- Mesajlar
- 255
- Tepkime puanı
- 24
- Puanları
- 18
TOUCHSTONE 3 - UNIT 1
ADJECTIVE (SIFAT)
İsimden önce kullanılıp o ismin niteliklerinden bahsederler. İsme sorulan “nasıl?” sorusunun cevabıdır.
- Tom is a polite doctor. (Tom nazik bir doktordur.)
(NOT: “Nasıl?” bir doktor – nazik bir doktor.)
- This is an automatic door. (bu otomatik bir kapıdır)
- This isn’t an easy problem ( bu kolay bir problem değildir.)
ADVERB (ZARF)
Fiilden sonra kullanılırlar ve fiile sorulan “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Zarflar, genellikle sıfatların sonuna “ –ly “ takısının eklenmesiyle elde edilir.
- He speaks politely (nazik bir şekilde konuşur)
( NOT: “Nasıl?” konuşur - nazik bir şekilde)
- It opens automatically (otomatik olarak açılır)
- I can’t solve it easily ( Onu kolayca çözemem)
! Sonu “ -y “ ile biten sıfatlar zarfa dönüştürülürken bu harf atılır yerine “ –i “ getirilir.
Busy (meşgul) – Busily (meşgul bir şekilde)
Easy (kolay ) - Easily (kolay bir şekilde)
!! “-ly” takısı ile zarfa dönüştürülemeyen düzensiz zarflar bulunmaktadır.
Good (iyi) -Well
Late (geç ) -Late
Fast (hızlı) - Fast
Hard (zor) - Hard
-Paul was a good cooker . He could cook well. (Paul iyi bir aşçıydı. İyi yemek pişiriridi.)
NOT: Cümlde cooker= aşçı kelimesi yani bir isim görevindeki sözük nitelendiği için sıfat kullanıldı. İkinci cümlede cook=yemek pişirmek yani fiil görevinde kullanılan bir sözcüğe vurgu yapıldı için zarf kukllanıldı.
-Sandra is a fast waitress. She serves fast (Sandra hızlı bir garsondur. Hızlıca servis yapar)
!!! Be (olmak), feel (hissetmek), Get (almak), Seem (…gibi görünmek), Sound (Kulağa… gelmek), Smell (..Kokmak) gibi fillerden sonra sıfat kullanılır.
-This meat smells bad. (bu et kötü kokuyor)
-Her song sounds terrible (Şarkısı kulağa korkunç geliyor)
-Tha baby feels safe with his mother ( bebek annesinin yanında kendini güvende hissediyor)
Fakat- I feel strongly (kendimi güçlü hissediyorum)
Düzenli zarflar:
Automatic (otmatik) - Automatically
Patient (sabırlı) - Patiently
Careful (dikkatli) - Carefully
Easy (kolay) – Easily
Different (farklı) - Differently
Bad (kötü) - Badly
Nice hoş) - Nicely
Reckless(dikkatsiz) - rescklessly
Serious (ciddi) - Seriously
Slow (yavaş) -Slowly
Proper (Doğru dürüst) -Properly
Correct (Uygun/doğru) -Correctly
Quick (hızlı) - Quickly
ANLAMI KUVVETLENDİRMEK İÇİN KULLANILAN ZARFLA
1) Bazı sıfat ve zarfların anlamını kuvvetlendirmek için kendilerinden önxe aşağıdaki gibi kelimeler kullanılır.
Incredibly - Muazzam So - Çok
Extremely - Son derece Pretty _ Oldukça
Very – Çok Really _ çok / fazlasıyla
Fairly – Oldukça
-Jack is fairly tall (jack oldukça uzundur)
-My sister is incredibly clever (Kız kardeşim muazzam zekidir)
-I ‘m really tired ( Fazlasıyla yorgunum)
2) Tek başına zaten kuvvetli olan yani içinde “ çok/ oldukça…” gibi anlamları barındıran sıfatlarla aşağıdaki kelimeler kullanılır:
Absolutely - Kesinlikle /tamamen
Really - Çok /fazlasıyla /gerçekten
-It’s absoultely great pleasure form e ( Benim için tamamıyla harika bir zevk)
-This film is really fantastic ( Bu film gerçejten müthiş)
NOT: Bu grupta “very” kullanılmaz çünkü zaten sıfatın içinde o anlam yoğunluğu mevcuttur.
3) Anlamda kesinlik %100 ‘lük bir durum olduğunu belirtmek için aşağıdaki kelimeler kullanılır:
Completely – Totally = Tamamen / Tmamıyla
-Merve is totally generous
-Tom is completely talented
4) At all: “ hiçte” anlamına gelir. Olumsuluğukuvvetlendirmek için kullanılır.
-He isn’t reckless at all (Hiçte dikkatsiz değildir)
-I am not busy at all (hiçte meşgul değilim)
She isn’t selfish at all ( Hiçte bencil değil)
ÖN EKLER
Sıfatlar önlerine “ Im- In- Un- Dis- Ir- Mis-…”gibi ekler alarak zıt anlama sahip olabilirler.
Competent - yetenekli Incompetent - Yteneksiz
Patient - sabırlı Im patient - sabırsız
Incredible- inanılmaz
Unfriendly – Düşmanca/soğuk
Inconsiderate - Düşüncesiz
Unreliable - Güvenilmez
Dishonest – Sahtekar
Disorganized _ sistemsiz
Irregular – Düzensiz
ALWAYS
“Her zaman / hep /durmadan / daima “ anlamlarına gelir.Sürekliliği olan ( -ing takısının kullanıldığı)
eylemlerle kullanılır onların hiç durmadan ndevam ettiğinden bahseder. Yani normalden daha fazla eylemlerle kullanılır.
-Mete is extremely outgoing. He is always talking to his friends
(Mete son derece dışa dönük biridir. Daima arkadaşlarıyla konuşur)
-Julia is really helpful. She ia always helping people
(Julia fazlasıyla yardımseverdir. Hep insanlara yardım eder.)
AT LEAST
“ Hiç olmazsa / En azından “ anlamına gelir. Olayların olumsuz taraflarından ziyade olumlu yanlarını vurgulamak için kullanılır.
- I’m always checking my phone , but at least I don’t do it in class.
(her zamn telefonumu konutrol ederim ama en azından bunu sınıfta yapmam)
!! Sürekli Telefonuyla uğraşmasının olumsuz bir durum olduğunun farkında fakat bunu en azından sınıfta yapmadığını söyleyerek olumlu bir ekleme yapmış oldu.
ÖĞRENİLECEK KELİMELER
Outgoing- Dışa dönük/ sempatik
Easygoing – geniş yürekli/umursamaz
Creative –yaratıcı
Shy- utangaç
Selfish – bencil
Talented – yetenekli
Reliable- güvenilir
Honest- dürüst
Laid-back - gamsız
Down-to-earth - ayakları yere basan
Arrogant – kibirli
Competitive – hırslı
Apologize – özürdilemek
Borrow – ödünç almak
Count on – birine güvenmek
Sense of humour – espri anlayışı
Take … serious – bir şeyi ciddiye almak
Tell the truth – doğruyu söylemek
Wear – giymek
Driver – şöfor
Read- okumak
Share – paylaşmak
Funny – komik /eğlenceli
Complain – şikayet etmek
Versatile- çok yönlü
Humble – alçak gönüllü
İmpeccable – kusursuz
Influential- güçlü/etkili
Olumlu cümle: Özne + fiil 2 + Tümleç
-I visited the museum yesterday. (dün müzeyi ziyaret etti)
-She bought two bags. ( 2 adet çanta aldı)
-My brother worked for Arçelik. (erkek kardeşim Arçelikte çalıştı)
Olumsuz cümle: Özne + didin’t + fiil 1 + Tümleç
-We didn’t came to the party. (partiye gelmedik)
-She didin’t go to the cinema last week. (geçen hafta sinemaya gitmedi)
Soru cümlesi: Did + özne + fiil 1 + Tümleç?
-Did you eat your meal? (yemeğini yedin mi?)
Yes, I did.
No, I didin’t.
!!! Fiilin ikinci hali (fiil 2) yalnızca olumlu cümlede kullanılır. Did ve didn’t zaten geçmiş zamnlı fiiler oldukları için tekrar fiil 2 kullanılmaz.
Olumlu cümle: Özne + have/ has + fiil 3 + Tümleç
-She has taken some pills. (birkaç ilaç aldı)
-I have been to İstanbul (Istanbul’da bulundum)
They have lost their Money.
!!! I / you / we / They ile birlikte have kullanılır.
He/ She It ile birlikte has kullanılır.
Olumsuz cümle: Özne + haven’t / hasn’t + fiil 3 + Tümleç
-We haven’ t seen an elephant before.(daha önce fil görmedik)
-He hasn’t gone windsurfing. (Rüzgar sörfüne gitmedi)
Soru cümlesi: Have / Has + özne + fiil 3 + tümleç?
-Have you surfed in Black Sea? (Karadeniz de sörf yaptın mı?)
Yes, I have.
No,I haven’t.
Present perfect ile kullanılan sıklık zarfları
Always (her zaman-daima)
Once / twice / three times /many times.. (bir kez/iki kez/üç kez/pek çok kez…)
Before(daha önceden)
Never(asla)
Recently(son zamanlarda)
Lately (son zamanlarda / yakınlarda)
-They’ ve always wanted to have a child.
-I haven’t traveled abroad before.
DİĞER SORU KELİMELERİ İLE PRESENT PERFECT KULLANIMI
-What’s something interesting you have done recently?(son zamanlarda yaptğn ilgnç şeyler nedir?
I’ve gone skiing in Uludağ. ( uludagda kayağa gittm)
-What’ s kind of sport you’ve never tried? (ne tür sporları hiç denemedin?)
I’ve never tried wind surfing (rüzgar sörfünü hiç denememdim)
-How many times have you fallen in love? (kaç kez aşık oldun)
I’ve fallen in love twice.
Have you ever……?
“ hiç ….yaptın mı? “ diye soru sorarken kullanılır. Daha çok deneyimlerden bahseder. Eğer yapılan eylemin zamanı belirsiz ise have you ever…?, fakat zaman belli ise did you…? Kalıbı kullanılır.
-Have you ever tried Japaneese food? (Japon yemeklerini denedin mi hiç?)
Yes,I have. I have tried sushi.
No,I haven’t. I have never tried.
-Did you enjoy the party? (partinin tanını çıkardın mı?)
Yes,ı did.
No,ı didn’t.
Do you…? / Did you…? / Have you…?
