AÖF DERS NOTLARINA HOŞ GELDİN!

Ders notlarına erişmek için lütfen ücretsiz kayıt olunuz.

Ücretsiz Kayıt ol!

FİNAL Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik Final Ders Notu

Administrator
Yönetici
Mesajlar
255
Tepkime puanı
24
Puanları
18
TOPLUMSAL TABAKALAŞMA VE EŞİTSİZLİK

Ünite 6: Vatandaşlık, Eşitsizlik ve Toplumsal Tabakalaşma



*VATANDAŞLIK, genel olarak bir siyasal ve coğrafi topluluğa bir üyelik biçimi olarak tanımlanmaktadır. Modern anlamda vatandaşlık yasal olarak üyelerin haklarının ve sorumluluklarının inşa edildiği ve ulus devletle onun üyeleri arasındaki ilişkileri tanımlayan normatif beklentiler seti ve bu beklentilerin hayata geçmesi durumudur.

* Vatandaşlığın üç kurucu unsuru göze çarpmaktadır: • Yasal statü ve haklar, • Topluma siyasal veya diğer katılım biçimleri ve • Ait olma duygusu.

*Antik Yunan’da vatandaşlık, kadınları, köleleri ve yabancıları dışarıda bırakmakla birlikte, hür ve servet sahibi erkeklerin kamusal yaşama sırası geldiğinde yöneten ve yönetilen olarak katılması anlamına gelmekteydi.

*Modern vatandaşlığın ortaya çıkışındaki esas itici güç Fransız Devrimi’dir.

*Vatandaşlık ilk kez Solon Kanunları ile tarih sahnesine çıkar.

*Ulus-devlete dayalı modern vatandaşlığın temel amaçlarından biri, soya veya kabileye dayalı bağlılıkları, birey esaslı vatandaşlığa dönüştürmektir.

*Modern vatandaşlık, öncelikle, hukuki anlamda bireyin devletle olan ilişkisini belirleyen bir mensubiyet statüsü olarak ele alınmaktadır ve bu anlayış vatandaşlığın toplumsal içeriğini görmezden gelmektedir.

*Modern demokratik devletlerde vatandaşlığın ikili bir yapısı vardır: • Birincisi, siyasal topluluğun kendi kendini yönetmesine bireyin dâhil edilmesini işaret etmektedir. • İkincisi, vatandaşlık, hem kültürel pratiklerle hem de teritoryal sınırla tanımlanan özel bir ulusal gruba ait olmak anlamına gelmektedir.

*Kant’ın yazılarında aktif yurttaş, halkın yasa koyma iradesini dile getiren, halkın birleşmiş iradesinin bir unsurudur.

*Marshall’a göre, medeni, siyasi ve toplumsal haklar vatandaşlığın üç boyutunu oluşturur: • Vatandaşlığın medeni/kişisel (civil) boyutu, kişi haklarıyla ilgilidir ve hukuk devletinin kurumlarında somutlanmıştır. • Vatandaşlığın siyasi katılım haklarıyla ilgili olan ‘siyasi’ boyutu ise temsili kurumlar hâlinde somutlanır. • 20. yüzyılda refah devletinde gelişen sosyal haklar, (sosyal güvenlik, sağlık, eğitim vb.) toplumsal uygarlığa tam olarak katılmak ve var olan yaşam standartlarına uygun yaşamak ilkesi etrafında vatandaşlığın “toplumsal” boyutunu oluşturmuştur.



*Lister (1998) şu iki formülasyon arasında ayrım yapmayı önermektedir: • Vatandaş olmak ve • Vatandaş olarak eylemek.

-Vatandaş olmak sosyolojik manada sosyal ve siyasal katılım ve özne olmak için gerekli hakların kullanılması anlamındadır.

-Vatandaş olarak eylemek veya davranmak ise bu statünün tam kapasite ile kullanılmasına işaret etmektedir



*Refah devleti bağlamında genişleyen vatandaşlık ile liberal demokrasinin birbirleriyle çelişkilerini ön plana alarak evrimsel bir yaklaşımla kuramsallaştıran, T. H. Marshall olmuştur.

*Göçmenler göç ettikleri toplumda hiçbir zaman kabul görmeyeceklerine inanırlarsa vatandaşlığın resmî söyleminden kopuş yaşarlar ve kendilerini ayrı bir siyasal topluluğa ait hissederler veya onunla özdeşleşirler. Mesela, göçmenliğin statüsünü ulus-aşırılaşmanın (transnationalism) ışığında anlamaya çalışan Glick-Schiller and Fouron (2001) bu durumu, “uzaktan milliyetçilik” (long distance nationalism) olarak adlandırmaktadır.

