AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!
Administrator
Yönetici
Mesajlar
255
Tepkime puanı
24
Puanları
18
Bölüm 5

Halk Sağlığı ve KBRN İlişkisi

GİRİŞ


Günümüzün koşullarında, tüm sağlık kurumlarıyla hastanelerin KBRN ajanlarına maruziyete neden olan endüstriyel veya terörist olaylara karşı hazırlıklı olması gereklidir. Biyolojik ve kimyasal ajanların tanımlanması, radyolojik/nükleer tehditlerin belirlenmesi, hastaların ve sağlık çalışanlarının korunması, etkin ve hızlı dekontaminasyon, etkili tedaviye yönelik hazırlıklar eksiksiz olmalıdır.

TIBBİ KBRN SAVUNMASI VE SAĞLIK HİZMET DESTEĞİ

Tıbbi KBRN savunması; hastane öncesi ve hastane aşaması olarak iki ayrı aşamada gerçekleştirilir. Hastane öncesi aşaması olay bölgesine ulaşan ilk müdahale ekipleri (sivil savunma birlikleri, itfaiye, emniyet, sağlık ekipleri) tarafından gerçekleştirilir. Hastane aşaması ise; tıbbi KBRN savunması konusunda eğitim almış, altyapısı ve donanımı yeterli olan sağlık personeli tarafından gerçekleştirilir.

Bir KBRN olayından sonra sağlık personelinin temel görevleri sırasıyla;Yaralıları ve sağlık personelini KBRN ajanlarının zararlı etkilerinden korumak,

1. Yaralıları triyaj yoluyla sınıflandırmak (Çizelge 5.1), 2. Yaralılara ilkyardım uygulamak, 3. Yaralıların dekontaminasyonunu sağlamak, 4. Kullanılan ajanı tespit ve teşhis etmek, 5. Yaralıların ileri tanı ve tedavi işlemlerini gerçekleştirmektir.

(Triyaj, yaralı ve hastaları o an ki durumlarının ciddiyetine göre sınıflandırıp; tedavi, bakım ve tahliye konularında önceliklerini belirleme ve sıraya sokma sürecidir.)

SınıfKanada Triyaj Skalası(CTAS)Manchester Triyaj SkalasıAvustralya Triyaj Skalası (ATS)Aciliyet Şiddeti Endeksi (ESI)
1Resüsitasyüon (Hemen)Hemen (Kırmızı) (0 dakika)Hayati tehlike mevcut (Hemen)ESI - 1 (Hemen)
2Çok acil (15 dakika içinde)Çok acil (Turuncu) (10 dakika içinde)Yaşanan tehdidi yakın (10 dakika içinde)ESI - 2 (Birkaç dakika içinde)
3Acil (30 dakika içinde)Acil (Sarı) (60 dakika içinde)Yaşanan tehdidi olasılığı 30 dakika içinde)ESI - 3 (Bir saate kadar)
4Az acil (30 dakika içinde)Standart (Yeşil) (120 dakika içinde)Ciddi olma olasılığı (60 dakika içinde)ESI - 4 (Bekletilebilir)
5Acil değil (120 dakika içinde)Acil değil (Mavi) (240 dakika içinde)Az acil (120 dakika içinde)ESI - 5 (Bekletilebilir)


Kimyasal Savaş Ajanı Yaralanmalarına Müdahale

Tıbbi kimyasal savunma; kimyasal silahların etkileri, tanı ve tedavileri konusunda eğitimli, kimyasal silahların etkilerini önleyen kişisel koruyucu önlemlerine sahip sağlık personeli tarafından yapılır.

Kimyasal yaralanmalarında sağlık hizmet desteğinde amaç; yapılacak tüm tıbbi müdahalelerin en kısa sürede gerçekleştirilmesidir. Kimyasal bir saldırı sonrası kimyasal yaralıya müdahale alanları üç farklı bölgeye ayrılır. Kullanılan kimyasal silahın insan sağlığına zarar verecek seviyede olduğu alana “Sıcak Bölge” adı verilir (Şekil 5.1). Sıcak bölgedeki kimyasal yaralılar alandan hızla tahliye edilmelidirler.

Kimyasal yaralıların sıcak bölgeden tahliyesi sonrasında sağlık kuruluşuna getirildiği alan “Ilık Bölge” adını alır (Şekil 5.1). Ilık bölge; sağlık kuruluşunun acil servis bölgesinde geniş bir alanda kurulmalıdır. Bu bölgede kimyasal yaralılara saptama, triyaj, KBRN ilkyardımı ve tıbbi dekontaminasyon işlemleri yapılır.

Ilık bölgede kimyasal silahlara karşı koruyucu donanım giyen (B tipi) sağlık personeli görev yapar. Ilık bölgede tıbbi dekontaminasyon öncesinde saptama işlemi gerçekleştirilir. Bu işlemle kimyasal yaralının hangi kimyasal savaş ajanına maruz kalındığı tespit edilir yaralıya ajana özel tedavinin yapılması için bilgi elde edilir. Saptama işlemi; kimyasal silahları belirleyen detektörler veya kitler ile yapılır. Yaralanmaya yol açan ajanının belirlenmesi; tıbbi müdahale sırasında gerekli fiziksel koruyucu tedbirleri alması, ajana özel triyaj, KBRN ilkyardımı, ileri tanı ve tedavi faaliyetlerinin yönlendirmesi açısından önemlidir.

Saptama işleminden sonra kimyasal yaralının mevcut belirti ve bulguları ile hayati fonksiyonları değerlendirmek amacıyla triyaj işlemi gerçekleştirilir. Triyaj, kimyasal yaralının sağlık kuruluşuna ilk geldiği andan itibaren her aşamada tekrarlanmalıdır. Büyük olayları tanımak ve teşhis koymak ne kadar kolaysa az sayıda kişinin etkilendiği olayların farkına varmak da o kadar zordur. Bu nedenle acil servis çalışanları müdahale ettikleri kişinin biyolojik veya kimyasal bir ajana maruz kalıp kalmadığını düşünmek ve belli ipuçlarını tanımak konusunda eğitimli olmalıdırlar. Bu ipuçları, hastanın ifadelerindeki belirtiler (görme bulanıklığı, anormal koku veya tat hissi, solunum irritasyonu, nefes darlığı, ciltte ve gözlerde yanma), hastanın yaptığı iş, hastalandığında bulunduğu yer ve burada fark ettiği normalin dışındaki olaylar (gaz veya toz bulutu, patlama vb.) olabilir. Müdahale edilen insanda biyolojik ajanlarla bir temastan şüphelenildiğinde olayın şekli, ajanın özelliği, kaç kişinin olaydan etkilendiği, dekontaminasyon ihtiyacının olup olmadığı hızla gözden geçirilmelidir. Olaydan etkilenenlere müdahalede bu bilgiler önemlidir. Edinilmesi gereken bilgiler ASBESTOS (Ajan, Sıvı-Katı-Gaz, Bulaş Bölgesi, Etki, Sahada Etkilenenler, Triaj, Olası Diğer Tanılar, Semptomların Süresi) kısaltması ile özetlenebilir. Etkin bir triyaj işlemi kimyasal yaralılarda hastalık ve ölüm oranlarını düşürür. Triyajı yapılan kimyasal yaralılara KBRN ilkyardımı uygulanır. KBRN ilkyardımında; temel ilkyardım uygulamalarına ilave olarak KBRN ajanlarının etkilerini ortadan kaldıran antidotlar (Atropin, Oksimler, Diazepam) kullanılır (Çizelge 5.2).

Kimyasal Ajan Saldırısına Karşı Bulundurulması Gereken Tıbbi Araç, Gereç ve İlaçlar
*Pridostigmin tablet, atropin ve oksim ampulleri
*Dimerkaprol ampul, merhem ve pomadı
*Nitrit preperatları
*4-DMAP ampul ve Na tiyosülfat ampul
*Dekontaminasyon seti
*Koruyucu giysi ve maske


KBRN ilk yardımından sonra hayati fonksiyonları sabitlenen yaralıya, kimyasal kirliliğin fiziksel veya kimyasal yöntemler ile azaltılması veya ortadan kaldırılması amacıyla tıbbi dekontaminasyon işlemi uygulanır. Sağlık personelinin ikincil kontaminasyona maruz kalmaması ve tıbbi tedavinin etkinliği için dekontaminasyon yapılmalıdır.

Sağlık kuruluşunda kimyasal silah bulaş riskinin olmadığı acil servis bölgesine “Soğuk Bölge” adı verilir (Şekil 5.1). Acil servis girişinden itibaren başlayan soğuk bölgede olası ikincil kontaminasyondan korunmak amacıyla sağlık personeli tek kullanımlık önlük, bone, maske, eldiven ve galoş giymelidir. Soğuk bölgede kimyasal yaralıların ileri tanı ve tedavi işlemleri gerçekleştirilir; hayati fonksiyonları sabitleşen kimyasal yaralılar, klinikte gözlem altında tutulur.

Şekil 5.1 Kimyasal savaş ajanlarına bağlı yaralanmaların değerlendirilmesi















Biyolojik Savaş Ajanı Yaralanmalarına Müdahale

Biyolojik ajanların etkileri kimyasal ajanlardan farklı olarak kullanıldıkları anda değil, inkübasyon süresine bağlı olarak etkenle maruziyetten belirli bir süre sonra ortaya çıkar. Bu nedenle biyolojik savaş ajanına maruz kalan kişiler hastaneye olayın gerçekleştiği andan çok sonra başvururlar. Biyolojik silah kullanımında ortaya çıkan tablo bir salgına benzer, gelişen salgının biyolojik savaş ajan sebebiyle mi yoksa o bölgeye has bir salgın mı olduğu değerlendirilmelidir. Nadir görülen klinik durumların görülmesi veya tedaviye dirençli durumların ortaya çıkması biyolojik savaş ajan olasılığını düşündürmelidir. Bu durumda biyolojik silahların özelliklerini bilmek önem kazanmaktadır. Bir biyolojik silah kullanım şüphesinde yapılacak işlemler klasik salgın incelemesi ile aynıdır (Çizelge 5.3).

Çizelge 5.3 Biyolojik savaş ajanlarına müdahalede algoritma.



(DİKKAT Biyolojik saldırıda genellikle noktasal bir kaynak vardır ve herkes aynı zamanda etkene maruz kalmıştır. Salgının etkisi günler hatta saatler içinde tepe noktasına ulaşır ve keskin bir şekilde birden inişe geçer. Kuluçka süresi tespit edilen etken için beklenenden kısa ise bu etkenin biyolojik silah olması yönünde bir ipucudur.)

Biyolojik saldırıdan sonra olası deri bulaşı en kısa sürede dekontamine edilmelidir. Biyolojik ajan bilinmiyorsa kirlenmiş birey sodyum hipoklorit çözeltisi (% 0.5) veya bol miktarda düz sabun ve su ile yıkanmalıdır ancak kimyasal ajan için dekontaminantların kullanımının da unutulmaması gereklidir.

Tıbbi personelin kirlenmiş personelin teçhizat ya da giysilerinden ikincil olarak kontamine olma olasılığına dikkat edilmelidir.

Biyolojik saldırıya maruz kaldığı belirlenen kazazedelerde öncelikle genel sağlık önlemleri alınmalıdır. Bunlar solunumun sağlanması, dolaşımın sağlanması, ateşin düşürülmesi, ağrının dindirilmesi ve semptomatik tedavi olarak sıralanabilir.

Biyolojik ajan ile maruziyette hastanın diğer olası mikroorganizmalarla da enfekte olmasını engellemek amaçlı hasta izole edilir.

Biyolojik saldırı olasılığında geniş spektrumlu antibiyotikler kemoproflaksi (önceden ilaçla koruma) için sıklıkla kullanılan yöntemdir.

Bazı biyolojik ajanlara maruziyette ajanla karşılaşmanın hemen sonrasında antibiyotik alımı hayat kurtarıcıdır.

Hâlihazırdaki tek “geniş spektrumlu” antiviral ilaç (virüsler ile meydana gelen enfeksiyonların tdavisinde kullanılan ilaç) Ribavirin’dir. Bazı biyolojik ajanlar için antiserum kullanımı olası tek tedavi durumudur.

Radyasyona Bağlı Yaralanmalara Müdahale

Müdahale eylem planlarında ilk basamak; personelin radyasyondan korunması için olay yerinin değerlendirilmesi ve kontrollü sıcak, ılık ve soğuk alanların oluşturulmasıdır. Belirlenen alanların olay yerine göre mesafeleri 30 ile 400 metre arasında değişebilir. Triyaj sırasında yaralılar olay yerinden hızla uzaklaştırılmalıdır. Ayrıca dışarıdan bulaş olabileceği düşünülen yaralıların kıyafetlerinin çıkartılması hem yaralının hem de sağlık çalışanlarının olası radyasyon maruziyetini azaltır. Yaralıdan nazal sürüntü gibi biyolojik örnekler alınmalıdır. Yabancı cisimler, radyoaktif materyal olarak değerlendirilmelidir. Önce yaralar, daha sonra sağlam cilt dekontamine edilmelidir.

Triyaj öncelikli olarak travma veya yanığa yönelik yapılmalıdır. Kanaması olan bir yaralıda radyasyon hasarı değil travmaya bağlı kan kaybı daha önce değerlendirilmelidir. Termal yanıklar ve mekanik travma ölümlerin çoğundan sorumludur.Bulaşın devam etmesini engellemek ve sağlık çalışanlarını korumak için yaralar uygun şekilde kapatılarak yaralıya ılık sabunlu duş aldırılmalıdır. İçsel bulaş durumunda, oral/nazofarengeal (ağız/geniz yoluyla) aspirasyon, mide lavajı, laksatifler, hidrasyon ve diürezin sağlanması, potasyum iyodür, amonyum klorid, dietilen triamin penta asetat (DTPA), sodyum bikarbonat, prusya mavisi, alüminyum içeren anti asitler, baryum sülfat kullanılabilir.

Yaralının ne kadar radyasyon aldığı; sağ kalımı ve gerekli tedavileri belirleyeceğinden maruziyet dozunun belirlenmesi önemlidir. Alınan radyasyon dozunu ve sağ kalımı tayin etmekte kan tahlillerinin yapılması ve ciltte radyasyon yanıklarının saptanması faydalı olabilir. Maruziyetten 24-48 saat sonra yapılacak lenfosit sayımı durumun ciddiyeti hakkında en iyi bilgiyi verir. Alınan doz ne kadar fazla ise akut radyasyon sendromuna bağlı belirtilerin ortaya çıkması o kadar hızlı ve şiddetlidir. Akut radyasyon sendromları iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı, kızarıklık, ateş, ciltte duyarlılık artışı, idrar çıkışında azalma şeklinde sıralanabilir.

Radyasyon yaralılarının tedavi yaklaşımında olgular hafif, orta, ciddi ve letal olmak üzere dörde ayrılır (Tablo 5.4). Tıbbi imkânların uygun kullanılması için tedavide orta ve ciddi gruba girenlere öncelik verilmelidir.

GRUP 1GRUP 2GRUP 3GRUP 4
Hafif <2 GyOrta 2-5 GyCiddi 5-10 GyFatal >10 Gy
*Semptomlara yönelik tedavi
*Yakın takip ve tam kan sayımları *Yanık/travma yoksa ayaktan takip
*Yatarak tedavi
*Erken destek (sitokin) tedavisi *Barsak dekontaminasyonu (oral antibiyotik)
*Viral ve antifungal proflaksi
*Febril nötropeni açısından takip
*Yatarak tedavi
*Erken destek (sitokin) tedavisi-her zaman
*Barsak kontaminasyonu -her zaman *Viral ve antifungal proflaksiher zaman
*Ciddi febril nötropeni için antibiyotik proflaksisi
*Semptomlara yönelik veya destekleyici tedavi *Düzelme olursa (Grup 3 tedavisi)


Çizelge 5.4 Radyasyon yaralılarının tedavi yaklaşımında olguların gruplandırılması.