Konuşurken sohbetin devamını sağlamak ve karşı tarafa onu dinlediğimiz hissettirmek için kullandığımız soru kalıplarıdır.
A: I love go fishing on Sundays.(Pazar günler, balığa gitmeyi çok severim)
B: Do you? Let’s go together. (öyle mi? Hadi birlikte gidelim)
A: I went to Egypt last summer. It was amazing. (Geçen yaz Mısır’ a gittim,şaşrıtıcıydı)
B: Did you? It sounds really great. (öyle mi? Gerçekten kulağa harika geliyor.
A: I’ve won two mathmathics competitions.
B: Have you? I would like to be your mother. (Öyle mi? Annenin yerinde olmak isterdim)
Fortunately(neyseki) Unfrotunately(ne yazıkki) Amazingly(şaşılacak biçimde)
Olaylar karşısında hislerimizi vurgulamak-belli etmek için kullandığımız zarflardır.
-The traffic was too bad,but fortunately the driever was very careful.
(trafik çok kötüydü fakat neyseki söfor çok dikkatliydi.)
-The man was very ill,unfortunately there is nothing to do that the doctors could do.
(adam çok hastaydı ne yazıkki doktorların yapabileceği bir şey yoktu)
-I spent 3500 $ in Italt. It was an amazingly expensive country.
(İtalya’da 3500 dolar harcadım. Şaşılacak kadar pahalı bir ülkeydi.)
TOUCHSTONE 3
UNIT 3
SIFATLARLA SUPERLATIVE
Tek yada en fazla 2 heceli sıfatları bu formda kullanırken yapı the + sıfat + -est şeklindedir.
Sıfata “en” anlamını katar.Örn: en uzun,en güzel,kısa,en zor..
Tall (uzun) - The tallest (en uzun)
Busy (meşgul) – The busiest (en meşgul)
Short (kısa) – The shortest (en kısa)
Old (eski/yaşlı) – The oldest (en eski/yaşlı)
2 den fazla heceli sıfatlarla the most (en fazla) / the least (en az) + sıfat yapısı kullanılır.
Difficult (zor) – The most difficult ( en zor)
Important (önemli) – The most important (en önemli)
Exciting (heyecanlı) – The least exciting (en az heyecanlı)
!!! The least yerine daha çok the most kalıbı kullanılır. Aşağıdaki örnekteki gibi “en az pahalı demek yerine en ucuz olanı” demek daha pratiktir.
The least expensive (en az pahalı) = The cheapest (en ucuz)
Düzensiz sıfatlar:
Good (iyi) - The best (en iyi)
Bad (kötü) - The worst (en kötü)
-Topkapı is the best museum to visit in İstanbul
-Famine is the worst problem in Africa.
İSİMLERLE SUPERLATİVE
The most + isim şeklindedir yapı. Genelde have / has = sahip olmak fiiliyle kullanılır.
-Istanbul has the most people in Turkey. (İstanbul, Türkiye’de en fazla insana-nüfus- sahiptir.)
-Which city has the most traffic in the world? (Dünya’da en çok trafik hangi şehirdedir?)
HOW + SIFAT ……..?
How’dan sonra high(yüksek), long(uzun), wide(geniş-en), deep(derin),large(geniş), hot(sıcak)…. sıfatlarını kullanarak ölçü birimleri sorulabilir.
-How high is Mount Erciyes?(Erciyes dağının yüksekliği nedir?
It’s 2650 metres high.
-How long is the Kızılırmak River?(Kızılırmak nehrinin uzunluğu nedir?)
It’s 4500 kilometres long.
-How wide is the Yesilırmak River?(Yeşilırmak nehrinin eni ne kadardır?)
It’s about 350 metres. (Yaklaşık 350 metre.)
-How deep is the Balck Sea? (Karadeniz’in derinliği ne kadardır?)
It’s about 5000 metres (Yaklaşık 5000 metredir.)
-How large is the Konya Plain? (Konya ovasının genişliği ne kadardır?)
It’s 7500 square kilometres.(7500 kilometrekaredir)
-How hot does it get in Sahra Desert? (Sahra Çölünde sıcaklık ne kadardır?)
It can reach 50 degrees Celcius. ( 50 santigrat dereceye ulaşabiliyor)
-How tall is the world’s tallest man? (Dünya’nın en uzun adamının boyu kaçtır?)
He is 2.45 centimetres.
!!! Meter yerine feet, Kliometer yerine mile, Celcius yerine fahrenheit kullanılabilir.
Really / Sure
“Gerçekten-kesinlikle-sahiden..” anlamlarına gelirler. Konuşmacının düşüncelerine kesinlikle katıldığımızı belirtmek için kullanırız.
Tom: I feel good out of the city. (şehir dışında kendimi iyi hissediyorum)
Bob: Yeah, I really do. (Evet,gerçekten ben de öyle.)
Jack: We should go windsurfing sometime.( Bir ara rüzgar sörfüne gitmeliyiz.)
Paul: You’re right. We sure should. (Haklısın. Bence de gitmeliyiz.)
!!!Cümlede hangi yapı kullanılmışsa cevapta da aynı yapının yardımcı fiili kullanılır.
Düşünceleri Vurgulamak İçin de Superlative Kullanılır:
Ali: Have you ever been to India? (Hiç Hindistan’da bulundun mu?)
Banu: Yeah,I’ve been there.It’s the most interesting city in the world.
( Evet, Orada bulundum. Dünya’nın en ilginç şehridir.)
Cem: Did you go hiking? How was it? (Dağa tırmanışına gittin mi? Nasıldı?)
Serhat: Yeah, I went to Mount Ağrı. I had the best time there.
(evet,Ağrı Dağı’na gittim. En güzel zamanı orada geçirdim)
UNIT 3 KELİMELER
Mountain – dağ Glacier - buzul
Ocean – okyanus Jungle - orman
Desert – çöl Peninsula - yarımada
Rain forest – yağmur ormanı Valley - vadi
Volcano – volkan Beach - plaj
Island – ada Have a lot of fun – çok eğlenmek
River – nehir Wildlife – vahşi yaşam
Lake – göl Tree - ağaç
Archipelago –takımada Cover – kaplamak (alan)
Continent –kıta Erupt - patlamak
Awesome – tuhaf/garip Dry - kuru
Vacation – seyahat/gezi Cliff – falez/uçurum
Exciting – heyecanlı Coral reef – mercan kayalığı
Waterfall – şelale
Amazing – şaşırtıcı
Best-known – en iyi bilinen
Bridge – köprü
Bay – körfez
İNGİLİZCE-3
4.Ünite Notları
HAVE / HELP / MAKE / LET
1-Let + nesne + fiil: Birinin bir şey yapmasına izin vermek
-The teacher doesn’t let me talk on the phone.
(Öğretmen telefonda konuşmama izin vermiyor.)
2-Make + nesne + fiil: Birini bir şey yapmaya zorlamak.
-She madem e wait at the library all the day.
(bütün gün beni kütüphanede bekletti)
3-Help + nesne + fiil: Birinin bir şey yapmasına yardım etmek
-My friend helped me finish my Project.
(Arkadaşım projemi bitirmeme yardm etti)
!! Help + nesne + to fiil şeklinde de kullanılabilir.
-My friend helped met o finish my Project.
4-Have + nesne + fiil: Birine bir şey yaptırmak
-All the young girls always have their parents buy new clothes.
(tüm genç kızlar ailelerine sürekli yeni kıyafetler aldırıyorlar)
WANT / ASK / TELL / GET
1-Get + nesne + to fiil: Birine bir şey yaptırmak/ birini bir şey yapmaya ikna etmek.
-I can’t get her to finish her dinner.
(Ona akşam yemeğini bitirtemiyorum/ bitirmesine ikna edemiyorum)
2-Want + nesne + to fiil: Birinden bir şey yapmasını istemek
-The police want us to give our ID cards.
(Polis bizden kimlik kartlarımızı vermemizi istiyor)
3-Ask + nesne + to fiil: Birinden bir şey yapmasını istemek/sormak.
-My mother asks met o tidy my room.
(Annem benden odamı düzenlememi istiyor)
4-Tell + nesne + to fiil: Birine bir şey yapmasını söylemek
-Doctors are always telling the people to eat vegetables.
(Doktorlar halka her zaman sebze yemelerini söylüyor)
AİLE BİREYLERİ
Bayan Erkek
Stepmother(üvey anne) Stepfather(üvey baba)
BELENDED FAMILY Stepsister(üvey kız kardeş) Stepbrother(üvey erkek kardş)
(Üvey aile-Karışık) Half sister( “ “ “ ) Half brother( “ “ “)
Stepdaughter(üvey kız evlat) Stepson (üvey erkek evlat)
IMMEDIATE FAMILY Bayan Erkek
(En yakın/1. derece aile) Mother(anne) Father(baba)
Sister(kız kardeş) Brother(erkek kardeş)
Wife(eş) Husband(koca)
Daughter(kız evlat) Son(erkek evlat)
EXTENDED FAMILY Bayan
(Geniş aile) Great-grandmother(büyük büyük anne)
Grandmother (büyük anne)
Aunt (hala/teyze/yenge)
Cousine(kız kuzen)
Niece(kız yeğen)
Sister-in-law(görümce/elti)
Erkek
Great-grandfather(büyük büyük baba)
Grandfather(büyük baba)
Uncle(amca/dayı/enişte)
Cousin(erkek kuzen)
Nephew(erkek yeğen)
Brother-in-law(Kayınbirader/bacanak)
USED TO
Geçmişte sahip olunan alışkanlıklardan/durumlardan/yerlerden yada geçmişte düzenli olarak yapılan fakat günümüzde artık terkedilmiş eylemlerden bahsederken kullanırız.
Olumlu cümle: Özne + used to + fiil
-My sister-in-law used to argue with me all the time.
(Görümcem benimle sürekli tarşırdı)
-We used to sleep early.
(erken uyurduk)
Olumsuz cümle: Özne + didn’t use to + fiil
-When I was a child/kid I din’t use to eat chips.
(çocukken patates cipsi yemezdim)
-My parents didn’t use to let me go to the parties.
(Ailem partilere gitmeme izin vermezdi)
Soru cümlesi: Did + özne + use to + fiil?
-Did you use to eat out at night?(gece dışarıda yemek yer miydin?)
Yes, I did. / No I didn’t.
-What kind of sports did you use to do?(ne tür sporlar yapardın?)
Volleyball and badminton.
WOULD
Geçmişte düzenli olarak yapılan eylemlerden bahsederken kullanılır.
-When I played football with my cousins, I would always win the matches.
