AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

VİZE-FİNAL Sosyal Psikoloji Vize-Final Ders Notu

Administrator
Yönetici
Mesajlar
255
Tepkime puanı
24
Puanları
18
Sosyal Psikoloji Ders Notu vize ve final ders notudur.

ÜNİTE 01 : SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR?




Sosyal Psikoloji: Sosyal psikoloji bireylerin, davranış, duygu ve kanaatlerinin diğerlarının gerçek, hayal edilen ya da ima edilen varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel yollarla araştırılmasıdır.

• “Sosyal psikoloji, insanların diğer insanlar ile ilgili nasıl düşündüklerinin, onları nasıl etkilediklerinin ve onlarla nasıl ilişki kurduklarının bilimsel bir şekilde çalışılmasıdır”

• “Sosyal psikoloji, sosyal ve kültürel ortamdaki birey davranışının özelliklerinin ve nedenlerinin bilimsel bir şekilde incelenmesidir”

• Sosyal psikoloji insan etkileşimlerini ve bu etkileşimlerin psikolojik temellerini sistematik olarak inceleyen bir disiplindir”

SOSYAL PSİKOLOJİNİN KISA TARİHİ: Modern sosyal psikoloji, 20. yüzyılın başından itibaren ABD’de varlık göstermektedir.

Sosyal Psikolojinin Avrupa da ki Kökleri:

Völkerpsikoloji: (“halk psikolojisi”) (Wilhelm Wundt)19. yüzyılda, Almanya’da tasarlanmış, kültürel davranışın tarihsel ve karşılaştırmalı olarak çalışılması gerektiğini öne süren bir sosyal psikolojik yaklaşımdır.

Kitle Psikolojisi: (Gustave Le Bon)19. Yüzyılın sonunda Fransız teoricı Gustave Le Bon ile başlayan, bireysel psikolojiden farklı olarak kitlelerin kendine özgü psikolojisi olduğunu ileri süren bir sosyal psikolojik yaklaşımdır. Kitle psikolojisinin temel fikri “grup zihni”dir. Özellikle Le Bon için kitleler çılgın ve vahşidir.

Modern Sosyal Psikoloji: Modern sosyal psikolojinin doğuşunda da böyle iki olaydan söz edilebilir: biri sosyal psikolojik nitelikte görülen bir deney ve diğeri, sosyal psikoloji ders kitaplarının yayınlanmasıdır.

-Triplett, bisiklet kullanan insanların yarışta olmasalar bile diğer bisikletlilerin varlığında, tek başlarına olduğu duruma göre daha süratli bisiklet sürdüklerini gözlemiş ve bu gözlemini laboratuvarda test etmiştir. Triplett tarafından yapılan deney, sosyal psikolojinin ilk deneyi kabul edilir.

Sosyal Hızlandırma: Diğer insanların varlığının bireysel performansı arttırdığı süreçtir. Modern sosyal psikolojide tarihsel başlangıç niteliğindeki diğer gelişme de 1908 yılında birbirinden habersiz olarak sosyal psikoloji başlıklı iki ders kitabı yayınlanmış olmasıdır. Biri psikoloji geleneğinden McDougall, diğeri ise sosyoloji geleneğinden gelen Ross tarafından yazılmıştır.

-Psikolojik sosyal psikolojinin temsilcisi olarak McDougall, bütün görüşünü içgüdü kavramına dayandırmıştır. Darwin’in evrim teoriından etkilenen McDougall, doğuştan getirilen zihinsel özellikleri sosyal yaşamın temeli olarak görmüştür.

-Psikolojideki davranışçılığı sosyal psikolojiye taşıyan kişi Floyd Allport’tur ve uzun zaman sosyal psikoloji alanında etkili olacak Sosyal Psikoloji başlıklı ders kitabını 1924’de davranışçı bir bakış açısından yazmıştır.

-Davranışçı sosyal psikolojinin temsilcisi Allport, “grup zihni” kavramını gözlenemeyen bir yapı olduğu gerekçesiyle reddetmiş, hatta psikolojik anlamda (fiziksel anlamda değil) “grup” diye bir yetişkinun da var olamayacağını öne sürmüştür.

Davranışçı Sosyal Psikoloji: 20. yüzyılın başında ABD sosyal psikolojisinde ortaya çıkan ve gözlenebilir olan olguların çalışılması gerektiğini ileri süren sosyal psikolojik yaklaşımdır.

-Davranışçı sosyal psikoloji bireyselci (bireye odaklanır anlamında) ve indirgemecidir (komplike sistemleri anlamak için sistemleri, onu oluşturan parçalara indirger anlamında)

-1920’lerde sosyal psikolojinin gelişimindeki diğer önemli bir olay da Thurstone ve arkadaşları tarafından tutum ölçüm teknolojisinin geliştirilmesidir.

-Gestalt psikolojisinden temelde tümselliğe önem veren bir psikolojik yaklaşım.

-Lewin’in öğrencisi Festinger’ın grup içi süreçleri, kişilerarası etkileşimi ve sosyal etkiyi farklı şekilde anlamaya imkân veren sosyal karşılaştırma ve bilişsel çelişki teorilerını anmak gerekir.

-Sosyal Karşılaştırma: İnsanların kendi yetenek ve fikirleri ile ilgili bilgili olmak için kendilerini diğerleriyle karşılaştırma sürecidir.

-Bilişsel Çelişki: Davranışla tutarsız olan tutumların yarattığı psikolojik sorun ve bunun tutumları değiştirmek yönünde yarattığı baskıdır.

2. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı gereklilikler: biri, çarpıcı iletişim veya ikna gibi uygulamalı araştırmalara, toplum ve yöneticiler tarafından duyulan taleptir. Diğer bir eğilim, savaş öncesi ırksal önyargı ve ayrımcılık hususlarına duyulan ilginin, savaş sonrasında çok daha çok artmasıdır. Üçüncü bir eğilim de savaşın tutum ve tutum değişimine yönelik ilgiyi arttırmasıdır.

-Adorno ve arkadaşlarının geliştirdiği Otoriteryen Kişilik teoriı Sosyal Temsiller: (Moscovici) Sosyal olguların (örnek olarak: “fakirlik” ve “delilik”) verili bir kültür veya toplumda anlaşılma şekli ve bu anlama şeklinin söz konusu sosyal olguları yorumlamada bir temel sağlamasıdır.

Sosyal Kimlik(Henri Tajfel) : Bireyin benliğinin bir parçasını oluşturan, grup üyeliklerinden elde ettikleri kimliktir; bireyin benliğini diğer bir parçasını oluşturan ve bireyin biricikliğiy ile ilgili olan bireysel kimlikten farklıdır.

-1970’lerin ortalarında, günümüzde de sosyal psikoloji alanını ağırlıklı olarak saptamaye devam eden sosyal biliş yaklaşımı ortaya çıkmıştır.

Atıf Kuramı(Heider) : Bireylerin günlük yaşamda diğerlerinin davranışlarını nasıl belirttiklarına yoğunlaşan bir teoridır.

SOSYAL PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ: “İyi” veya “kötü” teknik yoktur, “makul” teknik vardır. Uygun bir araştırma tekniğinin seçimi araştırma sorusunun niteliği, eldeki mevcut kaynaklar ve birtakım etik konular olmak suretiyle birçok etmene bağlıdır.

Sosyal Biliş: Nesneler değil, insanlar ile ilgiliki bilgiyi prosedüreyle ilişkili zihinsel süreçlerin çalışılması veya sosyal etkileşim ile ilgili zihinsel süreçlerin çalışılmasıdır.

Sınırlı Bilgi İşleme: Kapasitesi İnsanın psikolojik kaynaklarının (örnek olarak; hafıza ve dikkat) sınırlı olduğuna ve bu kaynakları korumanın psikolojik süreçlerin doğasını belirlediğine işaret eden bir terimdir. Sosyal psikolojide kullanılan araştırma tekniklerini deneysel teknikler ve deneysel olmayan teknikler olmak suretiyle iki geniş kategoride toplamak mümkün olabilir.

Deneysel Olmayan Yöntemler:

Korelasyon: İki veya daha fazla parametre arasındaki ilişkidir.

Korelasyon tekniği: İki veya daha fazla parametre arasında kendi kendine oluşan ilişkileri araştırma tekniğidir. Örneğin bir sosyal psikolog nüfus yoğunluğu (metrekareye düşen insan sayısı) ile suç oranı arasındaki ilişkiyi araştırdığı bir çalışmada, bu iki parametre arasında olumlu bir korelasyon elde etmiş olabilir.

Doğal Gözlem: Doğal gözlem söz konusu sosyal davranışı sistematik bir şekilde gözlemeyi, kaydetmeyi (not almak ve/ya da videoya çekmek) ve kodlamayı içermektedir. Bu tür araştırmalarda davranışa neden olan içsel süreçlere, yani duygu, kanaat, tutum ya da niyetlere dair bir veri elde edilemez, yalnız söz konusu davranışın ortaya çıkış süreci incelenebilir.

KatıLıMcı Gözlem: AraştıRmacı gözlediği grup veya topluma katılır ve hatta bir süre onlarla yaşayabilir. Doğal gözlemin güçlü yanları:

1. Bu teknik, doğal ortamında kendi kendine ortaya çıkan bir davranışı araştırmada kusursuz bir yoldur

2. Bu tekniğin kullanıldığı araştırmalar sıklıkla gerçek hayata uygulanabilen denencelerin geliştirilmesini sağlar, zira gözlenen gerçek hayattır

Doğal gözlemin sınırlılıkları:

1. Bu teknikde çoğu kez sayısal veriler elde edilemez. Bu da toplanan verileri standartlaştırma problemu yaratabilir

2. Gözlenen davranış belirli bir zamana, yere ve bir grup insana bağlı olmasından, yani yinelenmeyen ve yalnızca bir kez görülebilecek nitelikte olmasından, genel sonuçlar menfaatilmamalıdır

3. Doğal gözlemin bir diğer sınırlılığı “gözlemci etkisi” olarak adlandırılan durumdur. Gözlenilen kişiler, gözlendiklerini bildiklerinde “doğal” olmayıp, “reaksiyonsel” davranmaya başlar. Bu tür durumlarda doğal gözlem amacına ulaşmamış olur.

Survey: Survey tekniği ile bir davranışın veya bir tutumun bir toplumda veya belli bir grupta görülme derecesi ve bunların yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal ardalan vb. etmenlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmaktadır. Örneğin, lise gençliğinde uyuşturucu kullanma yaygınlığı nedir? ..vb

-Survey tekniğinde veri toplama yöntemi olarak anket ve görüşme kullanılır.

Görüşme yöntemi, yapılandırılmış, yarı yapılandırılmış ve yapılandırılmamış olabilir. Yapılandırılmış görüşmede araştırma için sahaya çıkmadan önce khamlecılara sorulacak bütün sorular belirlenmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşmede khamlecılara sorulacak ana sorular bellidir, yalnız görüşme esnasında khamlecının verdiği cevaplara bağlı şeklinde de soru üretilir. Yapılandırılmamış görüşmede ise, khamlecı ile görüşülecek konu belli olmasına karşın daha önceden hazırlanmış soru yoktur. Bunun yerine görüşmenin akışına göre sorular sorulur.

Örneklem: Geniş bir evrenden khamlecıların seçimidir.

Seçkisiz örneklem: Her potansiyel khamlecının örnekleme seçilme şansının eşit olduğu örneklemdir.

Temsil edici örneklem: Örnekleme, evrenin özelliklerine son derece yakın özelliklere sahip khamlecıların seçilmesidir.

Surveyin güçlü yanları:

1. Surveyle birden fazla kişiden çok miktarda bilgi toplama olanağı vardır.

2. Örnekleme yöntemiyle yapıldığı için, toplanılan bilgiden genelleme yapılır.

