AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE Türkiyenin Toplumsal Yapısı Vize Ders Notları

Moderator
Mesajlar
419
Tepkime puanı
28
Puanları
18
TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL YAPISI
Ünite 1:
Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar

Anahtar Kavramlar
Toplum, insanları etkileyen gerçek ilişkiler bütünüdür. Herbert Spencer
toplumsal yapı kavramını ilk kullanan kişi olmasına karşın, bu kavram o
dönemde pek açıklığa kavuşamamıştır.
Toplumsal yapı, toplumda sürekli ve örgütlü sosyal ilişkilerin bütünüdür.
Toplumsal yapının parçaları; toplumsal statü, toplumsal rol, toplumsal gruplar,
toplumsal sınıf, toplumsal ağ, toplumsal kurumlar ve kültürdür.
Statü, kişinin toplumsal yapı içinde bulunduğu konumdur.
Toplumsal sınıf, insanların toplumsal ve ekonomik pozisyonlarına göre bu
pozisyonun bilincinde olsun veya olmasın bölünmeleridir.
Toplumsal ilişkiler ağı, bireyin grup içi ve dışı bütün ilişkilerini içine alır. Bu ağ
sayesinde bireyler ve gruplar, haberleri, bilgileri ve kaynakları paylaşırlar.
Toplumsal kurum, toplumun yapısı ve temel değerlerinin korunması
bakımından zorunlu sayılan, nispeten sürekli kurallar topluluğudur.
Kültür, toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve paylaştıklarını
kapsayan bir kavramdır.
Toplumsal yapıyı açıklayan kuramların başlıcaları yapısalcılık, yapısal
fonksiyonalizm, sosyal alışveriş kuramı, çatışma kuramı ve evrimci sentez
kuramıdır.
Türkiye’de toplumsal yapı üzerine yapılan ilk çalışmalar, Ziya Gökalp ve Prens
Sabahattin tarafından gerçekleştirilmiştir.
1
Türk sosyoloji yazınında 1945-1972 yılları arasında toplumsal yapı ile ilgili
çalışma yapan sosyologların başlıcaları Behice Boran, Mübeccel Belik Kıray,
Nihat Nirun, Nevzad Yalçıntaş, İbrahim Yasa, Orhan Türkdoğan, Tahir Çağatay
ve Ömer Bozkurt’tu.
Türk sosyoloji yazınında 1985 ve sonrasında toplumsal yapı üzerine çalışma
yapan başlıca araştırmacılar; Emre Kongar, Korkut Boratav, Birsen Gökçe,
Beylü Dikeçligil, Aytül Kasapoğlu ve Mehmet Ecevit’tir.
Amaçlarımız > Özet
Toplumsal yapı kavramını tanımlamak.
Toplumsal yapı, toplumda organize olmuş sosyal ilişkilerin bütünüdür.
Toplumsal yapıyı oluşturan parçaları açıklamak.
Toplumsal yapının parçaları toplumsal statü, toplumsal rol, toplumsal gruplar,
toplumsal sınıf, toplumsal ilişkiler ağı, toplumsal kurumlar ve kültürdür. Statü,
kişinin toplumsal yapı içinde işgal ettiği konumdur. Rol, belirli bir statüyü işgal
eden kişiden beklenen davranıştır. Toplumsal grup, en az iki kişiden meydana
gelen, benzer değer ve beklentileri paylaşan bireylerin düzenli etkileşimleri
sonucu ortaya çıkan bir birleşmedir.
Toplumsal sınıf, insanların toplumsal ve ekonomik pozisyonlarına göre bu
pozisyonun bilincinde olsun veya olmasın bölünmeleridir. Toplumsal ilişkiler
ağı bir bireyin hem grup içinde hem de diğer gruplar, kuruluşlar ve kurumlarla
olan bütün ilişkilerini kapsayan ağdır. Toplumsal kurum, toplumun yapısı ve
temel değerlerinin korunması bakımından
zorunlu sayılan, nispeten sürekli kurallar topluluğudur. Kültür, toplumda
yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve paylaş- tıklarını kapsayan bir
kavramdır.
Toplumsal yapıyı farklı kuramlar ışığında değerlendirmek.
2
Yapısalcılık, inceleme konusu olarak yapıyı ele almak gerektiğini ileri süren
çeşitli bilim dallarındaki ortak görüşün adıdır. Yapısalcılık bilimsel bir yöntem
olduğu kadar bir ideolojidir. Yapısal fonksiyonalizm, toplumsal kurumları
toplum içinde yerine getirdikleri fonksiyonlarına göre inceleyen bir
yaklaşımdır. Sosyal alışveriş kuramı, kökenleri ekonomi ve davranış
psikolojisine bağlanan ve sosyolojiden çok sosyal psikolojiye dayanan bir
kuramdır. Çatışma kuramı, toplumu, temel maddi gereksinimler ve kaynakları
elde ederken çatışan grupların bir sistemi olarak görür. Çatışma kuramı sosyal
kökeni alt sınıf olan bir grup sosyolog tarafından ortaya atılmıştır. Evrimci
sentez kuramı, Lenski’nin çatışma kuramı ile fonksiyonalizmi evrimci bir
çerçevede sentezlemeye çalıştığı bir tabakalaşma kuramıdır.
Türkiye’nin toplumsal yapısı ile ilgili çalışmalar yapan başlıca araştırmacıların
isimlerini listelemek.
Türkiye’nin toplumsal yapısı üzerine çalışma yapan başlıca araştırmacılar: Ziya
Gökalp, Prens Sabahattin, Behice Boran, Mübeccel B.Kıray, İbrahim Yasa, Tahir
Çağatay, Nihat Nirun, Ömer Bozkurt, Nevzad Yalçıntaş, Niyazi Berkes, Şerif
Mardin, Özer Ozankaya, Eyüp Kemerlioğlu, Korkut Boratav, Emre Kongar,
Orhan Türkdoğan, Birsen Gökçe, Nur Serter, Beylü Dikeçligil, Aytül Kasapoğlu,
Mehmet Ecevit ve Bahattin Akşit’tir.
Sıra Sizde
Yaşadığınız bölgede ya da turist olarak gezdiğiniz bölgelerde arkeoloji ve
etnografya müzelerini ziyaret ederek geçmiş dönemlerde Anadolu’da yaşamış
toplumları ve yaşam biçimlerini değerlendirmeye çalışınız.