(Kuzenlerimle futbol oynarken maçları her zaman ben kazanırdım)
-My father would eat grilled meat. (babam ızgara et yerdi)
!! I would = I ‘d şeklinde de yazılabilir. Bu kural diğer özneler için de geçerlidir.
Konum/mevki/ yerden baksederken WOULD KULLANILMAZ. USED TO KULLANILIR.
-We used to stay at hotel (Otelde kalırdık-doğru kullanım) -We would stay at a hotel (yanlış)
ÖNEMLİ İFADELER
I think… (sanırım/bence) I don’t think …
It seems like…(öyle görünüyorki..) It seems to me that…(bana öyle geliyorki….)
If you ask me….(bana soracak olursan)
Yukarıdaki ifadeleri bir konu hakkındaki düşüncelerimizi ifade ederken yada şahsi fikirlerimizden bahsederken kullanırız.
- I don’t like Tarkan’s ew album. It seems to me that he didn’t care it all.
(Tarkan’ın yeni albümünü beğenmedim. Bana öyle geliyor ki hiçte özenmemiş)
A:Yesterday I had an accident so I have a terrible headache now.
(Dün bir kaza yaptım bu yüzden müthiş bir baş ağrım var şu an.)
B:I think that’s why you father doesn’t let you drive any more.
(Bence bu, babanının senin araba kullanmana izin vermemesinin sebebidir)
A:I’m afraid that I can’t pass the geography exam. What about you?
(Coğrafya sınavından geçememekten korkuyorum. Ya sen?)
B:If you ask me I can’t pass it,either.(Bana sorarsan ben de geçemem)
Absolutely : Kesinlikle/tamamen Definitely: kesinlikle/tamamen
Exactly: Tam anlamıyla You’re right: :Haklısın
That’s true: Doğru That’s for sure: Muhakkak/kesinlikle
I agree(with you): (sana) Katılıyorum Yeah: Evet
I know: Biliyorum
A: We can’t set the table and can’t have dinner together any more.
(Masayı kurup akşam yemeğini birlikte yiyemiyoruz artık)
B: I agree with you. That’s too bad, becouse you don’t have anything to share.
(Sana katılıyorum. Bu çok kötü çünkü paylaşacak hiçbir şeyiniz olmuyor)
A: Teenagers spend much time on the Internet. Sometimes I think that they stick to the computers.
(Gençler internette çok fazla zaman harcıyor. Bazen onların bilgisayarlara yapıştığını düşünyorm)
B: You’re right. My daughter is a computer addict,too.
(Haklısın. Benim kızımda bilgisayar bağımlısı)
UNIT 4 KELİMELER
Adopted: evlatlık
Ex-husband: eski koca
Great aunt: büyük hala
Seperated: ayrılmış
Single parent: tek ebeveyn
Moustache: bıyık
Nowadays: bugünlerde
In those days: o günlerde
Pitch-in: yemeğe yumulmak
Nag: başının etini yemek
Chore: ufak gündelik işler
Stay out late: geç saate kadar dışarıda kalmak
Sibling bonding: Yakın kardeşlik
Allow: izin vermek
Divorce rate: boşanma oranı
Per day: 1 günde
Adolescent: yetişkin
Pressure: baskı
Grab: kapmak
Get married: evlenmek
Grow up: büyümek/yetişmek
Get divorce: boşanmak
Get into trouble: başı belaya girmek
Income: gelir
Crawl: emeklemek
Keep candy: şeker bulundurmak
Memory: anı/hatıra
Hide-and-seek: saklambaç oyunu
Tease: satşmak/takılmak
Ceiling fan: tavan vantilatörü
Change: değiştirmek
Fall off a ladder: merdivenden düşmek
Lose balance: dengeyi kaybetmek
That’s not fair: bu adil değil
Remote: uzaktan kumanda
Pay the bill: hesabu ödemek
Prepare dinner: akşam yemeğini hazırlamak
Was the dishes: bulaşıkları yıkamak
Move: taşınmak
Call: aramak(telefonda)
Shame: utanç
Involve: dahil olmak
Percentage: yüzde (%)
İNGİLİZCE-3
5.Ünite Ders Notları
TOUCHSTONE 3
UNIT 5
Aşağıda sayılabilen ve sayılamayan isimlerle birlikte kullanılan miktar belirten kelime grupları verilmiştir.
SAYILAMAYAN
A little: “Biraz- birazcık” anlamındadır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır. ( some gibi)
- There is a little honey in the jar.
(kavanozda biraz bal var)
-We have a little cheese in the fridge.
(buzdolabında biraz peynir var)
Very little: “Çok az” anlamındadır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır. Not a lot ile aynı anlamdadır.
-There is very little fruit in the basket.
(sepette cok az meyve var)
-We have very little food in the fridge.
(buzdolabında çok az yiyeceğimiz var)
Less: “Daha az” anlamındadır. Daha çok kıyas-karşılaştırma anlamı içerir.Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır.
-I’m eating less fat. (daha az yağlı yiyorum)
-I drink less tea. (daha az çay içiyuorum)
Much: “Fazla” anlamındadır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır.
- I think there is much milk in the bowl.
(sanırım kasede fazla süt var)
Not much: “Fazla yok-fazla değil” anlamındadır. Olumsuz cümlelerle kullanılır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır.
- We need to buy ice cream. There is not much left in the fridge.
(dondurma almamız gerek. Dolapta fazla kalmamış)
SAYILABİLEN
A few: “Birkaç” anlamındadır.
Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır. (some gibi)
-There are a few apples on the table.
(masanın üstünde birkaç elma var)
-We have a few slices of cheese.
(Birkaç dilim peynirimiz var)
!! Yan tarafta 2. örnekte a little ile birlikte cheese kullandık,çünkü peynir sayılamayan bir isimdir. Fakat yukarıda slice- dilim kelimesiyle birlikte kullandığımz için a few kullandık çünkü dilim sayılabilen bir isimdir.
Very few: “Çok az” anlamındadır. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır. Not a lot ile aynı anlamdadır.
-Sally eats very few frozen meals.
(Sally çok az dondurulmuş gıda yer)
-I eat very few eggs.
(çok az yumurta yerim)
Fewer: “Daha az “ anlamındadır. Daha çok kıyas-karşılaştırma anlamı içerir. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır.
- I drink skimmed milk becouse it has fewer calories.
(kaymağı alınmış süt içerim çünkü daha az kalorisi vardır.)
-I don’t want to get fat so I eat fewer carbohydrates..
(şişmanlamak istemiyorum bu yüzden daha az karbonhidrat yiyorum)
Many: “ Fazla” anlamındadır. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır.
-I am a vegetarian.So I eat many vegetables.
(Vejetaryanım.Bu yüzden çok sebze yerim)
Not many: “Fazla yok-fazla değil” anlamındadır. Olumsuz cümlelerle kullanılır. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır.
-There are not many shrimps in the freezer.
(dondurucuda fazla karides yok)
! a liter of ( 1 litre) = a quart of ( 1 litreden 100 gr fazla )
Yani ; 1 liter = 1.1 quarts
!! a kilo of ( 1 kilo) = a pound of ( 1 kilonun yaklaşık yarısı- 463 gram)
Yani ; 1 kilo = 2.2 pounds
!!! a bottle of = bir şişe a kilo of = 1 kilo
a quart of = 1 litreden 100 gram fazla bir kutu a loaf of bread = 1 somon ekmek
a jar of = 1 kavanoz plenty of = yeterince/çok
a carton of = 1 karton a bag of = 1 paket, 1torba
a box of = 1 kutu a package of = 1 paket
a can of = 1 teneke
- In this market you can buy a bottle of milk. (bu marketten bir şişe süt alabilirsin)
- I bought a jar of marmelade. ( bir kavanoz marmelat aldım)
- I want a bag of chips. (bir paket cips istiyorum)
Fried
(kızarmış) Smoked
(tütsülenmiş) Steamed
(buharda) Grilled
(ızgara) Boiled
(haşlanmış)
Baked
(fırınlanmış) Roast(ed)
(açık ateş-fırında pişmiş) Barbecued
(barbekü) Raw
(çiğ-ham) Pickled
(turşu-salamura)
- I prefer boiled potatoes but I like fried potatoes with mayannaise.
- Steamed vegetables are more healtier.
- I eat raw fish in Chinese restaurant.
- Barbecued beef is more delicious than fried one.
TOO/ TOO MANY/ TOO MUCH
“çok/fazla” anlamındadır. Aşağıdaki gibi farklı kullanımları vardır. Sıfat ve zarflardan önce kullanılır.
İsimlerle:
-We ate too much fruit.
-We ate too many oranges.
!! Sayılabilen - Sayılamayan isim ayrımına dikkate ediniz.
Zamirlerle:
-I drank too much / too many.
(Çoğunu içtim)
Sıfatlarla:
-I am too full.
(Çok doydum)
Zarflarla:
-Sue eats too fast. (Sue çok hızlı yer)
Fiillerle:
-Paul talks too much. (Paul çok konuşur)
ENOUGH
“yeterince” anlamındadır.Aşağıdajki gibi farklı kullanımları vardır.Sıfat,fiil,zarflardan sonra kullanılır.
İsimlerle:
-We didn’t eat enough fruit / oranges.
(yeterince meyve/portakal yemedik)
!! Sayılabilen - Sayılamayan isim ayrımı önemli değildir.
Zamirlerle:
-I didn’t drink enough
(yeterince içmedim)
Sıfatlarla:
-Her meals weren’t filling enough.
(Onun yemekleri yeterince doyurucu değildi)
Zarflarla:
-Sue doesn’t eat fast enough.
(Sue Yeterince hızlı yemez)
Fiillerle:
-He doesn’t eat enough.(O yeterince yemez)
Bazı İfadeler- Yapılan içecek yada yiyecek ikramlarını kibarca reddetmek için kullanılırlar.
No,thanks. Maybe later. (Hayır teşekkürler. Belki daha sonra)
No, thanks. I’m fine. Really. (Hayır, teşekkürler. İyiym boyle gerçekten)
I’m OK for now. But thanks. ( Şimdilik iyi böyle, ama yine de teşekkürler)
Tuğba P. : Would you like to drink something?
Burak: No thanks. Maybe later.
Sevda: Can I get you some raw vegetables?
Nuran: No,thank you.
Sevda: Are you sure? There are broccolis,corrots..
Nuran: No thanks. I am fine really.
Sevda: OK İf you change your mind, let me know please.
Şebnem: Would you like to eat something? We have so special barbecued beef.
Derya: I am OK for now. But thanks.