3. Bu teknik, diğer tekniklere göre zaman ve maddi kaynakların kullanımı açısından daha tasarrufludur.

Surveyin sınırlılıkları:

1. Survey ile çok miktarda bilgi toplanır, yalnız bu bilgi yüzeyeldir.

2. Büyük örneklem alınması gereken durumlarda çok zaman ve paraya ihtiyaç vardır.

3. Kendisine genelleme yapılmak istenen evren çok geniş ise, örneklem oluşturma bir problem yaratabilir.

4. Surveyde khamlecıların cevaplarına bağlı kalma zorunluluğu vardır. Khamlecılar ise anket ve görüşmede çok çeşitli etmenlerin etkisi altında kalarak cevap verebilirler



Arşiv Araştırması: Arşiv araştırmasında araştırmacı, başka biri tarafından ve çoğu zaman diğer nedenlerle toplanmış ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktadır. Geçmişteki bir yetişkinun araştırılması için kullanılabileceği gibi, bir olguya dair tarihsel eğilimi ortaya çıkarmak için de kullanmak mümkün.

Arşiv araştırmasının güçlü yanları:

1. Bu teknikde cansız gereçler kullanıldığı için, insanların bulunduğu tekniklerde ortaya çıkan problemler (cevapların kişilik, beklenti gibi etmenlerden etkilenmesi gibi) bulunmamaktadır.

2. Bu teknikle, bir yetişkinun zamanlaki değişimi ve gelişimi izlenebilir.

3. Geçmişteki bir olguyu araştırmak için tek yoludur.



Arşiv araştırmasının sınırlılıkları:

1. Araştırmacı yalnızca var olan bilgiyle yetinmek zorundadır.

2. Materyal çok olduğunda, gereçden örneklem seçimi, daha sonra bütün gereçe bir genelleme yapılacağı için önem taşımaktadır.



Deneysel Yöntemler:

Bağımsız parametre: Bir deneyde bağımlı parametre üzerindeki etkisini görebilmek için değişime uğratılan parametredir.

Bağımlı parametre: Bir deneyde bağımsız parametrede yapılan değişimlerin, üzerinde yol açacağı etkiyi görmek için ölçülen parametredir.

Denek: Bir deneyde reaksiyonleri veya yanıtları gözlenen veya ölçülen bireylerdir. Deney grubu: Bir deneyde bağımsız parametrede yapılan değişimin uygulandığı gruptur.

Kontrol grubu: Bir deneyde bağımsız parametrede yapılan değişimin uygulanmadığı ve deney grubu ile karşılaştırmak için kullanılan gruptur.

-Örneğin, televizyon programındaki şiddetin çocukların sonraki davranışları üzerinde bir etkiye neden olup olmadığını sınayan bir araştırmada, televizyon programındaki şiddet düzeyi bağımsız parametre, çocukların saldırganlık içeren davranış düzeyi bağımlı parametredir.

Laboratuvar Deneyleri: Genel olarak sosyal psikolojide araştırmaya etki edebilecek etmenleri daha iyi kontrol edebilmek için laboratuvar deneyleri tercih edilmektedir.

Laboratuvar deneylerinin güçlü yanları:

1. Değişkenler arasında net bir nedensel ilişki kurmak ve denence sınamak

en çok laboratuvar deneyinde mümkün olabilir.

2. Alan deneyi de dahil olmak suretiyle diğer bütün araştırma teknikleri içinde denetimin en üst düzeyde olduğu teknikdir.

3. Bütünüyle yapay bir ortamda gerçekleştirildiğinden, laboratuvarda elde edilen sonuçların netliği de yüksektir.



Laboratuvar deneylerinin sınırlılıkları:

1. Laboratuvar deneyleri yapay bir ortamda gerçekleştirildiğinden, burada elde edilen sonuçları gerçek yaşama genellemek zahmetlidir.

2. Gerçek yaşamdaki bütün deneyimler laboratuvarda araştırılmaya makul değildir. Örneğin, yoğun korku, nefret ve saldırganlık gibi duygular laboratuvarda çalışılamaz.

3. Sosyal psikolojide olduğu gibi laboratuvarda denek olarak insan kullanılınca, kaçınılmaz olarak sonuçlar insanların önyargılarından, kişilik özelliklerinden ve beklentilerinden etkilenmektedir.

4. Laboratuvar deneylerinde deneklerin reaksiyonsel davranmalarını engellemek amacıyla, deneyin amacının gizlenmesi ve insanların kandırılmaları önemli bir etik problemdur.



Alan Deneyleri: alan deneyinde araştırmacının bağımsız parametree etki edebilecek potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur.

Alan deneyinin güçlü yanları:

1. Doğal ortamda yapılmış olsa da temelde deney tekniği kullanılmış olmasından, alan deneylerinde denence sınaması basitçe yapılabilir.

2. Alan deneyi doğal ortamda gerçekleştirildiğinden, sonuçların gerçek yaşama genellenme problemu yoktur.

3. Alan deneyi laboratuvarda araştırılması zor olan konular için daha makuldur. Sosyal etki, propaganda gibi konular doğal ortamda daha basit çalışılabilir.



Alan deneyinin sınırlılıkları:

1. Alan deneyi parametreler arasında nedensel ilişki kurulmasına izin verse de, bu ilişki laboratuvar deneyindeki kadar net değildir. Çünkü bu teknikde araştırmacının denetimi daha düşüktür.

2. Bu teknikde de deneklerin reaksiyonsel davranma olasılığı vardır. Dolayısıyla deneklerin kandırılması etik bir problem olarak alan deneylerinde de yaşanmaktadır.















ÜNİTE 02 : Sosyal Algı: İzlenim Oluşturma

İzlenim oluşturma bir kişiyle kurulan iletişim süresince algılanan özelliklerin değerlendirilerek o kişi ile ilgili bir fikir oluşturma sürecidir. İzlenim oluşturmada altı genel ilkenin etkili olduğu saptanmıştır :

• İzlenimler oldukça az bilgiye dayalı ve çok çabuk bir biçimde oluşturulur.

• Biz karşımızdakinin en etkileyici özellikleri ile onu diğerlarından ayıran-farklı kılan özelliklerini kullanarak izlenim oluşturmaktayız.

• Bir davranıştan anlam menfaatirken-bir davranışı yorumlarken; o davranışın yapıldığı koşulları esas alırız. Bağlamından soyutlanmış değerlendirmelerde bulunmayız.

• İnsanları ayrı ayrı değil, belli grupların üyeleri olarak görme eğilimindeyiz. Dolayısıyla algıladığımız şeyleri (insanları, olayları, durumları vb) önce belli sınıfların - grupların içine yerleştirerek algılarız. Sözgelimi hastanede beyaz önlük giymiş birisini hekim olarak düşünürüz.

• İnsanların davranışlarını yorumlarken, önceki bilgilerimizi kullanırız. Bir öğretmenin davranışını yorumlarken öğretmenler ile ilgili olarak sahip olduğumuz eski bilgilerimizi kullanırız.

• Bizim kendi ihtiyaç ve amaçlarımız, algılamalarımızı etkilemektedir. Sözgelimi bir daha karşılaşmayacağımız birini algılamamız, hep beraber olacağımız birisini -diyelim ki oda arkadaşımızı- algılamamızdan farklı olacaktır.

İzlenim Oluşturmada Kullanılan Bilgiler

Roller: Rol şeması, ileride yeniden değinileceği gibi belirli rolleri olan insanlar (hekim, profesör, öğrenci, muhasebeci vb.) ile ilgili sahip olduğumuz peşin hükümler anlamına gelmektedir.

Fiziksel İpuçları:

Ayırıcı Özellikler: Ayırıcı özellikten kastımız, kişide ilk bakışta göze çarpan özellik veya özelliklerdir.

Davranışlardan Kişilik Özelliklerini Çıkarsama : Sözgelimi evinin balkonunda kuşlara yem veren birisinin yardımsever birisi olduğunu düşünür; bu yardımseverlikten yola çıkarak ona kibarlık, cana yakınlık, merhametlilik gibi özellikler atfederiz.

Gruplama (sınıflara Ayırma): Cinsiyet, ırk ve toplumsal sınıf gibi gruplara ayırma da algılamamızı etkiler. Bir bireyin belli bir grubun üyesi olduğunu bildiğimizde; onun ile ilgili yargılarımızda, kategoriye ait şemalarımızı kullanırız. İnsanları belli sınıflara - gruplara yerleştirdiğimizde, ilgili bilgileri prosedüre hızı da artmaktadır

Bağlamın Etkisi: Bağlam etkisi iki biçimde olabilmektedir: Zıtlaştırma etkisi ve benzeştirme etkisi. Örneğin araştırmalar; çok çekici bir yüz fotoğrafının hemen sonrasında, gösterilen daha az çekici bir yüzün; olmasından daha az çekici olarak değerlendirildiğini göstermiştir. Bunun tersi de olabilir: Çok çirkin bir fotoğrafın hemen sonrasında gösterilen normal hoşlikte bir görsel, olmasından daha hoş olarak algılanır. Buna zıtlık etkisi denilmektedir.

-Buna karşılık çok çekici birinin fotoğrafıyla, daha az çekici birinin fotoğrafının beraber gösterilmesi; az çekici olanın, olmasından daha çekici olarak algılanmasını sağlayacaktır. Buna da benzeştirme etkisi denilmektedir.

İZLENİMLERİ BÜTÜNLEŞTİRME : Biz insanların görünüş ve davranışlarından; hızla onların kişilikleri ile ilgili çıkarsamalarda bulunmaya geçeriz.

Dşayetlendirme: Dşayetlendirmelerimiz iyilik - kötülük, sevimlilik -sevimsizlik, temizlik -pislik, incelik -kabalık nitelemeleridir. Ya da bir kişiyi seviyor muyuz, yoksa sevmiyor muyuz?

Olumsuzluk Etkisi: Olumsuz özelliklere dayalı değerlendirmelere, olumlulardan daha fazla güvenilmektedir. Özellik ne kadar olumsuz ise, o kadar güvenilir sayılmaktadır. Olumsuz özelliklerin bir diğer etkisi; tümü belirleyici olmasıdır.

Olumluluk Yanlılığı: Tek tek insanları grup veya nesnelerden daha olumlu değerlendirme eğilimidir. Duygusal Bilgi: İnsanlar karşılarındaki şahsa dair değerlendirmelerinde onların duygusal durumlarından(kızgın mı, mutlu mu ..vs) da etkilenirler.

Anlam Yükleme: Bir kişi ile ilgili edinilen her yeni bilgiye yüklenen anlam; o kişi ile ilgili daha önceden bilinen bilgilere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Sözgelimi iyi -olumlu özelliklere sahip olarak tanıdığımız birisi ile çevrede kabadayı olarak bilinen birisinin iyi birer judocu olduklarını öğrendiğimizi varsayalım. Birinci kişi için judo biliyor olmak olumu olarak değerlendirilirken, ikincisinin judo bilmesi onu daha tehlikeli kılacağı için olumsuz görülecektir.

Tutarlılık Yükleme: İyi olarak değerlendirilenler olumlu bir çerçeveye yerleştirilir ve ona hep olumlu özellikler yüklenir. Tersine başlangıçta olumsuz bulunan birisine de olumsuz özellikler yakıştırılır. Bu eğilim “halo etkisi” olarak isimlendirilmektedir.

Şemalar : Başkaları ile ilgiliki bilgileri genelde, onların ait olduğu sınıflara (sözgelimi kadın veya erkek olmaları) dair kalıp yargı ve peşin hükümleri kullanarak işleriz. Bu ön yargılar için kullanılan bir diğer terim “şemadır”. Şemaların fonksiyonleri arasında önemli olanları şunlardır:

• Bilgileri yalınlaştırıp örgütlediği için komplike bilgileri prosedüreyi basitlaştırır.

