Moderator
- Mesajlar
- 419
- Tepkime puanı
- 28
- Puanları
- 18
Özel Eğitim 1 1.ünite Ders Notu
ÖZEL EĞİTİMDE TEMEL KAVRAMLAR
ÖZEL EĞİTİM
Genel eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak ifade edilen özel eğitim birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu’nda özel eğitim “özel eğitime muhtaç çocukların eğitimleri için özel olarak yetiştirilmiş personel ve geliştirilmiş eğitim programları ile bu çocukların özür ve özelliklerine uygun ortamda sürdürülen eğitimdir.” şeklinde tanımlanmaktadır.
Özel gereksinimli bireyler genellikle;
• Engelli
• Yetersiz
• Özürlü gibi kavramlarla adlandırılmaktadır.
Zedelenme
Bireyin çeşitli nedenlere bağlı organlarında geçici ya da kalıcı türden işlevini yerine getirmede zorlanmasıdır.
Yetersizlik
Bireyde meydana gelen zedelenmeye bağlı olarak herhangi bir durumda kendisinden beklenen davranışı sergilemede tamamen veya kısmen yetersiz kalması durumudur. Çocuğun konuşamaması, kalem tutamaması, işitmemesi, yazmada güçlük çekmesi yetersizliğe örnek olarak verilebilir.
Özür/ Engel
Bireyin yetersizlik etiketlenmesi nedeniyle sosyal, kültürel ve çevresel faktörlere bağlı olarak günlük yaşamın gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirememesi durumudur
Örneğin, işitme yetersizliği ya da dil ve konuşma yetersizliği olan bir bireyin yetersizliğine bağlı olarak çevredeki diğer bireylerle iletişim kuramaması bireyin engelli olmasına neden olmaktadır.
Risk Taşıma
İleride yetersizlik gösterme olasılığı normalden daha fazla olan bireyleri ifade eder. Yetersizliğin engele dönüşmesini önlemek için özel gereksinimli bireylere bilgi ve beceri kazandırmanın yanı sıra çevrenin de özel gereksinimli bireylere uygun hale getirilmesi oldukça önemli bir konudur.
ÖZEL EĞİTİM TARİHİ
Dünyada özel eğitim alanında ilk sistematik çalışmalara 18. ve 19. yüzyıllarda rastlanılmaktadır. Bu çalışmalardan ilki Fransa’da ormanda 12-13 yaşlarında vahşi bir çocuğun bulunması ile başlar. Victor adı verilen bu çocuk Dr. Gespard Itard’ın (1775-1836) sorumluluğuna verilir. Özel eğitim hizmetlerinin Victor’un Itard tarafından eğitilmesiyle başlandığı kabul edilmektedir. Bu eğitim zihinsel engelli çocuklarla ilk bireysel çalışmayı başlatmıştır.
Dünyada ilk defa grup eğitimi çalışmaları 1755 yılında işitme engelliler için, ardından da 1784 yılında ise görme engelliler için Fransa’da açılmıştır. Zihin engelli bireyler için ilk grup eğitimi veren okul 1860 yılında ABD’de açılmıştır.
Türkiye’de özel eğitim gerektiren çocukların eğitimine 1889 yılında İstanbul Ticaret Mektebi bünyesinde işitme engelli çocuklara eğitim veren bir okulun açılması ile başlanılmıştır. 1921 yılında Özel İzmir Sağırlar-Körler Okulu açılmış ve bu okul 1924 yılından 1950 yılına kadar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak özel eğitim hizmetlerini sürdürdükten sonra aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı'na devredilmiştir. 1950 yılından 1980 yılına kadar Özel Eğitim Hizmetleri, İlköğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde bir şube müdürlüğü tarafından yürütülmüştür
Personel yetiştirmede önemli bir çaba olarak Gazi Eğitim Enstitüsü içinde “Özel Eğitim Şubesi” kuruldu.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLER
Özel gereksinimli bireyler, çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından yaşıtlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren bireyler olarak tanımlanabilir.
Etiketleme
1. Etiketlemeyi yani özel gereksinimli bireyleri tanımlarken isimlendirmeyi savunmaktadır. Etiketleme kavramı, isim verme anlamı taşımaktadır.
2. Bireyleri herhangi bir özelliğine göre isimlendirmek yerine yapabildiklerine göre uygun eğitim fırsatlarının sağlanması gerektiği görüşünü savunmaktadır.
Etiketleme Yaklaşımı Sınıflandırmasız Yaklaşım
• Bireylerin yetersizliklerine odaklanılır.
• Bireylere eğitsel, sosyal vb. açılardan uygun eğitim ortamında eğitim almalarını hedefler.
• Benzer yetersizlikteki bireyleri aynı eğitim ortamlarında bir araya getirmeyi hedefler.
• Bireyleri, zihinsel yetersizliği olan, öğrenme güçlüğü olan bireyler gibi isimlendirir.
• Bireylere yasal olarak haklar verilmesini kolaylaştırır.
• Odak noktaları bireylerin yetersizlikleridir.
• Bireylere herhangi bir isimlendirmede bulunmaz.
• Bireylerin yetersizliklerine göre sınıflandırmadığı için yasal hakları almaları güçleşir.
• Odak noktası bireyin yapabildikleridir.
• Bireylerin eğitsel gereksinimlerine odaklanır.
• Bireyleri yapabildiklerine göre sınıflandırır ve neye gereksinimi var ise onu öğretmeyi hedefler.
• Normal bireylerle aynı ortamda ancak gereksinimi doğrultusunda eğitim almalarını hedefler
• Bireylere herhangi bir isimlendirmede bulunmaz.
• Bireylerin yetersizliklerine göre sınıflandırmadığı için yasal hakları almaları güçleşir.
• Odak noktası bireyin yapabildikleridir.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN ORAN VE SAYILARI
Dünyada bir milyardan fazla insanın veya (2010 dünya nüfus tahminlerine göre) dünya nüfusunun yaklaşık % 15’inin bir tür engellilik ile yaşadığı tahmin edilmektedir
Türkiye’de, 2011 Nüfus ve Konut Araştırması sonuçlarına göre; görme, duyma, konuşma, yürüme, merdiven çıkma veya inme, bir şey taşıma veya tutma ve yaşıtlarına göre öğrenme, basit dört işlem yapma, hatırlama veya dikkatini toplama fonksiyonlarından en az birinde çok zorlandığını veya hiç yapamadığını belirten kişi sayısı 4 milyon 882 bin 841’dir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %6,9’unu özel gereksinimli bireyler oluşturmaktadır. Cinsiyete göre bakıldığında 2 milyon 85 bin erkeğin ve 2 milyon 792 bin kadının en az bir engelinin olduğu açıklandı. En az bir fonksiyonda zorluk yaşadığını veya hiç yapamadığını belirtenlerin %42,8’i erkek, %57,2’si ise kadındır.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİM ORTAMLARI VE SAYILARI
En az kısıtlayıcı eğitim ortamı ilkesine göre, özel gereksinimli çocuklar eğitim ortamlarına yerleştirilirken bu çocukların en çok faydalanacağı ve akranlarıyla en çok zaman geçireceği ortamlara yerleştirilmelerine özen gösterilmelidir. Bu ilke çerçevesinde özel gereksinimli öğrenciler sırasıyla normal sınıf, bütünleştirme (eğitsel ve çevresel düzenlemelere yer verilen akranlarıyla birlikte eğitim aldığı sınıf), özel sınıf (normal okul bünyesinde ayrı sınıf), ayrı özel eğitim okuluna yerleştirilirler.