AGROTERÖRİZM

(TARIMSAL TERÖR)

(Tarımsal terör, tarımsal endüstri ve/veya gıda üretimine zarar vermeyi amaçlayan terörist faaliyetlerdir. Agroterörizm; korku yaratmak, ekonomik zarar vermek ve devletlerin dengesini bozmak amacıyla biyolojik/kimyasal etmenler kullanılarak tarımsal hedeflere yönelik olarak yapılan kasıtlı saldırılardır.)

Özellikle son yıllarda yaşanan bazı gelişmeler Biyolojik Güvenlik kavramını önemli hale getirmiştir. Biyolojik Güvenlik değişik tanımlara sahip olmakla beraber, FAO (Food and Agriculture Organization) tarafından yapılan tanım şu şekildedir: “Biyolojik güvenlik; çevresel riskleri de göz önüne alacak şekilde gıda güvenliği, hayvan hayatı ve sağlığı, bitki hayatı ve sağlığı alanlarındaki risk analizi ve risk yönetimine dair politika ve yasal düzenlemeleri (ekipman ve faaliyetler dâhil) kapsayan stratejik ve entegre bir yaklaşımdır. Biyolojik güvenlik, bitki hastalık ve zararlılarını, hayvan hastalık ve zararlılarını, hayvanlardan insanlara geçebilen hastalıkları, GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’ların ve bunların ürünlerinin bir ülkeye girişi ve kasti olarak salımını, salgın yapan yabancı tür ve genotiplerin bulaşması ve mücadelesini içine almaktadır”. Daha yalın bir tanıma göre ise, Biyolojik güvenlik, “ekonomi, çevre ve insan sağlığının hastalık ve zararlılardan korunmasıdır”.

Biyolojik güvenlik; insan, hayvan ve bitkilerde doğal olarak gelişebilecek hastalık ve zararlılardan korunmayı sağlayabileceği gibi, bunların bir biyolojik silah olarak kullanılmaları durumunda da önleyici ve tedavi edici olarak rol oynayacak bir önlemler bütünü olarak görülebilir.

1925 yılında imzalanan Cenevre Protokolü ile birçok ülke biyolojik silahları savaşta kullanmama konusunda bir anlaşmaya varmışlardır. Protokol, biyolojik silah araştırmalarını sınırlandırmamıştır.

Tarımsal Terör Amaçlı Kullanılabilecek Ajanlar

Tarımsal terör amaçlı kullanılabilecek ajanlar aşağıda listelenmiştir:

*Bakteriler, *Virüsler, *Funguslar, *Böcekler, *Diğer mikroorganizmalar, *Kimyasal toksinler, *GDO’lar.

Agroterorizmde Böceklerin Kullanılması

Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılabilme potansiyellerini iki ana başlık altında incelemek mümkündür. 1. Böcekler doğrudan bir savaş vasıtası olarak insanlara karşı kullanılabilir. Bu durumda onların insanlardaki beslenme, rahatsız etme ve bulaşıcı hastalıkları yayma özelliklerinden yararlanılabilir.

2. Böcekler Agroterörizm (Tarımsal Terör)’in başlıca unsurlarından biri olarak kullanılabilir. Bu kapsamda böceklerin bitki ve hayvanlarda beslenerek tarımsal kayıplar meydana getirmesi, tarımsal ürün ticaretini engellemesi ve çeşitli bitki-hayvan hastalıklarını yayması söz konusudur.

Böceklerin kullanıldığı tarımsal terörün neden olabileceği başlıca sorunlar şunlardır:Bugün teröristler için en ucuz ve en tahrip edici silahlardan biri aynı zamanda en fazla ihmal edilmiş ve gözden uzak tutulmuş olan böceklerdir. Bu biyolojik silah unsuru sınırları kolayca aşabilir, hızla üreyebilir, hastalıkları yayabilir ve sonuçta tarımsal ürünleri tahrip edebilirler. •Tarımsal üretimi azaltabilir ve beslenme sorunu yaratabilir. •Ekonomik dengenin bozulmasına neden olabilir. •Toplumsal panik yaratabilir. •Uluslararası ticareti ve ilişkileri bozabilir. •Hastalıklardan kaynaklanan doğrudan kayıplara neden olabilir. •Teşhis ve mücadele masrafları arttırabilir. •Dayanıklılık ıslahı ve yeni bir pestisitin geliştirilmesi masrafları arttırabilir. •Hastalıktan zarar görmüş ürünlerin imhası gerekebilir. •Tüketici güvenliği bozulabilir. •Enfekte alanlar uzun süre karantina altına alınabilir.

Böceklerin Biyolojik Silah Olarak Kullanımı

Böceklerin biyolojik silah olarak kullanımının başlıca sebepleri;

Böcekler hızlı üreme kapasitesine sahiptir. Üretilip çoğaltılmaları pek çok canlıya oranla daha kolaydır.

Böceklerin önemli bir çoğunluğu uçma yeteneğindedir.

Böcekler büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir.

Böceklerin çevreye adaptasyon yetenekleri yüksektir.

Çok değişik beslenme tiplerine sahiptirler.

Teşhislerindeki güçlük ve büyük çeşitlilikleri sebebiyle biyolojik silah olarak fark edilmeleri ve tanımlanmaları güçtür ve doğal sistemin bir parçası olarak algılanabilirler.

Genellikle yöntemi kullanan ve hazırlayanlara zararlı değildir.

Hedeflerde düşük güvenlik önlemleri vardır.

Ahlaki olarak daha masum görülebilmektedir, doğal olarak gelişen bir sorun olarak görülebilme olasılığı vardır.

Ülke dışından birçok noktaya aynı anda saldırabilme kolaylığına sahiptir.

Böceklerin biyolojik silah olarak kullanılmalarının bazı dezavantajları da vardır;

•Belirli bir hedefe yönlendirilip kontrol altında tutulmaları güçtür. Hedef dışı alanlara kolayca yayılabilirler. •Kitle halinde üretilmeleri bazen zor olabilir. Üretim aşamasında biyolojik silah olarak yetiştirildikleri ülkeler için de risk oluşturabilirler. •Üretimden sonra depolanmaları ve saklanmaları güçtür. Genellikle ömürleri kısadır ve kısa bir süre içinde kullanılmaları gerekir. •Hedefe gönderilmede kullanılacak yöntemler sınırlıdır. •Mevcut karantina uygulamalarında mikroorganizmalara oranla daha kolayca fark edilip önlemler alınabilir.

Risk Nerelerde Yüksektir? •Tarımın yaygın olarak yapıldığı ülkeler •Belirli genotiplerin ve monokültürün yaygın olduğu alan ve ülkeler •Bazı ciddi zararlı ve hastalıkların halen mevcut olmadığı ülkeler •Tarımsal ihracatın önemli olduğu, birkaç tarımsal ürüne önemli oranda bağımlı olan ülkeler •İç huzursuzluğun yüksek olduğu, komşu ülkelerle sorun yaşayan, uluslararası terörizmin hedefi olan ülkeler •Bitki ve hayvan epidemik (salgın yapan) hastalık ve zararlılarına karşı koymak için alt yapısı zayıf ülkeler

Tarımsal Terörün Önemi ve Türkiye İçin Taşıdığı Risk Düzeyi Nedir?

Bitkisel ürünler diğer ülkelerin olduğu gibi ülkemizin de gıda kaynağı ve gıda güvenliğinin dinamik gücüdür. Tarım ve tarıma dayalı sanayi ülkemizin en önemli iş koludur. Ülkemiz büyük bir bitki çeşitliliği ve zenginliğine sahip olup pek çok bitki türü için de gen kaynağı durumundadır. Bazı tarımsal ürünlerimizde de dünya piyasalarında ön sırada yer almaktayız. Bu özellikleriyle Türk tarımı bazı ülke, grup ve kişilerin hedefi olabilir.

Agroterörizme Karşı Genel Olarak Neler Yapabiliriz?

•Duyarlı ve dikkatli olmak, hastalık ve zararlılara ait doğal yapıyı tanımak, belirtileri araştırmak, •İşletmede, ürün işleme tesislerinde, ürün dağıtım ve toptan satış alanlarında ve ürünün geçtiği diğer basamaklarda biyogüvenlik önlemlerini almak, •Sorunun teşhis ve çözümü için; tarım ve veterinerlik uzmanları, sağlık uzmanları ve güvenlik uzmanları arasındaki işbirliğini geliştirmek, •Karantina önlemlerini geliştirmek, uzmanları agroterörizm konusunda eğitmek, •Ürün işleme ve paketleme fabrikalarında yüzey araştırmaları yaparak zayıf noktaları belirlemek, iç kontrol mekanizmalarını ve acil durum yönetimini kurmak, •Büyük bir floraya sahip ülkemizin tarımsal ürünleri bazı ülke ve grupların hedefi olabileceğinden ilgili kuruluşlarca bitkisel ürünlere karşı agroterörizme karşı çalışmaların başlatılması gerekmektedir.

KBRN VE GIDA GÜVENLİĞİ

Gıda, insanlar tarafından yenilen, içilen, işlenmiş, kısmen işlenmiş veya işlenmemiş her türlü madde veya ürün, içecek, sakız ile gıdanın üretimi, hazırlanması veya işleme tâbi tutulması sırasında kullanılan su ya da herhangi bir maddeyi tanımlar.

Gıda Güvenliği Nedir?

Amaçlandığı biçimde hazırlandığında; fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri itibariyle tüketime uygun, besin değerini kaybetmemiş gıda maddesi olarak tanımlanmaktadır. Tarladan (çiftlikten) sofraya kadar, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, üretimin her aşamasında gerekli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilme sürecidir.

(Tehlike, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından; kabul edilmeyen bir düzeyde bulunduğunda sağlık üzerine olumsuz etkisi bulunan biyolojik, kimyasal veya fiziksel ajan olarak ifade edilir.)

Biyolojik tehlikeler: bakteri, virüs, parazit, küf ve toksinlerdir.

Kimyasal tehlikeler: pestisitler, veteriner ilaçları, doğal toksik maddeler, endüstriyel kontaminantlar, gıda işleme sırasında oluşan toksik maddeler ve gıda katkı maddeleridir.

Fiziksel tehlikeler: cam, metal, plastik taş, toprak tahta parçaları, kıl gibi yabancı maddeler ve radyoaktivitedir.

Gıda güvenliği, gıdaların tüketim için uygunluğu ve tüketicilerin gıda kaynaklı sağlık risklerine karşı korunmasıdır. Gıda güvenliğini etkileyen tüm tehlikeler, biyolojik, kimyasal, fiziksel bulaşmalardan ve üretim sırasındaki bazı hatalı uygulamalardan kaynaklanmaktadır.

Gıdaların Halk Sağlığı ve Ekonomik Açıdan Önemi

Gıda güvenliği, tüketilen gıdanın sağlığa zarar vermemesi demektir. Ancak yapılan birçok yanlışlıklar gıdaların zararlı hale gelmesine neden olmaktadır.

• Gıda kaynaklı hastalık sıklığında artış, • Gıdalarda daha önce bilinmeyen tehlikelerin varlığı, • Gıda ticaretinin “küresel” bir boyut kazanması, • Duyarlı gruplarda kimyasal kirleticilerdeki artışı, • Yeni teknolojilerin sektöre girişi ve bu durumun farklı riskler yaratması, • Ülke düzeyinde ve küresel düzeyde ekonomik yük getirmesi, • Eşitsizliklerin bu alanda da artması, • Besin temininde hızlı artış ve yarattığı eşitsizlikler, gıda güvenliğinin önemi arttırmıştır.

Gıdalar tüketiciye ulaşmadan önce; çiftlik, tarla-hasat süreci, mezbaha-kesimhaneler, işleme, depolama, taşıma, dağıtım gibi pek çok kompleks ve geniş bir ağdan geçmektedir.

Hastalıkların artmasında; gıdaların üretimi sırasında gerekli olan hijyen ve sanitasyon kurallarının yeterince uygulanmaması, insanların mikroplara karşı daha duyarlı hâle gelmeleri etkendir.

(Sanitasyon, sağlıklı yaşam için çevreyi sağlıklı ve temiz tutmak ve insan sağlığına zararlı olabilecek faktörleri ortadan kaldırmak şeklinde tanımlanabilir.

Hijyen, insan sağlığının korunması ve uzun süre yüksek düzeyde tutulması amacına yönelik olup; sağlık bilimi, sağlık hizmetleri, koruyucu hekimlik gibi kavramları da içerir.

Gıda Hijyeni, gıdanın üretimi, depolanması ve tüketiminin sağlığa uygun koşullarda yapılması olarak tanımlanmaktadır.

Gıda Sanitasyonu; insan yaşamının temelini teşkil eden beslenme gereksinimlerinin karşılanmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik açıdan güvenilir nitelikte gıda maddeleri üretimini ifade etmektedir. Gelişmiş ülkelerde görülen gıda kaynaklı hastalıkların çoğunluğu bakteriler tarafından meydana getirilmektedir.)

Mikroorganizmaların Gıdalarla Bulaşma Kaynakları

Birçok hastalık gıdalar yolu ile insanlara bulaşmaktadır. Gıda hammaddesinin işletmeye girmesinden başlayarak ürün elde edilmesi aşamasına kadarki üretim zincirinde ürüne çeşitli kaynaklardan mikroorganizma kontaminasyonu söz konusudur. Mikroorganizma uygun ortamlarda hızla üreyerek üründe istenmeyen değişikliklere yol açabilmektedir. Gıda kaynaklı sağlık sorunları doğrudan gıda maddelerinden kaynaklanabileceği gibi, olumsuz çevre şartları, üretici ve tüketicilerin gıda hijyeni konusunda eksik bilgi, tutum ve davranışları, gelişen teknolojiye rağmen halen ilkel metotlarla gıda üretiminin devam etmesi, toplumda gıda kaynaklı hastalık taşıyıcılarının varlığı, hayvanlardaki zoonotik hastalıklar ve benzeri birçok faktörler gıda kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.

Mikroorganizmaların gıdalara toprak, hava, su, gıda işçileri, insan ve hayvanların bağırsak sistemleri, böcekler, kemirgenler, kuşlar ve bazı evcil hayvanlar, gıda işletmelerinde kullanılan hammadde, çeşitli alet ekipman ve kaplar, artık ve atıklar ile hammadde, ara ürün veya son ürünün, temas ettiği her türlü yüzeyden bulaşabilir. Bu kontaminasyon kaynaklarını; insan, hayvan ve çevre olmak üzere üç başlık altında toplamak mümkündür. Özellikle gıda işçilerinin (hasta veya portör olan) dışkı, idrar, kulak ve burun akıntılarını gıdalara bulaştırması sureti ile kontaminasyon gerçekleşir.

Mikroorganizmaların Gıdalara Bulaşma Kaynakları

Toz, Toprak

Haşere ve Kemirgenler

Çöpler

Su

Potansiyel riskli gıdalar

Hayvanlar

İnsan

Çapraz Bulaşma

Hijyenik gıdalara, bakteri içeren etmenlerden bakteri bulaşmasına denir. Çapraz bulaşmaya neden olan etmenler şunlardır: • Eller, • Araç-gereç, • Doğrama tahtaları, • Çalışma tezgâhları, • Giysiler, • Öksürme ve hapşırmadan kaynaklanan damlacıklar, • Bakteri bulaşmış ya da potansiyel riskli besinlerden sızan sıvılar.

