikle krize dönüştürdüler. Bu süreçte Babıâli’nin Kölemenleri kontrol altına alma girişimlerinin tamamının başarısızlıkla sonuçlanması rakiplerini cesaretlendirdi. ingiliz diplomat ve askerlerinin Kahire ve istanbul’daki girişimleri Babıâli’nin mütteşki ingilizlerden uzaklaşmasına ve bir denge unsuru olarak yeninden Fransa’ya yaklaşmasına yol açmıştır.



ÖZET 1 : XIX. yy. başlarında Osmanlı Devleti’nin genel durumunu tanımlayabilme Osmanlı Devleti XIX. yüzyıla bir önceki asırdan devraldığı büyük sorunlarla girdi. Fransız ihtilalı’nın yaydığı milliyetçilik ve bağımsızlık şkirlerinin etkisi, Rusya, Avusturya ve iran savaşları devleti siyasi, askeri ve ekonomik anlamda oldukça yıpratmıştı. Merkezi otoritenin taşrada etkinliğinin hayli azaldığı bu dönemde çıkan iç ayaklanmalar ve Anadolu ile Rumeli’de türemiş olan yerel güç odakları, siyasi ve sosyal açıdan da ciddi sıkıntılar yaratmıştı. Devlet, XVIII. yüzyılın sonlarında, kötü gidişatı durdurmak amacıyla yürürlüğe koyduğu Nizam-ı Cedid olarak adlandırılan reform programına büyük anlamlar yüklemişken, 1798’de beklenmedik biçimde Fransa’nın Mısır’ı işgali, Osmanlıların XIX. yüzyıla savaş atmosferinde girmesine yol açmıştır. Bu şartlar altında kendi gücüyle topraklarını işgalden koruyamayan Osmanlı Devleti, Rusya ve ingiltere ile üçlü bir blok oluşturarak Mısır’ı geri almayı başardı. Ancak bu defa da ingiltere’nin stratejik önemi büyük olan Mısır’ı terk etmek istememesi yeni bir siyasi krize yol açtı. Öte yandan başarısız işgal girişimiyle Babıâli’yle ilişkisi bozulan ve üstünlüğünü ingiltere’ye kaptıran Fransa’nın yeni diplomatik atakları, Osmanlılar açısından siyasi denklemi tekrar değiştirmiştir. Sonuç olarak XIX. yüzyıl başları, varlığını korumaya çalışan Babıâli açısından “denge siyaseti”nin benimsendiği ve siyasi-askeri ittifak arayışlarının ağır bastığı bir dönemdir.



ÖZEL 2 : Fransa’nın Mısır’ı işgali’nin nedenlerini değerlendirebilme Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve ticaret yolları açısından oldukça stratejik bir konumda bulunan Mısır, XVII. yüzyıl sonlarından itibaren Fransa’nın siyasi ve ekonomik ajandasının önemli başlıkları arasına girmişti. Osmanlı Devleti’nin giderek güç kaybı, buna karşın Avrupalı devletlerin sömürgecilik yarışına girmeleri ve Fransa’nın Akdeniz’deki ticaretinin giderek önem kazanması, Mısır’ı hedef haline getirmiştir. Süper güç olma yarışında olan ingiltere ile Fransa’nın Doğu Akdeniz, Yakı ndoğu ve Hindistan’da çıkarlarının çatışması kaçınılmazdı. Fransa’nın planına göre; ingiltere’nin Hindistan’la bağlantısını sağlayan güzergâhta son derece stratejik bir konumda bulunan Mısır’ın işgali, ingiltere’nin dize getirilmesini sağlayacaktı. Üstelik Napolyon’un siyasi hayalleri bununla da sınırlı değildi. Genç general şartlar elverdiği takdirde, Mısır’ı aldıktan sonra Suriye’ye geçmek ve oradan istanbul’a yürümek, ardından Viyana üzerinden ülkesine dönerek Osmanlı ve Avusturya gibi iki büyük imparatorluğa son vermek emelindeydi. Öte yandan Mısır seferi, Fransa’nın Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sırasında Amerika ve ingiltere’ye denizlerde kaptırdığı yerleri geri almasını sağlayacak ve son askeri başarılarına rağmen kara devleti durumundan kurtulamamış olan Fransa’yı denizlerde de üstün kılacaktı. Söz konusu siyasi ve ekonomik hedeşerin cazibesi ve süper güç olma yarışı Fransa’nın Mısır’ı işgalinde öne çıkan etkenlerdir.



ÖZET 3 : Babıâli’nin tepkisini ve Üçlü ittifak’ın ortaya çıkışını açıklayabilme XVIII. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti, geleneksel dostu ve reform sürecinin model ülkesi olarak değerlendirdiği Fransa’dan topraklarına herhangi bir işgal girişimi beklemiyordu. Bu nedenle Mısır’ın işgal girişimi tam anlamıyla şok etkisi yaratmıştır. Babıâli öncelikle Fransız diplomatlar ile tüccarları hapsetti, limanlarını da Fransız gemilerine kapattı. Ardından, savaş ilan ettiğinde iki ateş arasında kalmamak için Avusturya ile diplomatik temasa geçti ve tarafsız kalacağı teminatı alınca diğer devletlerle görüşmelere başladı. Mısır’ın işgali Rusya ile ingiltere’nin siyasi ve ekonomik çıkarları açısından büyük tehdit oluşturuyordu. Dolayısıyla, statükonun korunması ortak paydasında yakınlaşan bu üç ülkenin, Fransa karşısında bir blok oluşturmasının altyapısı hazırdı. Bu gelişmelerden cesaret alan Osmanlı Devleti, Fransa’ya resmen savaş ilan etti (2Eylül 1798). Bu gelişmeden üç gün sonra mütteşk sıfatıyla tarihte ilk kez Karadeniz ve Boğazlardan geçen Rus donanması da Büyükdere açıklarına demirledi. Babıâli’nin Fransa’yı Mısır’dan kendi askeri ve siyasi gücüyle çıkarması imkânsız olduğundan, dış ittifaklardan başka seçeneği de yoktu. Yapılan diplomatik temaslar sonucunda Babıâli önce Rusya (3 Ocak 1799) ve ardından da ingiltere’yle (5 Ocak 1799) ittifak antlaşmaları imzalayarak Fransa’ya karşı ikinci koalisyonu oluşturdular. Babıâli kısa süre sonra Sicilyateyn Krallığı’yla da ittifak antlaşması imzalayarak muhalif cepheyi daha da güçlendirdi (21 Ocak 1799). Bu ittifak antlaşmaları Osmanlı tarihi ve Avrupa siyaseti açısından önemli bir gelişmeydi.

Böylece Babıâli, Batılı devletler karşısında izlediği kendi kendine yeterlilik veya yalnızcılık (inşrat/tecrit) siyasetini terk ediyor ve ilk kez Avrupa ittifaklar sistemine girmiş oluyordu.



ÖZET 4 : Mısır’ın geri alınmasından sonra Babıâli’nin İngiltere ve Fransa ile ilişkilerini çözümleyebilme Fransızların Mısır’dan çıkarılmasından sonra Osmanlı Devleti’nin Fransa ve ingiltere’yle olan ilişkilerinde önemli değişiklikler yaşandı. Akdeniz hâkimiyeti ve sömürgelerine giden ticaret yollarının güvenliğini her şeyden önemli gören ingiltere, Kölemenleri Mısır’ın idaresine ortak ederek çıkarlarını güvence altına almak hedeşndeydi. ingilizler, Amiéns Antlaşması (27 Mart 1802) gereği Mısır’ı boşaltmaları gerektiği halde iskenderiye’den bir türlü çıkmadılar. Kızıldeniz’de ticaret ve gümrük tarifesi gibi konularda tavizler koparmak öncelikli hedeşer arasındaydı. Londra, İstanbul ve Kahire üçgenindeki çözüm arayışlarından sonuç çıkmaması ve oluşan gerginliğin savaş ihtimali yaratması, Babıâli’nin diğer mütteşki Rusya’nın Yedi Ada, Balkanlar ve Eşak-Boğdan konusunda sergilediği benzer fırsatçı ve sinsi tutum, Fransa’ya siyasi anlamda karşı hamle imkânı sağladı. Haziran 1802’de imzalanan Paris Antlaşması’nın ardından, Napolyon, Mısır’ı işgal girişimiyle kaybettiği Osmanlı dostluğunu yeniden kazanmak için harekete geçti. Bu amaçla Sébastiani de La Porta adlı asker kökenli özel temsilcisini önce Mısır’a oradan da istanbul’a gönderdi (1806).4








ÜNİTE – 3

OSMANLI DEVLETİ SİYASETİNDE YENİ DÖNEM



Cezzar Ahmet Paşa:
Bosnalı olup Hekimoğlu Ali Paşa’nın hizmetinde Mısır’a gitmiş, Mısır’ın sosyal ve idari yapısını yakından tanıyarak yaklaşık otuz yıl bu bölgede idareciliklerde bulunmuştur. Araplarla yaptığı savaşlarda birçok kişiyi develeriyle birlikte öldürdüğü için kendisine “deve kasabı” anlamına gelen “Cezzar” lâkabı verilmiştir. Napolyon’un Mısır’ı işgali üzerine Osmanlı Devleti tarafından Mısır seraskeri tayin edilmişti. Napolyon’un Akkâ kuşatmasına, İngiliz yardımı ve özellikle Nizam-ı Cedid askerlerinin desteğiyle başarılı bir şekilde karşı koydu. Bu şiddetli mukavemet karşısında Napolyon yenilmiş ve ordusunu geri çekmek zorunda kalmıştı.



Seyyid Ali Efendi: 1757 yılında Mora’da doğdu. Osmanlı Maliye kaleminde yetişti. III. Selim zamanında Avrupa’da daimi elçiliklerin açılması üzerine, 1796’da Paris’e yollandı. Seyyid Ali, Fransa’da coşkulu bir şekilde karşılandı, Marsilya’dan Paris’e kadar halkın ilgi odağı oldu. Napolyon’un Mısır’ı işgali üzerine, 1802 yılında istanbul’a döndü. istanbul’dayken III. Selim’in reformlarında aktif rol aldı. Kabakçı isyanında ölümden kurtuldu. Sened-i ittifak belgesini imzalayanlar arasında yer aldı. Alemdar Mustafa Paşa’nın öldürülmesinden sonra yeniçerilerle işbirliği yaptı. II. Mahmud’un emriyle 1809 yılında idam edildi.



Mehmet Ali Paşa: 1769’da Kavala’da doğdu. Fransızları Mısır’dan çıkarmak için gönderilen Osmanlı ordusunda bayraktar olarak yer aldı. Zekası ve cesur kişiliği sayesinde kısa zamanda orduda sivrildi ve Mısır’da bir hayli nüfuz kazandı. 1805’te, Kölemenlerini safdışı ederek Mısır’ın idaresini eline aldı. Fransız mütehassıslar getirterek ordusunu yeniledi. Ayrıca eğitim, bayındırlık, tarım ve ticaret alanlarında yaptığı yenilikler Mısır’ı güçlendirdi. Bu sayede, Mısır bir müddet “Doğu’nun Yıldızı” diye anıldı. Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ederek, askeri zaferler kazandı. Zamanla Mısır’ın yönetimi Mehmet Ali Paşa’nın ailesine bırakıldı. Mısır, 1805-1952 yılları arasında bu hanedan tarafından idare edildi.



DİKKAT : Fransa, Napolyon’un planlarından vazgeçip, Amien’de ingiltere ile antlaşma imzalamak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti ile de Paris’te bir antlaşma imzalandı (II. Üniteye bakınız). Böylece Napolyon, Osmanlı Devleti ile iskenderiye’ye saldırı ile başlayan savaş durumunu sona erdirdi. Paris barış antlaşmasını imzalayarak tekrar dost olmaya başladı. ileride görüleceği üzere, Napolyon Osmanlı-ingiliz-Rus ittifakını bozmak için elinden geleni yapacaktı. III. Selim’e olağanüstü iltifatlar yağdırarak Osmanlı Devleti ile pozitif iletişim kurmaya çalıştı.



DİKKAT : 1805 yılında Avrupa’da Fransa’nın Genişleyen Sınırları: Napolyon Avusturya’ya bütün isteklerini dikte ettirdikten sonra, sözde de olsa bir Alman birliği olan Kutsal Roma-Germen imparatorluğu’nu ilga ederek yerine Fransa etkisindeki “Ren Federasyonu”nu kurdu. Bu federasyon krallar, dükler ve prensliklerden oluşuyordu. Ren Federasyonunun kurulmasını sağlayanlar Napolyon yanlısı idi. Frankfurt’taki merkez şehirde Avusturya imparatoru Alman imparatorluğu unvanından feragat etti. Buna rağmen Napolyon Avusturya ve Prusya’ya savaş açmıştı. Arka arkaya Rusya ve Prusya’ya açtığı savaşları kazandı. Aynı tarihlerde Lehistan krallığını ilan ettirdi. Atlas okyanusu kıyılarına doğru yola çıkmadan önce Belçika’yı sınırları içine katmıştı. Daha önce Hollanda krallığına atadığı kardeşi Lui Napolyon’un itaatsizliği üzerine Hollanda’yı da Fransız sınırlarına dahil etti. Ayrıca, italya’yı üç bölgeye ayırarak doğrudan kendi yönetimi altına aldı.



DİKKAT :Napolyon’un kendini imparator ilan etmesi, ingiltere’nin de Avrupa’da yeni mütteşkler bulması, Osmanlı Devleti’nde Fransa’nın yeni rejimini nasıl tanımlayacağı yönünde diplomatik krize dönüştü. Bir şekilde Osmanlı Devleti de bu krizden kendine düşen payı almış oluyordu. Daha önce ingiltere ve Rusya ile ittifak yapıp Mısır’ı tahliye ettirmişti. Aynı zamanda Fransa ile de yakınlaşarak Rus ve ingiliz baskılarını bertaraf etmişti. Bu durumda Osmanlı diplomatları, özellikle ingiltere’den imparatorluğu tanımak konusunda gelen baskılar ve “ittifakı bozarız” tehdidi karşısında zor durumda kaldı. Bir çözüm yolu olarak da “imparatorluk” işi ve kelimesinin Avusturya ve Rusya’ya ait olduğunu ve dolayısıyla önce onların tanıması gerektiği şeklinde Fransız elçisine görüş bildirildi. Fransız elçisi bir an önce Osmanlı Devleti’nin imparatorluğu tanıması gerektiği tezini ileri sürüp protesto ile istanbul’u terk etti. Böylece ister istemez Fransa ile siyasi münasebetler bir kere daha kesilmiş oldu.



DİKKAT :Napolyon’un özel elçi sıfatıyla gönderdiği General Sebastiyani’nin esas misyonu, Osmanlı Devleti’ni Rusya ile savaşa teşvik ederek eski rakibini güneyden kuşatmaktı. Çok geçmeden Fransa elçisinin telkin ve teşvikiyle Eşak-Boğdan beylerinin azledilmesi, 22 Aralık 1806’da savaşın patlak vermesine neden oldu.



DİKKAT : ingilizler aslında bu yeni savaşta Osmanlı yerine Rus yanlısı bir tutum sergilediler. Onların Rus yanlısı politikaları aynı zamanda Osmanlı-ingiliz savaşının da başlaması anlamına gelmekteydi.



Sıra Sizde 1 : Napolyon Bonapart’ın Mısır’ı işgali sırasında Mısırlılara yaklaşımı ve bu konuda izlediği politika nedir? Örnekler vererek açıklayınız.

Napolyon bütün işgal boyunca sürekli olarak halkın dini duygularını okşamaya gayret etti. Amacı, kendisine karşı Mısır’daki yerli halkın muhalefetini en aza indirmekti. işgal sürecinde Napolyon’un Mısır’daki siyaseti ve icraatları çok ilgi çekicidir. Bazıları şunlardır: Konuşmalarında sürekli Kur’an-ı Kerim ve Hadislere atışarda bulundu. Hatta yanında getirdiği matbaada propaganda amaçlı şkirlerini içeren gazeteler yayınladı. Kendisini ve işgali meşru göstermek için III. Selim adına para bastırdı. Bütün memuriyetleri Memluk/Kölemen kökenlilerden alarak Mısırlı yerli halka verdi. Bu bağlamda, bölgede Memluklerin baskılarını ortadan kaldırmak için Padişahın rızasıyla Mısır’ı işgal ettiğini yaydı. Hatta halkı n arasında dolaşırken Osmanlı kıyafetleri giydi. İlginçtir ki, Mısır’ın kimi önderleri ve hatta ulemadan bazıları Napolyon’un bu siyasetine inandı. Ancak pek çoğu da bunun bir aldatmaca olduğunun farkındaydı ve durumu istanbul’a bildirdi. Sonunda Napolyon’un politikalarının bir kandırmadan ibaret olduğu anlaşıldı.



Sıra Sizde 2 :Napolyon’un bir dizi savaş neticesinde Avrupa’da genişleme politikasının ulaştığı sınırları ve bu durumun Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren yönlerini nasıl açıklarsınız?