• Ayrıntıları anımsamada yardım eder.

• Bilgi prosedüre hızını artırır.

• Bilgilerimizdeki boşlukları doldurur.

• Yeni bilgileri yorumlayıp değerlendirmede yardım eder.

Rol Şemaları: Bunlar belli bir roldeki insanlar için elimizde olan, organize edilmiş kavramlardır.



DAVRANIŞA NEDEN YÜKLEME:

Yükleme Kuramı (Atfetme Kuramı)(Fritz Heider) Yükleme Kuramı: Olayların veya davranışların nedenlerine dair izlenim oluşturmaktır.

-Heider’e göre, davranışın nedenleri ya çevresel veya şahsi etkenlere yüklenebilir. Ona göre insanlarda iki güçlü güdü vardır: Birincisi dünyay ile ilgili tutarlı -geçerli bir anlayışa sahip olma; ikincisi, çevreyi denetim altında tutma güdüsüdür.

Uygun Çıkarsamalar Kuramı: İnsanın gösterdiği bir davranışın o anki koşullar sebebiyle mi yoksa kişilik özelliklerinden mi kaynaklandığını açıklayan bir teori “Uygun Çıkarsamalar Kuramı”dır.

Nedensellik Yükleme: İnsanların yaptıkları veya yapmadıkları şeylerin (davranışlarının) nedenlerini anlamaktır.

Birlikte Değişim Kuramı: Bir şeyin bir davranışın sebebi olabilmesi için; davranış olurken olması, o davranış olmadığında da olmaması gerekir. Birlikte değişim teoriına göre; nedensellik yüklemelerinde bulunurken, üç tür bilgiden faydalanılmaktadır. Bu bilgiler “tutarlılık bilgisi”, “belirginlik bilgisi” ve “yaygınlık bilgisi” dir.

Tutarlılık bilgisi, davranış zaman içerisinde ve farklı koşullarda değişiyor mu? Yağız’ın öğretmeniy ile ilgili kanaatlerinde; zaman içerisinde herhangi bir değişme oluyor mu yoksa hep aynı mıdır?

Belirginlik bilgisi, bir durum karşısında gösterilen reaksiyonnin o duruma mı özgü olduğuna yoksa, benzer tüm durumlarda da gösteriliyor olup olmadığına bakılır. Yağız; öğrenci olarak tüm öğretmenlerini değil de belli bir öğretmeni mi çok beğendiğini söylüyor?

Yaygınlık bilgisi, yukarıyadaki öğretmen ve film örnek olaraki kullanırsak; diğerlarının da o öğretmenle veya o film ile ilgili değerlendirmeleri Yağız’la benzeşiyor mu?

YÜKLEME SÜRECİNDE YANLILIKLAR:

Temel Yükleme Hatası: Bir insanın yaptığı bir davranışı; içinde bulunduğu koşullarla değil de onun genel eğilimleri ile yani kişilik özellikleri ve tutumlarıyla açıklama eğilimi, temel yükleme hatası olarak isimlendirilmektedir.

Oyuncu - Gözlemci Yanlılığı: Oyuncu, bir davranışta bulunan, gözlemci ise onun davranışına tanık olan kişidir. Biz, diğerlarının yaptığı hataları onların içsel özellikleriyle; kendimiz aynı Hatayı işlediğimizde bunu durumsal etkenlerle açıklama eğilimindeyiz.

Yanlış Yanlılık Bilgisi: İnsanlar herkesi kendisi gibi bilmektedirler. İnsanların kendi davranış ve kanaatlerinin yaygınlığını - paylaşıldığını abartma eğilimi yanlış yaygınlık bilgisi olarak bilinmektedir.

Kendine Hizmet Eden Yükleme Yanlılığı: Başarıdan pay çıkarıp, başarısızlıktaki sorumluluğu yadsıma eğilimine, kendine hizmet eden yükleme yanlılığı denilmektedir. Düşük notu öğretmenin vermesi, iyi notu öğrencinin kendi alması gibi.













ÜNİTE 03: Sosyal Biliş

SOSYAL BİLİŞ : Sosyal biliş, bizim toplumsal dünyaya dair bilgileri yorumlama, analiz etme, anımsama ve kullanma şeklimizdir.

Sosyal sınıflama: İnsanları, ortak özelliklerine göre gruplara ayırmadır.

Prototip: Bir sınıfın özelliklerini en iyi temsil eden elemandır.

Şema: Herhangi bir şey ile ilgili, geçmiş yaşantılarımıza bağlı olarak oluşturulan inanç ve beklentilerdir.

Şemaların Düzeni : Şemaların önemli bir özelliği, bir düzene sahip olmalarıdır.

Şemaların Avantajları:

Şemalar Bilgiyi Kullanmamıza Yardımcı Ollinkar: Şemalar önemlidir; zira çok miktardaki bilgiyi hızlı ve ekonomik bir biçimde değerlendirmemize yardımcı olmaktadırlar..

Şemalar Anımsamamıza Yardımcı Ollinkar

Şemalar Bilgi İşlemeyi Hızlandırırlar

Şemalar Otomatik Yargıda Bulunmaya Yardım Ederler

Şemalar Bilgideki Boşlukları Doldurur

Şemalar Yorumlamaya Yardımcı Ollinkar

Şemalar Beklentiler Oluşturur

Şemalar Duyuşlar İçerir: Duyuş, şemanın içeriğine dair sahip olduğumuz duygulardır. Örneğin hemen hepimiz politikacılar ile ilgili son derece iyi, açık -seçik bir şemaya sahibiz.



Öncelik Etkisi: Bir kişi ile ilgili edinilen ilk izlenimlerin sonrakileri saptamade esas olması ve sonrakilerden daha etkili olmasıdır.

KALIP YARGILAR: Kalıpyargı: Bir sosyal sınıfın tüm üyeleri tarafından paylaşıldığına inanılan özellikler topluluğudur. Kalıpyargı cinsiyet, ırk, meslek, fiziksel görünüş, yerleşim yeri, bir örgüt veya gruba üye olma gibi ayırt edici bir özelliğe dayanan bir şema türüdür.

Kalıpyargıları Harekete Geçiren Faktörler: Bir kişiyi belli bir toplumsal grup içerisine soktuktan sonra, onun fiziki görünümünün verdiği ipuçları kalıpyargının harekete geçirilmesi veya etkisizleştirilmesinde önemli olmaktadır.

Kalıpyargısal Düşünmenin İşlevleri: Kalıpyargısal düşünmenin açıkça görülebilecek asli niteliği “çabukluğu”dur. ilk kez karşılaştığımız insanlara ilgili olarak;

Geçerli ve zengin bilgiler sağlarlar
Cinsiyet Bilgisi Sıkça Kalıpyargılar Üzerine Kuruludur
Kalıpyargılar Sıkça Yanıltıcı İlişkiler Üzerine Kuruludur:


- İki parametre (örnek olarak Kayserili olmakla ticari kafa) arasındaki çok ufak veya hiç olmayan bir dairin olduğu inancı; yanıltıcı ilişkilendirme olarak bilinmektedir ve son derece güçlü bir inançtır.

Kalıpyargılarla Düşünme, Daha Çok Güçlünün Özelliğidir: Örneğin sizin amiriniz veya komutanınız ile ilgili bildikleriniz, komutanın/amirin sizin hakkınızda bildiklerinden daha çokdır.



ZİHİNSEL KISA YOLLAR: Zihinsel kısa yollar oldukça az kanaat gerektirir; kişi, yalnızca kısa yolu tutar ve kararını verir.

Temsililik Kısa Yolu: Temsililik Kısa Yolu: İnsanların bir toplumsal sınıf üyesi olmasına, o sınıfın prototipine ne kadar makul olduğuna bakarak karar verme eğilimidir.

Bilinirlik Kısa Yolu: Eğer tanıdıklarınız arasında komando olmak isteyenlerin sayısı çok ise, gençler arasında komando olmak isteyenlerin çok fazla olduğunu düşünürsünüz.

Simülasyon Kısa Yolu: “Babanız, arabasının parçalandığını öğrendiğinde acaba ne düşünecek?” Sorusuna nasıl cevap verirdiniz? Babanız ve onun kriz anlarında nasıl reaksiyonler verdiğini düşünebilir; bulduğunuz cevapları zihninizden geçirerek babanızdan bekleyebileceğiniz olası çeşitli davranış şekilleri gelir aklınıza.

Sosyal Bilişte hangi Şema Ne Zaman Kullanılır? : İnsanların bilgiyi yorumlamak için kullanılacak şemanın seçiminde etkili olan etkenler:

1- Çevre: Çevredeki bilgi hangi şemaların kullanılacağını gösterecektir; bundan dolayı futbol örnek olarakde siz çelik -çomak veya tenis maçı şemalarını değil futbol şemanızı kullanacaksınız.

2- Farklılık:(çevresel farklılık) Başka insanların davranışlarını yorumlamamız, onlar ile ilgili hangi bilgilerin çevre tarafından farklı kılındığına bağlıdır. Örneğin içlerinde Ayşe olmasa yalnızca erkeklerden oluşacak bir grupta, onun cinsiyeti bilhassa farklılık olacak ve bundan dolayı kadın şemasına göre yorumlanabilecektir. Halbuki birden çok bayan ve erkekten oluşan bir grupta Ayşe’nin herhangi bir davranışı belki de hiç dikkat çekmeyecektir.

3- Roller: Roller kendilerine özgü çeşitli çağrışımlara da neden oldukları için, şahsi özelliklerden daha ayırt edicidirler.

4- Öncelik: Bir kişi veya ortamın analizi için hangi şemanın kullanılacağı, sıkça, o kişi veya ortam ile ilgili olarak edinilen ilk bilgiye bağlı olmaktadır. Diyelim ki birisi size Mustafa’yı “Falanca sendika başkanlığı seçiminde başkan adaydır” diye tanıştırırsa; siz Mustafa’yı ve yapacağı davranışları, iyi bir sendika temsilcisi olup olamayacağı açısından değerlendirme eğilimine gireceksiniz.

5- İpucu Verme: Bir durumu değerlendirmek için son günlerde kullandığımız bir şema varsa, büyük ihtimalle benzer yeni bilgilerin yorumlanmasında da o şemanın bilgileri kullanılacaktır.

6- Önem: Karar vermeyi gerektiren koşullar göreli olarak önemsiz olduğunda, insanlar şemaya dayalı kararlarını göreli şeklinde deha çabuk ve oldukça az bir düşünmeyle verebilirler. Buna karşılık verilen kararın doğuracağı sonucun önemli olacağı durumlarda veya karar verme de bir kişi sorumlu olduğunda, o kişi karar için durumu daha hassas inceler, daha fazla zihinsel çaba harcar ve çeşitli şemaları beraber kullanabilir.

7- Bireysel Farklılıklar: Herkes aynı bilgiyi aynı biçimde yorumlamaz.

8- Amaçlar: Bir ortam için sahip olduğumuz bir amacımız olduğunda, örnek olarak birinin ifade ettiklerini anımsama veya birisi ile ilgili bir izlenim elde etmek istediğimizde, o ortamdaki bilgileri, bu amacımıza makul düşecek biçimde düzenleriz.



ATFETME: Atfetme süreçlerinin temelinde insanların davranışlarının altında yatan nedenleri anlama talebinin olduğu ileri sürülmektedir Atfetmede biz, neyin neye yol açtığıyla ilgileniriz. Bir kişinin davranışıy ile ilgili karar verirken;

İlk baktığımız şey, davranışın olağan, alışılagelmiş bir davranış mı, yoksa alışılmışın dışında, tuhaf, ender görülen bir davranış mı olduğudur?