Yaşadığınız ya da turist olarak ziyaret edeceğiniz bölgede hangi müzelerin
olduğunu Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının İnternet
adresinden (www.kultur.gov.tr) öğrenebilirsiniz. Ülkemizde Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı 98 Müze Müdürlüğü, 90 bağlı birim ve 129 düzenlenmiş ören
yeri olmak üzere, ziyaret edilebilir 317 ünite aynı
zamanda birer eğitim ve bilim kurumu olarak hizmet vermektedir.
Öğrencilik statüsü dışında hangi statülere sahip olduğunuzu düşünün.
3
Anne babanızın çocuğu olarak sahip olduğunuz bir statünüz vardır. Bunun
yanında cinsiyetiniz yani kadın ya da erkek olmamız bir başka statünüzdür.
İnsanın yaşı örneğin; çocuk, genç, orta yaşlı ya da yaşlı olması ona toplumda
bize farklı statüler getirir. Eğer çalışıyorsanız, bir çalışan olarak statümüz vardır.
Örneğin, memur ya da işçi olmak gibi. Eğer
evliyseniz; bir eş olarak statünüz vardır. Çocuğunuz varsa bir anne veya baba
olarak statünüz vardır. Yaşamımız boyunca birçok statüye sahip oluruz ve bu
statülerin gerektirdiği rolleri yerine getiririz.
Sahip olduğunuz öğrencilik statüsünün gerektirdiği roller nelerdir?
Öğrencilik statüsünün gerektirdiği roller açısından örgün eğitim alan biri için
dönem başlarında kayıt yaptırmak, derslere devam etmek, derslerine çalışmak,
sınavlara girmek ve ödev vb. uygulamaları yapmak, okul yönetmeliğine uymak,
mezun olmak sayılabilir. Bir açıköğretim öğrencisinin rolleri ise benzer şekilde
dönem başında kayıt yaptırmak,
derslerine çalışmak, sınavlara girmek, derslerini başarıyla geçmek ve mezun
olmak biçiminde sıralanabilir.
Üyesi olduğunuz toplumsal gruplar nelerdir?
İçinde bulunduğumuz grupların başında aile gelir. Bunun yanında arkadaş
grupları olabilir. Gerek iş ortamında gerekse iş ortamı dışında arkadaşlarımızla
birçok paylaşım yaşarız. Yüz yüze, sıcak samimi ilişkilerin yaşandığı bu tür
ilişkilerimiz yanında, resmî ilişkilerimiz de vardır. Örneğin, amir ve memur
arasındaki iş ilişkisi gibi. Hobilerimizle ilgili olarak bir
grubun üyesi olabiliriz. Örneğin; zekâ oyunları veya gezi kulübü.
Ünite 2:
4
Türkiye’de Kültür ve Kültürel Değişim
Anahtar Kavramlar
Kültür sözcüğü beşeri, estetik, maddi ve biyolojik alandaki ve bilim alanındaki
anlamlarıyla dört farklı biçimde ele alınır.
Kültür; normlar, değerler, inançlar, semboller ve dil olmak üzere farklı
ögelerden oluşur.
Dil, kültürü oluşturan ana ögelerden biridir.
Türkler sırasıyla Göktürk, Uygur, Arap kökenli ve Latin kökenli olmak üzere
dört temel alfabe kullanmışlardır.
Kültürel süreçler başı-sonu belli olmadan süregelen olaylardır.
Türk kültürü ve Türkiye kültürü farklı anlamlar taşımaktadır.
Türk kültürünün Orta Asya, komşu ülkeler (Çin, Hint) ve İslam (Arap, İran)
olmak üzere üç temel kaynağı vardır.
Türkiye kültürünün etkileyen 4 kültür; özgün Türk kültürü (Orta Asya), İslam
kültürü (Arap, İran), Anadolu yerli kültürleri ve Batı (Avrupa) kültürüdür.
Amaçlarımız > Özet
Kültürün farklı anlamlarını ayırt etmek.
Bilim alanındaki kültürle uygarlıklar; beşeri alandaki kültür ile eğitim sürecinin
ürünü; estetik alandaki kültürle güzel sanatlar; maddi (teknolojik) ve biyolojik
alanda kültürle de üretme, tarım, ekin, çoğaltma ve yetiştirme anlamları
kastedilmektedir.
Kültürün ögelerini sıralamak.
Kültürün ögeleri; normlar, değerler, inançlar, semboller ve dildir.
5
Kültürel süreçleri açıklamak.
Kültürel süreçler başı-sonu belli olmadan süregelen olaylardır. Kültürel
süreçlerin kültürel olaylardan farkı, daha genel, soyut ve evrensele yakın
düzeyde geçerli kavramlar olmalarıdır. Kültürel süreçler arasında; kültürleme,
kültürel yayılma, kültürlenme, kültürleşme, kültürel yozlaşma, kültür şoku,
zorla kültürlenme, kültürel özümseme ve kültürel
değişme sayılabilir. Kültürleme, doğumdan ölüme kadar bireyin, toplumun
istek ve beklentilerine uyacak biçimde etkilenmesi ve değiştirilmesi, geniş
anlamıyla toplumsallaşmadır. Kültürel yayılma, belli bir toplumda, dıştan içe
doğru
ya da içten dışa doğru, maddi ve manevi ögelerin sürekli olarak yayılmasıdır.
Kültürlenme, belli bir toplumun alt-kültürlerinden ya da farklı toplumlardan
kopup gelen birey ve grupların buluşması ve bir etkileşim süresi sonunda, asıl
kültür ve alt-kültürlerde bulunmayan yepyeni bir bileşime varılması,
ulaşılmasıdır.
Kültürleşme, kültürel yayılma süreciyle gelen maddi ve manevi ögelerle, başka
kültürlerden birey ve grupların, belli bir kültürel etkileşime girmesi ve karşılıklı
etkileşim sonucunda her ikisinin de değişmesidir. Kültürel yozlaşma,
yayılmacılara göre, bir merkezden çıkan ve yayılan kültürün etkisinin her
zaman çıkış ve geliş yerindeki yükseklik ve
derecesini koruyamayıp bozulması, yozlaşmasıdır.