Birbirinden Ayrı Hazırlanması Gereken Gıdalar • Çiğ etler, • Pişmiş etler, • Meyveler ve sebzeler, • Süt ve ürünleri.

Gıda Zehirlenmesi

Gıdaların yenilmesinden belirli bir süre sonra bulantı, kusma, karın ağrısı, baş dönmesi, bazen ateş veya görme ve işitme, hareket, sinir sistemi bozukluklarından bir kısmının belirmesiyle tanınan sağlık bozuklukları veya hastalıklara gıda zehirlenmeleri adı verilir.

Yiyecek ve içeceklerin saklanması, hazırlanma ve sunulma aşamalarında uygun sağlık koşullarının olmaması, gıda zehirlenmelerinin önemli bir sorun hâline gelmesine yol açmaktadır. Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekler, tavuk mamulleri; mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun koşullarda saklanmayan etler, deniz ürünleri, bozulma riski en yüksek gıdalar arasında yer almaktadır.

Gıda zehirlenmeleri bulaşmış yiyecek ve içeceklerle oluşmaktadır. Gıdalar ve içecekler enfeksiyona yol açan mikroorganizmalarla veya toksik maddelerle bulaştıklarında zehirlenmeye neden olmaktadır. Bunların yanı sıra nadiren yenilmemesi gereken bir bitki veya hayvanın yenmesi de gıda zehirlenmesi tablosunu ortaya çıkarabilmektedir.

Gıda zehirlenmelerinin olması için; • Gıdada zehirlenme yapacak mikroorganizmanın ortamda bulunması, • Gıdanın mikroorganizmanın üremesine uygun olması ve uygun ısıda yeterli süre bekletilmiş olması, • Gıdada mikroorganizmanın veya toksinin yeterli düzeyde çoğalmış olması, • İçerisinde mikroorganizma üremiş veya toksin içeren gıdanın yenilmiş olması gerekir.

Zehirlenmeler mikroorganizmanın türüne göre çok çeşitlilik gösterir. Gıdalarda toksin oluşturan ve en yaygın görülen zehirlenme Staphylococcal gıda zehirlenmesi, en tehlikelisi de öldürücü olabilen Botulizm’dir.

Mikroorganizmaların neden olduğu gıda kaynaklı hastalıklar; enfeksiyon ve intoksikasyon olmak üzere iki kısma ayrılır. Enfeksiyonlar gıda yoluyla vücuda giren mikroorganizmaların neden olduğu hastalıklardır. Gıda intoksikasyonları ise gıdalara bulaşan mikroorganizmaların ürettikleri toksinlerin belirli bir düzeye çıkmasından sonra tüketicide meydana getirdiği sağlık bozukluklarıdır.

Pasif gıda enfeksiyonlarına örnek olarak tüberküloz, bruselloz, tifo, bulaşıcı sarılık, kolera gösterilebilir. Aktif gıda enfeksiyonları ise; bazı bakteri ve küflerin gıda içinde gelişmeleri sonucu şekillenir. Bu organizmalar gıdada çoğaldıktan sonra bazı toksinler (zehirler) üretir. Bu toksinler de insan sağlığı için tehlike oluşturabilir.

Genellikle gıda zehirlenmeleri bağırsaklarda sınırlı kalırken; gıda enfeksiyonları bağırsaklarda başlayıp bütün vücuda yayılabilir.

Sağlıklı Gıda Hazırlamada; • Ellerinizi temiz tutun. • Çiğ ve pişmiş yiyecekleri ayrı saklayın. • Yemekleri tam olarak pişirin. • Yiyecekleri doğru ısıda saklayın. • Temiz ve sağlıklı su kullanın.

Gıda Güvenilirliği Düzenlenmesinin Faydaları; • Gıda sanayinin kaliteli ve güvenilir gıda üretmesinin sağlanması, kalitenin geliştirilmesi, • Toplum sağlığı ve çevrenin korunması, haksız rekabetin önlenmesi, • Hatalı üretimden kaynaklanan kayıpların önlenmesi, politikaların doğru olarak tespiti, • Sanayi gelişiminin hızlanması, sektörün ülke ekonomisine katkısının daha da artması, • Gıda sanayinin uluslararası boyutta rekabet edebilirliğinin sağlanmasıdır.

Kimyasal ve Biyolojik Tehdit Varsa Neye Dikkat Edilmelidir? • Kirlenme riski olan su ve yiyecekler içilip yenilmemelidir. • Sıvı ajan kontaminasyonu olan sıvı veya katı tüm besinler yok edilmelidir. • Kimyasal ajan buharı ile temas hâlinde; a) Sıvı besinler yok edilmelidir. b) Kuru besinler iki gün havalandırmalı ve kaynatılmalıdır. • Yetkili makamların izni olmaksızın sebze, meyve, et, süt ve yumurta yenilmemelidir. • Mümkün olduğu kadar konserve ve ambalajlı gıdalar kullanılmalıdır. • Tüm yiyecekler ağzı sıkıca kapalı cam, teneke veya alüminyum kaplarda saklanmalıdır. • Gıdalar soyularak, pişirilerek, yıkanarak yenmelidir. • Alkol ve sigara kesinlikle kullanılmamalıdır. • Açıktaki su kaynakları ve su birikintileri tehdidin geçtiği doğrulanana kadar kullanılmamalıdır. • Sular dezenfekte edildikten sonra kullanılmalıdır (kaynatma-klorlama). • Mümkünse şişelenmiş sular kullanılmalıdır. • Çok zorunlu hallerde kirlenmiş su çok iyi kaynatılmak koşuluyla kullanılabilir.



Bölüm 6

KBRN Savaş Ajanlarının Tespiti, Teşhisi ve İzlenmesi​

Kasıtlı olarak, kaza sonucu ya da doğal yollarla meydana gelen kimyasal, biyolojik, radyolojik veya nükleer kazalarda ajanların hızlı tespiti ve teşhisi, risk değerlendirilmesi ve yönetimi, tıbbi müdahale, kişisel korunma gibi uygun karşı tedbirlerin alınması ve gerekli altyapılara erişim sağlanması son derece önemlidir. 2015 yılı Global Terörizm Veritabanı’na göre 1970 ve 2014 yılları arasında 95 kimyasal, 35 biyolojik ve 13 radyolojik olmak üzere toplam 143 KBRN saldırısı gerçekleştirilmiştir.

KBRN ajanlarının tanımlanması üç adımda gerçekleştirilmektedir: tespit (dedeksiyon), teşhis (tanımlama) ve izleme.

(KBRN ajanlarının varlığını belirlemek ve tehdit durumunda erken uyarı sağlamak için kullanılan sistemler ve yöntemler “KBRN tespiti” olarak tanımlanmaktadır.

KBRN ajanlarının teşhisi (tanı)” kullanılan KBRN ajanının tanımlanmasına yönelik elde edilen bulgulardır. Nispeten kaba bir sınıflandırmadan, spesifik olarak teşhis edilmiş bir ajanın detaylı olarak tanısına kadar değişkenlik gösterebilir.

Olası KBRN olaylarına karşı veya KBRN olayı sonrasında bu ajanlara maruz kalan personel, cihaz, su kaynakları ve besin zincirinin ölçüm sistemleriyle sürekli olarak taranması “izleme” olarak tanımlanmaktadır.)

TESPİT, TEŞHİS VE İZLEME İÇİN GEREKSİNİMLER

Tehdit durumunda ölçüm sistemleri KBRN ajanlarının varlığını izleyerek KBRN ajan seviyesinin konsantrasyonu, gerekli koruma ve kontaminasyon seviyesi ve kontaminasyona karşı kullanılan önlemlerin yeterli olup olmadığını gözlemlemek için kullanılmaktadır.

KBRN tespit sistemlerinin; maliyet, taşınabilirlik ve zaman gibi faktörlerin hayati derecede önemli olduğu gerçek koşullarda fonksiyonlarını yerine getirmeleri zorunludur. Bununla birlikte uzun süre kesintisiz çalışabilmeleri, yaygın olarak konuşlandırılabilmeleri ve iletişimi sağlamak amacıyla bir ağa bağlanabilmeleri tercih sebebidir. Ölçüm sistemlerinde olması gereken bir diğer parametre ise, içinde bulunulan ortamın kompleks ve dinamik çevresel şartlarından etkilenmeden KBRN ajanlarının spesifik olarak tespit edebilmesidir. Günümüzde, KBRN ajanlarının tespiti ve teşhisi için en zorlayıcı husus, ortamda hâlihazırda bulunan diğer kimyasal maddeleri hedef ajandan ayırt edebilme yeteneğidir. Ayrıca algılama hassasiyeti, gelişmiş bir uyarı sağlayarak KBRN ajanlarının insan yaşamı için ciddi tehlike oluşturan ve ortamın hemen terk edilmesini gerektiren konsantrasyon değerinden önce tespit edebilmesi için gerekli olan en önemli faktörlerden biridir.

Ölçüm sistemi seçiminde, tespit kabiliyeti ve tespit performansıyla ilgili bir dizi parametre göz önüne alınmalıdır. Tespit kabiliyeti terimi; seçicilik, sensitivite (duyarlılık), cevap süresi, yanlış alarm oranı gibi parametreleri kapsarken tespit performansı; çalışmaya hazır hâle gelme süresi, kalibrasyon gereksinimleri, taşınabilirlik, güç gereksinimleri ve maliyet gibi faktörleri kapsamaktadır.

İdeal bir ölçüm sistemi, KBRN ajanlarını kabul edilebilir bir süre içinde seçici olarak algılayabilen, böylece etkin bir tıbbi müdahaleye olanak sağlayan bir sistem olmalıdır. Sağlık riski oluşturan seviyelerde veya daha düşük konsantrasyonlardaki ajanları tespit edebilecek kadar hassas olmalı ve yanlış alarmlara neden olabilecek diğer faktörlerden etkilenmemelidir. Ölçüm sistemi aynı zamanda hızlı yanıt ve geri dönüş süresine sahip olmalı, yüksek konsantrasyon değerlerindeki ajanlar için en kısa sürede alarm vererek yeniden ölçüme hazır hâle gelmelidir. Ayrıca kullanımı kolay, taşınabilir ve verilerin kolaylıkla yorumlanabildiği bir ara yüze sahip olmalıdır.

Tespit Kabiliyeti

KBRN tespit kabiliyeti, ajanın herhangi bir hasara yol açmadan önce mümkün olan en kısa sürede varlığının tespit edilebilmesidir. Ölçüm sistem seçiminde, seçicilik, sensitivite (hassasiyet), tepki süresi, yanlış alarm oranları ve kullanıcı ara yüzü de dâhil olmak üzere çok sayıda parametre göz önüne alınmalıdır.

Kullanıcıların tehditlere ve saldırılara karşı korunmaları için, bir ölçüm sisteminin hedef ajanları kabul edilebilir bir süre ve konsantrasyon sınırı dahilinde algılayabilmesi, ajanlara olan maruziyeti en aza indirmek için yeterli süre sağlayabilmeleri ve yanlış alarm oranlarının en az olması son derece önemlidir.

(Seçicilik Sistemin ölçüm yapılacak numune içerinde yalnızca hedef ajana karşı tepki göstermesi olarak tanımlanmaktadır. Seçici bir dedektör, geniş bir konsantrasyon aralığında numune içerisinde bulunabilecek diğer maddelerin varlığında dahi hedeflenen bileşikleri ayırt edebilmelidir.)

Saha uygulamaları için geniş spektrumlu bir erken uyarı sistemi gerektiğinde veya ortam kontamine değilse (herhangi bir ajana maruz kalınmadıysa) seçici olmayan dedektörlerinin kullanımının daha uygun olacağı öngörülmektedir. Seçici olmayan dedektörler sivillerin dahil olduğu bir senaryoda ilk incelemeler için kullanılmaktadır. Çünkü bu dedektörler terör saldırılarında kullanılan ve önceden kestirilemeyen birçok kimyasala cevap verebilmektedir. Bununla birlikte, seçici olmayan dedektör bir yanıt üretirse, ajanları mevcut diğer bileşiklerden ayırmak veya tanımlamak için şüpheli alanı daha spesifik bir dedektör ile taramak gereklidir.

(Sensitivite (Hassasiyet, Duyarlılık) Bir ölçüm sisteminde elektriksel gürültü üzerinde tekrarlanabilir bir tepki yaratabilen olası en küçük ajan miktarı olarak tanımlanır. (Elektriksel gürültü ölçüm sistemindeki tepkilerde rastgele dalgalanmalara verilen isimdir ve genellikle elektronik çıktıdaki küçük farklılıklar ile ilişkilendirilir.)

Bir KBRN ajanının doğru ve kesin olarak algılanabildiği en düşük konsantrasyon değeri veya bir analit konsantrasyonundaki küçük farklılıkları ayırt etme kabiliyetinin ölçüsü algılama limit değeri olarak tanımlanmaktadır.

Sensitivite; ajan türü, çevresel ve işletimsel koşulları da kapsayan bir bir dizi değişkene bağlılık göstermektedir. İdeal bir sistemin KBRN ajanını algılama limit değeri mümkün olduğunca düşük olmalı ve ortamdaki ajan konsantrasyonu IDLH ( Yaşam veya Sağlık İçin Akut Tehlike Düzeyi) seviyesine ulaşmadan önce personelin tahliyesi için erken uyarı sağlamalıdır.

(Cevap süresi Ölçüm sisteminin bir numuneyi toplamak, analiz etmek ve sonrasında ajanın varlığını belirlemek ve geri bildirim yapmak için gereksinim duyduğu zaman olarak tanımlanır. Diğer bir deyişle sistemin hedeflenen ajanlara karşı tepki vermesi için gereken süredir.)

Bir ölçüm sistemi için arzu edilen tepki süresi bir dakika veya daha kısa bir süredir, bununla birlikte ajanların birçoğunun hızlı etkileri nedeniyle maruziyeti en aza indirgemek ve tıbbi müdahaleyi yönlendirmek amacıyla mümkün olduğunca gerçek zamanlı tepki verebilmesi son derece önemlidir.

(DİKKAT Ortamda KBRN savaş ajanı olmaması durumunda ölçüm sistemi ikaz verirse yanlış alarm pozitif, ajan varlığında sistemin ikaz vermemesi durumu ise yanlış negatif alarmlar olarak tanımlanmaktadır. Genel olarak, bir ölçüm sistemi için alarm seviyeleri, yanlış negatiflerin minimum sayıda olmasını sağlamak için bilinçli olarak düşük ayarlanır, ancak bu durumda yanlış pozitiflerin daha olası olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.)

Ölçüm Sistemi Performansı

Ölçüm performansını etkileyen en önemli faktörlerden biri değişen çevresel koşulları altında sistemin fonksiyonlarını yerine getirebilme özelliğidir. Günümüzde ticari olarak mevcut cihazlar, ölçüme hazır hâle gelme (başlama) süresi, kalibrasyon gereksinimleri, taşınabilirlik, güç tüketimi ve bakım giderleri gibi alanlarda farklılıklar göstermektedirler. Genel olarak, bir cihazın kullanımı kolay olmalı, kısa bir süre içerisinde operasyonel kararlılığa ulaşmalı ve depolama süresinden sonra minimum sürede yeniden kalibre edilebilmelidir. Dikkat edilmesi gereken diğer gereksinimler ise işletim maliyetleri, bir önceki ölçümden kalan kalıntıların temizlenme süresi, atık üretimi, depolama etkileri, bakım sıklığı, dekontaminasyon kolaylığı, veri kaydetme, kullanılan diğer sistemlere ağ üzerinden bağlanabilme ve uzaktan kontrol edilebilme özellikleridir.