İkinci yön, o kişinin ne kadar tutarlı davrandığıdır.

Üçüncü yön, davranışın ayırt-edici olup olmadığıdır. Sadece belli durumlarda gösterilen davranış ayırt -edicidir.



-Bir kimsenin davranışı olağan bir davranış değilse, tutarlıysa ve değişik durumlarda kendini gösteriyorsa, bu davranışın temelinde şahsa özgü bir özelliğin var olduğuna karar verilir.

Atfetmede Yaşanan Tarafgirlikler

Temel Atfetme Hatası: Siz yere düştüğünüzde yer kaygandır, ayağınız takılmıştır; ancak arkadaşınız düştüğünde, bu onun beceriksizliğidir.























ÜNİTE 04 : Sosyal Etki ve Sosyal Güç

Kültür: Doğanın veya tanrının yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yaşayarak yarattığı, öğrendiği, öğrettiği, aktardığı, geliştirdiği maddi manevi anlamda her şeydir.

Kültürleme: Bir toplumdaki kültürü, o toplumun bireylerine kazandırma sürecidir.

Kültürleşme sürecinden ise, iki veya daha fazla kültürün etkileşime girmesi anlaşılmalıdır.

Kültürlenme: Değişik aile, eğitim, meslek ve bölgelerden gelen ve belli bir yer ve zamanda birbirini etkileyen akran grupları arasındaki etkileşime de kültürlenme denilmektedir.

Uyum: Bir kişinin inanç ve davranışlarını grup standartlarına göre değiştirme eğilimidir.

Muzaffer Şerif’in Uyum Araştırmaları: İlk en iyi bilinen ahenk araştırmaları, Türkiye doğumlu Muzaffer Şerif tarafından 1935’de yapılan toplumsal normların gelişimiy ile ilgili çalışmalarıdır (karartılmış bir odaya oturtulan kolej öğrencisi erkek deneklere, tek bir ışık noktası izlettirilir.)

Akran Baskısına Uyma: Asch’in akran baskısına uymay ile ilgili deneyi. Cevabın, grubun verdiği yanıta uydurulması eğilimi.

UYUM DAVRANIŞININ NEDENLERİ : İnsanlar iki ana nedenten kaynaklı ahenk gösterir; doğru davranmak, ve beğenilmek için.

Bilgisel Etki; Doğru Davranma Arzusu: Uyumun bir sebebi, diğer insanların davranışlarının faydalı bilgiler içermesidir. Bu bilgisel etki olarak tanımlanır. Bilgisel etkiye dayanan ahenk eğilimi iki temel sürece dayanır; birincisi grubun bilgisine ne kadar güvendiğimiz, ikincisi de kendi kararımıza ne kadar güvendiğimizdir. İlk çalışmalar gösterdi ki, görevin zorluğu ve komplikelığı arttıkça gruba olan ahenk seviyesi de artar.

Normatif Etki; Beğenilme Arzusu: Biz genellikle kabullenilmek, beğenilmek ve iyi muamele görmek isteriz. Normatif etki, biz toplum içinde kabul görmek için davranışlarımızı değiştirdiğimiz zaman oluşur.

Normatif etki: Ödüller almak veya cezalandırmaları engellemek talebine bağlı ahenk, itaattir.

İNSANLAR NE ZAMAN UYUM GÖSTERİR:

1-Grubun Büyüklüğü: Uyum gösterme genelde grubun büyüklüğü ile artar.

2-Grup Bütünlüğü: Birey, ittifak durumundaki bir grupla karşılaştığında, grubun ahenk baskısı çok büyük olabilir. Buna karşılık grupta görüş birliği yoksa, ahenk seviyesinde büyük bir düşüş olabilir.

3-Grubun Vaadi : Grup ve üyeleri arasındaki bağın gücü de ahenku etkiler. “Vaat”, bireyi grup veya ilişkilerin içinde tutmaya yarayan olumlu veya olumsuz bütün güçleri kapsar.

4-Bireycilik Arzusu: İnsanlar bazı durumlarda, farklı görünmek için kendi kanaatlerinde değişiklik yaparlar. Bazıları grupla beraber hareket etmeye ve grup kararına uymaya daha makuldlinkar, bazıları da öne çıkmak isterler.

5-Azınlık Etkisi: Gruplarda Yenilik: Çoğunluğun gücüne yaptığımız vurgu azınlığın etkililiğini görmemize engel olmamalıdır. Bazen yeni bir fikir ve eşi benzeri olmayan bir görüşe sahip bir azınlık, çoğunluğun pozisyonunu değiştirebilir.

BOYUN EĞME - İTAAT : İnsanları etkilemenin temel yollarından bir tanesi de onlardan arzute bulunmaktır. Genelde, alışkanlıklarımız hariç; biri bizden sıradan bir şey istediğinde ve buna bir neden gösterdiğinde, uymak zorundayızdır. Bu gibi durumlarda düşünerek güç harcama yerine, kolayca isteğe uyarız.

İnsanları Etkileme Yolları

Ödüller: 2- Baskı 3- Uzmanlık 4- Bilgi: 5- Yasal Otorite
6-Acizliğin Gücü : Raven’a göre acizliğin gücü de insanlara bir şeyleri yaptırmanın etkili yollarından biridir. Bir işin üstesinden gelmekte yetersiz kişilere yardım etmek bir sosyal sorumluluk olarak kabul edilir.

Boyun Eğdirme Teknikleri:

Önce Küçük, Sonra Büyük Rica Tekniği
Önce Büyük, Sonra Küçük Rica Tekniği
Giderek Artan Ricalar Tekniği
Sadece O Değil Tekniği
Sıra dışı İstek Tekniği: Bir insanın sizden 1,25tl istemesi gibi.
Dış Baskıya Direnme: Bazen çok fazla baskı kişinin, istenilenin tam tersini yapmasına yol açabilir. Buna reaksiyon adı verilir.

OTORİTEYE BOYUN EĞME :

Boyun eğme: İstemesek de, yapmamız istenen bir şeyi yapmak. Boyun eğme, yasal otoritenin baskı uygulayabileceği inancına dayanır.

Milgram Deneyleri : Stanley Milgram 1960’ larda, laboratuvar ortamında yaptığı deneylerle, otoriteye itaat konusunu incelemiştir. Yapılan deney özet olarak şu şekildeydi: Araştırma için gazete ilanıyla seçilen deneklerden, aşağıdaki gibi bir öğretmen rolü oynamaları istendi. Elektrikli sandalyeye bağlanmış bir öğrenciye kelime çiftleri okuyacak; sonra öğrenciden bu kelimeleri hatırlamasını isteyecekti. Öğrenci her hata yaptığında, denek (öğretmen rolünü oynayan) elektrik şoku veren bir kola basarak onu cezalandıracaktı. Araştırmacı, deneklerin (öğretmen rolünü oynayanların) yüzde 65’inin, prosedür boyunca itaat etmeye devam ettiğini ve şok kademelerinin sonuncusu olan 450 volta kadar gittiğini gördü. Hiç bir denek, öğrencinin duvarı tekmelemeye başladığı noktadan önce, yani 300 voltu vermeden önce durmadı.

-Araştırmayı yapan Milgram; normal insanların, otoritenin güçlü baskısına maruz bırakıldıklarında, yıkıcı davranışlar sergileyebilecekleri biçiminde yorumlamıştır.























ÜNİTE 05 : Tutum ve Tutum Değişimi

“Tutum” bireylerin diğer bireylere, olaylara, objelere karşı geliştirdikleri duygu, kanaat, davranış ve tavır alış şekilleridir.

TUTUMLA İLGİLİ KAVRAMLAR: Bunlar inançlar, dşayetler, normlar, ideolojiler, sosyal temsillerdir.

İnançlar: İnsanlar, yaşanan olaylar karşısında tutumlarını, bazı inançlarına göre biçimlendirirler.

Dşayetler: Dşayetler ile tutumlar arasında bir ayrım vardır. Dşayetler, davranışın ardında yatan tutumları yansıtmaktadır. Bir tanıma göre dşayet, “Bir sosyal grubun ya da toplumun kendi varlık, birlik işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen, onların ortak duygu, kanaat amaç ve çıkarıni yansıtan, genelleştirilmiş temel ahlaki ilke ve inançlar olmaktadır”

Normlar: Normlar, bir toplumda davranışların makul olup olmadığını gösteren standartlar ya da kurallar sistemidir. Diğer bir deyimle, normlar belirli durumlarda beklenilen davranış ve davranış kalıplarıdır.

İdeolojiler: İdeoloji hayatımızda insanların toplumsal hayatını düzenleyen, insanların yaşarken dünya hayatının öncesi ve sonrasına dair edindiği fikirlerdir.

Sosyal Temsiller: İnsanların tutumları içinde yaşadıkları grup veya toplumları yansıtır. Yani insanlar, temsil ettikleri grup veya toplumları yansıtırlar. Yani insanlar, temsil ettikleri grup veya toplumlara göre tutum geliştirirler.

TUTUMUN BİLEŞENLERİ: Tutumlarda genelde birbirleriyle ahenk durumunda bulunan üç etkene tutumun bileşenleri adı verilir. Bunlar tutumun duyusal, bilişsel ve davranışsal bileşenleridir.

Duyusal Bileşen: Bireyin tutumu, bireyin nesnesine dair duygu ve değerlendirmelerinden oluşur. Örneğin aldığımız bir dersi çok sever, diğerinden hiç güzellanmaz, bir diğerine karşı herhangi bir tavır almayız.

Bilişsel Bileşen : Tutumun bilişsel bileşeni bireyin tutum nesnesine dair kanaat, bilgi ve inançlarından oluşur. Örneğin, herhangi bir derse olan olumlu tutumlarımızı gerçekleştiren şeyler o dersin çok iyi bir kitabı olması, makul bir zamanda konması, hocasının yetenekli olması ve çok büyük bir çalışmayı gerektirmemesi olabilir.

Davranışsal Bileşen: Bu bileşen bireyi tutum nesnesine dair davranışlarda bulunmaya eğilimli kılar. Örneğin, dersini sevdiğimiz bir hocanın bir diğer verdiği dersi almak isteriz.

TUTUM VE DAVRANIŞ: Tutum kavramında da ifade edildiği gibi, tutumun davranışa neden olduğunu ve davranışın gözlemi sonucu tutumun var olduğu söylenebilir.

-Tutumlarla gerçek davranışlar arasındaki ilişkiyi inceleyen klasik bir araştırma, La Piere tarafından yapılmıştır. La Piere, Çinli bir çiftle, 66 otel ve motele, 184 lokantaya gitmiş ve üçüncü sınıf bir motel dışında her yerde kabul görmüşlerdir. Hatta 72 lokantada normalin üzerinde iyi kabul gördükleri izlenimini edinmişlerdir. Bu iki yıllık deneyden sonra La Piere, gittikleri tüm bu kuruluşlara posta ile bir soru formu yollayarak Çinli müşteri kabul edip etmeyeceklerini sormuştur. Soru formlarının yalnız yarısına yanıt gelmiş ve bunların %92’si Çinli Müşteri kabul etmeyeceklerini bildirmiştir. Geri kalanlar ise kararsız cevaplar vermişlerdir. Önceki olumlu davranış ile mektupta belirtilen tutum açıkça birbirine uymamaktadır.

-Tutumlarla davranışlar arasındaki ilişkileri kısıtlayan faktörler şu şekilde sıralanabilir:

Çevresel Etkenler: Eğer çevrenin etkisi güçlü ise tutumun reaksiyonye katkısı azalır; bundan dolayı tutum ve davranış arasındaki eş yönlü ilişki de azalır.