• Türkiye’de özel gereksinimli öğrenciler için açılan kurum sayısı son 15 yılda oldukça artmıştır.
2016-2017 verilerine göre 21 farklı kurum türünde 1630 farklı kurumda 84.968 öğrenciye 17.919 öğretmen tarafından eğitim verilmektedir.
Özel eğitimci: özel gereksinimli bireylere eğitim verebilmek için çeşitli yöntem ve teknik bilgileri edinmiş olan özel yetiştirilmiş personeldir.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERE HİZMET SUNAN PERSONELLER
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde ise özel eğitimcilere ek olarak, dil ve konuşma terapisti, fizyoterapist, ergoterapist, diyetisyen, psikolog, rehberlik ve psikolojik danışman uzmanı, çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı, sosyal hizmet uzmanı ve odyologlar özel gereksinimli bireylerin eğitimi, gelişimi ve terapisinde görev almaktadırlar. Yukarıda yer alan uzmanların tamamı, ilgili alanda uzmanlaşmış fakültelerin dört yıllık lisans programlarında kendi çalışma alanlarıyla ilgili olarak özel olarak yetişmiş personellerdir.
Özel gereksinimli bireyler, Milli Eğitim’e bağlı gündüzlü özel ve devlet kurumların yanı sıra, hastane okul ve evde bakım, yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde hizmet almaktadırlar.
Yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezleri; bedensel, zihinsel ve ruhsal engelleri nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olan kişilerin fonksiyon kayıplarını gidermek ve toplum içinde kendi kendilerine yeterli olmasını sağlayan beceriler kazandırmak veya bu becerileri kazanamayanlara devamlı bakmak üzere kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN SINIFLANDIRILMASI
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde yer aldığı gibi Türkiye’de özel gereksinimli bireyler 14 grupta ele alınmaktadır. Bu gruplar şu şekilde sıralanmaktadır:
• Zihinsel yetersizlik (hafif, orta, ağır ve çokağır)
• İşitme yetersizliği
• Görme yetersizliği
• Ortopedik yetersizlik
• Süreğen hastalık
• Otizm
• Dikkat eksikliği ve hiperaktivitebozukluğu
• Sinir sistemi zedelenmesi ile oluşan yetersizlik
• Dil ve konuşma güçlüğü
• Özel öğrenme güçlüğü
• Birden fazla alanda yetersizlik
• Duygusal uyum güçlüğü
• Sosyal uyum güçlüğü
• Üstün veya özel yetenek
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ HUKUKİ (YASAL) DÜZENLEMELER
T.C. Anayasası 42. Maddesi “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” ile gereksinimi olsun ya da olmasın tüm bireylerin eğitim hakkı garanti altına alınmıştır. Türkiye’de özel gereksinimli bireylerle ilgili hazırlanan ilk kanun 1983 yılında çıkarılan 2916 sayılı “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu” dur.
Bu yasayı 1997 yılında yayınlanan 573 sayılı KHK takip etmiştir. 573 sayılı KHK özel eğitimle ilgili esasların belirlenmesi, özel eğitimle ilgili hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi açısından önemlidir. Ayrıca bu KHK ile 2916 sayılı yasa yürürlükten kaldırılmıştır. 573 sayılı KHK ABD’de yayınlanmış olan PL 94-142 sayılı IDEA (Tüm çocuklar için özel eğitim yasası) benzerlik göstermektedir.
573 sayılı KHK’da özel eğitimin ilkeleri şunlardır;
• Özel eğitim gerektiren tüm bireyler; ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetinden yararlandırılır.
• Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitimine erken yaşta başlanır.
• Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
• Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitsel performansları dikkate alınarak, amaç, içerik ve öğretim süreçlerinde uyarlamalar yapılarak yetersizliği olmayan akranları ile eğitimlerine öncelik verilir.
• Özel eğitim gerektiren bireylerin her tür ve kademedeki eğitimlerinin kesintisiz sürdürülebilmesi için her türlü rehabilitasyonlarını sağlayacak kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılır.
• Özel eğitim gerektiren bireyler için bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilir ve eğitim programları bireyselleştirilerek uygulanır.
• Ailelerin özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılmalarının sağlanması esastır.
• Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylere yönelik etkinlik gösteren sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde çalışılır.
• Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
Özel gereksinimli bireylerle ilgili yasa anlamında yapılan en büyük hukuki düzenleme, 2005 yılında çıkarılan 5378 Sayılı “Özürlüler Kanunu”dur. 5378 sayılı Özürlüler Kanunu’nda; fırsat eşitliği, insan hakları ve ayrımcılığın önlenmesi ilkeleri yer almaktadır.
Özel Eğitim 1 2.ünite Ders Notu
ÖZEL EĞİTİMDE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
Ölçme; nesnelerin ya da bireylerin belirlenmiş bir özelliğe sahip olup olmadıklarını, bu özelliğe sahip iseler ne kadar sahip olduklarını gözleyerek belirlenmesi ve bu gözlem sonuçlarının sembol veya sayılarla ifade edilmesidir.
Değerlendirme, ölçme sonucunu bir ölçüt ile karşılaştırarak ölçülen özellik hakkında bir karara varma sürecidir. Değerlendirmenin doğru olması ölçme sonucuna bağlıdır. Çünkü değerlendirme yapabilmek için gerekli olan ilk bileşen, ölçme sonucunun olmasıdır
Değerlendirme sürecinde kullanılan iki tür ölçüt söz konusudur. Bunlar;
• Mutlak ölçüt
• Bağıl ölçüt
Mutlak ölçüt, hakkında değerlendirme yapılacak grubun özelliklerini dikkate almadan daha önceden kesin olarak belirlenmiş ölçütlerdir.
Bağıl ölçüt, değerlendirme yapılan grubun özelliklerinden etkilenen ya da bu özelliklere bağlı olarak oluşturulan ölçüttür.
Ölçme ve değerlendirme süreci her iki süreç arasında bazı farklar söz konusudur;
1. Ölçme işlemi objektif bir işlemken, değerlendirme işlemi subjektiftir.
2. Ölçme işlemi olmadan değerlendirme yapılamaz.
3. Ölçme işlemi ölçülen özelliğin miktarını belirlerken değerlendirme işlemi ölçülen özelliğin yeterli olup olmadığını ya da amaca uygun olup olmadığını belirlemektedir.
4. Ölçme işlemi temelinde bir gözlem süreci iken değerlendirme işlemi bir karşılaştırma, yorumlama ve yargıya ulaşma sürecidir.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRMENİN AMAÇLARI VE ÖNEMİ
Tarama/gönderme, eğitim süreçlerinin özel eğitim açısından ilk aşamasıdır.
Bu aşamanın temel amacı; öğrenme ve davranış performansında sorun olan öğrencilerin hem uzmanlara ve kuruluşlara gönderilmesi hem de gönderilmeden önce sınıf içinde yapılabilecek uygulamalar konusunda etkin ve doğru kararlar alabilmek için veri toplamaktır.