Kültür şoku, bir kültürden başka bir kültüre giden bireylerin, yeni kültüre uyum
yapmakta karşılaştıkları güçlükler, sıkıntı ve bunalımlar, gösterdikleri
tepkilerdir. Zorla kültürlenme, bir kültüre mensup birey ve grupların, başka bir
kültür tarafından zorla değiştirilmesidir. Kültürel özümseme, bir kültürel
sistemin başka bir kültürel sistemi giderek kendine benzetmesi, kültürel
egemenliği altına almasıdır. Kültürel değişme, yukarıdaki bütün süreçlerin ve
öteki
kültürel etkenlerin bir bileşkesi olarak, toplumun bütünüyle veya bazı
kurumlarıyla değiş- mesi ya da değişikliğe uğramasıdır.
Türk kültürü ve Türkiye kültürü arasındaki farkı açıklamak.
Türk kültürü ile Türk kavminin tarih sahnesine çıkışından başlayarak,
günümüze dek süregelen ve Türklerin yerleştikleri, yaşadıkları, bugün de
yaşamakta oldukları yerlerde yarattıkları ve etkinliğini sürdüren kültür
6
anlaşılmaktadır. Türkiye kültürü denildiğinde ise Türklerin yerleşmelerinden
dolayı Türkiye denilen bu topraklarda onlardan önce varolan, onların gelişiyle
büyük bir değişikliğe uğrayarak devam eden ve günümüze ulaşan kültür
anlamına gelmektedir.
Türk kültürünü ve Türkiye kültürünü etkileyen uygarlıkları sıralamak.
Türk kültürünün; Orta Asya, komşu ülkeler (Çin, Hint) ve İslam (Arap, İran)
olmak üzere 3 temel kaynağı vardır. Türkiye
kültürünü etkileyen 4 kültür; Özgün Türk kültürü (Orta Asya), İslam kültürü
(Arap, İran), Anadolu yerli kültürleri ve Batı
(Avrupa) kültürüdür.
Türkiye’de kültürle ilgili yapılmış temel araştırmaların başlıca bulgularını
değerlendirmek.
Hofstede’in araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de toplulukçu değer ve
normlar egemendir, kadınsı değerler ön plandadır, güç mesafesi fazladır,
belirsizlikten kaçınma eğilimi yüksektir. Dünya Değerler Araştırması, 2011 yılı
sonuçlarına göre ise Türkiye’de bireysel mutluluk ve hanenin maddi
durumunun tatmin düzeyleri son yıllarda artmıştır. Erkeğin aile reisi olmasının
tercihi vb. gibi erkek egemen değerleri destekleyen sonuçlar elde edilmiştir. En
sık yapılan dinî ibadetler oruç tutma ve kurban kesmedir. Evlilik kurumu saygın
ve gerekli bir kurum olarak görülmektedir. Siyasete demokratik katılım
konusunda halkın geleneksel çekimserliği artarak sürmektedir. İnsan haklarına
saygı duyulmadığı fikri yaygın bulunmuştur.
Ünite 3:
Türkiye’de Aile Kurumu ve Nüfusla İlgili Sorunlar

Anahtar Kavramlar
2000 yılındaki nüfus sayımında 67.803.927 kişi olan Türkiye nüfusu, 31 Aralık
2011 tarihi itibarıyla 74.724.269 kişidir.
Son sayıma göre ülke nüfusunun % 76,8’i il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır
(www.tuik.gov.tr).
7
2011 yılındaki nüfus sayımına göre nüfusun % 50,2’sini (37 milyon 532 bin 954
kişi) erkekler, % 49,8’ini (37 milyon 191 bin 315 kişi) ise kadınlar
oluşturmaktadır.
Kültürün içselleştirilmesiyle birlikte toplumun kuralları ve değerleri kabul edilir
ve içselleştirilir.
Kayseri’de, bunalım geçirdiği iddia edilen annesinin, inşaatın 5. katından attığı
2 yaşındaki çocuk öldü. Kazım Karabekir Mahallesinde oturan F.Z.H. (25), 2
yaşındaki oğlu M.H’yi evlerinin yanındaki bir inşaatın 5. katından attı.
Küçük çocuk, olay yerinde yaşamını yitirdi. Anne F.Z.H. ise olay yerine gelen
polis ekipleri tarafından inşaattan indirilerek gözaltına alındı. F.Z.H, psikolojik
muayene için Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldü
Sayfa Bulunamadı - Haber Evet Haber Portalı).
Kent nüfus oranı 2000 yılında % 64,9 iken köy nüfus oranı % 35,1 olarak
ölçülmüştür. Oysa 2007 yılında kent nüfus oranının % 70,5, köy nüfus oranının
% 29,5 olduğunu görürüz (www.tuik.gov.tr).
Kırsal alanlarda aile bağımsız bir ekonomik birim olmaktan çıkar. Üretime
katılan aile emeği farklılaşır ve aile geçimini sağlamak için emeğini aile dışı
işletmelere satar (Özbay, 1984: 42).
“Kentleşme, nüfusun büyük oranının tarımdan ve topraktan kopup tarım dışı
alanlarda, sanayide, karmaşık örgütlerde ve dolayısı ile köyden başka yerlerde,
kentlerde hayatlarını kazanmaya ve yaşamaya başlamaları demektir (Kıray,
1982: 57).
“Gecekondu ailesi bir taraftan kır ailesinin alışkanlıkları, tutumları ve değer
yargılarıyla çevrili diğer taraftan kent yaşantısının etkisi altında kalan bir aile
tipidir (Gökçe, 1991: 388).
“Köylü olarak düşünürüm, kendimi köylü olarak görürüm. Çünkü karın üstünde
yalınayak odun topluyorduk ki yakak köyde biz. İnsan halini unutur mu? Ben
onu unutup da şehirli olamam. Dünya kadar variyetim (varlığım, malım) olsa
gine olamam” (Erman, 1998: 218).
Bireylerin yapmış oldukları evliliklerin % 85,9’unda hem resmî hem de dinî
nikâh kıyılmıştır (www.tuik.gov.tr:2006).
8
2011 yılının III. Dönemi’nde (Temmuz-Ağustos-Eylül) evlenme sayısı 2010
yılının aynı dönemine göre % 0,8 artarak 184.750’ye yükselmiştir.
(www.tuik.gov.tr, 2011).