Either one is fine – whatever you’ re having/ whatever you prefer
Karşıdaki kişiye ikram etmek istediğimiz şeyleri ona sorduğumuz zaman bize cevap olarak kullanır. Anlamı “hangisi varsa”
Tuğba C: Would you like to eat chocolate or biscuits? (çikolata mı yemek istersin bisküvi mi?)
Burak: Either one is fine / whatever you’re having. (hangisi varsa)
Either way is fine – whichever is easier for you
Karşıdaki kişiye ikram etmek istediğimiz şeyleri ona sorduğumuz zaman bize cevap olarak kullanır.
Anlamı “ Senin için hangisi kolaysa/ zahmetsizse “
Sevda: I will get some popcorn. Do you like with ot withour salt?
Zeynep: Either way is fine / whichever is easier for you. ( senin için hangisi kolaysa)
UNIT 5 KELİMELER
Green tea- yeşil çay
Nut-fındık-fıstık-ceviz…
Fresh fruit-taze meyve
Fat-yağlı
Asparagus-kuşkonmaz
Cucumber-salatalık
Butter-tereyağ
Curry paste-köri sosu
Refrigerator-buzdolabı
Bowl-kase
Picky eater-her şeyi yemeyen
Lamb-kuzu eti
Shrimp-karides
Noodle-bir çeşit makarna
Fry- kızartmak
Grill-ızgara yapmak
Fried-kızarmış
Grilled-ızagara
Stomachache-mide/karın ağrısı
Dessert-tatlı
Cabbage-lahana
Onion-soğan
Turkey-hindi
Rice-pirinç/pilav
Snack-atıştırmalık
Feel sick- mide bulanıtısı hissetmek
Ginger- zencefil
I could go either way. You choose
(ben ikisini de yaparım. Sen seç)
They all look good. whatever you prefer
(hepsi güzl görünyor.hangisini terch edersen)
İNGİLİZCE-3
6.Ünite Notları
TOUCHSTONE 3
UNIT 6
GELECEK ZAMAN
Will
“ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir. Arkasından fiilin yalın hali gelir.Konuşma anında bir şeylerin yapılmasına karar verildiyse WILL ile cümle kurulur. Planlanmamış gelecek zaman diye de ifade edilir.
- I will just go to the market to buy some cheese.
(Biraz peynir almak için markete gideceğim)
-I think the program will be over at 5:00 p.m.
(Program sanırım saat 5’te sona erecek)
Will / am-is-are going to
“ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir. Arkalarından fiilin yalın hali gelir.Bildiğimiz şeylerle ilgili tahmin ya da gerçegeğe dayalı bilgiler için kullanılırlar.
- They are going to be at the cinema,I hope they will be back at 10:00 p.m.
(Sinemada olacakalar,umuyorum ki saat 10’da geri dönecekler)
-The teacher is going to want me to bring my homework on Tuesday.
(Öğretmen benden ödevimi Salı günü getirmemi isteyecek)
-This rapport will be completed on time.
(Bu rapor zamanında tamamlanacak)
Am-is-are going to / Şimdiki zaman (present continuous)
Planlanmış gelecek zaman için kullanılırlar.Gelecekle ilgili yapılan kararlar ve sabit planlar için kullanılır. “ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir.
- She is meeting her boyfriend after dinner
(akşam yemeğinden sonra erkek arkadaşıyla buluşacak) planlı
- I am going to eat lunch with Lucy at 12:00 a.m.
(Lucy ile öğle yemeği yiyeceğim) Planlı
- Paul is not going out tonight
(Paul bu gece dışarı çıkmayacak)
Geniş zaman (present simple)
Zaten belirli olan Programlar için gelecek zaman anlamı vermek amacıyla Present Simple kullanılır. “ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir.
-I have an appointment this weekend, ıt finishes at 3:00
(Bu hafta sonu randevum war,saat 3’te bitecek)
-My english class starts in the morning.
(İngilizce dersim sabah başlayacak)
NE ÖNERİLERİLEBİR / NE GEREKEBİLİR / NE TERCİH EDİLEBİLİR???
ÖNERİ
Had beter
“yapsan iyi olur” diye çevrilebilir. Arkasından fiilin yalın hali kulllanılır. Daha çok öneri yaparken kullanılır. Örn: You had beter = You’d beter şeklinde de kısaltarak yazılabilir.
-You had better eat something salty.
(tuzlu bir şeyler yesen iyi olur /yemelisin)
-You had better not smoke.
(sigara içmesen iyi olur/içmemelisin)
Ought to / Should
“ –meli / -malı” diye çevrilebilir. Arkalarından fiilin yalın hali gelir. Öneri içeriklidirler.
-You ought to / should do your homework quickly.
(Çabucak ödevini yapmalısın)
-Sandra ought to / should eat less fat
(Sandra daha az yağlı yemeli)
Might want to
“ –meli / -malı” diye çevrilebilir. Arkasından fiilin yalın hali gelir. Öneri içeriklidir.
- We might want to make an excuse to our mother.
(annemizden özür dilemeliyiz)
-You might want to come home early.
(eve erken gelmelisin)
GEREKLİLİK / ZORUNLULUK
Am-is-are going to have to / have got to / have to
“ –meli / -malı yada zorunluluk” diye çevrilebilir. Arkalarından fiilin yalın hali gelir. Gereklilik zorunluluk anlamındadır.
- You are going to have to go to the doctor right away.
(hemen doktora gitmek zorundasın/gitmelisin)
-I have to stay at home.
(evde kalmak zorundayım)
-I don’t have to stay at home.
(evde kalmak zorunda değilim)
-You have got to finish this Project.
(bu projeyi bitirmelisn/ bitirmek zorundasın)
TERCİH
Would rather / Would prefer to
Tercih etmek anlamındadır. Arkalarından fiilin yalın hali kullanılır. I would = I’d şeklinde de kısaltılarak yazılabilr.
- I would rather drink something cold.
(soğuk bir şeyler içmeyi tercih ederim)
-I would prefer to swim in the open air swimming pool
(açık hava yüzme havuzunda yüzmeyi tercih ederim)
TELEFON GÖRÜŞMELERİNDE VEDALAŞMA
Telefon görüşmelerinde vedalaşmak için “hoşça kal” yerine kullanılabilecek bazı kısa ifadeler:
(I’ll) Talk to you later Sonra konuşuruz
(I’ll) Catch you later Sonra konuşuruz/görüşürüz
(I’ll) See you later Sonra görüşürüz
I(‘ve) got to go / (I’ve ) Got to go Gitmem gerek/gitmek zorundayım/Kapatmak zorundayım
I(had) better go Gitmeliyim
(It was) Nice to talking to you Seninle konuşmak güzeldi
I am going to have to run Acele etmek zorundayım
Can I call you back? Seni sonra arasam? /seni sonra arayım mı?
I’ll call you later Seni sonra arayacağım
I’ve really got to go Gerçekten gitmem gerek
A: Hi Sally. It’s me,Amanda. Could you borrow me your car for this weekend?
B: Sure. You can take it whenever you want.
A: Ok. Thank you dear. See you Sunday.
A: Hi mum. I want to tell you something about my boyfriend.
B: Hi dear but I am at work now. I’ll call you later.
A: The taxi is coming dad. Can I call you later?
B: Yeah. I’ll see you at home dear.
A: Yuki I am going shopping for kithchen,is there anything special you want?
B: Oh my dear thanks. I will call you later. I am going to have to run now. I have a very important meeting.
As long as/ provided that(-dığı sürece)
- As long as / provided that you study hard, you’ll get good marks
( sıkı çalıştığın sürece iyi notlar alacksın)
Unless (-madıkça /-medikçe)
- Unless you stop eating fried potato you won’t lose weigh.
(patates kızartması yediğin sürece kilo veremezsin)
MAKE VE DO İLE KULLANILAN KELİMELER
Make a living= para kazanmak için çalışmak
Make a good impression= İyi bir izlenim bırakmak/birinin hakkınızda olumlu düşünmesni sağlamak
Make a difference= Olumlu bir farklılık yaratmak
Do your best= elinden gelenin en iyisini yapmak
Make up your mind= karar vermek
Make fun of = biriyle alay etmek yada biriyle ilgili şaka yapmak
Make sure= kesinleştirmek
Make a mistake= hata yapmak
Do the math= hesabını yapmak
Make sence= mantıklı görünmek
Do research- araştıma yapmak
Do some good for people- insanlar için iyilik yapmak
Do the talking- konuşma yapmak
Do volunteer work- hayır işi yapmak
Make comment- yorum yapmak
Make a decision- karar vermek
Make excuse- özür/af dilemek
Do something good- iyi bir şeyler yapmak
Make an appointment- başvurmak/görüşme yapmak
Do some thinking- birkaç şey düşünmek
UNIT 6 VOCABULARY
Mention – bahsetmek
Deadline- kapanış
Finish on time- zamanında bitirmek
Meet- buluşmak
Change- değiştirmek
Decide- karar vermek
İnvite- davet etmek
Somewhere- bir yerler
Lunch- öğle yemeği
I can’t wait- bekleyemem
Leave- ayrılmak
Tentative- teşvik edici
Art exhibit- sanat sergisi
Appointment- randevu
Catch up with …- birine yetişmek
Special- özel
Call- aramak(telefon) prefer- tercih etmek
Decision- karar
Spend time- zaman harcamak
Spend Money- para harcamak
Colleague- melektaş
Pat attention- dikkat etmek
Current job- şuandaki sahip oldugunuz meslek
Thinking- düşünce
Study- çalışmak
Volunteer wrok- gönüllü olarak yapılan işler(hayır işleri)
Comment- yorum
Do research- araştıma yapmak
Go to a movie- filme/sinemaya gitmek
Make wait- bekletmek
As soon as possible- mümkün olduğunca çabuk
Put Money aside- kenara para koy mak/biriktirmek
Save Money- para biriktrmek
Cost- mal olmak
Living expenses- yaşam masrafları
Require- gerektirmek
So far- şimdiye kadar
Disagree- katılmamak/aynı görüşte olmamak
Earn- para kazanmak
Education- eğitim
Have fun- eğlenmek
Probably- muhtemelen
Kid- çocuk
Social study- toplu/ grup çalışması
Undersatnd- anlamak
Question- soru
Fail- başarısız olmak
Realize- fark etmek
Have problem-sorunu olmak
Borrow- ödünç almak
Look forward to - 4 gözle beklemek
Take care- kendine iyi bak
Midnight- gece yarısı
Meeting- toplantı
Free time- boş zaman
I’m free now- şimdi boşum/işim yok
ADJECTIVE (SIFAT)
İsimden önce kullanılıp o ismin niteliklerinden bahsederler. İsme sorulan “nasıl?” sorusunun cevabıdır.