Değerlendirmenin ikinci aşaması tanılama aşamasıdır.
temel amacı; öğrencinin ya da çocuğun gelişimsel geriliğe sahip olup olmadığının ve eğer gelişimsel gerilik söz konusuysa bu geriliğin türünün ve düzeyinin belirlenmesidir. Tanılama aşamasında, tanılama Türkiye’de iki ana model çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu modeller;
• Tıbbi değerlendirme modeli
• Eğitsel değerlendirme modeli
Özel eğitime uygunluğun belirlenmesi aşaması
Bu aşamanın amacı; öğrencinin ya da çocuğun özel eğitime uygun olup olmadığının belirlenmesi ve eğer uygunsa ne tür bir ortamda ne tür bir eğitim ve rehabilitasyon hizmetinden yararlanacağının kararlaştırılmasıdır. Bu aşamada değerlendirme, öğrenci ya da çocuk hakkında üç tür karar almak amacıyla gerçekleştirilmektedir.
Bu kararlar;
• Özel eğitim desteğine gereksinimi yok,
• Özel eğitim desteğine gereksinimi var; kaynaştırma
• Özel eğitim desteğine gereksinimi var; ayrı eğitim ortamıdır.
Programı planlama aşamasına geçilir.
temel amacı, öğrencinin ya da çocuğun bir önceki aşamada belirlenen var olan performans düzeyi çerçevesine öğrencinin bireysel eğitsel ve öğretim gereksinimlerinin bir programa çerçevesinde düzenlenmesidir.
Öğrencideki değişiklikleri ve ilerlemeleri değerlendirme aşaması
Bu aşamadaki değerlendirme programının uygulanmasıyla öğrencide meydana gelen değişikliklerin ve ilerlemelerin izlenmesidir
Öğretim programının değerlendirilmesidir.
Bu aşamadaki değerlendirmenin temel amacı, bir yıl boyunca öğrenciye uygulanan bireyselleştirilmiş eğitim programının etkililiğinin belirlenmesidir.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRMENİN TEMEL İLKELERİ
Amaçlar İlkesi
Hangi alanda olursa olsun değerlendirme bir amaca hizmet etmelidir.
Devamlılık İlkesi
Kapsamlılık İlkesi
Kapsamlılık ilkesi, bireyin değerlendirme sürecindeki bir özelliği incelenirken o özelliğe etki eden bütün değişkenlerin göz önünde bulundurulması demektir.
Öz Değerlendirme İlkesi
Özel eğitimde değerlendirme, süreğen ve döngüseldir.
Bütünlük İlkesi
Bu ilke değerlendirmenin öğrenme süreciyle bütünleşmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Değerlendirmeye Kaynak Olan Verilerde Çeşitlilik İlkesi
İşbirliği İlkesi
Değerlendirme sürecinde yer alan tarafların elde ettikleri bilgileri paylaşmalarını ve aynı zamanda değerlendirme sürecinin etkin bir şekilde planlanmasına katkı sağlar.
Planlama İlkesi
Bu ilke doğrultusunda değerlendirmenin
• Hangi amaçla ve ne zaman,
• Nerede ve kim tarafından,
• Hangi yöntem ve tekniklerden yararlanarak yapılacağı önceden planlanmalıdır
Bireysel Farklılık İlkesi
Ölçmenin temeli “farka” dayanır.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRME MODELLERİ
Tıbbi Değerlendirme Modeli
Türkiye’de de tıbbi değerlendirmeden ve tıbbi tanılamadan hastaneler sorumludur ve değerlendirmeyi de tanılamayı da bu kurumlar gerçekleştirmektedir.
Eğitsel Değerlendirme Modeli
Eğitsel değerlendirme modelinin temel amacı, bireyin eğitsel gereksinimlerinin belirlenmesidir.
• Eğitsel değerlendirme;
• tarama,
• tanılama,
• özel eğitime uygunluğun belirlenmesi,
• programı planlama,
• öğrencideki değişiklikleri ve ilerlemeleri izleme
• öğretim programının değerlendirilmesidir.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ
Değerlendirme yöntem ve tekniklerini formal değerlendirme ve informal değerlendirme başlıkları altında toplamak mümkündür.
Formal Değerlendirme
• Formal değerlendirme, öğrencilerin çeşitli performans alanlarındaki durumlarının akranları ile kıyaslandığında ne durumda olduğunu belirlemek amacıyla kullanılmaktadır.
• Formal değerlendirme, standartlaştırılmış testler ile yapılır.
• Formal değerlendirme için kullanılan birçok test söz konusudur.
Standartlaştırılmış testlerin sınıflandırılması
Standartlaştırılmış testlerin neyi ölçtüğüne göre sınıflandırılması şu şekilde yapılmaktadır:
• Zekâ testleri
• Başarı testleri
• Yetenek testleri
• Kişilik testleri
• İlgi ve tutum testleri
Zekâ testleri, zihinsel gücü ve genel yeteneği ölçmek ve bu ölçüm temelinde bireyin performansını norm grubu ile karşılaştırmak için geliştirilmiş ölçme değerlendirme araçlarıdır.
Başarı testleri, bireyin akademik yeteneğini, belirli bir alanda neler öğrendiğini, geçmiş öğrenmeleri ile yeni öğrenmelerini ne kadar ilişkilendirdiğini ölçmek için geliştirilmiş ölçme değerlendirme araçlarıdır
Kişilik testleri, bireyin kendisine özgü niteliklerin oluşturduğu dinamik örgütlenmeyi ya da sistemin bütününü amaçlayan ölçme değerlendirme araçlarıdır.
Standartlaştırılmış testlerin avantajlarını şu şekilde sıralamak mümkündür;
1. Diğer testlere göre daha ekonomiktirler.
2. Diğer testlere göre daha objektiftirler ve güvenilir bilgi verirler.
3. Yetersizliği olan bireylerin ayırt edilmesinde ve tanılanmasında etkilidirler.
4. Araştırma yapmaya olanak verirler.
Standartlaştırılmış testlerin dezavantajları ise şunladır;
1. Sayısal bilgi vermelerine rağmen hatasız bilgi vermezler.
2. Ölçtüğü alanı bütün olarak ölçemezler.
3. Bireyin performansının neden öyle olduğu konusunda bilgi vermezler.
4. Bu testler bireyin test durumundaki performansı hakkında bilgi verir, gerçek hayatta ne olacağı konusunda bilgi vermez.
İnformal Değerlendirme
Öğrencilerin ya da çocukların çeşitli alanlarda işlevde bulunma düzeyini belirlemek amacıyla gerçekleştirilen değerlendirmelere informal değerlendirme denilmektedir.
Kaba değerlendirme
Kaba değerlendirme, bireyin daha detaylı bir şekilde değerlendirilmesinde hangi gelişim alanlarında bakılması gerektiğini belirlemek amacıyla kullanılan bir değerlendirme tekniğidir.
