Moderator
- Mesajlar
- 419
- Tepkime puanı
- 28
- Puanları
- 18
15-17. Yüzyıllarda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
15. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Süleyman Çelebi, Kemal Ümmî, Emir Sultan,
Dede Ömer Ruşenî
Bu dönemde Anadolu’da fikri ve zühdî hareketler bir hayli yoğunlaşmış gözükmektedir. Bu dönemin büyük mutasavvıflarından Akşemseddin’in Divan’ı günümüze ulaşamamıştır. Bazı ilahileri mecmua ve cönklerde karşımıza çıkmaktadır. Onun sufiler redifli ilahisi dinî tasavvufî Türk edebiyatının mahiyetini bize vermektedir.
Hacı Bayram Velî
Asıl adı Numan’dır. Ankara yakınlarında Solfasol (Zülfadl) köyünden Koyunlucalı Ahmed’in oğludur. Çok iyi medrese tahsili almıştır. Ankara’da Kara Medrese-Melike Hatun Medresesi’nde müderrislik yapmıştır. Aksarayî (Somuncu Baba) tarafından Şeyh Şücâ vasıtasıyla Kayseri’ye davet edildi. Şeyhi Hamudiddin Aksarayî ile birlikte Rûm, Şâm ve Hicâz’a gitti. Şeyhi ile birlikte Aksaray’a yerleşti. Şeyhinin vefatından sonra Ankara’ya döndü. Halvetiyye (Safaviyye) ve Nakşibendi tarikatlarını birleştirerek Bayramiyye tarikatını kurdu.
Bilgi, sabır, beceri, tefekkür ve hoşgörü ile tasavvufi olgunluğa ulaşarak ilim-tasavvuf sentezi yapmıştır. Müritleri arasında Yazıcızade Mehmed Efendi, Akşemseddin ve Eşrefoğlu Rumîbulunmaktadır.
Kısa zamanda çok sayıda mürid edinince hakkında iftiralar uyduruldu. II Murat tarafından saraya çağrıldı. Kerametleri görülünce özürle birlikte Ankara’ya uğurlandı. 1429/30’da Ankara’da vefat etmiştir.
Yazılı eseri olmayan Hacı Bayram Velî’nin “eser” nispetinde öğrencileri vardır. Aruzla iki, heceyle yazılmış üç şiiri vardır. Az sayıdaki şiirine rağmen dinî tasavvufî Türk edebiyatının önemli isimleri arasında yer almıştır.
Eşrefoğlu Rûmî
Asıl adı Abdullah’tır. Künyesi Abdullah bin Seyyid Ahmed Eşref bin Seyyid Muhammed Suyûfî’dir. H. 754’te (M. 1353) İznik’te doğdu (bu tarih ihtilaflıdır). H. 874’te (M. 1470) vefat etmiştir. Vefatından sonra Damadı Abdurrahim Tirsî halife olarak yerine geçmiştir.
Eşrefoğlu Rûmî, Bursa, Ankara, Hama gibi şehirleri gezmiştir.
Eşrefiyye tarikatının kurucusu olan Eşrefoğlu Rûmî, öğrencisi olduğu Emir Sultan tarafından Hacı Bayram Veli’ye gönderilir. On bir yıl burada riyazet mücadelesi verir ve icazet alır. İznik’e halife olarak döner. Hacı Bayram Veli’nin emriyle Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin el-Hamavî’ye intisap eder. Şeyh Hüseyin ona icazet vererek Kadiriyye tarikatını Anadolu’da kurması için memur eder.
İznik’e döndükten sonra Kadiriliğin bir kolu olarak Eşrefiyye tarikatını kurar ve irşada başlar. Tarikatı hızla kabul görür. Kadiriler nezdinde Pîr-i Sâni olarak anılır.
Şiirlerinde Yûnus Emre etkisi açıkça görülür. Hece ve aruzu başarıyla kullanmış, lirik ve didaktik eserler vermiştir. Nesir türündeki eserleri devrinin en güzel örnekleri arasındadır.
Divan’ı dışında kalan mensur eserleri; Müzekki’n-Nüfus, Tarikatname, Delâilü’n-Nübüvve, Fütüvvetname, İbretname, Ma’zeretname, Hayetname, Münacatname, Esrârü’t-Tâlibin, Tacname, Elestname, Nasihatname, Cinanü’l-Canan vb.
Süleyman Çelebi
İyi eğitim görmüştür. Bir süre Sultan Bayezid’in Divan-ı Hümayun imamlığı görevini yapmış daha sonra Bursa Ulu Camii baş imamlığına getirilmiş ve hayatının sonuna dek bu görevde kalmıştır. Eserini H. 812’de (M. 1409) tamamlamış ve adını Vesiletü’n-Necat koymuştur. 732 beyitten müteşekkil olan eserin edebiyat tarihimizde benzeri olmayan özellikleri vardır.
Kemal Ümmî
Asıl adı İsmail’dir. Niğde’de doğduğu sanılmaktadır. Kaynaklara göre Karaman’da ölmüştür. Karaman, Manisa, Mudurnu ve Niğde’de adına makamlar mevcuttur. Yûnus’un takipçilerinden olan Kemal Ümmî, aruz vezniyle kaside, gazel ve mesnevi gibi nazım şekillerinde tasavvufi şiirler söylemiş, şöhretli bir şahsiyettir. Divan’ı Türk dili tarihi açısından çok önemlidir. Kırk Armağanadında didaktik bir eseri daha vardır.
Emir Sultan
Asıl adı Seyyid Şemseddin Muhammed bin Ali el-Hüseyni el-Buharî’dir. I. Bayezid’in kızı Hundî Hatun ile evlenmiştir. Hayatı boyunca din ve vatan için yapılan gazaları teşvik etti. Eser vermekten ziyade topluma hocalık yapmıştır.
Dede Ömer Ruşenî
Asıl adı Ömer, lakabı Ruşen, künyesi Ali ibn Umur Bey’dir. Aydın’ın Tire kazası yakınlarındaki Güzelhisar’ın Ruşen köyünde doğdu. Bakü’de Halvetiliğin ikinci piri kabul edilen Seyyid Yahya Şirvanî’den el alır, halifesi olur. Şeyhinin vefatından sonra Karabağ, Gence ve Tebriz’de irşada devam eder. 1487’de Tebriz’de vefat eder. Adına izafeten ortaya çıkan Ruşeni tarikatı, Halvetiye’nin en büyük şubelerinden biri olmuştur. Gençlik yıllarında âşıkane ve hiciv türünde şiirler söylemiştir.
Divan, Çobanname, Miskinname, Neyname, Kalemname adında eserleri vardır.
Çobanname; Hz. Musa ile Çoban adlı kıssanın geniş bir tercümesidir. Yaklaşık 1000 beyit olan eser 25 bölümden oluşmaktadır.
Miskinname; didaktik bir manzumedir. Ruşeni’nin tasavvufi anlayışını ortaya koyan eser olması bakımından çok önemlidir. Eserde Hz. Muhammed ve ashabının başından geçen ibret verici olaylar, evliyalar hakkında bilgiler mevcuttur.
Neyname; 1028 beyit ve hatimesiyle birlikte 24 bölümden oluşan mesnevide kendisi hakkında bilgiler de mevcuttur.
Kalemname; 250 beyitlik eserin ilk yüz beytinde kalemden söz edilmektedir.
16. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Aziz Mahmud Hüdâyî, Vâhib Ümmî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Muhyiddin Abdal
Aziz Mahmud Hüdâyî
1541’de Koçhisar’da doğdu. 1628’de Üsküdar’da vefat etti.
Celvetiye tarikatının kurucusudur. Cüneydi Bağdadî neslinden olduğunu bildiren Hüdâyî, eğitimini tamamladıktan sonra Bursa’daki Ferhadiye medresesine müderris tayin edilir. Gördüğü bir rüyadan vesile Şeyh Üftade’ye intisap eder. Celveti üslûbu üzerine üç yıl süren sülûktan sonra Seferhisar’da irşada başlar.
Üsküdar’da bulunan Hüdâyî Dergâhı 1595’te inşa edilir.
Aziz Mahmud Hüdâyî vehdet-i vücut anlayışına bağlı biridir.
Türkçe Eserleri
Divan-ı İlahiyat: Tasavvufi hikmet ve nasihatlerden oluşan bir divandır.
Tezakir-i Hüdâi: I. Ahmed’e gönderilen mektup ve tezkirelerden oluşur.
Ecvibe-i Mutasavvıfane: Suallere cevapları içerir.
Nasayih ve Mevâız: Nasihat ve vaazları içerir.
Mi’raciye: Mensur, küçük bir risaledir.
Necatü’l Garik fi’l-Cem’i ve’t-Tefrik: Bazı tasavvufi makamlardan söz eder.
Arapça Eserleri:
Câmiu’l-Fadâil ve Kâmiu’r-Rezâil: Tasavvufi ahlaka dairdir.
Fethu’l Bâb ve Refu’l-Hisâb: İnsanın yaradılışı ve sıfatları hakkındadır.
Keşfü’l Kânâ an Vechi’s-Sema: Tasavvuftaki semayı konu edinir.
Habbetü’l Muhabbe: Allah, Peygamber ve ehl-i beyt sevgisi üzerinedir.
Nefâisü’l-Mecâlis: Bazı ayetlerin tefsirini içerir.
Tecelliyât: Mazhar olduğu tecellilerden söz eder.
Vâkıât: Tarikat sırları hakkındadır.
Vâhib Ümmî
Asıl adı Abdulvahab-ı Elmalı’dır. Ölüm tarihi 1 Şaban 1004 (9 Mart 1595) olarak kayıtlıdır. Eserlerinde Vâhib Ümmî, Vâhibi, Vehhâb, Vehabî, Vehâb mahlaslarını kullanmıştır (Mahlasların çeşitliliği aruzun zorlamasıdır). Yunus Emre geleneğinin 16. yüzyıldaki temsilcisidir. Divanındaki 485 şiirin 300’den fazlası aruzla yazılmıştır.
Pir Sultan Abdal
Sivas’ın Yıldızeli kazasına bağlı Banaz köyünde doğdu.
Şiirlerinde İslam büyüklerine derin bağlılık, İslami ve bâtıni inanışlarla kaynaşmış vahdet-i vücut halitası görülür. Şiirlerindeki içerik zenginliği çeşitli kesimlerin günümüzde bile onu istedikleri tarafa çekmelerine imkân vermektedir.
Kul Himmet
Alevi-Bektaşi edebiyatının önemli şairlerindendir. Türbesi Tokat ilinin Alamus ilçesine bağlı Varzıl/Görümlü köyündedir. Pir Sultan’ın etkisinde kalan büyük bir şairdir. Nefesler, düvaz imamlar, destanlar, ağıtlar söyleyen şair, iyi eğitim almış, sanatın yanı sıra siyasi ortamlarda da bulunmuştur.
Muhyiddin Abdal
Hakkındaki bilgilerimiz Bayram Durbilmez’in 1998 tarihli Muhyiddin Abdal Divanı adlı doktora tezine dayanır. Divanında hece vezniyle Hurufilik yolunda yazılmış şiirler vardır.
17. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Âdem Dede, Sinan Ümmî, Niyazi Mısrî, Kul Nesimi, Âşık Viranî
Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve ekonomik olarak gerilemeye başladığı bu dönemde şiir sanatı yerli ve milli çizgide yol almıştır. Halk şiiri bu dönemde çok gelişmiştir.
Âdem Dede
Antalya’da Çavuşoğulları diye tanınmış zengin bir aileye mensup olduğu bilinmektedir. Mevlevî tekkesi şeyhi Zincirkıran Mehmet Dede’ye intisap etmiştir. Daha sonra Konya’da Bostan Çelebi, İstanbul’da da İsmail Ankaravî’nin yanında eğitimine devam etmiştir. Şeyhinin vefatından sonra Galata Mevlevihanesi şeyhi olmuştur. Hacca gitmek maksadıyla yola çıkmış, Mısır’da vefat etmiştir. Mevleviler içinde hece vezni ile ve Yunus tarzında ilahiler söyleyen ilk şairdir.
Sinan Ümmî
Asıl adı Yusuf Sinan’dır. Niyazi Mısri’nin şeyhidir. Halvetiye tarikatının Yiğitbaşı koluna mensuptur. Şiirlerinde Ümmi Sinan ve Sinan Ümmi mahlaslarını kullanmıştır. Divan’ında 200’e yakın şiir vardır. Kutbü’l Meani adlı diğer eseri günümüze ulaşmamıştır.
Niyazi Mısrî
Asıl adı Mehmet’tir. Malatya’da Halveti şeyhlerinden Hüseyin Efendi’ye intisap eder. Mısır’a gidip Kahire’de Kadirî şeyhine bağlanır. Bir rüyadan mütevellit İstanbul’a döner. Oradan Bursa’ya geçer. Ulucami yakınlarında riyazete devam eder. Uşak’a gidip Elmalılı Şeyh Sinan’ın halifesi Şeyh Mehmet’in dergâhına yerleşir. Burada Ümmi Sinan’la tanışır ve ona intisap eder. Ümmi Sinan’ın vefatından sonra Bursa’ya gider. Ulucami’de vaaz vermeye başlar. Uşaklı Mehmet Efendi’nin vefatından sonra Halvetiye’nin Mısriyye kolunu kurar. Sultan IV. Mehmet ile birlikte Lehistan seferine katılır. Hakkında çıkan bir iftira nedeniyle Rodos’a sürülür. Padişah iradesiyle affedilir. Bir başka iftira nedeniyle önce Gelibolu’ya sonra da Limni adasına gönderilir. Adada 15 yıl kalır.
Eserleri on ciltten fazladır. Aruzla yazdığı şiirlerinde Nesimi ve Fuzuli, heceyle yazdığı şiirlerinde Yunus Emre’nin tesirindedir.
Eserleri:
Divan-ı İlahiyyat, Risaletü’t-Tevhid, Şerh-i Esma-i Hüsna, Süre-i Yusuf Tefsiri, Es’ile ve Ecvibe-i Mutasavvıfane, Şerh-i Nutkı Yunus Emre, Risale-i Eşrat-ı Saat, Tahirname, Risale-i Hasaneyn, Mektubat, Risale-i Hızriye, Fatiha Tefsiri, Risale-i Hilye-i Hz. Hüseyn, Sure-i Nur Tefsiri, Risale-i Belgrat, Risale-i Vahdet-i Vücut, Risale-i Devriye, Mevaidü’l-İrfan.
Kul Nesimi
Alevi-Bektaşi şairi olan Kul Nesimi hakkında bilgimiz azdır. Bektaşi tarikatına mensuptur Caferi, Haydari ve Hurufi tarikatlarıyla da ilgilenmiştir. Fuzuli ve Nesimi tesirinde şiirler söylemiştir.
Âşık Viranî
Eserlerinden anladığımız kadarıyla Hurufilik inancına bağlı bir Bektaşi’dir. Hurufilik akidelerini gösteren bir risalesi ve küçük bir divanı vardır. Dili oldukça ağırdır.
Ünite 7
18.-20. Yüzyıllarda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
18. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
Bursalı İsmail Hakkı, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Üsküdarlı Haşim, Kul Şükrü, Nasuhi, Senayi, Mehdi, Mahvi, Cemali
Bu asırda halk şiiri gelişememiştir. Şeyh Galip gibi divan şairlerinin hece vezniyle türküler yazmaları manidar bir durumdur.