  1. Çevresel Koşullar
  2. Kurulum, Ölçüme Hazır Hale Gelme (Başlama) ve Geri Dönüş Süresi
  3. Kalibrasyon Gereksinimleri
  4. Taşınabilirlik
  5. Basit Kullanıcı Arayüzü
KİMYASAL SAVAŞ AJANLARININ TESPİTİ, TEŞHİSİ VE İZLENMESİ

Kimyasal savaş ajanları gaz, sıvı, aerosol veya yüzeye adsorbe toz formda olan son derece zehirli kimyasallardır. Bu kimyasallar yüksek toksisiteleri, duyularla zor algılanmaları, hızlı yayılmaları ve az miktarı ile toplu ölümlere sebebiyet verebilmeleri gibi özellikleri nedeniyle Kimyasal Savaş Konvansiyonu tarafından “kimyasal savaş ajanı” olarak tanımlanmışlardır.

Kimyasal ajanın içeriğinin belirlenmesi üç aşamalı bir işlem olarak tanımlanabilir. İlk olarak, kimyasal madde içeren ortam (hava, toprak, su veya gıda) örneklenir. Sonraki aşamada tespit edilmek istenilen ajan mevcut diğer kimyasal bileşenlerden ayrılır. Üçüncü aşama ise ajanın tanımlanmasıdır.

Nokta Dedeksiyonu Teknolojileri

Nokta dedeksiyonu teknolojisi; kişilerin bulundukları ortamda gerçek zamanlı (teknolojiye bağlı olarak birkaç dakika içerisinde) ölçüm yapabilmeleri için tasarlanmıştır. Nokta dedektörleri; kullanılan kimyasal ajan türünün belirlenmesi, ajan ile kontamine olmuş bölgelerin haritalandırması ve ilgili personelin uyarılması amacıyla kullanılmaktadır. Nokta dedektörlerinin diğer bir kullanım alanı ise, kimyasal savaş ajanına maruz kalmış kişilerin tedavi ve tahliyeleri için değerlendirilerek aciliyet durumlarının belirlemesini sağlamaktır. Nokta dedeksiyonunda kullanılan teknolojiler aşağıda tanımlanmıştır:

  1. İyon Mobilite Spektrometrisi (IMS)
  2. Alev Fotometresi
  3. Fotoiyonizasyon Teknolojisi
  4. Elektrokimyasal Yöntem
  5. Kütle Duyarlı Kimyasal Sensörler
  6. Renk Değişimi (Kolorimetri) Yöntemi
Uzaktan Algılama Teknolojileri

Kimyasal savaş ajanlarının tespiti için en çok arzu edilen konfigürasyon, dedektör ve ajan tehdidi arasındaki mesafenin maksimum olduğu sistemlerdir. Bu yaklaşım ile personelin veya ekipmanın kimyasal ajana maruz kalma süresi en aza indirilir. Ortam kontamine olmamışken elde edilen spektrum baz alınır ve kimyasal ajanın varlığı bu spektrumdaki değişimle izlenir. Uzaktan algılama sistemlerinin kullanımı genellikle zordur ve sonuçları yorumlayabilmek için spekstroskopi hakkında bilgi sahibi olan eğitimli bir operatöre gereksinim duyulur. Infrared absorpsiyonu ve Raman spektroskopisi tekniklerine dayanan iki farklı uzaktan algılama teknolojisi mevcuttur.

  1. Infrared Spektroskopisi
  2. Raman Spektroskopisi




Analitik Cihazlar


Analitik cihazlar farklı moleküllerin eser miktarları arasındaki zor ayırtabilen çok küçük farklılıkları tespit etmek için tasarlanmışlardır ve mikro litre veya miligram mertebesinde sınırlı hacimde numune analiz edebilirler. Doğru ve güvenilir sonuçlar elde edilebilmek için, belirli protokol ve işletim prosedürlerinin izlenmesi gerekmektedir. Laboratuvar odaklı cihazlardır ve kullanım için eğitimli teknik operatörlere ihtiyaç duyarlar. Ancak son yıllarda, bazı analitik cihazlar saha ortamında kullanılmak üzere de geliştirilmektedir. Kullanılan teknolojiler aşağıda sıralanmıştır:

  1. Kütle Spektrometresi (MS)
  2. Gaz Kromatografisi (GC)
  3. Yüksek Basınçlı Sıvı Spektroskopisi (HPLC)
  4. Atomik Absorbsiyon Spektroskopisi (AAS)
  5. Kapiler Elektroforez (CE)
BİYOLOJİK AJANLARIN TESPİTİ, TEŞHİSİ VE İZLENMESİ

Biyolojik savaş ajanları kolay ulaşılabilir olmaları, düşük üretim maliyetleri, toksik özellikleri, kimyasal ajanlardan daha fazla öldürücü olma potansiyeline sahip olmaları ve rutin güvenlik sistemleri tarafından tespit edilememeleri nedeniyle terörist gruplar tarafından tercih edilen silahlardır. Ayrıca, biyolojik ajanlar konakçı organizmada çoğalarak ekosistem ve coğrafi yayılım açısından öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir. Kompleks ve pahalı tespit yöntemleri nedeniyle biyolojik ajanlara karşı etkili korunma oldukça güçtür.

Günümüzde, hemen hemen her ülke biyolojik ajanların tespiti, korunması ve dekontaminasyonu alanındaki uzmanlıklarını arttırmak için biyosavunma programına sahiptir. Biyosavunma, biyolojik saldırıya karşı savunma önlemlerini (algılama, koruma, dekontaminasyon ve tıbbi yardım) belirlemek ve yürürlüğe koymakla ilgili yöntemleri, planları ve prosedürleri içermektedir.

  1. Biyolojik Kültür
  2. İmmünolojik Yöntemler
Enzim Bağlı İmmün Assay (ELISA)

İmmüno-Kromatografik Kart Testleri

  1. Nükleik Asit Temelli Algılama (PCR)
  2. Matriks ile Desteklenmiş Lazer Desorpsiyon/İyonizasyon Uçuş Zamanı Kütle Spektrometresi (MALDI-TOF-MS)
  3. Biyosensörler
  4. Biyolojik Dedektörler
Örnekleyiciler /Toplayıcılar

Dedektörler

Parçacık Boyutunu Baz Alan Dedektörler

Floresans Tabanlı Dedektörler

  1. Uzaktan Algılama Teknolojileri
NÜKLEER VE RADYOLOJİK SAVAŞ AJANLARININ TESPİTİ, TEŞHİSİ VE İZLENMESİ



Nükleer ve radyolojik savaş ajanları kapsamındaki malzemelerin ve cihazların tespiti; ulusal güvenlik ve askeri operasyonlar için öncelikli önem arz etmektedir. Nükleer ve radyolojik savaş ajanları için algılama teknolojileri malzeme, bileşen ve sistemlerin yerlerini bulmak ve doğrulamak için gereklidir. Tüm nükleer algılama teknolojileri, uranyum ve toryum gibi doğal olarak oluşabilen veya nükleer reaktörde üretilen çeşitli fisyon ürünleri ve plütonyum gibi insan yapımı olan radyoaktif nüklitlerin bozunumundan kaynaklanan emisyonları tespit edecek şekilde tasarlanmıştır.

Elektromanyetik radyasyon; düşük enerjili “iyonlaştırıcı olmayan radyasyon” ve yüksek enerjili “iyonlaştırıcı radyasyon”u kapsayan geniş bir spektrum içerisindedir.

İyonlaştırıcı radyasyon, elektronları atomlardan veya moleküllerden ayırmak için yeterli enerjiyi taşıyan radyasyondur ve böylece onları iyonize eder. Bu tipteki radyasyon, yüksek hızlarda (genellikle ışık hızının %1’inden daha fazla) hareket eden enerjik atom altı parçacıkları, iyonları, atomları ve elektromanyetik spektrumun yüksek enerjili ucundaki elektromanyetik dalgaları içerir. İyonlaştırıcı radyasyonun Alfa, Beta, Gamma ve X ışınları olmak üzere dört farklı türü bulunmaktadır.

İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, atomları veya molekülleri iyonize etmek için gereken kuantize enerjiyi (foton enerjisi) taşımayan her türlü elektromanyetik radyasyon anlamına gelir, daha düşük frekanslı, düşük enerjili elektromanyetik dalgalardır. Radyo dalgaları, mikrodalgalar, kızılötesi ışık, morötesi ışık, görünür ışık bu tipteki radyasyona örneklerdir.

Nükleer ve Radyolojik Tespitin Genel Hatları

Nükleer ve radyolojik tespitin amacı; hızlı ve etkin algılama, tehdit malzemelerinin ve cihazların karakterizasyonu ve konumlandırılmasıdır. Yüksek duyarlılık, uzaktan algılayabilme kapasitesi, hassas karakterizasyon, tehlikeli-tehlikesiz durum ayrımı gibi özellikler nükleer ve radyolojik algılamada en ön planda olan gereksinimlerdir. Nükleer uygulamaların ideal tespiti, radyasyon enerjisini etkili bir şekilde optik veya elektriksel sinyale çevirecek bir dedektör geliştirilebilmesi şeklinde olmalıdır.

1-Gaz İyonizasyon Dedektörleri

İyonizayon Odası

Orantılı Sayaç

Geiger-Müller Sayacı

2-Gamma Işını Dedektörleri

Sintilasyon Dedektörleri

Yarıiletken Dedektörler

3-Nötron Dedektörleri

BF3 Orantılı Sayaçlar

3He Orantılı Sayaçlar

Bölüm 7

KBRN Savunma Prensipleri ve Bileşenleri​

GİRİŞ

KBRN savunması üç temel ilkeye dayanmaktadır. Bunlar; KBRN tehdidinden kaynaklı kirlenmeden korunma, KBRN kirlenmesi kaçınılmaz olduğu durumlarda bireylerin, birimlerin ve malzemenin KBRN tehdidine karşı gerekli koruyucu önlemleri alması ve kirliliğin temizlenmesi (dekontaminasyon).

KBRN SAVUNMA

KBRN savunmasının amacı; düşman bir ülkenin veya terörist bir grubun kimyasal, biyolojik, radyolojik veya nükleer ajanları ve zehirli endüstriyel maddeleri saldırı için kullanma ihtimaline karşı gerekli tedbirleri almak, uygun koruyucu teçhizat sağlamak, insanları bu tür saldırılara karşı bilinçlendirmek ve tespit, teşhis maksadıyla kullanılacak cihazların temin edilmesini ve uygun bir şekilde kullanılmasını mümkün kılmaktır. KBRN savunması, KBRN silah ve cihazlarının kullanılması veya kullanılma ihtimaline karşı alınan tüm tedbirleri içermektedir.

(KBRN silahı, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer ajanların hedef üzerinde kullanılması amacıyla üretilmiş her türlü teçhizat ve mühimmattır.)

KBRN savunması planlanması yapılırken beş prensip esas alınır (Şekil 7.1). Bunlar; tehdit değerlendirmesi, risk yönetimi, koordinasyon, süreklilik ve maliyettir. Savunma planlamasına başlanmadan önce ilk yapılması gereken tehdit değerlendirilmesidir. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya, komşu ülkelerle siyasi ve toplumsal ilişkiler, terör tehdidi gibi unsurlar göz önüne alınarak muhtemel tehditler belirlenir. Bu aşamadan sonra, belirlenen tehditler arasında bir karşılaştırma ve öncelik belirleme yapabilmek için risk değerlendirmesi yapılmalıdır. Savunma planlanmasında görevli askerî ve sivil makamlar arasında kriz öncesi ve kriz anında uygun koordinasyon sağlanması için gerekli altyapı tesis edilmelidir. KBRN tehdidinin oluştuğu durumlarda, ihtiyacın karşılanmasının yanında, yeni gelişen durumlara karşı önlem alabilmek ve mevcut durumu sürdürebilmek savunma açısından çok önemlidir. Sürekliliği olan ve ihtiyaçlara anında cevap verebilen bir savunma planlaması yapmak, değişen şartlara ve risklere karşı tedbir alabilme imkânı sağlamaktadır. KBRN teçhizatı temin edilirken ve savunma amacı ile planlama yapılırken mali dengeler de göz önünde bulundurulmadır. KBRN savunma amacıyla kullanılan donanımın bir kısmının yüksek maliyete sahip olması ve yurt dışından temin ediliyor olması nedeniyle, kaynaklar etkin, verimli ve ekonomik olarak kullanılmalıdır.

Şekil 7.1 KBRN Savunma Prensipleri



Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Riskler

II. Dünya Savaşı ile beraber dünyada bir silahlanma yarışı başlamıştır. Soğuk savaş sonrasında dünya çapında bir nükleer silah kullanılması riski azalmasına karşın, bölgesel krizler ve bu krizlerin doğurduğu terörist grupların bu tür silahları kullanma riski ortaya çıkmıştır. Bununla beraber sanayileşmenin gelişmesi ile, şehirlerin yakınlarında kurulan endüstri tesislerinden zehirli kimyasal maddelerin, terörist bir saldırı, doğal afet, ihmal gibi olaylardan dolayı bulunulan bölgeye yayılma ihtimali ortaya çıkmıştır. Irak ordusu tarafından Musul’u DEAŞ’ın elinden almak için yapılan operasyonda, teröristler Musul’da bulunan bir kükürt üretim tesisini yakarak atmosfere yüksek miktarda sülfür dioksit ve hidrojen sülfür gazlarının yayılmasına sebep olmuştur.

Nükleer Silahlardan Kaynaklı Riskler

Son zamanlarda sıklıkla duyulan nükleer savaş kavramı, nükleer silahların kullanıldığı ve insanlığın tamamını tehdit eden bir savaş şeklidir. Nükleer silah, nükleer reaksiyon ve nükleer füzyonun aynı anda kullanılması ile veya çok kuvvetli bir füzyonla elde edilen enerjinin salınımı sonucu etkisini ve yıkım gücünü gösteren düzeneklerdir.

Nükleer silah kullanımı sonucunda oluşacak yıkımın derecesi, kullanılan nükleer silahın yapım şekline, patlamanın yüksekliği ile yer sıfır mesafesine, meteorolojik şartlara ve hedefin isabet şekline bağlıdır. Nükleer silah kullanımı sonrasında oluşan etkiler; ısı, ışık, şok etkisi, nükleer radyasyon, nükleer serpinti ve elektromanyetik etki olarak sıralanabilir. Nükleer bir saldırının ilk belirtisi meydana getirdiği şiddetli ışıktır. Bu ışık çevredekilere korunmaları için çok kısa bir süre tanımaktadır. Meydana gelen parlama geçici veya kalıcı körlüğe sebep olabilmektedir. Patlama sonucu çok yüksek ısı, sıfırnoktasındaki canlı, cansız her şeyin buharlaşmasına sebep olmaktadır. Oluşan ısı uzaktaki insanların vücutlarında ciddi yanıklar ile ormanlarda ve şehirlerde kontrol edilemeyen yangınlar meydana getirebilir. Nükleer silah kullanımından sonra oluşan basınç, insanların ölmesine veya yaralanmasına yol açmakta, çevredeki bina ve ağaçları yıkmaktadır.