Beceri analizi
Beceri analizi, bir becerinin o beceriyi oluşturan alt basamaklara bölünmesidir. Özellikle zincirleme becerilerinin öğretiminde ve değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Ölçüt bağımlı ölçü aracı
Ölçüt bağımlı ölçü aracı, informal değerlendirme kapsamında kullanılan bir tekniktir. Bu teknikte öğrencinin performansının bir grup ile karşılaştırılması yapılmaz
Görüşme
Görüşme, iki ya da fazla kişinin yüz yüze gelerek sözel ve sözel olmayan davranış ve bazı teknikler kullanarak belirli bir amaç doğrultusunda ve planlı bir şekilde gerçekleştirdiği bir etkileşimdir.
Görüşmenin bazı avantajları söz konusudur;
• Görüşme yüz yüze bilgi almaya dayanan bir teknik olması nedeniyle iletişime dayalı doğal bir tekniktir.
• Görüşmenin kullanım alanı çok geniştir. Hemen hemen her amaç için etkin bir şekilde kullanılabilir.
• Görüşme sırasında istenildiğinde daha detaylı bilgi toplanabilir.
• görüşme uygulanması kolay ve esnek bir tekniktir.
Görüşme okuma-yazma bilmeyenlere de etkin bir şekilde uygulanabilen gerektiğinde bireyselleştirmeye de izin veren bir tekniktir. Görüşme diğer yöntemlere göre ekonomik olmayan bir yöntemdir. Daha fazla zaman, emek ve ekonomik kaynak gerektirir.
Görüşme hem görüşmeyi yapan hem de görüşülen kişi kaynaklı olarak hatalara son derece açık bir tekniktir. Doğru bilgiye bu yöntemle ulaşmak daha zor olabilir.
Görüşme sübjektif bir değerlendirme yöntemidir. Görüşmeyi yapan kişinin birçok özelliğinden olumlu ya da olumsuz yönde sonuçlar etkilenebilir.
Görüşmenin dezavantajları ise;
Görüşme diğer yöntemlere göre ekonomik olmayan bir yöntemdir. Daha fazla zaman, emek ve ekonomik kaynak gerektirir.
Görüşme hem görüşmeyi yapan hem de görüşülen kişi kaynaklı olarak hatalara son derece açık bir tekniktir. Doğru bilgiye bu yöntemle ulaşmak daha zor olabilir.
Görüşme sübjektif bir değerlendirme yöntemidir. Görüşmeyi yapan kişinin birçok özelliğinden olumlu ya da olumsuz yönde sonuçlar etkilenebilir.
Özel Eğitim 1 3.ünite Ders Notları
KAPSAYICI EĞİTİM
Kapsayıcı eğitim, birey içi ve bireyler arası farklılıkları dikkate alarak tüm öğrencilerin gereksinimleri doğrultusunda ilgili destek ve eğitim hizmetlerinden yararlanması yoluyla bir arada öğrenmelerini destekleyen yaklaşımdır.
AYRIŞTIRMADAN KAPSAYICI EĞİTİME ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİMİ
Uzaklaştırma, Koruma, Dışlama
Semavi dinler öncesi dönemlerde topluma yük oldukları düşüncesiyle öldürülen, terk edilen ya da köle, fuhuş işçisi veya dilenci olarak çalıştırılan ve koloniler halinde yaşamak zorunda bırakılan yani toplumdan uzaklaştırılan özel gereksinimli bireyler, semavi dinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte birey olarak kabul edilmeye başlanmışladır. Bu dönemde özel gereksinimli bireylere acıma ve koruma tutumu ile yaklaşılmış ve bu bireylerin tedavi edilebileceği düşünülmüştür. Özel gereksinimli bireylerin eğitimi ile ilgili ilk çalışmalar, 15. yüzyılda bugünkü Fransa ve İspanya topraklarında işitme yetersizliği olan bireylere yönelik başlamıştır.
Kurumlaşma
Özel gereksinimli bireylerin kendileri için açılan ayrıştırılmış kurumlarda eğitim aldığı bu dönemde, zaman zaman özellikle günlük yaşam ve topluma uyum becerilerini öğretmek amacıyla toplumsal ortamlara geziler yapıldığı ancak bu ortamlarda diğer bireyler ile çok nadir iletişim ve etkileşim imkânı buldukları görülmektedir.
Ayrıştırma
1950’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkan mahkeme kararları, bireylerin farklılıklarından dolayı devlet tarafından sunulan ücretsiz eğitimden mahrum bırakılmayacağını belirtmiştir.
Normalleştirme ve Kaynaştırma Eğitimi
Normalleştirme hareketi ile özel gereksinimli öğrencilerin normal gelişim gören akranlarına sunulan eğitim-öğretim olanaklarından yararlanmalarının önü açılırken, 1975 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkarılan Halk Yasası 94-142 (Tüm Engelliler İçin Eğitim Yasası) ile özel gereksinimli bireylerin eğitim-öğretim hakları yasal güvence altına alınmıştır. Halk Yasası 94-142, yetersizlik türü ve düzeyine bakılmaksızın tüm özel gereksinimli bireyler için eğitimin zorunlu olduğunu ve devlet tarafından ücretsiz olarak sunulacağını, özel gereksinimli birey ile ilgili eğitsel kararlar alınırken ebeveynlerin haklarının korunacağını, özel gereksinimli her öğrenci için bireyselleştirilmiş eğitim programı hazırlanacağını ve eğitim-öğretim hizmetlerinin en az kısıtlayıcı ortamlarda sunulacağını belirtmektedir
Kaynaştırma eğitimi, genel eğitim sınıflarının özel gereksinimli öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenerek özel gereksinimli öğrencilerin genel eğitim sınıflarına yerleştirilmesi ve en az yardımla derslere ve sınıf etkinliklerine katılması olarak tanımlanmıştır.
Bütünleştirme ve Kapsayıcı Eğitim
İlk olarak 1990 yılında Avrupa Birliği Konseyi ve Eğitim Bakanlığı tarafından alınan bir karar dİlk olarak, 1994 yılında UNESCO tarafından düzenlenen 92 hükümet ile 25 uluslararası kuruluşun 300’den fazla temsilcisinin katıldığı Özel Eğitim Dünya Konferansı’nda kabul edilen Salamanca Bildirgesi kapsamında ele alınan kapsayıcı eğitim yaklaşımı daha sonra Amerika Birleşik Devletlerinde 2002 yılında çıkarılan Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın Yasası ile birlikte birçok ülkede özel gereksinimli öğrencilerin eğitimi bağlamında ele alınan en önemli uygulamalardan biri haline gelmiştir. Her ne kadar eş anlamlı gibi kullanılsalar da kaynaştırma, bütünleştirme ve kapsayıcı eğitim terimleri birbirlerinden farklı uygulamaları ifade etmektedirler. oğrultusunda tanımlanmıştır.
KAPSAYICI EĞİTİM NEDİR?
Kapsayıcı eğitim, tüm öğrencilerin sahip oldukları bireysel farklılıklara ya da yetersizliklere bakılmaksızın, genel eğitim müfredatı kapsamında başarılı olmalarını desteklemek amacıyla yüksek kalitede eğitim, müdahale ve destekler sunularak yaşadıkları çevrede bulunan okullarda yer alan yaşlarına uygun genel eğitim sınıflarında eğitim almaları olarak tanımlanmaktadır.
KAPSAYICI EĞİTİMİN YARARLARI
Özel Gereksinimli ve Normal Gelişim Gösteren Öğrencilerine Yararları
• Özel gereksinimli çocukların akademik performansları artar.