Napolyon’un konsül unvanını bırakıp Aralık 1804’de kendisini imparator ilan etmesi, Avrupa üzerinde tahakküm arzusu ve buna dair çatışmalara girmesi, Fransa aleyhindeki taraşarı birbirine yaklaştırdı. Bu bağlamda, Avrupa’da kendiliğinden Fransa karşıtı bir blok oluştu. Ancak Napolyon ardı ardına zaferler kazanarak Avrupa’da Fransa’nın sınırlarını oldukça genişletti. 1805 yılında Napolyon Avusturya’ya bütün isteklerini dikte ettirdikten sonra, Kutsal Roma-Germen imparatorluğu’nu ortadan kaldırıp yerine Fransa etkisindeki “Ren Federasyonu”nu kurdu. Frankfurt’ta Avusturya imparatoru Alman imparatorluğu unvanından vazgeçti. Napolyon, Rusya ve Prusya’ya açtığı savaşları kazandı. Aynı tarihlerde Lehistan krallığını ilan ettirdi. Belçika’yı Fransa sınırları içine kattı. Daha önce Hollanda krallığına atadığı kardeşi Lui Napolyon’un itaatsizliği üzerine Hollanda’yı da Fransız sınırlarına dahil etti. Ayrıca, italya’yı üç bölgeye ayırarak doğrudan kendi yönetimi altına aldı. Napolyon bütün bu saldırılarını ingiltere ile olan mücadelesinin alt yapısı olarak görüyordu. işgal ettiği yer ve bölgelerde ingilizler için de bazı ambargolar koydurdu. Bu ambargolara bütün mütteşklerini zorla veya ikna ederek dahil etti. Avrupa’da Napolyon lehinde ambargo koymayan iki ülke vardı: isveç ve Osmanlı Devleti.Bu ambargolar denizlerde korsanlığın artmasına ve ingilizlerin aşırı protestolarına ve nihayetinde uluslararası ortamın gerginleşmesine neden oldu. Osmanlı Devleti, Napolyon’un Rusya ve ingiltere ile çatışmaya girmesinden bir takım fırsatlar elde edebileceğini hesaplamaya başladı. işte bütün bu gelişmelerle Üçlü ittifak bozulmaya yüz tuttu.



Sıra Sizde 3 :Napolyon’un kendini imparator ilan etmesi, Avrupa’da büyük bir krize neden oldu. Bu kriz nedir? Osmanlı Devleti’nin kriz karşısında takındığı tutum nasıl olmuştur?

Napolyon’un kendini imparator ilan etmesi, Avrupa devletleri tarafından büyük tepkiyle karşılandı. İngiltere bu durumu Avrupa’nın güvenliği için bir tehdit olarak değerlendirdi ve yeni mütteşkler bularak çevresindeki etkisini genişletti. Bir şekilde Osmanlı Devleti de bu krizden kendine düşen payı aldı. Daha önce Napolyon’un Mısır’ı işgali üzerine ingiltere ve Rusya ile ittifak yapıp Mısır’ı tahliye ettirmişti. Daha sonra, Fransa ile de yakınlaşarak Rus ve ingiliz baskılarını bertaraf etmişti. Bu durumda Osmanlı diplomatları, özellikle ingiltere’den imparatorluğu tanımak konusunda gelen baskılar ve “ittifakı bozarız” tehdidi karşısında zor durumda kaldı. Osmanlı devlet adamları, “imparatorluk” işi ve kelimesinin Avusturya ve Rusya’ya ait olduğunu ve dolayısıyla önce onların tanıması gerektiğini Fransız elçisine bildirdi. Fransız elçisi ivedilikle Osmanlı Devleti’nin imparatorluğu tanıması gerektiği tezini ileri sürüp protesto ile istanbul’u terk etti. Böylece Fransa ile siyasi münasebetler bir kere daha kesilmiş oldu. Diğer taraftan istanbul’da, Fransızlara karşı siyasi bir başarı kazanan ingiltere ve Rusya ikilisi askeri alanda Avrupa’da kaybediyorlardı. ingiltere’nin kurduğu ittifak, 1805 yılında Napolyon karşısında kesin bir yenilgiye uğradı. Bu durum Osmanlı Devleti tarafından Fransa ile siyasi temas kurulması bağlamında bir fırsat olarak görüldü. Rusya ile daha bir yıl önce yapılan ittifaka rağmen Napolyon’un imparator sıfatının tanınmasına karar verildi. Ardından Fransa’ya fevkalade elçi gönderildi. Fransız elçisi General Sebastiyani’nin istanbul’a gelişi Fransız-Osmanlı ittifakının da önünü açtı. Bu yeni gelişme, Avrupa devletleriyle ilişkilerinde denge siyaseti izleyerek yalnız kalmak istemeyen Osmanlı Devleti için de yeni bir açılım olarak değerlendirildi.



Sıra Sizde 4 :1806 yılı sonlarında başlayıp 1807 yılında da devam eden Osmanlı-Rus Savaşı’nın ortaya çıkmasında Avrupalı güçlerin etkisi nasıl olmuştur? Değerlendiriniz.

1806 yılı sonunda başlayıp 1807 yılına kadar süren Osmanlı-Rus Savaşı Avrupa’daki koalisyon savaşlarının etkisinde kaldı. Rusya, Osmanlı Devleti’nin Fransa ile yakınlaşmasına bir tepki olarak bu savaşı aniden başlattı. Rus askerlerinin Osmanlı Devleti’ne ait Bender ve Hotin kalelerini ele geçirmesiyle savaş başladı. Osmanlı Devleti bu esnada Rusya ile savaşa girmekten kaçınıyordu. Fakat Fransız elçi Sebastiyani’nin diplomatik açıdan yönlendirici faaliyetlerinin de etkisiyle Osmanlı-Rus ilişkileri tamamen koptu ve savaşa neden oldu. Rusların Bender ve Hotin kalelerini işgal etmesine İngilizler tepki göstermiş olmasına rağmen soruna kendi çıkarları açısından baktıklarında, ingiltere ile Fransa’nın Avrupa’da süren rekabeti açısından Osmanlı Devleti yerine Rusya’ya yaklaştılar. Böylece ingiltere-Rusya-Osmanlı Devleti arasındaki Üçlü ittifakın bozulmasının sorumlu tarafı olarak işaret ettikleri Osmanlı Devleti’ne gerekli tepkiyi göstermiş oldular.



Sıra Sizde 5 :ingiliz şlosu istanbul önlerinde kadar gelmişken herhangi bir talebi Osmanlı tarafından sağlanmamasına rağmen, neden Boğazlardan çıkıp Akdeniz’e doğru hareket etmiştir?

ingiliz donanması arkasında bir kara ordusu olmadığı için büyük bir risk almıştı. Çanakkale’yi geçip istanbul’a gelmiş olması başarı gibi görünse de istanbul’a verebileceği zarar sınırlı idi. Silah ve şlodaki askerlerine gıda takviyesi almadan uzun süreli bir çatışmaya giremezdi. Beklediği takviyeler ancak Boğazlar’dan gelebilirdi. Bu durumda Boğazlardaki tahkimat güçlendirilirse ingiliz şlosu istanbul’da abluka altında olmaktan kurtulamayacaktı. Böylece ingiliz donanması kendisini tehlikeye atmış oluyordu. ingiliz donanmasının durumunun zayışadığını gören Osmanlı tarafı, İngilizlerin isteklerine karşı koyma noktasında bilendi ve istanbul’un tahkimatına başladı. Çok kısa zamanda kentteki tahkimatlar tamamlandı. ingiliz donanma amiralinin uzlaşma çabalarına Osmanlı Devleti cesaretle karşı çıktı. ingiltere bu kararlılık karşısında istanbul’dan güvenli bir şekilde çıkıp Akdeniz’e dönmeyi tek çıkış yolu olarak gördü.



ÖZET 1 :Napolyon’un Mısır’ı işgalinin önemini tartışabilme Napolyon komutasındaki Fransız ordusu, 1798 yılında Mısır’ı işgal etti. Napolyon bölgede kendisine karşı tepkileri azaltmak için çok sık bir biçimde dini mesajlar vermeye çalışıyordu. Bu propagandaları ile kısmen başarılı oldu ise de kendisine karşı Mısır’da gittikçe büyüyen isyanları önleyemedi. Osmanlı Devleti, aynı zamanda imparatorluktaki birçok sorunla boğuştuğu için Fransa’ya karşı yeterli tepkiyi gösteremedi. Diğer taraftan Mısır’da sıkışınca Suriye’ye yönelen Napolyon’a karşı en büyük direnişi de Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu gösterdi. Burada ilk defa Nizam-ı Cedid ordusu da denenmiş oldu. Bu münasebetle Osmanlı Devleti ilk defa keşfettiği denge politikasını uygulayarak Fransa’ya karşı ingiltere ve Rusya ile ittifak kurarak bir çıkış yolu bulmaya çalıştı. Nitekim bu ittifak Mısır’ın tahliyesini sağladı, ama bölge üzerindeki uluslararası çekişmeleri daha da alevlendirdi. Mısır’ın işgali Fransa’ya hemen hiçbir şey kazandırmadı. Fakat Osmanlı için Mısır’ın elinden çıkış süreci başlamış oldu. ingiltere bu olaylardan fevkalade kazançlı çıktı. Elde ettiği siyasi başarılar ile Hindistan sömürge yollarını güvencede tutmayı başardı. O tarihe kadar Osmanlı Devleti siyasetinde arka planda duruyorken, ön plana çıktı ve XIX. yüzyıl boyunca da etkili oldu.



ÖZET 2 : Osmanlı-Rusya ittifakı’nın bozulması ve savaşa dönüşmesini, Napolyon’un Avrupa’daki zaferleri ve doğurduğu sonuçları tartışabilme Mısır meselesinin ardından Avrupa’da da dengeler değişmeye başlamıştı. Fransa’ya dönen Napolyon neredeyse tüm Avrupa ile savaş halinde idi. Rusya hem Osmanlı Devleti aleyhine gelişmek, hem de iran üzerinden Hindistan’a ulaşmak istiyordu. Fransa ise Osmanlı-ingiliz ve Osmanlı-Rus ittifakını bozmak için her türlü manevrayı yapmakta idi. Gelişmeler Avrupa ile sınırlı kalmadı. Fransızların etkisi ile Osmanlı-Rus yakınlaşması bozuldu ve hatta savaşa dönüştü. Fakat Napolyon’un Avrupa’da ilerlemesi ve bu savaşın da işine gelmemesi yüzünden, Osmanlı’ya savaş açmış olan Rusya’yı barışa zorladı. Aslında bu karar, Fransız-Rus ortaklığında Osmanlı Devleti’ne yöneltilmiş bir tehdit oldu.



ÖZET 3 : Osmanlı-ingiliz Savaşını tartışabilme ingilizler, savaş sırasında Rusya’nın işgal ettiği yerlere Osmanlı Devleti’nin göz yummasını istiyordu. Aslında ingilizler, Fransızlara karşı Ruslarla ittifak kurmayı amaçlıyordu ve bir ölçüde savaşta Ruslar’ı destekliyorlardı. Gerçekten de bu durum, yara alan Osmanlı-ingiliz ittifakının sorumlusu kabul ettikleri Osmanlı Devleti’ni cezalandırmak anlamı da taşıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom verdiler. Ardından da Boğazlara karşı saldırıya geçtiler. Çanakkale’den geçerek istanbul önlerine kadar gelince, Osmanlı başkentinde müthiş bir panik yaşandı. Ancak arkasında kara gücü olmadan istanbul’a saldırmaya cesaret edemeyen ingiliz donanması, sivil bir direnişin hazırlığını da hissedince kısa zamanda Boğazları terk etmek zorunda kaldı.



ÖZET 4 : ingilizlerin Mısır politikaları karşısında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın tavrını ve aldığı sonuçları açıklayabilme ingiliz donanması istanbul’dan eli boş dönünce, kırılan gururunu tamir için dönüş yolunda kendileri için önemli olan Mısır’a saldırdı. Bu arada mütteşkleri Ruslar da Akdeniz’de ortaya çıktı. Bohça adası açıklarında bekleyen Rus gemileri Osmanlı şlosuna saldırdı. Kaptan-ı Derya Seydi Ali Paşa’nın gemisi zarar görmüş olsa bile Rus donanması ağır bir yara aldı. Ruslar donanmaları nın daha fazla zarar görmesini engellemek için Korfu açıklarına kaçtılar. Böylece, Çanakkale Boğazı’ndaki hem ingiliz hem de Rus ablukası kaldırılmış oldu. Mısır’a yönelen İngilizler orada Reşid ve iskenderiye’ye saldırdılarsa da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın dirayetli savunması ile geri püskürtüldüler. Bu süreç aynı zamanda Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’daki konumunu sağlamlaştırdı. Ancak bütün bu gelişmeler, tedrici olarak Osmanlı Devleti’nin en önemli eyaleti olan Mısır’ın merkezden uzaklaşmasına sebep oldu. Aslında bu gelişmeler, gerçek anlamda imparatorluğun çözülmesine giden süreci de başlatmış oldu.














ÜNİTE – 4 :

ISLAHATLAR VE İÇ BUHRANLAR DÖNEMİ



Meşveret Meclisleri:
Divân-ı Hümâyûn’un önemini kaybetmesinden sonra, özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha sık toplandığı bilinen bu meclislerde iç ve dış siyasete dair meseleler görüşülmekteydi. Siyasi, ekonomik ve askeri bir takım kararların alınmasında sorumluluğun daha geniş bir alana kaydırılması ve halk kitleleri üzerinde meşrulaştırıcı bir işlevi bulunan bu meclislere meclis-i hâs, meclis-i şûrâ, meclis-i müşâvere gibi isimler de verilmekteydi.



Nizâm-ı Cedit: Yeni düzen anlamı taşıyan bu kavram genel olarak III. Selim döneminde yapılan düzenlemeler için kullanılır. Özel anlamda ise, çağın gereklerine göre eğitim almış ve modern silah kullanan orduya verilen addır.



Sefâretnâme: Yabancı devletlere gönderilen elçilerin istanbul’dan hareketlerinden itibaren tuttukları notlar, görüştükleri devlet adamları ve gittikleri bölgelere dair bir takım gelenek, görenek, siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal olayları anlattıkları raporlardır.



Lâyıha: Bir konu hakkında padişaha sunulmak üzere devlet adamları tarafından hazırlanan rapor ya da tasarı.

Esâme: Kapıkulu ocaklarına bağlı askerlerinin ana kütükte kayıtlı olan isimlerine verilen addır. Bu ana kayıda dayanılarak üzerlerinde künyeleri ve ulûfe derecelerinin yazılı olduğu kâğıtlar askerlere verilirdi. Bu belgelere de esâme adı verilmekteydi.



Buyruldu: Sadrazam, Kaptan-ı Derya, Vezir, Beylerbeyi gibi devlet erkânının yazılı emirlerine denir.



Sened-i ittifak 29 Eylül 1808’de yeni padişah II. Mahmud’un sadrazamı Alemdar Mustafa Paşa’nın öncülüğünde toplanan merkez bürokratları ve taşra âyânları arasında yapılan görüşmeler ile hazırlanan sözleşmeye Sened-i ittifak (ilan tarihi: 7 Ekim 1808) adı verilmiştir. Padişahın yetkilerinin kısıtlandığı bu sözleşmede, saltanat makamının mutlak gücüne itaat edilmesinin gereği vurgulansa da taşradaki ayanlara verilen özerkliğin padişah tarafından kabul edilmesi Osmanlı siyaset tarihi için önem taşır. Bu sözleşme rükünleri kısa süre içerisinde ortadan kalkmıştır, ancak taşradaki yerel güçlerin merkez tarafından bu şekilde kabulü sözleşmeyi anayasa tarihi açısından anlamlıkılmıştır.



DİKKAT :18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin askerî ıslahat için Batılı ordularda görev alan bir takım Avrupalı subayları ülkelerine çağırdıkları bilinmektedir. III. Selim de bu geleneği devam ettirmiş ve Fransa, ingiltere ve isveç gibi bölgelerden subaylar ve teknik personeli kendi ordusu içerisinde görevlendirmiştir. Bunlar arasında, meşhur Fransa imparatoru Napolyon Bonapart’ın henüz topçu subayı iken bir ara Osmanlı ordusunda görev almak isteyen gönüllüler arasında başvuruda bulunduğu bilinmektedir.



Sıra Sizde 1 : III. Selim Nizâm-ı Cedit ıslahat hareketine girişirken hangi şkir ve olaylardan etkilenmiştir?

III. Selim şehzadeliği döneminde bile devlet işlerini yakından takip eden bir kişi olmuştur. Tahta geçmeden üç yıl önce Fransa imparatoru XVI. Louis ile mektuplaşmış ve oraya gönderdiği özel elçisi vasıtasıyla Fransa’nın gelişmişlik düzeyini yakından izlemiştir. Tahta geçtiği sırada Avusturya ve Rusya savaşlarını sarayda olmasına rağmen dikkatlice takip etmeye çalışmış ve Osmanlı askerinin düzensizliğini bizzat görme imkânına kavuşmuştur. Barış sonrasında Viyana gönderdiği elçi Ebubekir Ratıp Efendi’nin didaktik sefaretnâmesi, meşveret meclisleri ve devlet adamlarının hazırladığı raporlar doğrultusunda devletin kötü gidişatını engellemek üzere bir ıslahat komisyonu kurmuş ve öncelikle askerlik eğitimi ve sanayisi hakkında girişimlerde bulunarak Nizâm-ı Cedit denilen bir ıslahat programını tatbik etmeye başlamıştır.