- Tom is a polite doctor. (Tom nazik bir doktordur.)
(NOT: “Nasıl?” bir doktor – nazik bir doktor.)
- This is an automatic door. (bu otomatik bir kapıdır)
- This isn’t an easy problem ( bu kolay bir problem değildir.)
ADVERB (ZARF)
Fiilden sonra kullanılırlar ve fiile sorulan “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Zarflar, genellikle sıfatların sonuna “ –ly “ takısının eklenmesiyle elde edilir.
- He speaks politely (nazik bir şekilde konuşur)
( NOT: “Nasıl?” konuşur - nazik bir şekilde)
- It opens automatically (otomatik olarak açılır)
- I can’t solve it easily ( Onu kolayca çözemem)
! Sonu “ -y “ ile biten sıfatlar zarfa dönüştürülürken bu harf atılır yerine “ –i “ getirilir.
Busy (meşgul) – Busily (meşgul bir şekilde)
Easy (kolay ) - Easily (kolay bir şekilde)
!! “-ly” takısı ile zarfa dönüştürülemeyen düzensiz zarflar bulunmaktadır.
Good (iyi) -Well
Late (geç ) -Late
Fast (hızlı) - Fast
Hard (zor) - Hard
-Paul was a good cooker . He could cook well. (Paul iyi bir aşçıydı. İyi yemek pişiriridi.)
NOT: Cümlde cooker= aşçı kelimesi yani bir isim görevindeki sözük nitelendiği için sıfat kullanıldı. İkinci cümlede cook=yemek pişirmek yani fiil görevinde kullanılan bir sözcüğe vurgu yapıldı için zarf kukllanıldı.
-Sandra is a fast waitress. She serves fast (Sandra hızlı bir garsondur. Hızlıca servis yapar)
!!! Be (olmak), feel (hissetmek), Get (almak), Seem (…gibi görünmek), Sound (Kulağa… gelmek), Smell (..Kokmak) gibi fillerden sonra sıfat kullanılır.
-This meat smells bad. (bu et kötü kokuyor)
-Her song sounds terrible (Şarkısı kulağa korkunç geliyor)
-Tha baby feels safe with his mother ( bebek annesinin yanında kendini güvende hissediyor)
Fakat- I feel strongly (kendimi güçlü hissediyorum)
Düzenli zarflar:
Automatic (otmatik) - Automatically
Patient (sabırlı) - Patiently
Careful (dikkatli) - Carefully
Easy (kolay) – Easily
Different (farklı) - Differently
Bad (kötü) - Badly
Nice hoş) - Nicely
Reckless(dikkatsiz) - rescklessly
Serious (ciddi) - Seriously
Slow (yavaş) -Slowly
Proper (Doğru dürüst) -Properly
Correct (Uygun/doğru) -Correctly
Quick (hızlı) - Quickly
ANLAMI KUVVETLENDİRMEK İÇİN KULLANILAN ZARFLA
1) Bazı sıfat ve zarfların anlamını kuvvetlendirmek için kendilerinden önxe aşağıdaki gibi kelimeler kullanılır.
Incredibly - Muazzam So - Çok
Extremely - Son derece Pretty _ Oldukça
Very – Çok Really _ çok / fazlasıyla
Fairly – Oldukça
-Jack is fairly tall (jack oldukça uzundur)
-My sister is incredibly clever (Kız kardeşim muazzam zekidir)
-I ‘m really tired ( Fazlasıyla yorgunum)
2) Tek başına zaten kuvvetli olan yani içinde “ çok/ oldukça…” gibi anlamları barındıran sıfatlarla aşağıdaki kelimeler kullanılır:
Absolutely - Kesinlikle /tamamen
Really - Çok /fazlasıyla /gerçekten
-It’s absoultely great pleasure form e ( Benim için tamamıyla harika bir zevk)
-This film is really fantastic ( Bu film gerçejten müthiş)
NOT: Bu grupta “very” kullanılmaz çünkü zaten sıfatın içinde o anlam yoğunluğu mevcuttur.
3) Anlamda kesinlik %100 ‘lük bir durum olduğunu belirtmek için aşağıdaki kelimeler kullanılır:
Completely – Totally = Tamamen / Tmamıyla
-Merve is totally generous
-Tom is completely talented
4) At all: “ hiçte” anlamına gelir. Olumsuluğukuvvetlendirmek için kullanılır.
-He isn’t reckless at all (Hiçte dikkatsiz değildir)
-I am not busy at all (hiçte meşgul değilim)
She isn’t selfish at all ( Hiçte bencil değil)
ÖN EKLER
Sıfatlar önlerine “ Im- In- Un- Dis- Ir- Mis-…”gibi ekler alarak zıt anlama sahip olabilirler.
Competent - yetenekli Incompetent - Yteneksiz
Patient - sabırlı Im patient - sabırsız
Incredible- inanılmaz
Unfriendly – Düşmanca/soğuk
Inconsiderate - Düşüncesiz
Unreliable - Güvenilmez
Dishonest – Sahtekar
Disorganized _ sistemsiz
Irregular – Düzensiz
ALWAYS
“Her zaman / hep /durmadan / daima “ anlamlarına gelir.Sürekliliği olan ( -ing takısının kullanıldığı)
eylemlerle kullanılır onların hiç durmadan ndevam ettiğinden bahseder. Yani normalden daha fazla eylemlerle kullanılır.
-Mete is extremely outgoing. He is always talking to his friends
(Mete son derece dışa dönük biridir. Daima arkadaşlarıyla konuşur)
-Julia is really helpful. She ia always helping people
(Julia fazlasıyla yardımseverdir. Hep insanlara yardım eder.)
AT LEAST
“ Hiç olmazsa / En azından “ anlamına gelir. Olayların olumsuz taraflarından ziyade olumlu yanlarını vurgulamak için kullanılır.
- I’m always checking my phone , but at least I don’t do it in class.
(her zamn telefonumu konutrol ederim ama en azından bunu sınıfta yapmam)
!! Sürekli Telefonuyla uğraşmasının olumsuz bir durum olduğunun farkında fakat bunu en azından sınıfta yapmadığını söyleyerek olumlu bir ekleme yapmış oldu.
ÖĞRENİLECEK KELİMELER
Outgoing- Dışa dönük/ sempatik
Easygoing – geniş yürekli/umursamaz
Creative –yaratıcı
Shy- utangaç
Selfish – bencil
Talented – yetenekli
Reliable- güvenilir
Honest- dürüst
Laid-back - gamsız
Down-to-earth - ayakları yere basan
Arrogant – kibirli
Competitive – hırslı
Apologize – özürdilemek
Borrow – ödünç almak
Count on – birine güvenmek
Sense of humour – espri anlayışı
Take … serious – bir şeyi ciddiye almak
Tell the truth – doğruyu söylemek
Wear – giymek
Driver – şöfor
Read- okumak
Share – paylaşmak
Funny – komik /eğlenceli
Complain – şikayet etmek
Versatile- çok yönlü
Humble – alçak gönüllü
İmpeccable – kusursuz
Influential- güçlü/etkili
Olumlu cümle: Özne + fiil 2 + Tümleç
-I visited the museum yesterday. (dün müzeyi ziyaret etti)
-She bought two bags. ( 2 adet çanta aldı)
-My brother worked for Arçelik. (erkek kardeşim Arçelikte çalıştı)
Olumsuz cümle: Özne + didin’t + fiil 1 + Tümleç
-We didn’t came to the party. (partiye gelmedik)
-She didin’t go to the cinema last week. (geçen hafta sinemaya gitmedi)
Soru cümlesi: Did + özne + fiil 1 + Tümleç?
-Did you eat your meal? (yemeğini yedin mi?)
Yes, I did.
No, I didin’t.
!!! Fiilin ikinci hali (fiil 2) yalnızca olumlu cümlede kullanılır. Did ve didn’t zaten geçmiş zamnlı fiiler oldukları için tekrar fiil 2 kullanılmaz.
Olumlu cümle: Özne + have/ has + fiil 3 + Tümleç
-She has taken some pills. (birkaç ilaç aldı)
-I have been to İstanbul (Istanbul’da bulundum)
They have lost their Money.
!!! I / you / we / They ile birlikte have kullanılır.
He/ She It ile birlikte has kullanılır.
Olumsuz cümle: Özne + haven’t / hasn’t + fiil 3 + Tümleç
-We haven’ t seen an elephant before.(daha önce fil görmedik)
-He hasn’t gone windsurfing. (Rüzgar sörfüne gitmedi)
Soru cümlesi: Have / Has + özne + fiil 3 + tümleç?
-Have you surfed in Black Sea? (Karadeniz de sörf yaptın mı?)
Yes, I have.
No,I haven’t.
Present perfect ile kullanılan sıklık zarfları
Always (her zaman-daima)
Once / twice / three times /many times.. (bir kez/iki kez/üç kez/pek çok kez…)
Before(daha önceden)
Never(asla)
Recently(son zamanlarda)
Lately (son zamanlarda / yakınlarda)
-They’ ve always wanted to have a child.
-I haven’t traveled abroad before.
DİĞER SORU KELİMELERİ İLE PRESENT PERFECT KULLANIMI
-What’s something interesting you have done recently?(son zamanlarda yaptğn ilgnç şeyler nedir?
I’ve gone skiing in Uludağ. ( uludagda kayağa gittm)
-What’ s kind of sport you’ve never tried? (ne tür sporları hiç denemedin?)
I’ve never tried wind surfing (rüzgar sörfünü hiç denememdim)
-How many times have you fallen in love? (kaç kez aşık oldun)
I’ve fallen in love twice.
Have you ever……?
“ hiç ….yaptın mı? “ diye soru sorarken kullanılır. Daha çok deneyimlerden bahseder. Eğer yapılan eylemin zamanı belirsiz ise have you ever…?, fakat zaman belli ise did you…? Kalıbı kullanılır.
-Have you ever tried Japaneese food? (Japon yemeklerini denedin mi hiç?)
Yes,I have. I have tried sushi.
No,I haven’t. I have never tried.
-Did you enjoy the party? (partinin tanını çıkardın mı?)
Yes,ı did.
No,ı didn’t.
Do you…? / Did you…? / Have you…?
Konuşurken sohbetin devamını sağlamak ve karşı tarafa onu dinlediğimiz hissettirmek için kullandığımız soru kalıplarıdır.