• Kapsayıcı eğitimde özelliklerine uygun eğitim ortamlarının düzenlenmesi (eğitsel, sosyal ve fiziksel olarak) yoluyla uyum, başarı ve kendilerine güven kazanmaları kolaylaşır.
• Sosyal-duygusal becerileri gelişir.
• Sosyal yapı ile bütünleşmeleri kolaylaşır.
• Öğrenciler daha fazla olumlu davranış gösterir.
• Model alma ve özdeşim kurmaları kolaylaşır.
• Öğrencilerin iletişim, işbirliği, kabullenme, ortak yaşam becerilerini geliştirir.
• Kapsayıcı eğitim, normal gelişim gösteren öğrencilere özel gereksinimli bireylerle deneyim yaşama fırsatı sunar.
• Şartsız kabul, hoşgörü, yardımlaşma, ortak yaşam anlayışları gelişir.
• Bireysel farklılıkları doğal karşılamayı ve saygı göstermeyi öğrenir.
• Kendilerindeki farklılıkları fark etmelerine olanak verir ve empati geliştirmelerini sağlar.
• Problem çözme becerilerini geliştirir
• Öğretmenlere Yararları
• Şartsız kabul, hoşgörü, sabırlı olma, bireysel özelliklere saygı duyma gibi davranışlarını geliştirir
• Meslekî becerileri gelişir.
• Sınıfındaki öğrencilerin gereksinimlerini dikkate alarak program ve eğitim ortamlarında yaptığı düzenlemeler, kendini yeterli görmesini sağlar ve meslekî doyumunu arttırır.
• Çalışmalar, diğer uzman ve kuruluşlar ile işbirliği geliştirmesini sağlar.
• Meslekî açıdan sürekli gelişimini destekler
• Öğretmenin meslekî tükenmişliğini azaltır.
Ebeveynlere Yararları
• Çocuklarının ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri konusunda daha ayrıntılı bilgi edinirler.
• Çocukları üzerindeki beklentileri, çocuklarının performanslarıyla uyumlu olmaya başlar
• Kaygılarını ve güvensizlik duygusunu azaltır.
• Daha fazla sorumluluk almaya yöneltir.
• Okula bakış açısının olumlu yönde değişmesine ve daha fazla işbirliği içinde olmasına fırsat verir
• Aile içi çatışmaların azalmasına, aile içi huzurun artmasına katkı sağlar.
• Kapsayıcı eğitimle birlikte çocuklarında gerçekleşen değişim, ailenin sosyal çevreyle yeniden bağ kurmasını sağlar.
KAPSAYICI EĞİTİMİN BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
• Okul çalışanlarının (okul yöneticileri, öğretmenler ve diğer okul çalışanları) ve öğrencilerin özel gereksinimli öğrencilere karşı kabul edici ve destekleyici tutum içinde olması gerekmektedir. Okuldaki öğretmen, yönetici ve diğer çalışanların öğrencilere karşı da pozitif tutumlar sergilemesi, okulun cazibesinin artmasına, çocukların okula karşı istekliliklerinin ve motivasyonlarının artmasına, dolayısıyla kapsayıcı eğitimin başarılı olmasına katkı sağlayacaktır.
• Kapsayıcı eğitimin başarısını etkileyen bir diğer faktör ise bu süreçte yer alan yönetici ve öğretmenlerin, süreci destekleyici işbirliğini oluşturmaları ve ilgili kuruluşlar ve uzmanlar ile işbirliği içinde çalışmaları planlamalarıdır.
• Kapsayıcı eğitimin kapsamında ortam düzenlemeleri yapılırken öğrencilerin özellikleri, farklılıkları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır.
• Eğitim ortamlarının tüm öğrencilerin gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde tasarlanması, kapsayıcı eğitimin başarıya ulaşmasını etkileyen önemli faktörlerden biridir. Kapsayıcı eğitim ortamları tüm öğrencilerin birlikte öğrenebilecekleri, oynayabilecekleri, etkinliklere katılımlarını destekleyici ve etkileşimi arttırıcı nitelikte olmalıdır.
• Okula yeni başlayan tüm öğrencilerin sınıf ve okul ortamına oryantasyonlarının sağlanması da kapsayıcı eğitimin başarıya ulaşması bağlamında oldukça önemli bir faktördür.
• Kapsayıcı eğitimin başarıya ulaşması için okul sisteminde yer alan tüm öğrencilerin gelişimlerini destekleyici hizmetler belirlenmeli ve öğrencilerin bu hizmetlere erişimi kolaylaştırılmalıdır.
• Aileler ile çocuklarını desteklemeye yönelik bilgiler paylaşılması da kapsayıcı eğitimin başarısını olumlu yönde etkileyecektir.
KAPSAYICI EĞİTİM STRATEJİLERİ
Farklılaştırılmış Öğretim
Farklılaştırılmış öğretim, bireysel farklılıklar dikkate alınarak öğretim etkinliklerinin öğrencilerin farklı ilgilerine, ön bilgilerine, hazır bulunuşluk düzeylerine ve öğrenme tercihlerine göre hazırlanması ve düzenlenmesi olarak tanımlanmaktadır.
Öğrenme Grupları Oluşturma ve İşbirliğine Dayalı Öğrenme
Öğrencilerin birbirlerinden öğrenmelerini sağlamak için kullanılan etkili yollardan biridir. Öğrenme grupları, öğretmen tarafından yapılandırılan öğrenci merkezli bir öğrenme stratejisidir.
İşbirliğine dayalı öğrenme,
tüm çocukların akademik performansları ile sosyal becerilerini desteklemek amacıyla tercih edilen etkili bir stratejidir.
Teknoloji Kullanımı
Öğrenmede yardımcı ve destekleyici yapılar olarak kullanılan öğrenme teknolojileri, tüm çocukların öğrenme deneyimlerini zenginleştiren ve öğrendiklerini pratik yapmalarına olanak veren, öğretmenler tarafından sıklıkla eğitim süreçlerinde kullanılan önemli bir stratejidir. Yardımcı teknoloji, bireyin kolaylaştırmak ve genel refahını arttırmak için kullanılan teknolojiler olarak tanımlanabilir.
Destek Eğitim Sınıfları
Destek eğitim sınıfları, özellikle öğrenmede güçlük çeken (zihinsel yetersizlikten etkilenmiş, öğrenme güçlüğü, otizmli vb.) özel gereksinimli öğrenciler için öğretimin bireyselleştirilerek sunulduğu etkili stratejilerden biridir.
Sınıf İçi Yardım
Kapsayıcı eğitim bağlamında kullanılabilecek bir diğer destek özel eğitim hizmeti olan sınıf içi yardım, işbirliğine dayalı olarak gerçekleştirilen bir yaklaşımdır.
Özel Eğitim 1 4.ünite Notu
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİ OLAN ÖĞRENCİLER
Zihinsel yetersizlik 18 yaşından önce ortaya çıkan bir durumdur.