Tutum Dışı Etkenler: Tutum ölçme teknikleri tutumsal reaksiyonyi etkileyebilir. Ölçme teknikleri öyle bir ortamda uygulanmalıdır ki, bireyde “Toplumca isteklanır” reaksiyonlere yol açmasın; yalnız şahsi tutumunu yansıtsın.

Ölçüm Hatası: Tutumla davranış arasındaki ilişkiyi azaltan bir faktör de ölçmede yöntem problemlerdır. (Örneğin ölçme hatası veya soruların anlaşılma güçlüğü gibi) Ölçme tekniklerinde güvenirliliğin düşük olması (anlaşılmaz sorular, dikkatsiz cevaplayıcılar, yeterli bilgiye sahip olmayan bilgi prosedür uygulayıcıları) tutum ve davranış arasındaki dairin yanlış saptanmasına neden olur.

-Sonuç olarak, tutumların davranışlar üzerindeki direkt olarak etkili olduğu, yalnız bunun nedenlerinin saptanmasının son derece güç olduğu söylenebilir. Çünkü tutumların davranışları etkilemesi sürecinde normlar, dşayetler, alışkanlıklar, kişilik, öğrenme süreçleri ve çevresel etkenler rol oynamaktadırlar.

TUTUMLARIN DEĞİMİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR : Sosyal psikoloji bilim dalında tutum konusu ile ilgili ilk yoğun çalışmalar 1920’ler de tutumların ölçülmesi ile başlamıştır. Bu hususta Thurstone (1928), “Tutumlar Ölçülebilir” isimli makalesiyle bu hareketin lidersü olmuştur.

Tutum değişim teorilerını beş grupta toplayabiliriz:

• Öğrenme teorilerı, • İşlevsel teoriler, • Bilişsel tutarlılık teorilerı, • Algısal yaklaşımlar,

• İkna edici iletişim.

Öğrenme Kuramları: Bu teoriler, tutumların koşullandırma yolu ile değiştirilebileceğine işaret etmektedir. Öğrenme, bireyin tutum konusunu birtakım iyi ya da kötü deneyimlerle ilişkilendirmesi sonucu oluşur. Deneyim güzela gitmiş ise, o tutum konusuna karşı tutum olumludur ve sonraki karşılaşmalarda bu olumlu tutum devam eder. Örneğin ödüller, ek prim, terfi, sınavdan yüksek not tutmak, övgüler olumlu tutum kazanılmasına dair pekiştiricilerdir.

İşlevsel Kuramlar: Bu teorilerda, tutumların bireyin bir takım amaçlarına hizmet ettikleri, diğer bir anlatımla bireyin gereksinimlerinin karşılamada araçsal oldukları belirtilmektedir.

Bu teoricılar, tutum fonksiyonlarını dört grupta incelemektedirler:

1-Araçsal fonksiyon, bireyin en çok ödül ve en az cezayı isteyeceği varsayımına dayanır.

2-Benlik koruyucu fonksiyon, bireyin bilmek istemediği öz -algılamalarından kendini koruma talebi hakkındadir; birey belirli konulara karşı tutumlar geliştirerek, bu tür tutumlar vasıtası ile öz saygısını zedeleyici duygulardan kurtulur. Örneğin, kendini çirkin bulan birinin, yaşamını bir ideolojiye adayarak bu yolla toplumda saygınlık kazanmaya çalışması gibi.

3-Dşayet ifade edici fonksiyon, bireyin merkezi dşayetleri ile tutarlı tutumları gösterme talebine dayanır. Bu fonksiyonu gerçekleştiren tutumlar, bireyin öz kimliğini koruma, olumlu bir öz görüntü yaratma talebinden kaynaklanır.

4-Bilgi fonksiyonu, insanın bilgi edinme ve bu bilgiyi esasta kargaşa durumundaki çevreye anlam verecek biçimde örgütleme gereksinimine dayanmaktadır.

Bilişsel Tutarlılık Kuramları: Bu yaklaşımın savunucularına göre insanların bilişleri arasında bir tutarlılık eğilimi mevcuttur. Bu eğilim tutumların oluşmasına bir temel teşkil eder. Kişiler birbirleri ile tutarsız olan çoğu inanç ve dşayete sahiptir. Ama yaşamları içinde bunları birbirleriyle tutarlı hale getirmeye çalışırlar.

1-Bilişsel Denge Kuramı: Kuramın savunucusu olan Heider, kişiler arası ilişkiler konusunu incelemiştir. Eğer iki birey (A ve B) birbirinden güzellanıyorlarsa, bu iki bireyin bir üçüncü tutum konusuna (bu bir nesne veya birey olabilir) karşı tutumlarının da aynı olması beklenebilir.

2-Bilişsel Uygunluk Kuramı: Bilişsel makulluk teoriında bir bireyin yalnızca diğer bir birey veya nesneye karşı olumlu ya da olumsuz tutumun etkisi üzerinde durulmaktadır. Örneğin ailesinin kanaatlerine önem veren bir çocuk, annesinin onun sevmediği bir arkadaşına dair olumlu şeyler söylemesi, hem annesine, hem de arkadaşına karşı tutum değiştirmesine yol açabilir.

3-Bilişsel Tutarsızlık Kuramı: Festinger’in (1957) bilişsel çelişki teoriı insanların tutumlarını davranışları yönünde nasıl değiştirdiklerini anlamaya yardımcı olmaktadır. Bu teoria göre şayet bir insan psikolojik olarak (mantıksal olması gerekli değildir). ayrı iki bilişe sahipse bu ayrılık (ahenksuzluk/çelişki) rahatsızlık vericidir ve kişi bu ahenksuzluğu azaltmaya çalışır. Örneğin kişi sigara içiyorsa ve sigaranın sağlığa zararlı olduğunu biliyorsa bilişsel bir çelişki yaşar zira bu iki bilgi psikolojik olarak birbiriyle uyuşmazdır. Bu çelişkiyi çözüme ulaştırmak için kişi sigarayı bırakabilir, sigaranın aslında iddia edildiği kadar zararlı olmadığını düşünmeye başlayabilir ya da sigarayı gerilimini azaltmak için ve zevk aldığı için içtiğini söyleyebilir.

-Bu teoria göre kişiler belirli bir davranışta bulunuyorlarsa tutumlarını yaptıkları bu eyleme göre değiştirme eğilimdedirler. Tutumlar davranışları izlerler, bunun tersi olmaz.

4-Algısal Yaklaşımlar: Bu yaklaşımlar, tutum değişimi sürecini, inanç veya kanılarda bir değişim değil de tutum konusunun algılanmasında bir değişim olarak ele almaktadır.

5-İkna Edici İletişim: Bu modele göre bir iletişimin etkili olması beş bağımsız parametree bağlıdır: Kaynak, mesaj, araç, alıcı, erek. Bu parametreler, bireyin dikkat, kavrama, kabul, saklama ve sözlü veya davranışsal eylem gibi özelliklerini değişik ölçülerde etkilemektedirler.

İkna edici iletişimle tutum değiştirme konusu ile ilgili yapılan araştırmaların önemli sayılabilecek bazı bulgularını şu şekilde sıralayabiliriz:

• Tutum değişiminde yüz yüze ilişkiler bile iletişimden daha etkili olmaktadır.

• İnanılırlılığı yüksek olan kaynaktan gelen bilgiler, daha fazla tutum değişimi yaratmaktadır.

• Alıcıya katılma olanağı tanıyan iletişim, tutum değişimine yol açmaktadır.

• Tutum değişiminde grup önemli bir faktördir.

• Gerçeklere dayanan bilgi sonucu elde edilen tutum, bu bilginin değişmesi ile basitçe değişiklik göstermektedir.

TUTUMLARIN ÖLÇÜLMESİ: Tutumları direkt olarak ölçmek olası değildir. Donald T. Campell testleri; şu dört başlık altında toplamıştır:

1. Gizlenmemiş yapılandırılmış. Likert’in klasik direkt olarak tutum testleri,

2. Gizlenmemiş yapılandırılmamış: Açık uçlu görüşme ve anketleri, biyografi ve denemeler,

3. Gizlenmiş-yapılandırılmamış: Tipik “projektif”testler,

4. Gizlenmiş-yapılandırılmış: Tutumları nesnel bir biçimde test etmeye çalışan testler.

TUTUMLAR VE İŞ TATMİNİ: Örgütsel davranışta tutumlar, bireyin işe dair duygu, kanaat ya da işi sevme ve sevmeme derecelerini açıkladığinde, bu konu iş tatmini olarak incelenmektedir. Genel anlamla iş tatmini, bireyin işe verdiği dşayet ve iş tecrübelerinin çıkardıkları sonuca göre pozitif duygusal durumları ya da memnuniyetleri olarak adlandırılmaktadır.

-İş tatmini ölçeklerinde kişinin, işinin belirli yönlerini belirleyen beş tatmin nedenu bulunmaktadır. İş tatmini hakkında altı önemli iş nedenundan söz edilmektedir. Bunlar:

• İşin kendisi, • Ücret, • Terfi sistemi, • Danışmanlık, • İş arkadaşları • Çalışma koşullarıdır.



ÜNİTE 06 : Kişilerarası Çekicilik ve Yakın İlişkiler

Kişilerarası Çekicilik ve Yakın İlişkiler Temeli: Bir insanın, diğer bazı insanlarla (herkesle değil) bir arada olmayı tercih etme eğilimi; psikolojide “çekicilik” veya “kişilerarası çekicilik” olarak isimlendirilmektedir. Daha kolay söylersek; kişilerarası çekicilik, bir kişinin diğer bir şahsa yaklaşma talebidir.

Mary Ainsworth ve arkadaşları, bebeklerle onlara bakım veren insanlar (genelde ebeveyn, veya bebeğin bkesintisizsı) arasındaki yakın ilişkiyi “bağlanma” terimi ile açıklamışlardır. Bu bilim insanları, ufak çocuklar ve anne - babaları arasında üç bağlanma türü tanımlamışlardır. Bunlar,

1. Güvenli bağlanma: Ebeveyn genellikle çocukla beraber iken ve çocuğun ihtiyaçlarını karşılamada hevesli ise ortaya çıkar.

2. Kaçınan bağlanma: Ebeveyn genellikle çocuğun ihtiyaçlarını karşılamada hevesli - içten değilse, hatta reddedici ise ortaya çıkar.

3. Kaygılı / kararsız bağlanma: Bakımdan sorumlu olan kişi kaygılı olduğunda ve çocuğun ihtiyaçlarına karşılık veremediğinde ortaya çıkar. Kaygılı/kararsız bağlanma stiline sahip bebeklerin ebeveynlerinin; çocukların gereksinimlerinden çok kendi gereksinimleriyle ilgilendikleri, kendi kaygılarına odaklandıkları ve bakım sağlama konusu ile ilgili çoğunlukla tutarsız oldukları görülmüştür.

-Çocuğun bağlanması, hem doğuştan gelen biyolojik faktörler, hem de öğrenme ile açıklanabilir. Biyolojik görüş bağlanmanın çocuk için hayatta kalma dşayeti üzerinde durur.

-Bağlanmanın iki temel fonksiyonu vardır. Birincisi çocuk birilerine bağlandığında güvende olduğu duygusunu yaşar. İkincisi, çocuklar ne yapacaklarını bilmedikleri yeni bir durumla karşılaştıklarında, bağlandıkları insanla göz teması kurarak ondan aldığı işaretlere göre davranmaktadırlar.



TOPLUMSAL İLİŞKİLERİN YARARLARI:

Weis (1974), toplumsal ilişkilerin insana sağladığı getirileri -faydaları,beş grup altında toplamıştır.

• Bebeklik yıllarında yaşanan bağlanma, bebeğin güvenlik duygusu ve çevreyi tanıması bakımından önemlidir.