A: I love go fishing on Sundays.(Pazar günler, balığa gitmeyi çok severim)
B: Do you? Let’s go together. (öyle mi? Hadi birlikte gidelim)
A: I went to Egypt last summer. It was amazing. (Geçen yaz Mısır’ a gittim,şaşrıtıcıydı)
B: Did you? It sounds really great. (öyle mi? Gerçekten kulağa harika geliyor.
A: I’ve won two mathmathics competitions.
B: Have you? I would like to be your mother. (Öyle mi? Annenin yerinde olmak isterdim)
Fortunately(neyseki) Unfrotunately(ne yazıkki) Amazingly(şaşılacak biçimde)
Olaylar karşısında hislerimizi vurgulamak-belli etmek için kullandığımız zarflardır.
-The traffic was too bad,but fortunately the driever was very careful.
(trafik çok kötüydü fakat neyseki söfor çok dikkatliydi.)
-The man was very ill,unfortunately there is nothing to do that the doctors could do.
(adam çok hastaydı ne yazıkki doktorların yapabileceği bir şey yoktu)
-I spent 3500 $ in Italt. It was an amazingly expensive country.
(İtalya’da 3500 dolar harcadım. Şaşılacak kadar pahalı bir ülkeydi.)
TOUCHSTONE 3
UNIT 3
SIFATLARLA SUPERLATIVE
Tek yada en fazla 2 heceli sıfatları bu formda kullanırken yapı the + sıfat + -est şeklindedir.
Sıfata “en” anlamını katar.Örn: en uzun,en güzel,kısa,en zor..
Tall (uzun) - The tallest (en uzun)
Busy (meşgul) – The busiest (en meşgul)
Short (kısa) – The shortest (en kısa)
Old (eski/yaşlı) – The oldest (en eski/yaşlı)
2 den fazla heceli sıfatlarla the most (en fazla) / the least (en az) + sıfat yapısı kullanılır.
Difficult (zor) – The most difficult ( en zor)
Important (önemli) – The most important (en önemli)
Exciting (heyecanlı) – The least exciting (en az heyecanlı)
!!! The least yerine daha çok the most kalıbı kullanılır. Aşağıdaki örnekteki gibi “en az pahalı demek yerine en ucuz olanı” demek daha pratiktir.
The least expensive (en az pahalı) = The cheapest (en ucuz)
Düzensiz sıfatlar:
Good (iyi) - The best (en iyi)
Bad (kötü) - The worst (en kötü)
-Topkapı is the best museum to visit in İstanbul
-Famine is the worst problem in Africa.
İSİMLERLE SUPERLATİVE
The most + isim şeklindedir yapı. Genelde have / has = sahip olmak fiiliyle kullanılır.
-Istanbul has the most people in Turkey. (İstanbul, Türkiye’de en fazla insana-nüfus- sahiptir.)
-Which city has the most traffic in the world? (Dünya’da en çok trafik hangi şehirdedir?)
HOW + SIFAT ……..?
How’dan sonra high(yüksek), long(uzun), wide(geniş-en), deep(derin),large(geniş), hot(sıcak)…. sıfatlarını kullanarak ölçü birimleri sorulabilir.
-How high is Mount Erciyes?(Erciyes dağının yüksekliği nedir?
It’s 2650 metres high.
-How long is the Kızılırmak River?(Kızılırmak nehrinin uzunluğu nedir?)
It’s 4500 kilometres long.
-How wide is the Yesilırmak River?(Yeşilırmak nehrinin eni ne kadardır?)
It’s about 350 metres. (Yaklaşık 350 metre.)
-How deep is the Balck Sea? (Karadeniz’in derinliği ne kadardır?)
It’s about 5000 metres (Yaklaşık 5000 metredir.)
-How large is the Konya Plain? (Konya ovasının genişliği ne kadardır?)
It’s 7500 square kilometres.(7500 kilometrekaredir)
-How hot does it get in Sahra Desert? (Sahra Çölünde sıcaklık ne kadardır?)
It can reach 50 degrees Celcius. ( 50 santigrat dereceye ulaşabiliyor)
-How tall is the world’s tallest man? (Dünya’nın en uzun adamının boyu kaçtır?)
He is 2.45 centimetres.
!!! Meter yerine feet, Kliometer yerine mile, Celcius yerine fahrenheit kullanılabilir.
Really / Sure
“Gerçekten-kesinlikle-sahiden..” anlamlarına gelirler. Konuşmacının düşüncelerine kesinlikle katıldığımızı belirtmek için kullanırız.
Tom: I feel good out of the city. (şehir dışında kendimi iyi hissediyorum)
Bob: Yeah, I really do. (Evet,gerçekten ben de öyle.)
Jack: We should go windsurfing sometime.( Bir ara rüzgar sörfüne gitmeliyiz.)
Paul: You’re right. We sure should. (Haklısın. Bence de gitmeliyiz.)
!!!Cümlede hangi yapı kullanılmışsa cevapta da aynı yapının yardımcı fiili kullanılır.
Düşünceleri Vurgulamak İçin de Superlative Kullanılır:
Ali: Have you ever been to India? (Hiç Hindistan’da bulundun mu?)
Banu: Yeah,I’ve been there.It’s the most interesting city in the world.
( Evet, Orada bulundum. Dünya’nın en ilginç şehridir.)
Cem: Did you go hiking? How was it? (Dağa tırmanışına gittin mi? Nasıldı?)
Serhat: Yeah, I went to Mount Ağrı. I had the best time there.
(evet,Ağrı Dağı’na gittim. En güzel zamanı orada geçirdim)
UNIT 3 KELİMELER
Mountain – dağ Glacier - buzul
Ocean – okyanus Jungle - orman
Desert – çöl Peninsula - yarımada
Rain forest – yağmur ormanı Valley - vadi
Volcano – volkan Beach - plaj
Island – ada Have a lot of fun – çok eğlenmek
River – nehir Wildlife – vahşi yaşam
Lake – göl Tree - ağaç
Archipelago –takımada Cover – kaplamak (alan)
Continent –kıta Erupt - patlamak
Awesome – tuhaf/garip Dry - kuru
Vacation – seyahat/gezi Cliff – falez/uçurum
Exciting – heyecanlı Coral reef – mercan kayalığı
Waterfall – şelale
Amazing – şaşırtıcı
Best-known – en iyi bilinen
Bridge – köprü
Bay – körfez
İNGİLİZCE-3
4.Ünite Notları
HAVE / HELP / MAKE / LET
1-Let + nesne + fiil: Birinin bir şey yapmasına izin vermek
-The teacher doesn’t let me talk on the phone.
(Öğretmen telefonda konuşmama izin vermiyor.)
2-Make + nesne + fiil: Birini bir şey yapmaya zorlamak.
-She madem e wait at the library all the day.
(bütün gün beni kütüphanede bekletti)
3-Help + nesne + fiil: Birinin bir şey yapmasına yardım etmek
-My friend helped me finish my Project.
(Arkadaşım projemi bitirmeme yardm etti)
!! Help + nesne + to fiil şeklinde de kullanılabilir.
-My friend helped met o finish my Project.
4-Have + nesne + fiil: Birine bir şey yaptırmak
-All the young girls always have their parents buy new clothes.
(tüm genç kızlar ailelerine sürekli yeni kıyafetler aldırıyorlar)
WANT / ASK / TELL / GET
1-Get + nesne + to fiil: Birine bir şey yaptırmak/ birini bir şey yapmaya ikna etmek.
-I can’t get her to finish her dinner.
(Ona akşam yemeğini bitirtemiyorum/ bitirmesine ikna edemiyorum)
2-Want + nesne + to fiil: Birinden bir şey yapmasını istemek
-The police want us to give our ID cards.
(Polis bizden kimlik kartlarımızı vermemizi istiyor)
3-Ask + nesne + to fiil: Birinden bir şey yapmasını istemek/sormak.
-My mother asks met o tidy my room.
(Annem benden odamı düzenlememi istiyor)
4-Tell + nesne + to fiil: Birine bir şey yapmasını söylemek
-Doctors are always telling the people to eat vegetables.
(Doktorlar halka her zaman sebze yemelerini söylüyor)
AİLE BİREYLERİ
Bayan Erkek
Stepmother(üvey anne) Stepfather(üvey baba)
BELENDED FAMILY Stepsister(üvey kız kardeş) Stepbrother(üvey erkek kardş)
(Üvey aile-Karışık) Half sister( “ “ “ ) Half brother( “ “ “)
Stepdaughter(üvey kız evlat) Stepson (üvey erkek evlat)
IMMEDIATE FAMILY Bayan Erkek
(En yakın/1. derece aile) Mother(anne) Father(baba)
Sister(kız kardeş) Brother(erkek kardeş)
Wife(eş) Husband(koca)
Daughter(kız evlat) Son(erkek evlat)
EXTENDED FAMILY Bayan
(Geniş aile) Great-grandmother(büyük büyük anne)
Grandmother (büyük anne)
Aunt (hala/teyze/yenge)
Cousine(kız kuzen)
Niece(kız yeğen)
Sister-in-law(görümce/elti)
Erkek
Great-grandfather(büyük büyük baba)
Grandfather(büyük baba)
Uncle(amca/dayı/enişte)
Cousin(erkek kuzen)
Nephew(erkek yeğen)
Brother-in-law(Kayınbirader/bacanak)
USED TO
Geçmişte sahip olunan alışkanlıklardan/durumlardan/yerlerden yada geçmişte düzenli olarak yapılan fakat günümüzde artık terkedilmiş eylemlerden bahsederken kullanırız.
Olumlu cümle: Özne + used to + fiil
-My sister-in-law used to argue with me all the time.
(Görümcem benimle sürekli tarşırdı)
-We used to sleep early.
(erken uyurduk)
Olumsuz cümle: Özne + didn’t use to + fiil
-When I was a child/kid I din’t use to eat chips.
(çocukken patates cipsi yemezdim)
-My parents didn’t use to let me go to the parties.
(Ailem partilere gitmeme izin vermezdi)
Soru cümlesi: Did + özne + use to + fiil?
-Did you use to eat out at night?(gece dışarıda yemek yer miydin?)
Yes, I did. / No I didn’t.
-What kind of sports did you use to do?(ne tür sporlar yapardın?)
Volleyball and badminton.
WOULD
Geçmişte düzenli olarak yapılan eylemlerden bahsederken kullanılır.
-When I played football with my cousins, I would always win the matches.
(Kuzenlerimle futbol oynarken maçları her zaman ben kazanırdım)
-My father would eat grilled meat. (babam ızgara et yerdi)
!! I would = I ‘d şeklinde de yazılabilir. Bu kural diğer özneler için de geçerlidir.