2011 yılının IV. Dönemi’nde (Ekim-Kasım-Aralık) evlenme sayısı 2010 yılının
aynı dönemine göre % 0,8 azalarak 137.386 olmuştur (www.tuik.gov.tr, 2011).
Türkiye’de kaba doğum hızı 1990 yılında % 25,2 iken 2000 yılında % 20,2, 2006
yılında ise % 18,7’ye gerilemiştir.
Türkiye’de kaba doğum hızı 2010 yılında % 17,0, genel doğurganlık hızı ise %
71,5’tir (www.tuik.gov.tr, 2011).
Evlilik birliği, ortak hayatın sürdürülmesi eşlerden beklenmeyecek derecede
temelinden sarsılmışsa, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açılır.
Medeni Yasa’da yapılan değişiklikle Aile Mahkemeleri kurulmuştur.
Eşler arasında Yasal Mal rejimi değişti. Eşin üzerindeki mallara ortaklığı getiren
edinilmiş mallara katılma rejimi yasallaştı.
Türkiye’de 2007 yılında 638.311 çift evlenirken 94.219 çift ise boşanmıştır
(www.tuik.gov.tr: 2007).
2011 yılının III. Dönemi’nde (Temmuz-Ağustos-Eylül) boşanma sayısı 2010
yılının aynı dönemine göre % 4,2 artarak 25.858’e yükselmiştir
(www.tuik.gov.tr, 2011).
2011 yılının IV. Dönemi’nde (Ekim-Kasım-Aralık) boşanma sayısı 2010 yılının
aynı dönemine göre % 3,3 azalarak 28.370’e düşmüştür (www.tuik.gov.tr,
2011).
Türkiye’de 2007 yılı verilerine göre boşanmaların % 41,8’i evliliğin ilk 5 yılı
içinde, % 22,5’i ise 16 yıl ve daha fazla süre evli olan çiftlerde gerçekleşmiştir
(www.tuik.gov.tr, 2008).
2011 yılının IV. Dönemi’nde meydana gelen boşanmaların % 39,7’si evliliğin ilk
5 yılı içinde, % 24,9’u ise 16 yıl ve daha fazla süreli olan evli çiftlerde
gerçekleşmiştir (www.tuik.gov.tr, 2012).
9
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, 08-03-2012 tarihinde 6284 sayılı
AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN
olarak değiştirilmiş ve 19- 03-2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Alo 183 telefon hattı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı
olarak şiddete uğrama tehlikesi altındaki kadın ve çocuklara, psikolojik, hukuki
ve ekonomik alanda danışmanlık hizmeti vermek için kurulmuştur (Karınca,
2011: 43).
Türkiye’de 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Ceza Yasası, kadının
cinsel ve bedensel bütünlüğünü koruyan değişiklikleri içermektedir.
Yeni Medeni Yasa, evlilik içinde kadın-erkek eşitliğini önceki yasadan daha ileri
bir düzeyde sağlamıştır (Karınca, 2011: 67).
Türk Medeni Kanunu, eşlerin oturdukları konuttan yararlanma ve kullanma
hakkını etkileyen hukuksal işlemlerde tek başına değil, birlikte hareket etme ve
karar verme zorunluluğunu getirmiştir.
Hiç kimse zorla evlendirilemez. Herkes evleneceği kişiyi seçme hakkına
sahiptir.
Nafaka davalarında nafaka alacaklısının yerleşim yeri yetkili kılınmıştır
*md.177+, (Karınca, 2011: 67).
Yeni Medeni Yasa ile kadının ev içindeki emeği, ailenin geçimine katkı olarak
değerlendirilecektir
Amaçlarımız > Özet
Ailenin yapısı ile ilgili farklı bakış açılarını karşılaştırmak.
Aileye getirilen en temel yaklaşımlar, evrensel ve fonksiyonalist bakış açılarıdır.
Ailenin evrensel bir kurum olduğunu savunan G. P. Murdock’a göre aile ortak
ikamet, ekonomik iş birliği ve yeniden üretimle karakterize edilen sosyal bir
gruptur. Bu grup her iki cinsin yetişkinlerini içerir ve bunların arasında sosyal
olarak onaylanmış bir cinsel ilişki vardır.
10
Ailenin işlevsel analizini yapan T. Parsons’a göre ise ailenin temel ve
indirgenemez iki fonksiyonu vardır: 1. Çocukların birincil sosyalizasyonu 2.
Toplum nüfusunun yetişkin kişiliklerinin sabitlenmesi. Ona göre aileler insan
kişilikleri üreten fabrikalardır. İlk sosyalizasyon sıcaklık, güvenlik ve karşılıklı
destek ister.
Türk ailesinin oluşumunu etkileyen faktörleri tanımlamak.
Türk ailesinin oluşumunu etkileyen faktörler ailedeki yapısal değişiklikler ve
sosyo-ekonomik etmenlerdir. Çekirdek aile, ataerkil geniş aile, geçici geniş aile
ve çözülmüş aile olmak üzere dört aile tipi vardır. Aileyi etkileyen sosyoekonomik
etmenler ise mülkiyet, iş, meslek ve gelir ilişkileridir. Bu faktörlerle
birlikte aile tiplerinin oluşumu evlilik kalıplarını, evliliğin oluşumunu, evlilikte
yaş, aile otoritesi, davranış kalıplarını ve karı koca ilişkilerini etkiler. Türk aile
yapısı çekirdek büyük bir çoğunlukla çekirdek ailelerden oluşur. Geniş aile ne
kırsal alanlarda ne de kentsel alanlarda başat aile yapısı olmaktan çıkmıştır.
Kırsal ailenin özelliklerini saptamak.
Ailenin üretim işlevindeki değişiklikler ailenin yapısını da önemli ölçüde etkiler.
Türkiye tarımında aile yapıları ağırlıklı olarak küçük meta üreticisi hanelerden
oluşur. Bu haneler küçük ve orta büyüklükteki topraklar üzerinde aile emeğini
kullanarak üretim yapan birimlerdir. Hanede yaşayan bireylerin iş bölümü
içerisindeki yerleri yaşa ve cinsiyete bağlı
olarak değişir.
Kentsel ailenin farklılıklarını açıklamak.