• Toplumsal kaynaşma -tümleşme: Yakın çevremizdeki insanlarla benzer duygu ve tutumlara sahip olduğumuz duygusudur. Bu toplumsal yaşamın bir ön koşuludur.

• Dşayet Doğrulaması : Biz kendimizi hep diğerlarının gözüyle görürüz. Dşayet doğruluğunu sağlaması, çevremizdeki insanların takdirlerini aldığımızda, yetenekli veya dşayetli olduğumuz duygusunu hissettiğimizde ortaya çıkar.

• Güven duygusu: İhtiyacımız olduğunda yardımımıza koşacak birilerinin olacağından emin olduğumuzda yaşanan bir duygudur.

• Rehberlik: Bir hususta akıl danışmaya, yol-yordam sormaya ihtiyacımız olduğunda, bunu mümkün kılabilecek nitelikte insanların olmasının verdiği güven duygusu.

• Bakım fırsatı: İhtiyacı olan birilerine bakım verdiğimizde -destek olduğumuzda sağladığımız doyuma bağlı olarak hissettiklerimizdir.

YALNIZLIK DUYGUSU: “Yalnızlık” ve “yalnız olma” farklı şeylerdir. Yalnızlık insanın içinde olur ve dışarıdan pek görülmez. Ama yalnız olma, insanlardan ayrı olma veya uzak durma anlamına gelen nesnel -gözlenebilir bir durumdur.

-Örneğin depresyon, alkol ve uyuşturucu kullanımı, okul başarısızlığı, ölüm korkusu şahsi yalnızlık nedenlerine örneğin verilebilir. Ancak yaşamlarıy ile ilgili olarak yukarıyada örneklenen değişiklikler olmadan da yalnızlık yaşayan insanlar vardır. Bu “süreğen yalnızlıktır”.

Yalnızlığı, “duygusal” ve “toplumsal” yalnızlık olarak ayıranlar da vardır.

Yalnızlık Riski Olanlar: Söz gelimi boşanmış ana babanın çocuğu olarak büyüyenler, bekarlar, ergenler, fakirlar....vs.

KİŞİLER ARASI ÇEKİCİLİĞİN ETKENLERİ: Fiziksel yakınlık, tanışıklık, benzerlik ve şahsi özelliklerdir.

Fiziksel Yakınlık: İnsanların arkadaş olma ihtimallarının temel bir belirleyicisi, birbirinden ne kadar uzakta yaşadıklarıdır.

Tanışıklık: Deneysel araştırmalar; sık gördüğümüz insanları daha fazla sevdiğimizi göstermektedir. Sık görme sevgiyi artırmaktadır.

Benzerlik: Tutum, kanaat, ilgi, dşayet vb. bakımdan kendimize benzeyen insanları sevme olasılığı yüksektir.

Olumlu Kişisel Özellikler: • Cana yakınlık:, • Yetenek:

Fiziksel Özellikler: Öteki her şey eşit olduğunda, fiziksel olarak çekici bulduğumuz insanlara daha bir yakınlık duyar ve severiz. Bunun bir sebebi, çekici insanların öteki özelliklerinin de iyi olacağı kalıp yargısıdır. “İçinin hoşliği yüzüne vurmuş” deyimi.

CİNSİYET ROLLERİ VE ÇEKİCİLİK: Cinsiyet, kadınla erkeğin anatomi ve üreme hakkında fonksiyonlerine göre yapılan ayrımdır. İnsanın davranışlarına bağlı ayrım ise “toplumsal cinsiyet” (gender) olarak ifade edilmektedir. Çekicilik, bir insanın cinsiyet olarak kadın mı erkek mi olmasından çok; toplumsal rollerini yerine getirirken kadınsı bir izlenim mi, yoksa erkeksi bir izlenim mi verdiklerine bağlıdır.

Çekicilik algılayanın bakışına bağlı bir kavram olsa da; araştırmalarda ortaya çıkan genel sonuçlar şunlardır.

• Fiziksel özelliklerden çok cinsiyete makul rollerin karşı cins tarafından çekici algılandığını göstermiştir. Yani kadınlar kadınsı, erkekler erkeksi olduklarında daha çekici olmaktadırlar.

• Belirli görevlerde güçsüz -yetersiz olarak algılanan kadınların, güçlü -yeterli görünen kadınlardan daha kadınsı ve çekici algılandığı; buna karşılık sert, soğuk, zeki biçimindeki özelliklerle tanımlanan erkeklerin, bu özelliklere daha az sahip olan erkeklerden daha çekici algılandıkları belirlenmiştir.

• Kadınların bir yanda oldukça çekici olmaları teşvik edilirken, öte yanda bilişsel yeteneklerini fazla kullanmamaları, güçlü ve sert özelliklere, sahip olmamaları tercih edilmektedir.

-Sekreter, hemşire, tezgâhtar gibi yardımcı görevlerde çalışan kadınlar çekici olarak algılanırken, erkeksi olarak kaydedilmiş yöneticilik, işletmecilik türü görevlerde etkin olan kadınların daha az kadınsı ve çekici algılandıkları görülmüştür.

-Eşcinsel olarak tanımlanan bu insanlar hem kadınlar, hem de erkekler tarafından çekici algılanmamaktadırlar. Bu da kişilerin çekici olarak algılanmaları için toplumsal cinsiyetlerine makul davranmaları gerektiğini göstermiştir.

-Eş seçimi: kişilerin arkadaşlık ve aşk tercihleri incelendiğinde; erkekler fiziksel olarak çekici, iyi giyinen ve kadınlık rollerine makul kadınları hem daha çekici bulmakta, hem de arkadaş veya sevgili olarak tercih etmektedirler.

-Kadınların ise mali durumu iyi olan, ekonomik, toplumsal açıdan güçlü erkekleri diğerlerinden daha çekici buldukları saptanmıştır.

-Evlilik tercihlerine gelince; kadınlar fiziksel görünümü çok iyi olmayan, ancak iyi bir gelire ve yüksek eğitime sahip olan erkeklerle evlenmeyi yeğlemektedirler. Erkekler ise iş olarak kendinden daha düşük konumda olan, yani kazancı ve eğitim düzeyi kendinden düşük olan kadınlarla evlenmeyi tercih etmektedirler.

-Son olarak şu noktanın altını çizmekte fayda vardır: Konuy ile ilgili araştırmacılar; kişilerin esas olarak kadın - erkek ayrımcılığı yapmadığı, yalnız şahsi tercihleri söz konusu olduğunda, yukarıyada örneklendiği biçimde kadınsı erkeksi niteliklere dikkat ettikleri görüşünde birleşmektedirler. Sözün özü, çekiciliğe dair algılarda veya tercihlerde, cinsiyet rollerine dair beklentilere makul tutum ve davranış içinde olma etkili olmaktadır.

ÇEKİCİLİKLE İLGİLİ ARAŞTIRMA BULGULARI:

• Evlilik hesaba katıldığında; fiziksel çekicilik, flört dönemindeki çekicilik kadar önem arz etmektedir.

• Fiziksel çekicilik insanlara sorulduğunda ‘’bizim açımızdan karşımızdakinin duyarlı, sıcak, sevecen, entelektüel olması en önem verdiğimiz özelliğidir’’ cevabını vermişler. Fakat araştırmalara göre ‘’kişilerarası çekicilik ve cinsel çekicilikte ana belirleyici fiziksel çekiciliktir”.

-Hangi özelliklerin ve neyin bireyi çekici yaptığı konusu ile ilgili kültürler arası farklılıklar bulunmaktadır.

• İnsanlar yüzlerinde bir gülümseme olduğu zaman daha çekici algılanmaktadırlar.

• Cinsiyet rolüne dair beklentiler algılanan çekicilik üzerinde etkili bir etkendür.

• Kişililerin isimleri fiziksel çekiciliğin algılanmasında bir etkiye sahiptir.

• 1980’lerde yapılan bir çalışma, erkeklerin uzun süreli ilişkiye girmeyi planladıkları kadınlarda daha fazla fiziksel bir takım özellikler aradıklarını; buna karşın kadınların ise daha fazla dürüstlük, atılganlık özelliklerine sahip, en uygun sahibi olan, ne istediğini bilen erkekleri tercih ettiklerini ortaya koymuştur.

• Erkeğin ‘’genç kadın’’a olan ilgisi evrenseldir. Endüstri ve endüstri - öncesi toplumlarda ve hatta yazı öncesi toplumlarda dahi bu etki gözlenmektedir.

• İnsanlar çekicilik açısından kendilerine benzer insanlarla Romantik ilişkilere girmektedirler.

• İnsanlar kendileriyle benzer tutumlara sahip olanlar tarafından daha çekici algılanmaktadırlar.

AŞK VE TÜRLERİ:

Üçgen Aşk Teorisi: Robert Stenberg aşkın üç farklı birleşeninin olduğunu söylemiştir.

1. İçtenlik (yakınlık): Bir aşk ilişkisinde, kişiler arasındaki yakınlık ve bağlılık duyguları anlamına gelmektedir.

2. Tutku: Romantizme, fiziksel çekiciliğe ve cinsel beraberliğe yol açan dürtüleri içermektedir.

3. Karar / bağlılık: Bu neden, kısa ve uzun zamanlı olmak suretiyle iki farklı biçimde düşünülebilir. Kısa dönem, kişinin bir başka birinı sevdiği yönünde karar vermesini, uzun dönem ise ilişkisini sürdürmek için ilişkiye bağlanmasını içermektedir.

• Aşksızlık: Bu üç etmenden hiç birinin bulunmaması durumudur. Aşkı kapsamayan karşılıklı etkileşimlerin söz konusu olduğu kişiler arası ilişkilerdir.

• Hoşlanma (içtenlik): Aşkın sadece içtenlik unsursi bulunmaktadır.

• Yıldırım aşk (tutku): İlk görüşte aşktır. Romantik dairin içtenlik ve kararlılık unsursinin olmayıp tutku unsursinin olduğu türdür.

• Boş aşk (bağlılık): Bir kişinin bir diğer kişiyi sevdiğine karar vermesi ve bu aşkı devam ettirmesi yalnız dairin içtenlik ve tutku barındırmaması sonucu boş aşk ortaya çıkar.

• Romantik aşk (içtenlik ve tutku): Bu aşk türünde tutku ve içtenlik unsurları vardır. Romantik beğenmenin yanı sıra kişilerin birbirlerine karşı fiziksel ve diğer açılardan çekici gelmesi halinde oluşur.

• Arkadaşça aşk (içtenlik ve bağlılık): Burada içtenlik ve bağlılık unsurlarınin birleşimi söz konusudur. Uzun süreli, paylaşıma dayalı bir arkadaşlıktır. Tutku nedenu ilişkide pek söz konusu değildir.

• Aptalca aşk (tutku ve bağlılık): Tutku ve bağlılık unsurlarınin birleşiminden oluşmakta, yakınlık unsursi bulunmamaktadır. Filmlerde gördüğümüz; tanışan çiftin iki hafta sonra nişanlanıp sonraki ay evlenmesini buna örnek verebiliriz.

• Kusursuz aşk (içtenlik, tutku ve bağlılık): Tutku, yakınlık, kararlılık, bağımlılık unsurlarınin üçünün birden bulunduğu yakın ilişki türüdür. Birçok kişinin istekladığı aşk türüdür. Bu tür aşkı yaşamak zahmetlidir, yalnız bu türü elde tutmak onu yaşamaktan daha zahmetlidir.

Kıskançlık: Ortak (sevilen kişi) ile rakip arasında bir ilişki potansiyeli hissedildiğinde ortaya çıkmaktadır.