ZİHİNSEL YETERSİZLİKTE TERİMLER VE TANIMLAR
Zihinsel yetersizlik için kullanılan ilk terimin idiot olduğu bilinmektedir. Bu terim 19. yüzyıl sonlarına kadar ağır derecede zihinsel yetersizliği olan bireyler için kullanılırken, hafif derecede zihinsel yetersizliği olanlar için embesil terimi kullanılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında psikolog Goddard Yunanca “aptal” anlamına gelen moron sözcüğünü idiotlar ve embesiller kadar düşük işlevde olmayan, ancak engelli olmayan bireylere göre düşük bilişsel becerileri olan bireyleri tanımlamak için kullanmıştır
1937’de Tregold ve 1940 yılında ise Doll tarafından zekâ geriliği tanımları kullanılmıştır.
Doll “zekâ geriliği” terimini altı ölçüt boyutunda tanımlamıştır.
Bu boyutlar şu şekilde sıralanmaktadır:
• Sosyal yetersizlik
• Zihinsel normalaltı
• Gelişim döneminde
• Olgunlaşmada
• Yapısal kaynaklı
• İyileştirilmez
Grossman (1973) tanımında zihinsel yetersizliği üç ölçüte göre tanımlamıştır;
• Zihinsel işlevlerde önemli derecede normal altında olma
• Uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme
• Gelişim dönemi içerisinde ortaya çıkma
Amerikan Zihinsel ve Gelişimsel Yetersizlikler Birliği AZGYB 2002 yönergesine göre zihinsel yetersizlik, zihinsel işlevde bulunma ve kavramsal, sosyal ve pratik uyumsal becerilerde kendini gösteren uyumsal davranışların her ikisinde anlamlı sınırlılıklar olarak karakterize edilen bir yetersizliktir. Bu yetersizlik 18 yaşından önce başlar.
AZGYB 2002 tanımının uygulanmasına beş varsayımda söz edilmektedir:
• Mevcut işlevlerdeki sınırlılıklar, bireyin yaşıtları ve kültürü için tipik toplumsal çevre koşulları içerisinde ele alınmalıdır.
• Geçerli bir değerlendirme, kültürel ve dil farklılıklarının olduğu kadar iletişim, duygusal, motor ve davranışsal etmenleri de göz önünde bulundurmalıdır.
• Bireydeki sınırlılıklar çoğu kez güçlü olduğu özellikleri ile birliktedir.
• Sınırlılıkları belirlemenin en önemli amacı, gereksinim duyulan yardımları belirlemektir.
• Belirli bir süre uygulanan bireyselleştirilmiş yardımlarla zihinsel yetersizliği olan bireyin yaşam işlevlerinde genellikle ilerleme olacaktır
Türkiye’de Tanımlar
2006 yılındaki yönetmelikte ise zihinsel yetersizliği olan birey zihinsel işlevler bakımından ortalamanın iki standart sapma altında farklılık gösteren, buna bağlı olarak kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde eksiklikleri ya da sınırlılıkları olan, bu özellikleri 18 yaşından önceki gelişim döneminde ortaya çıkan ve özel eğitim ile destek hizmetlerine ihtiyaç duyan birey” biçimde tanımlanmıştır.
Zihinsel yetersizliği olan bireylerden orta ve ağır derecede olanlar tüm alanlarda desteğe ihtiyaç duyarlarken, hafif derecede zihinsel yetersizliği olanlar ise tek bir alanda ya da daha az alanlarda desteğe ihtiyaç duyabilirler.
Zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin
• Doğal destek,
• Rastlantısal destek,
• Genel destek
• Özel destek
olmak üzere dört boyutta desteğe ihtiyaçları olabilir.
• • Doğal destek, iş yerindeki ya da okuldaki arkadaşların ya da komşular gibi toplumda verilen desteklerdir.
• • Rastlantısal destek; bir organizasyon, eğlence ya da toplantıya davet edilmedir.
• • Genel destek toplu taşıma gibi herkese sağlanan desteklerdir.
• • Özel destek ise yetersizlik gibi özel durumlarda verilen desteklerdir. Özel eğitim, erken özel eğitim ve meslekî rehabilitasyon gibi sunulan hizmetleri içermektedir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN SINIFLANDIRILMASI
Türkiye’de ise Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde (2012) zihinsel yetersizliği olan bireyler “çok ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, ağır düzeyde yetersizliği olan birey, orta düzeyde yetersizliği olan birey ve hafif düzeyde yetersizliği olan birey” şeklinde sınıflandırılmıştır. Bu mevzuata göre hafif düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde hafif düzeydeki yetersizliği nedeniyle özel eğitim ile destek eğitim hizmetlerine sınırlı düzeyde ihtiyaç duyan birey olarak tanımlanmıştır.
(alıcı ve verici)
• Okuma ve yazma
• Para kavramları
• Kendilik yönetimi Sosyal
• Kişiler arası
• Sorumluluk
• Benlik saygısı
• Kandırılabilirlik
• Saflık
• Kuralları izleme
• Yasalar uyma
• İstismarı önleme Pratik
• Günlük yaşam etkinlikleri
• Yeme
• Yer değiştirme/hareket
• Tuvalet
• Giyinme
• Günlük yaşamın araçlı etkinlikleri
• Yemek hazırlama
• Ev bakımı
• Ulaşım
• İlaç alma/kullanma
• Para yönetimi
• Telefon kullanma
• Uğraşı becerileri
• Güvenli ortamlar sağlama
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN NEDENLERİ
Günümüzdeki tıp alanındaki ilerlemelere bağlı olarak 250’den fazla durumun zihinsel yetersizliğe neden olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve AZGYB’ye göre zihinsel yetersizliğin nedenleri meydana gelme zamanına (doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası) ve meydana gelme şekline (tıbbi, sosyal, davranışsal ve eğitsel) göre sınıflandırılmaktadır.
Doğum Öncesi Nedenler
Kromozomal bozukluklar, annenin geçirdiği hastalıklar (kızamıkçık, frengi vb.), kurşun zehirlenmesi, alkol ve sigara, travma ve kazalar gibi nedenleri kapsamaktadır. Bu bölümde doğum öncesi nedenlere kromozomal bozukluklar (down sendromu, vb.), metabolizmanın işleyişindeki sorunlar (PKU, vb.), beyin gelişimiyle ilgili sorunlar (mikrosefali ve hidrosefali) ve çevresel etkiler boyutunda sınıflandırılarak yer verilmiştir.
Kromozomal bozukluklar
Kromozomal bozukluklar, doğum öncesi nedenlerdir. Anne ve babadan gelen genler yumurta ve sperm birleşimi ile embriyo meydana getirir. Embriyonun gelişiminde kromozomlar doğrudan etkilidir. İnsanların her hücresinde anne ve babadan gelen 23 kromozom çifti bulunur. Bu kromozomların sayısının az ya da çok olması zihinsel yetersizliğe neden olmaktadır.
Down sendromu
Kromozomal bozukluklar içinde en çok bilineni down sendromudur. İngiliz bir hekim olan John Langdon Down tarafından 1866 yılında özel bir zihinsel yetersizlik olarak tanımlanmıştır. Down sendromu yaygınlığı yaklaşık binde 1 oranında görülmektedir. Doğum öncesinde veya doğum sonrasında tanılanabilmekte istenirse aile tarafından hamilelik sonlandırılabilmektedir.
Hücrelerde 46 kromozom bulunurken, down sendromunda 47 kromozom bulunmaktadır.