18. Yüzyılda dinî tasavvufî Türk edebiyatında fazla yenilik gözlenmez. Yunus geleneği devam eder. Genel bir duraklama gözlenir. Şeyh Galip müstesna olmak üzere eski dönemlerdeki kadar güçlü şiir söylenmez. Dönemin şairleri; Mahvî, Mehmed Nasuhi, Mehdî, Hasan Senaî, Bursalı İsmail Hakkı, Mustafa Azbi, III. Ahmed, Hasan Sezai, Süleyman Zati, Mustafa Nuzuli, Neccarzade Şeyh Rıza, Celaleddin-i Uşşakî, Mehmed Salih Sahvi, Kul Şükrü, Şiri, Şahi, Derun Abdal, Derviş Ahmed, Gurbi, Kasım Dede, Ahmed Mürşidi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Üsküdarlı Haşim, Tekirdağlı Mehmed Fahreddin Fahri, Mustafa Zekai, Selami, Cemali, Şeyh Halil Kaygulu…
Bursalı İsmail Hakkı
Küçük yaşta babasıyla birlikte Osman Fazlı Efendi’nin sohbet ve zikirlerine katıldı. Eğitimini tamamladıktan sonra Üsküp’te irşada başladı. 1685’te Bursa’ya döndü. Bursevî, şairliğinden ziyade mutasavvıf olarak tanınır. Eserlerinde de daha çok vahdet-i vücut meselesini anlatır. 100’den fazla eseri vardır. Başlıca eserleri: Tefsir-i Ruhu’l Beyan, Ruhu’l Mesnevi, Şerh-i Hadis-i Erbain, Şerh-i Muhammediye, Şerh-i Bostan, Kitabü’l-Necat ve Divan’ıdır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı
Şeyhi olan İsmail Fakirullah’ın Siirt’in Tillo köyünde bulunan dergâhına yerleşerek onun yerine geçmiş 1772’de burada ölmüştür. 15 kadar eseri arasında İlahiname adıyla da bilinen Divan’ı ve Marifetname’si meşhurdur. İlimler ansiklopedisi niteliğindeki Marifetname’sini Niyazi Mısri’nin Risale-i Devriye’sini aynen alarak, Niyazi Mısri çizgisini devam ettirerek yazmıştır.
Cemali
Edirnelidir. Asıl adı Mehmed Cemaleddin’dir. Uşşaki tarıkatına girip şeyh olmuştur. Divan’ı vardır.
Üsküdarlı Haşim
Celvetiye tarikatı şeyhlerindendir. Sonradan Bektaşiliğe geçmiştir. Divan’ı vardır.
Kul Şükrü
Deli Şükrü adıyla da anılır.
Nasuhi
Şabaniye tarikatı şeyhlerindendir. Divan’ı vardır.
Senayi
Halveti tarikatından ve şeyh Nasuhi’nin halifelerindendir.
Mehdi
Kadiri tarikatı mensuplarındandır. Yazdığı ilahilerin birçoğunu bestelemiştir.
Mahvi
Asıl adı İsa’dır. Geredelidir. Abdülkerim Fethi’nin halifesidir. Süleymaniye Cami’nde vaizlik yapmıştır. Divan’ı vardır.
19. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
Seyrani, Türabi, Salih Baba, Bitlisli Müştak Baba, Kıbrıslı Âşık Kenzi
19. yüzyıl Avrupa’ya yönelişin başlangıcıdır. Dinî tasavvufî sahada eser veren isimler; İsmail Safa, Kuddusi, Turabi, Mihrabi, Vasfı-i Melami, Ayni Baba, Dertli, Seyrani, Keçecizade İzzet Molla, Şeyhü’l İslam Arif Hikmet, Salih Baba, Adile Sultan, Bitlisli Müştak Baba…
Seyrani
Asıl adı mehmet’tir. 1866’da memleketi olan Develi’de ölmüştür. Şiirlerinde daha çok bir saz şairi havasında halka yakın bir dille dini meseleleri ele almıştır. Belli bir tarikata bağlı değildir. Nakşibendi tarikatına yakındır.
Türabi
Yüzyılın en meşhur Bektaşi şairidir. 1868’de vefat etmiştir. Hece ve aruzla şiirler yazmıştır. Mürettep divanını H. 1257’de tamamlamıştır. Halk şiiri tarzındaki şiirleri samimi ve sadedir. Aruzla yazdığı şiirlerinde Fuzuli’nin etkisindedir.
Salih Baba
Şiirlerinden anlaşıldığı üzere Nakşibendi tarikatının Halidi koluna mensup olup piri, Sami Efendi’dir. 1906/7 yılında Erzincan’da vefat etmiştir. Şiirlerinde hece ve aruzu kullanmıştır.
Bitlisli Müştak Baba
1759’da Bitlis’te doğdu. Asıl adı Muhammed Mustafa’dır. İrşada başladıktan sonra ilmini arttırmak üzere Bağdat’a gitti. 1832’de Bitlis yolundayken Muş’ta şehit olmuştur. Kadiri tarikatına mensuptur. Hacı Bayram Veli mensubu ve hayranıdır. Divanı, ebced hesabıyla birtakım siyasi vakıaları işaret etmesi bakımından popülerleşmektedir.
Kıbrıslı Âşık Kenzi
Asıl adı İbrahim Kasım’dır. Bektaşi tekkelerinden yetişti. Hayatını saz şairliği yaparak kazandı.
45 yıllık ömründe divan oluşturacak kadar çok şiir söylemiştir. 1817’de Kıbrıs’a ziyarete gitmiş ve seyahatini Dasitan-ı sergüzeşt adlı destanda dile getirmiştir. Reşid Ahmed Paşa komutasındaki Türk-Yunan savaşlarını ikisi Atina biri de Mesolong olmak üzere üç destanda dile getirmiştir. Hakkındaki bilgilerimizin bir kısmını Harid Fedai’nin Kıbrıslı Âşık Kenzi Divanı adlı esere borçluyuz.
20. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
Edib Harabî, Mihrabî, Mehmet Nuri, Yozgatlı Hüznî, Derunî, Âşık Molla Rahim, Sıtkı, Konyalı Mehmet Yakıcı
Edib Harabî
Asıl adı Ahmed Edib’tir. 17 yaşındayken Bektaşi büyüklerinden Mehmed Ali Hilmi Dede Baba’ya mürit olur. Babalık icazeti alamadığı için dergâhlarda pek sevilmedi. Evinde Bektaşi ayinleri düzenlediği söylenir.
“Kâf u nûn hitâbı izhar olmadan evvel”
mısraıyla başlayan nefesi meşhurdur.
Divan’ının kendisi tarafından yazılan nüshası Üsküdar Selim Ağa kütüphanesindedir.
Mihrabî
Ataları Kırım hanlarına mensup bir ailedendir. Hocası Tikveşli Yusuf Efendi’dir. Uzun süre Bektaşi tekkelerinde rehberlik etmiştir. Çelebi Cemaleddin Efendi’den icazet almıştır. Çelebi ile babaları arasında çıkan anlaşmazlıkta Mihrabî (arabulucu/murahhas) tayin edilmiştir. Nev-i şahsına münhasır meczup bir şair olması hasebiyle Bektaşilerin “Vasıl ibni Ata”sı kabul edilmiştir. 65 yaşında, H. 1338’de vefat etti.
Mehmet Nuri
1863’te Yozgat’ta doğdu. Hayatını imamlık yaparak geçiren şair 1922’de öldü. Aruz ve heceyle şiirler söylemiştir.
Yozgatlı Hüznî
1879’da Yozgat’ta doğdu. Keşşafzadelere mensuptur. Nakşibendi tarikatının önemli isimlerinden Mustafa Nakşî’nin soyundan gelen Mehmet Derviş Efendi’nin oğludur.
İmamlık yaparak geçimini sağlamıştır. Çoğunluğu heceyle yazılmış şiirlerini iki divan ve bir defterde toplamıştır.
Âşık Molla Rahim
Kendi ifadesiyle 40 yaşında gördüğü bir rüya neticesinde âşıklığa başlamıştır. Kadiri tarikatına bağlı olup şeyhi Aksaraylı Ahmet Lütfi’dir. 8 eseri vardır (İrşadü’l-Gafilin, Coşkun Şiir, Yeni Mevlit, Diğer Mevlit, Hz. Yusuf, Abdülkadir Geylani, Hac Rehberi, Din Yıldızı). 1980’de Konya’da vefat etti.
Derunî
Asıl adı Hüseyin Başok’tur. Hacı Kardaş lakabıyla da bilinir. 1946’da vefat etmiştir. Hattatlık yaptığı bilinmektedir.
Sıtkı
Sorgun’a bağlı Tiftik köyünde 1896’da doğdu. İmamlık, Arapça ve Türkçe öğretmenliği yapmıştır. 1961’de köyünde vefat etmiştir. Koşma tarzında hece kalıplarıyla yazılmış şiirleri vardır.
Konyalı Mehmet Yakıcı
Kendi ifadesiyle 25 yaşında aşk badesini içmiştir. Seferberlik yıllarında Konya Mersin yolunun yapım işlerinde çalıştırılırken söylediği şiirlerle âşıklığı fark edilir. 1928’de Konya Maarif Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 1930’da CHP lideri Fethi Okyar konulu şikâyetname’si nedeniyle konulur. 1950’de vefat eder.
Ünite 8
Âşık Şiirinin Oluşumu Gelişimi ve 16. Yüzyıldaki Temsilcileri
Âşık Şiirine Giriş
Çoğunlukla ilk söyleyeni bilinmeyen şiirlerden/anlatılardan oluşan halk şiirinde âşık şiirlerinin ilk örneklerini anonim Türk edebiyatında aramaktayız. Stebleva’ya göre Orhun Anıtları’nın tamamı, Korş’a göre ise bir kısmı manzumdur. R. Rahmeti Arat, Turfan bölgesinde bulunan materyalleri inceleyerek Eski Türk Şiiri adlı çalışmasıyla önemli bir kaynak hazırlamıştır. Divanü Lügati’t-Türk, eski Türk şiiri açısından zengin bir kaynaktır.
Âşıkların ilk temsilcisi olan Ozanlar, 16. yüzyılın başlarına kadar bu adla anıldılar. Ozanlar, kopuz eşliğinde şiir söyleyen şairlerdir. Âşıklar ise saz eşliğinde irticalen şiir söylerler. Saz çalamayan ama şiir yazanlara ise kalem şuarası/kalem şairi denilmektedir.
Âşık Şiirinin Özellikleri
Söyleyeni belli olduğu için anonim şiirden ayrılır.
Kökeni milat öncesine dayansa da Anadolu âşık şiirinin mazisi 600 yıl olarak kabul edilir.
Âşık şiiri bütün halka hitap eder.
Âşık şiiri hece ölçüsüyle söylenir. Divan edebiyatının yükselişiyle birlikte aruzla şiir söyleyen âşıklar olduysa da milli ölçümüz hecedir.
Âşık şiirinin nazım birimi dörtlüklerden oluşur. Bunun yanında beyit ve çeşitli sayıda mısraa sahip bentlerle de şiir söylenmiştir.
Âşık şiirinin dili günlük konuşma dilidir. Söylenildiği yörenin ağız özellikleri şiire yansıyabilir.
Âşık şiirinin konularını halkın gündemi ve ilgisi belirler.
Geleneksel bir tür olduğu için belli dönemlerde belli özellikler gösterir.
Âşık şiirinde mahlas, şiirin tecilidir/tapusudur.
Âşık şiirine eşlik eden saz, Türk boylarında farklı adlarla anılır.
Âşık şiirinin en önemli özelliği irticalen söylenmesidir.
Âşıklar gezgin kimselerdir.
Âşık Şiirinin Kaynakları
Sözlü Kaynaklar
Kaynak kişi olarak tanımlanan kişilerden yapılan derlemelerdir. Derlemeler ağırlıkla âşıklardan yapılmaktadır. Âşıklar, aktardıkları şiirlere kendi yorumlarını katabilir, ekleme ve çıkarma yapabilirler bu nedenle sağlıklı bir kaynak yöntemi değildir.
Yazılı Kaynaklar
Cönkler
Halk arasında “danadili” veya “sığırdili” olarak da adlandırılır. Cönklerde çeşitli halk edebiyatı ürünleri bulunabilir. Saz şairlerinin ürünlerinin toplandığı cönklere, yazmalara ve defterlere supara da denilir.
Bu defterlere gemi anlamına gelen sefine de denilmektedir. M. Şakir Ülkütaşır bir makalesinde cönkler ve içerikleri hakkında detaylı bilgi vermiştir (1967: 905).
Cönklerin Özellikleri
Cönkler Arap harfleriyle yazılmışlardır.
Bazıları özel kâğıtlara (alikurna, abadi) en çok kullanılan yazı türleriyle yazılmışlardır.
Yazıların imlası sağlıklı değildir (yazıcıların eğitiminden mütevellit).
Cönklerin belli bir ölçüsü yoktur. Yazanın zevki ve yazılan kâğıdın boyutları belirleyicidir.
Konu tasnifi yoktur.
Şiir türleri ve şekillerinin başına koşma, türkü, ilahi vb. sözcükler yazılıdır. Bu başlıklarla şiirin birbirini tutmadığı vakidir.
Genellikle besmele ile başlar ve temmet (tamamlandı) sözcüğüyle sona erer.
Tezkireler
Az da olsa tezkirelerde âşıklardan söz edilmektedir.
Seyahatnameler
Evliya Çelebi, eserinde âşıklardan söz etmiştir.
Menakıbnâmeler
Yunus Emre, Sarı Saltuk, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli vb. şairin hayatı hakkında kaynak aradığımızda menakıbnameler karşımıza çıkmaktadır.
Divanü Lügati’t-Türk
Türk şiiri araştırmacılarının başvuracağı an önemli kaynaklardan biridir.
Âşık Olmanın Bazı Sebepleri
Bade İçerek Âşık Olma
Âşıklık geleneğinde en sık karşılaştığımız olgudur. Rüyada bir usta, derviş, ermiş, aksakallı, Hazreti Hızır vs. elinden bade içen uyandıktan sonra şiir söyleme yeteneğine kavuşur.
Kahraman badeyi içtikten sonra günlerce uyanamayabilir. Uyanmasına vesile saz sesleridir.
Köroğlu, Ercişli Emrah, Çıldırlı Âşık Şenlik, Narmanlı Sümmani, Bardızlı Nihani, Posoflu müdani, Posoflu Zülali, Bayburtlu Celali, Âşık Yaşar Reyhani, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Osman Feymani, Âşık Şeref Taşlıova vb. âşıklar pir elinden bade içenlerdir.
Badeli âşıkların büyük kısmı Umay Günay’ın sistematikleştirdiği süreçlerden geçmişlerdir:
1- Hazırlık safhası: Âşığın bade içmeden önceki durumları
2- Rüya: Bir yerde uyuma, pirin elinden bade içilmesi
3- Uyanış: Saz sesini duyup uyanma
4- İlk deyiş: Âşığın rüyasını şiirle dile getirmesi
Usta Çırak İlişkisiyle Âşık Olma
Ustasının yanında yetişen çırak, ustası kendisine mahlas verdikten sonra ustasıyla atışır ve böylelikle âşıklık başlamış olur.
Kendi Kendine Âşık Olma
Şiirler dinler, ezberler, saz eşliğinde şiirleri söylemeye başlar. Kendine mahlas seçip şiirler söylemeye devam eder.
Âşık Meclislerini Takip Ederek Âşık Olma
Âşık kahvelerinde bulunan ve zamanla söylenen şiirleri ezberleyip saz eşliğinde öğrendiklerini söyleyen ve bir süre sonra kendi başından geçen olayları nazım-nesir şeklinde anlatan, kendi mahlasıyla şiirler söyleyen kişi, âşıklar arasına katılır.
Sazlı ve Sözlü Ortamın Etkisiyle Âşık Olma
Sazlı sözlü meclislerde bulunan genç bir süre sonra kendine mahlas seçerek ezberlediklerini okumaya başlar ve bu yolla âşıkların arasına katılır.
Yoksulluk, İşsizlik, Hastalık vb. Durumların Etkisiyle Âşık Olma
Yaşadıklarının etkisiyle dertlenip sazı eline alan kişi bir süre sonra kendi kendine ya da bir ustadan mahlas alarak âşıkların arasına katılır.
Sevda Yüzünden Âşık Olma
Sevdiğine kavuşamayan genç derdini şiirle dile getirir ve bu yolla âşık olur.