Bütün metropol aileleri, modern teknolojinin kurumları tarafından yaratılmış
farklılaşmış, kurumlaşmış ve örgütlü bir çevrede yaşarlar. Buna karşılık
gecekondu ailesi bir taraftan kır ailesinin alışkanlıkları, tutumları ve değer
yargılarıyla çevrili diğer taraftan kent yaşantısının etkisi altında kalan bir aile
tipidir. Gecekondu aileleri kentsel ekonomi içerisinde
kalıcı ve temel ögeler hâline geldiler. Oysa elde ettikleri yalnızca kendi
durumlarını sürdürmelerini sağlayacak toplumsal ve ekonomik destek ve
ekonomik koruma oldu.
Boşanmanın nedenlerini saptamak.
11
Boşanma davası, eşlerden birinin kötü muamelesi, hayata kast edecek veya
onur kırıcı davranışlarda bulunması, küçük düşürücü suç işlemesi ve haysiyetsiz
bir hayat sürmesi, evlilik dışı ilişkide bulunması, evi terk etmesi, tedavisi
olanaksız akıl hastası olması hâlinde açılır.
Aile ve ailenin yapısı ile ilgili yasal düzenlemeleri listelemek.
Yeni Medeni Yasa ile aile içerisinde kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır. Türk
Medeni Yasası’na göre:
• Kadınlar ve erkekler 17 yaşını doldurmadan evlenemezler.
• Kadınlar evlendikten sonra önceki soyadlarını kullanabilirler.
• Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.
• Eşler oturdukları konuttan yararlanma ve kullanma hakkını etkileyen
hukuksal işlemlerde tek başına hareket etmeyip birlikte hareket etmek ve
karar vermek zorundadırlar.
• Kadının bir meslek ve sanatla uğraşması kocanın iznine bağlı değildir.
• Çocuğun velayeti ile ilgili olarak kadınlar erkeklerle eşit haklara sahiptirler.
• Hiç kimse zorla evlendirilemez. Herkes evleneceği kişiyi seçme hakkına
sahiptir.
• Evlilik birliği devam ederken ya da eşler ayrı yaşarken kadınlar nafaka
talebinde bulunabilir.
• Nafaka davası Türkiye’nin her yerinde ve Aile Mahkemelerinde açılabilir.
• Yeni Medeni Yasa ile kadının ev içindeki emeği ailenin geçimine katkı olarak
değerlendirilecektir.
Sıra Sizde
12
G. Murdock aileyi nasıl tanımlar?
G.P. Murdock’a göre aile, ortak ikamet, ekonomik işbirliği ve yeniden üretimle
karakterize edilen sosyal bir gruptur. Bu grup her iki cinsin yetişkinlerini içerir
ve bunların arasında sosyal olarak onaylanmış bir cinsel ilişki vardır.
T. Parsons’a göre ailenin temel ve indirgenemez fonksiyonları nelerdir?
T. Parsons’a (1955) göre ise ailenin temel ve indirgenemez iki fonksiyonu
vardır: 1. Çocukların birincil sosyalizasyonu 2.
Toplum nüfusunun yetişkin kişiliklerinin sabitlenmesi.
D. Cooper’ın eleştirisine göre aile nasıl tanımlanır?
D. Cooper’ın (1972) eleştirisine göre ise aile “kendi” olmayı ve insanların kendi
bireyselliklerini yaratma özgürlüklerini reddeder. Aile bireyleri sınırlayıcı olan
rollerde uzmanlaştırır. Böylece bireylerin davranışları dar kalıplarla sınırlanır ve
benliğin gelişimi engellenir.
Serim Timur’a göre aile tiplerinin oluşumu aile ile ilgili hangi faktörleri etkiler?
Serim Timur’a göre aile tiplerinin oluşumu evlilik kalıplarını, evliliğin
oluşumunu, evlilikte yaş, aile otoritesi, davranış kalıplarını ve karı koca
ilişkilerini etkiler.
Türkiye’de çiftler hangi nedenlerden dolayı boşanırlar?
Türkiye’de çiftlerin büyük çoğunluğu “geçimsizlikten”, “bilinmeyen
nedenlerden “diğer” nedenlerden, “terk” nedeniyle boşanırken, bir kısmı da
“zina”, “akıl hastalı- ğı”, “cürüm ve haysiyetsizlik” ve son olarak “cana kast ve
pek fena muamele” den dolayı boşanırlar.
Yeni Türk Ceza Yasası’na aile ile ilgili getirilen değişiklikler nelerdir?
Yeni Türk Ceza Yasası:
• Töre cinayetlerini cezalandırmaktadır.
• Birden fazla evliliği ve imam nikâhını yasaklamaktadır.
13
• Resmî nikâh yapılmadan gerçekleştirilmek istenen dinî nikâhları
cezalandırmakta ve engel olmaktadır.
• Evlilik içi tecavüzü suç saymaktadır.
• İş yerinde, eğitim kurumunda veya aile içinde taciz ve tecavüzü
cezalandırmakta, mağdurun bu eylem sonucu işsiz
kalması, eğitim kurumunu terk etmesi veya aileden ayrı kalması hâlinde verilen
cezayı artırmaktadır.
• Tecavüz sonucu hamile kalan kadının kendi isteğinin bulunması hâlinde
(hamileliğini 20 haftayı geçmemiş olması koşulu ile) hastane ortamında olmak
koşulu ile kürtaj olmasına izin vermektedir.
• Aynı konutta yaşanan birlikteliklerde kötü muamele ve şiddeti
cezalandırmaktadır.
• Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmemeyi suç
saymaktadır.
• Hâkim ve savcı kararı olmadan yapılacak bekâret kontrolünü (her türlü
genital muayeneyi) yasaklamaktadır.
Yeni Medeni Yasa ile evlilik içinde getirilen değişiklikler nelerdir?
Yeni Türk Medeni Yasası’na göre:
• Kadınlar ve erkekler 17 yaşını doldurmadan evlenemezler.
• Kadınlar evlendikten sonra önceki soyadlarını kullanabilirler.
• Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.
• Türk Medeni Kanunu, eşlerin oturdukları konuttan yararlanma ve kullanma
hakkını etkileyen hukuksal işlemlerde tek başına hareket etmeyip birlikte
hareket etmek ve karar vermek zorunluluğu getirmiştir.
14
• Kadının bir meslek ve sanatla uğraşması kocanın iznine bağlı değildir.
