AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE İktisat Tarihi Ders Özeti (Vize Tamamı)

Moderator
Mesajlar
419
Tepkime puanı
28
Puanları
18
İKTİSAT TARİHİ

1.ÜNİTE

İktisat Tarihi Biliminin Doğuşu ve Gelişimi

İktisat Tarihinin gelişimi ile ilgili farklı tarihle ileri sürülmüştür. Adam Smith’in meşhur Milletlerin Zenginliği adlı kitabının yayın tarihi olan 1776’dır.Bunun yanında ABD’de Harvard Üniversitesinde William J. Ashley için özel olarak ve dünyada ilk kez bir iktisat tarihi kürsüsünün kurulduğu 1892’dir.

İktisat tarihinin doğuşu Tarihçi Okula çok şey borçludur. En önemli temsilcileri
1-Gustave Schmoller, 2-Werner Sombart 3-Frederick List olan bu okul Klasik İktisat
*İktisat biliminin ilk kurucuları iktisadi düşünce literatüründe Klasik İktisatçılar olarak adlandırılırlar.
Tarihçi Okul, Klasik İktisat Okulunun soyut, tümdengelimci, statik, tarih dışı ve gerçekçi olmayan özelliklerini eleştiriyordu.
**Klasik İktisat Ekolünün “Tümdengelimci metoduna” Tarihçi Ekol itiraz etmektedir.
Tarihçi Ekole göre günümüzün iktisadi olgularını açıklayabilmek için tarihsel geçmişin doğru ve ayrıntılı bir analizine ihtiyaç vardır.
Tarihçi Ekole göre bir ülkenin coğrafi koşulları, doğal kaynakları, nüfusunun kültür düzeyi ile ahlaki ve dini tutumları, politik rejimi, iktisadi kurumları gibi bireyin iktisadi davranışları üzerinde geniş ve derin etkilerde bulunan özellikleri tarih içinde zamanla sürekli değişir.

Yeni İktisat Tarihi Okulu mensupları, başta iktisat teorisi olmak üzere toplum bilimlerinin kantitatif yöntemleri ile davranış modellerini tarih çalışmalarına başarılı bir şekilde uygulamışlardır.
1000 yıllarında ise Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra ortaya çıkan ekonomik gerileme nedeniyle Avrupa, kişi başına gelir itibariyle dünyanın diğer bölgelerinin gerisine düşmüştü.
1820 de dünyanın ekonomik açıdan en hızlı gelişen bölgeleri olan Batı Avrupa ve ABD’nin kişi başına geliri diğer bölgelerin 2 katıydı. Sanayileşmenin sonucunda ekonomik gelişmenin dinamik olduğu 1820-1998 da dünya nüfusu 5.6 kat artmasına rağmen kişi başına gelir 8.5 katına yükselebilmiştir.
-Batı Avrupa,ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya gibi dünyanın en büyük ekonomilerinde kişi başı gelirlerde artış 19 kata ulaşırken,dünyanın geri kalan bölgelerinde 5.4 katı düzeyinde kalmıştır.
En zengin ülke (İsviçre) ile en yoksul ülke (Mozambik) arasındaki fark 400’e 1 düzeyindedir.

**Günümüz dünyasının en temel ekonomik problemlerinden biri iktisadi gelişmişlik farklılığı, ya da başka bir ifadeyle eşitsiz gelişme olgusudur.
İktisatçıların ve Tarihçilerin İktisat Tarihine Bakışı
İktisat tarihiyle yakından alakalı iki bilim dalı iktisat ve tarih bilimleridir.
John Clapham iktisat tarihinin “geçmişin sosyal kurumlarının ekonomik yönlerini araştıran” bir bilim olduğunu belirtmiştir.
G. Unwin, iktisat tarihini “yazılı tarih boyunca insanoğlunun içinde bulunduğu iktisadi şartları araştıran”;
N. S. B. Gras ise, “iktisadi olayları kronolojik olarak sıralayan ve bu olaylar arasındaki ilişkileri ortaya çıkaran” bir bilim olarak tanımlamışlardır.
R. Hicks’e göre, “iktisat tarihi geçmiş çağların uygulamalı iktisadıdır”.
Eli Heckscher ise, iktisat tarihinin amacının “kıt ve yetersiz kaynakların insanların amaçları uğrunda çağlar boyunca nasıl kullanıldığının ve bu alandaki değişmelerin insan hayatını ve toplumları ne şekilde etkilediğinin araştırılması” olduğunu belirtmiştir.

İktisat Tarihinin Konusu ve Görevi
**İktisat tarihinin temel görevi, ekonomilerin performanslarında ve yapılarında uzun dönemde meydana gelen önemli değişmeleri açıklamaktır.
Günümüzde en yaygın ekonomi örnekleri milli ekonomilerdir.
Performans kavramıyla, ne kadar üretim yapıldığı, maliyetlerin ve faydaların nasıl dağıldığı ve üretimin istikrarlı olup olmadığı gibi iktisatçıların da ilgi alanlarını teşkil eden konular kastedilmektedir.
İktisatçılar üretimi sağlayan faktörleri toprak, emek ve sermaye olmak üzere üçe ayırırlar. Ayrıca bu üçünü bir araya getirerek organize etme çabası ve yeteneğini ifade etmek üzere “girişimcilik” dördüncü bir üretim faktörü olarak kabul edilir.

**Bir ekonomide uzun dönemde toplam üretimde ortaya çıkan değişmenin hız ve oranı nüfus, kaynaklar, teknoloji ile sosyal ve iktisadi kurumlar gibi yapısal özelliklerin bir fonksiyonu olarak değişecektir.
Kurumsal Yenilikler
Organize pazarlar, --Madeni para, --Patentler, --Sigorta -Çeşitli teşebbüs
Ekonomik gelişmeyi teknolojik değişme ile sosyal ve ekonomik kurumlar arasındaki sürekli mücadele ve gerilimin ürünü olarak gören bir teoriye göre teknolojik değişme dinamik ve ilerletici, kurumlar ise değişime karşı dirençli unsurlardır.

Bir ekonomide uzun dönemde toplam üretimde Değişimin Hızı
Nüfus,kaynaklar,teknoloji,sosyal,iktisadi kurumlar vb.yapısal özelliklerin bir fonksiyonu olarak değişecektir. Nüfus kavramı sadece toplam miktarını değil, aynı zamanda yaş ve cinsiyet bileşimi, biyolojik özellikleri, bilgi ve yetenekleri, vb pek çok özelliğini de kapsamaktadır.
Thomas Malthus uzun dönemde nüfusun kaynaklardan daha hızlı artacağını ve böylece bir kaynak yetersizliğinin kaçınılmaz olacağını ileri sürmüştür.
Malthus’ün açıklamasını tersine çeviren Ester Boserup’a göre nüfus artışı teknolojik değişimi uyararak kaynakların geliştirilmesini sağlar.
Teknolojik yenilikler ekonomik değişme ve gelişmenin en dinamik kaynağı olmuştur. Kurumların en önemli sosyal fonksiyonu devamlılık ve istikrara olan katkısıdır.

TARIM DEVRİMİ
Büyümeyi mümkün kılan iki köklü değişim
1-İlki M. Ö. 8. bin yılda ortaya çıkan ve daha önce avcılık ve toplayıcılıkla geçinen insan gruplarını çiftçi ve çoban toplumlarına dönüştüren Tarım Devrimi;
2-İkincisi ise 18. yüzyılda başlayan ve iki yüzyıl içinde dünyanın tarımla uğraşan nüfusunu köklü biçimde azaltarak insanı artan ölçüde hizmet ve mamul mal üreticisi haline getiren Sanayi Devrimi’dir.
**Yaklaşık 10.000 yıl önce insanlar yerleşik tarıma geçtiler.Bu gelişme Neolitik Devrime zemin hazırladı.

Tarım Devrimini Açıklayan Teoriler
İnsan niçin, nerede, ne zaman ve nasıl tarıma geçti?Cevabı
1-• Ünlü İlk çağ tarihçisi Gordon Childe’a göre, bundan 10 -12 binyıl önce gerçekleşen son küresel buzlanma döneminde Avrasya ve Kuzey Amerika’daki iklim kötüleşmesi sonucu Kuzey yarımkürede avcı insanların temel beslenme kaynaklarını oluşturan memeli hayvanların pek çoğu yok oldu. Childe’ın bu teorisi, belirli tür hayvanların ve bitkilerin yok olması sonucu doğal kaynaklarda meydana gelen bir azalmadan doğan çevre değişimini hareket noktası olarak almaktadır.
2-•İkinci teori Robert J. Braidwood -çekirdek alan teorisidir.Teoriye göre, insanın doğal çevresindeki hayvan ve bitkileri daha iyi tanımasını sağlayan bir kültürel gelişme Tarım Devrimine yol açmıştır
3-Lewis R. Binford tarafından geliştirilen üçüncü bir teori tarıma geçişi açıklamakta hareket noktası olarak nüfus artışını almıştır. Göçlerle meydana gelen nüfus yığılması, doğal kaynaklar üzerinde bir baskı oluşturmuş ve hayatta kalabilmek için rakip gruplar arasında bir mücadele başlamıştı.

**Lewis R. Binford tarafından geliştirilen teorinin hareket noktası nüfus artışıdır.
**Childe, iklimin kötüleşmesi sonucu ortaya çıkan çevre değişimini esas almaktadır.
**Yerleşik tarımın başlangıcını açıklamada en tanınan teoriler, Childe, Braidwood ve Binford’a aittir.

Tarımın Yayılması ve Gelişmeler
Tarıma geçişte büyük gelişme ilk, M.Ö. 8000’lerde Akdeniz’in doğu ucundan başlayıp Kuzey Irak, Suriye, Fırat ve Dicle vadilerini kapsayacak şekilde Basra körfezine uzanan Bereketli Hilal bölgesindedir.
-Koyun ve keçi, beslenmek üzere ilk evcilleştirilen hayvanlar oldu.
Hayvanlar tarafından çekilen sabanlar ise ilk kez M.Ö. 4. veya 3. binyılda ortaya çıktı.Neolitik devrimin yayıldığı bölgelerde İlk kez insanlar sürekli yerleşim yerlerinde yaşamaya başladılar.

**Yerleşik köy hayatı yaş ve cinsiyete dayalı iş bölümüne göre daha ileri bir uzmanlaşmaya imkân verdi.
M.Ö. 4. binyılda Nil vadisine ve bir sonraki binyılda da İndus vadisine ulaşan tarım M.Ö. 2500’de ise Tuna Vadisi’ne, Batı Akdeniz’e, Güney Rusya’ya ve muhtemelen Çin’e yayıldı.Güney Rusya ve Orta Asya’nın kurak steplerinde neolitik çapa tarımı yerine hayvancılık gelişti. At muhtemelen bu bölgede 3. binyılda ehlileştirildi.
İlk tarım toplumlarında ekonomik ve sosyal organizasyonun temel birimi 50- 300 nüfusu sahip 10-50 aileden oluşan köy topluluğu idi. Ortalama insan ömrü muhtemelen 25 yılı aşmıyordu.
İkinci binyılın en önemli teknolojik başarısı M.Ö. 1400-1200 yılları arasında demir cevherini eritilmesidir.

Tarım Devriminin Sonuçları
• Nüfus arttı
•Zamanla avcılık ve toplayıcılıktan çiftçiliğe doğru geçiş oldu.Tarım hakim,yerleşik hayat da göçebeleşti
•Teknolojik gelişme alanında büyük adımlar atıldı. 8 binyıl içinde bronz çağının yerini demir çağı aldı.
•Ticaret gelişti ve genişledi.
•Şehirler ilk kez gelişti, büyüklükleri artarken fonksiyonları karmaşıklaştı,tüm Akdeniz dünyasına yayıldı.
• Çeşitli ekonomik organizasyon tipleri doğdu.
• Gelir dağılımında eşitsizlik önemli ölçüde arttı.
• Komünal mülkiyet tipi doğdu ve zamanla yerini yeniden dağıtıcı ekonomilerde devlet mülkiyetine, piyasa ekonomilerinde ise özel mülkiyete bıraktı.
**Nüfusun artış oranı on binde 0.07-0.15 idi. Tarım Devriminden sonra binde 0.36’ya yükseldi.

İLK MEDENİYETLERDEN KLASİK DÖNEME İLK CAĞ EKONOMİLERİ
Sürekli tarım yapılabilen Bölgeler Fırat ve Dicle arasındaki bölge ile Mısır’ın Nil kıyısıdır.
Mezopotamya ve Mısır bu özellikleriyle şehir devriminin de öncüleri oldular ve ilk uygarlıklar da bu bölgelerde ortaya çıktı.