Biyolojik Silahlardan Kaynaklı Riskler

Biyolojik silah, insan metabolizmasını olumsuz yönde etkileyerek, ölüme veya ciddi hastalıklara neden olan silah çeşididir. Biyolojik ajanlar; yiyecek, su, haşarat, ısıran böcekler, kanalizasyon sistemi gibi yollarla kısa sürede çok geniş alanlara yayılabilmektedir. Biyolojik silah nedeniyle oluşan hastalıklar, uygun yayılma ortamını bulduğu takdirde çok büyük insan ölümlerine sebep olmaktadır. Biyolojik silahlar, gizli saldırılarda kullanılmaya çok uygundur. Kullanılan biyolojik ajanın kuluçka süresi de dikkate alınarak bir birliğe, bir şehre veya bölgeye saldırıda bulunulduğunda bunun anlaşılması oldukça zordur.

Kimyasal Silahlardan Kaynaklı Riskler

İnsanları ve hayvanları öldürmek, yaralamak, sakat bırakmak, vücutlarını kontrol etmelerini önleyerek etkisiz hâle getirmek, malzeme, teçhizat ve tesisleri kirleterek kullanılmaz hâle getiren kimyasal ajanları yaymak için kullanılan her türlü malzeme kimyasal silah olarak adlandırılmaktadır. Kullanımları sonucu malzeme, teçhizat ve arazi üzerinde kalıcı olarak kirliliğe sebep olabilmektedir. Kalıcı kimyasal ajanlar ortam ısısından etkilenerek buharlaşmaz ve bulunduğu yerde günler veya haftalarca kalabilir. Bu durum o bölgede yaşayan insanlar için uzun süreli bir tehdit oluşturmaktadır. Kimyasal ajanlar, vücuda farklı etki mekanizmaları üzerinden zarar verebilir. Vücuda yutma, solunum, göz veya cilde temas gibi farklı yollarla nüfuz edilebilirler.

Radyolojik Silahlardan Kaynaklı Riskler

Radyolojik silah; nükleer patlayıcı ve cihazların haricinde, içinde özel olarak bulunan radyoaktif maddenin yarılanması sebebiyle ortaya çıkan radyasyonu yayarak hasar, yaralanma veya ölüme sebebiyet veren her türlü teçhizattır. Bu silahlara aynı zamanda radyasyon silahı da denilmektedir.

(Radyoaktif bir elementin herhangi bir anda mevcut olan miktarının yarısının bozunması için geçen süreye yarılanma süresi denir.)

Radyoaktif maddeler etrafa saçılarak, kirlenme meydana getirirler. Radyoaktif madde kaynakları olarak; nükleer silah geliştirilen tesisler, sivil nükleer santraller, atıklar, nükleer araştırma yapan merkezler ve endüstriyel tesisler sayılabilir. Radyoaktif özellikteki maddenin en iyi şekilde yayılmasını sağlamak amacıyla genel olarak patlayıcılar kullanılır. Kullanılan radyoaktif malzemeye bağlı olarak saçılan tanecik türü ayarlanabilmektedir. Radyolojik silahlarda kullanılan radyoaktif maddeler, alfa, beta ve gama ışımasına sebep olmaktadırlar. Alfa yayılması sonucu ortaya çıkan parçacıkların solunması kişi için önemli bir iç tehlike oluşturmaktadır. Beta parçacıklarına maruz kalındığında cilt üzerinde yaralar meydana gelmektedir. Gama ışınları çok uzun mesafelerde etkili olabilmektedir. Geçirgenliği ise çok fazladır. Radyolojik silahların kullanımı sonucunda, yutma veya solunum ile iç kirlenme ortaya çıkar. Dış radyoaktif tehlikeden korunma ve arındırma mümkün olabilirken, insan vücudunun içine tesir eden radyasyon, radyasyon kaynağı tükeninceye kadar etkisini devam ettirmektedir. Radyoaktif tehlike, radyasyon miktarı ve maruz kalma süresine bağlıdır.

KBRN SAVUNMASININ BİLEŞENLERİ

KBRN savunması planlanırken, komple ve detaylı bir savunma ortaya koymayı sağlayan beş bileşen göz önünde bulundurulmalıdır (Şekil 7.7). Bunlar; tespit ve teşhis, ikaz sistemleri, fiziksel korunma, tehdit yönetimi ve tıbbi destektir. Bir KBRN saldırısı olduğunda, saldırıyı tespit etmek ve kullanılan ajanı teşhis etmek çok kritiktir. Tespit ve teşhisin doğru ve zamanında yapılması ile, saldırıya uğrayan bölge belirlenir ve gerekli önlemlerin alınması sağlanır. Saldırının veya saldırı ihtimalinin belirlenmesinden sonraki adım ise ikaz sistemini devreye sokarak diğer bölgelerin ve insanların önceden uyarılmasını sağlamaktır. Alınan ikazla beraber, bölge ve bölge yakınında bulunan sivil halk ve askerî birliklerin uygun fiziksel teçhizatla donatılması gerekmektedir.

Gerekli fiziksel önlemlerinde alınmasından sonra tehdidin yönetilmesi aşamasına geçilir. Bu aşamada yapılan saldırının sonuçlarının kontrol edilmesi, etkilerinin daha geniş alanlara yayılmasının önlenmesi ve kirliliğin temizlenmesi amaçlanmaktadır. Bütün aşamaların sonunda, saldırı sonucunda yaralanan kişilerin tahliyesi ve tedavisine geçilir.



Şekil 7.7 KBRN Savunmasının Bileşenleri



Tespit ve Teşhis

Bir olay veya saldırı sonrasında, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer ajan kullanıldığının ortaya konmasına KBRN tespiti denilmektedir. Tespitin zamanında yapılması ile ajanlara karşı koruyucu tedbirler önceden alınarak, ikaz sisteminin devreye sokulması sağlanmaktadır. KBRN de tespit amaçlı kullanılan cihazlar, her türlü KBRN ajanının varlığını ortaya koyan sistemlerdir. Ajanın varlığını bulunduğu bölgede ortaya çıkaran sistemler nokta tespit cihazları, uzak mesafedeki ajanların varlığını algılayan sistemlere ise uzaktan tespit cihazları denilmektedir.

Yerinde tespit cihazları genel olarak bir kişinin kullanabildiği ve kullanımı kolay olan sistemlerdir. Nokta tespit cihazları, özellikleri ve dizaynı farklı olan çeşitleri mevcut olmakla birlikte, sadece kullanıldığı yerde ajan varlığını tespit edebilmektedir. KBRN ajanı olarak kullanılan madde bulunulan bölgeye ilk ulaştığında ilk olarak nokta tespit sistemiyle karşılaşır. Cihaz ortamda ajan varlığını tespit ettikten sonra uyarı amaçlı ses, ışık veya her ikisini birden yayar. Bu ikazın alınmasını müteakip o bölgedeki insanlar gerekli koruyucu donanımı giyer. Uzaktan algılama cihazları, bir KBRN ajan bulutunun önceden tespiti ve gerekli birimlerin uyarılması amacıyla kullanılmaktadır. Uzaktan tespit cihazları, tehdidin farkına varılma zamanını azaltmaktadır. Bahsedilen tespit sistemlerine ek olarak, biyolojik ajan kullanılan durumlarda, olayın meydana geldiği bölgedeki insanların muayeneden geçirilmesi de bir ajan tespit şeklidir.

KBRN saldırısının yapıldığının anlaşılmasından sonraki aşama, saldırıda ne tür ajan kullanıldığının belirlenmesidir. Kullanılan ajanın ne olduğunun anlaşıldığı ve analizinin yapıldığı adım ise teşhistir Teşhisin hızlı ve doğru şekilde yapılması çok önemlidir. Teşhis sonucu belirlenen ajana göre, çevredeki sivil halk ve askerî birliklerin uygun koruyucu tedbirleri alması sağlanır. Ayrıca yaralılara uygun tedavi yönteminin seçimi ile kirliliğin temizlenmesi teşhisten sonra yapılır. KBRN olayının tespiti, ardından kullanılan ajanının teşhisinden sonra bu sürecin takibinin yapılması gerekmektedir. KBRN olayından sonra bölgede, ajanın etkisini sürdürüp sürdürmediği, kalıcılığının belirlenmesi, kirliliğin olduğu bölgelerin bilinmesi açısından olaydan sonraki takip süreci önemlidir. Tüm bu aşamalar, 3T Modeli olarak bilinir.
















Şekil 7.9 “3T” Modeli

İkaz Sistemleri

KBRN olayından şüphelenilen veya tespit, teşhis sistemleri ile ajan kullanıldığı belirlenen durumların bilgisinin özel cihazlarla yayan sistemlere ikaz sistemi denilmektedir. Etkin bir KBRN savunmasının tesisi için, etkinliği yüksek ve neredeyse her yerleşim yerine ulaşan ikaz sistemlerinin kurulması çok önemlidir.

Ülkemizde meydana gelecek bir acil durum veya afet hâlinde olaya müdahale edilmesine, olay öncesi gerekli önleyici tedbirlerin alınmasına, olaydan sonra düzeltici ve iyileştirici işlemlerin yapılmasına yönelik görevlerin koordine makamı 5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum (AFAD) Yönetimi Başkanlığı olarak belirlenmiştir. Söz konusu yönetmeliğe göre; AFAD tehlikeleri ve olası tehditleri halka duyurabilmek için KBRN ikaz ve rapor verme sistemini kurmakla görevlendirilmiştir. Bu kapsamda bölgelerde ve şehirlerde radyasyon doz ve şiddetini ölçen, kimyasal tehditi tespit eden algılayıcı sistemler kurulmaktadır.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanlığı bu yönetmelik kapsamında, nükleer ve radyolojik tehlike ve tehditlere karşı alınması gereken tedbirleri ve zararlı doz limitlerini belirlemektedir. Şayet nükleer veya radyolojik olayın yaşandığı bölgede numune alınması gerekiyorsa numune alma işlemi TAEK tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde meydana gelebilecek nükleer ve radyolojik olay temelli tehditlere karşı gerekli ikaz ve uyarı sistemlerini kurma sorumluluğu TAEK’e verilmiştir.

AFAD tarafından kurulan ikaz sistemleri vasıtasıyla yapılan uyarılar iki başlık altında işlenebilir. Bunlar hazırlık ve tehlike ikazlarıdır. Hazırlık ikazı, bir savaş veya olası bir saldırıya uğrama riski olduğunda basın-yayın organları tarafından ve belediyelerin altyapıları vasıtasıyla yapılan ikaz çeşididir. Bu ikaz alındığında, sığınak olan bölgelerde gerekli önlemler alınır ve bu yerler kullanılabilir hâle getirilir. Çevredeki yanıcı ve patlayıcı maddeler kaldırılır. Gerektiği takdirde karartma tedbirleri uygulanarak evlerdeki ışıklar kapatılır.

Tehlike ikazı ise; sarı, kırmızı, beyaz ikaz ve radyoaktif serpinti tehlikesi (siyah) ile kimyasal savaş maddeleri tehlikesi olarak 5 gruba ayrılmaktadır.

Sarı ikaz verildiğinde, 3 dakika süren düz siren sesi duyulur. Bu sesin duyulması yakın zamanda saldırı riski olduğunu göstermektedir. Sarı ikaz alınması ile birlikte, evlerdeki kapı ve pencereler kapatılır, doğal gaz ve elektrik gibi risk oluşturan kaynakların vana ve anahtarları kapatılır. Sığınakta gerekli olacak; maske, ilk yardım çantası, gazlı bez, steril pansuman, hazır pansuman, flaster, gerekli ilaçlar, durumdan haberdar olmayı sağlayacak radyo, el feneri, gaz ocağı, mevsime göre giysi, battaniye, yemek malzemesi içme ve kullanma suyu gibi malzemeler hazırlanır.

Kırmızı ikaz verildiğinde; 3 dakika süren dalgalı siren sesi duyulur. Bu ses duyulduğunda, her an saldırı olabileceği anlaşılır. En yakın sığınağa veya koruma sağlayabilecek yere geçilir. Saldırı bitene kadar sığınaklar terk edilmez.

Siyah ikaz verildiğinde, 3 dakika süreyle kesik siren sesi duyulur. Bu siren sesi duyulduğunda radyoaktif serpinti tehlikesinin var olduğu anlaşılmalıdır. Siyah ikazla beraber sığınak veya sığınma yerine gidilir.

Saldırı veya muhtemel tehdit, kimyasal savaş maddesi kullanımını içeriyorsa, kimyasal savaş maddeleri tehlike ikazı verilir. Radyoaktif serpintiye benzer şekilde 3 dakika süreyle kesik siren sesi yayınlanır. Bu sesle beraber en yakın sığınağa, sığınak yoksa binaların penceresiz ve dışarıyla en az teması olan bölmelerine gidilir. Sığınılan yere dışarıdan gaz sızmasını önlemek amacıyla kapı ve pencerelerin kenarları bant ile kapatılır. Kapalı alana girmeden önce kimyasal savaş ajanına maruz kalınmış ise, elbiseler derhal çıkarılmalı, mümkünse naylon torbaya konmalıdır. Vücut bol su ile yıkanmalıdır. Beyaz ikaz tehlikenin veya taarruzun bittiği anlamına gelir.

Fiziksel Korunma

Bir KBRN tehdidi meydana geldiğinde, kişisel olarak bundan korunmamızı sağlayan teçhizatlar; gaz maskesi, koruyucu eldiven, koruyucu bot ve kılıfı ile koruyucu elbise olarak sıralanabilir.

KBRN Koruyucu Gaz Maskesi

KBRN koruyucu gaz maskesi; KBRN ajanlarına karşı yüz, göz ve solunum yollarını korumaktadır. Maske, solunan havayı dışarıdan alırken üzerindeki filtreden geçirerek temizler. Kullanılacak olan maske bazı özelliklere sahip olmalıdır. Bunlar; yüz ve kafaya rahat oturması ve ayarlanabilmesi, konuşarak iletişim sağlamaya imkân vermesi, üzerinde bulunan camların görüşe uygun olması, hava giriş ve çıkışında zorlanma olmaması olarak sıralanabilir. Maske, 9 saniyede yüze takılmalı, 6 saniyede yüze uygun hâle getirilmelidir.

KBRN Koruyucu Eldiven

KBRN koruyucu özellikte yapılan eldivenler, dışarıdan içeriye geçişi engelleyen butil kauçuk veya doğal kauçuktan imal edilmektedir. Kimyasal ajanlara, biyolojik ajanlara ve radyoaktif serpintilere karşı koruma sağlamaktadır.

KBRN Koruyucu Bot ve Bot Kılıfı

KBRN korumalı bot, eldiven gibi bütil kauçuk veya doğal kauçuktan imal edilmektedir. Tüm kimyasal ajanlara, biyolojik ajanlara ve radyolojik parçacıklara karşı koruma sağlamaktadır. Kullanımdan önce botta yırtılma, delinme ve deformasyon olmamasına dikkat edilmelidir.

KBRN Koruyucu Elbise

KBRN koruyucu elbiseler, bulunulan bölgedeki KBRN ajanlarına karşı vücudun büyük bir kısmı için koruma sağlamaktadır. Tulum şeklinde yapılan koruyucu elbiseler tüm vücut için koruma sağlamaktadır. Koruyucu elbisede kullanılan iç kumaş ve dış kumaş farklıdır. Dış kumaş genelde poliester kullanılarak hazırlanırken, iç kısımda ise KBRN ajanlarının elbisenin içine geçişini önlemek maksadıyla aktif karbon içeren kumaş kullanılmaktadır. KBRN koruyucu elbiseler yoğun ajan ortamında yaklaşık 6 saat boyunca koruma sağlamaktadır. Her kullanımdan sonra elbise çevreyle temas etmemesi için özel kılıfına konularak saklanmaktadır.