Sıra Sizde 2 : III. Selim zamanında âyânlar hangi sebeplerden ötürü isyan etmişlerdir?

III. Selim döneminde taşra idaresi neredeyse yarı özerk âyânlar ve valiler tarafından idare edilmekteydi. Bunlar arasında bölgelerin bir çeşit halk temsilcisi ve önde gelen ailesi olma vasfını taşıyan âyânlar ise Anadolu’da ve çoğunlukla Rumeli’de merkeze başkaldırmış ve kendi otonomilerini kurmaya çalışmışlardır. Buradaki en büyük etken merkez idarenin her yönden zayıf düşmesidir. Daha özel bir sebep ise yeni kurulan Nizâm-ı Cedit ordusunun şnansmanı için kurulan irâd-ı Cedit hazinesi için taşradaki bazı toprak tahsisatlarına el konulması ve bunun ise bölge âyânlarının menfaatlerine ters gelmesidir. Bunun yanı sıra, uzun süreli savaşlar, bölge valilelerinin yanlış uygulamaları, âyânlar arasındaki mücadeleler, tutarlı bir âyân siyasetinin izlenememesi, merkez bürokrasi içerisinde bir takım güç odakları ile âyânlar arasında kurulan menfaat ilişkileri âyânları Osmanlı otoritesi nezdinde güçlü kılmıştır.



ÖZET 1 : III. Selim’in ıslahat girişimi olan Nizâm-ı Cedit’i açıklayabilmek Nizâm-ı Cedit III. Selim ve bazı devlet adamlarının öncülüğünde 18. yüzyılın sonunda başlatılmış bir ıslahat projesidir. Devletin merkez yönetimi özellikle askeri alanda kabuk değiştirmeye çalışmış ve bundan sonra diğer bölüm ve birimlerde de ıslahat düşüncesi yayılmıştır. Levent Kışlasında aynı adlı bir ordu kurulmuş ve modern manada askerlik eğitimi verilmiştir. Devlet orduyu besleyecek şekilde bir takım eğitim kurumları açmış ve silah sanayini geliştirmeye çalışmıştır. işte Nizâm-ı Cedit bu yeni düzeni simgeleyen sürece verilen isimdir.



ÖZET 2 : imparatorluk çevresindeki iktidar sahipleri ayanlar ile burada meydana gelen isyanları ilişkilendirebilmek III. Selim döneminde taşrada devlet otoritesinden bahsetmek neredeyse mümkün değildir. 16. Yüzyıldan itibaren kademeli bir şekilde önemi artan bölgesel aileler hanedanlığa dönüşerek ayan denilen zümreleri oluşturmuştur. Bu kişiler zamanla merkezin güç kaybı nispetinde özerklik ve güçlerini artırmıştır. Rumeli ve Anadolu bölgesinde bu ayanların bir kısmı ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna Osmanlı devleti ile mücadele edip isyan etmişlerdir. Ayrıca, Rumeli bölgesinde bulunan dağlı eşkiyasını destekleyerek uzun yıllar devleti uğraştırmıştır.



ÖZET 3 : Alemdar Mustafa Paşa’nın hangi şartlar altında başkentte düzeni sağlayabildiğini saptayabilmek Kabakçı Mustafa isyanından sonra Nizâm-ı Cedit taraftarları Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına sığınmışlardı. Rusçuk Yârânı denilen bu gruptan bazıları bir süre sonra devlet yönetiminde etkili konuma yeniden getirildiler. Başarılı bir taktikle sadrazamı ikna ederek Alemdar Mustafa Paşa’yı askeriyle birlikte istanbul’a getirdiler. Bundan sonra, IV. Mustafa’dan yana tavır aldığı görünen Alemdar’ın askerleri başkentteki isyancılara cezalarını vererek şehirde asayişi sağladılar. Bu sırada, bir oldubittiyle sarayda IV. Mustafa ve ekibi sıkıştırılarak III. Selim’in yeniden tahta geçirilmesine çalışıldıysa da III. Selim IV. Mustafa’nın adamları tarafından katledildi. Ölümden son anda kurtulan II. Mahmud ise Alemdar’ın yanına gelmeyi başardı ve yeni padişah ilan edilerek Alemdar Mustafa Paşa da sadrazam oldu.

























































OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



5. ÜNİTE ÖZET



AVRUPA GÜÇ DENGESİNDE OSMANLI DEVLETİ’NİN YALNIZLAŞMASI



*
İngilizler’le savaşın temelinde Mısır sorunu vardı. İngiliz donanmasının Çanakkale boğazını geçmeyi başarmasına rağmen, İstanbul önlerinde hiçbir şey yapamadan geri dönüp İskenderiye’yi işgal etmesi, Osmanlı-İngiliz savaşının fiilen başlamasına sebep oldu.



*Osmanlı Devleti’nin Fransızlar’ın rakibi olan Rusya’ya savaş ilan etmesi, Napolyon’a ve Fransız askerlerine zafer sağladı. Bu durumun yardımıyla Fransız-Rus Savaşı’nda Rusya zor anlar yaşadı. Nitekim çatışmaların en fazla kızıştığı Friedland savaşını Fransızlar kazandı (14 Haziran 1807).



*Rus çarının Fransızlar’dan barış istemesi üzerine Napolyon ile Çar I. Aleksandr buluştu ve 9 Temmuz 1807’de Tilsit Barış Antlaşması’nı imzaladılar.



*Tilsit Antlaşması’nın Osmanlı Devleti açısından önemli sonuçları vardı. Osmanlı yönetiminin Eflak ve Boğdan’ı Ruslara terk etmeye ikna edileceğine dair madde zaten Osmanlı-Rus savaşı nın



*Napolyon Bonapart’ın Rusları zayıflatmak için üzerinde durduğu diğer bir konuda Lehistan krallığını yeniden diriltmekti.



*Rusya ile savaş hali devam eden ve her cephede çaresiz kalan Osmanlı hükümeti, Fransızların arabuluculuk talebiyle Rusya ile görüşmeler yapmaya başladı.



*İstanbul’da Napolyon’un talimatını yerine getirmek için çalışan Fransız elçisi Sebastiyani’nin öncülüğünde Rusya ile mütareke görüşmeleri başladı.



*Galip Efendi ve Rus müzakereci General Laşkaref arasında Yergöğü çevresindeki Slobozia’da 26 Ağustos 1807’de bir mütareke metni imzalandı. 7 maddeden oluşan ve gelecek yılın Nisan ayına kadar geçerliliği olan anlaşma metni Osmanlıları bir nebze de olsa rahatlattı.

Antlaşma maddeleri:


-Buna göre, Eşak ve Boğdan gibi işgal altındaki yerler otuz beş gün içinde Rusya tarafından boşaltılacaktı.

-Osmanlı ordusu nihai bir barış antlaşması imzalanana kadar bu yerlere asker sevk edemeyecekti.

-Osmanlılar sadece İsmail, İbrail ve Kalas’ta bir miktar asker bulundurabilecekti.

-Rus askerleri çekildikçe Osmanlı askerleri Tuna’nın karşı kıyısına geçebileceklerdi.

-Rus donanması işgal ettiği Bozcaada’yı boşaltacak ve Boğazları abluka altında tutmayacaktı.

-Buna karşılık Osmanlı Devleti de, Rus donanmasının Boğazlar’dan Karadeniz’e girip çıkmasına izin verecekti.

-Ruslar ayrıca Osmanlı tarafının, isyancı Sırplarla da mütareke yapması konusunda baskı yaptılar.



*Ruslarla bir ateşkes antlaşması yapılmasında Fransız elçi Sebastiyani’nin önemli rolü vardı. Osmanlı Devleti’ni düştüğü zor durumdan adeta kendisinin kurtardığınıdüşünen Sebastiyani, devletin iç ilişkilerine de karışmak gibi kabul edilemez davranışlar sergiledi. Bazı valilikler için tayin ve azil talepleri bile öne sürdü.



İNGİLİZLER’LE İTTİFAK: ÇANAKKALE ANTLAŞMASI

(5 OCAK 1809)


*Napolyon’un Osmanlı Devleti üzerine oyunlarını sürdürmesi yeni bir müttefik ihtiyacını doğurdu. Avrupa’da yalnız kalmak istemeyen İstanbul siyaseti, İngilizlere yönelmeye mecbur oldu.



*Osmanlı Devleti adına Vahid Efendi ile İngiliz elçisi Rober Ader Çanakkale açıklarında bekleyen İngiliz donanmasında görüşmek üzere buluştular.



*Yapılan görüşmeler neticesinde, 5 Ocak 1809 tarihinde iki taraf arasında “Kala-iSultaniye/Çanakkale” Antlaşması imzalandı.



Çanakkale Antlaşması’nın önemli maddeleri şunlardı:


1) Bu antlaşma imzalandığı tarihten itibaren Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında hiçbir düşmanlık olmayacak, iki tarafın elindeki esirler engel çıkarılmadan en kısa zamanda mübadele edilecek.



2) İmza tarihinden otuz bir gün sonra, halen İngiltere’nin işgal ettiği Osmanlı toprakları varsa, bu yerler hemen iade edilecek.



3) Osmanlı Devleti’nin elinde tevkif edilmiş İngiliz tüccarına ait mal ve eşya varsa tamamen iade ve teslim edilecektir.



4) İngiltere’nin daha önce Osmanlı Devleti ile imzalamış olduğu antlaşmanın esasları ve Karadeniz ticareti gibi önceden elde edilen imtiyazları (kapitülasyonlar vb) ve ilgili maddeleri feshedilmemiş gibi yürürlükte olacaktır.



5) Osmanlı topraklarında ve limanlarında İngiliz tüccarlara izin verildiği gibi, İngiliz toprak ve limanlarında da Osmanlı tebaası ve tüccarına aynı kolaylıklar gösterilip dostça münasebetlerde bulunulacaktır.



6) Eskiden uygulandığı şekilde İngiltere Osmanlı gümrüklerinde yine yüzde üç gümrük vergisi ödemeye devam edecektir.



7) İstanbul’daki İngiliz elçileri diğer devlet elçilerinin haiz olduğu imtiyaz ve itibara mazhar olacak, buna karşılık Osmanlı Devleti’nin İngiltere’deki elçisi de aynı muameleyi görecektir.



8) Osmanlı tüccarının işlerini görmek ve haklarını korumak üzere Malta ve İngiltere memleketlerinde ihtiyaç duyulan yerlerde şehbenderliklerin kurulması kabul edilmiştir. Buralardaki Osmanlı görevlileri için Osmanlı Devleti’nde İngiliz konsoloslara sağlanan muafiyetler aynı şekilde sağlanacaktı r.



9) İngiliz elçi ve konsoloslarının hizmetinde bulunan tercümanlar ve bunlara verilecek beratların veriliş biçimi belirlenmiştir.



10) İngiliz patenti Osmanlı tebaa ve tüccarından herhangi bir kişiye izinsiz verilmeyecektir.



11) Boğazların savaşta ve barışta yabancı devlet savaş gemilerine geçiş izninin verilip verilmeyeceği konusu Osmanlı Devleti’ne ait olacaktı, İngiltere bu duruma müdahale etmeyecekti.



*Çanakkale Antlaşması’nın Osmanlı Devleti açısından en önemli maddesi bu son maddedir. Bu maddeye göre, Boğazların yabancı ülke donanmalarına kapalı tutulması sağlandı.



*Osmanlı-İngiliz Çanakkale Antlaşmasıgizli maddeleri olarak ifade ettikleri

maddeler şunlardır:


1. Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne savaş açması durumunda İngilizler Osmanlı Devleti’ne yardım etmek için Osmanlının Akdeniz ve diğer kıyılarında alınacak tedbirlere dair görüşmeler yapacaktı. Söz konusu görüşmeler İstanbul’da yapılacaktı.



2. Fransa’nın düşmanca tutum sergilemesi ve buna devam etmesi durumunda İngiltere, Osmanlı Devleti’nin özellikle Bosna ve Dalmaçya kıyılarında yapacağı istihkâm artırıcı çalışmalarında askeri mühimmat yardımında bulunmayı taahhüt ediyordu.



3. İskenderiye’nin İngiliz işgalinden tahliyesi esnasında İngiliz kumandanları ile Osmanlı devlet adamlarının yaptıkları antlaşma maddeleri gözden geçirilip tekrar düzenlenecekti.



4. Eğer İngiltere, Osmanlı Devleti’nden önce Ruslarla bir antlaşma yapar ise İngiltere, Rusya ve Osmanlı Devleti arasında Osmanlı Padişahının şanına layık bir antlaşma yapacaklardı.





*5 Ocak 1809 tarihli Çanakkale Antlaşması, Boğazlar’da devletlerarası müdahalelere sebep olacak olan 14 Temmuz 1841 tarihli Londra Antlaşması’nın da öncüsü olarak görülmektedir.



*Çanakkale (Kala-i Sultaniye) Antlaşması, Boğazların statüsünde önemli değişikliklere sebep

olmuştur. En önemli sonucu, ilkesel olarak Boğazların kapalılığıdır. Ancak bu durum,

daha önce sadece Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir sorun iken İngiltere’nin bu girişimi

ile artık uluslararası bir sorun haline gelmiştir.



YENİDEN OSMANLI-RUS SAVAfiI VE BÜKREŞ ANTLAŞMASI



Osmanlı Rus-Savaşı (1810-1812)


*Rusların iddiasına göreOsmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’nin Yaş Antlaşması’nın maddelerine aykırı olarak Eşak ve Boğdan voyvodalarını görevden almasıyla başladı.



*Tatariçe Savaşı: Osmanlı Rus Savaşı, 1809 yılı boyunca devam etmişti. Ruslar Tatariçe isimli yerde

Osmanlı Ordusu ile büyük bir meydan savaşına girişti. Osmanlı askerleri bu savaşta cesaret ve

Kahramanlıklarını sergileyerek güçlerini kanıtladılar. Savaş bütün şiddetiyle sürerken Tepedenlizade Muhtar Paşa’nın yardımcı kuvvetlerle Osmanlı ordusunun yardımına yetişmesi, savaşın neticesine tesir etti. Osmanlı ordusu bu sayede önemli bir zafer kazandı. Ruslar ise ağır kayıplar vererek Silistre önlerindeki istihkamlarına sığındılar



*Yusuf Ziya Paşa: Kör Yusuf Paşa diye de anılır. Savaşta yararlılık gösteremeyince 1811’de

azledildi. 1816’da Sakız’da öldü.



*Bükreş Antlaşması (28 Mayıs 1812)

*Barış görüşmelerinin uzamasının altında Rus General Kutuzof’un gittikçe şartları ağırlaştırması yatmaktaydı.

*Bir ara Kutuzof’un daha önce misafir diye nitelediği on iki bin Osmanlı askerinin savaş esiri olduğunu ilan etmesi, görüşmelerin derhal kesilmesine neden oldu. Osmanlı tarafındaki sabır taşmıştı.



*Rus Generali Kutuzof’un barış görüşmelerini uzatması ve bir şekilde kesmiş olması, Çar Aleksandr’ı

da kızdırmıştı. Bu yüzden General Kutuzof’u görevden aldı.



*Tarihte OSMANLI-RUS BÜKREŞ ANTLAŞMASI olarak geçen bu antlaşma, on altı maddeden ibaretti.

MADDELERİN ÖNEMLİLERİ ŞUNLARDIR:

*Birinci madde dostluk konusundadır: “Her iki devlet de bu antlaşma ile düşmanlığa son verip her türlü barış ve dostluğa riayet edeceklerdir”



*İkinci madde ise af maddesidir. Her iki devlet de gerek savaş, gerekse askeri harekatlar esnasında kendi tebaasından olanları affedecekti.



*Üçüncü madde ise önceki antlaşmaların yürürlükte olduğunun teyidi ile alakalıdır.



*Dördüncü madde Tuna ve Prut bölgelerindeki sınırları ve esasları ortaya koyan bir düzenlemedir. Bu maddede Rusya Devleti, Prut ve Tuna nehri ve nehirdeki adaların sınırlarını çizme gayretinde bulunmaktadır.



*Beşinci ve altıncı madde sınır tespit ve iade maddesidir. Bu maddelere göre Eşak

ve Boğdan, Prut suyu ve Eşak’ın kara kısmı savaştan önceki hali ile Osmanlı

Devleti’ne iade edilecekti. Ancak Osmanlı Devleti iki yıl boyunca bölgeden vergi

Almayacaktı.Anadolu yakasındaki hudut, savaştan önceki hali esas alınarak aynen Osmanlı Devleti’ne iade edilecekti.



*Yedinci madde ise mübadele maddesidir. Rusya’ya bırakılan bölgelerdeki Müslüman ve Türk ahali isterlerse mallarını bedeli ile satıp Osmanlı sınırlarına göçebilecekti.

Aynı durum Osmanlı tarafında kalan yerlerdeki Hıristiyanlar için de geçerliydi.



*Sekizinci madde ise Sırpların isyanına dair maddedir. Sırpların cezalandırılmayacağı ve bir nevi özerkliğini ifade eden bir metindir. Bu madde ile artık Rusya’nın Sırpları korumacı tutumları daha da netleşmiş bulunuyordu. Cezalandırılmayacakları garantiye alınmak suretiyle, Sırpların Osmanlı toprakları içerisindeki milliyetçi fikirlerini yaymaları ve gelişmelerinin önü açılmak isteniyordu.