Mezopotamya
Kalabalık nüfusu, canlı şehirleri, anıtsal mimari eserleri, dini, sanatsal ve edebi gelenekleriyle binlerce yıl geçmiş uygarlıkları etkileyen Sümer uygarlığının ekonomik temeli yüksek verimli tarımıydı.Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki Aşağı Mezopotamya, Yakın ve Orta Doğu’nun en yoğun nüfuslu bölgesi haline geldi. Uzak mesafeli ticaret Mezopotamya’da önemli ve hayati bir rol oynuyordu. Mezopotamya şehir devletlerinin başta maden olmak üzere çeşitli hammaddeler için kurdukları ticari ilişkiler Mısır’da, Doğu Akdeniz ve Ege bölgesinde, Anadolu’da ve İndus Vadisi’nde yeni uygarlıkların oluşumunu teşvik etti. Mısır ve İndus Vadisi uygarlıkları da varlıklarını Mezopotamya gibi bölgelerindeki büyük nehirlerin
su baskınlarını kontrol ederek tarımsal üretimde kullanabilmelerine borçluydular.
Sümer’in uygarlığa en önemli katkısı yazının icat edilmesiydi.İlk Sümer şehirlerinde ekonomik ve siyasi organizasyon işlevi dini esaslı bir hiyerarşi tarafından yerine getiriliyordu.Ağırlıklar ve ölçüler sistematik hale getirildi, başlangıç düzeyinde matematik ve bilim doğdu.


**Mezopotamya uygarlığının karakteristik özelliği olan yazı, bürokratik bir organizasyonun önemli bir buluşa öncülük etmesinin tarihteki nadir örneklerinden biridir.

Mısır
*Mezopotamya’da topraklar özel mülkiyet altında iken tüm Mısır toprakları Firavun’un mülkiyetindeydi. Mısır uygarlığı yönetim, sanat, din ve ekonomi alanlarında olgunluk düzeyine ulaştı ve bu özelliklerini Hristiyanlığın başlangıç dönemlerine kadar uzun bir süre korudu. Vergiler ve kiralar tüm ekili topraklardan düzenli bir şekilde Firavun adına toplanıyordu. Bazı değerli mallarda hükümet, tam bir tekel kurmuştu ve üreticiden sabit bir fiyatla satın aldığı bu malları içeride ve dışarıda daha yüksek fiyatlarla satıyordu.Bu nedenle Mezopotamya’da olduğu gibi bağımsız bir zengin tüccar sınıfı doğmamıştı.

Akdeniz Dünyasında Ticaret ve Ekonomik Gelişme
Finikeliler Akdeniz’in ilk uzman gemicileri ve tüccarlarıydı. Sümer ve Yukarı Mısır arasındaki ticarete aracılık eden Finikeliler, Firavun’un resmi tüccarları olarak Mısır’ın ticareti üzerinde tekel kurmuşlardı. İlk Çağ toplumları arasında en tüccarlarıydı.Ticari faaliyetleri, hiyeroglif ve çivi yazısının yerine alfabeyi ve bir dizi ticari tekniği geliştirmelerini mümkün kıldı. Finikeliler ticareti geliştirmek ve ana yurtlarındaki nüfus baskısını azaltmak için Kuzey Afrika kıyılarında ve Batı Akdeniz’de koloniler kurdular.
Akdeniz dünyasının ilk büyük uygarlığı Yunan uygarlığıydı. Yunanistan’da siyasi hayatın önemli bir özelliği, polis adı verilen şehir devletleri arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen mücadeleydi. Akdeniz’in Finikelilerden sonraki diğer büyük tüccarları Yunanlılardı.
Efsanelere göre bu ilk paraları Frikya ya da Lidya kralı bastırmıştı. Ancak ilk madeni paralar Yunan kıyı şehirlerinde bazı müteşebbis tüccar veya bankerlerce bir reklam aracı olarak bastırılmıştı.
Yunan şehirlerinin ekonomik refahının en önemli nedeni, üretim faktörleri üzerinde etkin bir mülkiyet hakları sistemi kurmayı ve buna uygun bir hukuki çerçeve meydana getirmeyi başarmasıydı.

M.Ö.334:Makedonyalılar,İskender önderliğinde,Türkistan,Mısır ve Hindistan’a kadar fetihlere giriştiler.
Helenizm Dönemi: Yunan ve Doğu medeniyetlerinin karışmasından doğan ve İskender’in ölümünden, Roma dönemine kadar süren çağdır.
**Helenistik dönemde ekonominin en göze çarpan özelliği, üretim ve bölüşüm üzerinde Doğu’ya özgü devlet kontrolü uygulamalarının benimsenmesiydi.
Roma’dan önce muhtemelen 500.000 nüfusuyla dünyanın en büyük şehri olan İskenderiye, aynı zamanda önemli bir ticaret merkeziydi.
Afrika’dan fildişi ve devekuşu tüyü, Arabistan ve İran’dan halılar, Baltık’tan kehribar, Hindistan’dan pamuk ve Çin’den ipek gibi yüzlerce temel ve lüks malın değişimi yapılıyordu.
--Helenistik çağ, eski dünyada başarılmış bölgesel ekonomik bağımlılık ve ihtisaslaşmanın en yüksek düzeyine ulaştı.
İlk Çağ ekonomilerinin çöküşünü hazırlayan başlıca neden, nüfus artışı ve bunu izleyen tarımda azalan verim olgusudur.

ROMA İMPARATORLUĞU’NUN EKONOMİSİ
Roma şehir toplumu, başında bir kral ve yönetimi elinde bulunduran askeri patrici ile küçük toprak
sahipleri, kiracı çiftçiler, esnaf ve tüccarın meydana getirdiği kalabalık pleb sınıflardır.
Roma şehir devleti önce diğer İtalyan şehirlerini egemenliği altına aldı ve en büyük siyasi rakibi olan Kartaca’yı ağır bir yenilgiye uğratarak bertaraf ettikten sonra M.Ö. 1. yüzyıl ortalarında bir Akdeniz imparatorluğu haline geldi.


Genişleme Döneminde Roma Ekonomisi
Nüfus: 2. yüzyılın ortasında 50 milyona ulaşan nüfusu dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturmaktaydı.İmparatorlukta ortalama nüfus yoğunluğu 16 kişi idi. İtalya, imparatorluğun en
yoğun nüfuslu bölgesi olmakla birlikte nüfusu 6 ya da 8 milyonu aşmıyordu. Ölüm oranı oldukça yüksek, hayat süresi kısaydı. Yetişkinler için bile ortalama hayat süresi sadece 30-35 yıldı.

Tarım
Teknik açıdan Roma tarımı geriydi. Kölelik, yeniliği önleyici bir faktördü. İhtisaslaşmanın örneği Sicilya, Kuzey Afrika ve Mısır’daki buğday tarımıydı.Bu bölgelerin tahıl tarlaları, Roma ve İstanbul’u besliyordu.
İtalya’nın kırsal nüfusu kendi sahibi ya da kiracısı oldukları toprakları işleyen bağımsız köylülerden oluşuyordu. Pön savaşları ve özellikle de Anibal’in seferleri, bu sosyal yapıda önemli değişmeye yol açtı.
Latifundia: İş gücünü kölelerle sağlayan ve kar amacıyla üretim yapan büyük çiftliklerdir.

Şehirler
İmparatorluğun şehirli nüfus oranı 1. yüzyılda %5 civarındaydı. Muhtemelen 19. yüzyıla kadar dünyanın böylesine geniş bir bölgesi bu denli şehirleşmemişti. İmparatorluğun sayıları 2.000’i bulan şehirlerinin önemli bir bölümü mahalli yönetim merkezleriydi. Ortalama şehir büyüklüğü 6.000 kişiden fazla değildi.

Ticaret
Roma İmparatorluğu’nun ekonomik gelişmeye en önemli katkısı Akdeniz’de uzun bir dönem barış ve düzeni sağlamasıydı.İmparatorluğun büyük bir bölümünde geçerli olan geçimlik ekonomi, büyük
bir ticaret hacminin doğmasına imkân vermiyordu.

Geçimlik Ekonomi: Üretimin esas olarak öz tüketim için yapıldığı, yaşam standardının temel ihtiyaçların ötesini karşılamadığı, marjinal prodüktivitenin çok düşük olduğu bir ekonomidir
--Mısır, Kuzey Afrika ve Sicilya’dan buğday taşımak üzere oluşturulan büyük filolar, imparatorluğun özel teşebbüse dayalı ekonomisinin en önemli istisnalarından biriydi.
Akdeniz ticaretinin en önemli kalemi tahıldı. Diğer önemli kalemler zeytinyağı ve muhtemelen
şaraptı. Mısır ve Kuzey Afrika buğdayın ana kaynağıydı. Zeytinyağı büyük ölçüde Güney İspanya’dan, inşa malzemeleri, özellikle de mermer Mısır, Anadolu ve Yunanistan’dan geliyordu.


Çanak çömlek, cam eşya, kaliteli yün, çeşitli süs eşyaları kara taşımasının yüksek maliyetlerini kaldırabilen başlıca mallardı.Suriyeli ve Yahudi tüccarlar Batılı müşterilerine Doğu’nun ipek, baharat ve süs eşyaları gibi lüks mallarını sağlıyorlardı.
-İmparatorluk istikrarlı para düzenine sahipti. Roma’nın altın parası Aureus, gümüş parası Denarius idi.

İmalat Faaliyetleri
İmparatorlukta önemli sanayi dallarından biri yaygın inşa faaliyetlerinden ötürü taş ocağı işletmeciliğiydi. Diğer sanayi kolu da madencilikti. Kurşun, borularda; bakır ve kalay, bronz yapımında; altın ve gümüş ise para basımında kullanılıyordu. En önemli maden kaynakları İspanya ve Alpler bölgesindeydi.
Dokuma imalat merkezleri de bulunmaktaydı. İtalya’daki Padova’nın bezleri, İspanya ve Galya’nın ise yünlü ve keten kumaşları özellikle şöhret bulmuştu.

Collegia: Ekonomiden çok sosyal amaçlı bu dernekler, üyelerine destek olma faaliyetlerinde bulunurlardı.
Roma dünyası, insan faaliyetinin diğer alanlarında oldukça başarılı olmasına rağmen, sınai teknoloji alanında hareketsiz kalmıştı. Bu teknolojik kısırlık, İlk Çağ medeniyetlerinin kültürel parlaklığıyla tam bir çelişki teşkil etmektedir. Bu konuda enteresan bir örnek su değirmenleridir.
Roma’nın bu teknolojik başarısızlığının önemli bir nedeni sosyo-ekonomik yapısıyla alakalıydı. Çoğu üretken faaliyetler, köleler ya da köleden farklı konumda olmayan köylülerce yapılıyordu.

**Çekirdek alan teorisine göre tarım ilk kez “Bereketli Hilal Bölgesi”nde ortaya çıkmıştır.
*Helenistik çağın ekonomik açıdan en göze çarpan özelliği “Devlet kontrolünün uygulanması” dır.
*Teknik açıdan Roma tarımının geriliği Kölelikle açıklanır.

Roma Ekonomisinin Gerilemesi
1-Birçok tarihçi ekonomik faktörlerin çöküşün kritik ve tayin edici olduğu konusunda birleşmişlerdir.
2-İmparatorluğun son dönemlerinde giderek artan bir problemi, Romalıların barbar olarak nitelendirdikleri Cermenler’e karşı kuzey sınırlarının korunmasıydı.
3-Askeri üstünlükteki bu nispi düşüşle birlikte imparatorluğun harcamaları da artmaktaydı.Doğu ile yapılan ticaretin sürekli açık vermesi, bu açığın kıymetli maden ihracı ile karşılanmasını gerektiriyordu..
4-Roma yönetimleri, karşılaştıkları bu problemlerin üstesinden gelmek için ekonomiyi zor şartlara iten çeşitli tedbirlere başvurdular. Öncelikle artan gelir ihtiyacını karşılayabilmek için vergiler ağırlaştırıldı.
5-Mali problemlerini çözme konusunda vergi gelirleri yetersiz kalan devlet bir çare olarak paranın ayarıyla oynadı ve değerini sürekli olarak düşürdü
6-Hızlı enflasyon reel vergi gelirlerinde önemli düşüşlere neden olduğundan vergilerin para yerine ürün ya da hizmet şeklinde toplanması yoluna gidildi.
7-Devlet, mali politikalarındaki bu değişmelere ek olarak iktisadi faaliyetlerin cereyan ettiği hukuki çerçeveye de müdahalelere girişti.


-Roma ekonomisinin daha önce gösterdiği dinamizmin temelinde yatan ve Roma hukukunda ifadesini bulan mülkiyet hakları sistemi ve özgürlüklerdir.
Kolonluk: Köylülerin toprağa bağlanmasıyla ortaya çıkan bu sistemde topraklarını terk edenler 30 yıl içinde zorla eski topraklarına geri getirilebilirlerdi.
-Batı Roma İmp.476’da Cermen karşısında yıkılması,bu süreci tamamladı ve Batı Avrupa’da küçük ölçekli siyasi-ekonomik birliklerin Orta Çağ boyunca bin yıl sürecek egemenliğini başlattı.

İktisat Tarihinin görevini Tanımlarken Kullanılan Performans Kavramları
a. Ne kadar üretim yapıldığı
b. Kişi başına hasıla artışı
c. Gelir dağılımında adalet
d. Üretimin istikrarlı olup olmaması

İKTİSAT TARİHİ

2.ÜNİTE


Avrupa’nın Coğrafi Özellikleri
Batı Avrupa dünyada ortalama yükseltisi en düşük olan bölgeydi. Kuzey ve Akdeniz Avrupası arasındaki bu sınır iklim farklılıkları ile birleşince, Avrupa’yı iki ayrı coğrafi bölgeye ayırıyordu. Avrupa’nın ovaları Baltık Denizi’ne, Kuzey Denizi’ne, Atlantik’e ve Akdeniz’e doğru oldukça yavaş akan nehirlerin de bulunduğu geniş alanları kapsar.
**Kuzey Batı Avrupa’nın kıyıları girintili çıkıntılı olup çok sayıda liman bulunmakta ve bu coğrafya denizciliği teşvik etmekteydi.
**Avrupa’da yeterli sayıda doğal engel politik bütünleşmeyi güçleştiriyordu. Bu nedenle küçük siyasi birimler daima yaşama şansı bulabilmişti.
Kuzey Avrupa maden kaynakları bakımından oldukça zengindi. Demir ve kömür gibi iki önemli kaynakları İngiliz adalarınından başlayarak Belçika ve Kuzey Fransa ile Orta Ren topraklarından doğuya doğru bir kemer üzerindeydi.Ayrıca Silezya’da ve diğer yerlerde sayısız ikincil kaynaklar vardı.