• Çocuğun velayeti ile ilgili olarak kadınlar erkeklerle eşit haklara sahipler.
Yeni Medeni Yasa ile evlilik içinde getirilen değişiklikler:
• Hiç kimse zorla evlendirilemez. Herkes evleneceği kişiyi seçme hakkına
sahiptir.
• Evlilik birliği devam ederken ya da eşler ayrı yaşarken kadınlar nafaka
talebinde bulunabilir.
• Nafaka davası Türkiye’nin her yerinde ve Aile Mahkemelerinde açılabilir.
• Yeni Medeni Yasa ile kadının ev içindeki emeği ailenin geçimine katkı olarak
değerlendirilecektir.
Ünite 4:
Türkiye’de Eğitim Kurumu ve Sorunları

Anahtar Kavramlar
İşlevselci Kurama göre eğitim, mevcut toplum değerlerinin korunması ve
sürdürülmesini sağlayan bir toplumsal kurum iken Marxist Çatışmacı Kuram’da
toplumsal, ekonomik ve politik düzenin bir parçası olarak toplumda var olan
eşitsizlikleri yeniden üreten ve meşrulaştıran bir kurumdur.
Kültürel sermaye, bireylerin ya da grupların eğitim başarısı ve sosyal
statülerine ailenin geçmişinin (background) ve eğitimin katkısını ifade
etmektedir.
Osmanlı Devleti’nde eğitim uzun yıllar kendi içinde kademelere ayrılan
medreselerle yönetici zümrelerin yetiştirilmesinde kullanılan Enderun Mektebi
aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Bu mektep dışında, devletin eğitimle olan bağı
oldukça sınırlı olmuş, ülke içindeki okulların açılıp işletilmesi dinsel
örgütlenmeler paralelinde gerçekleştirilmiştir.
15
1924-1926 arasındaki eğitim reformları sayesinde bugünkü Türkiye eğitim
sistemi kurulmuştur.1924- 1926 arasındaki eğitim reformları sayesinde
bugünkü Türkiye eğitim sistemi kurulmuştur.
Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 3 Mart 1924’te eğitim üzerinde devlet
otoritesini mutlaklaştıran, temel amacı ülke içindeki bütün eğitim kurumlarını
tek bir merkeze bağlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı.
Eğitim sistemi, öğrencilerin hem eğitimsel hem de sosyal gereksinimlerini
yeterli düzeyde karşılamamaktadır. Eğitimin gereksinimleri yeterince
karşılayamaması, hem ekonomik ve politik sistemdeçarpıklıklara neden
olmakta hem de sosyal ve kültürel konularda ciddi olumsuzluklar
doğurmaktadır.
Eğitim sistemi, Millî eğitim yerel düzeydeki okullara kadar uzanan bürokratik
bir yapı içerisinde işlemekte; eğitimde yenileşme çalışmaları da genellikle
merkezden başlamakta ve merkezden yönlendirilmektedir.
Türkiye eğitim sistemi, merkeziyetçi, bürokratik ve toplumun gereksinimlerini
karşılamaktan uzak görünmektedir.
Bunun yanı sıra sistemin fiziksel altyapı, donanım, derslik ve öğretmen
eksikliği, okullaşma düzeyinin düşüklüğü, eğitimde fırsat eşitsizliği ve başarı
düzeyinin düşüklüğü gibi pek çok sorunu bulunmaktadır.
Eğitime yapılan kamu harcamaları açısından Türkiye eğitime en az kamu
kaynağı ayıran OECD ülkesidir. 2006 verilerine göre Türkiye’de ilköğretim
düzeyinde kamu kaynaklı öğrenci başına harcama, OECD ortalamasının beşte
biri kadardır. Ortaöğretim düzeyinde ise Türkiye’nin yaptığı harcama, OECD
ülkeleri ortalamasının yaklaşık dörtte biridir.
Ülkemizde öğretmen yetiştirmede çok ciddi sorunlar yaşanmakta,
öğretmenlerimize gerekli olan yaşam standartı ve mesleki gelişimi olanakları
yeterince sağlanamamaktadır.
Eğitimde düzenleyici bir siyaset üstü bir kurumun olmaması ve uzun vadeli
planlamanın eksikliği eğitimin bugünkü sorunlarının yapısal nedenlerinden en
önemlisidir.
16
Uluslarası çapta değerlendirme ve karşılaştıma yapan PİSA türü sınavlardan
elde edilen sonuçlar eğitim sistemimize oldukça geniş perspektiften dönüt
sağlayarak, zengin bir değerlendirme ve geliştirme kaynağı olarak kullanılabilir.
Son zamanlarda küreselleşmeyle birlikte, temel bir toplumsal hak ve bir kamu
hizmeti olan eğitimin özel ve paralı hâle getirilmesi daha fazla gündeme
getirilerek, kamu hizmeti niteliğini zayıflatma ya da kamu hizmeti olmaktan
çıkarılma duruma getirilmeye çalışıldığı görüntüsü vermektedir.
Üniversiteler, eğitimin toplumsal bir olgu olarak ele alındığı mekânlar
olmaktan çıkartılıp, tek boyutlu yani sadece sermayenin “etkinlik/kârlılık” iş
yaptığı “ekonomik mekanlar” hâline getirilme riskiyle karşı karşıya
kalabilmektedir.
Küreselleşmeyle birlikte toplumsal anlamda ise toplumsal ihtiyaçlar çevresinde
tanımlanan eğitimin amaçları, bunlardan daha ziyade piyasanın amaçlarına
göre şekillenmeye başlamıştır. Bu durum aynı zamanda neoliberalizm
sürecinin Türkiye’de de etkinleştiğini göstermiştir.
Türkiye’de eğitimde reform girişimleri, sistemin özüne dokunmadan, siyasal
çıkar elde etmek amacıyla bütünlükten uzak yapılmakta ve bu yüzden
beklentileri karşılayamamaktadır.
Amaçlarımız > Özet
Eğitime yönelik temel kuramsal yaklaşımları özetlemek.