*Dokuzuncu ve onuncu maddeler ise, esirlerin değişimi ve iki tarafa ait halk arasındaki ticari vb. alacak verecek konularının nasıl yapılacağına ilişkin idi.



*On birinci madde ise, antlaşmanın karşılıklı imzalanmasından sonra, asker ve donanmanın çekilmesi konusunda idi.

*On ikinci madde ise Yaş Antlaşması’nda geçen Garb ocakları korsanlarının Rusya ile ticaretini düzenleyen maddesinin ibkası idi. Bu madde, Rusya’nın Akdeniz’de ticaret yapma isteği ve orada var olma gayretinin devamı niteliğindedir.



*On üçüncü madde ise, Osmanlı sınırları dışında bir konu olan Rus-İran ihtilaflarında Osmanlı Devleti’nin arabuluculuğunun Ruslar tarafından kabulüne dairdir.



*On dördüncü madde ise dostluk maddesidir. Her iki devlet de barış antlaşması nın bu şartlarda kabulünü onaylamakla birlikte, olası karşılıklı tecavüz ve sınır aşma hareketlerini durdurma amacını vurgulamaktaydı.

*On beş ve on altıncı maddeler imza yetkisi ve teyidi ile alakalı maddelerdir.



*Ruslar, aralıklarla da olsa yaklaşık altı yıl süren savaştan aldıkları bölgelerden sadece Beserabya bölgesini topraklarına kattılar.



*Osmanlı Devleti’nin savaş sebebi saydığı Eflak ve Boğdan ise Osmanlı topraklarında kaldı.

*Prut nehri, her iki devletin de kabul ettiği doğal bir sınır olarak kayda geçirildi.

















































































OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



6.ÜNİTE ÖZET



RADİKAL DEĞİŞİM DÖNEMİ OLARAK II. MAHMUD DEVRİ




*II. Mahmud’un saltanat dönemini, XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında meydana gelen

iç ve dış gelişmeler şekillendirmiştir.

* Bunlar; Fransa’nın, Kuzey İtalya’da mağlup ettiği Avusturya ile imzaladığı Campo Formio Antlaşması (1797) uyarınca Arnavutluk kıyılarına ve Yunan adalarına yerleşmesiyle başlayan ayrılıkçı isyanlar,

*Fransız İhtilalı sonrasında başlayan koalisyon savaşları ve Mısır’ın işgal girişimiyle(1798) Avrupa’da alt üst olan siyasi dengeler Nizam-ı Cedid adıyla III. Selim’in başlattığı reform sürecine Kabakçı Mustafa İsyanı’yla (1807) son verilmesi ve padişahın katledilmesiyle ortaya çıkan siyasi istikrarsızlıktır.

*II. Mahmud, kaos ortamında ve Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın gölgesinde iktidarı devraldı.

*Osmanlı Devleti XIX. yüzyıla, geleneksel dostu olarak gördüğü ve topraklarına taarruz ihtimali vermediği Fransa’nın Mısır’ı işgal girişiminin getirdiği şaşkınlık ve savaş ortamında girmişti.

* Bu durum karşısında Babıâli; Rusya, İngiltere ve Sicilya Krallıkları ile kurduğu ittifaklarla, Fransızları Mısır’dan çıkarmayı başardı .

*Ancak müttefik sıfatıyla Mısır’a giren İngiltere’nin yerel güç odakları olan Kölemenleri koz olarak kullanmaya kalkışması ve İskenderiye kentini tahliye etmemektedirenmesi, yeni bir siyasi krize yol açtı.

*Yoğun diplomatik girişimler ve bir takım tavizler karşılığında İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmeleriyle, Osmanlı Devleti Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’nın kontrolü bakımından oldukça önemli olan Mısır’ı yeniden hâkimiyeti altına almış oldu.

*Panslavizm: Slav kökenli tüm milletleri Rusya’nın şemsiyesi altında bir araya getirme hedefi.



OSMANLIDA BİR İLK: SENED-İ İTTİFAK VE PADİŞAHIN İRADESİNE SINIRLAMA

*Ayan:
Taşrada devlet-halk ilişkilerine aracılık eden nüfuzlu kimseler.

*Kabakçı İsyanı sonunda yaşanan taht değişikliğinden sonra kendisi de bir ayan olan Alemdar’ın devletin iki numaralı adamı yani sadrazam olmasıyla, ayanlar da fiilen iktidara ortak oldular.

*Sened-i İttifak, “giriş”, yedi madde ve bir ekten oluşmaktadır. Giriş bölümünde Osmanlı devlet düzeninin bozulması ve kötü gidişatın devletin varlığını tehdit noktası na geldiği, bu nedenle bir uzlaşma metni olarak Sened-i İttifak’ın imzalandığı ifade edilmektedir.

SENED-İ İTTİFAK IN ÖNEMLİ MADDELERİ:



• Padişahın ve vekili sadrazamın buyruklarına uyulacak, şayet sadrazam keyfi uygulamalara kalkışırsa ayanların buna karşı çıkma hakları saklı kalacaktı.

• Ayanlar, nüfuzları altındaki bölgelerinden devletin asker toplamasına karşı çıkmayacaklar, aykırı hareket edenlere elbirliğiyle müdahale edilecektir.

• Devlet namına modern askeri birlikler oluşturulacak, yeniçeriler ve diğer ocaklar muhalefet ederlerse, ayanlar davet beklemeksizin asileri cezalandırabilecekti.

• Vergilerin toplanmasında yolsuzluğa kesinlikle meydan verilmeyecekti.

• Ayanların devlete itaat ve hizmetlerine karşılık, devlet de onların fiili kazanımlarını meşru kabul edecekti.

*Bazı tarihçiler tarafından, Magna Carta’ya benzetilen Sened-i İttifak, 1808’de devlet ile mahalli güç odakları olan ayanlar arasında imzalanan siyasi bir belgedir. “Türk Magna Carta’sı” şeklindeki yakıştırma; dayanakları, tarihi süreç ve sonuçları bakımından gerçekçi değildir.

*Magna Carta: İngiltere’de kral ile feodal beyler arasında imzalanan, kralın yetkilerini kısıtlayan ve

demokrasi yolunu açan 1215 tarihli sözleşme.



*Bununla birlikte Sened-i İttifak’ın, padişahın yetkilerini kısıtladığı ve mutlak otoritesini sınırladığına şüphe yoktur.

*Osmanlı tarihinde örneği bulunmayan ve devlet ile taşradaki güç odaklarına karşılıklı hak

ve sorumluluklar yükleyen bu siyasi belge, aslında önceki dönemlerde ve özellikle III. Selim

devrinde, merkezin taşra üzerindeki etkinliğini tamamen kaybetmesinin kaçınılmaz

sonuçlarından biriydi.


*Sened-i İttifak’ın imzalanmasından sonra ayanlara ait kuvvetlerin önemli bir kısmı İstanbul’dan ayrılınca, yeniçeriler tekrar isyan ettiler Alemdar Mustafa Paşa hayatını kaybedince, II. Mahmud, yanı başındaki bir ayanın vesayetinden kurtuldu ve Sened-i ittifak da hükümsüz kalmış oldu.



BALKANLARDA AYRILIKÇI İSYANLAR VE AVRUPA’DA YENİ DÜZEN



Sırp İsyanı ve Sonuçları


*Sırpların yaşadığı topraklar, II. Murat ve II. Mehmed devrindeki fetihlerle Osmanlı hâkimiyetine girmişti.

*Fransa Campo Formio Antlaşması’yla (1797) o dönemde Arnavutluk’un sahil kesimini oluşturan, bugün ise Yunanistan’ın sınırları içinde bulunan Preveze ve Parga sahilleri ile Yunan adalarını ele geçirdi.

Fransa’nın tarihinde ilk kez Osmanlı Devleti’yle sınır komşusu olması, devletin Balkanlardaki varlığı ve güvenliği açısından tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu.

* Çünkü bu gelişmeyle Fransız İhtilalı’nın getirdiği milliyetçilik ve bağımsızlık fikirleri bölgeye taşınmış oluyordu.

* Nüfuzunu güçlendirmek isteyen Fransa’nın gayrimüslim Osmanlı tebaasını (Sırplar, Rumlar, Karadağlılar vs.) kışkırtmasıyla, ayrılıkçı isyanların altyapısı da hazırlandı.

*Sırplar, geçmişte Avusturya ordusunda da görev yapmış olan Kara Yorgi (Djordje Petroviç) adlı bir tüccarın etrafında örgütlenmeye başladılar

*Rusya’nın müdahalesiyle kontrolden çıkan bu süreç, 1812’de Bükreş Antlaşması’yla Sırpların bazı siyasi-idari ayrıcalıklar elde etmesiyle sonuçlandı.

* Böylece milliyetçi-bağımsızlıkçı hareketler sonucunda Osmanlı Devleti’nden idari ayrıcalıklar elde eden ilk toplum Sırplar oldu.

*Babıâli Miloş Obronoviç’i başknez olarak tanıdı ve Sırplara imtiyazlı prenslik statüsü vermeyi

kabul etti .

*Osmanlı Devleti’nin güç kaybına paralel olarak tam anlamıyla Rusya’nın himayesine giren Sırplar, Akkerman Sözleşmesi ve Edirne Antlaşması’yla özerkliklerini teyit ettiler.

*Knez:
Karadağ’dan Romanya’ya dek Slav kökenli toplumların yaşadığı bölgelerde Osmanlı

yönetiminin yerel halkla ilişkilerinde aracılık yapan resmi temsilci.



AVRUPA’DA YENİ DÜZEN: VİYANA KONGRESİ VE ŞARK MESELESİ




*Fransız İhtilalı’ndan sonra, Avrupa’da İhtilal Savaşlarıdenilen mücadele dönemi başlamıştı. Bu nedenle Avrupa’nın siyasi haritası değişmiş, güçler dengesi bozulmuş ve otorite boşluğundan kaynaklanan ciddi sorunlar ortaya çıkmıştı.

*Avrupa’nın siyasi dengesini yeniden kurmak ve ele geçirilen toprakları paylaşmak amacıyla büyük devletlerin girişimiyle Viyana’da bir kongre yapılması kararlaştırıldı.

*Kongreye; İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya yön vererek, alınan kararları çıkarları doğrultusunda şekillendirdiler.

*Kongreye başkanlık eden Avusturya Başbakanı Prens Metternich’in etkinliği nedeniyle “Metternich Sistemi” olarak da anılan bu kararlar çerçevesinde:

VİYANA KONGRESİNDE KABUL EDİLEN MADDELER:



• Fransız İhtilalı’nın yaydığı bağımsızlık ve ulusçuluk gibi fikirler tehdit olarak değerlendirilirken, Avrupa’da çıkacak herhangi bir isyanın elbirliğiyle bastırılması kararlaştırıldı.

• Toprak kayıpları nedeniyle ihtilal öncesi sınırlarına geri çekilmek zorunda kalan Fransa’da tekrar krallık rejimine dönüldü.

• İngiltere’nin önerisiyle esir ticareti yasaklandı.

• Avrupa’nın yeni sınırları belirlenirken milliyet, din, dil gibi faktörler ve tarihi arka plan dikkate alınmadı. Bu nedenle kongre kararları, beklenen barış ve istikrarı sağlayamadı.

• Kongreye yön veren büyük devletler, yeni Avrupa Düzeni’ni korumak amacıyla bir takım yeni ittifaklara giriştiler.

*Viyana Kongresi’nden Navarin Olayı’na dek geçen döneme, Avrupa’yı yeniden kurmak, düzenlemek anlamında Restorasyon Devri denmiştir.

*Viyana Kongresi kararlarını uygulayabilmek ve mutlakiyet yönetimlerini devam ettirebilmek için kendi aralarında bir takım yeni ittifaklar kurdular. Bunlar:

-Kutsal İttifak:Rusya’nın önderliğinde Avusturya, Prusya ve sonradan Fransa’nın

katılımıyla kuruldu.

-Dörtlü İttifak:İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya arasında yapılmıştır. Bu ittifaklarla

kralların mutlak yönetimleri kabul edilmiş ve korunması amaçlanmıştır.



*Viyana Kongresi, XIX. ve XX. yüzyılda Avrupa diplomasisinde en sık kullanılan terimlerden biri olan Şark Meselesi’nin (Doğu Sorunu) ilk kez kullanıldığı uluslar arası bir toplantı olması bakımından da önemlidir.

*Şark Meselesi
, en kısa tanımla;Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne ve coğrafyasına yönelik siyasi hedeflerini, emellerini ve bu yöndeki tüm girişimlerini ifade eder.







MORA (RUM) İSYANI



*İstanbul’da yaşayan önde gelen Rumlar tüm devlet sırlarının kendilerine açık olduğu Divân-ı Hümâyun tercümanlığı görevini adeta tekellerine almışlardı.

*Rumlar Eflak-Boğdan gibi özerk bölgelerin başına “prens” ya da “voyvoda” unvanıyla idareci olarak atanmaktaydılar.

Rum isyanının nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

• Fransız İhtilalı’nın getirdiği ulusçuluk ve bağımsızlık fikirleri.

• Rusların ve Yunanlıların Bizans İmparatorluğu’nu canlandırmak istemeleri(Megalo İdea: Büyük İdeal).

• Başta Rusya olmak üzere dış kaynaklı kışkırtmalar.

• Batı kamuoyunda kilise, aydınlar ve devlet eliyle Antik Yunan Medeniyeti’ne karşı oluşturulan hayranlık (Philhellenism) ve Avrupa kamuoyunun ilgisini siyasi kazanıma dönüştürme çabaları.

• Rum aydınlarının milli bilinç oluşturma yönündeki kültürel, edebi ve siyasi çalışmaları.

• Rusya’nın güdümünde kurulan Filiki Eterya, Etniki Eterya, Eterya Filomuson vb. derneklerin kültürel-siyasi çalışmaları.

• Fener Ortodoks Patrikhanesi’nin Rumları isyana teşvik ve tahrik etmesi. Yunan isyanının süratle gelişmesindeki en önemli faktör, şüphesiz Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdu.

* Ruslar Savaşın ardından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na (1774), emelleri doğrultusunda azınlıkları kullanmalarını sağlayacak bir takım maddeler den koydurdular.

* Ruslar,1787-1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşları öncesinde Avusturya ile birlikte, Bizans İmparatorluğu’nun ihyasını öngören “Grek Projesi”ni eklediler.

*Avrupa üniversitelerine gönderilen Rum gençleri, tam anlamıyla birer

Yunan milliyetçisine dönüşmekteydi.

*XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta Rhigas Velestinlis, Adamantios Korais, Kozmas ve Gazis olmak üzere bazı Rum aydınlar da bağımsız bir Yunanistan, hatta Bizans İmparatorluğu’nun ihyası

konularını yazılarında sıkça işlemeye başladılar.

* Bu süreci hızlandıran bir diğer unsur, Hümanizm ve Rönesans hareketleriyle Avrupalı aydınların yeniden kadîm Grek kültürüyle temasa geçmiş olmalarıydı.

*Hümanizm: XV. yy’da Avrupa’da Ortaçağ’ın skolastik düşüncesine karşı çıkan felsefe, bilim ve sanat

alanlarında yeni görüşler ileri süren ve insancıl yönü ağır basan düşünce akımı.

*Rönesans: Yeniden doğuş, 16. yy’da İtalya’da başlayan ve Avrupa’ya yayılan bilim, edebiyat, resim ve müzik alanlarında yaşanan değişmeler.

*Filiki Eterya (Philiki Hetaireia, 1894’ten itibaren Etnik-i Hetaireia olacaktır) cemiyetigörünüşte Rumların eğitim düzeyini yükseltmek, gerçekte ise İstanbul merkez olmak üzere Bizans İmparatorluğu’nu ihya etmek için kuruldu.

*Yunan isyanı umulanın aksine, ilk önce Mora’da değil Eşak ve Boğdan’da başladı.

*Rumlar Epidor yakınlarında bir meclis toplayarak bağımsızlıklarını ilan ettiler

*Kendi askeri-siyasi gücüyle isyanı bastıramayacağına hükmeden Babıâli, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan destek istedi.

*Yaklaşık iki yıl süren bu ortak askeri operasyon sonucunda Misolongi ve Atina kentleri de alınarak Rum isyanı bastırıldı



LONDRA ANTLAŞMASI VE NAVARİN BASKINI



*İngiltere ve Rusya kendi güdümlerinde bir Yunanistan kurulması için ortak

hareket etme kararı aldılar.

*Taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda Petersburg Protokolü imzalandı

*Buna göre; İngiltere ve Rusya özerk bir Yunanistan’ın kurulması için gereken siyasi ve askeri girişimlerde bulunma konusunda uzlaştılar.

*Babıâli bu sırada kontrol altına almış olduğu Yunan isyanının dış tahriklerle

tekrar canlanmaması için Rusya’nın müzakere talebini kabul etti ve sonuçta Akkerman

Sözleşmesi imzalandı
(7 Ekim 1826).

AKKERMAN SÖZLEŞMESİ:

-Sırbistan’ın özerkliği onaylanacak,

-Eflak-Boğdan’a Rusya’nın da görüşü alınarak yerli yöneticiler atanacak,

-Rusya’nın ticaret gemilerine Osmanlı sularında serbest dolaşım hakkı verilecek,

-Kuzey Afrikalı korsanların Rus gemilerine verdiği zararı Babıâli ödeyecek ve Bükreş Antlaşması’nın maddeleri eksiksiz bir biçimde uygulanacaktı.