Orta Çağda Avrupa toplumunu, her bölgede farklı ölçüde dağılmış olan üç etki Söz konusudur.
• İlk etki karmaşık kültürü, kurumları ve gelenekleri ile Roma’nın mirasının etkisiydi. Bu etki kıtanın güney ve güneydoğu bölgelerinde daha belirgindi.
• İkinci etki, Avrupa topraklarına yerleşen ve yerli halkla kaynaşan ancak bazı karakteristik özelliklerini de koruyan Cermen istilacılarının etkileri idi. Bu etki ise kuzeyde daha belirgindi.
• Üçüncü etki, kilise kurumları.. Kilisenin etkisi din, politika ve ekonomide hissedilmekteydi.

Orta Çağın Ekonomik Dönemleri
1- 476 ile 1000 yılları arasındaki yaklaşık yarım binyıllık bir süreyi kapsayan ve Karanlık Çağ veya Erken Orta Çağ olarak adlandırılan dönemde Avrupa tam bir siyasi kargaşa ve ekonomik düşüş içindeydi.
2-İleri Orta Çağ olarak adlandırılan dönemde yaygın ve hızlı bir ekonomik kalkınma görüldü.
3-14. ve 15. yüzyıllarda (Geç Orta Çağ) ekonomik bir kriz yaşandı. Büyük ölçekli malikane tarımının, sanayinin ve uluslararası ticaretin gerilediği bu dönemde nüfus da salgın hastalıklar nedeniyle önemli ölçüde azaldı. Asiller arası savaşlar ve yaygın köylü isyanları bu krizin siyasi göstergeleriydi.

ORTA CAĞDA AVRUPA NÜFUSU
İhtiyaçlarda talebi etkileyen en önemli faktör, nüfusun büyüklüğü ile yaş yapısı ve cinsiyet dağılımıdır.
-Milli ölçekte ilk resmi nüfus sayımları ancak 19. yüzyılda başlamıştır.
1330 ve 1340’lara doğru Avrupa’nın nüfusu 80 milyondu. 1348’de büyük salgın geldi ve iki yıl içinde 25 milyon insanı silip süpürdü. Avrupa nüfusu 1347 ile 1400 arasında 80 milyondan 45 milyona düştü.

Orta Çağda Avrupa nüfusunun iki önemli özelliği vardı.
1-İlk olarak, Avrupa nüfusu genç bir nüfustu. Nüfus yapısı sürekli olarak genç yaş gruplarının lehineydi.
2-İkinci olarak da 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar süren artışlara rağmen Avrupa nüfusu nispeten azdı. Demografik genişlemenin en yüksek düzeyinde büyük ülkeler, 10-18 milyon arasında nüfusa sahipti.

Doğum Oranları
Sanayi öncesi bir ekonomide yani esas olarak zirai bir topluluğun her 1.000 nüfusa isabet eden canlı doğum sayısı olarak hesaplanan doğum oranları 35 ile 50 arasında değişecektir.
Orta Çağda Kuzeybatı Avrupa’da doğum oranları diğer toplumlara göre daha düşüktü. Kızların evlilik yaşı 25’ti. Doğum oranları binde 35’in üzerindeydi; binde 30’un altında değildi. Bu rakamlar doğum oranının binde 50-55 olan biyolojik sınırlara ulaşmasa da düşük olmadığını göstermektedir.

Ölüm Oranları
Doğal ölümlerin büyük bir oranını bebeklerle küçük çocuklar oluşturuyordu. Orta Çağda İngiltere’de her 1.000 bebeğin 218’i doğumdan sonraki 1 yıl içinde ölüyordu. Normal dönemlerde binde 38 veya 40’lık doğum oranına karşılık ölüm oranı binde 35 veya 37 düzeyindeydi. Böylece nüfus yavaş da olsa artmaktaydı.


Felaketlerin Ölüm Oranları Üzerine Etkileri
1-Savaşlar
2-Açlık ve Kıtlık: Sıradan insanlar gelirlerinin %60 ile 80’i arasında değişen önemli bir oranını yiyecekler için harcamalarına rağmen yeterince beslenemiyorlardı.
3-Salgın Hastalıklar: 1348 ile 1351 yılları arasında etkisini sürdüren ve Kara Ölüm olarak adlandırılan tehlikeli bir veba salgını, 80 milyon olan Avrupa nüfusunun 25 milyonunun ölümüne neden oldu. Genel olarak bir veba salgını, birkaç ay içinde nüfusun dörtte biri ile yarısı arasında bir kısmını öldürüyordu. Veba, salgın hastalıkların en trajik ve tahripkar olanıydı. Ancak tifüs, humma, dizanteri ve grip de sık rastlanan salgın hastalıklardandı.

ŞEHİRLERİN DOĞUŞU VE BÜYÜMESİ
10 ve 12. yüzyıllar arasında Avrupa’da şehirlerin yeniden doğuşu, Batı Avrupa tarihinde bir dönüm noktası oldu. %6’ya yükseldi.

Şehirlerin Büyümesinin Nedenleri
1-11. yüzyıldan itibaren gezginci tüccarın ve esnafın bu merkezlere yerleşmesiyle şehirler birer değişim ve imalat yeri haline geldi.
2-Bu büyümenin temelinde yığın halinde göç hareketi yatıyordu.
3-Şehir merkezlerinde doğum oranları, ölüm oranlarından bariz şekilde daha yüksek değildi.
4-İnsanlar biri çekici, diğeri itici iki gücün etkisiyle şehirlere göç ediyorlardı.şehir tamamen yeni ve dinamik bir dünya idi. şehir havası insanı hür yapar sözü bir atasözü haline gelmişti.
5-Şehirde tüm sosyal atmosfer ihtiraslı ve yetenekli bir kişiye sınıfına bakılmaksızın açıktı.

Orta Çağ Avrupa Şehirlerinin Özellikleri
*Şehirlerin doğuşunun önemli siyasi sonucu, feodal olmayan bir yönetim şeklinin ortaya çıkışıydı.
Yeni şehirlere, sakinlerinin sahip olacağı hürriyetleri belirten imtiyaznameler bağışlandı. Kendi kendilerine gelişen şehirler feodal lordlardan anlaşma ya da satın alma yoluyla aynı nitelikte imtiyaznameler elde ettiler. Şehir halkına bağışladığı özel hürriyetler farklılıklar gösterebiliyordu.
**Yeni kurulan şehirlerde yaşayanlara lordlar tarafından ayrıcalıkları içeren imtiyaznameler verildi.
Fransa ve İngiltere’de krallar da kasaba ve şehirlerin bu imtiyazlarının garantörü oldular. Böylece krallarla şehir halkı arasında bir iş birliği doğdu. Çünkü her ikisinin de menfaati feodal asillere karşıydı. Bu ittifak, Fransa ve İngiltere’de milli monarşilerin kurulmasının temelini oluşturdu.
Orta Çağ ve Rönesans dönemi Avrupa’sının özerk siyasi yapısı, şehirlerine asıl karakterini veriyor ve onu diğer bölgeler ve zamanlardaki şehirlerden tamamen değişik kılıyordu.
**Feodal dünyada tipik olarak dikey bir düzenleme geçerliydi. İnsanlar arasındaki ilişkileri fief ve hizmet, bağış ve bağlılık yemini, lord, vassal ve serf gibi kavramlar düzenlemekteydi.
**Orta Çağ şehrinin ve onunla birlikte yeni şehirli sınıfın ortaya çıkışı değerler sisteminde, yönetim tiplerinde, kişisel durumlar ve ilişkilerde, üretim ve değişimde, özetle sosyal ve ekonomik hayatın tüm sektörlerinde yol açtığı değişmelerle yeni ve modern Avrupa’nın temelini oluşturdu.

Teknolojik Değişmeler
a) Tarım Teknolojisiyle İlgili Değişmeler
b) Enerji Alanındaki Değişmeler
c) Çıkrık, Gözlük ve İlk Ateşli Silahlar –Mekanik Saat
d) Gemicilik ve Denizcilikle İlgili Gelişmeler
e) Matbaanın Yaygınlaşması
M.Ö. 2500 yılları civarında Batı dünyasında teknolojik ilerleme sona erdi.

Tarım Teknolojisiyle İlgili Değişmeler
6 ve 11. yüzyıllar arasında ortaya çıkan teknolojik yenilikler daha çok tarımla alakalıydı.Avrupa’da yaygınlaşmaları uzun bir zaman alan bu yeniliklerin en önemlileri ağır saban, üçlü tarla rotasyonu ve yeni bir at koşum sistemi ile çivili at nalıydı. Bu yenilikler birbirlerine destek olarak 1100 yıllarından sonra Kuzey Avrupa’da görülen zirai büyümenin temelini oluşturdu.
Ağır sabanın en büyük avantajı yumuşak topraklara göre daha verimli olan Kuzey Avrupa’nın yoğun, sert topraklarını tarıma elverişli hale getirmesiydi. ikinci önemli avantajı, bıçağı ile toprağı altüst ettiğinden ekilen topraklarda çapraz sürüm işlemini gereksiz kılarak insan emeğinden önemli tasarruf sağlamasıydı.
**İkili tarla rotasyonundan üçlü tarla rotasyonuna geçiş, köy topluluğunun üretimini %50 artırıyordu. Üçlü tarla rotasyonunun bir başka avantajı İlkbahardaki baklagiller türü ürünlerin ekimi sayesinde hem köylülere protein yönünden daha zengin bir beslenme rejimi sağlaması hem de toprağı azot bakımından güçlendirerek kış üretiminin verimliliğini yükseltmesiydi.
Atın öküzün yerini alması, daha pahalı, fakat buna karşılık daha etkin bir sermaye malının daha ucuz fakat daha az etkin bir sermaye aracının yerine ikame edilmesi demekti.


Enerji Alanındaki Değişmeler
Orta Çağda meydana gelen bir diğer önemli teknolojik yenilik de su ve rüzgar değirmenlerinin yaygınlaşmasıydı. Su ve rüzgar değirmenleri M.Ö. 1. yüzyıl gibi erken bir tarihte icat edildi.
--Rüzgar değirmenleri ise Avrupa’da ilk kez 12. yüzyılın sonlarında görüldü.
--Su ve rüzgar değirmenlerinin yaygınlaşması geleneksel dünyadan kurtuluşun başlangıcı ve böylece Sanayi Devriminin ilk habercisi oldu.

Çıkrık, Gözlük ve İlk Ateşli Silahlar
14. yüzyılın başlarında ilk ateşli toplar ve mekanik saatler ortaya çıktı. Çinliler barutu 11. yüzyılda biliyorlardı.Çin yönetimlerini dış istilalardan çok iç isyanlar korkuttuğundan baruttan silah olarak yararlanmayı düşünmediler. Avrupalılar ise barutla ateşli silahları icat ettiler.

Mekanik Saat
Birim zamanda elde edilen üretimi maksimize etmeyi ifade eden verimlilik fikri saatin bir yan ürünüydü. Müslüman saatçiler Avrupa’da hiçbir şeyin bilinmediği bir dönemde su saatleri yapıyorlardı. Böyle bir efsane saat, Harun Reşit tarafından Şarlman’a 800 yılları civarında hediye olarak gönderildi. 14. yüzyılın başlarında muhtemelen İtalya ve İngiltere’de ilk mekanik saatler icat edildi.

Gemicilik ve Denizcilikle İlgili Gelişmeler
Orta Çağın sonlarında gemi dizaynı ve inşası ile gemicilik araçlarında önemli teknolojik gelişmeler oldu. 1470’lerde ortalama gemi büyüklükleri 300 tona yükselmişti. 16. yüzyılın başlarında ise gemilerin çoğunluğunun kapasitesi 600-700 tona ulaşmıştı.