Aşk Davranışları

1. Seni seviyorum demek ya da diğer sözel sevgi ifadeleri.

2. Sarılmak ve öpmek gibi sevginin fiziksel ifadeleri.

3. Sözel olarak kendini ortaya koyma.

4. Sevgilinin yanısıra iken mutluluk, rahatlama gibi duyguların sözsüz iletişimi.

5. Hediye verme, veya sevgiliye yardım için bir şeyler yapma gibi aşkın gereç göstergeleri.

6. Sevgiliye gösterilen güzelgörüde arzulilik ve ilişkiyi sürdürmek için özveri.



Aşk ve sevgi: Aşk, tutkunun, cinsel duyguların, acı ve hazsın, hırs ve güvenin, diğerlarını da düşünme ve kıskançlığın aynı anda var olduğu bir duygusal ruh halidir. Sevgi ise bir insana sıkı sıkıya bağlı olma duygusu olarak bilinir.

Aşkı ateşleyen psikolojik olguların çeşitli kaynakları: Cinsel isteklar, Reddedilme korkusu, birisini tanımanın heyecanı ve çevreden olası müdahalelerin yarattığı gerginlik vb. bunların bütünü aşktaki güçlü duyguların faktörleri olabilmektedir.

YETİŞKİNLERDE ROMANTİK BAĞLANMA:

• Güvenli bağlanma: Eşlerine basitçe yaklaşabilirler ve onlara bağlı olmaktan da mutludlinkar.

• Kaygılı/kararsız bağlanma: Çoğunlukla eşlerine, onların olmasından daha çok yakınlaşma gereksinimi içindedirler. Bununla beraber, eşlerini de kendilerine yeteri kadar yakın olmamakla suçlarlar. Terk edilme korkusu, bu bağlanma stilinin en belirgin özelliklerindendir.

• Kaçınan bağlanma: Eşlerine güven duymazlar, insanların kendilerine bağlanmış olduğu duygusu gerginlik yaratır, ilişkilerde oldukça sınırlı oranda yatırım yaparlar, eşleriyle cinsel ilişki sırasında diğerlarını düşlerler; ilaveten bir aşk yaşantısı olmadan cinsel ilişkiye girme eğilimi de yüksektir.

• Bebeklerdeki bağlanma ile Romantik bağlanmanın benzerlikleri: Bebek - ebeveyn ilişkisi ile Romantik ilişki süreçleri benzerlikler göstermiştir. Bir çocuğun, bağlanma figürü yanısıra olduğunda ve gereksinimlerine duyarlılık gösterdiğinde kendisini güvende hissetmesi gibi; erişkinler de eşleriyle beraber olduklarında ve gereksinimlerine yönelik doyum sağladıklarında kendilerini güvende ve rahat hissederler.

• Bebeklerdeki bağlanma ile Romantik bağlanmanın farkları: Bebek ile bkesintisizsı arasındaki bağ tek yönlüdür, bebek gereksinimlerinin giderilmesi için rahatlık arar, bkesintisiz da bu isteğe duyarlılık gösterir. Yetişkin Romantik ilişkilerindeki bağlanma ise, karşılıklıdır;

Eşler hem bakım alan hem de bakım veren konumundadır. Bir diğer fark, erişkin bağlanmaları genelde yaş olarak aynı veya yakın olanlar arasında geçekleşmektedir. Bir diğer fark da, erişkin bağlanma süreci cinsel ilişkide bulunma ve ortak amaçlara sahip olma gibi etmenleri de içine almaktadır.

ROMANTİK AŞKA İLİŞKİN ÖTEKİ KURAMSAL YAKLAŞIMLAR:

İki- Etmen teoriı: Bu teoria göre herhangi bir heyecansal yaşantı; yoğun fizyolojik uyarılma ve makul bilişsel adlandırmadan oluşmaktadır. Bu durumda Romantik aşk, yoğun uyarılma ve “bu aşk olmalı” “benim için yaratılmış” gibi adlandırmalardan oluşmalıdır. Buna bağlı olarak, cinsel doyum, heyecan ve doyum gereksinimi gibi olumlu duygusal yaşantıların uyarılmayı arttırdığı ve böylelikle “âşık olma” duygusunu yükselttiği düşünülmektedir.

Tamamlayıcılık teoriı: Kişi ulaşmak istediği yalnız ulaşamadığı veya başaramadığı özelliklere sahip diğer cinsten birine rastladığında âşık olmaktadır. Birey tek başınayken ya da benzer biriyle ulaşamayacağı üstünlükleri vadeden, kendisinden farklı kimselere ilgi duymaktadır.

Romantik İlişkilerin Sürdürülmesi:

• Yatırım Modeli: Yatırım modeli ilişkilerin iki önemli özelliği olan doyum ve bağlanım arasında bir ayırım yapmaktadır. Doyum, bireyin ilişkiye yüklediği çekicilik veya olumlu duygulardır. Bağlanım ise bir ilişkiyi sürdürme ve ilişkiye bağlı olma eğilimidir. Yatırım modelinin temel amacı devam eden ilişkilerden elde edilen doyumun derecesini ilgi ve süreklilik açısından kestirebilmektedir. Bir birey kendisine fazla doyum sağlamayan bir ilişkiyi bağımlılığın yüksek olması sebebiyle sürdürebilmektedir. Bir ilişki doyuma ulaştırıcı olduğu ölçüde bağlanım da güçlü olmaktadır. Bireyler ilişkileriy ile ilgili zayıf seçeneklere sahip oldukları sürece bağlanımı daha çok hissetmektedirler. Bireyin ilişkisine bağlanımı ilişkiye yatırımları oranında büyümektedir.















ÜNİTE 07 : Özgeci Davranış

Özgeci davranış: Herhangi bir ödül beklentisi olmadan, birisine isteyerek yardım etmedir. Karşılıksız olmak koşuluyla yapılan her yardım ve iyilik özgecidir.

ÖZGECİ DAVRANIŞ KURAMLARI :

Evrimsel Yaklaşım: Bu bakışa göre özgecilik DNA’nın kalıtımla aktarılması biçimindeki bencil biyolojik amaca hizmet etmektedir.

Evrimsel yaklaşımdan yola çıkarak şu kestirimlerde bulunulabilir.

• Hayvanlar genetik olarak ilk önce kendilerine en yakın olanlara yardım etmelidirler. Sözgelimi kendi aile üyelerine yardımcı olma eğilimi, akrabalar veya yabancılardan daha yüksek olması gereklidir.

• Ebeveynler sağlıklı yavrularına, yaşama şansı düşük olanlardan daha özgeci davranmalıdırlar.

• Anneler yavrularına, genelde babalardan daha fazla yardımcı olması gereklidirlar. Çünkü dişilerle kıykatiyenndığında, erkekler daha fazla yavrunun babası olabilme gizil gücüne sahiptirler. Erkeğin birçok dişiyi dölleyebilme gücüne karşılık; dişilerin yaşamları boyunca genlerini aktaracağı yavru sayısı doğurduklarıyla sınırlıdır. O nedenle dişi doğurduğu yavrusunun hayatta kalması için onlara yardım etmek halindedır.

Kültürel Yaklaşım: Kültürel yaklaşıma göre toplumlar; gelişim süreci içerisinde insan ve toplum için iyi olan çeşitli beceri, inanç, tutum ve davranışlar geliştirmişlerdir. Yine zaman içerisinde iyi olan tutum ve davranışlar toplumsal normların bir parçası haline gelmiştir.

Üç toplumsal norm yardım etme davranışıy ile ilgilidir: Toplumsal sorumluluk, karşılıklılık ve toplumsal adalet. Aşağıda kısaca açıklanan bu üç norm bütün milletlerda geçerlidir.

1-Toplumsal sorumluluk: Bu kural, yaşamak için bize muhtaç olanlara yardım etmemizi söyler.

2-Karşılıklılık: Bu kural, yardım aldığımız insanlara bizim de yardım etmemizi söyler.

3-Toplumsal adalet: Özgeci ve olumlu sosyal davranışı etkileyen bir diğer faktör adalet ve toplumsal eşitlik duygusudur. Bu ilkeye göre, bir işe yaptıkları katkı eşit olan insanların aldıkları ödüler de eşit olması gereklidir. Eşitlik duygusu, bir başka birina iyilik yapma sonucunda da görülebilir.

Öğrenme Yaklaşımı: Özgeci davranışı öğrenme ile açıklayan yaklaşım, yardım etmenin toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenildiğini -öğretildiğini varsaymaktadır. Bu yaklaşım “koşullu öğrenme” teorilerını esas almaktadır. Buna göre birey, bir davranışı yaptı diye veya yapmadı diye ödül aldığında, en azından cezalandırılmadığında o davranışı benimser.

Yükleme Kuramı ve Özgeci Davranış: Sosyal algı ünitesinde açıklanan ve insanların hem kendilerinin, hem de diğerlarının davranışlarını açıklayan yükleme teoriı da özgeci davranışı açıklamada kullanmak mümkün. Bu teoria göre insanın başına gelenler onun kontrolü dışındaysa, ona yardım etme olasılığı artmaktadır. Birey kendi ihmali, tembelliği vb. Nedenlerle mağdur duruma düşmüşse, ona kızgınlık duyulmakta, yardımda arzusiz davranılmaktadır. “Kendi düşen ağlamaz” özdeyişi bu tutumu özetlemektedir.

ÖZGECİ DAVRANIfi KARAR BASAMAKLARI: Yardım etme davranışı, yapılacak yardımın özelliğine göre hiç düşünmeden veya enine boyuna düşünülerek belli aşamalardan geçilerek yapılır.

Birinci basamak: Özgeci davranışta bulunmak için; ilk önce yardım etmeyi gerektiren bir problemin algılanması gerekir. Bu algılamanın sonunda, yardımın gerekli olup olmadığı kararı verilir.

Shotland ve Huston’a göre, bir olayın yardım gerektirip gerektirmediğine karar verirken beş göstergenin varlığına bakılmaktadır.

• Olayın aniden ve beklenmedik olması.

• Kurbana zarar verecek açık bir tehdit durumunun olması.

• Müdahale edilmediği takdirde kurbanın göreceği zararın daha da artacak olması.

• Kurbanın çaresizliği ve yardıma ihtiyacının belirgin olması.

• Sonuç verecek bir müdahalenin mümkün olması.



İkinci basamak: Yardım gerekir kararından sonraki adım, “şahsi sorumluluk almadır”.

Üçüncü basamak: Yapılacak yardımın getiri ve gdolayısünün ne olacağını düşünmektir. “Atılan taş ürkütülen kurbağaya dşayet mi?”

Dördüncü basamak: Yardım etme kararı sürecinin son basamağı, “yardımın şekline karar verme ve harekete geçmedir”.

İNSANLARDAKİ ÖZGECİ DAVRANIŞ FARKLILIKLARI:

Duygu Durumu ve Özgeci Davranış: İnsanın kendisini keyişi, mutlu, neşeli hissettiğinde diğerlarına yardım etmeye daha arzuli olduğunu, pek çoğumuz bizzat yaşamışızdır. Olumlu duygu durumu ile yardım etme arasındaki dairin varlığı araştırmalarla net olarak kanıtlanmıştır.

Yardım Etme Güdüleri: Empati ve Kötü Hissetme: Kötü hissetme: Başkalarının yaşadığı olumsuzluklara verilen duygusal bir reaksiyondir. Yine kötü hissetme insanı, kendi rahatsızlığını azaltmaya güdüler. Bunu da zor haldeki insana yardımcı olurek yaparız. Bazı insanlar çevresindeki olumsuzlukları göz ardı ederek, oradan uzaklaşarak da kendisini iyi hissetmesini sağlayabilir. Empati de ise karşıdakini anlamaya çalışmak esastır; duygudaşlık ve şefkate yol açar ve bizi yardım etmeye güdüler.