Vatan Özlemi Yüzünden Âşık Olma
Vatan hasretinden vesile saz eşliğinde şiirler söyleyen kişi zamanla dinleyicilerinin artmasıyla âşık olur. Ozan Nihat, Ozan Fedai, Ozan Şah Turna bu yolla âşık olan isimler arasında öne çıkanlardır.
Milli Duyguların Etkisiyle Âşık Olma
Kalıtım (Irsiyet) Yoluyla Âşık Olma
Gülistan Çobanlar, Murat Çobanoğlu’nun babasıdır. Çobanoğlu, âşıklığın esasını babasından öğrenmiştir.
Âşıkların Sınıflandırılması
Eğitim Durumuna Göre
Kalem Şairleri: Saz çalamaz, şiir söylerler.
Meydan Şairi: Saz çalarak doğaçlama şiir söyleyen şairlerdir.
a) Ümmi Âşıklar: Öğrenim görmemişlerdir.
b) Okuma-Yazma Bilen Âşıklar: Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Yaşar Reyhani, Hacı Karakılçık
c) Kalem Şairleri: Saz çalamazlar. Halil Karabulut, Erzurumlu Ümmani Can
Yetiştikleri Çevreye Göre
a) Şehir ortamında yetişenler: Âşık Ömer, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni
b) Köy ortamında yetişenler: Çıldırlı Âşık Şenlik, Ruhsati, Minhacı, Mesleki, Noksani
c) Göçebe ortamda yetişenler: Karacaoğlan, Dadaloğlu
d) Askeri ortamda yetişenler: Bahşi, Armutlu, Çırpanlı, Kul Çulha, Geda Muslu, Tamaşvarlı Âşık Hasan, Öksüz Dede
e) Tekke ve Dergâhta yetişenler: Hasan Dede, Ümmi Sinan, Kul Himmet, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal
Yetiştikleri Bölgeye Göre Âşıklar
a) Doğu Anadolu Bölgesi:
Geçim zorlukları, uzun süreli savaşlar bu bölgede âşık edebiyatının gelişimine katkı yapmıştır.
Ardahan’da Posoflu Zülali, Posoflu Müdani, Çıldırlı Âşık Şenlik, Âşık Şeref Taşlıova,
Kars’ta Arpaçaylı Gülistan Çobanlar, Murat Çobanoğlu, İlhami Demir, Rüstem Alyansoğlu, Kağızmanlı Hıfzi, Kağızmanlı Cemal Hoca, Sarıkamışlı Mevlüt İhsani,
Ağrı’da Tutaklı Gamgüder, Eleşkirtli Öksüz Ozan,
Van’da Ercişli Emrah, Ahmet Poyrazoğlu,
Artvin’de Ardanuçlu Efkâri,
Gümüşhane’de Kelkitli Kul Nuri,
Bayburt’ta Celali, Zihni,
Erzurum’da Narmanlı Sümmani, Nusret Toruni, Hüseyin Sümmanoğlu, Fuat Çerkezoğlu, Tortumlu Mustafa Ruhani, Hasankaleli Yaşar Reyhani, Şenkayalı Nuri Çırağı, Erol Ergani,
Erzincan’da Çayırlı Davut Sulari bu bölgenin önde gelen âşıklarıdır.
b) İç Anadolu Bölgesi:
Sivas’ta Âşık Veysel, Ruhsati, Minhacı,
Kayseri’de Erkiletli Âşık Hasan, Everekli (Develili) Seyrani, Âşık Gözübenli, Âşık Ali Çatak,
Yozgat’ta Hüzni,
Kırşehir’de Âşık Said,
Niğde’de Âşık Tahiri, Kemali Baba,
Konya’da Âşık Ömer, Âşık Şem’i, Âşık Mehmet Yakıcı, Mehmet Ataroğlu,
Karaman’da Gufrani, Kenzi, bölgenin önde gelen âşıklarıdır.
c) Akdeniz Bölgesi
Bölge âşıkları kendilerine önder olarak Karacaoğlan’ı benimsemişlerdir.
Kozan’da Âşık Deli Hazım, Âşık İmami,
Feke’de Âşık Eyyubi, Âşık Hacı Karakılçık,
Osmaniye’de Abdulvahap Kocaman, Âşık Feymani,
Hatay’da Âşık Gül Ahmet Yiğit,
Maraş’ta Âşık Mahzuni Şerif bölgede öne çıkan isimlerdir.
d) Karadeniz Bölgesi
Çankırı’da Pinhani, Kastamonu’da Yorgansız Hakkı, Bolu’da Dertli ve Figani önde gelen isimlerdir.
e) Marmara Bölgesi
Büyük şehirlerin semai kahvelerinde âşıkların toplanıp hünerlerini sergilediklerini biliyoruz. Köprülü’nün bildirdiğine göre İstanbul’un Tavukpazarı semtinde âşıkların lonca teşkilatı vardı (Erzurumlu Emrah, bir süre bu loncada başkanlık yapmıştır).
Âşık Fasılları
Umay Günay Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki âşık fasıllarının düzenini şu şekilde vermektedir:
1- Hoşlama, merhabalaşma; âşıkların dinleyicilerini selamladıkları bölümdür.
2- Hatırlatma, canlandırma; eski âşıkların şiirlerinden örnekler verilen bölümdür.
3- Tekellüm; Faslın en önemli bölümüdür. Âşıklar bu bölümde hünerlerini sergiler. Tekellüm bölümü 8 safhada gerçekleşir:
3.1- Açılış: En yaşlı âşık veya ev sahibi âşık, kolay bir ayakla atışmayı başlatır.
3.2- Öğütleme: İki âşık tecrübelerini birbirlerine aktarır.
3.3- Bağlama-muamma: âşıklar birbirlerinin bilgisini ölçer. Çoğunlukla zor ayaklar tercih edilir.
3.4- Sicileme: Karşılaşmaya yer vermeyen bölümlerdendir.
3.5- Yalanlama: Yalan söylenen bölümdür.
3.6- Taşlama-takılma: herhangi bir konuyu eleştirdikleri bölümdür.
3.7- Tüketmece-darıltmaca: Birbirlerine üstünlük kuramayan âşıkların dudak değmezlerle ve zor ayaklarla birbirlerini zorladıkları bölümdür.
3.8- Uğurlama-medhiye: atışma süresince birbirlerini inciten âşıkların rahatlama amacıyla söyledikleri şiirlerden oluşur.
Âşık Kolları
Ustasının izinden giden âşığın ustasına ait uyak, tarz ve üslupla şiir söylemesi sonucu oluşan ekollerdir. Azeri yöresinde mektep olarak tanımlanır.
Âşık kolunun oluşabilmesi için;
Usta âşığın dil ve üslubu, şiirlerinde işlediği konular, âşığın başından geçenler, karşılaşmaları, tasnif ettiği hikâyeler, kendisine ait ezgiler, kendisine ait ayaklar gereklidir.
Âşıklar Bayramı ve Âşıklar Şöleni
Cumhuriyetten önce âşıkların belirli zamanda belli yerlerde toplandıkları vakidir. Bu tür toplantılar düzenleyenler arasında Ziya Paşa, Ahmet Kutsi Tecer ve Feyzi Halıcı’nın isimlerini sayabiliriz. Âşıklar bayramı sistemi cumhuriyetin ilanından sonradır. 1932 yılında A. Kutsi Tecer’in öncülüğünde I. Sivas Halk Şairleri Bayramı düzenlenir. Etkinliğe aralarında
Âşık Veysel’in de yer aldığı 14 âşık katılır. 1938’de Mahmut Kemal Yanbeğ Bayburt’ta Bayburt Saz Şenlikleri Haftası’nı tertip eder. 1964 tarihinde II. Sivas Halk Şairleri Bayramı düzenlenir. 1966’da Feyzi Halıcı Konya’da Âşıklar Bayramı adı altında benzer bir etkinlik tertip eder. Bu etkinliğe yüzyılın önde gelen 16 âşığı katılır.
Son yıllarda Tarsus, Bursa Yıldırım, Kars, Osmaniye, Eskişehir Odunpazarı belediyeleri âşıklar toplantıları tertip etmektedirler.
Âşıklar bayramı kimi kaynaklarda âşıklar şöleni olarak da adlandırılır.
12. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Hoca Ahmed Yesevî’nin ismini anmadan geçemediğimiz bu başlık altında kaydı mevcut herhangi bir âşık yoktur.
13. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Tasavvuf şiirinin büyük isimlerinden Mevlana, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani ve Ahmed Fakih bu yüzyılda divan şiiri tarzında eserler verdiler.
Yunus Emre, âşık edebiyatının oluşumuna katkı yapmıştır.
14. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Divan şiiri tarzında eser veren Âşık Paşa, Ahmed Dai, Kadı Burhaneddin, Nesimi, Gülşehri bu yüzyılın önde gelen şairleridir.
Tasavvufi şiirleriyle öne çıkan isimler ise Sait Emre ve Kaygusuz Abdal’dır.
M. Fahrettin Çelik (Kırzıoğlu) Baykan (Bıkan) adıyla ilk âşığın bu yüzyılda eser verdiğini bildirmiştir. Elimizdeki tek şiiri 8 dörtlükten oluşan Dâsıtan-ı Sukût-ı Kars’tır. Destan biçimindeki şiirde Timur’un Kars’ı işgali ve bölge halkına verdiği eziyet anlatılmaktadır. Şiirin dili bölgenin ağız özelliklerini taşımaktadır.
15. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Divan şiirinde Ahmed Paşa, Necati, Atai, Mesihi, Hamdullah Hamdi, Süleyman Çelebi, Hümani gibi isimleri, tasavvufi şiirde Hacı Bayram Veli ve Eşrefoğlu Rumi gibi isimleri sayabiliriz. Kayıtlarda bu yüzyıla dair âşık şiirleri mevcut değildir.
16. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Divan şiirinde Fuzuli Baki, Hayali, Ruhi, Zati, Figani, tasavvufi şiirde Üftade, Ahmed Sarban, Ümmi Sinan ve Pir Sultan Abdal gibi isimleri sayabiliriz.
Bu yüzyılın âşıkları; Ahmetoğlu, Armutlu, Bahşi, Babişoğlu, Çırpanlı, Dalışman, Geda Muslu, Hayali, Hızıroğlu, Karaoğlan, Karacaoğlan, Köroğlu, Kul Çulha, Kul Mehmed, Kul Piri, Oğuz Ali, Ozan, Öksüz Dede vb. dir.
Bu yüzyılın şairleri ağırlıkla orduya yakın kimselerdir. Şiirlerinde kahramanlık teması öne çıkar. Âşıkların hayatları hakkında pek bilgimiz yoktur.
Bu yüzyılda divan şairleri hece veznine ilgi göstermişlerdir.
Armutlu: Elimizde bulunan şiirinde Murad Reis’i konu edinmiştir.
Bahşi: Mısır seferine katılmış bir ordu şairi olduğunu kabul edilmektedir.
Çırpanlı: Murat Reis’in levendlerinden bir ordu şairidir. Filibe yöresinde Çırpan adlı kasabada doğduğu tahmin edilmektedir.
Geda Musli: Ordu şairi olup Murat Reis’in savaşlarına katılmıştır. Evliya Çelebi’ye göre o bir çöğür şairidir (Çöğür: gövdesi büyük, sapı küçük bir saz).
Hayali: Osmanlı-İran savaşlarına katılmış bir ordu şairi olduğunu tahmin ediyoruz.
Köroğlu: (Âşık Köroğlu ile halk hikâyelerine konu olan Köroğlu aynı kişi değildir) Evliya Çelebi’ye göre Köroğlu bir çöğür şairidir. Özdemiroğlu Osman Paşa’nın İran seferleriyle ilgili söylediği şiirlerden vesile 1585’te bu seferlere katıldığı yönünde yaygın bir görüş vardır.
Kul Mehmed: I. Ahmed’in vezirlerinden Üveys Paşa’nın oğludur. Muhassıl olarak Aydın’da görevlendirilmiştir. Hece ve Aruzla şiirler yazmıştır.
Ozan: Orta Asya âşıklık geleneğinin Anadolu’daki son temsilcilerindendir. 8 heceli bir şiir günümüze ulaşmıştır.
Öksüz Dede: Babasının ağzından, Şah İsmail’in torunu Haydar Mirza’yı anlatan bir şiirinde hayatı hakkında bilgilere ulaşıyoruz. III. Murad döneminin ordu şairlerindendir.
Ünite 9
17. ve 18. Yüzyıllarda Âşık Şiiri
Bu yüzyılda yetişen âşıklar toplumun her kesimini temsil etmişlerdir. Karacaoğlan, göçebe; Âşık Ömer ve Gevheri, şehir; Kul Deveci, Kul Mehmet ve Kul Süleyman ise ordu muhitinde yetişmişlerdir.
Bu yüzyıl âşık edebiyatının en güçlü olduğu dönemdir. Yazılan şiir sayısı diğer yüzyıllara kıyasla çok daha fazladır.
Âşık Ömer şairname’nin ilk örneğini vermiştir. Şairname sayesinde pek çok şair ve şiir hakkında bilgi sahibiyiz.
Bu yüzyılda âşıklar hecenin yanı sıra aruzla da şiirler yazmışlardır. Divan sahibi olan âşıklar bile vardır.
17. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Âşık Ömer
Konya, Aydın ve Kırım’da Gözleve adlı yerleşim birimleri vardır. Âşık Ömer’in hangisinde dünyaya geldiği bilinmemektedir. Her üç yerleşim de şaire sahip çıkmıştır (Muhtemeldir ki Kırımlıdır).
Âşık Ömer, Karacaoğlan’dan sonra bütün Türk dünyasında tanınan sayılı şahsiyetlerden biridir.
Elde bulunan bilgiler ışığında onun ordu şairi olduğunu söyleyebiliriz.
Şiirlerinde IV. Mehmed’den itibaren dört padişahtan söz eder.
Medrese eğitimi almış bir şairdir.
Divanında hece ve aruzla yazılmış şiirleri vardır.
Şiirlerinde Ömer dışında Derviş Nihani ve Adlı mahlaslarını da kullanmıştır.
58 dörtlükten müteşekkil şairnamesi Türk şiirine getirdiği yeniliklerden biridir. Eserde kendi döneminde ve daha önce yaşamış 47 âşığın yanı sıra 88 şairden söz etmektedir.
İstanbul ve semtlerini anlatan destanı çok meşhurdur.
Şiirlerinde Nesimi, Ahmed Paşa, Fuzuli ve Atai’nin etkisinde kaldığı görülebilir.
Âhu, Levni, Rûhi ve Şevkat gibi şairler onun şiirlerine nazireler yazmışlardır.
Ercişli Emrah
1930’lu yıllara kadar varlığından bile haberdar değildik. Onu Fuad Köprülü ortaya çıkarmıştır. Şiirleri bu tarihe kadar Erzurumlu Emrah’ın şiirleriyle karıştırılırdı. Hayatı etrafında oluşmuş olan Ercişli Emrah ve Selvi Han Hikâyesi sayesinde varlığından haberdarız. Hikâyeye göre o âşık bir babanın çocuğudur ve pir elinden bade içmiştir.
Erzurumlu Emrah din ve tasavvuf konulu şiirlere ve temalara yer verirken Ercişli Emrah’ın şiirleri tamamen dünyevidir.
Gevherî
Pek çok kaynakta adının Mustafa ve Mehmed olduğu kayıtlıdır. Doğum yeri olarak Kırım ve İstanbul geçmektedir. Ordu şairliğinin yanı sıra divan kâtipliği de yapmıştır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Ali Ufkî’nin (17. Yüzyıl) Mecmua-i Saz ü Söz adlı eseri, İbrahim Naimeddin’in Hadikatü’ş-Şuheda adlı eser, Sun’î ve Hızrî’nin şairnameleri Gevherî hakkında müracaat ettiğimiz başlıca kaynaklardır.
Hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Dili ağır sayılabilir. Şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri sıklıkla kullanır. Heceyle yazdığı şiirleri semaî ve koşma; aruzla yazdığı şiirleri ise divan, kalenderi, gazel, semaî ve müstezat tarzındadır.