Matbaanın Yaygınlaşması ve Etkileri
İlk matbaa 9. yüzyılda Çin’de icat edildi. Onu etkin bir kitle üretim aracı haline getirenler Avrupalılar oldu. Ancak Çin’de matbaa yaygın bir şekilde kullanılsa da potansiyel imkânlarından tam olarak yararlanılamadı. Çince bir metnin basımı yaklaşık 5.000 karaktere gerek gösteriyordu.
-Matbaa Avrupa’ya ulaştığında, 26 harfi Latin alfabesi esas alındı. Gutenberg’in ilk kitabı bastığı 1455’ten kısa süre sonra 1480’de Batı Avrupa’da 100 ayrı şehirde matbaa bulunmaktaydı
--Kağıt da Çin’de icat edildi. 8. yüzyılda İslam dünyasında kağıt üretimi yaygınlaştı. Kağıdın parşömen ve papirüs gibi alternatif yazı araçlarına göre en önemli üstünlüğü üretim maliyetinin daha düşük olmasıydı.
Orta Çağ Avrupa’sındaki Teknolojik Gelişmelerin Genel Özellikleri
Ağır saban Slav orijinliydi. Rüzgar değirmenleri bir İran icadıydı. İplik yapımında kullanılan çıkrık Avrupa’ya gelmeden yüzyıl önce 11. yüzyılda Çinliler tarafından biliniyordu. Pusula kullanmayı Avrupalılar Müslüman Araplardan öğrendiler. Barut da bir Çin icadıydı

Teşebbüs ve Kredi Alanındaki Gelişmeler
Sanayi öncesi toplumlarda gelirlerin %2 ile 15’i arasında tasarruf edilebilir. Sanayileşmiş toplumlarda da bu oran %3 ile 20 arasında değişmektedir. Aradaki temel farklılık sanayileşmiş toplumlarda bu tasarruflar geniş kitlelerin yüksek tüketim düzeyleriyle birlikte gerçekleşirken, sanayi öncesi dönemde ancak toplumun büyük bir kesiminin son derece düşük hayat standartları sayesinde mümkün olmasıydı.
** 10. yüzyılda doğan ve daha sonra yaygınlaşan Commenda A, B’ye bir miktar sermayeyi bir iş için, genellikle de dış ticaret işi için borç olarak veriyordu. B, iş seyahatini tamamlayıp geri döndüğünde A’ya hesap veriyordu. Eğer bir zarar söz konusuysa bu zararlar A’ya yükleniyor; bir kar söz konusuysa dörtte üçü A’ya, dörtte biri B’ye ait oluyordu.
-Commenda’nın ekonomik önemi,likit fon sahiplerinin dolaylı da olsa üretim sürecine katılabilmesiydi.
Commenda Orta Çağ İtalya’sında bir tarafın sermayesi,diğer tarafın dış ticareti yürüttüğü ortaklık türü.
Kumpanya kan bağına sahip kişiler arasında kurulan bir ortaklık şekli olarak doğmuştu. Daha sonra ortaklığın içine yabancılar da alındı.
Poliçe, paranın bir bölgeden diğerine transferinin aracıydı. Tüccarların borçlarının ve sözleşmelerinin kayıt altına alınması, 14 ve 15. yüzyıllarda Kuzey Avrupa’da kredi ve ticaretin gelişmesini teşvik etti.
---On bir ve 13. yüzyıllar arasında Avrupa’da faiz oranları % 30’lardan % 10-12’lere indi. Bunun nedeni hem gelirlerin yükselmiş olması nedeniyle daha fazla tasarruf yapılabilmesi, hem de iş tekniklerindeki gelişmeler sayesinde artan tasarrufların tüketim ve üretim amacıyla daha kolaylıkla temin edilebilmesiydi.

Para Alanındaki Gelişmeler
Orta Çağ geleneğinde para basımı hakkı hazineye aitti. Krallar için para basmak bir egemenlik göstergesi olduğu kadar aynı zamanda ve daha çok da bir gelir kaynağı olarak önemliydi.
Sekizinci yüzyılın son çeyreğinde Şarlman bir para reformu yaparak yeni bir para sistemi getirmişti. Bu para (penny) 1.7 gram ağırlığında ve saf gümüşten olup 12 tanesi eski paranın birine (shilling) eşitti. 1 pound = 20 shilling = 240 penny. Yeni para sistemi çok basitti. Pound bir ağırlık, shilling eski bir paranın adıydı. Bunlar yalnızca hesabi paralardı. Orta Çağın sonlarına kadar bu değerlerde paralar basılmamıştı. Penny ise dolaşımdaki tek paraydı.


Cenova 1172 dolaylarında 4 penny değerinde gümüş bir madeni para bastırdı. Piza, Floransa ve Venedik de kendi paralarını bastılar. Diğer Avrupa devletleri de aynı yolu izlediler. Cenova ve Floransa 1252’de ve Venedik 1284’te 3.5 gram ağırlığında saf altından genovini, şorin ve duka paralarını bastılar.
Paranın madeni muhtevasındaki bozulmanın en önemli nedeni, altın ve gümüşün yeterli ölçüde elastik olmayan arzına karşılık bir yandan ekonominin daha çok paraya dayalı hale gelmesi, öte yandan da nüfusla gelirin artması nedeniyle para talebinin yükselmiş olmasıydı.
Portekizliler,Afrika’da iki altın üretim bölgesi olan Gine ve Altın Kıyısı’nı keşfettiler. Avrupa’da Trol ve Saksonya’da zengin gümüş yatakları bulundu. 15. yüzyılın sonlarına doğru bu madenlerin üretimi arttı.
Malikane: Bir şato ve çevresindeki topraklardan oluşan malikanenin işlevi köylünün güvenliğini, aristokrat sınıfın ise geçimini ve otoritesini sağlamaktı.

Malikanenin toprakları dört bölümden meydana geliyordu:
1-Yerleşim yeri, 2-Tarlalar, 3-Çayırlar 4-Koruluk ile ormanlar.
-M.S. 6. yy Slavlar tarafından kullanılan ağır sabanın 10. yy. gelmeden Kuzey Avrupa’da genel bir uygulama olduğu tahmin edilmektedir.Ağır saban,hafif sabana göre daha fazla sürtünmeye yol açtığından çekilmek için çoğunlukla 8 öküze gerek gösteriyordu.Hafif saban çapraz sürümü gerektirdiğinden Akdeniz Avrupa’sında tarlalar genellikle kare ya da kareye yakın dikdörtgen şeklindeydi.
**İkili tarla rotasyonunda, tarlaların bir bölümüne kış ekimi yapılıyor, diğer bölümü ise üretkenliğini yeniden kazanabilmesi için boş bırakılıyordu.
**Üçlü tarla rotasyonunda ise tarlalar üç ana kısma ayrılıyordu.
--Orta Çağda da kölelik varlığını devam ettirmişti. Ancak Orta Çağ malikanesinde tipik iş gücü organizasyonu, serfler ve sınırlı ölçüde de hür köylüler üzerine bina edilmişti. Serf köylü, köleden farklı olarak lordun kişisel mülkü değildi.
Angarya: Bir bütün işletmeye sahip olan her köylü rezervde genellikle haftada üç gün çalışmak ve bu iş için gerekli saban, öküz ve aletlerden kendi payına düşeni getirmek zorundaydı.
Rezerv (demense): Lordun doğrudan yararlandığı topraklardır.
--Pazar imkânlarının sınırlılığı, Orta Çağ malikanesinde angaryayı iş gücü organizasyonunun en etkin şekli haline getirmişti.

Zirai Genişleme
1000 yıllarından itibaren başlayan zirai genişleme iki şekilde kendini gösterdi
1-İlk olarak yeni topraklar tarıma açıldı.
2-İkinci olarak yaygın bir kolonizasyon faaliyetine girişildi.
Geç Orta Çağda Avrupa Tarımı
1348-51 yılları arasında görülen bir veba salgını, Avrupa’da yaklaşık 25 milyon insanın ölümüne yol açtı. Kara Ölüm olarak adlandırılan bu salgın 20. yüzyıldaki iki büyük savaş da dahil olmak üzere Batı dünyasının 2. binyılda karşı karşıya kaldığı en büyük felaketti. Batı Avrupa’da nüfusun dörtte birini yok etti. On beşinci yüzyıl ortalarında ücretlerin satın alma gücü 1350 öncesinin iki katına çıkmıştı. Bu nedenle Geç Orta Çağ emeğin altın çağı olarak nitelendirilmiştir.
**Geçimlik üretim yapan köylü, büyük ve verimli topraklara sahip olduğu için krizden kazançlı çıktı.

Orta Çağın İlk Yarısında Ticari Daralma
Pirenne’in iddiası, Akdeniz ticaretinin 5. yüzyıldaki Cermen istilaları yüzünden değil de 7. yüzyılın İslam fetihlerinden dolayı kesildiğidir.
Henri Pirenne, Akdeniz bölgesinde ticaretin 8. yüzyılın başlarına kadar genişleyerek devam ettiğini belirtti. Tezin ana kanıtlarından biri, Avrupa’ya hala Mısır’da yapılan papirüsün ithal edilebilmesiydi.
Pirenne’in tezine pek çok eleştiri yapıldı. Robert S. Lopez, Müslüman ilerlemesinin kültürel açıdan Cermen istilalarından daha etkili olduğunu kabul etmekle birlikte ekonomik konularda farklı açıklamalarda bulundu. Lopez’e göre, Müslümanların ilerlemesiyle Akdeniz ticaretinin kesilmesi şeklinde derhal etkisini gösteren bir sonucun ortaya çıktığını söylemek doğru değildir. Bu kopuş elli yıl kadar sonra oldu ve sebebi de Bizans ile İslam İmparatorluğu arasındaki düşmanlıktı.
Karolenjler döneminde barbar krallıkları döneminde olduğundan daha şiddetli bir ticari depresyon yaşandığı tezi bugün kabul edilmemektedir.

İleri Orta Çağda Ticaretin Büyümesi ve Çeşitlenmesi
-Avrupa 13. yüzyıldan itibaren satmak için yeni mallara sahipti. Doğu-Batı ticaretine hala Uzakdoğu’dan baharat, Çin’den porselen, Bizans’tan ipekli kumaşlar gibi lüks mallar hakimdi. Ancak daha hacimli mallar, bilhassa Kuzey Afrika’dan ham yün, Ortadoğu’dan şap ve boya maddeleri, İtalya ve Güney Fransa limanlarına ulaşmaya başlamıştı.


Avrupa’nın Doğu’ya ihracatı köle ve kıymetli madenlerden ibaretti. Avrupa’da önemli bir ticaret hareketi Kuzey ile Güney bölgeleri arasında cereyan ediyordu. Orta Çağda bu ticaret, özellikle de Almanya ve Aşağı Ülkeler ile İtayla arasındaki ticaret karadan gerçekleşiyordu. Gemi dizaynında ve denizcilik tekniklerinde ortaya çıkan gelişmelerin 15. yüzyılda köklü etkiler doğurmasından önce, Akdeniz ve Kuzey denizi arasındaki deniz yolu tehlikelerle doluydu. Bu yüzden Alp geçitleri, Cebelitarık Boğazı’ndan daha yoğun bir ticari trafiğe şahit oluyordu. 12. yüzyılda ortaya çıkan Champagne panayırları Avrupa’da Kuzeyli ve Güneyli tüccarların en önemli buluşma noktasıydı Hansa: Orta Çağda önce 13. yüzyılda Alman liman şehirleri Hamburg ve Lübeck tarafından kurulan, daha sonra da iki yüz kadar şehir ve kasabanın katılımı ile ortaya çıkan ticari birliğin adıdır.
--Erken Orta Çağda tüccarlar başta Yunanlılar, Suriyeliler ve Yahudiler olmak üzere yabancılardı.

Geç Orta Çağda Ticaret
Floransa ve Venedik gibi şehirler rakiplerini sindirerek ve güçlerini yakın çevrelerine yayarak daralmaktan kurtuldular. Cenova panayırı 14. yüzyılda Champagne panayırının yerini aldı, ancak 15. yüzyılda Lyon panayırının rekabetiyle karşılaştı. Kuzey’de Antwerp, giderek Bruj’un yerini aldı. Alman Hansa birliği 1367’de azalan talebe bir tepki olarak ve rakiplerine imtiyazlarını kaptırmamak amacıyla resmi örgüte dönüştü. İtalyan şehirleri ticari önemlerini korumakla birlikte, Kuzey Avrupa şehirleri 16 ve 17. yüzyıllarda daha da şiddetlenerek sürecek olan bir olayın ilk provaları şeklinde ticari paylarını sürekli olarak artırmaya başladılar. 1350 sonrasında Avrupa’da faiz oranlarını %10-12’den 5-6’lara indirdi.

ORTA CAĞDA AVRUPA SANAYİ
Orta Çağda en geniş ve yaygın sanayi kolu, dokumacılıktı. Kumaş, Avrupa’da her ülkede, her bölgede ve hatta her evde üretiliyordu. On birinci yüzyıldan itibaren bazı bölgeler, bu alanda ihtisaslaşmaya başladı. Bu bölgelerin başında Kuzey Fransa ile Flandra ve çevresi geliyordu. Diğer önemli bölgeler Kuzey İtalya ve Toskana, Kuzey ve Güney İngiltere ve Güney Fransa idi. Yün en önemli ham madde, yünlü kumaş en önemli üründü. pekli ve pamuklu kumaş üretimi ise İtalya ile Müslüman İspanya’sında toplanmıştı.
Dokuma endüstrisine göre daha küçük fakat ekonomik açıdan daha önemli bir sanayi kolu, metalürji ve onunla ilgili yan faaliyetlerdi. Geleneksel sınıflamaya göre demir çağı M.Ö. 1400 civarında başlamıştı.

İleri Orta Çağda Sanayi
1-1000 yıllarından sonra Avrupa’da sanayinin ölçeğinde ve organizasyonunda önemli iki değişme görüldü. 10 ve 12. yüzyıllar arasında bu faaliyetler, malikanelerden yeni gelişen şehir merkezlerine kaydı.
2-İkinci önemli değişme sanayinin ölçeğiyle alakalıydı.
Lonca: Aynı meslek dalında faaliyet gösteren esnafın, karşılıklı yardım ve destek için bir araya geldiği meslek birlikleridir. Loncalar sanayi öncesi toplumlarda önemli ekonomik ve sosyal işlevleri olan kurumlardı.Esnaf loncalarının dini ve sosyal amaçları ile ekonomik fonksiyonları çoğu kez birbirine karışmıştır.