Konum/mevki/ yerden baksederken WOULD KULLANILMAZ. USED TO KULLANILIR.
-We used to stay at hotel (Otelde kalırdık-doğru kullanım) -We would stay at a hotel (yanlış)
ÖNEMLİ İFADELER
I think… (sanırım/bence) I don’t think …
It seems like…(öyle görünüyorki..) It seems to me that…(bana öyle geliyorki….)
If you ask me….(bana soracak olursan)
Yukarıdaki ifadeleri bir konu hakkındaki düşüncelerimizi ifade ederken yada şahsi fikirlerimizden bahsederken kullanırız.
- I don’t like Tarkan’s ew album. It seems to me that he didn’t care it all.
(Tarkan’ın yeni albümünü beğenmedim. Bana öyle geliyor ki hiçte özenmemiş)
A:Yesterday I had an accident so I have a terrible headache now.
(Dün bir kaza yaptım bu yüzden müthiş bir baş ağrım var şu an.)
B:I think that’s why you father doesn’t let you drive any more.
(Bence bu, babanının senin araba kullanmana izin vermemesinin sebebidir)
A:I’m afraid that I can’t pass the geography exam. What about you?
(Coğrafya sınavından geçememekten korkuyorum. Ya sen?)
B:If you ask me I can’t pass it,either.(Bana sorarsan ben de geçemem)
Absolutely : Kesinlikle/tamamen Definitely: kesinlikle/tamamen
Exactly: Tam anlamıyla You’re right: :Haklısın
That’s true: Doğru That’s for sure: Muhakkak/kesinlikle
I agree(with you): (sana) Katılıyorum Yeah: Evet
I know: Biliyorum
A: We can’t set the table and can’t have dinner together any more.
(Masayı kurup akşam yemeğini birlikte yiyemiyoruz artık)
B: I agree with you. That’s too bad, becouse you don’t have anything to share.
(Sana katılıyorum. Bu çok kötü çünkü paylaşacak hiçbir şeyiniz olmuyor)
A: Teenagers spend much time on the Internet. Sometimes I think that they stick to the computers.
(Gençler internette çok fazla zaman harcıyor. Bazen onların bilgisayarlara yapıştığını düşünyorm)
B: You’re right. My daughter is a computer addict,too.
(Haklısın. Benim kızımda bilgisayar bağımlısı)
UNIT 4 KELİMELER
Adopted: evlatlık
Ex-husband: eski koca
Great aunt: büyük hala
Seperated: ayrılmış
Single parent: tek ebeveyn
Moustache: bıyık
Nowadays: bugünlerde
In those days: o günlerde
Pitch-in: yemeğe yumulmak
Nag: başının etini yemek
Chore: ufak gündelik işler
Stay out late: geç saate kadar dışarıda kalmak
Sibling bonding: Yakın kardeşlik
Allow: izin vermek
Divorce rate: boşanma oranı
Per day: 1 günde
Adolescent: yetişkin
Pressure: baskı
Grab: kapmak
Get married: evlenmek
Grow up: büyümek/yetişmek
Get divorce: boşanmak
Get into trouble: başı belaya girmek
Income: gelir
Crawl: emeklemek
Keep candy: şeker bulundurmak
Memory: anı/hatıra
Hide-and-seek: saklambaç oyunu
Tease: satşmak/takılmak
Ceiling fan: tavan vantilatörü
Change: değiştirmek
Fall off a ladder: merdivenden düşmek
Lose balance: dengeyi kaybetmek
That’s not fair: bu adil değil
Remote: uzaktan kumanda
Pay the bill: hesabu ödemek
Prepare dinner: akşam yemeğini hazırlamak
Was the dishes: bulaşıkları yıkamak
Move: taşınmak
Call: aramak(telefonda)
Shame: utanç
Involve: dahil olmak
Percentage: yüzde (%)
İNGİLİZCE-3
5.Ünite Ders Notları
TOUCHSTONE 3
UNIT 5
Aşağıda sayılabilen ve sayılamayan isimlerle birlikte kullanılan miktar belirten kelime grupları verilmiştir.
SAYILAMAYAN
A little: “Biraz- birazcık” anlamındadır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır. ( some gibi)
- There is a little honey in the jar.
(kavanozda biraz bal var)
-We have a little cheese in the fridge.
(buzdolabında biraz peynir var)
Very little: “Çok az” anlamındadır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır. Not a lot ile aynı anlamdadır.
-There is very little fruit in the basket.
(sepette cok az meyve var)
-We have very little food in the fridge.
(buzdolabında çok az yiyeceğimiz var)
Less: “Daha az” anlamındadır. Daha çok kıyas-karşılaştırma anlamı içerir.Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır.
-I’m eating less fat. (daha az yağlı yiyorum)
-I drink less tea. (daha az çay içiyuorum)
Much: “Fazla” anlamındadır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır.
- I think there is much milk in the bowl.
(sanırım kasede fazla süt var)
Not much: “Fazla yok-fazla değil” anlamındadır. Olumsuz cümlelerle kullanılır. Sayılamayan dolayısıyla da tekil olan isimlerle kullanılır.
- We need to buy ice cream. There is not much left in the fridge.
(dondurma almamız gerek. Dolapta fazla kalmamış)
SAYILABİLEN
A few: “Birkaç” anlamındadır.
Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır. (some gibi)
-There are a few apples on the table.
(masanın üstünde birkaç elma var)
-We have a few slices of cheese.
(Birkaç dilim peynirimiz var)
!! Yan tarafta 2. örnekte a little ile birlikte cheese kullandık,çünkü peynir sayılamayan bir isimdir. Fakat yukarıda slice- dilim kelimesiyle birlikte kullandığımz için a few kullandık çünkü dilim sayılabilen bir isimdir.
Very few: “Çok az” anlamındadır. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır. Not a lot ile aynı anlamdadır.
-Sally eats very few frozen meals.
(Sally çok az dondurulmuş gıda yer)
-I eat very few eggs.
(çok az yumurta yerim)
Fewer: “Daha az “ anlamındadır. Daha çok kıyas-karşılaştırma anlamı içerir. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır.
- I drink skimmed milk becouse it has fewer calories.
(kaymağı alınmış süt içerim çünkü daha az kalorisi vardır.)
-I don’t want to get fat so I eat fewer carbohydrates..
(şişmanlamak istemiyorum bu yüzden daha az karbonhidrat yiyorum)
Many: “ Fazla” anlamındadır. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır.
-I am a vegetarian.So I eat many vegetables.
(Vejetaryanım.Bu yüzden çok sebze yerim)
Not many: “Fazla yok-fazla değil” anlamındadır. Olumsuz cümlelerle kullanılır. Sayılabilen ve çoğul isimlerle kullanılır.
-There are not many shrimps in the freezer.
(dondurucuda fazla karides yok)
! a liter of ( 1 litre) = a quart of ( 1 litreden 100 gr fazla )
Yani ; 1 liter = 1.1 quarts
!! a kilo of ( 1 kilo) = a pound of ( 1 kilonun yaklaşık yarısı- 463 gram)
Yani ; 1 kilo = 2.2 pounds
!!! a bottle of = bir şişe a kilo of = 1 kilo
a quart of = 1 litreden 100 gram fazla bir kutu a loaf of bread = 1 somon ekmek
a jar of = 1 kavanoz plenty of = yeterince/çok
a carton of = 1 karton a bag of = 1 paket, 1torba
a box of = 1 kutu a package of = 1 paket
a can of = 1 teneke
- In this market you can buy a bottle of milk. (bu marketten bir şişe süt alabilirsin)
- I bought a jar of marmelade. ( bir kavanoz marmelat aldım)
- I want a bag of chips. (bir paket cips istiyorum)
Fried
(kızarmış) Smoked
(tütsülenmiş) Steamed
(buharda) Grilled
(ızgara) Boiled
(haşlanmış)
Baked
(fırınlanmış) Roast(ed)
(açık ateş-fırında pişmiş) Barbecued
(barbekü) Raw
(çiğ-ham) Pickled
(turşu-salamura)
- I prefer boiled potatoes but I like fried potatoes with mayannaise.
- Steamed vegetables are more healtier.
- I eat raw fish in Chinese restaurant.
- Barbecued beef is more delicious than fried one.
TOO/ TOO MANY/ TOO MUCH
“çok/fazla” anlamındadır. Aşağıdaki gibi farklı kullanımları vardır. Sıfat ve zarflardan önce kullanılır.
İsimlerle:
-We ate too much fruit.
-We ate too many oranges.
!! Sayılabilen - Sayılamayan isim ayrımına dikkate ediniz.
Zamirlerle:
-I drank too much / too many.
(Çoğunu içtim)
Sıfatlarla:
-I am too full.
(Çok doydum)
Zarflarla:
-Sue eats too fast. (Sue çok hızlı yer)
Fiillerle:
-Paul talks too much. (Paul çok konuşur)
ENOUGH
“yeterince” anlamındadır.Aşağıdajki gibi farklı kullanımları vardır.Sıfat,fiil,zarflardan sonra kullanılır.
İsimlerle:
-We didn’t eat enough fruit / oranges.
(yeterince meyve/portakal yemedik)
!! Sayılabilen - Sayılamayan isim ayrımı önemli değildir.
Zamirlerle:
-I didn’t drink enough
(yeterince içmedim)
Sıfatlarla:
-Her meals weren’t filling enough.
(Onun yemekleri yeterince doyurucu değildi)
Zarflarla:
-Sue doesn’t eat fast enough.
(Sue Yeterince hızlı yemez)
Fiillerle:
-He doesn’t eat enough.(O yeterince yemez)
Bazı İfadeler- Yapılan içecek yada yiyecek ikramlarını kibarca reddetmek için kullanılırlar.
No,thanks. Maybe later. (Hayır teşekkürler. Belki daha sonra)
No, thanks. I’m fine. Really. (Hayır, teşekkürler. İyiym boyle gerçekten)
I’m OK for now. But thanks. ( Şimdilik iyi böyle, ama yine de teşekkürler)
Tuğba P. : Would you like to drink something?
Burak: No thanks. Maybe later.
Sevda: Can I get you some raw vegetables?
Nuran: No,thank you.
Sevda: Are you sure? There are broccolis,corrots..
Nuran: No thanks. I am fine really.
Sevda: OK İf you change your mind, let me know please.
Şebnem: Would you like to eat something? We have so special barbecued beef.
Derya: I am OK for now. But thanks.