Şiirlerinde aşk, tabiat, sevgili, ayrılık gibi konuları işlemiştir.
Karacaoğlan
Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgiye sahip değiliz.
Asıl adını da bilmiyoruz (kuvvetle muhtemel; Mehmet, Hasan, Halil veya Smayıl’dır).
Pek çok il/ilçe onu sahiplenmektedir (Adana, Osmaniye, Mersin, Karaman, Aksaray, Gaziantep, Kilis, Türkmenistan, Azerbaycan ve Balkanlarda bazı şehirler). Bunlar arasında daha çok kabul gören görüş, Adana’nın Feke ilçesidir.
Doğum yeri gibi ölüm yeri konusunda da çeşitli ihtimaller söz konusudur (Yozgat, Karaman, Mersin, Kahramanmaraş, Osmaniye, Erzurum, Osmaniye vb.).
Polonya doğumlu Albert Bobowski’nin Mecmua-i Saz ü Söz adlı eseri Karacaoğlan hakkındaki başlıca kaynağımızdır.
Bazı şiirlerinde tarihsel olayları anlatır: Halep’in fethi, Nemse kralı ve Acem şahına savaş açılması gibi olaylar bunlara örnektir. Hayatı ve bazı şiirlerine referansla oluşmuş hikâyeler vardır. En önemlisi Radloff’un derlediği Karacaoğlan ile İsmikân Sultan hikâyesidir. Azerbaycan’da Gul Mahmut, ülkemizde Nar Mahmut veya Han Mahmut adlı hikâyeler diğerleridir.
Türk âşık şiirinde hakkında en fazla makale, kitap, tez hazırlanan âşık Karacaoğlan’dır. Şiirleri çeşitli dillere çevrilmiştir. Çok sayıda şiiri türküleşmiştir.
Daha çok Çukurova bölgesindeki âşıkları etkilemiştir. Bölgenin âşıkları Karacaoğlansız program yapmazlar. Çağdaş şairlerimizden Rıza Tevfik, Cahit Külebi, Ülkü Tamer, M. C. Anday vb. Karacaoğlan’dan etkilenmişlerdir.
8 ve 11’li hece ölçüsüyle söylenmiş yaklaşık 500 şiiri günümüze ulaşmıştır.
Karacaoğlan, Çukurova’da yaşamış bir şairimizdir. Pek çok şair onun ününden yararlanmak için şiirlerini taklit etmiş veya onun mahlasını kullanmıştır.
Diğer Karacaoğlan’lar
16. Yüzyıl Karacaoğlanları: III. Murat’ın şehzade Mehmet için düzenlediği 55 gün süren sünnet düğününü anlatan bir salnamede bir Karacaoğlan türküsü yer almaktadır.
Gelibolulu Ali’nin Mevaidü’n-Nefais fi Kavaidi’l-Mecalis adlı eserinde Karacaoğlan’ın şiirlerinin okunduğundan söz eder.
Berlin, Paris, Vatikan ve Viyana kitaplıklarındaki bazı yazmalarda 16. yüzyılda yaşamış bir Karacaoğlan’dan söz edilmektedir.
Âşık Ömer’in şairnamesinde bahsi geçen de 16. yüzyılın Karacaoğlan’ıdır.
Yozgatlı Karacaoğlan: M. Şakir Ülkütaşır 1933 yılında yayımladığı bir makale ile bu âşığımızı tanıtmıştır.
Azerbaycanlı Karacaoğlan: Azerilerin benimseyip sahiplendikleri, kendi ağız özellikleriyle şiirlerini okudukları (bunların birçoğu Türkiye’de bilinmez) hakkında çeşitli hikâyeler kurulmuş nevi şahsına münhasır bir Karacaoğlan’dır.
Türkmenistanlı Karacaoğlan: Doğum yeri olarak Kazan dağını kabul ederler. Sevdiği kıza kavuşamayınca Osmaneli’ne göçmüştür. Hayatını konu edinen tiyatro eseri vardır.
Diğerleri: Evliya Çelebi, eserinde Karacaoğlan Sultan’dan söz eder.
Şair Kâni’nin divanında kahvehane ve bozahane şairi olarak takdim edilen bir Karacaoğlan’dan söz eder.
Kadirli çevresinde tanın bir başka Karacaoğlan vardır.
Kadirli’nin Şahaplı köyünde Karacaoğlan adına bir başka âşık yaşamıştır.
Ali Rıza Yalgın’ın Cenupta Türkmen Oymakları adlı eserinde şiirlerini yayımladığı Karacaoğlan 19. yüzyılda yaşamıştır.
Bunlardan başka pek çok başka şair şiirlerinde Karacaoğlan adını/mahlasını kullanmıştır.
Benli Ali
1664 tarihli Fransızların Cezayir baskınını anlatan şiirinden hareketle bu yüzyılda yaşadığını tahmin ediyoruz.
Sun’i’nin tekerleme’sinde balıkçı olduğu bilgisi mevcuttur.
Kayıkçı Mustafa
Murat Reis’in ölümü üzerine söylediği bir şiirden hareketle 16. yüzyılın son çeyreğinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Gevheri başta olmak üzere pek çok şairin takdirle söz ettiği bir âşıktır.
Köroğlu
Şiirleri 16. yüzyılda yaşadığı zannedilen Köroğlu ile karışmıştır. Hakkındaki tek bilgi Davut Paşa’yı idamdan kurtarmak isteyen yeniçeriler arasında yer aldığıdır. Çöğür çalıp sade dille şiirler söylemiştir.
Kuloğlu
Asıl adı Mustafa’dır. Cahit Öztelli’ye göre IV. Murat’a yakın olan âşık, Sultan’ın ölümünden sonra Cezayir’e sürülmüştür. Naima’ya göre Davut Paşa’yı cellatların elinden kurtaran odur. Hece ve aruzla yazılmış şiirleri vardır. Aşk ve kahramanlık konularını ele almıştır. Çağının ünlü şairlerindendir.
Öksüz Âşık
Asıl adı Ali’dir. Öksüz Ömer’le karıştırıldığı için geç tanınmıştır. Âşık Ömer’in Şairnamesi’nde ismi geçmektedir. Otuz kadar şiirine vakıfız.
18. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Önceki yüzyılda olduğu gibi güçlü âşıklar yetişmemiştir. Çoğunluğu ordu şairidirler ve hece ölçüsüyle şiir yazmışlardır.
Abdî
Yüzyılın ilk çeyreğinde doğmuş kabul edilir.
Sun’i’nin şairnamesinde Abdî’nin Şarkî ile birlikte Bağdat’a şan verdiği yazılıdır.
Âgâhî
Hakkındaki bilgilerimiz cönklerde yazılanlarla sınırlıdır.
Âşık Ahmed
Avusturyalıların Bosna’ya yaptıkları bir seferi konu alan destanından hareketle bu yüzyılda yaşadığı kabul edilir.
Âşık Ali
Nasuh Paşa’nın katliyle ilgili şiiri vardır.
Âşık Bağdadî
Şiirlerinde III. Selim’den saygıyla söz eder.
Âşık Derunî
Âşık Halil
Bursalıdır.
Âşık Nigârî
1807 tarihli bir isyandan söz eden şiirinden dolayı bu yüzyılda yaşadığını tahmin ediyoruz.
Levnî
Yüzyılın en önemli âşığıdır. Edirnelidir. Asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir. Ressam, minyatür ustası ve hattat olarak da tanınmış bir sanatçıdır. Atalarsözü Destanı ve Selanik-İstanbul yolculuğunu konu alan Tekerleme’si türünün ilk örnekleri olması hasebiyle önemlidir.
1733’te İstanbul’da vefat etmiştir.
Talibî
Zile’de doğmuş 80 yaşlarında burada vefat etmiştir. Turhal şeyhi Mustafa Efendi’nin halifesidir. Zileli Fedai, Raşid ve Es’ad onun çıraklarıdır. Gurabî’nin şairnamesinde ismi geçmektedir.
Ünite 10
19. ve 20. Yüzyıllarda Âşık Şiiri
19. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Bu yüzyılın en önemli özelliği batı etkisi altında şiirlerin yazılmaya başlamasıdır: Âkif Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa, İbrahim Şinasi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem gibi…
Âşık edebiyatı ve saz şairleri hakkında yazılı ve sözlü kaynaklardan edinilen bilgiler sağlıklı tespitler yapmamıza imkân vermektedir.
Âşıkların önemli bölümü hecenin yanı sıra aruzla da şiir söylemiştir.
Âşıkların pek çoğu tarikatlara bağlanmışlardır.
19. Yüzyıl Âşıkları
Bayburtlu Zihnî
1797’de Bayburt’ta doğdu. Asıl adı Mehmed Emin/Muhammed Emin’dir. Şiirlerinde Zihnî mahlasını kullanmıştır. Araştırmacılar onun medrese tahsili gördüğü kanısındadır. Mustafa Reşit Paşa ile kurduğu yakınlık sayesinde Divan-ı Humâyûn’a girmiştir. 1828/29 tarihli Osmanlı-Rus savaşından çok etkilenir. Bu durum şiirlerine de yansımıştır. Asıl mesleği kâtiplik olan şair, pek çok şehir dolaşmıştır. İnatçı ve isyankâr bir karaktere sahiptir. Şiirlerinde de böyledir.
Sağlığında divan tertip ederek bunu saraya sunmuştur.
Şairliğinin yanı sıra iyi de bir nesir yazarıdır. Aruzlu şiirlerinde dili çok ağırdır. Bazı beyitlerinde Türkçe kelime bulunmaz. Hece ile yazdığı, gurbet, aşk ve sevgili konulu şiirlerinde dili durudur. Pek çok şaire nazire ve tahmis yazmıştır.
Tokatlı Gedayî ve Bayburtlu Celalî onun etkisinde kalarak şiir söylemişlerdir.
Bazı şiirleri bestelenmiştir. 1859’da Maçka’da vefat eder.
Divan-ı Zihnî: Oğlu Ahmet Revayî tarafından 1876’da yayımlanmıştır.
Sergüzeştname: Ününü arttıran destanları bu eserdedir.
Kitab-ı Hikâye-i Gâribe: 27 varaktır. Bayburt beylerinden Abdullah’ın 18 yıllık hayatını anlatır. Saim Sakaoğlu ve Ahmet Sevgi tarafından 1992’de yayımlandı. Eserin Türk romanına geçiş aşamaları bakımından önemi vardır.
Çıldırlı Âşık Şenlik
Ardahan’ın Çıldır ilçesinin Suhara beldesinde doğdu. Doğum tarihi ihtilaflıdır. Asıl adı Hasan’dır.
180 kadar şiirin yanında üç hikâye (Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr Şah) yazan şairin şiirleri yeniliklerle doludur. Şiirlerinde terekeme/karapapak ağzının özellikleri görülür.
Çok fazla çırak yetiştirmiştir. 1913 yılında bir mecliste atışıp galip geldiği âşıklar tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
Dadaloğlu
Oğuzların Avşar boyundandır. 1785’te doğduğu kabul edilir. Asıl adı Veli’dir. Dadal, Dadalı, Âşık Dadal, Dadanoğlu ve Dadaloğlu mahlaslarını kullanmıştır. Göçebe Avşarların arasında büyümüştür. 130 kadar şiirinin tamamı heceyle yazılmıştır. Şiirlerinde sanat endişe taşımaz. İşlediği konular genellikle aşiret hayatıdır. Şiirlerinde kırat ve Avşar güzellerinden de söz eder. Şiirlerindeki atasözü, deyim ve vecizeler değerlidir.
İsmail Görkem’in Dadaloğlu ve şiirleri hakkındaki çalışması son ve en önemli çalışmadır.
Dertli
1772’de Bolu/Gerede’de doğdu. Asıl adı İbrahim’dir.
Mutlu bir çocukluğu babasının ölümüyle birlikte geride bırakır. Köyünde sıkıntı yaşadığı için gurbete çıkar. Yolu İstanbul’a, semai kahvelerine düşer. Türküler çalıp çığırmıştır.
Badeli âşıklarımızdandır. İlk şiirlerinde Lütfi, ileri dönemlerde ise Dertli mahlasını kullanmıştır. Fes ve saz üzerine söylediği şiirleriyle ünlüdür. Aruzla yazdığı şiirlerde dili ağır, heceyle yazdıklarında daha sadedir. Şiirlerinde din, aşk, sosyal konular, hiciv ve mizah vardır. Mensubu olduğu Bektaşi tarikatı nedeniyle Hz. Ali’ye aşkla bağlıdır. 1845’te Ankara’da vefat etmiştir.
Erzurumlu Emrah
Erzurum’un Ilıca ilçesinde doğmuştur. Aşk acısıyla küçük yaşta Erzurum’dan ayrılır. Çeşitli şehirleri gezdikten sonra Tokat-Niksar’a gelir. Gezdiği yerlerde âşık toplantılarına katılmış, İstanbul’un Tavukpazarı semtindeki âşıklar loncasına başkanlık yapmıştır. Şiirlerinde Emrah, Emrahî, Şikeste Emrah ve Biçare Emrah mahlaslarını kullanmıştır.
200 kadar şiiri hece vezniyledir. Bir o kadar da aruzla yazılmış şiiri vardır.
Seyranî
1800 yılında Kayseri/Everek (Develi) ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmet’tir. Çocukluğu yokluk içinde geçmiştir. Hece ve aruzla şiirler söylemiştir. 650 kadar şiirinin 500’ü heceyle yazılmıştır. Şiirlerinde cinas, önemli yer tutar. Halk şiirinin değişik türlerinde şiirleri vardır. Taşlamaları önemlidir. 1866’da vefat etmiştir.
Sümmanî
Erzurum’un Narman ilçesinde doğdu. Badeli âşıklarımızdandır. Rüyasında gördüğü Gülperi’yi bulabilmek için Kafkasya, Kırım, İran ve Afganistan’ı dolaşmıştır.
19. Yüzyıl Âşıkları
Âşık şiirinin çok güçlü olduğu bir dönemdir. Yüzyıl içinde düzenlenene çeşitli âşık şenlikleri, âşık şiirini ve âşıkları destekleyen etkinlikler olarak dikkat çekmiştir. Bu yüzyıl şairleri kitle iletişim araçları vasıtasıyla şiirlerini çok geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip olmuşlardır.
Doğu Anadolu Bölgesi
Âşık Murat Çobanoğlu
1940’ta Kars’ın Kaleiçi mahallesinde doğdu. Âşık Gülistan Çobanlar’ın oğludur. Badeli âşıklarımızdandır. 2005’te vefat etmiştir.
İç Anadolu Bölgesi
Âşık Veysel
Şatıroğlu soyundandır. 1894/95 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Yedi yaşındayken çiçek hastalığından dolayı bir gözünü kaybeder. Bir süre sonra ahır temizlerken sarı öküzün boynuz darbesiyle diğer gözünü kaybeder.
Yardıma muhtaç duruma düşünce ailesi ona saz dersleri aldırır. Veysel bu derslere kayıtsız kalır. 1931 yılında yapılan I. Sivas Halk Şairleri Bayramı’nda Ahmet Kutsi Tecer tarafından fark edilir.
1950 yılında hakkında film yapıldı (Metin Erksan). Birçok köy enstitüsünde saz öğretmenliği yapmıştır. 1965’te hükumet tarafından maaşa bağlanır.
170 kadar şiiri vardır. 1973 yılında iki kapılı hanın kapısını kapatmıştır.
Çukurova Bölgesi
Âşık Osman (Taşkaya) Feymanî
1942’de Osmaniye’de doğdu. Manevi ustası olarak Karacaoğlan’ı işaret eder. İlk şiirlerinde Çoban Osman mahlasını kullanır. Şiirlerinde tabiat ve ormanların ayrı bir yeri vardır. Taşlamaları da ünlüdür. Sağlığında adına şenlik düzenlenen ilk şairdir. Çukurova yöresinde şiirleri bestelenen ilk şairdir.
15. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Süleyman Çelebi, Kemal Ümmî, Emir Sultan,
Dede Ömer Ruşenî
Bu dönemde Anadolu’da fikri ve zühdî hareketler bir hayli yoğunlaşmış gözükmektedir. Bu dönemin büyük mutasavvıflarından Akşemseddin’in Divan’ı günümüze ulaşamamıştır. Bazı ilahileri mecmua ve cönklerde karşımıza çıkmaktadır. Onun sufiler redifli ilahisi dinî tasavvufî Türk edebiyatının mahiyetini bize vermektedir.
Hacı Bayram Velî
Asıl adı Numan’dır. Ankara yakınlarında Solfasol (Zülfadl) köyünden Koyunlucalı Ahmed’in oğludur. Çok iyi medrese tahsili almıştır. Ankara’da Kara Medrese-Melike Hatun Medresesi’nde müderrislik yapmıştır. Aksarayî (Somuncu Baba) tarafından Şeyh Şücâ vasıtasıyla Kayseri’ye davet edildi. Şeyhi Hamudiddin Aksarayî ile birlikte Rûm, Şâm ve Hicâz’a gitti. Şeyhi ile birlikte Aksaray’a yerleşti. Şeyhinin vefatından sonra Ankara’ya döndü. Halvetiyye (Safaviyye) ve Nakşibendi tarikatlarını birleştirerek Bayramiyye tarikatını kurdu.
Bilgi, sabır, beceri, tefekkür ve hoşgörü ile tasavvufi olgunluğa ulaşarak ilim-tasavvuf sentezi yapmıştır. Müritleri arasında Yazıcızade Mehmed Efendi, Akşemseddin ve Eşrefoğlu Rumîbulunmaktadır.
Kısa zamanda çok sayıda mürid edinince hakkında iftiralar uyduruldu. II Murat tarafından saraya çağrıldı. Kerametleri görülünce özürle birlikte Ankara’ya uğurlandı. 1429/30’da Ankara’da vefat etmiştir.
Yazılı eseri olmayan Hacı Bayram Velî’nin “eser” nispetinde öğrencileri vardır. Aruzla iki, heceyle yazılmış üç şiiri vardır. Az sayıdaki şiirine rağmen dinî tasavvufî Türk edebiyatının önemli isimleri arasında yer almıştır.
Eşrefoğlu Rûmî
Asıl adı Abdullah’tır. Künyesi Abdullah bin Seyyid Ahmed Eşref bin Seyyid Muhammed Suyûfî’dir. H. 754’te (M. 1353) İznik’te doğdu (bu tarih ihtilaflıdır). H. 874’te (M. 1470) vefat etmiştir. Vefatından sonra Damadı Abdurrahim Tirsî halife olarak yerine geçmiştir.
Eşrefoğlu Rûmî, Bursa, Ankara, Hama gibi şehirleri gezmiştir.
Eşrefiyye tarikatının kurucusu olan Eşrefoğlu Rûmî, öğrencisi olduğu Emir Sultan tarafından Hacı Bayram Veli’ye gönderilir. On bir yıl burada riyazet mücadelesi verir ve icazet alır. İznik’e halife olarak döner. Hacı Bayram Veli’nin emriyle Hama’da bulunan Şeyh Hüseyin el-Hamavî’ye intisap eder. Şeyh Hüseyin ona icazet vererek Kadiriyye tarikatını Anadolu’da kurması için memur eder.
İznik’e döndükten sonra Kadiriliğin bir kolu olarak Eşrefiyye tarikatını kurar ve irşada başlar. Tarikatı hızla kabul görür. Kadiriler nezdinde Pîr-i Sâni olarak anılır.
Şiirlerinde Yûnus Emre etkisi açıkça görülür. Hece ve aruzu başarıyla kullanmış, lirik ve didaktik eserler vermiştir. Nesir türündeki eserleri devrinin en güzel örnekleri arasındadır.
Divan’ı dışında kalan mensur eserleri; Müzekki’n-Nüfus, Tarikatname, Delâilü’n-Nübüvve, Fütüvvetname, İbretname, Ma’zeretname, Hayetname, Münacatname, Esrârü’t-Tâlibin, Tacname, Elestname, Nasihatname, Cinanü’l-Canan vb.
Süleyman Çelebi
İyi eğitim görmüştür. Bir süre Sultan Bayezid’in Divan-ı Hümayun imamlığı görevini yapmış daha sonra Bursa Ulu Camii baş imamlığına getirilmiş ve hayatının sonuna dek bu görevde kalmıştır. Eserini H. 812’de (M. 1409) tamamlamış ve adını Vesiletü’n-Necat koymuştur. 732 beyitten müteşekkil olan eserin edebiyat tarihimizde benzeri olmayan özellikleri vardır.
Kemal Ümmî
Asıl adı İsmail’dir. Niğde’de doğduğu sanılmaktadır. Kaynaklara göre Karaman’da ölmüştür. Karaman, Manisa, Mudurnu ve Niğde’de adına makamlar mevcuttur. Yûnus’un takipçilerinden olan Kemal Ümmî, aruz vezniyle kaside, gazel ve mesnevi gibi nazım şekillerinde tasavvufi şiirler söylemiş, şöhretli bir şahsiyettir. Divan’ı Türk dili tarihi açısından çok önemlidir. Kırk Armağanadında didaktik bir eseri daha vardır.
Emir Sultan
Asıl adı Seyyid Şemseddin Muhammed bin Ali el-Hüseyni el-Buharî’dir. I. Bayezid’in kızı Hundî Hatun ile evlenmiştir. Hayatı boyunca din ve vatan için yapılan gazaları teşvik etti. Eser vermekten ziyade topluma hocalık yapmıştır.
Dede Ömer Ruşenî
Asıl adı Ömer, lakabı Ruşen, künyesi Ali ibn Umur Bey’dir. Aydın’ın Tire kazası yakınlarındaki Güzelhisar’ın Ruşen köyünde doğdu. Bakü’de Halvetiliğin ikinci piri kabul edilen Seyyid Yahya Şirvanî’den el alır, halifesi olur. Şeyhinin vefatından sonra Karabağ, Gence ve Tebriz’de irşada devam eder. 1487’de Tebriz’de vefat eder. Adına izafeten ortaya çıkan Ruşeni tarikatı, Halvetiye’nin en büyük şubelerinden biri olmuştur. Gençlik yıllarında âşıkane ve hiciv türünde şiirler söylemiştir.
Divan, Çobanname, Miskinname, Neyname, Kalemname adında eserleri vardır.
Çobanname; Hz. Musa ile Çoban adlı kıssanın geniş bir tercümesidir. Yaklaşık 1000 beyit olan eser 25 bölümden oluşmaktadır.
Miskinname; didaktik bir manzumedir. Ruşeni’nin tasavvufi anlayışını ortaya koyan eser olması bakımından çok önemlidir. Eserde Hz. Muhammed ve ashabının başından geçen ibret verici olaylar, evliyalar hakkında bilgiler mevcuttur.
Neyname; 1028 beyit ve hatimesiyle birlikte 24 bölümden oluşan mesnevide kendisi hakkında bilgiler de mevcuttur.
Kalemname; 250 beyitlik eserin ilk yüz beytinde kalemden söz edilmektedir.
16. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Aziz Mahmud Hüdâyî, Vâhib Ümmî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Muhyiddin Abdal
Aziz Mahmud Hüdâyî
1541’de Koçhisar’da doğdu. 1628’de Üsküdar’da vefat etti.
Celvetiye tarikatının kurucusudur. Cüneydi Bağdadî neslinden olduğunu bildiren Hüdâyî, eğitimini tamamladıktan sonra Bursa’daki Ferhadiye medresesine müderris tayin edilir. Gördüğü bir rüyadan vesile Şeyh Üftade’ye intisap eder. Celveti üslûbu üzerine üç yıl süren sülûktan sonra Seferhisar’da irşada başlar.
Üsküdar’da bulunan Hüdâyî Dergâhı 1595’te inşa edilir.
Aziz Mahmud Hüdâyî vehdet-i vücut anlayışına bağlı biridir.
Türkçe Eserleri
Divan-ı İlahiyat: Tasavvufi hikmet ve nasihatlerden oluşan bir divandır.
Tezakir-i Hüdâi: I. Ahmed’e gönderilen mektup ve tezkirelerden oluşur.
Ecvibe-i Mutasavvıfane: Suallere cevapları içerir.
Nasayih ve Mevâız: Nasihat ve vaazları içerir.
Mi’raciye: Mensur, küçük bir risaledir.
Necatü’l Garik fi’l-Cem’i ve’t-Tefrik: Bazı tasavvufi makamlardan söz eder.
Arapça Eserleri:
Câmiu’l-Fadâil ve Kâmiu’r-Rezâil: Tasavvufi ahlaka dairdir.
Fethu’l Bâb ve Refu’l-Hisâb: İnsanın yaradılışı ve sıfatları hakkındadır.
Keşfü’l Kânâ an Vechi’s-Sema: Tasavvuftaki semayı konu edinir.
Habbetü’l Muhabbe: Allah, Peygamber ve ehl-i beyt sevgisi üzerinedir.
Nefâisü’l-Mecâlis: Bazı ayetlerin tefsirini içerir.
Tecelliyât: Mazhar olduğu tecellilerden söz eder.
Vâkıât: Tarikat sırları hakkındadır.
Vâhib Ümmî
Asıl adı Abdulvahab-ı Elmalı’dır. Ölüm tarihi 1 Şaban 1004 (9 Mart 1595) olarak kayıtlıdır. Eserlerinde Vâhib Ümmî, Vâhibi, Vehhâb, Vehabî, Vehâb mahlaslarını kullanmıştır (Mahlasların çeşitliliği aruzun zorlamasıdır). Yunus Emre geleneğinin 16. yüzyıldaki temsilcisidir. Divanındaki 485 şiirin 300’den fazlası aruzla yazılmıştır.
Pir Sultan Abdal
Sivas’ın Yıldızeli kazasına bağlı Banaz köyünde doğdu.
Şiirlerinde İslam büyüklerine derin bağlılık, İslami ve bâtıni inanışlarla kaynaşmış vahdet-i vücut halitası görülür. Şiirlerindeki içerik zenginliği çeşitli kesimlerin günümüzde bile onu istedikleri tarafa çekmelerine imkân vermektedir.
Kul Himmet
Alevi-Bektaşi edebiyatının önemli şairlerindendir. Türbesi Tokat ilinin Alamus ilçesine bağlı Varzıl/Görümlü köyündedir. Pir Sultan’ın etkisinde kalan büyük bir şairdir. Nefesler, düvaz imamlar, destanlar, ağıtlar söyleyen şair, iyi eğitim almış, sanatın yanı sıra siyasi ortamlarda da bulunmuştur.
Muhyiddin Abdal
Hakkındaki bilgilerimiz Bayram Durbilmez’in 1998 tarihli Muhyiddin Abdal Divanı adlı doktora tezine dayanır. Divanında hece vezniyle Hurufilik yolunda yazılmış şiirler vardır.
17. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
Âdem Dede, Sinan Ümmî, Niyazi Mısrî, Kul Nesimi, Âşık Viranî
Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve ekonomik olarak gerilemeye başladığı bu dönemde şiir sanatı yerli ve milli çizgide yol almıştır. Halk şiiri bu dönemde çok gelişmiştir.
Âdem Dede
Antalya’da Çavuşoğulları diye tanınmış zengin bir aileye mensup olduğu bilinmektedir. Mevlevî tekkesi şeyhi Zincirkıran Mehmet Dede’ye intisap etmiştir. Daha sonra Konya’da Bostan Çelebi, İstanbul’da da İsmail Ankaravî’nin yanında eğitimine devam etmiştir. Şeyhinin vefatından sonra Galata Mevlevihanesi şeyhi olmuştur. Hacca gitmek maksadıyla yola çıkmış, Mısır’da vefat etmiştir. Mevleviler içinde hece vezni ile ve Yunus tarzında ilahiler söyleyen ilk şairdir.
Sinan Ümmî
Asıl adı Yusuf Sinan’dır. Niyazi Mısri’nin şeyhidir. Halvetiye tarikatının Yiğitbaşı koluna mensuptur. Şiirlerinde Ümmi Sinan ve Sinan Ümmi mahlaslarını kullanmıştır. Divan’ında 200’e yakın şiir vardır. Kutbü’l Meani adlı diğer eseri günümüze ulaşmamıştır.
Niyazi Mısrî
Asıl adı Mehmet’tir. Malatya’da Halveti şeyhlerinden Hüseyin Efendi’ye intisap eder. Mısır’a gidip Kahire’de Kadirî şeyhine bağlanır. Bir rüyadan mütevellit İstanbul’a döner. Oradan Bursa’ya geçer. Ulucami yakınlarında riyazete devam eder. Uşak’a gidip Elmalılı Şeyh Sinan’ın halifesi Şeyh Mehmet’in dergâhına yerleşir. Burada Ümmi Sinan’la tanışır ve ona intisap eder. Ümmi Sinan’ın vefatından sonra Bursa’ya gider. Ulucami’de vaaz vermeye başlar. Uşaklı Mehmet Efendi’nin vefatından sonra Halvetiye’nin Mısriyye kolunu kurar. Sultan IV. Mehmet ile birlikte Lehistan seferine katılır. Hakkında çıkan bir iftira nedeniyle Rodos’a sürülür. Padişah iradesiyle affedilir. Bir başka iftira nedeniyle önce Gelibolu’ya sonra da Limni adasına gönderilir. Adada 15 yıl kalır.
Eserleri on ciltten fazladır. Aruzla yazdığı şiirlerinde Nesimi ve Fuzuli, heceyle yazdığı şiirlerinde Yunus Emre’nin tesirindedir.
Eserleri:
Divan-ı İlahiyyat, Risaletü’t-Tevhid, Şerh-i Esma-i Hüsna, Süre-i Yusuf Tefsiri, Es’ile ve Ecvibe-i Mutasavvıfane, Şerh-i Nutkı Yunus Emre, Risale-i Eşrat-ı Saat, Tahirname, Risale-i Hasaneyn, Mektubat, Risale-i Hızriye, Fatiha Tefsiri, Risale-i Hilye-i Hz. Hüseyn, Sure-i Nur Tefsiri, Risale-i Belgrat, Risale-i Vahdet-i Vücut, Risale-i Devriye, Mevaidü’l-İrfan.
Kul Nesimi
Alevi-Bektaşi şairi olan Kul Nesimi hakkında bilgimiz azdır. Bektaşi tarikatına mensuptur Caferi, Haydari ve Hurufi tarikatlarıyla da ilgilenmiştir. Fuzuli ve Nesimi tesirinde şiirler söylemiştir.
Âşık Viranî
Eserlerinden anladığımız kadarıyla Hurufilik inancına bağlı bir Bektaşi’dir. Hurufilik akidelerini gösteren bir risalesi ve küçük bir divanı vardır. Dili oldukça ağırdır.
Ünite 7
18.-20. Yüzyıllarda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
18. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
Bursalı İsmail Hakkı, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Üsküdarlı Haşim, Kul Şükrü, Nasuhi, Senayi, Mehdi, Mahvi, Cemali
Bu asırda halk şiiri gelişememiştir. Şeyh Galip gibi divan şairlerinin hece vezniyle türküler yazmaları manidar bir durumdur.