KBRN Korunma Düzeyleri

Kullanılan kişisel koruyucu malzeme ve kullanım şekli, ortamdaki tehlike düzeyine ve KBRN ajanına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bazı koruyucu malzemeler sadece belli ajanlara karşı koruma sağlarken, diğerlerine karşı koruma sağlamamaktadır. Doğru koruyu ekipmanın seçilmesi için göz önünde bulundurulması gereken şu şekilde sıralanabilir; ajanın türü, etki mekanizması, vücuda giriş şekli ve mevcut bulunan koruyucu malzemenin özelliği. Tehlike ortamında veriler ışığında kullanılacak olan koruyucu elbisenin düzeyi belirlenmelidir. 3 tip korunma düzeyi vardır. Bunlar; A tipi, B tipi ve C tipi olarak sınıflandırılmıştır.

A tipi korunma, ortamdaki KBRN ajanının teşhis edilemediği durumlarda uygulanır. En yüksek seviyede, deri cilt, göz ve solunum koruması gerektirmektedir. Tamamen kapalı giysi ve kapalı devre solunumu sağlamak için oksijen tüpü kullanılmaktadır. Bu tip kıyafeti o bölgede görevli olan uzman kişiler giymektedir. Dışarıdan tamamen izole bir ortam yaratması ve oksijen tüpü taşımayı gerektirmesinden dolayı kısa süreli kullanım gerektirmektedir. Uzun süreli kullanılması durumunda vücutta aşırı sıvı kaybına sebep olarak vücut ısısında tehlikeli derecede değişime yol açmaktadır.

B tipi korunma, en yüksek solunum düzeyi koruması gerektiren buna karşın daha düşük seviyede cilt korumasına ihtiyaç duyulan durumlarda tercih edilmektedir. Genellikle dekontaminasyon (temizleme) bölgelerinde görevli personel tarafından kullanılmaktadır. Kullanılan ajanın türünün belli olduğu ancak miktarının bilinmediği durumlarda uygulanır. B tipi korunma, KBRN koruyucu kıyafet, bot, eldiven ve solunum cihazı kullanmayı gerektirmektedir. A tipi koruyucu kıyafete kıyasla hareket kısıtlılığı daha azdır. A tipine göre en önemli farklılık oksijen tüpünün kıyafetin dışında olmasıdır. Ancak A tipi koruyucu kıyafette de olduğu gibi, dışarı ile ısı ve hava alışverişi olmadığı için uzun süre giyilemez.

C tipi korunma, ortamdaki KBRN ajanının türünün ve miktarının bilindiği durumlarda uygulanır. KBRN koruyucu kıyafet, bot, eldiven ve solunum içinde maske kullanmayı gerektirmektedir. B tipi korunma ile kıyaslandığında aralarındaki tek fark, solunum sisteminde oksijen tüpü yerine maske kullanılmış olmasıdır. Ortamda çok yüksek miktarda KBRN ajanı ve oksijen seviyesinin çok düşük olduğu durumlarda kullanılması uygun değildir.



Toplu Korunma Yöntemleri

Toplu korunma, KBRN korumalı sığınaklar ile veya taşınabilir toplu koruma sistemleri ile yapılmaktadır. Sığınakların veya taşınabilir toplu koruma sistemlerinin havalandırma sistemlerinde KBRN ajanlarının içeriye girmesini engelleyecek filtreler bulunması gerekmektedir. Toplu korunma alanlarına girişlerden önce, KBRN kirlenmesine uğrayanların kıyafetlerini çıkartılmaları ve temizlenmeleri gerekmektedir. Korunma sağlayacak alanın dışarıdan izolasyonu çok iyi şekilde ayarlanmalıdır. Kontrol ve muayeneden geçirilmeyen gıda maddeleri ve su içeriye alınmamalıdır.

Tehdit Yönetimi

Tehlike yönetiminde esas olan, olası bir KBRN saldırısı öncesinde gerekli önlemlerin alınması ve KBRN olayı yaşanmış ise oluşan tehlikenin kontrolüdür. Tehlike yönetimi yapılırken bazı önemli unsurlara dikkat etmek gerekmektedir. Bunlar; KBRN tehdidine maruz kalınmamasına yönelik tüm tedbirlerin alınması, tedbirlere rağmen bir olay veya saldırı yaşanmış ise KBRN ajanlarından kaynaklı kirliliğin yayılmasının kontrol edilmesi, KBRN ajanları tarafından kirletilen birey, eşya, bina ve çevrenin temizlenmesi olarak sıralanabilir.

(Kirlilik; insanlar, binalar, nesneler ve çevre üzerinde KBRN ajanlarının birikmesi olarak tanımlanmaktadır.)

Kirli bölgeye giriş ve çıkışlar çok sıkı denetlenmeli, malzeme ve insan giriş çıkışlarında gerekli arındırma işlemleri uygulanmalıdır.

Tıbbi Destek

KBRN ajanlarının kullanıldığı bir olay meydana geldikten sonra, kurtarma ekipleri hazırlıklarını yapıp olay mahalline hareket eder. Bu esnada bölgedeki hastane veya hastaneler KBRN hazırlıklarına başlar. Öncelikle sıcak bölgeye girilerek tespit ve teşhis çalışması yapılır. Kullanılan ajan ve miktarı anlaşıldıktan sonra sıcak bölgeye kurtarma ekiplerinin girişi sağlanır. Bölgedeki yaralılar öncelikle arındırma bölgesinde temizlenir. Daha sonra maruz kalınan ajan tipine göre tedavi uygulanır.

Sinir ajanlarının kullanıldığı bir saldırı gerçekleştirilmiş ise yararlılara ilk olarak atropin yapılır. Atropin vücuda kalça, uyluk ve koldan zerk edilir. Sinir ajanı sindirim sistemi vasıtası ile vücuda girmiş ise hastaya aktif kömür verilir. Sinir gazına her türlü maruziyette hastaya solunum desteği verilmelidir.

Yakıcı ajanlara maruz kalındığı durumlarda, öncelikle cilt temizliği yapılır. Bu işlem steril bir bez kullanarak ve çimdikler gibi yaparak cilt üzerindeki sıvı yakıcı ajanın alınmasıdır. Ciltteki yanık ve kabarcıklar için yanık tedavisi uygulanır. Gözler açık şekilde tutularak içi bol su ile yıkanır. Solunum sıkıntısı yaşanan vakalarda oksijeni desteği sağlanır. Yaralı yakıcı ajanı sindirim yolu ile vücuda almış ise kusturulmaz, su veya süt verilerek ajanın seyreltilmesi sağlanır.

Boğucu ajanlara karşı uygulanan tedavi için belirli bir panzehir bulunmamaktadır. KBRN saldırısından etkilenen hastanın vücudu yıkanarak temizlenmesi sağlanır. Gözlerde ajandan etkilenmiş ise bol su ile yıkanır. Boğucu gazların en çok etkilediği, solunum sistemi olduğundan hastaya solunum desteği verilir.

Kan zehirleyici bir ajan ile yapılan saldırı sonucu yaralanan hastaya ilk olarak solunum desteği sağlanır. Panzehir olarak; amil nitril, sodyum nitrit, sodyum tiyosülfat ve dimetilaminofenol verilir.

Temizleme (Dekontaminasyon)

Bir KBRN olayı yaşandıktan sonra, kullanılan KBRN ajanı insanlara, diğer canlılara, araziye, binalara, malzemelere ve gıda maddelerine bulaşarak bunları kirletir. Bu kirlenme, temizleme (arındırma) konusunda eğitim almış personel tarafından, özel kimyasallar ve teçhizatlar kullanılarak temizlenir.

Temizleme işlemi uygulanırken iki temel yaklaşımdan yararlanılır. Bunlardan birincisi kirliliğe sebep olan ajanın kimyasal olarak yapısını bozarak, zararlı etkilerini yok etmek, ikincisi ise fiziksel olarak temizleme işlemi gerçekleştirmektir. Temizleme işlemlerinde en çok kullanılan sıvı sudur. KBRN kirliliğine maruz kalmış olan teçhizat, malzeme vb. tazyikli su ile temizlenir. Ancak temizleme işleminde su kullanmanın riskli tarafları vardır. Bunlardan en önemlisi ajan kirlilik oluşturduğu yerden uzaklaştırılır ama etkisini kaybetmez. Bu nedenle su ile yapılan temizlik işleminden sonra oluşan atık suyun yönetilmesi gerekir. Su ile temizleme dışında, nötralize etme, kirliliğin bulaştığı nesneleri yakma, kirlenmiş malzeme veya bölgenin üstünü kapatma ve bölgeyi terk ederek doğal olarak ajanın uzaklaşmasını bekleme gibi yöntemlerde kullanılmaktadır.

KBRN SAVUNMA ALANINDA KULLANILAN TEKNOLOJİLER

Günümüzde yaşanan ülkeler arası krizler, savaşlar ve bölgesel istikrarsızlıklar kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer silah üretimini hızlandırmış ve terörist grupların eline bu tür silahların geçmesine

zemin hazırlamıştır. Bu oluşan durum karşısında kendisini korumak isteyen ülkeler, KBRN savunmaya yönelik yatırımlar yaparak oluşan bu tehdide karşı önlem almışlardır. Bu alanda kullanılan kaynağın büyük bir bölümü, kişisel koruyucu donanım, algılayıcı sistem, KBRN korumalı sığınak ve temizleme (dekontaminasyon) cihazı gelişimi için ayrılmıştır.

KBRN Olaylarına Müdahale Aracı KBRN savaş ajanlarının terörist eylemlerde kullanılmasına karşı önlem alınması son derece önemlidir. Bu kapsamda toplumsal olaylarda, mitinglerde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde terör ve sabotaj amaçlı KBRN içerikli saldırılara uzaktan tespit ve müdahale edebilecek insansız hava ve kara araçlarının olması gerekmektedir. Ayrıca olay bölgesine sevk edilen ekiplerin can güvenliğini sağlayacak ve olaya müdahalede ve halkı kurtarmada kullanacakları araçlarda, özel dizayn edilmiş olmalıdır. Bu amaçla kullanılan teknolojilerden biri, KBRN ajanı içeren bomba düzeneklerini yanına herhangi bir müdahale ekibinin gitmesine gerek kalmadan, uzaktan robotik elle müdahale imkânı veren robot teknolojileridir

KBRN ajanlarının tespitine ve olaya müdahaleye yönelik, üzerinde algılayıcı sistemler bulunan zırhlı araçlarda mevcuttur. Bu araçların içinde komuta kontrol merkezi yer almakta ve araç içinde görev yapan personelin can güvenliği KBRN filtreleri ile sağlanmaktadır. Araç olay bölgesine vardığında personel araçtan inmeden ortamdaki havanın analizini yapabilmekte ve diğer ekipler için bilgi sağlamaktadır.

KBRN Kirliliği Temizleme Sistemleri

KBRN ajanı içeren silah, bomba ve herhangi bir düzenek kullanıldığında, saldırı sonucu etrafa dağılan KBRN ajanları insanların, malzemelerin, teçhizatın, bina ve tesislerin üzerine nüfus ederek kirliliğe sebep olmaktadır. KBRN ajanlarının daha fazla ve daha farklı yerlere yayılmasının önlenmesi maksadıyla temizleme işlemi uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla tasarlanan sistemler bulunmaktadır. Olaylara hızlı müdahale imkânı vermesinden dolayı yeni geliştirilen temizleme sistemleri mobil olarak tasarlanmaktadır. Böylece KBRN ajanı kullanılan bir olay meydana geldiğinde, kirliliğin insanlara ve çevreye çok fazla yayılmasına izin vermeden kısa sürede olay yerine gidilebilmektedir.

Bölüm 8

KBRN Savunma ve Güvenlik Mevzuatı​

GİRİŞ

20. yüzyılda konvansiyonel silahların ve bu silahların yanı sıra kitle imha silahlarının (KİS) (nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların) kullanılması ile milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir. Bu süreçte kitle imha silahlarının kullanımı arttıkça, bu sorunun artık birkaç devlet tarafından çözülemeyeceği anlaşılmıştır. Böylece, oluşan güvensizlik ortamından kurtulmak maksadıyla, silahlanmayı kontrol altına almak amaçlı uluslar arası girişimlerde bulunulmuştur.

Bu çerçevede, KİS kapsamında; “silahlanma” yerine “silahların sınırlanması ve azaltılması” ve büyük bir hedef olarak “silahsızlanma” kavramları ortaya çıkmıştır. 1899 ile 1907 yıllarında toplanan Lahey Barış Konferanslarında silahsızlanma uluslararası boyutta ilk kez kapsamlı bir şekilde görüşülmüştür.

KİTLE İMHA SİLAHLARI (KİS) DÜZENLEMELERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Dünya üzerinde geçmişten bugüne üretilen tüm ateşli silahlar “konvansiyonel” ve “kitle imha” silahları olmak üzere iki ana kategoride sınıflandırılmaktadır. Kitle imha silahlarının konvansiyonel silahlardan en önemli temel farkı, konvansiyonel silahların birçok kez kullanımı sonucu ortaya çıkabilecek zararın, kitle imha silahlarının sadece bir kez kullanımı ile ortaya çıkabilme olasılığıdır.

Ayrıca, kitle imha silahları kullanıldıktan sonra insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemekte ve çevreye verdiği zarar kullanılan KBRN savaş ajanına göre bir süre daha devam etmektedir.

(Amerika Birleşik Devletlerince 1997 yılında icra edilen “21. yüzyılda Savunma Dönüşümü ve Ulusal Güvenlik” Panelinde kitle imha silahları; “genellikle kimyasal, biyolojik, nükleer silahlar ve bunları taşıma kabiliyeti olan füzeleri kapsar. Bazı durumlarda radyolojik silahlar da bu tanıma dâhil edilirler.” şeklinde tanımlanmıştır.)

Ülkelerin kitle imha silahlarının caydırıcılık özelliği, ülkelerin bu tür silahlara sahip olma çabalarının en önemi nedeninidir. Bu özellikleri nedeniyle kitle imha silahları, özellikle soğuk savaş döneminde giderek yaygınlaşmıştır.

19. yüzyıl itibariyle modern kimyasal endüstride gözlenen gelişimin etkileri silah endüstrisine de yansımıştır. Böylece dünyada yaşanan geniş çaplı çatışmaların çoğunda belirgin miktarlarda toksik kimyasal madde kullanımına rastlanmıştır. Bu sebeple, 19. yüzyılın sonralarında savaşlarda zehirli gazların bir savaş metodu olarak kullanılmasını önlemeye yönelik ilk adım atılmıştır.

Boğucu Gazlar Bildirisinde taraf devletler, boğucu ve zehirleyici gazları bir savaş metodu olarak kullanmaktan vazgeçtiklerini beyan etmiştir. Bu bildiriyi müteakiben yayımlanan başka bir bildiride ise; “boğucu ve toksik madde yayan mermilerin bir savaş metodu olarak kullanılması yasaklanmıştır”.

I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılının sonlarına doğru, daha çok savunma savaşları yaşanıyor olmasına rağmen, sağladığı avantajlar nedeniyle çatışmalarda zehirli gazlara sıklıkla başvurulmuş ve bu nedenle, ölü sayısında belirgin bir artış yaşanmıştır.