Either one is fine – whatever you’ re having/ whatever you prefer
Karşıdaki kişiye ikram etmek istediğimiz şeyleri ona sorduğumuz zaman bize cevap olarak kullanır. Anlamı “hangisi varsa”
Tuğba C: Would you like to eat chocolate or biscuits? (çikolata mı yemek istersin bisküvi mi?)
Burak: Either one is fine / whatever you’re having. (hangisi varsa)
Either way is fine – whichever is easier for you
Karşıdaki kişiye ikram etmek istediğimiz şeyleri ona sorduğumuz zaman bize cevap olarak kullanır.
Anlamı “ Senin için hangisi kolaysa/ zahmetsizse “
Sevda: I will get some popcorn. Do you like with ot withour salt?
Zeynep: Either way is fine / whichever is easier for you. ( senin için hangisi kolaysa)
UNIT 5 KELİMELER
Green tea- yeşil çay
Nut-fındık-fıstık-ceviz…
Fresh fruit-taze meyve
Fat-yağlı
Asparagus-kuşkonmaz
Cucumber-salatalık
Butter-tereyağ
Curry paste-köri sosu
Refrigerator-buzdolabı
Bowl-kase
Picky eater-her şeyi yemeyen
Lamb-kuzu eti
Shrimp-karides
Noodle-bir çeşit makarna
Fry- kızartmak
Grill-ızgara yapmak
Fried-kızarmış
Grilled-ızagara
Stomachache-mide/karın ağrısı
Dessert-tatlı
Cabbage-lahana
Onion-soğan
Turkey-hindi
Rice-pirinç/pilav
Snack-atıştırmalık
Feel sick- mide bulanıtısı hissetmek
Ginger- zencefil
I could go either way. You choose
(ben ikisini de yaparım. Sen seç)
They all look good. whatever you prefer
(hepsi güzl görünyor.hangisini terch edersen)
İNGİLİZCE-3
6.Ünite Notları
TOUCHSTONE 3
UNIT 6
GELECEK ZAMAN
Will
“ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir. Arkasından fiilin yalın hali gelir.Konuşma anında bir şeylerin yapılmasına karar verildiyse WILL ile cümle kurulur. Planlanmamış gelecek zaman diye de ifade edilir.
- I will just go to the market to buy some cheese.
(Biraz peynir almak için markete gideceğim)
-I think the program will be over at 5:00 p.m.
(Program sanırım saat 5’te sona erecek)
Will / am-is-are going to
“ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir. Arkalarından fiilin yalın hali gelir.Bildiğimiz şeylerle ilgili tahmin ya da gerçegeğe dayalı bilgiler için kullanılırlar.
- They are going to be at the cinema,I hope they will be back at 10:00 p.m.
(Sinemada olacakalar,umuyorum ki saat 10’da geri dönecekler)
-The teacher is going to want me to bring my homework on Tuesday.
(Öğretmen benden ödevimi Salı günü getirmemi isteyecek)
-This rapport will be completed on time.
(Bu rapor zamanında tamamlanacak)
Am-is-are going to / Şimdiki zaman (present continuous)
Planlanmış gelecek zaman için kullanılırlar.Gelecekle ilgili yapılan kararlar ve sabit planlar için kullanılır. “ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir.
- She is meeting her boyfriend after dinner
(akşam yemeğinden sonra erkek arkadaşıyla buluşacak) planlı
- I am going to eat lunch with Lucy at 12:00 a.m.
(Lucy ile öğle yemeği yiyeceğim) Planlı
- Paul is not going out tonight
(Paul bu gece dışarı çıkmayacak)
Geniş zaman (present simple)
Zaten belirli olan Programlar için gelecek zaman anlamı vermek amacıyla Present Simple kullanılır. “ –ecek / -acak “ anlamına gelmektedir.
-I have an appointment this weekend, ıt finishes at 3:00
(Bu hafta sonu randevum war,saat 3’te bitecek)
-My english class starts in the morning.
(İngilizce dersim sabah başlayacak)
NE ÖNERİLERİLEBİR / NE GEREKEBİLİR / NE TERCİH EDİLEBİLİR???
ÖNERİ
Had beter
“yapsan iyi olur” diye çevrilebilir. Arkasından fiilin yalın hali kulllanılır. Daha çok öneri yaparken kullanılır. Örn: You had beter = You’d beter şeklinde de kısaltarak yazılabilir.
-You had better eat something salty.
(tuzlu bir şeyler yesen iyi olur /yemelisin)
-You had better not smoke.
(sigara içmesen iyi olur/içmemelisin)
Ought to / Should
“ –meli / -malı” diye çevrilebilir. Arkalarından fiilin yalın hali gelir. Öneri içeriklidirler.
-You ought to / should do your homework quickly.
(Çabucak ödevini yapmalısın)
-Sandra ought to / should eat less fat
(Sandra daha az yağlı yemeli)
Might want to
“ –meli / -malı” diye çevrilebilir. Arkasından fiilin yalın hali gelir. Öneri içeriklidir.
- We might want to make an excuse to our mother.
(annemizden özür dilemeliyiz)
-You might want to come home early.
(eve erken gelmelisin)
GEREKLİLİK / ZORUNLULUK
Am-is-are going to have to / have got to / have to
“ –meli / -malı yada zorunluluk” diye çevrilebilir. Arkalarından fiilin yalın hali gelir. Gereklilik zorunluluk anlamındadır.
- You are going to have to go to the doctor right away.
(hemen doktora gitmek zorundasın/gitmelisin)
-I have to stay at home.
(evde kalmak zorundayım)
-I don’t have to stay at home.
(evde kalmak zorunda değilim)
-You have got to finish this Project.
(bu projeyi bitirmelisn/ bitirmek zorundasın)
TERCİH
Would rather / Would prefer to
Tercih etmek anlamındadır. Arkalarından fiilin yalın hali kullanılır. I would = I’d şeklinde de kısaltılarak yazılabilr.
- I would rather drink something cold.
(soğuk bir şeyler içmeyi tercih ederim)
-I would prefer to swim in the open air swimming pool
(açık hava yüzme havuzunda yüzmeyi tercih ederim)
TELEFON GÖRÜŞMELERİNDE VEDALAŞMA
Telefon görüşmelerinde vedalaşmak için “hoşça kal” yerine kullanılabilecek bazı kısa ifadeler:
(I’ll) Talk to you later Sonra konuşuruz
(I’ll) Catch you later Sonra konuşuruz/görüşürüz
(I’ll) See you later Sonra görüşürüz
I(‘ve) got to go / (I’ve ) Got to go Gitmem gerek/gitmek zorundayım/Kapatmak zorundayım
I(had) better go Gitmeliyim
(It was) Nice to talking to you Seninle konuşmak güzeldi
I am going to have to run Acele etmek zorundayım
Can I call you back? Seni sonra arasam? /seni sonra arayım mı?
I’ll call you later Seni sonra arayacağım
I’ve really got to go Gerçekten gitmem gerek
A: Hi Sally. It’s me,Amanda. Could you borrow me your car for this weekend?
B: Sure. You can take it whenever you want.
A: Ok. Thank you dear. See you Sunday.
A: Hi mum. I want to tell you something about my boyfriend.
B: Hi dear but I am at work now. I’ll call you later.
A: The taxi is coming dad. Can I call you later?
B: Yeah. I’ll see you at home dear.
A: Yuki I am going shopping for kithchen,is there anything special you want?
B: Oh my dear thanks. I will call you later. I am going to have to run now. I have a very important meeting.
As long as/ provided that(-dığı sürece)
- As long as / provided that you study hard, you’ll get good marks
( sıkı çalıştığın sürece iyi notlar alacksın)
Unless (-madıkça /-medikçe)
- Unless you stop eating fried potato you won’t lose weigh.
(patates kızartması yediğin sürece kilo veremezsin)
MAKE VE DO İLE KULLANILAN KELİMELER
Make a living= para kazanmak için çalışmak
Make a good impression= İyi bir izlenim bırakmak/birinin hakkınızda olumlu düşünmesni sağlamak
Make a difference= Olumlu bir farklılık yaratmak
Do your best= elinden gelenin en iyisini yapmak
Make up your mind= karar vermek
Make fun of = biriyle alay etmek yada biriyle ilgili şaka yapmak
Make sure= kesinleştirmek
Make a mistake= hata yapmak
Do the math= hesabını yapmak
Make sence= mantıklı görünmek
Do research- araştıma yapmak
Do some good for people- insanlar için iyilik yapmak
Do the talking- konuşma yapmak
Do volunteer work- hayır işi yapmak
Make comment- yorum yapmak
Make a decision- karar vermek
Make excuse- özür/af dilemek
Do something good- iyi bir şeyler yapmak
Make an appointment- başvurmak/görüşme yapmak
Do some thinking- birkaç şey düşünmek
UNIT 6 VOCABULARY
Mention – bahsetmek
Deadline- kapanış
Finish on time- zamanında bitirmek
Meet- buluşmak
Change- değiştirmek
Decide- karar vermek
İnvite- davet etmek
Somewhere- bir yerler
Lunch- öğle yemeği
I can’t wait- bekleyemem
Leave- ayrılmak
Tentative- teşvik edici
Art exhibit- sanat sergisi
Appointment- randevu
Catch up with …- birine yetişmek
Special- özel
Call- aramak(telefon) prefer- tercih etmek
Decision- karar
Spend time- zaman harcamak
Spend Money- para harcamak
Colleague- melektaş
Pat attention- dikkat etmek
Current job- şuandaki sahip oldugunuz meslek
Thinking- düşünce
Study- çalışmak
Volunteer wrok- gönüllü olarak yapılan işler(hayır işleri)
Comment- yorum
Do research- araştıma yapmak
Go to a movie- filme/sinemaya gitmek
Make wait- bekletmek
As soon as possible- mümkün olduğunca çabuk
Put Money aside- kenara para koy mak/biriktirmek
Save Money- para biriktrmek
Cost- mal olmak
Living expenses- yaşam masrafları
Require- gerektirmek
So far- şimdiye kadar
Disagree- katılmamak/aynı görüşte olmamak
Earn- para kazanmak
Education- eğitim
Have fun- eğlenmek
Probably- muhtemelen
Kid- çocuk
Social study- toplu/ grup çalışması
Undersatnd- anlamak
Question- soru
Fail- başarısız olmak
Realize- fark etmek
Have problem-sorunu olmak
Borrow- ödünç almak
Look forward to - 4 gözle beklemek
Take care- kendine iyi bak
Midnight- gece yarısı
Meeting- toplantı
Free time- boş zaman
I’m free now- şimdi boşum/işim yok