18. Yüzyılda dinî tasavvufî Türk edebiyatında fazla yenilik gözlenmez. Yunus geleneği devam eder. Genel bir duraklama gözlenir. Şeyh Galip müstesna olmak üzere eski dönemlerdeki kadar güçlü şiir söylenmez. Dönemin şairleri; Mahvî, Mehmed Nasuhi, Mehdî, Hasan Senaî, Bursalı İsmail Hakkı, Mustafa Azbi, III. Ahmed, Hasan Sezai, Süleyman Zati, Mustafa Nuzuli, Neccarzade Şeyh Rıza, Celaleddin-i Uşşakî, Mehmed Salih Sahvi, Kul Şükrü, Şiri, Şahi, Derun Abdal, Derviş Ahmed, Gurbi, Kasım Dede, Ahmed Mürşidi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Üsküdarlı Haşim, Tekirdağlı Mehmed Fahreddin Fahri, Mustafa Zekai, Selami, Cemali, Şeyh Halil Kaygulu…
Bursalı İsmail Hakkı
Küçük yaşta babasıyla birlikte Osman Fazlı Efendi’nin sohbet ve zikirlerine katıldı. Eğitimini tamamladıktan sonra Üsküp’te irşada başladı. 1685’te Bursa’ya döndü. Bursevî, şairliğinden ziyade mutasavvıf olarak tanınır. Eserlerinde de daha çok vahdet-i vücut meselesini anlatır. 100’den fazla eseri vardır. Başlıca eserleri: Tefsir-i Ruhu’l Beyan, Ruhu’l Mesnevi, Şerh-i Hadis-i Erbain, Şerh-i Muhammediye, Şerh-i Bostan, Kitabü’l-Necat ve Divan’ıdır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı
Şeyhi olan İsmail Fakirullah’ın Siirt’in Tillo köyünde bulunan dergâhına yerleşerek onun yerine geçmiş 1772’de burada ölmüştür. 15 kadar eseri arasında İlahiname adıyla da bilinen Divan’ı ve Marifetname’si meşhurdur. İlimler ansiklopedisi niteliğindeki Marifetname’sini Niyazi Mısri’nin Risale-i Devriye’sini aynen alarak, Niyazi Mısri çizgisini devam ettirerek yazmıştır.
Cemali
Edirnelidir. Asıl adı Mehmed Cemaleddin’dir. Uşşaki tarıkatına girip şeyh olmuştur. Divan’ı vardır.
Üsküdarlı Haşim
Celvetiye tarikatı şeyhlerindendir. Sonradan Bektaşiliğe geçmiştir. Divan’ı vardır.
Kul Şükrü
Deli Şükrü adıyla da anılır.
Nasuhi
Şabaniye tarikatı şeyhlerindendir. Divan’ı vardır.
Senayi
Halveti tarikatından ve şeyh Nasuhi’nin halifelerindendir.
Mehdi
Kadiri tarikatı mensuplarındandır. Yazdığı ilahilerin birçoğunu bestelemiştir.
Mahvi
Asıl adı İsa’dır. Geredelidir. Abdülkerim Fethi’nin halifesidir. Süleymaniye Cami’nde vaizlik yapmıştır. Divan’ı vardır.
19. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
Seyrani, Türabi, Salih Baba, Bitlisli Müştak Baba, Kıbrıslı Âşık Kenzi
19. yüzyıl Avrupa’ya yönelişin başlangıcıdır. Dinî tasavvufî sahada eser veren isimler; İsmail Safa, Kuddusi, Turabi, Mihrabi, Vasfı-i Melami, Ayni Baba, Dertli, Seyrani, Keçecizade İzzet Molla, Şeyhü’l İslam Arif Hikmet, Salih Baba, Adile Sultan, Bitlisli Müştak Baba…
Seyrani
Asıl adı mehmet’tir. 1866’da memleketi olan Develi’de ölmüştür. Şiirlerinde daha çok bir saz şairi havasında halka yakın bir dille dini meseleleri ele almıştır. Belli bir tarikata bağlı değildir. Nakşibendi tarikatına yakındır.
Türabi
Yüzyılın en meşhur Bektaşi şairidir. 1868’de vefat etmiştir. Hece ve aruzla şiirler yazmıştır. Mürettep divanını H. 1257’de tamamlamıştır. Halk şiiri tarzındaki şiirleri samimi ve sadedir. Aruzla yazdığı şiirlerinde Fuzuli’nin etkisindedir.
Salih Baba
Şiirlerinden anlaşıldığı üzere Nakşibendi tarikatının Halidi koluna mensup olup piri, Sami Efendi’dir. 1906/7 yılında Erzincan’da vefat etmiştir. Şiirlerinde hece ve aruzu kullanmıştır.
Bitlisli Müştak Baba
1759’da Bitlis’te doğdu. Asıl adı Muhammed Mustafa’dır. İrşada başladıktan sonra ilmini arttırmak üzere Bağdat’a gitti. 1832’de Bitlis yolundayken Muş’ta şehit olmuştur. Kadiri tarikatına mensuptur. Hacı Bayram Veli mensubu ve hayranıdır. Divanı, ebced hesabıyla birtakım siyasi vakıaları işaret etmesi bakımından popülerleşmektedir.
Kıbrıslı Âşık Kenzi
Asıl adı İbrahim Kasım’dır. Bektaşi tekkelerinden yetişti. Hayatını saz şairliği yaparak kazandı.
45 yıllık ömründe divan oluşturacak kadar çok şiir söylemiştir. 1817’de Kıbrıs’a ziyarete gitmiş ve seyahatini Dasitan-ı sergüzeşt adlı destanda dile getirmiştir. Reşid Ahmed Paşa komutasındaki Türk-Yunan savaşlarını ikisi Atina biri de Mesolong olmak üzere üç destanda dile getirmiştir. Hakkındaki bilgilerimizin bir kısmını Harid Fedai’nin Kıbrıslı Âşık Kenzi Divanı adlı esere borçluyuz.
20. Yüzyılda Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı
Edib Harabî, Mihrabî, Mehmet Nuri, Yozgatlı Hüznî, Derunî, Âşık Molla Rahim, Sıtkı, Konyalı Mehmet Yakıcı
Edib Harabî
Asıl adı Ahmed Edib’tir. 17 yaşındayken Bektaşi büyüklerinden Mehmed Ali Hilmi Dede Baba’ya mürit olur. Babalık icazeti alamadığı için dergâhlarda pek sevilmedi. Evinde Bektaşi ayinleri düzenlediği söylenir.
“Kâf u nûn hitâbı izhar olmadan evvel”
mısraıyla başlayan nefesi meşhurdur.
Divan’ının kendisi tarafından yazılan nüshası Üsküdar Selim Ağa kütüphanesindedir.
Mihrabî
Ataları Kırım hanlarına mensup bir ailedendir. Hocası Tikveşli Yusuf Efendi’dir. Uzun süre Bektaşi tekkelerinde rehberlik etmiştir. Çelebi Cemaleddin Efendi’den icazet almıştır. Çelebi ile babaları arasında çıkan anlaşmazlıkta Mihrabî (arabulucu/murahhas) tayin edilmiştir. Nev-i şahsına münhasır meczup bir şair olması hasebiyle Bektaşilerin “Vasıl ibni Ata”sı kabul edilmiştir. 65 yaşında, H. 1338’de vefat etti.
Mehmet Nuri
1863’te Yozgat’ta doğdu. Hayatını imamlık yaparak geçiren şair 1922’de öldü. Aruz ve heceyle şiirler söylemiştir.
Yozgatlı Hüznî
1879’da Yozgat’ta doğdu. Keşşafzadelere mensuptur. Nakşibendi tarikatının önemli isimlerinden Mustafa Nakşî’nin soyundan gelen Mehmet Derviş Efendi’nin oğludur.
İmamlık yaparak geçimini sağlamıştır. Çoğunluğu heceyle yazılmış şiirlerini iki divan ve bir defterde toplamıştır.
Âşık Molla Rahim
Kendi ifadesiyle 40 yaşında gördüğü bir rüya neticesinde âşıklığa başlamıştır. Kadiri tarikatına bağlı olup şeyhi Aksaraylı Ahmet Lütfi’dir. 8 eseri vardır (İrşadü’l-Gafilin, Coşkun Şiir, Yeni Mevlit, Diğer Mevlit, Hz. Yusuf, Abdülkadir Geylani, Hac Rehberi, Din Yıldızı). 1980’de Konya’da vefat etti.
Derunî
Asıl adı Hüseyin Başok’tur. Hacı Kardaş lakabıyla da bilinir. 1946’da vefat etmiştir. Hattatlık yaptığı bilinmektedir.
Sıtkı
Sorgun’a bağlı Tiftik köyünde 1896’da doğdu. İmamlık, Arapça ve Türkçe öğretmenliği yapmıştır. 1961’de köyünde vefat etmiştir. Koşma tarzında hece kalıplarıyla yazılmış şiirleri vardır.
Konyalı Mehmet Yakıcı
Kendi ifadesiyle 25 yaşında aşk badesini içmiştir. Seferberlik yıllarında Konya Mersin yolunun yapım işlerinde çalıştırılırken söylediği şiirlerle âşıklığı fark edilir. 1928’de Konya Maarif Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 1930’da CHP lideri Fethi Okyar konulu şikâyetname’si nedeniyle konulur. 1950’de vefat eder.
Ünite 8
Âşık Şiirinin Oluşumu Gelişimi ve 16. Yüzyıldaki Temsilcileri
Âşık Şiirine Giriş
Çoğunlukla ilk söyleyeni bilinmeyen şiirlerden/anlatılardan oluşan halk şiirinde âşık şiirlerinin ilk örneklerini anonim Türk edebiyatında aramaktayız. Stebleva’ya göre Orhun Anıtları’nın tamamı, Korş’a göre ise bir kısmı manzumdur. R. Rahmeti Arat, Turfan bölgesinde bulunan materyalleri inceleyerek Eski Türk Şiiri adlı çalışmasıyla önemli bir kaynak hazırlamıştır. Divanü Lügati’t-Türk, eski Türk şiiri açısından zengin bir kaynaktır.
Âşıkların ilk temsilcisi olan Ozanlar, 16. yüzyılın başlarına kadar bu adla anıldılar. Ozanlar, kopuz eşliğinde şiir söyleyen şairlerdir. Âşıklar ise saz eşliğinde irticalen şiir söylerler. Saz çalamayan ama şiir yazanlara ise kalem şuarası/kalem şairi denilmektedir.
Âşık Şiirinin Özellikleri
Söyleyeni belli olduğu için anonim şiirden ayrılır.
Kökeni milat öncesine dayansa da Anadolu âşık şiirinin mazisi 600 yıl olarak kabul edilir.
Âşık şiiri bütün halka hitap eder.
Âşık şiiri hece ölçüsüyle söylenir. Divan edebiyatının yükselişiyle birlikte aruzla şiir söyleyen âşıklar olduysa da milli ölçümüz hecedir.
Âşık şiirinin nazım birimi dörtlüklerden oluşur. Bunun yanında beyit ve çeşitli sayıda mısraa sahip bentlerle de şiir söylenmiştir.
Âşık şiirinin dili günlük konuşma dilidir. Söylenildiği yörenin ağız özellikleri şiire yansıyabilir.
Âşık şiirinin konularını halkın gündemi ve ilgisi belirler.
Geleneksel bir tür olduğu için belli dönemlerde belli özellikler gösterir.
Âşık şiirinde mahlas, şiirin tecilidir/tapusudur.
Âşık şiirine eşlik eden saz, Türk boylarında farklı adlarla anılır.
Âşık şiirinin en önemli özelliği irticalen söylenmesidir.
Âşıklar gezgin kimselerdir.
Âşık Şiirinin Kaynakları
Sözlü Kaynaklar
Kaynak kişi olarak tanımlanan kişilerden yapılan derlemelerdir. Derlemeler ağırlıkla âşıklardan yapılmaktadır. Âşıklar, aktardıkları şiirlere kendi yorumlarını katabilir, ekleme ve çıkarma yapabilirler bu nedenle sağlıklı bir kaynak yöntemi değildir.
Yazılı Kaynaklar
Cönkler
Halk arasında “danadili” veya “sığırdili” olarak da adlandırılır. Cönklerde çeşitli halk edebiyatı ürünleri bulunabilir. Saz şairlerinin ürünlerinin toplandığı cönklere, yazmalara ve defterlere supara da denilir.
Bu defterlere gemi anlamına gelen sefine de denilmektedir. M. Şakir Ülkütaşır bir makalesinde cönkler ve içerikleri hakkında detaylı bilgi vermiştir (1967: 905).
Cönklerin Özellikleri
Cönkler Arap harfleriyle yazılmışlardır.
Bazıları özel kâğıtlara (alikurna, abadi) en çok kullanılan yazı türleriyle yazılmışlardır.
Yazıların imlası sağlıklı değildir (yazıcıların eğitiminden mütevellit).
Cönklerin belli bir ölçüsü yoktur. Yazanın zevki ve yazılan kâğıdın boyutları belirleyicidir.
Konu tasnifi yoktur.
Şiir türleri ve şekillerinin başına koşma, türkü, ilahi vb. sözcükler yazılıdır. Bu başlıklarla şiirin birbirini tutmadığı vakidir.
Genellikle besmele ile başlar ve temmet (tamamlandı) sözcüğüyle sona erer.
Tezkireler
Az da olsa tezkirelerde âşıklardan söz edilmektedir.
Seyahatnameler
Evliya Çelebi, eserinde âşıklardan söz etmiştir.
Menakıbnâmeler
Yunus Emre, Sarı Saltuk, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli vb. şairin hayatı hakkında kaynak aradığımızda menakıbnameler karşımıza çıkmaktadır.
Divanü Lügati’t-Türk
Türk şiiri araştırmacılarının başvuracağı an önemli kaynaklardan biridir.
Âşık Olmanın Bazı Sebepleri
Bade İçerek Âşık Olma
Âşıklık geleneğinde en sık karşılaştığımız olgudur. Rüyada bir usta, derviş, ermiş, aksakallı, Hazreti Hızır vs. elinden bade içen uyandıktan sonra şiir söyleme yeteneğine kavuşur.
Kahraman badeyi içtikten sonra günlerce uyanamayabilir. Uyanmasına vesile saz sesleridir.
Köroğlu, Ercişli Emrah, Çıldırlı Âşık Şenlik, Narmanlı Sümmani, Bardızlı Nihani, Posoflu müdani, Posoflu Zülali, Bayburtlu Celali, Âşık Yaşar Reyhani, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Osman Feymani, Âşık Şeref Taşlıova vb. âşıklar pir elinden bade içenlerdir.
Badeli âşıkların büyük kısmı Umay Günay’ın sistematikleştirdiği süreçlerden geçmişlerdir:
1- Hazırlık safhası: Âşığın bade içmeden önceki durumları
2- Rüya: Bir yerde uyuma, pirin elinden bade içilmesi
3- Uyanış: Saz sesini duyup uyanma
4- İlk deyiş: Âşığın rüyasını şiirle dile getirmesi
Usta Çırak İlişkisiyle Âşık Olma
Ustasının yanında yetişen çırak, ustası kendisine mahlas verdikten sonra ustasıyla atışır ve böylelikle âşıklık başlamış olur.
Kendi Kendine Âşık Olma
Şiirler dinler, ezberler, saz eşliğinde şiirleri söylemeye başlar. Kendine mahlas seçip şiirler söylemeye devam eder.
Âşık Meclislerini Takip Ederek Âşık Olma
Âşık kahvelerinde bulunan ve zamanla söylenen şiirleri ezberleyip saz eşliğinde öğrendiklerini söyleyen ve bir süre sonra kendi başından geçen olayları nazım-nesir şeklinde anlatan, kendi mahlasıyla şiirler söyleyen kişi, âşıklar arasına katılır.
Sazlı ve Sözlü Ortamın Etkisiyle Âşık Olma
Sazlı sözlü meclislerde bulunan genç bir süre sonra kendine mahlas seçerek ezberlediklerini okumaya başlar ve bu yolla âşıkların arasına katılır.
Yoksulluk, İşsizlik, Hastalık vb. Durumların Etkisiyle Âşık Olma
Yaşadıklarının etkisiyle dertlenip sazı eline alan kişi bir süre sonra kendi kendine ya da bir ustadan mahlas alarak âşıkların arasına katılır.
Sevda Yüzünden Âşık Olma
Sevdiğine kavuşamayan genç derdini şiirle dile getirir ve bu yolla âşık olur.