I. Dünya Savaşı’nın aksine, II. Dünya Savaşı’nda Çin ve Japonya arasında süren çatışmalarda kullanılan küçük çaplı bazı kimyasal silahlar dışında, kimyasal silah kullanımının olmadığı bilinmektedir. II. Dünya Savaşı süresince farklı özellikli kimyasal silahlar üretilmiş, depolanmış ve dağıtılmıştır ancak hiçbiri kullanılmamıştır.

I. Dünya Savaşı sırasında sıklıkla kullanılan zehirli gazların savaşın bilançosunu daha da fazla artırmış olması nedeniyle, I. Dünya Savaşını sonlandıran birçok antlaşmada zehirli gazların bir savaş aracı olarak kullanılmasını sınırlayan bazı hükümlere rastlanmaktadır. Bu antlaşmalardan biri de Versay Antlaşması’dır. Söz konusu anlaşma ile zırhlı araç, tank, denizaltı, uçak ve zehirli gaz üretilmesi yasaklanmış ve sadece belli birkaç fabrikada silah ve cephane üretilmesine izin verilmiştir.

(DİKKAT Boğucu, Zehirli ve Diğer Gazlarla Bakteriyolojik Metotların Savaşta Kullanılmasının Yasaklanmasına İlişkin Protokol” olan Cenevre Protokolü, 17 Haziran 1925 tarihinde imzalanmıştır. 8 Şubat 1928 tarihinde yürürlüğe giren protokol ile silahsızlanma yolunda önemli bir ilerleme kaydedilmiş ve “savaşta bakteriyolojik metotların kullanımına” da yasak getirilmiştir.)

Türkiye, 7 Ocak 1929 tarihli ve 1380 sayılı kanunla Cenevre Protokolü’ne taraf devletler arasında yer almayı uygun bulmuştur.

Çin , Sovyetler Birliği İngiltere ve Fransa, Cenevre Protokolünü özellikle “söz konusu devletlerin herhangi bir kimyasal veya biyolojik silahın kendilerine karşı kullanılması tehdidi karşısında veya bu silahların kendilerine karşı kullandığı durumlarda, karşılık olarak kimyasal silah kullanma haklarının varlığı” ve “Protokole taraf olmayan devletlere karşı, meşru müdafaa amaçlı kimyasal silah kullanma hakkının varlığı” konularını çekince göstererek imzalamışlar ve bu çekinceler çerçevesince taraf olmuşlardır. Ayrıca, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri ise, 1970’lerde Protokolü imzalamışlardır.

(DİKKAT Günümüzde Cenevre Protokolüne taraf devlet sayısı 135 olmuştur. Cenevre Protokolünün öngördüğü yasaklar, evrensel örf ve adet hukuku kurallarının temelini oluşturmuştur.)

Ayrıca bu süreç içerisinde Doğu ve Batı bloğuna üye ülkelerin yanı sıra Güney Afrika’dan Orta Doğu’ya, Kuzey Afrika’dan Güney Asya’ya, Çin ve Kore de dâhil olmak üzere yaklaşık yirmi ülke kimyasal silah yarışına dâhil olmuştur.

Kimyasal silah üretiminin yaygınlaşmasından endişe duyan bazı sanayileşmiş ülkeler, kimyasal silahların ve bu silahların hammaddelerinin ithalat ve ihracatını kontrol altına almak maksadıyla işbirliği içerisinde olmaya karar vermiş ve bu amaçla ilk aşamada, kimyasal, biyolojik ajanlar ve genetiği değiştirilmiş organizmalar ile çift kullanımlı malzemelerin ithalat ve ihracat kontrol rejimi olan Avustralya Grubu’nu kurmuştur.

(DİKKAT Kimyasal silahların kullanıldığı bu olaylar sonucunda, Soğuk Savaş döneminden hemen sonra (1993 yılında) olmak üzere iki ayrı uluslararası sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşmeler ile biyolojik ve kimyasal savaş ajanlarıyla etkin bir şekilde mücadele edilmesi amaçlanmıştır. Bu sözleşmeler Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ve Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’dir. Türkiye, Biyolojik Silahlar Sözleşmesine 1974, Kimyasal Silahlar Sözleşmesine ise 1997 yılında taraf olmuştur.)

Kısaca Biyolojik Silahlar Sözleşmesi olarak bilinen “Bakteriyolojik (Biyolojik) ve Zehirleyici Silahların Geliştirilmesi, Üretimi ve Stoklanmasının Yasaklanması ve Bunların İmhasına İlişkin Sözleşme”, silahsızlanma yolunda varılan önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Ayrıca, söz konusu Sözleşmeye taraf devletler Sözleşmenin önsözünde kitle imha silahlarının bütün çeşitlerinin yasaklanması ve imhası da dâhil olmak üzere “Kimyasal ve Bakteriyolojik (Biyolojik) Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Yasaklanmasının ve Bunların İmhasının etkin ve sıkı bir uluslararası denetim içerisinde kolaylaşacağına ikna olduklarını” açıklamıştır.

Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’nin 9. maddesi gereği taraf devletlerden “kimyasal silahlara ilişkin aynı şekilde kapsamlı bir yasak getirmek üzere müzakerelere devam etmeleri” istenerek, kimyasal silahların yasaklanmasına ilişkin hukuki ve fiili süreç de aslında Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla birlikte başlamıştır.

Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ile biyolojik silahların bir savaş yöntemi olarak kullanılmasından vazgeçilmiş ve ayrıca, mevcut stokların imha edilmesi, biyolojik silahların üretilmesi, depolanması da yasaklanmıştır.

Ayrıca, Kimyasal Silahlar Sözleşmesinin yürürlüğe girmesi ile faaliyet göstermesi planlanan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (KSYÖ)’nün kurulmasına karar verilmiştir. KSYÖ, sözleşmenin etkin uygulanmasından sorumlu olacak bir denetim mekanizması olarak göreve başlamıştır.

(DİKKAT KSS’yi bugüne kadar imzalayan devlet sayısı 192 olup bu sayı dünyadaki ülkelerin %90’ını ifade etmektedir. Ancak KSS’yi imzalayan devletlerden İsrail ve Myanmar henüz Sözleşmeyi onaylamamıştır. Suriye’nin, ise 14 Eylül 2013 tarihinde KSS’yi onaylaması ile taraf devlet sayısı 190’a ulaşmıştır. Ayrıca; Mısır, Kuzey Kore, Angola ve Güney Sudan sözleşmeyi henüz imzalamayan ülkelerdir.

KSS 13-15 Ocak 1993 tarihinde Paris’te imzaya açılmış olup, sözleşmeyi bu tarihler arasında 130 ülke imzalamıştır.)

BM çerçevesinde 1968 yılında imzaya açılan ve 1970 yılında yürürlüğe giren “Nükleer Silahların Yaygınlaşmasının Önlenmesi Antlaşması ” ile antlaşmadan önce nükleer silaha sahip olan ülkelerin bu silahların bir kısmını muhafaza etmelerine müsaade edilmiş ancak nükleer silaha sahip olmayan ülkelerin ise bu silahları geliştirmelerine dahi müsaade edilmemiştir.

Nükleer Silahların Yaygınlaşmasının Önlenmesi Antlaşmasında olduğu gibi, kimyasal silaha sahip olan ülkelerin de Kimyasal Silahlar Sözleşmesine taraf olmaları kolaylaştırılmış ancak Sözleşmeye taraf olmadan önce kimyasal silaha sahip olmayan ülkelere ise sözleşmeye taraf olduktan sonra herhangi bir şekilde kimyasal silah geliştirme imkânı verilmemiştir.

Birçok ülke taraf oldukları nükleer, kimyasal veya biyolojik silahların yaygınlaşmasını önleme amaçlı antlaşmalar ve taahhütler altında düzenlenen bağlayıcı yasal yükümlülükleri üstlenmiş, Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Antlaşması ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA)’nun Radyoaktif Kaynaklara İlişkin Emniyet ve Güvenlik Yönetimi Tüzüğü uyarınca tavsiye edilen fiziksel hassas maddelerin korunması yükümlülüğünü kabul etmiştir.

ULUSAL HUKUKTA KBRN

Ülkemiz, KİS ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını önlemeye yönelik tüm uluslararası antlaşma, sözleşme ve rejimlere bağlılığını sürdürürken, ulusal düzeyde de KİS ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını önlemeye yönelik hukuki düzenlemelere önem atfetmektedir.

5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (29/05/2009)

Bu Kanunun amacı, afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetleri yürütmek üzere, Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının kurulması, teşkilatı ile görev ve yetkilerini düzenlemektir.

Bu Kanun; afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve olayların meydana gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda politikaların üretilmesi ve uygulanması hususlarını kapsar.

Sivil Savunma Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlarda sivil savunma hizmetlerini planlamak, uygulamak ve denetlemek.

b. Her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbirleri, acil kurtarma ve ilk yardım faaliyetlerini planlamak ve yürütmek.

c. Seferberlik ve savaş hazırlıklarında ihtiyaç duyulacak sivil kaynakları tespit etmek.

ç. Sivil savunma gayretlerinin halk tarafından desteklenmesi ve halkın moralinin korunmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak.

d. Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer maddelerin meydana getireceği tehlikelere karşı alınacak önlemleri ve yapılacak çalışmaları tespit etmek ve bunlarla ilgili bakanlık, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.

Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) Tehlikelere Dair Görev Yönetmeliği (03/05/2012)

Yönetmeliğin amacı; yurt içinde veya dışında meydana gelip ülkemizi etkileyebilecek olan kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehdit ve tehlikelere karşı halkın sağlığının ve çevrenin korunması, can ve mal kaybının en aza indirilmesi için gerekli tedbirlerin aldırılması amacıyla ilgili bakanlık, kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşları, valilikler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler ile sivil asker işbirliği çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin tehlike öncesi, tehlike sırası ve sonrasına ilişkin görev ve sorumluluklarını belirlemektir.

Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer maddelerin meydana getireceği tehlikelere karşı alınacak önlemleri ve yapılacak çalışmaları tespit etmek ve bunlarla ilgili bakanlık, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamaktır.

Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği (18/12/2013)

Bu yönetmeliğin amacı, afet ve acil durumlara müdahalede ihtiyaç duyulacak tüm güç ve kaynakları ulusal ve yerel düzeyde planlamak, bu güç ve kaynakların olay bölgesine hızlı ve etkin bir şekilde ulaştırılmasını sağlamak, müdahale hizmetlerini ve bu hizmetlerin koordinasyonundan sorumlu ana ve destek çözüm ortaklarının ve yerel düzeyde sorumlu birimlerin görev ve sorumlulukları ile planlama esaslarını belirlemektir.

Başkanlık tarafından bakanlık, kurum ve kuruluşların katılımıyla afet ve acil durumlara ilişkin müdahale çalışmalarında görev alacak hizmet grupları ve koordinasyon birimlerine ait görev ve sorumlulukları tanımlamak amacıyla afet öncesi, sırası ve sonrasına ait müdahale planlamasının temel prensiplerini içeren Türkiye Afet Müdahale Planı hazırlanır. Plan, Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunun kararı ile Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.

Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezleri Yönetmeliği (19/2/2011)

Bu Yönetmeliğin amacı; yurtiçinde ve yurtdışında meydana gelen afet ve acil durumlara ulusal ve yerel düzeyde müdahalenin ve buna ilişkin hazırlık faaliyetlerinin etkin bir şekilde gerçekleştirilebilmesine yönelik, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Merkezi ile afet ve acil durum yönetim merkezlerinin kuruluşu, görev ve sorumlulukları ile bunlar arasındaki koordinasyon ve işbirliğine ilişkin esasları belirlemektir.

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Merkezi ve görevleri;

Meydana gelen veya gelmesi muhtemel büyük ölçekli,

a. Deprem, sel, fırtına, toprak kayması, çığ,

b. İltica ve nüfus hareketleri,

c. Yangınlar ve kazalar,

ç. Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer madde kazaları veya olayları,

d. Tehlikeli ve salgın hastalıklar gibi doğal, teknolojik ve insan kaynaklı afet ve acil durumlar ile Başbakan tarafından acil durum veya afet olarak değerlendirilen diğer olay ve durumlarda ulusal düzeyde etkin ve yoğun müdahale ve koordinasyonu sağlamak üzere Başbakanın talimatıyla faaliyete geçer.

Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun (29/3/1979)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 28 Ocak 1969 tarihinde Londra, Moskova ve Vaşington’da imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.

Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun (21/12/2006)

Bu Kanunun amacı, kimyasal silahların geliştirilmesi, üretimi, stoklanması ve kullanımının yasaklanmasına ilişkin esas ve usûllerin düzenlenmesidir.

Bu Kanun gereği yasaklanan faaliyetler ve uygulanacak cezalar;

1. Kimyasal silah geliştiren, üreten, bir başka şekilde elde eden, stoklayan, elde tutan, doğrudan veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah devreden kimseye beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbeşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

2. Kimyasal silah kullanan kimseye on yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası verilir.

3. Bu Kanunda yer alan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri ile diğer özel kanunlardaki ceza hükümleri saklıdır.

4. Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler aşağıda belirtilen haller hariç olmak üzere üretilemez, iktisap edilemez, elde bulundurulamaz veya kullanılamaz:

a. Kimyasal maddelerin bilimsel araştırmayla ilgili farmasötik veya koruyucu amaçlarla kullanılması.

b. Kimyasal maddelerin türlerinin ve miktarlarının, yasaklanmamış amaçlar için kullanımını doğrulayacak tür ve miktarlarla kesin olarak sınırlandırılmış olması.

c. Herhangi bir zamanda yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı bir tonu aşmamak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması.

ç. Herhangi bir yılda ülke çapında üretilen, devir yoluyla iktisap edilen veya bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar için kullanılan toplam kimyasal madde miktarı bir tona eşit veya daha az olmak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması.

Bu fıkraya aykırı hareket edenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekizbin güne kadar adlî para cezası verilir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu (13/07/1982)

Radyasyon Güvenliği Tüzüğü (7/9/1985)


2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanununun 4 ve 10.maddelerine dayanılarak hazırlanmış ve Danıştayca incelenmiş olan bu Tüzük hükümleri Resmî Gazete’de yayımı gününde yürürlüğe girer. Bu Tüzük hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. İyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarını bulunduran, kullanan, imal, ithal ve ihraç eden, alan, satan, taşıyan ve depolayan, resmî özel kurum ve kuruluşlar ve gerçek kişilerce uyulması gereken kurallar bu Tüzükte gösterilmiştir.

Özgül aktivitesi gram başına 0.002 mikrocurie (kilogram başına 74 kilo Becquerel) den daha az olan radyoaktif maddeler bu Tüzüğün kapsamı dışındadır.

Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği (2000)

Bu Yönetmeliğin amacı, iyonlaştırıcı radyasyon ışınlamalarına karşı kişilerin ve çevrenin radyasyon güvenliğini sağlamaktır. Bu Yönetmelik, radyasyon güvenliğinin sağlanmasını gerektiren her türlü tesis ve radyasyon kaynağının zararlı etkilerinden kişileri ve çevreyi korumak için alınması gereken her türlü tedbiri ve yapılması gereken faaliyetlerle ilgili hususları kapsar.

Bu Yönetmelik nükleer tesisler, nükleer yakıtlar, nükleer tesislerden çıkan radyoaktif atıklar ve nükleer maddelere ilişkin faaliyetleri kapsamaz.