*İngiltere , Rusya ve Fransa Londra Protokolü ile bir adım daha ileri giderek, özerk değil tam bağımsız bir Yunanistan kurulması konusunda ortak hareket etme kararı aldılar.

*Ağustos 1827’de Babıâli’ye tebliğ edilen uluslar arası hukuka aykırı bu karar reddedildi.

*Bunun üzerine müttefikler, Osmanlı-Mısır kuvvetlerinin Mora ve civarından derhal çekilmesini istediler.

*Bu talepleri de reddedilince, Navarin limanında demirli Osmanlı-Mısır donanmasına taarruz ederek

neredeyse tamamını yaktılar
(20 Ekim 1827).

*Navarin baskını, aynı zamanda 1815 Viyana Kongresi’nde alınan kararların diğer bir ifadeyle Metternich Sistemi’nin resmen hükümsüz olduğunu göstermiştir.

*
Bu baskında rolü olmakla birlikte, kıta Avrupa’sında bulunmayan İngiltere, Rusya’nın sıcak denizlere, yani güneye inmesinin önünde ciddi bir engel kalmadığını gördüğünden, Navarin baskınını kınadı ve amiralini görevden alarak bir anlamda özür diledi.



OSMANLI-RUS SAVAŞI VE YUNANİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI


*Avrupalı devletler, diplomatik girişimlerine hız verdiler ve sonuçta Londra’da bir protokol imzalandı

Buna göre;


-Mora ve çevresi ile adalardan oluşacak bağımsız bir Yunanistan kurulacak,

-Avrupalı devletlerin üzerinde uzlaştığı bir prens tarafından yönetilecek ve Osmanlı Devleti’ne bağlılığı yıllık vergiden ibaret olacaktı.

*Buna karşın Babıâli, Londra Protokolü kararlarına itiraz ederek savaşa devam kararı aldı.

*20 Ağustos 1829’da Edirne’nin düşmesi ve Ruslara başkent İstanbul yolunun açılması üzerine, Babıâli daha önce reddetmiş olduğu Londra Protokolü hükümlerini yerine getirmeye hazır olduğunu bildirerek

barış istedi.

Edirne Antlaşması imzalandı (14 Eylül 1829). Buna göre:

• Osmanlı Devleti, Yunan devletinin kurulmasını ve bağımsızlığını öngören 6 Temmuz 1827 ve 22 Mart 1829 tarihli Londra protokolü ve antlaşmasını kabul edecekti.

• Rusya Tuna nehri ağzındaki adalar hariç, işgal ettiği yerlerden çekilecek ve savaş öncesindeki gibi Prut nehri sınır kabul edilecekti.

• Osmanlı Devleti Gürcistan ve Kafkasya’da işgal edilen yerlerin Rusya’ya ait olduğunu kabul edecek, Rusya ise Ahıska, Poti ve Anapa dışındaki yerleri iade edecekti.

• Sırbistan ile Eşak-Boğdan’a daha önce verilen siyasi-idari haklar teyit edilecek ve genişletilecekti.

• Rus ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe geçebilecek ve Rus uyruklular Osmanlı topraklarında ticaret yapabileceklerdi.

• Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı ödeyecekti.



*3 şubat 1830’da imzalanan protokolle bağımsız Yunanistan’ın sınırları belirlendi. 24 Nisanda

Osmanlı Devleti tarafından da onaylanan protokol kararları uyarınca, ilk defa Osmanlı hâkimiyetindeki bir millet resmen bağımsızlığını kazanmış oldu.



OSMANLI AFRİKASI’NDA YENİ SORUNLAR:FRANSA’NIN CEZAYİR’İ İŞGALİ


*1534 yılında Barbaros Hayrettin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılan Cezayir, daha sonra fethedilen Tunus ve Trablusgarp ile birlikte “Garp Ocakları” adıyla teşkilatlandırılmış ve burada özel bir yönetim kurulmuştu.

*Cezayir, XVII. yüzyıl sonlarından itibaren yeniçeri ocağının temsilcileri tarafından seçilen “Dayılar” tarafından yönetilmeye başlandı.

*Garp Ocakları içinde en büyük donanmaya sahip olan Cezayir’de, eyalet gelirleri büyük oranda korsanlık yoluyla elde ediliyordu.

*Mısır’ı işgal eden Fransızlara karşı Ebukır deniz savaşını kazanan İngilizler,Trafalgar deniz savaşında da rakiplerini yenerek Akdeniz’in tartışmasız en güçlü donanmasına sahip olduklarını ispat ettiler.

*Cezayir Dayısı İzmirli Hüseyin Paşa, Fransa’nın işgal girişimine âdeta zemin hazırladı.

*Dayı Hüseyin Paşa, alacağına karşılık olarak bazı Fransız gemilerine el koydu. 29 Nisan 1827 günü Dayı İzmirli Hüseyin Paşa borç meselesini tartıştığı Fransız konsolosu Pierre Deval’in yüzüne elindeki yelpaze ile vurunca siyasi ilişkiler kesildi.

*Bu olayı bahane eden Fransa Cezayir sahillerini abluka altına aldı

*Cezayir’in tümünü ele geçirmeleri, ancak Emîr Abdülkâdir komutasındaki direnişçilerin yenilmesiyle mümkün olabildi .

*Kuzey Afrika’da ilk kez toprak kaybedenOsmanlı Devleti, güçlü bir sömürgeci devlet olan

Fransa ile doğrudan sınır komşusu oldu.



İRAN-OSMANLI SAVAŞLARI VE ERZURUM ANTLAŞMASI


*Osmanlı orduları, kuzey’de Erzurum önlerine kadar gelen, güneyde ise Bitlis üzerinden Diyarbakır’a yönelen İran kuvvetleri karşısında fazla direnemediler. Ancak bu sırada ortaya çıkan kolera salgını İran ordusunu kırıp geçirince, şah barışn istemek zorunda kaldı.

*1746yılında yapılan barış anlaşması esas alınarak, Erzurum Antlaşması imzalandı .Osmanlı Devleti doğu cephesindeki savaşı sona erdirmiş oldu.



MERKEZİYETÇİ DEVLETİN İNfiASI VE KÖKLÜ REFORMLAR SÜRECİ



Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması (Vak’a-i Hayriye)


*Yeniçeri ocağı, XIV. yüzyılda kuruluşundan XVI. yüzyılın sonuna dek devletin büyümesinde en önemli araç oldu.

*Ancak XVII. Yüzyılla birlikte; padişahların seferlere gitmeyi terk etmeleri, kayırmacılık ve rüşvetle ocağa asker alınması, makam ve mevki hırsıyla vezirlerin ve ocak ağalarının yeniçerileri isyana teşvik etmeleri, ocağın düzenini tamamen yozlaştırdı.

* Özellikle modern savaş tekniklerine ve askeri eğitime karşı sergiledikleri şiddetli muhalefet

nedeniyle, ocak zamanla iflasın eşiğine geldi.

*Padişah ve devlet adamları yeniçerilere dokunmanın riskli olacağını düşündüklerinden Eşkinci adıyla yeni bir askeri birlik oluşturdular

*Yeniçeriler, geleneği bozmayıp isyan ettiler. Ancak bu defa devlet geleneksel yaklaşımını sergilemeyerek asileri tepelemek üzere harekete geçti. Başkentte yaşanan iç savaş sonucunda yeniçeri ocağı ortadan kaldırıldı (15 Haziran 1826).

*Siyasi ve askeri reformlar bakımından dönüm noktası olan bu olay, devrin kaynaklarında Vak’a-i Hayriye (Hayırlı Olay) şeklinde nitelendirilmiştir.

*Yeniçeri ocağının yerine kurulan yeni ordu Asakir-i Mansure-i Muhammediye(Hz. Muhammed’in Muzaffer Askerleri) şeklinde adlandırıldı.

*Yeni ordunun finansmanı amacıyla, Evkaf-ıHümayun Nezareti ve Mukataat Nezareti kuruldu.

* Yeni askeri sistemle yeniçeri ağalığı (Ağa Kapısı) da kaldırılarak Daha sonra genelkurmay başkanlığının işlevini üstlenecek Seraskerlik makamı ihdas edildi.

*Askeri talim ve yürüyüşlerin önemli unsurlarından olan bando ihtiyacını karşılamak üzere Mehterhâne kaldırılarak Mızıka-i Hümayun kuruldu (1834) ve başına devrin önde gelen müzik adamlarından İtalyan Guiseppe Donizetti getirildi.

*Redif teşkilatı adıyla ihtiyat (yedek) ordusu kuruldu.

* Kurmaylık eğitimi vermek üzere bugünkü harp akademilerinin temelini oluşturan Mekteb-i

Fünûn-ı Harbiye eğitime başladı


* Yeni ordunun üniforma, bot ve diğer teçhizatının karşılanması amacıyla feshane, debbağhane (deri imalathanesi) ve iplikhane adlarıyla imalathaneler kuruldu.



MISIR SORUNU


*Şark Meselesi’nin önemli bölümlerinden birini teşkil eden Mısır Sorunu, XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’ni parçalanmanın eşiğine getirmiştir.



*Babıâli; yıllık vergiyi ödemek, Hicaz’ı işgal eden dini-siyasi bir hareket olan Vehhabi isyanını bastırmak şartlarıyla Kavalalı Mehmed Ali Paşa’yı Mısır valisi olarak atadı (Temmuz 1805).

*Kavalalı, 1807’de İskenderiye’ye çıkartma yapan İngilizleri geri püskürtmeyi başardığı gibi, Vehhabi

isyanını da bastırdı.

*Sudan’ı ele geçirdikten sonra tarım ve ticaret alanında önemli reformlar gerçekleştirdi.

* Fransız subayların katkısıyla Batı tarzında eğitim kurumları ve güçlü bir ordu tesis etti.

*Bu tür reformist adımlarla merkezi gölgede bırakan Kavalalı, Mısır’ı ekonomik ve askeri yönden adeta güçlü bir devlet haline getirdi.

*Navarin baskınıyla Osmanlı-Mısır donanmalarını yakması tam anlamıyla bir dönüm noktası oldu. Bu olayın ardından Kavalalı’nın padişahtan izin dahi istemeden ordusunu bölgeden çekmesi, merkezle Mısır ilişkilerinde kırılmaya yol açtı.



* Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Mora elden çıktığından Kavalalı, Mora’ya karşılık Suriye valiliğinin verilmesini istedi. Merkez ise sadece Girit valiliğinin verilebileceğini bildirince, ilişkiler daha da gerildi.

*Mısır ordusu İbrahim Paşa komutasında 1831 kışından itibaren Gazze, Yafa,

Kudüs, Hayfa ve Akka’yı, kısa süre sonra da Lübnan emirinin yardımıyla Sayda,

Beyrut ve Trablus gibi Suriye’nin diğer bölgelerini ele geçirdi. Ardından fazla zorlanmadan

18 Haziran 1832’de Şam’a girdi.

*Kavalalı, ordusunu Anadolu’ya sevk etti. Bu defa Sadrazam Reşid Mehmed Paşa komutasında gönderilen merkez ordusu Konya’da bir kez daha mağlup oldu

*Böylece Mısır kuvvetlerine başkent İstanbul yolu açılmış oldu.

*Mısır ordusunun Anadolu’yu işgali karşısında askeri ve siyasi açıdan yetersiz kalan Babıâli, en büyük hasmı olan Rusya ile Hünkâr İskelesi adıyla bir savunma antlaşması , İngiltere’yle de bazı

mali ayrıcalıklar veren Baltalimanı Ticaret Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır .


*Bu nedenle son çare olarak II. Mahmud’un talimatıyla Rusya’dan fiilen askeri müdahale talep edildi ve

Rus filosu Beykoz açıklarına demirleyerek karaya 5 bin asker çıkardı

*Rusya’nın Boğazlardan dost devlet statüsüyle geçip Akdeniz’e açılması ve Babıâli’yi himayesine alması İngiltere ile Fransa’yı telaşlandırınca, bu iki devlet Mısır valisine ordusunu geri çekme konusunda baskı yapmaya başladılar.

*Bu baskı sonuç verince, devletle asi valisi arasında KÜTAHYA SÖZLEŞMESİ imzalandı Busözleşmeye göre;

*
Mehmed Ali Paşa’ya Mısır ve Girit’e ek olarak Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliği ile Adana muhassıllığı (bölgenin vergilerini toplama hakkı) verildi ve böylece Mısır sorununun birinci perdesi kapandı.

*Babıali,Kavalalı’nın savaşı yeniden başlatma ihtimalinden ötürü, Rusya ile bir savunma antlaşması imzalayarak kendisini resmen güvenceye almak istedi.

HÜNKÂR İSKELESİ ANTLAŞMASI imzalandı (8 Temmuz 1833). Buna göre:

• Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa, Rusya masraşarı karşılanmak kaydıyla askeri yardım gönderecekti.

• Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti diğer devletlere Boğazları kapatacaktı.

• Bu savunma antlaşması sekiz yıl süreyle geçerli olacaktı

*Mısır sorununun çözümünde İngiltere’nin desteğini sağlamak için BALTALİMANI

TİCARET ANTLAŞMASI imzalandı (16 Ağustos 1838). Bu antlaşmayla:


• Osmanlı pazarlarında yabancı mallar çoğalmış, ticaret gelirlerinin büyük bölümü yabancıların eline geçmiştir. Bu durum Osmanlı Devleti’nin ekonomik açıdan dışa bağımlılığını arttırmıştır.

• Osmanlı Devleti verdiği ayrıcalıklarla Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya karşı İngiltere’nin yardımını sağlamıştır.

• Osmanlı memleketlerinde uygulanan iç gümrük vergisinden yabancılar muaf tutulmuştur.



*Bu antlaşmaya tepki gösteren Fransa ile yeni bir ticaret antlaşması imzalayarak Baltalimanı Antlaşması’nda İngilizlere tanıdığı ayrıcalıklara benzer haklar vermiştir.





DEVRİN KARAKTERİSTİĞİ VE GERÇEKLEŞTİRİLEN REFORMLAR

*III. Selim’in ve IV. Mustafa’nın 1808’de katlinden sonra hanedanın yegâne erkek ferdi olarak kalan II. Mahmud, kendisinden sonra gelen tüm Osmanoğulları’nın atasıdır. Hanedan ondan sonra peş peşe tahta çıkan oğulları Abdülmecid ve Abdülaziz üzerinden, iki koldan yürümüştür.



*II. MAHMUD’UN SALTANATI SÜRECİNDE KLASİK OSMANLI DEVLET YAPISINI DÖNÜŞTÜREN DİKKAT ÇEKİCİ ŞU DÜZENLEMELER YAPILMIŞTIR:

• Sadaret makamına bağlı bir birim olarak Osmanlı memur ve diplomatlarının yabancı dil eğitimi almaları için Tercüme Odası kuruldu

• Medreselerin yanında Avrupa tarzında eğitim veren okullar açıldı, ilköğretim zorunlu hale getirildi

Müsadere (devletin şahısların mallarına el koyması) ve Angarya usulü kaldırıldı

• Askeri reformlar kapsamında Sekban-ı Cedid (1808) ve Eşkinci Ocakları kuruldu

Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kuruldu.Yeniçeri Ağalığı kaldırılıp Seraskerlik (genelkurmay)makamı ihdas edildi

• İstanbul’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla bozulan eski sistemin aksaklıklarını gidermek amacıyla, kolluk kuvveti ve belediye hizmetlerini yerinegetirmek üzere İhtisab Nezareti kuruldu

• Yeni ordunun finansmanı için vakıf gelirlerinin merkezileştirilmesi amacıyla Evkaf Nezareti (1826) ile Mukataat Nezareti kuruldu

• Askeri doktor, cerrah ve eczacı yetiştirmek amacıyla Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Mamure adlarıyla yeni okullar açıldı .

Muhtarlık teşkilatıkuruldu .

• Farklı branşlarda eğitim almak üzere yurt dışına öğrenciler gönderildi .

• Tımar sistemi kaldırıldı ve dirlik arazileri hazineye devredildi .

İlk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi yayın hayatına başladı .

İlk kez askeri amaçlı nüfus, emlak ve arazi sayımları (tahrir) yapıldı .

• Eski saray protokolüne ait gereksiz merasimler terk edildi. Sırkâtipliği kaldırıldı ve yerine mabeyn başkâtipliği kurularak saray sekretaryası oluşturuldu.

• Askeri eğitim açısından pratik olmayan Mehterhâne kaldırılarak yerine Mızıka-i Hümayun adıyla yeni bir askeri bando kuruldu.

Redif teşkilatı adıyla ilk defa ihtiyat sistemine geçildi ve yedek ordu kuruldu.

• Piyade ve süvari subaylarının eğitimi amacıyla Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye adıyla bugünkü harp akademisinin çekirdeğini oluşturan okul açıldı .

• Devlet memurlarının kılık kıyafetinde değişiklik yapılarak ceket, pantolon ve fes giyme zorunluluğu getirildi.Memurların özlük hakları, çalışma saatlerive tatil günleriyle ilgili düzenlemeler yapıldı .