İşlevselci yaklaşıma göre, eğitim kurumunun işlevi, toplumsal sürekliliğin
sağlanması için gerekli norm ve değerlerin aktarılmasıdır. İşlevselci yaklaşım,
çağdaş toplumlarda belirli statü ve konumlara ilerlemede bireysel yetenek ve
çaba toplumsal kökenden daha önemli olduğu için, eğitim, uzmanlaşmayı
sağlayarak ve bireyleri yeteneklerine göre sınıflandırarak “iyi” eğitimli olanların
“daha iyi” mesleki konumları elde etmelerine olanak tanıyacağını iddia
etmektedir. İşlevselciliğe göre, eğitim ve okullar kişinin statüsünü aile
kökeninden ziyade çabayla yeteneğin belirlediği bir fırsat eşitliği toplumunun
yaratılmasına yardımcı olmaktadır. İşlevselci kurama göre eğitim, mevcut
17
toplum değerlerinin korunması ve sürdürülmesini sağlayan bir toplumsal
kurum iken, çatışmacı kuramda toplumsal, ekonomik
ve politik düzenin bir parçası olarak toplumda var olan eşitsizlikleri yeniden
üreten ve meşrulaştıran bir kurumdur.
Çatışmacı kuram, eğitimin devletin temel ideolojik aygıtlarından biri olduğunu
ve çocuğun “etkiye en açık” olduğu çağda, eğitim yoluyla, sınıflı toplumlarda
yerine getirmesi gereken toplumsal role uygun ideolojiyle donatıldığını,
toplumsal sınıflarına uygun işler için eğitildiklerini vurgulamaktadır. Eğitimin
bireylerin kültürel sermayelerinin yeniden
üretmelerini sağladığını düşünen yeni üretim kuramının temsilcisi ise
Bourdieu’dur. Bourdieu’ya göre, eğitimle kazanılan kültürel sermaye,
toplumdaki ayrıcalıklı gruplardan aktarılan ve sahip olunan beceri ve
yeteneklerin toplamıyla ilgilidir. Kültürel sermaye (eğitim, dil gibi), sosyal
sermaye (sosyal bağlar ve iletişim) ve ekonomik sermaye
(para ve diğer maddi kaynaklara sahip olma) hem aileden aktarım yoluyla hem
de resmî eğitimle elde edilebilir.
Kültürel sermaye, bireylerin ya da grupların eğitim başarısı ve sosyal
statülerine ailenin geçmişinin (background) ve eğitimin katkısını ifade eder.
Örneğin, yükseköğrenim görme hakkına sahip olanlar, kültürel ayrıcalıkları
nedeniyle toplumda daha fazla kabul görme statüsü elde ederler.
Eğitim alanında fırsat eşitliğinin anlamını açıklamak.
Eğitimi, içerik ve biçim olarak, insanlar arasındaki doğal farklılıklara göre
biçimlenmesi gereken bireysel bir tercih olarak gören işlevselci yaklaşım,
eğitimde eşitliği “eğitimde fırsat eşitliği”ne indirgemektedir. Yeteneğe vurgu
yapan “fırsat eşitliği” ilkesi toplumsal, siyasal ve ekonomik kökenlerine
bakılmaksızın herkesin yetenek ve becerileri ölçüsünde yarışabileceğini
öngörmektedir.” Fırsat eşitliği”, mevcut eşitsizliklerin ortadan kaldırıldığı ve
dolayısıyla eğitimsel eşitliğin sağlandığı bir durumu ifade etmez. “Fırsat eşitliği”
politikaları, eşitliğin kendisini değil, fırsatını sunmakta, sunduğu fırsatlarla
farklılık ve eşitsizliğe yol açmaktadır. Kendi içinde çelişkili bir kavram olan fırsat
eşitliği, eşitsizliği gerektirmektedir. Sonuç olarak, eğitimin ilkeleri arasında yer
alan “fırsat eşitliği” anlayışı yerine, sınıflar,
cinsiyetler, bölgeler arasındaki ekonomik, toplumsal ve kültürel eşitsizliklerin
giderilmesini de içeren bir “eşitlik” anlayışı getirilmelidir. Çünkü eğitim
alanında yaşanan eşitsizliklerin temelinde başta ekonomi olmak üzere eğitimi
etkileyen alanlarda görülen eşitsizlikler yatmaktadır.
18
Cumhuriyet Dönemi eğitim politikalarının temel hedeflerini özetlemek.
Cumhuriyet kadroları eğitimden bir yandan yeni topluma uygun ve rejimi
güçlendirecek insan yetiştirme görevi beklenirken, diğer yandan özellikle
kapitalizmin giderek güçlenmesiyle, ekonomik amaçlara hizmet edecek insan
gücü yetiştirmek eğitimin temel işlevi hâline gelmiştir. Yeni bir rejimin
kurulmasında, yeni bir toplumsal düzenin oluşturulmasında, yeni bir değerler
sisteminin yerleştirilmesinde, ulusal bilincin uyandırılmasında ve gerekli
ekonomik kalkınmanın ger- çekleştirilmesinde Atatürk ve Cumhuriyet kadroları
en büyük sorumluluğu eğitime vermiş ve okulları en güçlü değişim
mekanizmaları olarak görmüştür. Cumhuriyet Dönemi boyunca, eğitim ulusal
bilinçlenmenin en önemli aracı olmuştur. Okulları, öğretmenleri, program ve
yapılarıyla eğitim sistemi ulusal, laik ve demokratik bir özü gerçekleştirecekti.
Türkiyede’ki millî eğitimin temel sorun alanlarını finansman, öğretmen
yetiştirme, fiziki donanım ve altyapı ve sınav sistemi açılarından analiz etmek.
Okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde yaklaşık 5 milyon çocuk ve genç çağ
nüfusu içinde olmasına rağmen eğitim hakkından yararlanamamaktadır. Bunun
eğitimin finansmanı ile ilgili olduğu da düşünülmektedir. Eğitime yapılan kamu
harcamaları açısından Türkiye eğitime en az kamu kaynağı ayıran OECD
ülkesidir. İstatistiki verilere göre Türkiye’de ilköğretim düzeyinde kamu
kaynaklı öğrenci başına harcama, OECD ortalamasının beşte biri kadardır.
Ortaöğretim düzeyinde ise Türkiye’nin yaptığı harcama, OECD ülkeleri
ortalamasının yaklaşık dörtte biridir. Derslik ve fiziki donanım yetersizlikleri
yüzünden sınıf mevcutları büyük kentlerde ortalama 40-45 civarındadır.