Tehlike Durumu Planında yer alması gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir;

a. Tehlike durumu veya kaza ile ilgili olarak görevlendirilen kişiler, unvanları, adres ve telefon numaraları,

b. Tesis içindeki ve dışındaki sorumlu kişilerle haberleşme sistemi,

c. Uygulanacak radyasyon ölçüm programları,

ç. Muhtemel kaza senaryoları ve alınacak önlemler,

d. Gerekli ekipman ile araç ve gereçler.

Nükleer ve Radyolojik Tehlike Durumu Ulusal Uygulama Yönetmeliği (24/07/1985) (2000)

Bu Yönetmelik; barış zamanında, ülke içinde, karasuları ve ekonomik bölgede, ayrıca mücavir ülke topraklarında önemli radyolojik etkilerin olduğu veya olmasının beklendiği ve çeşitli kuruluşların katkılarının gerekebileceği nükleer ve radyolojik bir kaza veya tehlike durumuna yönelik olarak ilgili bakanlık, kurum ve bağlı kuruluşları ile valiliklerin mevcut yetki ve sorumluluklarını değiştirmeden yapılması gereken işbirliğini kapsar.

Yüksek Aktiviteli Kapalı Radyoaktif Kaynakların ve Sahipsiz Kaynakların Kontrolü Yönetmeliği (21/03/2009)

Bu Yönetmeliğin amacı, kayıt altındaki yüksek aktiviteli kapalı radyoaktif kaynaklardan (katı halde bulunan, normal kullanım ve olası kaza koşullarında dağılma, saçılma ve sızıntıya karşı bir kapsül içerisinde kapatılmış ya da kaplama malzemesi ile kaplanmış radyoaktif madde) dolayı meydana gelebilecek iyonlaştırıcı radyasyonun zararlı etkilerine karşı çalışanların ve halkın korunması ve sahipsiz kaynakların kontrol altına alınması için idari ve teknik düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktır.

Bu yönetmelik, Radyasyon Güvenliği Yönetmeliğinde belirtilen muafiyet sınırları üzerinde olan sahipsiz kaynakların kontrol altın alınmasına ilişkin hususları kapsar. Muafiyet sınırlarının altındaki kapalı radyoaktif kaynaklar bu Yönetmelik kapsamı dışındadır.

2872 Sayılı Çevre Kanunu (11/8/1983)

Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır.

Bu kanun kapsamındaki idari nitelikteki cezalar şunlardır: Tehlikeli kimyasallar ve bu kimyasalları içeren eşyayı bu Kanunda ve ilgili yönetmeliklerde belirtilen usûl ve esaslara, yasak ve sınırlamalara aykırı olarak üreten, işleyen, ithal ve ihraç eden, taşıyan, depolayan, kullanan, ambalajlayan, etiketleyen, satan ve satışa sunanlara, 100.000 Türk Lirasından 1.000.000 Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.

2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu (27/10/1983)

Bu Kanunun amacı, a. Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım, b. Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.

5201 sayılı Harp Araç Gereçleri ile Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun (29/6/2004)

Bu Kanunun amacı, harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının kurulması, işletilmesi ve yükümlülükleri ile denetimine ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.

Bu Kanun kapsamındaki sanayi kuruluşları, bu Kanunda belirtilen hususlar yönünden Millî Savunma Bakanlığının denetimine tabidir.

Sivil Savunma Kanunu (13/6/1958)

Sivil Savunma, düşman taarruzlarına tabii afetlere ve büyük yangınları karşı halkın can ve mal kaybının asgari hadde indirilmesi, hayati ehemmiyeti haiz her türlü resmî ve hususi tesis ve teşekküllerin korunması ve faaliyetlerinin idamesi için acil tamir ve ıslahı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami surette desteklenmesi ve cephe gerisi maneviyatının muhafazası maksadıyla alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve faaliyetleri ihtiva eder.

Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlikleri ve Ekiplerinin Kuruluşu, Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik (21/7/2000)

Bu yönetmelik, İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğüne bağlı sivil savunma arama ve kurtarma birlikleri ile illerde kurulan arama ve kurtarma ekiplerinin kuruluşu, görevleri, çalışma usul ve esaslarını belirlemek amacıyla düzenlenmiştir.

Sivil Savunma Servisleri ile Acil Kurtarma ve Yardım Ekiplerinin Kuruluş, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge

Bu ekiplerin kuruluş, personel görevlendirme, araç ve malzeme tefriki, göreve sevk ve idare ile iaşe ve barındırılmalarına ait usul ve esaslar, valilikçe yapılacak bir planla düzenlenir. Bu planın güncel tutulmasından İl Valisi sorumludur.

Sivil Savunma Hizmetlerinde Askerî İşbirliği Yönetmeliği (1966)

7126 sayılı Sivil Müdafaa Kanunu ile buna dayanan 4/11635sayılı Sivil Müdafaada Vekaletler arası İşbirliği ve Karşılıklı Yardım ve 6/3150 sayılı Sivil Savunma ile İlgili Şahsi Mükellefiyet, tahliye ve Seyrekleştirme, Planlama ve Diğer Hizmetler ve Sivil Savunma ile İlgili Teşkil ve Tedbirler Tüzüklerinin birçok maddelerinde, bazı hazırlık ve faaliyetlerin Milli Savunma Bakanlığı veya askerî makamlarla anlaşarak veya işbirliği yapılarak sağlanması emredilmektedir.

Sığınak Yönetmeliği (29/9/2010)

Bu Yönetmelik, sığınakların çeşit, özellik, yapım, kullanım ve muhafazasına ilişkin usul ve esasları düzenler. Sığınaklar korunacak veya korunacakların durumuna göre ikiye ayrılır;

a. Özel sığınaklar: Özel veya kamuya ait bina ve tesislerin öncelikle en alt bodrum katlarında ya da toprağa oturan kısımlarında veya bina içinde yapılamıyorsa uygulama imar planı ya da planda hüküm yoksa 2/11/1985 tarihli ve 18916 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği ile belirlenen yapı yaklaşma mesafesine aykırı olmamak kaydıyla bahçelerinde, yer üstünde veya yeraltında radyoaktif serpinti etkilerine, kimyasal ve biyolojik harp maddelerine, nükleer silahların zayıflamış basınç ve ısı tesirlerine ve konvansiyonel silahların parça tesirlerine karşı korunmak amacıyla inşa edilen serpinti sığınaklardır.

b. Genel Sığınaklar: Nüfus ve trafik yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde dışarıda bulunan halkın korunmasını sağlamak amacıyla yapılan yapılardır.

Sığınaklar kullanma amaçlarına göre ikiye ayrılırlar;

a. Basınç Sığınakları: Nükleer silahların ani (ışık, ısı, basınç ve ilk radyasyon) ve kalıntı (radyoaktif serpinti) etkileriyle konvansiyonel silahların tesirlerine, kimyasal ve biyolojik harp maddelerine karşı korunmak amacıyla Devlet tarafından inşa edilen sığınaklardır.

b. Serpinti sığınakları: Radyoaktif serpinti etkilerine karşı korunmak amacıyla inşa edilen sığınaklardır. Bu sığınaklar; kimyasal ve biyolojik harp maddelerine, nükleer silahların zayıflamış basınç ve ısı tesirlerine ve konvansiyonel silahların parça tesirlerine karşı da korunmayı sağlar.

Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik (2/4/2015)

Bu Yönetmeliğin amacı; a. Atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetiminin sağlanmasına, b. Atık oluşumunun azaltılması, atıkların yeniden kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı gibi yollar ile doğal kaynak kullanımının azaltılması ve atık yönetiminin sağlanmasına, c. Çevre ve insan sağlığı açısından belirli ölçütlere, temel şart ve özelliklere sahip, bu Yönetmeliğin kapsamındaki ürünlerin üretimi ile piyasa gözetimi ve denetimine ilişkin genel usul ve esasların belirlenmesidir.

Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Yönergesi (19/02/2016)

Bu yönerge, Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sisteminin yapısı, işleyişi ile ilgili usul ve esaslarını belirlemek için hazırlanmıştır.

Bulaşıcı hastalıkların ihbarı ve bildirimi hususunda gerekli düzenlemeleri yapmaktan sorumlu kurum, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüdür.

Bildirimi zorunlu olan bir bulaşıcı hastalığın ihbarı ve bildiriminden Sağlık Bakanlığının belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde sağlık hizmeti veren bütün kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişiler ve özel kuruluşlar sorumludur. Her kurum ve kuruluşta bildirimlerin takibi ve yapılmasından sorumlu bir birim veya sağlık personeli belirlenir. Kurum ve kuruluşlar konu ile ilgili kişilerin isimlerini İl Sağlık Müdürlüklerine bildirir, kişilerin değişmesi durumunda İl Sağlık Müdürlüklerine bilgi verir.

Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliği (20/10/2016)

Sağlık Bakanlığı,

1. Ulusal düzeyde bulaşıcı hastalıklarla mücadele ve bunların kontrolüne yönelik olarak bir erken uyarı ve yanıt sistemi oluşturur. 2. Salgınların araştırılması ve kontrolü ile ilgili gerekli düzenlemeleri yapar. 3. Salgınların hayvan sağlığı, gıda güvenliği ve çevre sağlığı ile ilişkisi göz önünde bulundurularak, Bakanlık ve yerel sağlık birimi, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerle gerekli işbirliğini yapar.

Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik (15/6/2013)

Bu Yönetmelik hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür. Bu Yönetmeliğin amacı, çalışanların işyerindeki biyolojik etkenlere maruziyetinden kaynaklanan veya kaynaklanabilecek sağlık ve güvenlik risklerinin önlenmesi ve bu risklerden korunmasına dair asgari hükümleri düzenlemektir. Biyolojik etkenler, enfeksiyon risk düzeyine göre aşağıdaki 4 risk grubunda sınıflandırılır:

a. Grup 1 Biyolojik Etkenler: İnsanda hastalığa yol açma ihtimali bulunmayan biyolojik etkenler.

b. Grup 2 Biyolojik Etkenler: İnsanda hastalığa neden olabilen, çalışanlara zarar verebilecek, ancak topluma yayılma olasılığı olmayan, genellikle etkili korunma veya tedavi imkânı bulunan biyolojik etkenler.

c. Grup 3 Biyolojik Etkenler: İnsanda ağır hastalıklara neden olan, çalışanlar için ciddi tehlike oluşturan, topluma yayılma riski bulunabilen ancak genellikle etkili korunma veya tedavi imkânı olan biyolojik etkenler.

ç. Grup 4 Biyolojik Etkenler: İnsanda ağır hastalıklara neden olan, çalışanlar için ciddi tehlike oluşturan, topluma yayılma riski yüksek olan ancak etkili korunma ve tedavi yöntemi bulunmayan biyolojik etkenler.

Kontrole Tabi Kimyasal Maddeler Hakkındaki Yönetmelik (16/06/2004)

Bu Yönetmelik hükümlerini Sağlık Bakanı yürütür. Bu Yönetmeliğin amacı, yasadışı uyuşturucu ve/ veya psikotrop madde imalinde sıkça kullanılan ve/ veya kullanılma potansiyeli olan kimyasal madde/ prekürsörlerin yasal ticaretlerinin ve yasal amaçlarla kullanımlarının denetimine ilişkin kontrol tedbirlerinin düzenlenmesidir.

Belediye İtfaiye Yönetmeliği (21/10/2006)

Bu Yönetmeliğin amacı; belediye itfaiye teşkilâtının kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını, itfaiye memurlarının niteliklerini, görevde yükselme ve mesleki eğitimlerini, kıyafetlerini, kullanacakları araç, teçhizat ve malzeme ile denetim usul ve esaslarını düzenlemektir.

ULUSLARARASI HUKUKTA KBRN

1. KİS’in Yayılmasının Önlenmesine Yönelik Uluslararası Antlaşmalar:

Türkiye, hâlihazırda KİS yayılmasının önlenmesine ilişkin uluslararası antlaşma ve rejimlerin üyesi ve bu yöndeki uygulamaların takipçisidir

Nükleer Terörizmin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme

Bakteriyolojik (Biyolojik) ve Zehirleyici Silahların Geliştirilmesi, Yapımı ve Stoklanmasının Yasaklanması ve Bunların İmhasına İlişkin Sözleşme


Sözleşme, 10 Nisan 1972 tarihinde Londra, Moskova ve Washington’da imzaya açılmıştır.

1. Menşei ve üretim yöntemi ve çeşitleri ne olursa olsun, her türlü mikroplu etkenler veya toksinlerin veya diğer biyolojik elemanların önleyici, koruyucu ve diğer barışçı gayeler için gerekli olmayan miktarlarda,

2. Bu çeşit etken ve toksinlerin dostça olmayan amaçlarla veya silâhlı çatışmalarda kullanılmasına yarayan silâh, teçhizat ve atış araçlarını,

Asla ve hiç bir surette geliştirmemeyi, yapmamayı, stoklamamayı veya şu veya bu şekilde ele geçirmemeyi veya elde bulundurmamayı yükümlenir.

Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

Türkiye tarafından 13 Ocak 1993 tarihinde Paris’te imzalanan “Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme”nin onaylanması uygun bulunmuştur.

2. KİS ve İlgili Malzeme ve Teknolojiler ile Bunların Fırlatma Vasıtalarının Yayılmasının Önlenmesine Yönelik İhracat Kontrol Rejimleri

a. Wassenaar Düzenlemesi (WD)

WD, 1996 yılında kurulan, konvansiyonel silahlar ile çift kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını kontrol altında bulundurmayı amaçlayan bir rejimdir. 41 üyeli olan WD’de Türkiye, WD’nin kurucu üyelerindendir.

b. Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (FTKR)

KİS’e ilişkin insansız taşıma sistemlerinin (balistik füzeler, Cruise füzeleri ve insansız hava araçları) ve bunlarla ilgili teknoloji ve malzemenin yayılmasının önlenmesi maksadıyla 1987 yılında kurulan ve “gönüllülük” esasına dayalı rejime, Türkiye 25 Nisan 1997 tarihinde taraf olmuştur. FTKR’nin 34 üyesi mevcuttur.

c. Avustralya Grubu (AG)

KİS yayılmasını önlenmeyi amaçlayan çabalar kapsamında, KSS ve BSS’den daha sıkı bir ihracat kontrol rejimidir. Biyolojik ve kimyasal silahlar ile anılan silahların üretiminde de istifade edilebilecek çift kullanımlı malzeme ve teknolojilerin ihracatını denetleyen gönüllü bir örgüttür. Türkiye 2000 yılında AG üyeliğine kabul edilmiştir. AG’nin Avrupa Birliği dâhil 42 üyesi bulunmaktadır.

ç. Nükleer Tedarikçiler Grubu (NTG)

1974 yılında kurulan NTG, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bünyesinde, nükleer teknolojide kullanılan maddelerin ve çift kullanımlı malzemelerin ihracatını belirli denetim ilkelerine bağlamak amacıyla faaliyet göstermektedir. 2000 yılında üye olduğumuz ve gönüllülük esasına dayalı NTG’nin 48 üyesi bulunmaktadır.

d. Zangger Komitesi

Nükleer madde, malzeme ve teknolojileri konu alan ihracatın kontrol altına alınması amacıyla, 15 devlet tarafından 1971 yılında kurulan komite; NTG’nin çift kullanımlı ürünler listesinin ikinci bölümü dışında kalan radyoaktif ve nükleer maddelerin ithal/ihraç listelerini hazırlamaktadır. 1999 yılında üye olduğumuz Zangger Komitesi’nin 39 üyesi bulunmaktadır.
 
Üst