Fragile X sendromu
Cinsiyeti belirleyen X kromozomundaki bir bozukluktur. Kalıtsal olarak taşınmaktadır. Bu sendromun belirtileri uzun ve ince yüz, uzun ve yumuşak kulaklar ve eller, büyük kafa ve çıkıntılı alın ile ileri derecede zihinsel yetersizlik olarak görülmektedir
Prader-Willi sendromu
15. kromozomda silinme sonucu ortaya çıkan Prader-Willi Sendromu’nun zihinsel yetersizlik, öğrenme güçlüğü, davranış sorunları, kısa boy, aşırı yeme ve obezite gibi belirtileri mevcuttur.
William sendromu
Yedinci çift kromozomun önemli derecede yokluğundan meydana gelmektedir. Bu bireylerin zekâ puanları 50 ile 60 arasında olmalarına rağmen yaşıtlarına göre gelişmiş bir sözcük hazinesi bulunmaktadır
Metabolizma İşleyişindeki Sorunlar
Fenilketonüri (PKU)
Kalıtsal metabolik bir hastalıktır. Bu bireyler, fenilalanin amino asidini trozine dönüştüremezler ve bu madde kana ve diğer dokularda biriktirilir.
Mikrosefali
Yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişen baş ve baş çevresinin standart boyutlardan küçük olmasıdır. Genetik, radyasyon, doğumsal enfeksiyon, kızamıkçık durumların ikincil sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. Başın belirgin ölçüde küçük olması, eğik omurga ve buna bağlı olarak kamburumsu duruş ve ağır derecede zihinsel yetersizlik olarak tanımlanmaktadır.
Hidrosefali
Beyin sıvısının kafatasına akışı ve birikmesiyle kafatasının sürekli büyümesi ve hasar görmesidir. Hidrosefali her yaşta görülebilir; ancak sıklıkla çocuklarda ve yaşlılarda (60 yaşın üzerinde) olur. Bu hastaların çoğunda tanı doğumda, doğum öncesinde veya erken bebeklikte konulmaktadır. Nadir olmakla birlikte genetik (kalıtsal) bozukluklara veya gelişimsel bozukluklara bağlı olabilir. Sık rastlanma nedenleri;
• Beyin içi kanamaları,
• Kafa travmaları,
• Beyin tümörleri,
• Erken doğuma bağlı kanamalar
• Menenjit
Çevresel Etkiler
Fetal alkol sendromu (FAS), gebelik sırasında alkole maruz kalmaktan kaynaklanan bir durumdur. Küçük göz kapakları, içeri göçük burun köprüsü, ince üst dudak, kalkık burun, küçük dişler, kalp hastalıkları ve yavaş büyüme özellikleri gösterirler.
Doğum Sırası Nedenler
Doğum sırası ve yeni doğan dönemde oksijen yetersizliği sonucu beyin hücrelerinin kaybı zihinsel yetersizliğe neden olabilecek en büyük risk faktörüdür.
Doğum Sonrası Nedenler
Doğum sonrası dönemde geçirilen çeşitli enfeksiyon hastalıkları zihinsel yetersizliğe neden olmaktadır. Trafik kazaları, şiddetli düşme ya da çarpma sonucu kafa travmaları, kimyasal madde, ilaç ya da yiyecek içecek zehirlenmeleri, radyasyona maruz kalması gibi risk faktörleri zihinsel yetersizliğe neden olabilecek durumlardır.
Çevresel Nedenler
Zihinsel yetersizliği olan çocukların yaygınlığına bakıldığında %90’ı hafif düzeyde zihinsel yetersizlikten etkilenmiştir. Bu gruptaki çocuklarında %75’inin çevre koşullarının yoksunluğu ve yetersiz öğrenme ortamlarından olumsuz etkilenmektedir. Çevresel yoksunluk; çocukların uyaran eksikliği, yetersiz beslenme, duygu ve davranış problemleri ve sağlık problemleri gibi nedenler zihinsel yetersizliğin nedenlerindendir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN TANILANMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Özel eğitimde değerlendirme, özel gereksinimli bireylerin bağımsız yaşama becerilerini arttırmak amacıyla gelişimlerini desteklemeyi ve işlevde bulunma düzeylerini geliştirmeyi hedefleyen eğitim öğretim süreçlerini kapsamaktadır.
Formal değerlendirmeler ile bireyin akranlarına göre norm değerlerindeki yeri belirlenirken, informal değerlendirme araçları ile de bireyin işlevde bulunma düzeyine bir değerlendirme yapılarak kapsamlı verilere ulaşılmaktadır.
Değerlendirme yapılırken uzmanların dikkat edilmesi gereken bazı ilkeler vardır. AZGYB’ye (1992) göre zihinsel yetersizlikten etkilenmiş bireyleri değerlendirirken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:
• Her öğrenme ve davranış sorunu gösteren birey değerlendirmeye alınmamalıdır. Değerlendirme için geçerli ve önemli nedenler olmalıdır.
• Değerlendirecek bireyin ailesinden mutlaka izin alınmalıdır.
• Değerlendirme alanda yeterli niteliklere sahip ve ilgili sertifikaları olan uzmanlar tarafından yapılmalıdır.
• Değerlendirmeye başlamadan önce bireyin açlık, susuzluk, görme, işitme, sağlık vb. gibi durumları için gerekli önlemler alınmalıdır.
• Tanılamada kullanılacak standartlaştırılmış testler bireylerin dil ve kültür özelliklerine uygun olmalıdır.
• Değerlendirme sadece uzman ve standart testlerden elde edilen verilerden yola çıkılarak değil, bireyin yaşantısındaki diğer bireyler ve farklı ortamlardaki gözlemlerde dikkate alınarak yapılmalıdır.
• Bireydeki gelişimin ve izlenilen programın değerlendirilmesi amacıyla belirli aralıklarla değerlendirmelere devam edilmelidir.
• Bireyin ve ailesinin değerlendirmelere itiraz hakkının olduğu bilinmelidir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN YAYGINLIĞI
Nüfusun %3’ünün zihinsel yetersizlik gösterdiği kabul edilmektedir. Son yıllarda zihinsel yetersizliğin tanımlanmasında uyumsal davranışlarında değerlendirilmesi dikkate alınmaktadır. Bu durumda oran %1’lere kadar düşmektedir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN ÖNLENMESİ
Zihinsel yetersizliğin önlenmesinde üç düzeyde önleme çalışmaları bulunmaktadır.
1. Zihinsel yetersizliğe neden olabilecek durumların önlenmesidir. Bu müdahaleler zihinsel yetersizlik ortaya çıkmadan önce uygulanmaktadır. Bu önleme müdahalelerine hamilelikte alkol kullanımı ya da Alman kızamığı için aşı yapılması örnektir.
2. Önleme çalışmaları ise hali hazırda var olan bir durumun zihinsel yetersizliğe neden olmasının önlenmesidir. Erken özel eğitim uygulamaları bu düzeyde uygulanabilecek programlardır.
3. Mevcut durumdaki zihinsel yetersizliğin etkilerinin azaltılması ve başka yetersizlik durumlarının önlenmesidir. Bu düzeyde özel eğitim uygulamaları başta gelen önleme müdahaleleridir. Bu bireylere günlük yaşam becerileri ve meslekî beceriler öğretimi ile zihinsel yetersizliğin etkilerinin azaltılması amaçlanmaktadır.