Vatan Özlemi Yüzünden Âşık Olma
Vatan hasretinden vesile saz eşliğinde şiirler söyleyen kişi zamanla dinleyicilerinin artmasıyla âşık olur. Ozan Nihat, Ozan Fedai, Ozan Şah Turna bu yolla âşık olan isimler arasında öne çıkanlardır.
Milli Duyguların Etkisiyle Âşık Olma
Kalıtım (Irsiyet) Yoluyla Âşık Olma
Gülistan Çobanlar, Murat Çobanoğlu’nun babasıdır. Çobanoğlu, âşıklığın esasını babasından öğrenmiştir.
Âşıkların Sınıflandırılması
Eğitim Durumuna Göre
Kalem Şairleri: Saz çalamaz, şiir söylerler.
Meydan Şairi: Saz çalarak doğaçlama şiir söyleyen şairlerdir.
a) Ümmi Âşıklar: Öğrenim görmemişlerdir.
b) Okuma-Yazma Bilen Âşıklar: Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Yaşar Reyhani, Hacı Karakılçık
c) Kalem Şairleri: Saz çalamazlar. Halil Karabulut, Erzurumlu Ümmani Can
Yetiştikleri Çevreye Göre
a) Şehir ortamında yetişenler: Âşık Ömer, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni
b) Köy ortamında yetişenler: Çıldırlı Âşık Şenlik, Ruhsati, Minhacı, Mesleki, Noksani
c) Göçebe ortamda yetişenler: Karacaoğlan, Dadaloğlu
d) Askeri ortamda yetişenler: Bahşi, Armutlu, Çırpanlı, Kul Çulha, Geda Muslu, Tamaşvarlı Âşık Hasan, Öksüz Dede
e) Tekke ve Dergâhta yetişenler: Hasan Dede, Ümmi Sinan, Kul Himmet, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal
Yetiştikleri Bölgeye Göre Âşıklar
a) Doğu Anadolu Bölgesi:
Geçim zorlukları, uzun süreli savaşlar bu bölgede âşık edebiyatının gelişimine katkı yapmıştır.
Ardahan’da Posoflu Zülali, Posoflu Müdani, Çıldırlı Âşık Şenlik, Âşık Şeref Taşlıova,
Kars’ta Arpaçaylı Gülistan Çobanlar, Murat Çobanoğlu, İlhami Demir, Rüstem Alyansoğlu, Kağızmanlı Hıfzi, Kağızmanlı Cemal Hoca, Sarıkamışlı Mevlüt İhsani,
Ağrı’da Tutaklı Gamgüder, Eleşkirtli Öksüz Ozan,
Van’da Ercişli Emrah, Ahmet Poyrazoğlu,
Artvin’de Ardanuçlu Efkâri,
Gümüşhane’de Kelkitli Kul Nuri,
Bayburt’ta Celali, Zihni,
Erzurum’da Narmanlı Sümmani, Nusret Toruni, Hüseyin Sümmanoğlu, Fuat Çerkezoğlu, Tortumlu Mustafa Ruhani, Hasankaleli Yaşar Reyhani, Şenkayalı Nuri Çırağı, Erol Ergani,
Erzincan’da Çayırlı Davut Sulari bu bölgenin önde gelen âşıklarıdır.
b) İç Anadolu Bölgesi:
Sivas’ta Âşık Veysel, Ruhsati, Minhacı,
Kayseri’de Erkiletli Âşık Hasan, Everekli (Develili) Seyrani, Âşık Gözübenli, Âşık Ali Çatak,
Yozgat’ta Hüzni,
Kırşehir’de Âşık Said,
Niğde’de Âşık Tahiri, Kemali Baba,
Konya’da Âşık Ömer, Âşık Şem’i, Âşık Mehmet Yakıcı, Mehmet Ataroğlu,
Karaman’da Gufrani, Kenzi, bölgenin önde gelen âşıklarıdır.
c) Akdeniz Bölgesi
Bölge âşıkları kendilerine önder olarak Karacaoğlan’ı benimsemişlerdir.
Kozan’da Âşık Deli Hazım, Âşık İmami,
Feke’de Âşık Eyyubi, Âşık Hacı Karakılçık,
Osmaniye’de Abdulvahap Kocaman, Âşık Feymani,
Hatay’da Âşık Gül Ahmet Yiğit,
Maraş’ta Âşık Mahzuni Şerif bölgede öne çıkan isimlerdir.
d) Karadeniz Bölgesi
Çankırı’da Pinhani, Kastamonu’da Yorgansız Hakkı, Bolu’da Dertli ve Figani önde gelen isimlerdir.
e) Marmara Bölgesi
Büyük şehirlerin semai kahvelerinde âşıkların toplanıp hünerlerini sergilediklerini biliyoruz. Köprülü’nün bildirdiğine göre İstanbul’un Tavukpazarı semtinde âşıkların lonca teşkilatı vardı (Erzurumlu Emrah, bir süre bu loncada başkanlık yapmıştır).
Âşık Fasılları
Umay Günay Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki âşık fasıllarının düzenini şu şekilde vermektedir:
1- Hoşlama, merhabalaşma; âşıkların dinleyicilerini selamladıkları bölümdür.
2- Hatırlatma, canlandırma; eski âşıkların şiirlerinden örnekler verilen bölümdür.
3- Tekellüm; Faslın en önemli bölümüdür. Âşıklar bu bölümde hünerlerini sergiler. Tekellüm bölümü 8 safhada gerçekleşir:
3.1- Açılış: En yaşlı âşık veya ev sahibi âşık, kolay bir ayakla atışmayı başlatır.
3.2- Öğütleme: İki âşık tecrübelerini birbirlerine aktarır.
3.3- Bağlama-muamma: âşıklar birbirlerinin bilgisini ölçer. Çoğunlukla zor ayaklar tercih edilir.
3.4- Sicileme: Karşılaşmaya yer vermeyen bölümlerdendir.
3.5- Yalanlama: Yalan söylenen bölümdür.
3.6- Taşlama-takılma: herhangi bir konuyu eleştirdikleri bölümdür.
3.7- Tüketmece-darıltmaca: Birbirlerine üstünlük kuramayan âşıkların dudak değmezlerle ve zor ayaklarla birbirlerini zorladıkları bölümdür.
3.8- Uğurlama-medhiye: atışma süresince birbirlerini inciten âşıkların rahatlama amacıyla söyledikleri şiirlerden oluşur.
Âşık Kolları
Ustasının izinden giden âşığın ustasına ait uyak, tarz ve üslupla şiir söylemesi sonucu oluşan ekollerdir. Azeri yöresinde mektep olarak tanımlanır.
Âşık kolunun oluşabilmesi için;
Usta âşığın dil ve üslubu, şiirlerinde işlediği konular, âşığın başından geçenler, karşılaşmaları, tasnif ettiği hikâyeler, kendisine ait ezgiler, kendisine ait ayaklar gereklidir.
Âşıklar Bayramı ve Âşıklar Şöleni
Cumhuriyetten önce âşıkların belirli zamanda belli yerlerde toplandıkları vakidir. Bu tür toplantılar düzenleyenler arasında Ziya Paşa, Ahmet Kutsi Tecer ve Feyzi Halıcı’nın isimlerini sayabiliriz. Âşıklar bayramı sistemi cumhuriyetin ilanından sonradır. 1932 yılında A. Kutsi Tecer’in öncülüğünde I. Sivas Halk Şairleri Bayramı düzenlenir. Etkinliğe aralarında
Âşık Veysel’in de yer aldığı 14 âşık katılır. 1938’de Mahmut Kemal Yanbeğ Bayburt’ta Bayburt Saz Şenlikleri Haftası’nı tertip eder. 1964 tarihinde II. Sivas Halk Şairleri Bayramı düzenlenir. 1966’da Feyzi Halıcı Konya’da Âşıklar Bayramı adı altında benzer bir etkinlik tertip eder. Bu etkinliğe yüzyılın önde gelen 16 âşığı katılır.
Son yıllarda Tarsus, Bursa Yıldırım, Kars, Osmaniye, Eskişehir Odunpazarı belediyeleri âşıklar toplantıları tertip etmektedirler.
Âşıklar bayramı kimi kaynaklarda âşıklar şöleni olarak da adlandırılır.
12. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Hoca Ahmed Yesevî’nin ismini anmadan geçemediğimiz bu başlık altında kaydı mevcut herhangi bir âşık yoktur.
13. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Tasavvuf şiirinin büyük isimlerinden Mevlana, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhani ve Ahmed Fakih bu yüzyılda divan şiiri tarzında eserler verdiler.
Yunus Emre, âşık edebiyatının oluşumuna katkı yapmıştır.
14. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Divan şiiri tarzında eser veren Âşık Paşa, Ahmed Dai, Kadı Burhaneddin, Nesimi, Gülşehri bu yüzyılın önde gelen şairleridir.
Tasavvufi şiirleriyle öne çıkan isimler ise Sait Emre ve Kaygusuz Abdal’dır.
M. Fahrettin Çelik (Kırzıoğlu) Baykan (Bıkan) adıyla ilk âşığın bu yüzyılda eser verdiğini bildirmiştir. Elimizdeki tek şiiri 8 dörtlükten oluşan Dâsıtan-ı Sukût-ı Kars’tır. Destan biçimindeki şiirde Timur’un Kars’ı işgali ve bölge halkına verdiği eziyet anlatılmaktadır. Şiirin dili bölgenin ağız özelliklerini taşımaktadır.
15. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Divan şiirinde Ahmed Paşa, Necati, Atai, Mesihi, Hamdullah Hamdi, Süleyman Çelebi, Hümani gibi isimleri, tasavvufi şiirde Hacı Bayram Veli ve Eşrefoğlu Rumi gibi isimleri sayabiliriz. Kayıtlarda bu yüzyıla dair âşık şiirleri mevcut değildir.
16. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Divan şiirinde Fuzuli Baki, Hayali, Ruhi, Zati, Figani, tasavvufi şiirde Üftade, Ahmed Sarban, Ümmi Sinan ve Pir Sultan Abdal gibi isimleri sayabiliriz.
Bu yüzyılın âşıkları; Ahmetoğlu, Armutlu, Bahşi, Babişoğlu, Çırpanlı, Dalışman, Geda Muslu, Hayali, Hızıroğlu, Karaoğlan, Karacaoğlan, Köroğlu, Kul Çulha, Kul Mehmed, Kul Piri, Oğuz Ali, Ozan, Öksüz Dede vb. dir.
Bu yüzyılın şairleri ağırlıkla orduya yakın kimselerdir. Şiirlerinde kahramanlık teması öne çıkar. Âşıkların hayatları hakkında pek bilgimiz yoktur.
Bu yüzyılda divan şairleri hece veznine ilgi göstermişlerdir.
Armutlu: Elimizde bulunan şiirinde Murad Reis’i konu edinmiştir.
Bahşi: Mısır seferine katılmış bir ordu şairi olduğunu kabul edilmektedir.
Çırpanlı: Murat Reis’in levendlerinden bir ordu şairidir. Filibe yöresinde Çırpan adlı kasabada doğduğu tahmin edilmektedir.
Geda Musli: Ordu şairi olup Murat Reis’in savaşlarına katılmıştır. Evliya Çelebi’ye göre o bir çöğür şairidir (Çöğür: gövdesi büyük, sapı küçük bir saz).
Hayali: Osmanlı-İran savaşlarına katılmış bir ordu şairi olduğunu tahmin ediyoruz.
Köroğlu: (Âşık Köroğlu ile halk hikâyelerine konu olan Köroğlu aynı kişi değildir) Evliya Çelebi’ye göre Köroğlu bir çöğür şairidir. Özdemiroğlu Osman Paşa’nın İran seferleriyle ilgili söylediği şiirlerden vesile 1585’te bu seferlere katıldığı yönünde yaygın bir görüş vardır.
Kul Mehmed: I. Ahmed’in vezirlerinden Üveys Paşa’nın oğludur. Muhassıl olarak Aydın’da görevlendirilmiştir. Hece ve Aruzla şiirler yazmıştır.
Ozan: Orta Asya âşıklık geleneğinin Anadolu’daki son temsilcilerindendir. 8 heceli bir şiir günümüze ulaşmıştır.
Öksüz Dede: Babasının ağzından, Şah İsmail’in torunu Haydar Mirza’yı anlatan bir şiirinde hayatı hakkında bilgilere ulaşıyoruz. III. Murad döneminin ordu şairlerindendir.
Ünite 9
17. ve 18. Yüzyıllarda Âşık Şiiri
Bu yüzyılda yetişen âşıklar toplumun her kesimini temsil etmişlerdir. Karacaoğlan, göçebe; Âşık Ömer ve Gevheri, şehir; Kul Deveci, Kul Mehmet ve Kul Süleyman ise ordu muhitinde yetişmişlerdir.
Bu yüzyıl âşık edebiyatının en güçlü olduğu dönemdir. Yazılan şiir sayısı diğer yüzyıllara kıyasla çok daha fazladır.
Âşık Ömer şairname’nin ilk örneğini vermiştir. Şairname sayesinde pek çok şair ve şiir hakkında bilgi sahibiyiz.
Bu yüzyılda âşıklar hecenin yanı sıra aruzla da şiirler yazmışlardır. Divan sahibi olan âşıklar bile vardır.
17. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Âşık Ömer
Konya, Aydın ve Kırım’da Gözleve adlı yerleşim birimleri vardır. Âşık Ömer’in hangisinde dünyaya geldiği bilinmemektedir. Her üç yerleşim de şaire sahip çıkmıştır (Muhtemeldir ki Kırımlıdır).
Âşık Ömer, Karacaoğlan’dan sonra bütün Türk dünyasında tanınan sayılı şahsiyetlerden biridir.
Elde bulunan bilgiler ışığında onun ordu şairi olduğunu söyleyebiliriz.
Şiirlerinde IV. Mehmed’den itibaren dört padişahtan söz eder.
Medrese eğitimi almış bir şairdir.
Divanında hece ve aruzla yazılmış şiirleri vardır.
Şiirlerinde Ömer dışında Derviş Nihani ve Adlı mahlaslarını da kullanmıştır.
58 dörtlükten müteşekkil şairnamesi Türk şiirine getirdiği yeniliklerden biridir. Eserde kendi döneminde ve daha önce yaşamış 47 âşığın yanı sıra 88 şairden söz etmektedir.
İstanbul ve semtlerini anlatan destanı çok meşhurdur.
Şiirlerinde Nesimi, Ahmed Paşa, Fuzuli ve Atai’nin etkisinde kaldığı görülebilir.
Âhu, Levni, Rûhi ve Şevkat gibi şairler onun şiirlerine nazireler yazmışlardır.
Ercişli Emrah
1930’lu yıllara kadar varlığından bile haberdar değildik. Onu Fuad Köprülü ortaya çıkarmıştır. Şiirleri bu tarihe kadar Erzurumlu Emrah’ın şiirleriyle karıştırılırdı. Hayatı etrafında oluşmuş olan Ercişli Emrah ve Selvi Han Hikâyesi sayesinde varlığından haberdarız. Hikâyeye göre o âşık bir babanın çocuğudur ve pir elinden bade içmiştir.
Erzurumlu Emrah din ve tasavvuf konulu şiirlere ve temalara yer verirken Ercişli Emrah’ın şiirleri tamamen dünyevidir.
Gevherî
Pek çok kaynakta adının Mustafa ve Mehmed olduğu kayıtlıdır. Doğum yeri olarak Kırım ve İstanbul geçmektedir. Ordu şairliğinin yanı sıra divan kâtipliği de yapmıştır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Ali Ufkî’nin (17. Yüzyıl) Mecmua-i Saz ü Söz adlı eseri, İbrahim Naimeddin’in Hadikatü’ş-Şuheda adlı eser, Sun’î ve Hızrî’nin şairnameleri Gevherî hakkında müracaat ettiğimiz başlıca kaynaklardır.
Hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Dili ağır sayılabilir. Şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri sıklıkla kullanır. Heceyle yazdığı şiirleri semaî ve koşma; aruzla yazdığı şiirleri ise divan, kalenderi, gazel, semaî ve müstezat tarzındadır.