Esnaf Loncalarına Yöneltilen Eleştiriler
a. Teknik gelişmeleri engellemesi
b. Etkin iş organizasyonunu engellemesi
c. Büyük işletmelerin kuruluşunu engellemesi
d. Tekelci özelliklerinin olması
*Akdeniz ticaretinin 12. yüzyıldan itibaren geçirdiği en önemli değişiklik “Ticaretin dengesinin Batı’nın lehine dönmesi” dir.

Sanayinin Kırsal Bölgelere Göçü
Orta Çağın sonlarına doğru imalat faaliyetleriyle ilgili önemli bir diğer değişme esnaf faaliyetlerinin şehirlerden kırlara doğru yayılmasıydı.
Orta Çağın sonlarında sanayinin bu göçü çok çeşitli nedenlerden kaynaklanıyordu. Bunlar arasında en önemlisi su gücüyle çalışan basit makinelerin sanayide artan ölçüde kullanılmaya başlanmasıydı. Sanayinin kırsal bölgelere taşınmasının diğer önemli bir nedeni, talep yapısındaki değişmelere uyma konusunda şehir sanayilerinin yeterli esnekliği gösterememesiydi.
Sanayide bu coğrafi değişimin diğer bir nedeni, iş gücünün kırsal bölgelerde daha ucuz olmasıydı.
Tüccar kapitalist: İş emrini veren, hammaddeyi temin eden, üretimin dağıtımını sağlayan, pazarı bulan, ürün tipini belirleyen, kaliteyi denetleyen ve üretimin riskini üstlenen kişiydi.
Putting-out sistemi olarak adlandırılan bu düzenlemede esnaf, tüccar için çalışıyordu. Tüccar ham maddeyi temin ediyor ve iş için parça esası üzerine ödüyordu.
*Orta Çağ tarımının temel özelliği “Yeniliğe kapalı oluşu”dur.
*Orta Çağda sanayi faaliyetlerinin kırsal kesimde gerçekleşmesinin en önemli nedeni “Kendi kendine yeterlik”tir.

İKTİSAT TARİHİ

3.ÜNİTE


Modern Zamanlar Öncesinde Asya, Afrika ve Amerika’da Toplum ve Ekonomi
Avrupa,özellikle Batı Avrupa 16. yy dan başlayarak 20. yy kadar ekonomik açıdan oldukça ilerlemiştir.

ASYA’DA TOPLUM VE EKONOMİ
Asya toplumları, bazı Avrupalı tarihçiler ve toplumbilimciler tarafından toprakta özel mülkiyetin bulunmadığı, rasyonel pazar organizasyonundan ve bürokratik yönetim şekillerinden yoksun, değişme dinamiği olmayan, tarih dışı toplumlar olarak nitelendirilmiştir.
Doğu despotluğu, doğu devletlerinde tarım için vazgeçilmez olan sulama sistemlerini kontrol eden yöneticilerin toplumu tam bir baskı altına alarak kişisel teşebbüsün ve temsili kurumların gelişmesine izin vermediği yönetim modelidir.
Asya, dünyada kişi başına gelirin de en yüksek olduğu bölgeydi. Dünya üretiminin %62.1’ini gerçekleştiren Asya’nın gayrisafi hasılası, Batı Avrupa’nınkinin 3.5 katına yakındı. Çin ve Hindistan 100 milyonu aşan nüfuslarıyla dönemin en büyük siyasi-ekonomik birimleriydi.

İslam Dünyası
İslam dini 7. yy. Arabistan’da doğdu. 632 yılına kadar tüm Arabistan İslam egemenliğine girdi. 7. ve 8. yy başlarında gerçekleşen Arap fetihleri, tarihte ilk kez daha önce Bizans ve Sasani imp. denetiminde olan Akdeniz dünyası (Mısır, Suriye, Filistin ve Kuzey Afrika) ile Mezopotamya ve İran’ı bütünleştirdi.
Araplar Hindistan ve Güneydoğu Asya’dan getirdikleri bitki ve ağaç türlerini batıya doğru önce İran, Irak, Suriye’ye ve daha sonra da Akdeniz’in iki kıyısındaki bölgelere yayarak adeta bir ‘yeşil devrim’ gerçekleştirdiler.
Siyasi bütünleşmenin sonuçlarından biri de bu geniş bölgede para birliğinin sağlanması oldu. İslam fetihlerinden önce Bizans bölgesinde altın, Sasani topraklarında ise gümüş paraların kullanıldığı tek metalli para sistemleri geçerliydi.

**7. yüzyılın sonunda gerçekleşen para reformuyla 4.25 gramlık dinar adlı altın ve 2.97 gramlık dirhem adlı gümüş paralara dayalı çift metalli para sistemine geçildi.
**İslam dünyası sanayi öncesi dönemde dünyanın en yüksek şehirli nüfusa sahip bölgelerinden biri oldu.
İslam dünyasının tarımsal imkânları sınırlı olsa da Akdeniz ve Çin arasındaki kervan yolları büyük bir ticari potansiyel yaratıyordu. Coğrafi keşiflere kadar Müslümanlar, Avrupa ve Asya arasındaki ticarette tek aracı konumundaydılar. Manyetik pusula ve kağıt yapımı gibi Çin teknolojileri Müslümanlarca Avrupa’ya ulaştırıldı.Müslüman tüccarlar, Hint okyanusunun rüzgar şartlarını çok iyi biliyorlardı; deneyimli rehberleri, astronomi ve denizcilikle ilgili bilgileri ve gelişmiş gemicilik araçları bulunuyordu.
Müslümanlar ulaşımda Mezopotamya bölgesinde nehirlerden de yararlanmakla birlikte kara taşımacılığında kısa mesafelerde at, katır ve eşekleri; uzak mesafelerde ise yüzlerce, hatta binlerce deveden oluşan kervanları kullandılar.
Müslümanlar fethettikleri bölgelerdeki Hristiyanlara ve özellikle de Yahudilere büyük bir hoşgörü gösterdiler ve onları vergilendirerek özgürlüklerine saygı gösterdiler.

**Müslümanlar uluslararası ticaretle ilgili daha ileri ödeme ve finansman araçları geliştirerek Orta Çağ ekonomik hayatına önemli katkıda bulundular.
Müslümanlar Doğu Roma İmparatorluğu’na ait toprakları egemenlikleri altına alarak klasik Yunan kültürünü tanıdılar. Avrupa Orta Çağı boyunca Müslümanlar bilim ve felsefede öncü konumundaydılar.
Osmanlı Devleti siyasi ve ekonomik rol oynayan İstanbul, Anadolu’da ve Balkanlar’da Akdeniz ve Karadeniz’e kıyısı olan zengin tarım topraklarını kapsayan geniş bir hinterlanda sahipti. Anadolu
ve Balkanların insan gücü ve diğer kaynaklarının İstanbul’un avantajlı konumuyla kontrol edilmesi imparatorluğun gücünün temelini oluşturuyordu.
Osmanlı devletinin yönettiği kitle ekonomik, dini ve etnik açıdan karmaşık özellikler gösteren göçebe ve yarı göçebe grupların de yer aldığı bir köylü toplumu olmakla birlikte o dönemde dünyanın pek çok yerinden daha fazla bir şehirli nüfusu da içeriyordu.

Toplum iki ana gruptan oluşuyordu.
1-Birinci grup Sultan ve onun hizmetinde olan herkesi yani tüm askerleri, din adamlarını, bürokratları, bunların ailelerini, hizmetçi ve kölelerini kapsıyordu. Askeri olarak adlandırılan bu kişiler devlete sağladıkları hizmetler karşılığında vergi muafiyeti başta olmak üzere bazı imtiyazlardan yararlanırlardı.
2-İkinci grup ise reaya adı verilen vergi mükellefi nüfustu. Bu gruba çiftçiler, tüccarlar ve esnaf giriyordu.
Hukuki prensipler ve uygulamalar iki kaynaktan geliyordu.
1-Birincisi, İslam’ın getirdiği hukuk sistemiydi.
2-İkincisi ise, sultanın yaptığı yasalardı.
--Merkezi yönetimin en önemli unsuru sultanın sarayıydı.
--Merkezi yönetimin en önemli organı olan Divan-ı Hümayun ise hem idarenin başıydı ve hem de adalet sisteminin işlemesini sağlayan bir yüksek mahkeme niteliğindeydi.


Osmanlıda Tarım
Osmanlı ekonomisi temelde geçimlik bir tarım ekonomisiydi. Tarım sektörüyle ilgili önemli bir kurum taşra yönetiminin ve kırsal ekonominin temelini oluşturan tımar sistemiydi.
Tımar sistemi Osmanlı taşra yönetiminin ve kırsal ekonominin temelini oluşturuyordu.
--Tarımasal ekonomide devletin en önemli geliri öşür vergisini,köylü para yerine ürün olarak ödüyordu.
Mültezim, iltizam yoluyla vergi gelirlerini satın alan kişidir.
İltizam olarak adlandırılan bu yöntemde gelirlerinin bir bölümünü mültezimlere kaptıran devlet, askerlerin ücretlerini ödemek için yeterli fonları toplayamıyordu.

--Tımar sistemi en başından itibaren Osmanlı toprak rejiminin de temelini oluşturdu. Tımar sisteminde üretici hür köylü statüsünde olmakla birlikte bazı yükümlülükleri de vardı. Köylünün, öncelikle toprağı işlemesi ve belirlenen vergileri ödemesi gerekliydi. Tarımsal üretimden alınan en temel vergi öşürdü.
16. yüzyıl öncesinde üretimin temel unsuru olan emek kıt bir faktördü. Reayası göç eden sipahinin geliri azalacağından, köylünün bulunduğu toprağı terk etmesi yasaktı. Sipahi, başka bir bölgeye göç eden reayayı 15 yıllık bir süre içinde geri getirme hakkına sahipti.
Sipahi zirai üretimle doğrudan ilgilenmediği için Osmanlı kanunları köylüye, sipahiye karşı yerine getirilecek ve Avrupa’daki feodal sistemle karşılaştırıldığında önemsiz bazı angarya görevler yüklüyordu.
Tımar sisteminin feodal Sistemden farkı, Tımar Sisteminde sipahinin devletten aldığı toprağın mülkiyeti değil, bu topraklarda yaşayan insanlardan belirli devlet gelirlerini toplama hakkıydı. Sipahi, feodal sistemdeki lorddan farklı olarak devletin toprak yasalarının bir uygulayıcısı konumundaydı. Bu nedenle Osmanlı toplumunda Avrupa’da olduğu gibi aristokratik bir sınıf oluşmamıştı.


Devlet gelirlerin %51’i ise doğrudan sultana ait olup, devletin hazinesine giriyordu. Merkez hazinesi kendisine ait gelirlerin tahsilini sağlamak amacıyla mukataa adı verilen mali birimler oluşturmuştu. Mukataaların gelirleri iltizam yöntemiyle toplanırdı.
Merkez hazinenin gelirlerinin önemli bir kısmı kapıkulu ve yeniçerilerin maaşları ile kamu binalarının inşa ve bakımlarına harcanırdı.

Uluslararası Ticaret
Bursa, İpekcilik ticaretinde önemlidir. 16. yüzyılda Osmanlıların Doğu-Batı ticaretindeki rolünü tehdit eden önemli bir gelişme Portekizlilerin Ümit Burnu yoluyla Hindistan’a ulaşmalarıydı.
Bazı kısa kesintilere rağmen Halep, Kahire, İstanbul ve Bursa Avrupalı tüccarın Doğu mallarını bulabildiği aktif bir pazar olma özelliğini korudu.
Akdeniz’in en büyük deniz gücü olan Venedik, Suriye ve Mısır’daki baharat ticaretine hakimdi. Venedik gemileri Doğu Akdeniz limanlarına yünlü ve ipekli kumaşlar, kağıt, cam eşya ve aynalar getirip karşılığında Mısır ve Suriye’den baharat, ilaçlar, boya maddeleri, ipek ve pamuk, Anadolu ve Rumeli’den ise buğday, deri, yün, ipek ve pamuk götürüyorlardı.

Karadeniz ticareti, Osmanlı ekonomisinin en önemli bölümlerinden biriydi. Osmanlılar 15. yüzyılın sonlarında önemli Karadeniz limanlarını ele geçirdikten sonra yabancı tüccarı Karadeniz ticaretine sokmadılar. On altıncı yüzyılda Avrupalıların da ilgisinin artmasına kadar Rus kürklerinin en önemli pazarları Osmanlı şehirleriydi.
Osmanlı şehirlerinde kervan ticareti ve dış ticaretle uğraşan tüccarlar Osmanlı toplumunun gerçek sermayedarlarıydı.
Şehirler ve Sanayi
Yakındoğu devletlerinde kanalların, setlerin, yolların, köprülerin ve kervansarayların inşa ve korunması gibi kamu işlerini devlet üstlenmişti. Osmanlı şehirlerinin gelişmesinde ve fizik planlarının oluşumunda külliye kurumu önemli rol oynamıştır.
Külliyeler genellikle vakıf olarak kuruluyordu. Vakıflar sistemi, İstanbul’da ve
diğer şehirlerde kültürel ve ticari tesislerin kurulmasında önemli rol oynamıştır. Vakıflar kadı önünde yazılmış ve sultan tarafından onaylanmış bir vakıf senedine dayanıyordu. İslam toplumlarında tüm hayır kurumları vakıflar şeklinde kurulmuştu.
Osmanlı şehirlerinde esnaf loncaları ekonomik ve sosyal hayatın önemli bir unsuruydu.