Posta teşkilatı kuruldu, pasaport ve karantina usulü uygulamaya kondu.

• Ordunun giyim-kuşam ihtiyaçlarının karşılanması için Feshane, Debbağhane(deri imalathanesi) ve İplikhane gibi küçük ölçekli imalathaneler kuruldu.

• Dış dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek amacıyla Avrupa başkentlerinde atıl durumdaki elçilikler aktif hale getirildi .

• Devlet dairelerine ve kışlalara padişahın resmi (Tasvir-i Hümayun) asıldı.

Tımar ve zeamet sistemi kaldırılarak aşamalı olarak 1838’ten itibaren maaş sitemine geçildi.

• Yolsuzlukları önlemek amacıyla yargı mensupları ve memurlara ilişkin ceza kanunnameleri yürürlüğe kondu, devlet kadroları için sınav sistemi getirildi.

• Avrupa’daki gibi kabine sistemine geçişin hazırlığı olarak bakanlıklar (nezaretler)kuruldu ve sadaret makamı başvekâlete (başbakanlık) dönüştürüldü.

• Bayındırlık ve sağlık işlerini düzene koymak için Meclis-i Umur-ı Nafia ile Meclis-i Umur-ı Sıhhiye adıyla iki yeni birim kuruldu .

Dâr-ı Şurâ-yı Askeri, Meclîs-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ve Dâr-ı fiurâ-yı Bâbıâlî adlarıyla sivil-askeri yüksek mahkeme, danışma ve yasama meclisleri kuruldu

• Yüksek okullara öğrenci yetiştirmek için rüşdiyeler , devlet memuru yetiştirmek için ise Mekteb-i Maârif-i Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye adlarıyla yeni okullar açıldı .



*
II. Mahmud 1829-37 yılları arasında yine bir ilk olarak farklı tarihlerde beş kez yurt gezisine çıktı.

*İngiltere’den alınan ilk buharlı gemi olan ve Sürat adı konan gemiyle Tekirdağ, Çanakkale Boğazı, Gelibolu, Edirne, Gemlik, İzmit, Varna, Şumnu, Silistre, Rusçuk gibi Ege ve Doğu Trakya’ya yapılan bu gezilerde; halka mızıka (askeri bando) dinletilmiş, fes, süslü bir pelerin (harvâni) ve sırmalı pantolonuyla halka bizzat model gösterilmiştir.

*II. Mahmud sadece yukarıda sıralanan reformları gerçekleştirmekle kalmamış, bu büyük dönüşümün adını da “TANZİMÂT-I HAYRİYYE VE TANZİMÂT-I MÜLKİYE” olarak koymuştur.































OSMANLI TARİHİ (1789-1876)





7.ÜNİTE ÖZET



OSMANLI RESTORASYONU: TANZİMAT DÖNEMİ



Sultan Abdülmecid’in Tahta Çıkışı




*Sultan II. Mahmud’un beklenmeyen ölümü 1 Temmuz 1839 tarihinde halka duyuruldu



*Hüsrev Paşa Sadrazam M. Emin Rauf Paşa’nın elinden sadaret mührünü zorla aldı.



*Hüsrev Paşa, Sultan Abdülmecid’in de iznini alarak, daha önce “Başvekillik” olarak işlevi azaltılmış sadaret makamını yeniden “Sadrazamlık” haline dönüştürerek bu görevi üstlendi.



OSMANLI RESTORASYONU:

TANZİMAT DÖNEMİ


* “Alafranga” padişah olarak anılan Abdülmecid’in Mustafa Reşid Paşa’dan etkilendiği açıktır.

*Mustafa Reşid Paşa padişahın onaylaması ve Meclis-i Hass-ı Vükela (bu maksatla toplanan bakanlar kurulunun) mazbatasıyla 3 Kasım 1839’da Gülhane meydanında “Tanzimat Fermânı” diye anılan Hatt-ı Hümâyûn’u toplanan kalabalığa bizzat okudu.



*Bu fermanın en temel mesajı kanun karşısında eşitlik,can ve mal güvenliğinin sağlanması, vergi ve askerlik gibi halkı doğrudan ilgilendiren konular üzerinde durmasıdır.



BİTMEYEN BUHRAN: MISIR MESELESİ VE LONDRA KONFERANSI




*Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’ya Hüsrev Paşa da bir mektup göndererek acilen İstanbul’a gelmesini bildirmişti. Ancak, Ahmed Fevzi Paşa Hüsrev Paşa’nın kendisine bir kötülük edeceğini düşündü ğünden ansızın rotasını Mısır’a çevirerek M. Ali Paşa’ya sığındığını bildirdi.



*Osmanlı İmparatorluğu hem kara hem de deniz gücünü bir anda kaybetmişti.



*M. Ali Paşa padişaha itaat edeceğini ancak yanında bulunan Hüsrev Paşa ve ekibinin görevden alınması,

yönetimi altında bulunan toprakların ise verasetle kendi yönetiminde kalmasına müsaade edilmesini şart koştu.



*Fransa’nın inatçı tutumu karşısında, 15 Temmuz 1840’da diğer dört devlet (İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya) bir anlaşma metni üzerinde mutabık kaldı. LONDRA ANTLAŞMASIdiye bilinen bu muahede beş maddeden meydana gelmekteydi.

* Özetle, donanmanın iadesi, vergi miktarı (vergiler padişah adına toplanacak ve dörtte biri merkeze gönderilecek) ve siyasi bağlılığın yanı sıra, Mısır verasetle, Akka ve çevresi ise kayd-ı hayat şartıyla M. Ali Paşa’ya bırakılacaktı.



*M. Ali Paşa 1840 yılının Kasım ayının sonunda anlaşma şartlarını kabul edeceğini bildirdi.



*M. Ali Paşa’nın ilerleyen süreçte, devlete itaat ettiğinin anlaşılması üzerine kendisine

1842’de Sadrazamlık rütbesi ve nişan verildi. 19 Temmuz 1846 tarihinde ise İstanbul’a gelerek

padişahı ve devlet adamlarını ziyaret ederek adeta kendisi ile merkez arasındaki buzları eritti.




*İngiltere ve Avusturya, Mısır sorununun bu şekilde sonuçlanmasından sonra Boğazlar meselesini gündeme getirdi. Daha önce bahsi geçen beş devlet (İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Prusya) bir araya gelerek 13 Temmuz 1841 tarihinde dört maddelik BOĞAZLAR ANTLAŞMASI’NI imzaladılar.



*Bu antlaşmanın gerisinde yatan ana sebep yukarıda da geçtiği gibi, Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin engellenmesiydi.



*Yeni antlaşmaya göre, Osmanlı Devleti barış zamanı dâhil, boğazları bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı tutacak ve anlaşmada imzası olan her devlet bu şarta tabi olacaktı.



*Boğazların ticaret gemilerine açık, savaş gemilerine kapalı olması Boğazlara uluslar arası

bir statü kazandırdığı gibi; en azından Osmanlı Devleti’ni de Rusya’nın baskısından korudu.

Mısır meselesinin çözümünde yabancı devletlerin rolleri ne ölçüde etkili olmuştur?



Tanzımat’a Tepkiler: Lübnan Olayları Örneği




*Tanzimat’ın ilanı bazı bölgelerde irili ufaklı kargaşalara sebep olmuştu. Demografiközelliklerinden dolayı Lübnan bölgesindeki kargaşa daha farklı bir mahiyete büründü.

* Cebel-i Lübnan dağı eteklerinde bu bölgede Dürzî, Nusayrî ve İsmailî gibi toplulukların yanı sıra Marunî ve Katolik Rumlar da yaşamaktaydılar.



*Dürzî: Fatımî yöneticilerinden Hâkim bin Emrillah’ın ilah olduğuna ilk inanan Muhammed Derezî’ye

nispetle Mısır’da ortaya çıkmış daha sonra Şam taraflarına gelen heterodoks bir guruptur.



*Marunî:
VII. Yüzyılda Süryani Ortodoks kilisesinden ayrılarak bağımsız bir kilise etrafında toplanan gruba verilen isim.



*Dürzîler, Marunîlere saldırarak iki Fransız manastırını bastılar ve bir rahibi öldürdüler.



*Bunun üzerine, uluslararası bir soruna dönüşen bu olaylara Halil Rıfat Paşa’nın yerine bizzat Hariciye Nazırı şekip Efendi ve Beyrut’a geldi.



*Şekip Efendi, görevinden ayrılmadan önce sekiz maddelik bir beyanname neşrederek bölgede huzur ve sükunu sağlama adına önemli bir hizmette bulundu.

*Buna göre, Cebel-i Lübnan bölgesinde bir Dürzî bir de Marunî kaymakam bulunacak

ve bunlar Sayda valisine bağlı olacaklardı.

*Her kaymakama bağlı ayrı ayrı yetkileri olan meclisler oluşturulacak ve tüm cemaatler bu mecliste temsil edilecekti.

*Lübnan devlet hazinesine 3500 kese vergi verecek ve bu vergiler ise mükelleflerden

güçlerine göre tahsil olunacaktı.

*Bu kurallar ondan sonra da işletildi ve bu şekilde Lübnan’da asayiş sağlanmış oldu.



MUSTAFA REŞİD PAŞA’NIN SADARETİ




*Abdülmecid hayli yaşlanmış bulunan Sadrazam M. Emin Rauf Paşa’nın görevine son vererek yerine Mustafa Reşid Paşa’yı tayin etti



*M. Reşid Paşa’nın dini gerekleri yerine getirmediği ve din adamlarına hürmet etmediği propagandası yapılarak padişah nezdindeki itibarı düşürüldü. Hatta daha da ileri gidip hanedan düşmanı olduğu ve

gizliden gizliye cumhuriyet rejimine taraftar olduğu iddiaları Sultan Abdülmecid’e kadar ulaştırıldı.



* Bütün bu kampanyalardan etkilenen padişah kendisini görevden alarak yerine İbrahim Sarım Paşa’yı getirdi (28 Nisan 1848). Fakat, bu atama da uzun sürmedi, şaşırtıcı bir şekilde Mustafa Reşid Paşa eskisine göre daha güçlü bir şekilde yeniden sadrazam oldu



1848 İHTİLALLERİ VE BALTALİMANI ANTLAŞMASI




*1829 Edirne Antlaşması ile özerkliği güçlendirilen Eflak ve Boğdan a sirayet eden ihtilal üzerine Rusya kuzeyden bölgeyi işgal etti.

*Osmanlı Devleti ise temkinli hareket etmekle birlikte güneyden bu işgal hareketine katılmış oldu.

*1 Mayıs 1849’da iki devlet arasında BALTALİMANI ANTLAŞMASIimzalandı.

*Bu antlaşma ile bir daha isyana teşebbüs edilmemesi için gerekli önlemler alındı.

*Ayrıca bölgede asayiş sağlanana kadar Rus ve Osmanlı kuvvetleri orada bulunacaktı.

*Voyvodaların halk tarafından seçilmesi ve bir meclisin kurulması gibi maddeler de anlaşmada yer alıyordu.

*Bu antlaşmayla uzun vadede Eflak ve Boğdan üzerindeki Rus nüfuzu arttı.



MÜLTECİLER MESELESİ




*Macarlar, Avusturya idaresinde yaşayan bir millet olarak çıkan ihtilallerden etkilenmiş ve milli bir direnişe geçmişlerdi.

*Macar bağımsızlık hareketinin önderi olan Lajos Kossuth (Koşut) Viyana’dan tamamen ayrılmak fikrindeydi.



*Başta Macar cumhurbaşkanı Kossuth olmak üzere, Jozef Bem, Kmety ve Dembinsky gibi Macar yetkilileriyle birlikte binlerce Macar ve Polonyalı 1849 yılının Ağustos ayında Osmanlı topraklarına sığındılar.

* Mülteciler önce Vidin ve fiumnu, daha sonra da Kütahya’ya yerleştirildiler

* Böylece, Osmanlı Devleti uluslararası arenada “Mülteciler Sorunu” denilen yeni ve doğrudan kendisinin çıkarmadığı bir problemle uğraşmak durumunda kaldı.



*Aslında bu tutum, Avrupa’da Osmanlı Devleti lehine bir havanın gelişmesine yardım etti. Hatta, İngiliz gençleri Londra’da Osmanlı büyükelçisi Musurus Paşa’nın arabasını atlarından ayırarak, kendileri çektiler. Bu bir sevgi gösterisiydi.



*Nitekim, Abdülmecid’in “tâcımı ve tahtımı veririm, ama devletime sığınanları asla vermem” deyişi bütün dünyada akisler buldu.



*Müslümanlığı seçen mültecilerden bazılarının devlete önemli hizmetlerde bulundukları bilinmektedir. Bunlardan Mustafa Celaleddin ismini alan birisi paşalık rütbesine kadar

yükseldi. Asıl ismi Konstantyn Borzecki olan ve 1869’da “Les Turcs Anciens et Moderns”

adıyla Türklerin tarihini yazan bu kişi ünlü şair NAZIM HİKMET’İN büyük dedesidir.



RUSYA’NIN TAHRİKİ: KARADAĞ İSYANI




*Bölgeyi dini reisleri olan Vladikalar yönetiyordu.

*Bu ruhani reisler ise Petersburg’daki Rus kilisesinden onay alıyorlardı.

*Bu fiilî durumu Rusya yerinde değerlendirerek Vladika Danilo’yu Karadağ Prensi ilan etti.

* Rusya’da olup Karadağ’a dönen Danilo, aldığı destek ile Osmanlı Devleti’ne karşı isyan bayrağını açtı.



*Babıâlî, bu isyan karşısında derhal Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’yı Karadağlıların üzerine gönderdi.

* Beş koldan ilerleyen Osmanlı ordusu karşısında varlık gösteremeyen Karadağlılar Rusya ve Avusturya’dan yardım istedi. Avusturya bu durumu şiddetle protesto ederek, İstanbul’a bir heyet gönderdi ve Osmanlı ordusunun ilerlemesini durdurmasını talep etti.

*Babıâlî daha fazla sorun istemediği için 8 Mart 1853’de Karadağlılar ile sınırların muhafaza edilmesini içeren bir antlaşma imzaladı.



KIRIM SAVAŞI VE ETKİLERİ (1853-56)

Savaşa Bahane: Kutsal Mekanlar Meselesi




*Kudüs üç semavi din tarafından da kutsal mekan olarak kabul edilmektedir. Yahudiler

nazarında olduğu kadar özellikle, Hristiyanların nazarında da ayrı bir öneme

sahiptir. Ayrıca Müslümanlar’ın ilk kıblesidir.



*Bu kutsal mekânların korunması, bakımı gibi hususlar tarihte sürekli aynı dinin mensupları

olan Ortodoks, Gregoryen ve Katolikleri karşı karşıya getirmişti.



*Rusya Ortodoksların hâmisi iken, Fransa’da Katolikleri koruyup gözetiyordu.



*Rusya 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile İmparatorluk coğrafyasında bulunan Ortodoksların resmî kollayıcısı olur iken, bir taraftan da Ortodoksların serbest bir şekilde hac ibadetlerini yapabilmelerini sağladı.



*Süregelen bu anlaşmazlıklara bir çare bulmak maksadıyla Babıâlî, bütün mezheplerin temsil edildiği bir komisyonun kurularak herkesin sahip olduğu hak ve imtiyazların ortaya çıkarılarak bir uzlaşma sağlanmasını istedi.

* Ancak, hem Katolikler hem de Ortodokslar bu komisyon fikrini kabul etmediler.



*Bu gelişmeler üzerine Rus Çarı I. Nikola, Rusya Bahriye nazırı ve Finlandiya genel valisi olan Prens Mençikof’u fevkalade elçi sıfatıyla 28 fiubat 1853 tarihinde İstanbul’a gönderdi.



*Mençikof, hiçbir protokol kaidesine uymadan resmi üniforması yerine günlük kıyafetleri içerisinde Babıâlî’ye gelerek Sadrazam ile görüştü.



*Mençikof, Kutsal Makamlar için Ortodoksların isteklerinin kabul edilmesinin yanı sıra, Fener

Rum Patrikhanesi için de yeni imtiyazların tanınmasını istiyordu.



*İngiliz elçisi, saray çevresinde kendisine bir hayli itimat edilen ve halk arasında “İngiliz Sultan”

şeklinde anılan bir kişi olan Lord Straford Canning’di.
Hariciye Nâzırı’na Rus tekliflerinin

hemen reddedilmemesini, müzakere yolunu açık tutmasını tavsiye etti.



*Mençikof’un devlete karşı girdiği mütekebbir tavırdan dolayı İstanbul halkı o derece sıkılmı

ştı ki, geminin gittiği gün elçinin bir daha gelmemesi için bazı kadınların evlerinden sokaklara

sıcak su döktükleri görüldü.



KIRIM SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI




*Rus yayılma politikalarının sadece Osmanlı Devleti’ni hedef almaması genel olarak İngiliz ve Fransızlar’ın da menfaatlerini zedelemesi onların Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmesini sağladı.

*Böylece Osmanlı, İngiliz ve Fransız ittifakı kuruldu. Bir süre sonra da bu ittifaka Sardunya Krallığı katıldı.