*Ulus-devlet içinde vatandaşların hiyerarşisi şöyle sıralanabilir • Tam vatandaşlar, • İkamet edenler ve misafir işçiler, • Sığınmacılar ve mülteciler, • Kaçak göçmenler, • Yerli insanlar, • Kadınlar













KISA NOTLAR



*Vatandaşlığın üç temel unsuru Statü – Katılım – Mensubiyet dir

*Antik Yunan’da yurttaş olabilmenin koşulu özgür, servet sahibi ve erkek olmaktı

*Modern vatandaşlık fikri Jean-Jacques Rousseau – Fransız Devrimi yle ortaya çıkmıştır.

*Marshall’a göre 18. yy’dan 20. yy’a evrim geçiren vatandaşlık haklarının sıralaması Medeni – Siyasal – Sosyal

*“Tabakalı Vatandaşlık” tezinin sahibi David Lockwood dır

*Vatandaşlığın liberal tanımı, Nira YuvalDavis’in de bütün vatandaşları esas olarak benzer görür ve sınıf, etnisite, cinsiyet vd. farklılıklarını ve eşitsizlikleri dikkate almaz.

*Bireylere hukuki ve siyasal hakların verilmesi ve bu kavramların vatandaşlık tanımına içerilmeleri ancak 19. Yüzyıl sonundan itibaren gerçekleşmiştir

*Marshall’ın vatandaşlık kuramına yaptığı en büyük katkı ; Siyasal eşitlikle ekonomik eşitsizlik arasındaki gerilimin sosyal devletle giderilebileceğini öngörmesidir.

*Vatandaşlığın İngiltere örneğini izleyerek evrimci bir bakış açısıyla medeni haklardan sosyal haklara doğru geliştiğini iddia eden kuramcı Marshall dır.

*Bir kişinin yasal statüsünü gösteren vatandaşlık ile bu toplumsal üyelikten doğan hakların kullanılması veya uygulanması anlamına gelen vatandaşlık ayrımını anlatan ikili Resmi ve Gerçek Vatandaşlık tır

*Vatandaşlık pratiği, ulusal siyasi toplulukların sınırlarıyla çevrili olmalıdır. Ulus-aşkı ya da küresel vatandaşlık biçimleri yaratmak hevesinde olanların sahici bir vatandaşlık için gerekli şartları anlamaktan uzak olduğunu düşünen David Miller dir



*Bir siyasal topluluğun aynı zamanda kültür, dil, âdetler ve karakter bakımından türdeş özellikler göstermesi gerekliliğine işaret eden kavram Ulusallık tır

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA VE EŞİTSİZLİK

Ünite 7: Toplumsal Eşitsizlikler, Sınıf ve Yoksulluk



*Toplumsal sınıf ;Daha çok kapitalist sistemin ve piyasa ekonomisinin neden olduğu sınıfsal eşitsizlikler olarak tanımlanmaktadır.

*Yoksulluğun ürerim ilişkilerinden tüketim ilişkilerine kaymasıyla toplumsal dışlanma, toplumsal sınıf perspektifinin yerine geçmiştir

*Yoksulluğu toplumsal eşitsizlikler içinden anlaşılmasını sağlayan yaklaşımlar şöyle sıralanabilir: • Ölçmeye çalışan yaklaşım, • Görece yoksulluk kavramına uygun olarak yoksulluk ve toplumsal sınıf ilişkisini ele alan yaklaşım, • Yoksulluğun toplumsal sistemin ve yapının doğasının sonucu olması yaklaşımı (Marksist)

*Ölçme yaklaşımına göre yoksulluk; Mutlak yoksulluk kavramına uygun bir biçimde yoksulluk ve eşitsizlik ilişkisini iş ve iş süreçlerindeki konum, işsizlik, gelir yetersizliği, gelir dağılımı içindeki konumu, barınma, alt yapı ve beslenme olanaklarına insanca yaşam koşullarında erişememe krıterleriyle açıklar

* Görece yoksulluk kavramına uygun olarak ele alınan yaklaşım yoksulluğun kişilerin benliğinde yarattığı olumsuz etkileri kişilerin benliğinin tüketim süreçlerindeki dışlanmışlıktan nasıl etkilendiğini; kültürel olarak yoksulluğa verilen anlamları; yoksullukla baş etme stratejilerini, yoksulluk kültürünü geliştirdikleri ve bu kültürel varoluşun yoksulluğu yeniden ürettiği düşüncesini ele alır

*Marksist yaklaşıma göre yoksulluk, sistemi ve yapının doğasının bir sonucudur. Sermayenin emeğin üretkenliğini sürekli arttırma eğilimi ve isteği yoksulluğa neden olmaktadır

*Sermayenin emek piyasası dışında oluşturduğu yedek işgücü ordusunun iki boyutu vardır: • Mutlak artık nüfus, • Görece artık nüfus.