**Ekonomik açıdan lonca düzeni arz ve talep yasalarının işlemesindeki problemleri çözmeyi amaçlıyordu. Lonca düzenini belirleyen ikinci önemli faktör pazarın sınırlılığıydı.
Lonca üyeleri arasında rekabetin önlenmesi amacıyla, mamul malların belirli standartlara uyması koşulu getirilmişti.Loncanın yanında Ekonomiyi düzenleyen bir başka önemli kurum da ihtisaptı.
İhtisap düzenlemelerinin çoğu ticarette hileyi ve aşırı karı önlemeyi, piyasada adil fiyatların tespit olunmasını, malın ağırlığının ve kalitesinin kontrol edilmesini amaçlıyordu.
--İstanbul’da 150 büyük lonca bulunurken 15. yüzyılda Bursa’da 60, 17. yüzyılda Manisa’da 50 civarında lonca mevcuttu.


Çin
Çin ekonomisi 15. yy kadar Avrupa’dan daha yüksek bir kişi başına gelir düzeyine sahip dünyanın en büyük ekonomisiydi. Çin uygarlığı M.Ö. 2000 yılından itibaren tamamen dış etkilerden uzak kendine özgü gelişme çizgisi izledi. M.Ö. 5.yy Konfüçyüsçü düşünce Çin uygarlığının felsefi temelini oluşturdu.
İlk başlarda Çin’de tarımı yapılan temel ürün darıydı. Daha sonra bu ürüne Ortadoğu’dan gelen buğday ve arpa eklendi. Onuncu yüzyıldan itibaren Güneydoğu Asya’dan gelen pirincin üretimine başlanmasıyla Çin tarımı sulamanın büyük önem taşıdığı emek-yoğun bir nitelik kazandı.
13. yüzyılda Çin muhtemelen dünyanın en gelişmiş tarımına sahipti. Çin, nüfus baskısına üretim artışıyla cevap vererek kişi başına tüketim düzeyini koruyabildi. Tarımsal gelişmeye devlet de en etkin tekniklerin tanıtımını sağlayan tarım kitapları dağıtarak destek verdi.
Çin’in iki büyük nehrini birbirine bağlayan ve 1415’te inşası tamamlanan Büyük Kanal (Paris-İstanbul arası mesafeye eşit olup 2.300 km uzunluğundaydı) bir mühendislik harikasıydı
Çin yiyecek tüketiminde, toprağın hayvan besiciliğine göre daha ekonomik kullanımını sağlayan ürünler üretiminden sağlanan protein ve kaloriler büyük yer tutuyordu.

İpek kumaş üretimi oldukça erken tarihlerde ilk kez Çin’de başladı ve Büyük İpek Yolu aracılığıyla Avrupa’ya ihraç edildi. Porselen, kağıt ve matbaayı Çinliler icat etti. Şarlman Avrupa’da ilk gümüş parayı bastığında, Çinliler kağıt para kullanıyorlardı. Manyetik pusula bir Çin buluşuydu.
Konfüçyüscü düşüncenin kendi kendine yeterli ve ticaretten çok tarıma dayalı bir ekonomi tercihine rağmen Çin yönetimleri ticarete açık olmanın mali yararlarının farkındaydılar.
Teknolojik gelişmişliğine rağmen Çin sanayileşme sürecine giremedi. Çünkü zanaat ürünleri sarayın, bürokrasinin ve toprak sahibi yüksek aristokrasinin sınırlı taleplerini karşılamaya yönelikti.
Tüccarlar ve ticaret Konfüçyüsçü değerler sisteminde aşağı bir statüye sahipti. Zengin olan az sayı daki tüccar servetinin önemli bir bölümünü toprak satın alarak aristokratik sınıflara katılmak için harcıyordu.
Çin bilim tarihinin en ünlü uzmanlarından Joseph Needham, “Çin toplumunda sermaye birikimi mümkündü, ancak bunun kalıcı olarak üretici endüstriyel işletmelere aktarılması, eğitim görmüş bürokratlar tarafından sürekli engellenmekteydi.

**Sung dönemi (960-1279) Çin uygarlığının sanat, edebiyat, felsefede olduğu kadar ekonomi, teknoloji ve yönetim alanlarında da zirveye ulaştığı dönem oldu.
13. yy Moğol istilası Çin uygarlığının gelişmesini olumsuz etkiledi. Yüzyılı biraz aşan bir süre Çin, Moğol kontrolünde kaldı.Akdeniz ve Çin arasındaki ticaret o döneme kadarki en yüksek düzeyine ulaştı.
Moğol barışının uluslararası ekonomik bütünleşmeye sağladığı katkının en önemli kanıtı, Çin ipeğinin İtalya’daki satış fiyatının Çin’deki fiyatının üç katından fazla olmamasıydı.


Ming hanedanı (1368-1644) yeniden Çin yönetim geleneklerine geri dönüşü sağladı. Ming döneminin ilk 150 yılında önemli bir ekonomik büyüme gerçekleşti.
1200-1433 arasında Çin, Asya ticaretinin dinamik gücüydü. İlk Çin profesyonel deniz gücü 1232’de kurulmuştu. Yüzyıl içinde 52.000 denizcisi olan 20 filoluk bir güç oluşturulmuştur. 1405-1433 yılları arasında Hint Okyanusu’nun Batı kıyılarına Amiral Cheng-ho tarafından yönetilen keşif amaçlı 7 sefer yapıldı.Keşif seferlerinde kullanılan uzak mesafe Çin gemileri 120 m. boyları ve 50 m. genişlikleri ile Gama’nın gemilerinin 5 katı büyüklüğündeydi.

Hindistan
Özgü bir ürün ise pamuktu. Hindistan’da üretilemeyen gümüş özellikle para basımında kullanılıyordu.
--Hint toplumunu diğer toplumlardan ayıran önemli bir özellik kast sistemiydi.
Kastlar etkin unsur ve meslek söz konusuydu.Bu sistem toplumu ekonomik ve sosyal fonksiyonları kalıtımsal bir şekilde açıkça tanımlanmış ve birbirinden kesin şekilde ayrılmış gruplara bölüyordu.
--Ekonomik açıdan kast sisteminin en önemli özelliği mesleklerin de kalıtımsal olmasıydı.
--Hint kast sistemi bir zamanlar düşünüldüğü kadar katı olmasa da sosyal hareketliliği ve etkin kaynak dağılımını büyük ölçüde engelliyordu.

Japonya
Japonya 7. yüzyıldan itibaren Çin’in kurumlarını benimsemeye başladı. Çin tipi Budizm kabul edildi ve dini kuruluşların büyük servetler edinmesine izin verildi. Yine Çin yazı stili ve harfleri, edebiyat tarzı, giyim modaları, takvimi ve ölçü birimleri kabul edildi. Avrupa ve Hindistan’a göre Japonya ve Çin’de daha büyük bir toprak kıtlığı vardı ve bu yüzden tarım son derece emek-yoğun bir özellik gösteriyordu.
Bütün bu Çin etkisine rağmen 10. yüzyıldan itibaren Japonya’nın kurumsal tarihi ve yönetim şekli Çin’den çok feodal Avrupa’nınkine benzer özellikler göstermeye başladı.Mülkiyet iddiasında olan çeşitli kademedeki kişiler bağımlı köylüden tarımsal fazlanın önemli bir bölümünü alıyorlardı.
Osmanlı loncalarında görevli kişiler
a. Şeyh b. Yiğitbaşı
c. Ehl-i hibre d. Kethüda


AFRİKA’DA TOPLUM VE EKONOMİ
Birinci yüzyıldan 7. yüzyıla kadar Kuzey Afrika, Roma İmparatorluğu’nun zengin bir bölgesiydi. İslam fetihleri Kuzey Afrika’nın politik ve sosyal yapısını tamamen yeniden şekillendirdi. Yazılı bir dilin olmayışı kuşaklar ve toplumlar arasında bilgi aktarımını da güçleştiriyordu.
Bu dönemde bölgede avcılık ve toplayıcılıktan tarımsal üretime geçiş süreci yaşandığından ekonomide en ilkel avcılık ve toplayıcılıktan oldukça gelişmiş tarla tarımı ve hayvan yetiştiriciliğine kadar değişen büyük farklılıklar gözleniyordu.
Sahra’yı aşarak Afrika’nın iç kısımlarına ulaşan bir ticaret yolu M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda Ortadoğu’dan gelen develerin taşıma işlerinde kullanılmasından sonra büyük işlerlik kazandı. Ancak bu tarihten sonra bile taşıma maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle ticaret yüksek değerli ve düşük hacimli altın, fildişi gibi mallar ve kölelerle sınırlı kaldı.

AMERİKA’DA TOPLUM VE EKONOMİ
**Amerika kıtasında tarım Eski Dünya’dan bağımsız olarak keşfedilmişti. Ana ürün mısırdı. Amerika kıtasında toprağın işlenmesi ve ürünün kaldırılması tamamen insan gücüyle yapılıyordu. Kullanılan temel tarım aracı çapaydı. Arkeolojik bulgular uzak mesafeli ticaretin M.Ö. 2. binyılın ortalarında başladığını göstermektedir. Maya uygarlığı 4. ve 9. yüzyıllar arasında zirvesine ulaştı. Bu dönemde Amerika dışında bilinmeyen bir sulama tekniğiyle tarım yapılmaya başlandı. Aralarında gelişmiş ticaret ilişkileri bulunan kalabalık şehirlerin varlığı zirai verimliliğin oldukça yüksek olduğunun açık bir göstergesiydi.

M.S. 1200’lerde dağlık bölgelerde yaşayan bir kabile olan İnkalar geniş bir alanı denetimleri altına aldılar. Amerika kıtasında tarım Eski Dünya’dan bağımsız olarak keşfedilmişti. Ana ürün mısırdı. Domates, kabak, fasulye ve patates diğer önemli ürünlerdi. Köpek dışında yararlanılan tek ehli hayvan yük taşıma işlerinde kullanılan lamalardı. Lamalar sırtlarında insan taşımıyor, araba ya da saban çekmiyorlardı. Bu yüzden de toprağın sürülmesi ve ürünün kaldırılması tamamen insan gücüyle yapılıyordu. Kullanılan temel tarım aracı çapaydı.
*İlk kağıt para Çinde kullanılmıştır.
*Modern zamanlar öncesinde demirin tanınmadığı Bölge Amerikadır
*Modern zamanlar öncesinde mısırın temel ürün olduğu bölge Amerika dır.

İKTİSAT TARİHİ

4.ÜNİTE

COĞRAFİ KEŞİFLER VE EKONOMİK SONUÇLARI

a. Ticaret hacminin artması
b. Avrupa’ya Amerika’dan değerli maden akması
c. Avrupa’nın ekonomik merkezinin değişmesi
d. Yeni ürünlerin ticaretinin gelişmesi

Araplar M.S. 700-1000 yılları arasında coğrafi bilgilerini önemli ölçüde geliştirdikleri halde, Avrupa onların pek ilgilerini çekmemişti. Arapların bu ilgisizlikleri Avrupa’yakarışı düşmanca bir tutum takınmalarından değil, Avrupa’nın ilgi çekecek çok az şeye sahip olmasından kaynaklanıyordu.
1000 yıllarından itibaren Avrupa ekonomik bir kalkışa geçti.
Kalkış Amerikalı iktisatçı Rostow’un geliştirdiği bir kavramdır. “İktisadi gelişme aşamaları teorisi”ne göre 5 aşamadan üçüncüsüdür. Gelişmeye karşı direnç gösteren Mengeller yıkılmıştır. Gelişmenin güçleri bu aşamada topluma hakim olur. Gelişme geri döndürülemez bir noktaya gelmiştir.


Coğrafi Keşifler ve Avrupa’nın Genişlemesi
Avrupa’nın Orta Çağda teknik alanda kazandığı üstünlüğün en belirgin sonucu, Modern Çağ’ın başlarında gerçekleşen coğrafi keşifler ve bunu izleyen ekonomik, askeri, politik genişleme oldu.
Yüzyıldan biraz fazla bir sürede önce Portekizliler ve İspanyollar, daha sonra Hollandalılar ve İngilizler, Avrupa’nın dünya çapındaki hakimiyetinin ilk temellerini attılar.

**Ünlü iktisatçı Simon Kuznets’e göre 1492 ile 1776 yılları arasındaki dönemin ekonomik ve hatta sosyal, politik ve kültürel tarihi, coğrafi keşiflere örnektir.
17. yy ile Avrupa ile 15. yy Avrupa ekonomisi arasındaki farklar birlikte değerlendirilirse
1-Deniz aşırı genişleme sayesinde Avrupa ile Asya arasında doğrudan yeni bir deniz yolu açılmıştı.
2-Dünya tarihi açısından daha önemli bir sonuç Avrupalıların Batı yarım küresini ele geçirmesiydi.
3-Keşiflerle aranandan daha fazlası bulunmuş
4-Avrupa, ekonomik kaynak arzını büyük ölçüde genişletmişti.