Şiirlerinde aşk, tabiat, sevgili, ayrılık gibi konuları işlemiştir.
Karacaoğlan
Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgiye sahip değiliz.
Asıl adını da bilmiyoruz (kuvvetle muhtemel; Mehmet, Hasan, Halil veya Smayıl’dır).
Pek çok il/ilçe onu sahiplenmektedir (Adana, Osmaniye, Mersin, Karaman, Aksaray, Gaziantep, Kilis, Türkmenistan, Azerbaycan ve Balkanlarda bazı şehirler). Bunlar arasında daha çok kabul gören görüş, Adana’nın Feke ilçesidir.
Doğum yeri gibi ölüm yeri konusunda da çeşitli ihtimaller söz konusudur (Yozgat, Karaman, Mersin, Kahramanmaraş, Osmaniye, Erzurum, Osmaniye vb.).
Polonya doğumlu Albert Bobowski’nin Mecmua-i Saz ü Söz adlı eseri Karacaoğlan hakkındaki başlıca kaynağımızdır.
Bazı şiirlerinde tarihsel olayları anlatır: Halep’in fethi, Nemse kralı ve Acem şahına savaş açılması gibi olaylar bunlara örnektir. Hayatı ve bazı şiirlerine referansla oluşmuş hikâyeler vardır. En önemlisi Radloff’un derlediği Karacaoğlan ile İsmikân Sultan hikâyesidir. Azerbaycan’da Gul Mahmut, ülkemizde Nar Mahmut veya Han Mahmut adlı hikâyeler diğerleridir.
Türk âşık şiirinde hakkında en fazla makale, kitap, tez hazırlanan âşık Karacaoğlan’dır. Şiirleri çeşitli dillere çevrilmiştir. Çok sayıda şiiri türküleşmiştir.
Daha çok Çukurova bölgesindeki âşıkları etkilemiştir. Bölgenin âşıkları Karacaoğlansız program yapmazlar. Çağdaş şairlerimizden Rıza Tevfik, Cahit Külebi, Ülkü Tamer, M. C. Anday vb. Karacaoğlan’dan etkilenmişlerdir.
8 ve 11’li hece ölçüsüyle söylenmiş yaklaşık 500 şiiri günümüze ulaşmıştır.
Karacaoğlan, Çukurova’da yaşamış bir şairimizdir. Pek çok şair onun ününden yararlanmak için şiirlerini taklit etmiş veya onun mahlasını kullanmıştır.
Diğer Karacaoğlan’lar
16. Yüzyıl Karacaoğlanları: III. Murat’ın şehzade Mehmet için düzenlediği 55 gün süren sünnet düğününü anlatan bir salnamede bir Karacaoğlan türküsü yer almaktadır.
Gelibolulu Ali’nin Mevaidü’n-Nefais fi Kavaidi’l-Mecalis adlı eserinde Karacaoğlan’ın şiirlerinin okunduğundan söz eder.
Berlin, Paris, Vatikan ve Viyana kitaplıklarındaki bazı yazmalarda 16. yüzyılda yaşamış bir Karacaoğlan’dan söz edilmektedir.
Âşık Ömer’in şairnamesinde bahsi geçen de 16. yüzyılın Karacaoğlan’ıdır.
Yozgatlı Karacaoğlan: M. Şakir Ülkütaşır 1933 yılında yayımladığı bir makale ile bu âşığımızı tanıtmıştır.
Azerbaycanlı Karacaoğlan: Azerilerin benimseyip sahiplendikleri, kendi ağız özellikleriyle şiirlerini okudukları (bunların birçoğu Türkiye’de bilinmez) hakkında çeşitli hikâyeler kurulmuş nevi şahsına münhasır bir Karacaoğlan’dır.
Türkmenistanlı Karacaoğlan: Doğum yeri olarak Kazan dağını kabul ederler. Sevdiği kıza kavuşamayınca Osmaneli’ne göçmüştür. Hayatını konu edinen tiyatro eseri vardır.
Diğerleri: Evliya Çelebi, eserinde Karacaoğlan Sultan’dan söz eder.
Şair Kâni’nin divanında kahvehane ve bozahane şairi olarak takdim edilen bir Karacaoğlan’dan söz eder.
Kadirli çevresinde tanın bir başka Karacaoğlan vardır.
Kadirli’nin Şahaplı köyünde Karacaoğlan adına bir başka âşık yaşamıştır.
Ali Rıza Yalgın’ın Cenupta Türkmen Oymakları adlı eserinde şiirlerini yayımladığı Karacaoğlan 19. yüzyılda yaşamıştır.
Bunlardan başka pek çok başka şair şiirlerinde Karacaoğlan adını/mahlasını kullanmıştır.
Benli Ali
1664 tarihli Fransızların Cezayir baskınını anlatan şiirinden hareketle bu yüzyılda yaşadığını tahmin ediyoruz.
Sun’i’nin tekerleme’sinde balıkçı olduğu bilgisi mevcuttur.
Kayıkçı Mustafa
Murat Reis’in ölümü üzerine söylediği bir şiirden hareketle 16. yüzyılın son çeyreğinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Gevheri başta olmak üzere pek çok şairin takdirle söz ettiği bir âşıktır.
Köroğlu
Şiirleri 16. yüzyılda yaşadığı zannedilen Köroğlu ile karışmıştır. Hakkındaki tek bilgi Davut Paşa’yı idamdan kurtarmak isteyen yeniçeriler arasında yer aldığıdır. Çöğür çalıp sade dille şiirler söylemiştir.
Kuloğlu
Asıl adı Mustafa’dır. Cahit Öztelli’ye göre IV. Murat’a yakın olan âşık, Sultan’ın ölümünden sonra Cezayir’e sürülmüştür. Naima’ya göre Davut Paşa’yı cellatların elinden kurtaran odur. Hece ve aruzla yazılmış şiirleri vardır. Aşk ve kahramanlık konularını ele almıştır. Çağının ünlü şairlerindendir.
Öksüz Âşık
Asıl adı Ali’dir. Öksüz Ömer’le karıştırıldığı için geç tanınmıştır. Âşık Ömer’in Şairnamesi’nde ismi geçmektedir. Otuz kadar şiirine vakıfız.
18. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Önceki yüzyılda olduğu gibi güçlü âşıklar yetişmemiştir. Çoğunluğu ordu şairidirler ve hece ölçüsüyle şiir yazmışlardır.
Abdî
Yüzyılın ilk çeyreğinde doğmuş kabul edilir.
Sun’i’nin şairnamesinde Abdî’nin Şarkî ile birlikte Bağdat’a şan verdiği yazılıdır.
Âgâhî
Hakkındaki bilgilerimiz cönklerde yazılanlarla sınırlıdır.
Âşık Ahmed
Avusturyalıların Bosna’ya yaptıkları bir seferi konu alan destanından hareketle bu yüzyılda yaşadığı kabul edilir.
Âşık Ali
Nasuh Paşa’nın katliyle ilgili şiiri vardır.
Âşık Bağdadî
Şiirlerinde III. Selim’den saygıyla söz eder.
Âşık Derunî
Âşık Halil
Bursalıdır.
Âşık Nigârî
1807 tarihli bir isyandan söz eden şiirinden dolayı bu yüzyılda yaşadığını tahmin ediyoruz.
Levnî
Yüzyılın en önemli âşığıdır. Edirnelidir. Asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir. Ressam, minyatür ustası ve hattat olarak da tanınmış bir sanatçıdır. Atalarsözü Destanı ve Selanik-İstanbul yolculuğunu konu alan Tekerleme’si türünün ilk örnekleri olması hasebiyle önemlidir.
1733’te İstanbul’da vefat etmiştir.
Talibî
Zile’de doğmuş 80 yaşlarında burada vefat etmiştir. Turhal şeyhi Mustafa Efendi’nin halifesidir. Zileli Fedai, Raşid ve Es’ad onun çıraklarıdır. Gurabî’nin şairnamesinde ismi geçmektedir.
Ünite 10
19. ve 20. Yüzyıllarda Âşık Şiiri
19. Yüzyıl Âşıkları ve Özellikleri
Bu yüzyılın en önemli özelliği batı etkisi altında şiirlerin yazılmaya başlamasıdır: Âkif Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa, İbrahim Şinasi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem gibi…
Âşık edebiyatı ve saz şairleri hakkında yazılı ve sözlü kaynaklardan edinilen bilgiler sağlıklı tespitler yapmamıza imkân vermektedir.
Âşıkların önemli bölümü hecenin yanı sıra aruzla da şiir söylemiştir.
Âşıkların pek çoğu tarikatlara bağlanmışlardır.
19. Yüzyıl Âşıkları
Bayburtlu Zihnî
1797’de Bayburt’ta doğdu. Asıl adı Mehmed Emin/Muhammed Emin’dir. Şiirlerinde Zihnî mahlasını kullanmıştır. Araştırmacılar onun medrese tahsili gördüğü kanısındadır. Mustafa Reşit Paşa ile kurduğu yakınlık sayesinde Divan-ı Humâyûn’a girmiştir. 1828/29 tarihli Osmanlı-Rus savaşından çok etkilenir. Bu durum şiirlerine de yansımıştır. Asıl mesleği kâtiplik olan şair, pek çok şehir dolaşmıştır. İnatçı ve isyankâr bir karaktere sahiptir. Şiirlerinde de böyledir.
Sağlığında divan tertip ederek bunu saraya sunmuştur.
Şairliğinin yanı sıra iyi de bir nesir yazarıdır. Aruzlu şiirlerinde dili çok ağırdır. Bazı beyitlerinde Türkçe kelime bulunmaz. Hece ile yazdığı, gurbet, aşk ve sevgili konulu şiirlerinde dili durudur. Pek çok şaire nazire ve tahmis yazmıştır.
Tokatlı Gedayî ve Bayburtlu Celalî onun etkisinde kalarak şiir söylemişlerdir.
Bazı şiirleri bestelenmiştir. 1859’da Maçka’da vefat eder.
Divan-ı Zihnî: Oğlu Ahmet Revayî tarafından 1876’da yayımlanmıştır.
Sergüzeştname: Ününü arttıran destanları bu eserdedir.
Kitab-ı Hikâye-i Gâribe: 27 varaktır. Bayburt beylerinden Abdullah’ın 18 yıllık hayatını anlatır. Saim Sakaoğlu ve Ahmet Sevgi tarafından 1992’de yayımlandı. Eserin Türk romanına geçiş aşamaları bakımından önemi vardır.
Çıldırlı Âşık Şenlik
Ardahan’ın Çıldır ilçesinin Suhara beldesinde doğdu. Doğum tarihi ihtilaflıdır. Asıl adı Hasan’dır.
180 kadar şiirin yanında üç hikâye (Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr Şah) yazan şairin şiirleri yeniliklerle doludur. Şiirlerinde terekeme/karapapak ağzının özellikleri görülür.
Çok fazla çırak yetiştirmiştir. 1913 yılında bir mecliste atışıp galip geldiği âşıklar tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
Dadaloğlu
Oğuzların Avşar boyundandır. 1785’te doğduğu kabul edilir. Asıl adı Veli’dir. Dadal, Dadalı, Âşık Dadal, Dadanoğlu ve Dadaloğlu mahlaslarını kullanmıştır. Göçebe Avşarların arasında büyümüştür. 130 kadar şiirinin tamamı heceyle yazılmıştır. Şiirlerinde sanat endişe taşımaz. İşlediği konular genellikle aşiret hayatıdır. Şiirlerinde kırat ve Avşar güzellerinden de söz eder. Şiirlerindeki atasözü, deyim ve vecizeler değerlidir.
İsmail Görkem’in Dadaloğlu ve şiirleri hakkındaki çalışması son ve en önemli çalışmadır.
Dertli
1772’de Bolu/Gerede’de doğdu. Asıl adı İbrahim’dir.
Mutlu bir çocukluğu babasının ölümüyle birlikte geride bırakır. Köyünde sıkıntı yaşadığı için gurbete çıkar. Yolu İstanbul’a, semai kahvelerine düşer. Türküler çalıp çığırmıştır.
Badeli âşıklarımızdandır. İlk şiirlerinde Lütfi, ileri dönemlerde ise Dertli mahlasını kullanmıştır. Fes ve saz üzerine söylediği şiirleriyle ünlüdür. Aruzla yazdığı şiirlerde dili ağır, heceyle yazdıklarında daha sadedir. Şiirlerinde din, aşk, sosyal konular, hiciv ve mizah vardır. Mensubu olduğu Bektaşi tarikatı nedeniyle Hz. Ali’ye aşkla bağlıdır. 1845’te Ankara’da vefat etmiştir.
Erzurumlu Emrah
Erzurum’un Ilıca ilçesinde doğmuştur. Aşk acısıyla küçük yaşta Erzurum’dan ayrılır. Çeşitli şehirleri gezdikten sonra Tokat-Niksar’a gelir. Gezdiği yerlerde âşık toplantılarına katılmış, İstanbul’un Tavukpazarı semtindeki âşıklar loncasına başkanlık yapmıştır. Şiirlerinde Emrah, Emrahî, Şikeste Emrah ve Biçare Emrah mahlaslarını kullanmıştır.
200 kadar şiiri hece vezniyledir. Bir o kadar da aruzla yazılmış şiiri vardır.
Seyranî
1800 yılında Kayseri/Everek (Develi) ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmet’tir. Çocukluğu yokluk içinde geçmiştir. Hece ve aruzla şiirler söylemiştir. 650 kadar şiirinin 500’ü heceyle yazılmıştır. Şiirlerinde cinas, önemli yer tutar. Halk şiirinin değişik türlerinde şiirleri vardır. Taşlamaları önemlidir. 1866’da vefat etmiştir.
Sümmanî
Erzurum’un Narman ilçesinde doğdu. Badeli âşıklarımızdandır. Rüyasında gördüğü Gülperi’yi bulabilmek için Kafkasya, Kırım, İran ve Afganistan’ı dolaşmıştır.
19. Yüzyıl Âşıkları
Âşık şiirinin çok güçlü olduğu bir dönemdir. Yüzyıl içinde düzenlenene çeşitli âşık şenlikleri, âşık şiirini ve âşıkları destekleyen etkinlikler olarak dikkat çekmiştir. Bu yüzyıl şairleri kitle iletişim araçları vasıtasıyla şiirlerini çok geniş kitlelere ulaştırma imkânına sahip olmuşlardır.
Doğu Anadolu Bölgesi
Âşık Murat Çobanoğlu
1940’ta Kars’ın Kaleiçi mahallesinde doğdu. Âşık Gülistan Çobanlar’ın oğludur. Badeli âşıklarımızdandır. 2005’te vefat etmiştir.
İç Anadolu Bölgesi
Âşık Veysel
Şatıroğlu soyundandır. 1894/95 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Yedi yaşındayken çiçek hastalığından dolayı bir gözünü kaybeder. Bir süre sonra ahır temizlerken sarı öküzün boynuz darbesiyle diğer gözünü kaybeder.
Yardıma muhtaç duruma düşünce ailesi ona saz dersleri aldırır. Veysel bu derslere kayıtsız kalır. 1931 yılında yapılan I. Sivas Halk Şairleri Bayramı’nda Ahmet Kutsi Tecer tarafından fark edilir.
1950 yılında hakkında film yapıldı (Metin Erksan). Birçok köy enstitüsünde saz öğretmenliği yapmıştır. 1965’te hükumet tarafından maaşa bağlanır.
170 kadar şiiri vardır. 1973 yılında iki kapılı hanın kapısını kapatmıştır.
Çukurova Bölgesi
Âşık Osman (Taşkaya) Feymanî
1942’de Osmaniye’de doğdu. Manevi ustası olarak Karacaoğlan’ı işaret eder. İlk şiirlerinde Çoban Osman mahlasını kullanır. Şiirlerinde tabiat ve ormanların ayrı bir yeri vardır. Taşlamaları da ünlüdür. Sağlığında adına şenlik düzenlenen ilk şairdir. Çukurova yöresinde şiirleri bestelenen ilk şairdir.