KIRIM SAVAŞI’NIN SONU: İLK BORÇLANMA, TELGRAF VE DEMİRYOLLARI



*Kırım savaşı sırasında Türk harp tarihine altın harşer ile geçecek bazı olaylar yaşanmıştı

r. Silistre Muharebesi bunlardan biri olup, Güney Dobruca’da stratejik bir noktada bulunan

Silistre kalesini 80 bin Rus askere karşı sadece 10 bin Osmanlı askeri korumuştur.

Sonuçta Rusların mareşalleri ağır bir şekilde yara almış, top ve bayraklarını terk etmek

zorunda kalmışlardır. Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre piyesinde işte bu destansı mücadeleyi

konu edinmiştir.




*Ruslar antlaşma yapmayı kabul ettiler. 1 şubat 1856’da Viyana Protokolü imzalanarak barış için ön şartlar kabul edildi.



*Osmanlı Devleti 28 Haziran 1855’de artan savaş masraflarını karşılamak maksadıyla tarihinde ilk defa İngiltere’den borç almıştır.



*Osmanlı tarihinde ilk olan bu olaya “Dış Borçlanma” ya da “Dış İstikraz” adı verildi.



* Kırım savaşı sürerken ilk defa Osmanlı ülkesinde telgraf kullanıldı.



*Fransızlar ve İngilizler Kırım Savaşı’na katıldıktan sonra birliklerinden süratle bilgi almak maksadı

yla Rusçuk-Bükreş ve Varna-Ballava hatlarını yapmışlardı.



PARİS BARIŞ KONFERANSI (30 MART 1856)




*Paris Barış Konferansı’ndan önce İstanbul’da iki önemli gelişme yaşandı. 4 şubat 1856 tarihinde Fransız elçisi Touvenol sefarethanede büyük bir balo tertip etti. Bu arada Sultan Abdülmecid’e Legion D’Honneur nişanı verildi.



*Bu sırada yaşanan ikinci önemli olay ise, 18 şubat 1856’da Islahat Fermanı’nın ilan edilmesiydi.Gayrimüslim Osmanlı tebaasının haklarının yeniden ele alındığıve detayları daha sonra ele alınan bu ferman ile Osmanlı devleti barış görüşmelerisırasında elini güçlendirmeye çalışıyordu.



*Pek çok münakaşa ve anlaşmazlıktan sonra 30 Mart 1856 tarihinde bir anlaşma sağlanmış oldu.



*Bu uyuşmanın en önemli niteliği Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletler topluluğu

içerisinde kabul edilip Devletler Umumi Hukuku’ndan yararlanması durumudur.




*Paris Barış Konferansı’nın en önemli maddelerinden biri 9.maddedir.



*
Burada Islahat Fermanı ile durumları güçlendirilmiş gayrimüslim unsura tanınan haklara vurgu yapılarak bunun takdir edilmesi isteniyordu. Bu vesile ile diğer devletlerin Osmanlı Devleti’ne karışma haklarının bulunmadığı ifade edilmişti.



*Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü yeniden temin edilmiş ve 1841’deki Boğazlar

sözleşmesi yürürlükte kalmıştır.

*Rusya’nın ve Osmanlı’nın Karadeniz’de tersane ve savaş gemisi bulundurmaması ve bu bölgenin tarafsız olarak deniz ticaretine açık olmasına karar verildi.

*Rusya Besarabya bölgesini boşaltarak Tuna kıyısından uzaklaştırıldı.



*Eflak-Boğdan (Memleketeyn) ve Sırp Beyliklerinin yarı-otonom statüleri güçlendirildi.



*İngiltere Akdeniz’de Hindistan’a giden sömürge yolunun ve deniz ticaretinin güvenliğini temin etti.



* Napolyon savaşlarından sonra etkisini kademeli bir şekilde yitirmiş olan Fransa yeniden önemli bir güç olduğunu göstermiş oldu.



*Sardunya krallığı ise, Avusturya’nın muhalefetine rağmen İtalya birliğini savunduğunu bu antlaşma aracılığı ile yayma fırsatı yakaladı.



İLGİNÇ BİR MUHALEFET OLAYI: KULELİ VAKASI



*Paris antlaşması sonrasında dış müdahalelerden kaçınamayan Osmanlı Devleti içerisinde ilginç muhalefet grupları türemeye başladı.

*Bu karışık atmosfer içinde gizli bir ittifakın Sultan Abdülmecid’e suikast düzenleyip bir taht değişimi girişiminde bulunacakları son anda tespit edildi.

*Kendilerine “Fedai cemiyeti” denilen bu grup bir takım müderris, şeyh, askeri ve sivil bürokratların yanı sıra çeşitli meslek sahibi kimselerden oluşuyordu.

*Başlarında Nakşibendi tarikatına mensup Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi ve Rumeli ordusu feriklerinden Hüseyin Daim Paşa bulunuyordu.



*İttifaka alınmaya çalışılan Tophane Mızıka Başçavuşu Erzurumlu Ahmed yetkili makamlara başvurarak bu gurubudeşifre etti.





ORTODOKS KİLİSESİNİN BÖLÜNMESİ

*1860 yılında Bulgar Ortodokslarından oluşan bir heyet Rum patriğinin ruhani üstünlüğünü reddeden ve onlardan ayrılmak istediklerini ifade eden bir dilekçe sundular.

*Babıâlî, eski düzenin değişmesine taraftar olmadığı nı bir süre sonra göstermiş oldu. Bulgarların İstanbul’da yeni seçilen patrik Yuvakim Efendi’ye tabi olmalarını istiyordu.



*Bu sırada, Papa tarafından başpsikoposluğa yükseltilmeye çalışılan Joseph Sokolsky’nin Odesa’ya firar etmesiyle bu taşkınlıklar bir süreliğine de olsa durma noktasına geldi.



*Sultan Abdülmecid, Devrinde Dolmabahçe Sarayı,Küçüksu, Tophane Kasrı, Ihlamur Köşkü gibi yapıların yanı sıra Bezmialem Valide Sultan, Ortaköy ve Hırka-i Şerif camileri de inşa edildi. Medine’de Hz. Muhammed’in kabrinin bulunduğu Mescidi Nebevi’yi genişleterek Müslümanlar arasında büyük bir saygı kazandı. Vasiyeti gereği çok sevdiği atası Yavuz Sultan Selim camisindeki Yavuz’un türbesine gömüldü.



OSMANLI TARİHİ (1789-1876)



8.ÜNİTE ÖZET



ISLAHAT FERMANI’NIN

İLAN EDİLMESİ VE ÖZELLİKLERİ




*Kırım Savaşı’na neden olan gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan tebaanın kutsal mekanlar üzerinde sahip olduğu ayrıcalıklardan (Makamât-ı Mübârekemeselesi) ortaya çıkmış ve bu ayrıcalıklar da Paris Barış Antlaşmasıyla Avrupalı devletlerin garantisi altına alınmıştı.

*Islahat Fermanı içerik olarak, Tanzimat Fermanı’nın getirdiği ilkeleri teyit etmekle birlikte bunları biraz daha genişletiyordu.

* Fermanın ana hedefi ise, gayrimüslimleri Müslümanlarla eşit hâle getirecek bazı hak ve imtiyazları sağlamaktı.



TANZİMAT FERMANI’NA GÖRE OLDUKÇA AYRINTILI OLAN ISLAHAT FERMANI’NIN GETİRDİKLERİNİ ŞU BAŞLIKLAR ALTINDA TOPLAYABİLİRİZ:

1. Müslim-gayrimüslim bütün tebaanın can, mal ve namus emniyetinin sağlanması.

2. Müslim ve gayrimüslimlerin dinsel ve mezhepsel hak ve ayrıcalıklarının güvence altına alınması

3. Irk, dil ve din sebebiyle hiç kimse veya tebaanın aşağılanmaması,

4. Mahkemelerde gayrimüslimlerin şahitliklerinin Müslümanlarla eşdeğerde sayılması

5. İltizam usulünün tedricen kaldırılması ve vergilerin, din ve mezhebi ne olursa olsun herkesten eşit bir şekilde ve doğrudan devlet tarafından toplanması;

6. Gayrimüslimlerin eyalet, kaza ve nahiye meclisleriyle Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye gibi yüksek meclislere üye olabilmeleri.

7. Ecnebilere, ticari faaliyetler ve gayrimenkul edinme konularında hak ve kolaylıklar tanınması

8. Gayrimüslimler de dâhil olmak üzere herkesin askerlikle yükümlü olması, gayrimüslimlerden isteyenlerin bu görevi yapmasının yanında, istemeyenler için ise cizyenin kaldırılarak yerine nakdi bedel’in (bedel-i askeri) konulması.



*Tanzimat Fermanı ayrım yapmadan bütün Osmanlı tebaası na yönelik çıkarılmışken, Islahat Fermanı ise, aradaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için yalnızca gayrimüslim tebaaya yönelik çıkarıldı.









ISLAHAT FERMANI’NA KARŞI TEPKİLER



CİDDE OLAYLARI (1858)


*Islahat Fermanı’nın ilan edilmesine karşı Müslümanlar tarafından gösterilen ilk büyük tepki Cidde’de meydana geldi.

*15 Temmuz 1858 tarihinde, tahriklere kapılan yerli Müslümanlar ile hacılardan oluşan büyük bir topluluk, Hıristiyan halka saldırdı.

*Karışıklıklar esnasında, kendi vatandaşlarını korumak derdine düşen Fransız konsolosu ile İngiliz konsolos vekili de öldürüldü.

*Bunun üzerine, İngiliz ve Fransız savaş gemileri Kızıldeniz’den girerek şehri topa tuttukları gibi, konsolosların öldürülmesinden sorumlu görülen eşraftan on kişi de yakalanarak idam edildi.

*Bütün bu gelişmeler, milletlerarası hukuk ilkelerine ve Paris Antlaşması’nın hükümlerine aykırı olduğu kadar, Osmanlı Devleti’nin içişlerine ve hükümranlık hakları na da doğrudan müdahale niteliğini taşıyordu.



SURİYE VE LÜBNAN OLAYLARI (1860-1861)


*Oldukça kozmopolit bir etnik ve dini yapıya sahip olan bu coğrafyada Arap, Türkmen ve Kürtler’den meydana gelen Müslümanlar; Arap Alevileri (Nusayriler); Lübnan ve Suriye’ye dağılmış olup karı

şık (heterodoks) inançlarıyla dikkat çeken Dürziler ve özellikle Lübnan Dağları’nda (Cebel-i Lübnan) ise Katolik Hıristiyan Maruniler yaşamaktaydı.

*Islahat Fermanı, yukarıda isimleri verilen Müslüman ve Hıristiyan topluluklar arasındaki etnik ve dini anlaşmazlıkları ve dolayısıyla gerginlikleri bir kat daha arttırmıştı.

*Nitekim 1860 yılı Mayıs Ayı’nda Sayda’da iki Dürzi’nin öldürülmesi, uzun sürecek kanlı olayların da fitilini ateşledi. Dürziler, Ortodokslar da dahil olmak üzere bütün Hıristiyanlara saldırmaya

başladılar.

*Yağma ve saldırılarda, ünlü Dürzi ailesi Canbulatlar ön safta yer alıyordu.

*Fuat Paşa başkanlığında Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan ve Rusya’nın içinde yer aldığı Avrupa Komisyonu Beyrut’ta çok sayıda toplantılar yaptı

*İlgili devletler arasında 9 Haziran 1861’de İstanbul’da imzalanan ve ardından bir fermanla yürürlüğe giren 17 maddelik LÜBNAN NİZAMNAMESİadlı bir belgede toplandı. Nizamnameye göre;



1. Lübnan, ayrı bir sancak (mutasarrışık) olacak ve yönetimine Osmanlı Devleti tarafından, bölge dışından olmak üzere bir Hıristiyan vali (mutasarrıf)atanacaktı.

2. Irk, dil ve din ayrımı gözetilmeden Lübnan halkını oluşturan unsurlardan her biri, valinin yanında vekil bulunduracaktı.

3. Lübnan’daki ana mezheplerden (Sünni ve fiii Müslüman, Dürzi, Maruni, Katolik, Ortodoks) ikişer temsilci ile 12 üyeli bir idare meclisi oluşturacaktır.

4. Lübnan, idari olarak 7 kazaya ve bunlar da nahiye ve köylere ayrılacak, kazaların kaymakamları vali tarafından tayin edilecekti.

5. Adli olaylar, istinaf ve temyiz mahkemelerinde görülecek ve ayrıca adli meclisler kurulacaktı.

6. Toplanan vergiler, mutasarrışığın ihtiyaçları için kullanılacak, artan miktar ise İstanbul’a gönderilecekti.



*Bir çeşit “imtiyazlı” yönetimi öngören Lübnan Nizamnamesi gereğince, valiliğe vezirlik rütbesi verilen Ermeni Katolik milletinden Davit Paşa getirilmiştir.



SULTAN ABDÜLAZİZ VE DÖNEMİ (1861-1876)




*Veliaht Abdülaziz, Abdülmecit’in beklenmedik ölümü üzerine, 25 Haziran 1861’de 31 yaşındayken tahta çıktı.

*1841’de tedavüle çıkarılan ancak değeri iyice düşen kâğıt paralar (kaime) piyasadan

toplanıp tedavülden kaldırıldı.

* Rüşvet ve yolsuzluklara karışanlar cezalandırıldı ve siyasî mahkûmlar için genel af çıkarıldı.



ABDÜLAZİZ DEVRİNDEKİ REFORMLARA GENEL BAKIŞ



*Abdülaziz döneminde, baş gösteren mâli sıkıntının da en önemli nedenlerinden biri olarak pek çok yenilikler yapılmıştır:

*Sultanahmet Meydanında ilk Osmanlı sergisi olan Sergi-i Umumi-i Osmâni açıldı.

*Aynı yıl, yerli üretimi canlandırmak ve modernleştirmek üzere Islah-ı Sanayi Komisyonu kuruldu.

*Galata ve Eminönü’yü birleştiren Yeni Galata Köprüsü hizmete açıldı.

*1864’te genel nüfus sayımı yapıldı.

*Çırağan ve Beylerbeyi Sarayları O’nun saltanatında inşa edildi.

*Aynı dönemde sarayın kadroları büyük ölçüde genişletildi ve resmi törenler debdebeli bir şekilde yapılmaya başlandı.

*Tersane ve Tophane’nin modernleştirilmesi, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Avrupa’dan alınan toplarla tahkim edilmesi;

*Taksim, Gümüşsuyu ve Taşkışla kışlalarıyla, yeni Mekteb-i Harbiye ve Seraskerlik (bugünkü İstanbul Üniversitesi)binalarının inşa edilmesi;

*Feshane’nin genişletilmesi;

*Haydarpaşa-İzmit, İzmir-Aydı n ve İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryollarının yapımı;

* telgraf şebekesinin genişletilmesi;

*dünyada ilk metrolardan biri olarak kabul edilen Karaköy-Beyoğlu tünelinin açılması;

- Tünel: Yapımına 1871 yılında başlanan Galata-Beyoğlu Tüneli, çift hat olarak 17 Ocak

1875’te hizmete açıldı. Yabancı sermayesiyle inşa edilmiş olan Tünel, aynı zamanda dünyanın ikinci

metrosu olma özelliğinesahiptir.


*ilk atlı tramvayın hizmete sokulması;

*İdare-i Aziziye adlı vapur işletmesinin kurulması;

*donanmanın yenilenip büyütülerek güçlendirilmesi ve modern askeri fabrikaların kurulması, bayındırlık ve askeri alanlardaki yeniliklerdir.



*Eğitim alanında yapılan mühim yenilikler ise şunlardır: Mekteb-i Sultani (Galatasaray

Lisesi), Darülfünün (İstanbul Üniversitesi), Darülmuallimat (kız öğretmen

okulu), Tıbbiye ve Sanayi mektepler
i gibi modern okulların açılması ve eğitim sistemini

yeniden teşkilatlandırmak üzere Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin kabul

edilmesi

*Devlet yönetiminde, Şûrâ-yı Devlet (1868), Bahriye ve Adliye Nezaretleri kuruldu.

*Yabancılara uyrukluk ve Osmanlı topraklarında mülkiyet hakkı verildi; pasaport ve mürur tezkiresi uygulamaları başlatıldı.

*Ayrıca 1866’daki büyük kolera salgını ile Hocapaşa yangını ve ayrıca binlerce binanın yanmasıyla neticelenen 1870’deki büyük Beyoğlu yangını, bu dönemin önemli afetleri arasında yer alır.

*Abdülaziz ,batıve doğu karışımı bir giyimtarzı olan ve “Aziziye” olarakadlandırılan bir modaya da öncülük etmiştir.



ABDÜLAZİZ’İN MISIR SEYAHATİ

*Abdülaziz’in seyahatleri bu alanda ilk ve tek olması bakımından önemlidir.

*İstikbal kaygısıyla hareket eden Hidiv İsmail Paşa, gözüne girmek istediği padişahı seyahati

boyunca çok iyi ağırladı.

* Bütün bunlardan kibir ve gururu kabaran Abdülaziz dönüşünde, uğradığı İzmir ve İstanbul’da da büyük şenliklerle karşılandı. Bunun üzerine padişah, İstanbul halkından askerlik yükümlülüğünü bile kaldırdı.



ABDÜLAZİZ’İN AVRUPA SEYAHATİ




*Abdülaziz, Fransa İmparatoru III. Napolyon’un Paris Uluslar arası sergisine ve İngiltere Kraliçesi Viktorya’nın da Londra’ya davetleri üzerine, 21 Haziran 1867 tarihinde de Avrupa seyahatine çıktı.