Avrupa ile temas Amerika kıtasını tamamen değiştirdi. İspanyollar Batı yarım küresine daha önce bilinmeyen yeni ürünler getirdiler: Buğday ve diğer tahıllar, şeker kamışı, kahve ve çeşitli meyvelerle sebzeler bunlar arasındaydı.Avrupa medeniyetinin Amerika’ya tanıttığı diğer özellikler ateşli silahlar ve
alkol ile çiçek, tifüs ve grip gibi salgın hastalıklardı. Köle Atlantik ötesine taşınan emek-yoğun ve önemli maldı.Eğer Atlantik köle ticareti olmasaydı Afrika nüfusu daha hızlı artabilecekti.
Avrupa kültürünün Yeni Dünya’ya taşınması ve yerli kültürlerin yok edilmesi Avrupai genişlemenin önemli sonuçlarından biridir.
Avrupa’nın Çin ile doğrudan temasının en önemli keşfi çaydı. 1720’lerde Doğu Hindistan Şirketi’nin en önemli ithalat kalemi olarak ipeğin yerini alan çay sadece İngiltere’de geniş kitlelere yayıldı.
--Hollandalılar en önemli kahve tüketicileri oldular şeker plantasyonlarının gelişmesi siyah köle iş gücü için büyük bir talep yarattı.

Değerli Maden Akışı ve Ekonomik Sonuçları
Deniz aşırı yayılmanın önemli bir ekonomik sonucu da zengin altın ve gümüş yataklarına sahip olan Meksika ve Peru’nun keşfiydi.
Fiyat İhtilali: 1500-1620 yılları arasında Amerika’dan İspanya’ya akan kıymetli maden girişinin neden olduğu fiyat artışlarını tanımlamak için kullanılır.
1- 16. yüzyıldaki fiyat artışlarının temel açıklamalarından biri, Earl J. Hamilton’un fiyat yükselişleri ile Amerikan gümüş ve altınının Avrupa’ya akışı arasında sıkı bir ilişki olduğunu ileri süren teorisidir.
2- Batı Avrupa’ya kıymetli maden akışının ikinci önemli sonucu faiz hadlerinin düşmesiydi. Bu görüşü ileri süren Carlo Cipolla, 16. yüzyılda gerçek bir fiyat yükselişini şüpheyle karşılamaktadır.
3-Kıymetli maden akışının diğer önemli ekonomik sonucu ücret artışlarının fiyat artışlarını izleyememesidir.Para arzındaki artışların aynı oranda fiyat yükselişlerine yol açacağını ileri süren Amerikalı Fisher’in Paranın Miktar Teorisi’ne dayanan bu görüş, önemli tenkitlere uğramıştır.
**1570 ile 1620 arasında Avrupa’nın sermaye borsası gelişmiş ülkelerinde faiz oranı %2’ye düştü.
**16. yüzyıldaki Fiyat İhtilali denilen olgunun temel nedeni “Para arzının artması” dır.

AVRUPA EKONOMİSİNDE GELİŞMELER
Nüfus
16. yüzyıldaki nüfus artışının çeşitli sebepleri vardı. Bunlar
1-Bina standartlarının iyileşmesi,
2-Ölülerin daha iyi gömülmesi,
3-Doğal bağışıklığın gelişmesi
4-Taşıyıcıları etkileyen ekolojik değişmeler
5-Veba ve diğer salgın hastalıklar giderek azalması

--Avrupa’da son büyük veba salgını İngiltere’de 1665’te, İtalya’da 1657’de, Fransa’da 1660’larda ve Hollanda’da 1663’te görüldü. İklimde iyileşmeler oldu.
Daha önceki yüzyıllarda nüfusun düşmüş olması sonucu nüfus/toprak dengesinde görülen olumlu değişmenin yol açtığı 15. yüzyıldaki daha yüksek reel ücretler, evlenme yaşını düşürerek doğum oranlarını yükseltti.
*İtalya ve Hollanda Avrupa’nın en yoğun nüfuslu (40 kişi) bölgeleri idi.
Yüzyılın başında Avrupa’da 100.000’den fazla nüfusa sahip 4 şehir
1-Milan, 2-Napoli, 3-Venedik 4-Paris.
-Avrupa’nın en büyük şehri olan Paris 1600’de çeyrek milyona yükseldi.

Tarım
Başlıca tahıllar için ekilen tohum başına verim oranları 1’e 4 veya 5’ten fazla değildi. Doğu Avrupa’da bu oran 2-3’e kadar iniyordu.
17. yüzyılda nüfus artışının yavaşlamasının en basit açıklaması, nüfusun kendisini yeterli ölçüde besleyebileceği düzeyi aşmış olmasıdır. İspanya, Hristiyan Avrupalıların eline geçmesinden önce gelişmiş bir bahçe tarımına ve sulama sistemine sahipti. Hristiyanlar, Müslüman Araplardan devraldıkları bu ileri tarım ve sulama sistemini sürdüremediler. İspanya’da 16. yüzyılda çiftlik sahibi aristokrasi ve kilise, mülklerini kahyalar aracılığıyla işleten rantiyeler olarak topraklarını üretimi artıracak şekilde işletmek için gerekli teşvik ve sermayeden yoksun ortakçı ve kiracılara vermişlerdi.
Avrupa’da en gelişmiş tarıma sahip bölge Aşağı Ülkeler, özellikle de Hollanda idi. On altıncı yüzyılda Hollanda modern tarıma geçen ilk bölge oldu.

Sanayi
Tarımda olduğu gibi sanayide de Modern Çağ’ın başlarında büyük bir teknolojik sıçrama söz konusu değildi. On altıncı yüzyılın ilk yarısında en büyük dokuma sanayii merkezleri Güney Aşağı Ülkeler, özellikle de Flandra ve Braban bölgeleriydi. Teknolojik açıdan önemli değişmelerin ortaya çıktığı bir alan okyanus denizciliği idi.
İstihdam ve üretim itibariyle pek az önemi olan metalürji sanayii, savaşlarda ateşli silahların ve topların artan önemi nedeniyle stratejik bir değer kazandı. Denizcilik o günlerde barışçı bir faaliyet değildi. On altı ve 17. yüzyıllarda bronz dökümünde önemli iyileşmeler sağlandı. On yedinci yüzyılın ortalarında İngiltere, Hollanda ve İsveç bronz toplara göre maliyeti daha düşük olan demir silahlar dökme tekniğini geliştirdiler. Böylece gemilere daha çok silah konabildi. 1450’de hafif ateşli silahlar önemsizdi ve oldukça ilkel toplar, yalnızca kuşatma savaşlarında kullanılıyordu.
Orta Çağda İtalya cam, kağıt, optik araçlar ve saat gibi bazı lüks malların tek üreticisi durumundaydı.

Ticaret, Ticaret Yolları ve Ticari Organizasyon
16 ve 18. yüzyıllar arasında Avrupa ekonomisinin tüm sektörleri içinde en dinamik olanı şüphesiz ticaretti. Bu yüzden 16. yüzyıl ticaret devrimi dönemi olarak da adlandırılmıştır. On altı ve 17. yüzyıllarda yeni ticaret yollarının açılmasının bir sonucu olarak Avrupa ticaretinin ağırlık merkezi
-Akdeniz’den Kuzey denizlerine kaydı ve uzak mesafeli ticarete konu olan malların niteliği ile ticari organizasyon şekilleri önemli ölçüde değişti.
-Ticaretin diğer bir alanı da köle ticaretiydi. Başlangıçta Portekizlilerin tekelindeydi. Ancak daha sonra Hollandalılar, Fransızlar ve İngilizlerin de girdiği bu ticaret, üçlü bir ticaret şeklinde yürüyordu.
Bu dönemde iş tekniklerinde görülen gelişmeler de önemliydi. Büyük şirketlerin kuruluşu, yük sorumluları ile şirketlerin menfaatlerini limanlarda ve gemilerde temsil eden temsilcilerin ortaya çıkışı, deniz sigorta şirketlerinin gelişmesi hep deniz aşırı genişlemenin sonuçlarıydı.
Anonim şirketler, kişisel teşebbüslere ve diğer tür ortaklıklara karşı birçok bakımdan üstünlük arz ediyordu. Belirli bir bölgede ticari tekel hakkı bağışlanan bu şirketlerin en tanınmışı 1600’de İngiltere’de kurulan Doğu Hindistan Şirketi idi.
Bankacılık alanında da iki önemli değişme oldu
1-Orta Çağda ve modern dönem başlangıcında hükümet borçlanmaları, kralın yaptığı kişisel borçlanmalar olarak kabul ediliyordu. 17.77 sonlarında bu tür borçların, hükümete ait resmi bir borç olduğu fikri doğdu.
2-İkinci önemli gelişme banknot kullanımının artışıydı.

Devlet ve Ekonomi
Modern Çağın başlarında Avrupa ülkelerinin ekonomik politikaları iki amaca yönelikti:
1-Ekonomik imkânları kullanarak devletin güçlendirilmesi;
2-Devletin gücünü kullanarak ekonomik gelişmenin ve ülkenin zenginleşmesinin sağlanması.
**On yedinci yüzyıl sonlarının İngiliz tüccar ve politikacısı Sir Josiah Child’in ifadesiyle zenginlik
ve iktidar yani siyasal ve ekonomik güç ancak birlikte gerçekleşebilirdi.
1500 ile 1800 yılları arasında Batı Avrupa ülkelerinin ekonomik politikalarına yön veren iktisadi fikirler ve yapılan uygulamalar merkantilizm olarak adlandırılmıştır.

Merkantilizm:Görüşe göre ülkenin zenginliği sahip olunan kıymetli maden miktarı ile ölçülür. Ülkeye altın ve gümüş girişini artırmak için müdahaleci bir dış ticaret politikası ile mamul mal ihracını teşvik edip ithalatı sınırlamak gerekir.
*Külçecilik olarak adlandırılan bu ekonomik politika ülke içinde mümkün olduğu kadar çok altın ve gümüş biriktirmeyi amaçlıyordu.
Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın kolonileri çok az altın ve gümüş ürettiğinden onlar için kıymetli maden elde etmenin tek yolu dış ticaretti. Bu çerçevede lehte bir dış ticaret dengesi büyük önem taşıyordu. Eğer ihracat ithalatı aşarsa bu genel olarak ülkeye altın girişine yol açacaktı.
Güçlü bir ekonomiye sahip olmayı amaçlayan merkantilist yönetimlerin tüm uygulamalarının ekonomi üzerinde olumlu etkilerde bulunduğu düşünülmemelidir.

Ekonomiye yönelik ilgilerinin önemli bir nedeni de devlet harcamalarını karşılayabilmek için ekonomik faaliyetleri vergilendirerek mümkün olduğu ölçüde çok gelir elde etmek olan merkantilist yönetimlerin üretken faaliyetler üzerinde zararlı sonuçlar doğuran mali uygulama örnekleri de son derece fazlaydı.
Merkantilist politikaların diğer bir uygulaması da büyük ticari filolara özel önem verilmesiydi.
Fransız Maliye Bakanı Jean Babtiste Colbert’e göre Avrupa’nın tüm dış ticaretini 20.000 gemi taşıyordu. Bu gemilerin dörtte üçü Hollandalılara aitti. Colbert’e göre Fransa’nın payını artırması ancak Hollandalıların payının azaltılması ile mümkün olabilirdi.

Ekonomik milliyetçiliğin en tipik örneği Fransa’da Colbert dönemi (1665-1683) idi. Uzun bir merkantilist geleneğe sahip olan Fransa’da Colbert’in etkisi o denli büyük oldu ki zamanla Colbertizm ve merkantilizm kelimeleri eş anlam kazandı. Colbertizm merkantilizmin aşırı bir örneği olarak nitelenebilir.
Colbertizm: Devlet eliyle geliştirilen sanayi kuruluşlarına ve altyapıya önem veren, aşırı ekonomik milliyetçi bir merkantilist uygulamaya verilen addır.
*Cobertizme 2 örnek Fransa ve İngilteredir. 16 ve 17. yüzyıllarda kıta Avrupası ülkelerinde kralların gücü artarken, İngiltere’de 1688 devrimiyle parlamento denetimine dayanan anayasal bir monarşi doğdu.
**Merkantilizmle ilgili kavramlar: Colbertizm-Külçecilik-Dış ticarette tekelcilik- Lehte dış ticaret dengesi


Merkantilistlerin savunduğu görüşler
a. Uluslararası ticaretin hacminin sabit olduğu
b. Balıkçılığın teşvik edilmesi
c. Yerli malı kullanımının teşvik edilmesi
d. Sömürgelere önem verilmesi

AVRUPA’DA EKONOMİK GÜÇ DENGESİNİN DEĞİŞMESİ
İktisat ve tarihinde 16. yy bir altın çağ, 17. Yy ise bir kriz dönemi dir. Bu yaklaşımın en büyük eksiği, modern dönemin başlangıcında Avrupa’da geleneksel ekonomik güç dengelerinde ortaya çıkan çok önemli bir değişmeyi görmezlikten gelmesidir. 15. Yy sonunda Avrupa’da en gelişmiş alan, Akdeniz bölgesinde Orta ve Kuzey İtalya idi. 16.yy boyunca Amerikan altın ve gümüşünün İspanya’ya akışı, Akdeniz bölgesinin ekonomik üstünlüğünü sürdürmesini sağladı. Ancak 17. yy sonuna gelmeden artık Akdeniz, geri kalmış bir bölgeydi. Avrupa ekonomisinin ağırlık merkezi Atlantik bölgesine kaymış, önce Hollanda ve daha sonra da İngiltere Avrupa’nın yeni yükselen iktisadi güçleri olmuşlardı.