Sınıfların kalabalık olması eğitimin niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Ders kitaplarının içeriğinde bilimsel olmayan, ayrımcı ve cinsiyetçi ögeler söz
konusu olmaktadır.
Ayrıca, iş güvencesiz çalışmayı esas alan geçici ve sözleşmeli öğretmenlik
uygulaması giderek yaygınlaşması eğitim sürecinin niteliksizleşmesine yol
açmaktadır. Son olarak Türkiye’de eğitim, özellikle yükseköğretim, alt
toplumsal sınıflar için bir kurtuluş yolu olarak görülmekte ve bunun yolu da
Yükseköğretime Geçiş Sınavı’dan geçmektedir. Sınav başarısı ile kişinin sınıfsal
konumu, sosyoekonomik kökeni, “kültürel sermayesi”, mezun olduğu okul
türü, geldiği bölge arasındaki ilişki görünmez olmaktadır. Türkiye’de yapılan
birçok araştırma sınav başarısı ve öğrencinin sosyoekonomik kökeni, bitirdiği
19
okul türü, anne-babalarının eğitim durumu, geldiği coğrafi bölge arasında bir
ilişki olduğunu ortaya koymaktadır.
Küreselleşmenin Türkiye’deki eğitim sistemine etkilerini değerlendirmek.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de küreselleşme ve teknolojideki devasa
ilerlemeyle birlikte “bilgi” ön plana çıkmaktadır. Artık sanayi toplumunun
ötesine geçildiği iddiaları ile fiziki sermaye ile birlikte bilgi de önemli bir unsur
olarak ortaya çıkmıştır. Söz konusu bilgi ve bu bilginin üretilmesi, sistemin
devamlılığını sağlamada anahtar bir rol oynamaktadır. Bu kadar değerli olan
bir şeyin kamu malı olarak telaffuz edilip herkese parasız olarak verilmesi
ve/veya öğretilmesi tartışma konusu hâline getirilmektedir. Dolayısıyla, bilginin
de piyasada alınıp satılan bir ticari meta hâline gelmesi söz konusu olmuştur.
Aynı zamanda, söz konusu bilginin üretilmesi süreci olan eğitim/öğretimin de
metalaşması söz konusudur.
Küreselleşmeyle birlikte önemli bir eğilim de öğrencilerin bir katılımcı değil,
“müşteri” olarak görülmesidir. Eğitim sistemleri daha fazla piyasa merkezli
olmaya yönelmek zorunda bırakılmaktadır. Ülkelerin kamusal bütçeden eğitim
için ayırdıkları kaynakları giderek azaltmaları ile de beslenerek okullar ve
piyasa arasındaki ilişki eğitim sürecinin
toplumun amaçlarından piyasanın amaçlarını gerçekleştirmeye doğru değişme
göstermektedir.
Sıra Sizde
Eğitim şuralarının amacı ve niteliğini araştırınız.
Eğitim şuraları ülkedeki eğitimin, toplum ve dünyanın değişim şart ve
doğrultusunda planlama, düzenleme ve yeniden yapılanmasına yardımcı
olmak üzere bürokrasi, siyaset ve bilim çevrelerinin önde gelen kişilerin
20
katıldığı yüksek danışma toplantılarıdır. Eğitim kamuoyunda şuraların “bir
sistem arayışı” içinde geçtiği yolunda genel bir
değerlendirme yapılmaktadır. Bu toplantılarda sistem arayışından çok, mevcut
uygulamalardaki açıklar ile dönemlere özgü sosyokültürel ve pedagojik
sorunları Türkiye’de eğitimin güncel ve ivedi sorunları olarak sistemin öncelikli
gündemi olmuştur.
AB ülkeleri eğitim sistemlerinde nitelik belirlemede kullanılan eğitsel nitelik
göstergelerini araştırınız.
Avrupa eğitim sistemlerinde nitelik değerlendirme ve kıyaslamada kullanmak
üzere belirlenen temel göstergeler 4 temel alanda toplam 16 tanedir. Bu
alanlar ve kapsadığı göstergeler şunlardır: (1) Bilgi-Beceri: Matematik, Okuma,
Fen, Bilgi ve İletişim Teknolojileri (ICT), Yabancı Diller, Öğrenmeyi Öğrenme,
Sosyal Bilgiler/Yurttaşlık; (2) Başarı ve Üst
Eğime Katılma: Okuldan ayrılma, Ortaöğretimin tamamlanması, Yüksek Öğretime
katılma; (3) Örgün Eğitimin İzlenmesi: Okulda verilen eğitimin
değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi, Aile katılımı; (4) Kaynaklar ve Yapılar:
Öğretmenlerin eğitimi ve yetiştirilmesi, Okulöncesi eğitime katılma, Bilgisayar
başına düşen öğrenci sayısı, Öğrenci başına düşen eğitim harcamaları (Aksoy,
2003: 56).
Küreselleşme sürecinin üniversite kurumuna etkilerini araştırınız.
Yeni meta üretimini sağlayacak veya meta üretiminde verimliliği artıracak
teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin söz konusu küreselleşme
süreçte yaşamsal bir hâl almasıyla birlikte yüksek vasıflı kafa emeğine duyulan
ihtiyaç da artmıştır. Bu süreç ise eğitimin, teknolojinin gereklerine mutlak bir
şekilde tabi kılınmasını doğurmuştur. Bu
noktada üniversiteler ile sermaye arasındaki ilişkinin önemi ortaya
çıkmaktadır. Şirketlerin kendi iç örgütlenmelerinde yaptıkları değişikliklerle
kurdukları ve üniversitelerden transfer ettikleri araştırmacıların yer aldığı
araştırma-geliştirme bölümleri bir süre sonra yetersiz kalınca, üniversitelerdeki
bilimsel faaliyetten azami faydayı sağlayabilmek için üniversite ve sanayi
arasında organik ilişkiler kurulmuştur (Özuğurlu, 2006). Artık üniversitelerdeki
bilimsel
çalışmalarda hangi soruların peşine düşüleceğini, hangi problemlerin
inceleneceğini, ne tür çözümlerin aranacağını ve ne tip sonuçlar çıkarılması

gerektiğini kendi çıkarları peşindeki sermayenin güdümündeki bu organik yapı
belirleyecektir (Çam, 2006: 68).
 
Üst