*Avrupa ziyareti Abdülaziz’e, yabancı ülkelere resmi ziyaret maksadıyla giden ilk ve tek Osmanlı padişahı unvanını da kazandırmıştır.



MISIR’IN DURUMU VE SÜVEYŞ KANALI’NIN AÇILMASI (1869)


*Mısır hakimi Sait Paşa’ya hocalık yapmış olan Ferdinand de Lesseps

başkanlığındaki bir Fransız şirketi, Süveyş’te bir kanal açma projesini gündeme getirdi.

*İngiltere Hindistan’daki sömürgesine giden yol üzerinde olması ve İngiliz çıkarlarına darbe vuracağı gerekçesiyle kanal’ın açılmasına muhalefet etti.

*Osmanlı Devletinin merkezi de bu projeye sıcak bakmıyordu. Buna rağmen, 1854’te sağlanan imtiyazla,

1859’da Ferdinand de Lesseps kanalı kazılmaya başlandı. On yıl süren bu faaliyet 1869 yılında tamamlandı.



*İngilizler, güvenliğine çok değer verdikleri Hindistan yolu üzerindeki Mısır’ı 1882’de işgal edecek ve doğrudan kendi yönetimlerine alacaktır. Böylelikle, Avrupalılar tarafından paylaşılamayan Süveyş Kanalı

da İngilizlerin kontrolüne geçmiş oldu.

* Akdeniz’de Port Said’den Kızıldeniz’in ucundaki Süveyş limanına kadar uzanan kanalın uzunluğu, 162,5 km. dir.

* Kanalın açılması, Hac yolunu kısalttığı gibi, dünya ticareti için de bir dönüm noktasıydı.

*Zira kanal sayesinde, Akdeniz ile Kızıldeniz ve Hint Okyanusu, dolayısıyla Uzakdoğu birbirine en kısa yoldan bağlanmış oluyordu.



SIRBİSTAN-KARADAĞ VE HERSEK OLAYLARI



*Fransız İhtilâli’nin getirdiği milliyetçilik akımıyla Osmanlı Devleti’nde baş gösteren

ilk ayaklanma 1804 yılında Sırplar tarafından gerçekleştirilmişti.

*Ruslar’la yapılan savaşlar sonucunda imzalanan Bükreş (1812), Akkerman (1826) ve Edirne (1829)

Antlaşmaları’yla, Sırplar’a kısmî özerklik getiren bazı ayrıcalıklar verilmişti.

*Sırp Meclisi 1869’da kabul ettiği bir anayasa ile, Obrenoviç ailesini Sırbistan’ı yöneten hanedan olarak ilan ettiğinde, Osmanlı Devleti durumu kabullenmekten başka bir şey yapamadı.

*Sırplar ve Karadağlılar: Balkanların Slav ve Ortodokskavimleri olan Sırplar ve

Karadağlılar, Bizans geleneğinin bir devamı olarak 19. yüzyılın başlarına kadar Fener-Rum

Patrikhanesi’ne bağlı kalmışlardır. Rusların yoğun panislavizm propagandasına maruz kalan bu iki millet, 1878 Berlin Antlaşması’yla birlikte bağımsız birer devlet olmuşlardır.



EFLAK VE BOĞDAN’IN BİRLEŞMESİ (ROMANYA BİRLİĞİ)




*Fransa’nın da desteğiyle, Osmanlıların Memleketeyn dedikleri Eflak ve Boğdan, 1858’de birleşmeye karar verdi.

* Memleketeyn: Karpat Dağları ile Tuna Nehri arasında yer alan Eflak, Osmanlıların bugünkü

Romanya topraklarına
verdikleri isimdir. Boğdan adı ise, bugünkü Moldavya için kullanılırdı. Her iki bölge için, “iki memleket” anlamında Memleketeyn tâbiri kullanılırdı.

*Osmanlı Devleti’nin yüksek hâkimiyetini kabul eden Eflak ve Boğdan Prenslikleri, şubat 1859’da Prens Aleksandr Jan Kuza’yı başkan seçti.

*Kuza’nın zamanında Romen milli birliğinin tamamlanmasına çalışılmış, böylece bağımsız Romanya devletinin temelleri atılmıştır.



GİRİT İSYANI VE SONUÇLARI (1866-1869)




*Islahat Fermanı’yla birlikte başlayan sürece Yunanistan’ın sürekli teşvik ve tahrikleri de eklenince, Girit’te geniş ölçekli bir ayaklanma çıktı. Amaç, adayı Osmanlı Devleti’nden kopararak Yunanistan’a ilhak etmekti.



Megalo idea:
Büyük Yunanistan’ı kurmak ve İstanbul’u da buraya dâhil edip Bizans İmparatorluğu’nu

yeniden canlandırmak idealine verilen isimdir.

*İsyancılar, kendi kendilerine geçici bir hükümet de kurarak 2 Eylül 1866’da Girit’in Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan ettiler.

*Padişah Abdülaziz, Sadrazam Âli Paşa’yı 2 Ekim 1867’de yeni düzenlemeler yapmak üzere Girit’e gönderdi.

*Avrupalı devletler araya girerek, Ocak 1869’da Paris’te bir konferansın toplanmasını sağladı.



*Hazırlanan GİRİT NİZAMNAMESİ’NE göre, Girit Vilayeti sancaklara ve kazalara taksim ediliyor, bunların idarecileri ise nüfus çoğunluğuna göre Hıristiyan veya Müslümanlardan seçiliyordu.



KARADENİZ’İN TARAFSIZLIĞININ KALDIRILMASI (1871)


*Rusya, 31 Ekim 1870’te Paris Antlaşması’nın Karadeniz ile ilgili hükümlerinin geçersiz olduğunu ilan etti.

*Prusya Başbakanı Bismark’ın girişimiyle de, 17 Ocak 1871 tarihinde Londra’da uluslar arası bir

konferans toplandı. Burada, Paris Antlaşması’nın Karadeniz’e ilişkin maddelerinin kaldırılması benimsenmiştir.

*Böylece, 1841 tarihli Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine dönülerek, Boğazlar’ın barış zamanında savaş gemilerine kapalılığı ilkesi kabul edildiği gibi, Karadeniz için getirilmiş olan diğer kısıtlamalar da kaldırıldı.

*Yeni duruma göre, Rusya Karadeniz’de donanma bulundurabilecek ve Karadeniz’deki kalelerini

de tahkim edebilecekti. Böylece Rusya, Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması’ndan sonra çok önemli bir diplomatik zafer elde etmiştir.



DIŞ POLİTİKADA DEĞİŞİM: OSMANLI-RUS YAKINLAŞMASI




*Mahmut Nedim Paşa dış politikada açık bir Rus tatarfarıydı. Sadrazam olmasıyla uluslar arası dengelerde Rusya birinci derecede gözetilen ülke konumuna gelmiştir.

*Rusya’nın Osmanlı hükümeti üzerinde nüfuz sağlamasında, İstanbul’da uzun yıllar sefirlik yapan Kont İgnatiyef’in deönemli bir payı vardı.

*Osmanlı dış politikasının Rusya’ya yönelmesini Mahmut Nedim Paşa üzerindeki şahsi nüfuzu ile sağladı.

*Öyle ki, Paşa’nın lâkabı, Rus taraftarlığından dolayı artık “Nedimof” olmuştu.



YEMEN OLAYLARI


*19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti merkezî nüfuzunu Yemen ‘de de tesis etmek istediğinde, yerel güçler ile arasında otorite ve hâkimiyet mücadelesi yeniden alevlendi.

*Osmanlı Devleti 1862 yılında Yemen valiliğine Bonapart Mustafa Paşa’yı tayin etti.

Ancak tedbirsiz hareket eden Mustafa Paşa, kuvvetleriyle birlikte yerli bedevî kuvvetler

tarafından pusuya düşürülüp öldürüldü.

*Gazi Ahmed Muhtar Paşa 1872’de idari merkez olan San’a’yı da alıp Yemen’de merkezî idarenin gücünü

hisettirdi ve bölge yeniden teşkilatlandırıldı.



MİDHAT PAŞA’NIN BAĞDAT VALİLİĞİ VE AHSA SEFERİ (1871)


*Asıl adı Ahmed Şefik olan Midhat Paşa, özellikle Abdülaziz dönemindeki siyasi gelişmelerde

son derece önemli bir isimdir. Çok başarılı bir bürokrat ve idareci olduğu kadar, 1876’da Meşrutiyet’in birinci kez ilanınında önemli rol oynamıştır.

Midhat Paşa Ahsa askeri seferi sonucunda, bölgede devlet gücü ve otoritesi kesin bir şekilde sağlandı.

Ayrıca, idari olarak Lahsa (Ahsa), Katif, Katar ve Necid birleştirilmek suretiyle

Necid Mutasarrışığı kuruldu ve Basra’ya bağlandı.

*Midhat Paşa, Basra Körfezi’ndeki İngiliz nüfuzuna karşın Bahreyn hâkimi ile bir üs (kömür deposu) anlaşması da yaptı. Bütün bu icraatlar ile devletin Irak vilayetleri, Arabistan Yarımadası ve Basra Körfezi’ndeki nüfuz ve hâkimiyeti üst seviyelere çıktı.



DOKSANÜÇ HARBİ’NİN AYAK SESLERİ: HERSEK AYAKLANMASI




*Hersek isyanı, 1874 yılında kurak geçenhasat mevsiminden sonra, mültezimlerin ziraat ve hayvan vergilerini tahsil etmek istemesiyle başladı



*1875’te patlak veren bu isyan, zamanla milletlerarası siyasi bir nitelik kazandığı gibi büyük devletlerin müdahalelerine de yol açtı.

*Bu arada Berlin’de toplananların aldığı kararları içeren bir nota 30 Aralık 1875 tarihinde Osmanlı

hükümetineANDRASSY NOTASIadıyla bir nota verildi.

*Bu notaya göre, Osmanlı hükümeti Bosna-Hersek’te iltizam sistemini kaldıracak, vergileri hafişetecek, dini özgürlükleri genişletecek ve ayrıca köylülerin büyük toprak ağalarından toprak

satın almasına destek olacaktı.



SONUÇSUZ KALAN BİR GİRİŞİM: BERLİN MEMORANDUMU

*Berlin’de toplanan dışişleri bakanları, Andrassy’nin yukarıdaki tekliflerini daha

da genişleten bir reform taslağını ve programını hazırladı.

*5 maddelik Berlin Memorandumu,

13 Mayıs 1876’da Bâbıâli’ye tebliğ edildi
.

*Memorandum, Bosna-Hersek’te yapılan Osmanlı askeri harekâtının ateşkes yapılıp iki ay süreyle durdurulması nı ve Osmanlı kuvvetlerinin tek bir noktada toplanmasını; Osmanlı hükümeti

ile isyancılar arasında doğrudan görüşmeler yapılmasını; ayaklanmada zarar görenlerin zararlarının karşılanmasını ve asilerin affedilmesini ve Osmanlı Devleti’nin kabul ettiği hususların konsoloslar tarafından denetlenmesini öngörüyordu.

*Sonunda İngiltere, mevcut statükoyu değiştirdiğinden ve İngiliz menfaatlerine aykırı olan bu

kararları, 15 Mayıs 1876’da reddetti.

*Fransa ve İtalya’nın da onaylarını geri çekmesiyle Berlin Memorandumunun artık hiçbir yaptırımı gücü kalmamıştı.

*Sonuçsuz kalan memorandumun bir sonucu da, Osmanlı kamuoyunda İngiliz yanlısı bir hava

estirmesi, Rus aleyhtarlığını ise körüklemesiydi.

*Hersek: Bosna ve Hersek, Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

Bundan sonra da Slav asıllı olup, Hıristiyanlığın Bogomil mezhebine mensup Boşnaklar hızla Müslüman oldular.

*Bölgenin kuzeyini oluşturan Hersek tarafı ise, Hıristiyanlığını sürdüren Slav asıllı (Sırp, Hırvat vs.) toplulukların yaşadığı bir bölgedir.



BULGAR AYAKLANMASI




*Panislavizm propagandasının en çok etkisini gösterdiği yerlerden biri bugünkü Bulgaristan’a tekabül eden Tuna Vilayeti idi.

*Rusya’nın Filibe ve Rusçuk konsoloslarının kışkırtmaları ve gizlice askeri hazırlıklara girişmiş

olan Sırplar’ın da desteğiyle bölgedeki Bulgarlar ayaklandılar.

*Rus elçisi İgnatiyef hemen devreye girerek yakalananların serbest bırakılmasını ve ayrıca Edirne valisiyle bazı kaymakamların da görevden alınmasını istedi. Zaten İgnatiyef’in etkisinde olan

Mahmut Nedim Paşa, Osmanlı hükümranlık haklarıyla örtüşmeyen bu istekleri kabul

etti. Böyle bir davranış ise, topyekûn Bulgar ihtilâlinin de önünü açmış oldu.



*Naydin isimli daha önce Rusya için casusluk yapmış olan yerli bir Bulgar, ayaklanma

hazırlıkları için Rusya’nın Filibe konsolosluğuna atanmıştı.

*Bu kişi, Bulgar komitecilerle birlikte Büyük Bulgaristan’ı doğuracak ayaklanma hazırlıklarını yoğun bir şekilde sürdürmüştü. En önemli hedeflerden biri de, buradaki Müslümanları katletmekti. Komitecilerin öncülüğündeki Bulgar ayaklanması, Otlukköy, Avretalan ve Pazarcık’ta, 2 Mayıs 1876’da patlak verdi.



SELANİK OLAYI VE İSTANBUL’DAKİ GERGİNLİK



*Avrethisarı nahiyesinden bir Bulgar kızı, Müslümanlığa geçip bir Müslüman gençle evlenmek üzere Selanik’e geldi. Kız, tren istasyonuna varır varmaz Amerika konsolosu ve gerçekte Rus asıllı Perikli Lazari tarafından yüz elli kadar adam vasıtasıyla zorla kaçırıldı.

*Bunun üzerine Müslümanlar, hükümet konağı civarında bulunan camide toplanarak kaçırılan kızın

geri getirilmesini istediler.

*Çıkan kargaşa esnasında ise, araya giren Fransız konsolosu Labout ve Alman konsolosu Cernie katledildi.



SALTANAT DARBESİNE GİDEN YOL

SULTAN ABDÜLAZİZ’İN TAHTTAN İNDİRİLMESİ VE ÖLÜMÜ


*İstanbul’daki medrese talebeleri (talebe-i ulûm), 10 Mayıs 1876’da derslerini bırakarak Fatih ve Bayezid meydanlarında nümâyişler yaptılar.

*Softalar Ayaklanmasıdiye bilinen bu olayların, Abdülaziz’in muhalifi Midhat ve Hüseyin Avni Paşalar tarafından da kışkırtılıp yönlendirildiği anlaşılıyor.

*Ayaklananlara göre, hükümetin korkak tavrı, Müslümanların Hıristiyanlar karşısında ezilmesine ve hakaret görmesine, ayrıca devletin bağımsızlığının da ayaklar altına alınmasına neden oluyordu.

*Osmanlı Devleti’nin itibarını zayışatmak peşinde olan İgnatiyef’in tavsiyesiyle 6 Ekim 1875’te çıkarılan

Ramazan Kararnamesi ile, dış borç ve faizi olarak ödenen yıllık 14 milyon liranın yarısının beş yıl için kesileceği, buna karşılık da yüzde beş faizli esham (tahvil) verileceği ilân edilmişti.

* Devletin mâli iflası demek olan bu gelişme, Avrupa basınında aleyhte kampanyaya ve dolayısıyla içte tepkilere yol açtı.

*Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876’da Serasker Hüseyin Avni, Adliye Nazırı Midhat,Sadrazam Mütercim Rüşdü ve şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi’den oluşan dörtlü cunta (erkân-ı erbaa) tarafından yapılan askeri bir darbe ile tahttan indirildi ve yerine Veliahd V. Murad padişah yapıldı.



*Mahlu’ (devrik) Sultan Abdülaziz ise Topkapı Sarayı’na götürüldü. Birkaç gün sonra da

(4 Haziran 1876), bilekleri kesilmiş bir hâlde ölü olarak bulundu. 46 yaşında ölen



*Ölüm şeklinin intihar mı cinayet mi olduğu hâlâ tartışılmaktadır.





V. MURAD’IN TALİHSİZ SALTANATI




*Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle tahta geçen V. Murad, veliahtlığı döneminde

amcası Abdülaziz’in sıkı kontrolüne maruz kalmıştı.



*V. Murad henüz padişah ilân edildiğinde, tahttan indirilen amcası Abdülaziz’in 4 Haziran

1876’da esrarengiz bir şekilde ölümü ve 15 Haziran’da da Çerkez Hasan’ın taht de-

ğişikliğinde başrolü olan Serasker Hüseyin Avni Paşa ile birlikte dört kişiyi öldürmesi

(Çerkez Hasan Olayı) gibi hadiseler
, O’nun zaten hassas olan ruh sağlığını

iyice bozdu.

*V. Murad, 31 Ağustos 1876’da “akıl hastalığı” teşhisi ve şeyhülislamlık fetvasıyla azledilip yerine kardeşi II. Abdülhamid tahta geçirildi.
 
Üst