İspanya’nın Ekonomik Düşüşü Nedenleri
1-İspanya’nın ekonomik düşüşünde pek çok faktör yanında yöneticilerin yanlış ekonomik politika ve uygulamaları da önemli rol oynadı.
2-Altın ve gümüşteki gelirlerin %40 ı devlete %20-25 i krallıklara ayrılıyordu. Hükümet harcamaları güçlükle karşılanıyordu. Bu durum kralları üçüncü bir gelir kaynağı olarak borçlanmaya itiyordu.
3-Yönetimin zararlarının tek örneği kötü mali yönetim değildi.Mali ihtiyaçlardan kaynaklanan diğer müdahaleler de önemliydi.Krallıkça tanınan imtiyazlar bu zararlı uygulamaların örnekleriydi.
4-İmparatorlukta bir pazar bütünleşmesine imkân verecek bir gümrük birliği de mevcut değildi.
5-İspanyol krallarının dini politikaları ülkenin ekonomik gücünü zayıflatıcı diğer bir nedendi.
6-Amerika’dan altın ve gümüş akışı ve sonucunda efektif talebin genişlemesi, ekonomik gelişmeyi uyardı ve İspanya 16. yüzyılda Avrupa’nın merkezi haline geldi.
7-17. yy kısmen üretimin düşmesi, kısmen de sömürgelerin daha önce ithal ettikleri bazı malları kendileri üretmeye başlayarak ekonomik bağımsızlık kazanmaları sonucu İspanya’ya Amerika’dan kıymetli maden akışı önemli ölçüde azalınca İspanyol zenginliğinin kaynağı kurumuş oldu.

--16. yy İspanya, Avrupa’nın en geniş imparatorluğuydu; 1530’da akmaya başlayan altın, gümüş, yüzyılın sonunda en yüksek düzeyine ulaşarak İspanya İmp. Avrupa’nın en zengin ülkesi oldu.
**İspanya’nın ekonomik olarak gerilemesinde en önemli etken “Nitelikli insan gücünün eksikliği” dir.
Kuzey İtalya’nın profesyonel, pragmatik ve Ticaret Şehirleri
Venedik, Cenova, Floransa ve Piza şehirleridir.
**1000-1500 yılları arasında Avrupa’da (Flandra, Fransa, Almanya ve Balkanlar) ve Akdeniz’de ticaretin canlanmasında önemli rol oynayan İtalya, Karadeniz’deki limanlara kervanlarla Çin malları ulaştırıldı.

16. yüzyılda İtalyan ekonomisini problemlerle karşı karşıya getiren değişmeler oldu
1-İlk önemli olumsuz gelişme İtalyan tüccarlarının baharat ticaretindeki rolünün azalmasıydı.
2-Deniz taşımacılığında da olumsuz gelişmeler söz konusuydu.
3-Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve İngiltere üretimlerini yeni ölçeklerde ve yeni metotlarla geliştirirken İtalya gerilemeye ve pazarlara cevap veremeyecek hale gelmeye başladı.
4-Alman devletlerinin bulunduğu bölgeye sefalet getiren yıkıcı bir savaş patlak verdi. 17.yy başlarında nüfus ve gelirin azalmasına yol açan gerilimli iç durumun bir sonucu olarak Osmanlı mahalli pazarlarında belirgin bir kötüleşme vardı. İspanyol, Alman ve Türk pazarlarındaki bu daralma uluslararası alanda derhal etkisini gösterdi. Bu güç rekabet şartlarında ancak en etkin ekonomiler ayakta kalabildi. Hollandalı, İngiliz ve Fransız malları İtalyan mallarını yalnız dış pazarlardan değil, İtalyan pazarından bile kovdu.
5-İtalyan mal ve hizmetlerinin yerini başkalarının almasının temel nedeni, İngiliz, Hollandalı ve Fransız mal ve hizmetlerinin daha düşük fiyatlarla arz edilmesiydi. Bu fiyat farklılığının ilk önemli sebebi, İtalyan mallarının daha kaliteli olmasıydı. İtalyan imalatçıları kısmen geleneklerinin bir sonucu olarak, fakat daha önemlisi lonca düzenlemelerine bağlılıklarından ötürü eski metotlarla üretmeye devam etmekteydiler.
6-İtalyan mallarının daha pahalı olmasının tek nedeni kaliteleri değildi. İtalya’da üretim maliyetleri de daha yüksekti. Bunun ilk nedeni, loncaların geniş kapsamlı kontrolünün İtalyan imalatçılarını eski ve geri üretim ve organizasyon tekniklerini kullanmayı sürdürmeye zorlamasıydı. İkincisi İtalya’da vergi baskısı yüksekti ve kötü bir şekilde düzenlenmişti.Üçüncü ve daha önemli bir neden ise İtalya’da ücretlerin rakip ülkelere göre daha yüksek olmasıydı.

**İtalyan işçisinin prodüktivitesi, İngiliz, Fransız ve Hollandalı işçiden daha düşüktü
**Mamul mal ithal eden bir ülkeler: İtalya İngiltere, Fransa ve Hollanda dır.
**İtalya’da 17. yüzyılda imalat sanayinde ücretlerin diğer ülkelere göre yüksek olmasının nedeni “Loncaların gücü” dür.


Kuzey Hollanda’nın Ekonomik Yükselişi
Hollanda 17 eyaletten oluşan iki bölgeye ayrılır. Bu eyaletler siyasi yakınlıkları nedeniyle İspanya İmparatorluğu’nun ticari imkânlarından yararlanıyorlardı. 11 ve 15. yüzyıllar arasında Güney Hollanda, Avrupa’da şehirleşme ve ekonomik gelişmede öncü bölgelerden biriydi. Ekonomik gelişmişlik açısından İtalyan kutbunun hemen ardından geliyordu. 13 ve 14. yüzyıllarda Kuzey Avrupa’nın en önemli uluslararası iş merkezi Bruj’du. 15 yüzyıl ile 16. yüzyılın ilk yarısı boyunca;

Güney Hollanda’daki Antwerp baharatlar, İngiliz kumaşları, İtalyan ipeklileri, Alman gümüşü gibi değerli mallarda en parlak uluslararası finans ve ticaret merkeziydi. Flandra’da üretilen tekstil ürünleri, Kuzey ve Orta Avrupa’nın en kaliteli yünlü kumaşlarıydı.
Kuzey Hollanda ise güney bölgeleri ile aynı seviyede değildi. K. Hollanda ekonomisinin en önemli sektörleri tarım, hayvan yetiştiriciliği ve gemiciliğe bağlı olarak Baltık bölgesi ile ticaret ve balıkçılıktı.
Kuzey Hollanda’nın ekonomik canlılığında en önemli rolü, Güney Hollanda’dan kaçarak Kuzey Hollanda’ya sığınan insanlar oynadı.


17. yy başında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nde hisse sahiplerinin en güçlüsü olan göçmenler, 1609-11’de Amsterdam’ın en büyük bankasındaki mevduatın da yarısının sahibi durumundaydılar.
--Okyanus ticaretinin gösterdiği gelişmeler Kuzey Hollanda’nın bir altın çağa girmesine yol açtı.Japon ve İsveç bakırı, Baltık hububatı, İtalyan ipeği, Çin porseleni, Brezilya kahvesi, Endonezya baharatı bu mallar arasındaydı.Sermaye piyasası doğmuş, modern kapitalizmin tüm özellikleri ortaya çıkmıştı.
En dinamik sektörü dış ticaret olan Hollanda ekonomisinin mukayeseli avantajı denizcilik alanındaydı.
**Hollanda’nın ekonomik refahı yalnızca ticari başarıya dayanmıyordu. Hollanda’da tarım ve imalat sektörleri de oldukça gelişmişti.
*Hollandalıların tarım, ticaret ve sanayi alanındaki başarılarının bir başkası iki cansız enerji kaynağından (turba kömürü ve rüzgar) büyük ölçüde yararlanarak enerji darboğazını aşmalarıydı.
**Hollandalıların ekonomik başarılarının temeli, dünyanın her yerinde her şeyi diğer ülkelerin tüccarlarından daha ucuza satabilmeleriydi.
--Hollanda modern dönemin başlarında Avrupa’nın ekonomik açıdan en gelişmiş, en yoğun nüfuslu ve en yüksek oranda şehirli nüfusa sahip ülkesiydi. Hollanda ekonomik büyümeyi başaran ilk ülkeydi ve uzun bir süre de Avrupa’da kişi başına gelir düzeyi en yüksek ülke olma özelliğini korudu.
Hollanda’nın 1550-1650’deki altın çağını 150 yıllık bir durgunluk dönemi izledi. Onun iki önemli rakibi olan İngiltere ve Fransa denizcilikte Hollanda’nın hükmettiği pazarlardaki egemenliğine son verdiler.

İngiltere’nin Ekonomik Yükselişi
İngiltere’nin dış ticaretinin %40’ı yabancıların elindeydi. En büyük ticaret şehri olan Londra, kıta Avrupa’sının büyük şehirlerinin servet ve büyüklük bakımından oldukça gerisindeydi. 16. yüzyılın ilk yarısında Londra limanından yapılan kumaş ihracatı %170 artış gösterdi. Bu dönemde İngiltere’nin önemli özelliklerinden biri, kapılarını dünyanın her tarafından gelmiş sermaye ve teşebbüse açmış olmasıydı. İngiltere, süratle kıtanın en gelişmiş ülkeleriyle aynı çizgiye yükseldi
**İngiltere’nin ekonomik büyümesinin en önemli nedeni dış ticaretinde görülen büyük genişlemeydi. 17. yüzyılın sonunda İngiltere, Hollanda’dan sonra kişi başına dış ticaret değeri en yüksek olan ülkeydi
1640’larda reeksport ticareti, toplam ihracatın %18’i iken, yüzyılın sonunda %31’ine yükseldi.
Bu gelişen dünya ticaretinin merkezi olan Londra’nın nüfusu 17. yüzyılın sonunda 500.000’i aştı. Londra dünyanın en büyük, en zengin ve en aktif metropolü oldu. Londra para piyasası dünyanın en zengin ülkesinin ulusal kredi sisteminin merkeziydi. Büyük hacimlere varan liman ticareti sayesinde tüm dünyanın kredi merkezi haline gelen Londra, Fransız savaşlarıyla durumları kötüleşen Amsterdam ve Paris’in yerini almıştı. İngiltere’nin dünya çapındaki ticaret geliştirmesini mümkün kılan başlıca kaynakları iyi gemicilerin ve riske girme yeteneğine ve gerekli fonlara sahip tüccarların çokluğu, fizik ve mali kapitalin nispi bolluğu, gelişmiş bir kredi, ticaret ve sigorta organizasyonu ile tüccar sınıfının isteklerine karşı duyarlı bir yönetimin varlığı ve krallık deniz gücünün rakip ülkeler karşısındaki üstünlüğüydü.İngiltere karşılaştığı kıtlıklara karşı sahip olduğu daha bol kaynaklardan yararlanmasını mümkün kılan yeni teknikler geliştirdi. Enerji probleminin çözümü bunun en güzel örneğidir.

OSMANLI EKONOMİSİYLE İLGİLİ DEĞİŞMELER
Kanuni dönemi imparatorluğun gücünün zirveye ulaştığı dönemdi. 1572 ile 1606 arasında Osmanlılar Doğu’da ve Batı’da yıkıcı ve uzun savaşlar yapmak zorunda kaldı.İmparatorluğun siyasi gerileyişinde dış faktörler kadar iç faktörler de rol oynadı. Siyasi gerilemeye paralel olarak sosyal alanda huzursuzluklar başladı.Osmanlı ilerleyişine karşı Avusturya, İspanya, Portekiz, İran ve Rus mukavemetinin giderek güçlenmesiyle bol ganimetli, kısa süren ve vergi gelirlerini artırıcı savaşlar sona erdi. Dönemin başlarında önemli bir ekonomik problem de hızlı fiyat artışıydı.

Avrupa’daki fiyat devriminin bir yansıması olan ve 1580’lerde hız kazanan enflasyon ekonomiyi olumsuz şekilde etkiledi. Osmanlı ekonomisi dönem içinde tarım, taşıma ve sanayi sektörlerinde durgun bir özellik gösteriyordu. 17 yüzyılda Osmanlı tarımı 2 yeni ürünün ortaya çıkışından yararlandı. Tütün ve mısırın ekimi süratle yayıldı.Avrupa mallarının daha ucuz ve kaliteli hale gelmesi yerli ürünlerin rekabet gücünü zayıflattı.
Osmanlı ekonomisi açısından başka bir olumsuz gelişme Karadeniz ticaretindeki tekel konumunun yitirilmesiydi. Uluslararası ticaret yollarının değişmesi de Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkiledi.
-- Avrupa’dan yapılan ithalat yünlü kumaş, maden ve kağıt gibi birkaç kalemle sınırlı olduğundan 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi’ne kadar kapitülasyonlar Osmanlı yerli sanayine büyük bir zarar vermedi.
 
Üst