*Mutlak artık nüfus ; Geleneksel üretim tarzlarının daha etkili ve makineye dayalı teknolojilerle yer değiştirdiği ve dönüştürüldüğü ekonomilerde ortaya çıkar.

*Görece artık nüfus ; Olgunlaşmış ve gelişmiş kapitalist yapılarda, makinenin ve yüksek teknolojinin giderek daha çok üretim sürecini belirlediği ve emeğin işbirliğini bozduğu ekonomilerde ortaya çıkar.

*İnsani Gelişme Endeksi ; Bu ölçüm, çocuklarda beslenme oranları, çocuklarda ölüm oranları, toplumsal cinsiyet bazında gelişmeler, kaliteli suya erişim oranları ve benzeri insani gelişmeye ilişkin ölçütleri ele almaktadır.

*Rowntree tarafından yoksulluk sınırı şöyle hesaplanmıştır. İki yetişkin ve üç çocuktan oluşan bir aile için standart diyeti sağlayacak minimum haftalık geliri hesaplamıştır. Daha sonra minimum barınma ve giyim gereksinimleri de eklemiştir.

*Rowntree’ye göre yoksulluk sınırının bir ileriki aşaması açlık sınırıdır.

*Açlık sınırı,
ailenin standart diyeti bile karşılayacak durumda olmamasıdır.

*Kalori miktarından ziyade yiyeceklerin besin değerini hesaplayan yoksulluk literatürde mutlak yoksulluk olarak tanımlanmaktadır

*Göreceli yoksulluk; Bir toplumda geçerli ve geleneksel olarak o toplumda belli bir zamanda toplum üyeleri tarafından kabul edilmiş yaşam standardına göreceli olarak belirlenir.

*Yoksulluk sınırı ölçümlerinde en çok kullanılan ölçüt, günlük 1 dolar ve altında geçinen kişilerdir. Yoksulluk sınırı ve oranı Türkiye’de ilk kez 2002 Hanehalkı Bütçe Anketi ile açıklanmıştır.

*Türkiye’ye ilişkin çarpıcı tespitler şunlardır: • Kırsal yerlerde yaşayanların yoksulluk riski, kentlerde yaşayanlardan fazladır. • Hanehalkı büyüklüğü arttıkça yoksulluk riski artmaktadır. • Eğitim durumu yükseldikçe yoksul olma riski azalmaktadır.

*Yoksulluğun fiziksel yaşamı zorlamasının yanında; • Yoksunluk ve • Yalıtılmışlık da yoksulluğun ayırt edici özelliklerindendir.

*Yoksulluğun tanımlanmasında önemli referans noktası yurttaşlık haklarıdır ve bu haklar Marshall tarafından şekillendirilmiştir.

* Yurttaşlık hakları; • Sivil, • Siyasi ve • Sosyal haklar şeklinde kategorize edilebilir.

*Sivil haklar; kişilerin konuşma, düşünme ve inanç, hukuktan yararlanma, mülkiyet haklarına sahip olma ve antlaşmalar yapabilme özgürlüklerini tanımlar.

*Siyasi haklar; siyasi erk’e katılma, seçme-seçilme haklarını ifade eder.

*Siyasal haklardaki kazanımlar 19. yüzyılda herkese eşit oy hakkı ilkesinin yasal olarak kabul edilmesiyle gerçekleşmiştir

*Sosyal haklar; refah devletiyle gündeme gelen, ulusal düzeyde zorunlu eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerin herkese eşit olarak ulaştırılması yanında toplumda geçerli olan standartlara uygun medeni ve kaliteli bir yaşam hakkının kuşaklarca aktarılmasını ifade eder.

*Bir toplum üyelerinin o toplumdaki eşitsizlikler içindeki konumları; • Toplumsal işbölümü, üretim süreçleri ve üretim ilişkileri içindeki konumları; • Siyaset içindeki konumları; • Toplumsal yapı ve kültürel oluşumlar içindeki aile ilişkileri, komşuluk, arkadaşlık, dayanışma biçimleri, inanç sistemleri deneyimleri ile • O toplumdaki haklar ve sorumluluklar sistemi içinde belirlenir

*Refah devleti; II. Dünya Savaşı’nın ardından 1970’lerin sonuna kadar benimsenen daha çok sosyal güvenlik mekanizmalarına dayanan politikalar demetidir.

*1990’larla birlikte neoliberal ve piyasa yanlısı yeni stratejiler belirlenmiştir. Devlet, piyasanın yeni kurumsal düzenlemesinde etkin bir işleyiş için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeleri yapacak ancak piyasanın işleyişine karışmayacaktır.