YARDIM ETME BİÇİMLERİ

1-Başkalarının Varlığı: Araştırmalar, diğerlarının olması halinde yardım etme davranışının azaldığını ortaya koymuştur. Bu durum için getirilen açıklamalardan birisi, yardım gerektiren ortamda diğerlarının da olmasının “sorumluluk dağınık hale gelmesi” na yol açtığıdur. Araştırmalar bir grupta lider konumunda olanın, kurbana yardım etmeye daha eğilimli olduğunu göstermektedir. Tanıkların etkisiy ile ilgili üçüncü bir yorum, “değerlendiriliyor olma kaygısı” olabilmektedir. Birileri bizi seyrediyorsa, yanlış yapma veya başaramama korkusu biz harekete geçmeden alıkoyabilir.

2-Çevresel Koşullar: Arabası arıza yapmış bir şahsa yardım etme olasılığı hava güneşli veya yağmlinku olduğunda mı daha yüksektir? Şehirler arası bir yolda mı yoksa kent içinde mi?

3-Zaman Baskısı: İnsanlar geç kalmamak, bir toplantıya, bir randevuya yetişmek gibi zaman baskısı altında olduklarında yardım etme davranışı azalmaktadır.



























ÜNİTE 08: Saldırganlık



Saldırganlık: Diğer şahsa fiziksel ve psikolojik olarak zarar vermeyi veya incitmeyi amaçlayan davranıştır Bütün zarar verme veya incitme eylemleri değil, yalnızca zarar verme veya incitme niyeti ile yapılanlar saldırganlık olarak görülmektedir.

Şiddet: Diğer şahsa fiziksel olarak zarar vermeyi amaçlayan davranıştır.

Pasif Saldırganlık: Diğer şahsa zarar vermeyi veya onu incitmeyi amaçlayan faaliyetsizlik halidir.

Araçsal Saldırganlık: Kişi tarafından dşayetli görülen bir amaca ulaşmak için gösterilen saldırganlıktır. Büyük bir mirasa konmak için kişinin akrabasını öldürmesi, profesyonel bir boksörün rakibine vurması, bir hırsızın girdiği evin sahibine vurması veya futbolda rakip oyuncunun gol atmasını önleme araçsal saldırganlık örnekleridir.

Düşmanca Saldırganlık: Amacı diğer şahsa zarar verme veya onu incitmek olan saldırganlıktır.

Özgeci Saldırganlık: Toplumsal normlara makul olarak görülen ve toplum tarafından onaylanan saldırganlıktır.

Antisosyal Saldırganlık: Toplumsal normları çiğneyen ve toplumca onaylanmayan saldırganlıktır.

İzin Verilmiş Saldırganlık: Toplum kurallarının sınırları içinde olan ve açık bir onay verilmese de toplum tarafından meşru olarak algılanan saldırganlıktır.

SALDIRGANLIĞIN KÖKENLERİ: Bilim insanları, filozoflar ve diğer bütün düşünürler saldırganlığın doğuştan gelen içgüdüsel bir davranış mı, yoksa öğrenilmiş bir davranış mı olduğu konusu ile ilgili tam bir görüş birliğine varamamışlardır. Özetle, saldırgan eylemin gerçekte gösterilip gösterilmeyeceği, doğuştan gelen yatkınlıklar, çeşitli öğrenilmiş ketleyici reaksiyonler ve sosyal ortamın özellikleri arasındaki komplike etkileşime bağlıdır

İçgüdüsel Yaklaşımlar: Saldırganlık ile ilgili ilk teorik gelişme, saldırgan davranışı, insan ve hayvan doğasının doğuştan gelen, genetik kökenli bir içgüdünün dışa vurumu olarak gören anlayıştır. Freud’un psikanaliz kapsamında geliştirdiği bu teori, insanlarda çift bir içgüdü olduğunu savunur. Buna göre, bireyin davranışı, iki temel güç tarafından yönetilir: Yaşam içgüdüsü (eros) ve ölüm içgüdüsü (thanatos). Eros, kişileri haz aramaya ve arzularıni gerçekleştirmeye yönlendirirken, thanatos benlik yıkımına yöneltir. Bu iki içgüdü, kişinin içinde hiç bitmeyen bir psikolojik çatışma yaratır. Bu teoria göre, saldırganlık insan doğasının kaçınılmaz bir ögesidir ve bireyin denetimi dışındadır.

-Saldırganlığı hayvan davranışlarını gözlemleyerek inceleyen etologlar (hayvan davranışlarını doğal ortamlarında gözleyen araştırmacılar), saldırganlığın evrim süreci içinde önemli bir fonksiyonu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşıma göre, saldırgan davranış, türün en güçlü ve genetik olarak İdeallarının hayatta kalmasını sağlayarak, türlerin evrimsel gelişiminde ahenksal bir fonksiyon görmektedir.

-Organizmanın sürekli saldırgan enerjiyi biriktirdiğini varsayan bu görüşte, insanın psikolojisi hidrolik bir modele benzetilmiştir. Sürekli kaynayan bir kazanda biriken buhar, azar azar serbest bırakılmalıdır. Eğer buharın dışarı çıkmasını sağlayan emniyet sübabı devre dışı bırakılırsa, basınç çok artacak ve buhar kendi kendine ve daha şiddetli bir şekilde dışarıya çıkacaktır

-Etologlar saldırganlığı, ahenk sağlayıcı bir davranış olarak görürken, psikanalizciler saldırganlığı yıkıcı dürtülerin temsilcisi olarak görmektedirler.

-Sosyal olarak kabul edilebilir bir saldırganlık şekli olarak spor, bilhassa de müsabakacı sporlar bir emniyet sübabı olarak tavsiyelmiştir.

Sosyal Öğrenme Yaklaşımı: Sosyal öğrenme teoriına göre, saldırgan davranış ve diğer bütün davranışlar, öğrenilmiş davranışlardır.

-Sosyal Öğrenme Kuramı: Sosyal davranışların direkt pekiştirme ve model alma yoluyla öğrenildiğini öne süren teorik yaklaşımdır.

-Pekiştirme: Davranışı izleyen ve organizma üzerinde güzela gidici bir etki yaratarak, davranışın yeniden olma ihtimalini arttıran uyarıcıların verilmesidir.

Model Alarak Öğrenme: Dşayet verilen kişilerin davranışlarını gözlemleyerek öğrenmedir.

Model: Davranışının taklit edildiği ve makul davranış için rehber olarak alınan kişidir.

SALDIRGANLI⁄IN SOSYAL, DURUMSAL VE KİŞİSEL BELİRLEYİCİLERİ

Sosyal Belirleyiciler: Engellenme, Tahrik ve Medyada Şiddet

Engellenme: Engellenme, kişinin amaca yönelik davranışının dışsal olarak bloke edilmesidir.

Engellenme -Saldırganlık Modeli: Engellenmenin, saldırganlığın güçlü bir belirleyicisi olduğunu öne süren teorik yaklaşımdır. Engellenme -saldırganlık modelini ortaya atan araştırmacılar, ölüm içgüdüsünü veya saldırganlığa dair özgül, doğuştan gelen içgüdü kavramını reddetmişlerdir.

Tahrik: Saldırganlığın büyük ihtimalle en meşru görüldüğü durumlar, saldırgan davranışın tahrik sonucu göstermiş olduğu durumlardır. Saldırganlık sık sık fiziksel veya sözel tahrik sonucu ortaya çıkmaktadır.

Medyada Şiddet: Duyarsızlaştırma Etkisi: Uzun süre şiddeti izleme sonucunda, bireyin acı çeken insanlara karşı duyarsızlaşması ve eskiye oranla daha az duygusal reaksiyonler vermesidir.

Durumsal Belirleyiciler: Alkol ve Yüksek Sıcaklık

Alkol : Bilindiği üzere, alkollü içkiler saldırganlık da dahil olmak suretiyle toplum tarafından onaylanmayan davranışlar üzerindeki ketlemeleri gevşetmektedir.

Yüksek Sıcaklık: Genellikle sıcaklığın yüksek olduğu zaman insanların, havanın etkisiyle de daha basit öfkeye kapıldıkları ve saldırgan davrandıkları düşünülmektedir.

-Hem insanlarda hem de hayvanlarda kalabalığın saldırgan davranışı arttırdığı bulunmuştur. Genel olarak hava kirliliğinin de saldırganlıkta artışa neden olduğu bildirilmektedir.

Kişisel Belirleyiciler: Kişilik ve Cinsiyet Farklılıkları

Kişilik: A Tipi Kişilik: Yüksek düzeyde rekabetçilik, zaman içinde müsabaka ve düşmanlık içeren bir kişilik örüntüsüdür. Bunların tam tersi özellikler ise B tipi kişilik adı verilen davranış tarzını işaret etmektedir

Cinsiyet Farklılıkları: Araştırma sonuçları kısacası şu şekildedir

• Erkekler genel olarak kadınlardan hem daha çok saldırgan davranış göstermekte ancak hem de daha çok saldırganlığın hedefi olmaktadırlar. Ve cinsiyetler arasındaki bu farklılık ömür boyu sürmektedir.

• Saldırganlık açısından, erkekler tahrik söz konusu olmadığında kadınlardan daha çok saldırgan davranış göstermiştirler. Ancak tahrik varsa ve bu tahrik yoğunsa, kadınlar da erkekler kadar saldırgan davranış göstermiştirler.

• Saldırganlık açısından iki cinsiyet arasındaki farklılık, saldırganlığın tipine göre değişiklik göstermektedir. Araştırmalar sonucunda, erkeklerin direkt saldırganlığı (fiziksel saldırı, itme, hedefe bir şeyler atma vb.) kadınlara göre daha çok gösterdikleri bulunmuştur. Kadınlar ise, dolaylı saldırganlığı erkeklerden daha çok göstermiştirler. Dolaylı saldırganlık, hedef kişi ile ilgili çevreye söylentiler yayma, hedefin arkasından dedikodu yapma…

- Son olarak cinsiyetler arası bu farklılığın erken yaşlarda ortaya çıktığı ve farklı kültürlerde gözlendiği de belirtilmektedir.

SALDIRGANLIĞI AZALTMA

Arınma (Katarsis): Arınma: Uyarılmış (harekete geçmiş) psişik enerjinin harcanması ve sistemin yeniden psikolojik denge durumuna dönmesidir

-Örneğin, yaygın bir biçimde, futbol gibi birtakım rekabetçi sporlarla uğraşmanın saldırganlığı azaltmak için iyi bir yol olduğu düşünülmektedir. Araştırma sonuçları, hem rekabetçi sporlar yapmanın hem de bu tür sporları izlemenin, saldırganlığı azaltmadığını, aksine arttırdığını göstermektedir.

-Peki, saldırgan eylemlerimizi, öfkemizin kaynaklandığı şahsa yöneltirsek, sonraki saldırgan davranışlarımızda bir azalma olur mu? Laboratuvar deneyleri de gerçek yaşamda yapılan gözlemler de bu tür durumlarda saldırganlığın azalma yerine arttığını göstermektedir. Sonuç olarak arınma (katarsis) kavramı, araştırmalar tarafından desteklenmemiştir.

Cezalandırma: Saldırganlığı kontrol altına alma veya azaltma yollarından bir diğeri, saldırgan davranış göstereni cezalandırmaktır. Saldırgan oldukları için sıklıkla cezalandırılan, çoğunlukla da fiziksel tekniklerle cezalandırılan çocukların, uzun vadede daha saldırgan hale geldikleri ileri sürülmektedir. Bu çocukların, erişkin olduklarında bilhassa eşlerine kötü muamelede bulunma ihtimallarının yüksek olduğu belirtilmektedir.

Sosyal Beceri Eğitimi: Pek çok insanın saldırgan davranış göstermesinin altında yatan en önemli unsurlardan biri, temel sosyal becerilere sahip olmamasıdır.
 
Üst