*Yönetişim kavramı ile Devlet, piyasa ve sivil toplum kuruluşları arasında bir tür koordinasyon görevi üstlenecektir.

*Muhafazakar bakış açısına sahip Lewis, yoksulluğu şöyle anlatmaktadır: Bu ailelerin yoksulluğu bir kader olarak gördüklerini, bunu kabullendiklerini, geleceğe yönelik bir planlama yapmadıklarını öngörmekte ve bu ailenin çocuklarının da yoksulluk kültürünü yeniden ürettiğine dair düşüncelerini anlatmaktadır

*Çalışan yoksul ;Ücretli işe katılmış olmak ancak yoksulluktan kurtulamamış olmaktır.

*Bauman’a göre yoksulluk ;Sadece yokluk ve bedensel tehlike anlamında değildir aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir durumdur.

*Tüketim toplumu, zevk ve haz üzerinden toplumsallığı tanımlar.

*Bauman’ın vurguladığı yeni yoksulluk anlayışı :Yeni yoksulluk, tüketim toplumunda toplumda yaygın kabul gören ve gösterisel biçimde tüketemeyenin yoksulluğu olarak tanımlanmaktadır.

*Yoksulluk, 1990’da Dünya Bankası raporunda; Yoksulluğun tamamen kaldırılamayacağı, hafifletilebileceği ve hafifletebilmenin yollarının aranacağı bir tanımlama yapılmaya başlanmıştır.



KISA NOTLAR

*Şenses’e göre yoksulluğun nedenleri incelenirken; I. Büyüme-gelir dağılımı ve yoksulluk II. Demografik unsurlar III. İşgücü piyasaları IV. Dışsal etmenler V. Yapısal uyum programları ve kısa dönem devreden hareketler ve kamu harcamaları VI. Siyasal/sosyolojik unsurlar bakılır.

*Kadınların oy kullanma hakkının kazanılması Almanya için 1918, Amerika için 1920, İngiltere için 1928, Fransa için 1944, Türkiye için ise 1934’tür.

*Nüfusta eğitimsiz, kötü niyetli, çalışmak istemeyen ve bağımlı kişilerin artması ile yoksulluk da artar diyen kişi Malthus’tur.

*Tüketim ve yoksulluk arasındaki ilişkiyi içinde yaşadığımız toplumsal yapıda katı modernlikten daha esnek ve değişken bir moderniteye geçiş olarak ifade eden kişi Z. Bauman’ dır.

*O. Lewis, En alta düşen yoksulun yoksulluktan kendi başına çıkamayacağını, ancak yoksulluğun daha da nesiller boyu kronikleşerek devam edeceğini vurgular.

*Yoksulluk sınırı ilk olarak Rowntree tarafından, yaş ve cinsiyet farkına göre, tıbbi ölçütlerle hesaplanan, minimum kalori ihtiyacını karşılamak için gerekli besinler “standart diyeti” olarak oluşturulmuştur.

*Bazı insanların, kendi özellikleri, doğal koşullar veya savaş gibi insan eliyle yaratılan sorunlar nedeniyle, geçimlerini sağlamakta, hatta karınlarını doyurmakta güçlük çekmeleriyle ilgili bir olgu olan kavram YOKSULLUKtur.

*Yoksulluk ilk kez 18. yüzyılda İngiltere’de çıkarılan “yoksulluk yasaları” (Poor Laws) ile bir toplumsal sorun olarak gündeme gelmiş ve hep bireylerin var olma/yaşamın sürdürebilme sorunu olarak görülmüştür.

*Kişilerin konuşma, düşünme ve inanç, hukuktan yararlanma, mülkiyet haklarına sahip olma ve antlaşmalar yapabilme özgürlüklerini tanımlayan kavram Sivil haklardır.

*Sosyal haklar ancak 20.yüzyılda sosyal refah devletinin gündemine girebilmiştir

*“Siyasi erk’e katılma, seçme-seçilme haklarını” ifade eden ve bunlardaki kazanımları 19.yüzyılda “herkese eşit oy hakkı” ilkesinin yasal olarak kabul edilmesi ile gerçekleşen hakları ifade eden kavram Siyasi haklardır.

*Türkiye’de 2004 yılı verilerine göre %20‘lik dilimlerin en altında yer alan nüfus grubu milli gelirin yüzde 6.0’ını almaktadır

*Türkiye’de 2004 yılı verilerine göre %20‘lik dilimlerin en üstünde yer alan nüfus grubu milli gelirin yüzde 46.2 sini almaktadır.
 
Üst