Zihinsel yetersizliğin önlenmesinde ülkemizde dikkat edilmesi gereken başlıca müdahaleler;
• Akraba evlilikleri
• Anne adayının hamilelik öncesi ve hamilelik sırasındaki sağlık durumu doğrudan bebeğin sağlık gelişiminde etkilidir.
• Annenin madde kullanımı (alkol, sigara, uyuşturucu vb.),
• İlaç kullanımı,
• Radyasyona maruz kalması
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİ OLAN BİREYLERİN ÖZELLİKLERİ
Motor Özellikleri
Motor gelişim, büyüme ve fiziksel gelişme ile doğrudan ilgilidir. Zihinsel yetersizliği olan bireylerin motor gelişimlerinde akranlarına göre farklılıklar vardır. Bu gelişimsel farklılık kaba ve ince motor beceriler ile el-göz koordinasyonunu da etkilemektedir.
Zihinsel Gelişim
Bu bireylerde zihinsel yetersizliğin etkisi en çok zihinsel gelişimi etkilemektedir. Bu durum öğrenme, algı, yaratıcılık, genelleme, problem çözme, sözel ve görsel bellekte sorunlara neden olmaktadır.
Bilişsel Özellikler
Zihinsel yetersizliği olan bireyler mevcut yetersizliklerine göre bilişsel ve öğrenme özellikleri bakımından akranlarından farklılık göstermektedirler. Zayıf hafıza, yavaş öğrenme, dikkat problemleri, öğrendiklerini genellemede zorluk ve motivasyon eksikliği gibi özellikler bu bireylerde görülen bilişsel problemlerdir.
Hafıza
Hafıza, öğrenilen bilgileri geri çağırma ve kullanma yeteneğidir. Zihinsel yetersizliği olan bireylerin bilgileri otomatik olarak geri çağırmaları normal akranlarına göre daha güç ve daha uzun sürede olmaktadır. Bu bireylerin bilgiyi bellekte depolamaları için bol tekrar gereklidir.
Öğrenme
Zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin yeni bilgi ve becerileri öğrenmeleri akranlarından daha yavaş ve zor olabilmektedir. Bu öğrencilerde akranları gibi aynı yollarla öğrenebilirler. Ancak bu bireylerin bilişsel işlevleri daha düşüktür.
Dikkat
Bir bilgi ya da beceriye odaklanma, öğrenme sürecini etkileyen önemli bir unsurdur.
Dil ve konuşma
Bu öğrencilerde dil gelişiminde gecikme, telaffuz ve akıcı konuşma problemleri görülmektedir. Dil gelişiminde; alıcı ve ifade edici dilde sınırlılıklar, konuşmayı başlatma, konuşmayı sürdürme ve sonlandırma da sınırlılıklar, yönergeyi takip etme ve hikâye anlatma becerilerinde sınırlılıklarda problemler olabilmektedir.
Motivasyon
Öğrencilerin geçmiş yaşantıları ve başarısızlıklarına bağlı olarak öğrenme motivasyonlarının zaman içinde azaldığı görülmektedir.
Kalıcılık ve genelleme
Kalıcılık öğrenilen bir bilgi ya da becerinin belli bir süre sonrasında kullanılabilmesi iken, genelleme ise öğrenilen bilgi ya da becerinin başka ortam veya durumlarda kullanılabilmesidir.
Davranış
Her öğrenci problem davranış sergileyebilir. Ancak zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin derecesine bağlı olarak problem davranışların görülme olasılığı yükselmektedir.
Fiziksel sağlık özellikleri
Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan öğrencilerde fiziksel görünüm ve sağlık açısından normal bireylere benzer özellikler göstermektedirler. Zekâ derecesi düştükçe ek sağlık problemleri ve fiziksel farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİ OLAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMİNE YÖNELİK ÖNERİLER
• Öğrencinin performansına uygun eğitim programları ve etkili yöntemler ile öğrenebilirler.
• Öğrenme özelliklerine bağlı olarak daha fazla zaman ve daha fazla tekrara ihtiyacı oldukları dikkate alınmalıdır.
• Bireyselleştirilmiş eğitim programı hazırlanarak uygulanmalıdır.
• Bilgi ve beceriler küçük basamaklara ayrılarak ayrıntılı ve sistematik öğretimler sunulmalıdır.
• Öğretim sürecinde öğretmen tarafından uygun ipucu, dönüt ve düzeltmeler verilerek olumlu öğrenme yaşantıları oluşturulmalıdır.
• Uygun pekiştireç ve ödüller ile davranışları pekiştirilmelidir.
Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin görünüşleri ile zihinsel yetersizliği olduklarının fark edilmesi kolay değildir.
Özel Eğitim 1 5.ünite Ders Notu
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÖĞRENCİLER
OSB, görülme sıklığı açısından günümüzde en yaygın görülen yetersizlik türlerinden biri olarak kabul edilmektedir
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU NEDİR?
OSB, karmaşık bir gelişimsel ve nörolojik bozukluktur. OSB’nin tanımı, yaygınlık oranı, nedenleri ve sınıflandırılmasına ilişkin bilgilerin, diğer engel/yetersizlik grupları ile karşılaştırılarak benzerlik ve farklılıklarının ayırt edilmesi hedeflenmektedir.
OSB, en yaygın gözlenen gelişimsel bozuklukların başında gelmektedir. OSB, erken çocukluk döneminden itibaren gözlenmeye başlanan sosyal etkileşim, iletişim ve davranış bozukluğudur.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN TANIMI
OSB’nin bilimsel anlamda ilk tespiti 1940’lı yılların başına kadar uzanmaktadır. İlk olarak Kanner, çevresindeki kişilere karşı sosyal olarak etkileşimsiz veya ilgisiz olduğunu tespit ettiği 11 çocuğun özelliklerine dair gözlemlerini yayınladığı bir makalesinde ele almıştır. Kanner, bu 11 çocuğa erken bebeklik otizmi tanısı koymuştur.
Güncel tanımına göre OSB, engel grupları içerisinde bulunan, erken dönemde ortaya çıkan, sosyal etkileşim ve sosyal iletişimde bozukluk, toplumsal ilişki geliştirmede sorunlar, basmakalıp ve yineleyici davranışlar ile ilgi alanlarda sınırlılık biçiminde kendini gösteren ve bu sınırlılıkların zihinsel yetersizlik veya gelişimsel gerilik ile açıklanamadığı bir bozukluktur.
Bu tanıma göre OSB’li bireylerin üç alanda sorun yaşadığı görülmektedir. Bu alanlar;
• Sosyal etkileşim bozuklukları,
• İletişim bozuklukları
• Yineleyici davranışlar ve sınırlı ilgi alanlarıdır.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ
OSB’nin bilimsel nedenleri kesin olarak saptanmamakla birlikte araştırmacılar genetik ve fizyolojik nedenler üzerinde durmaktadır. Genetik olarak OSB’ye neden olabileceği düşünülen aday genler henüz belirlenememiştir. Ancak akraba evliliklerinde ve ikiz kardeşlerde OSB görülmesinin genetik nedenler sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN YAYGINLIĞI
Yaygınlık oranı herhangi bir yetersizliğin toplumdaki her 100 kişide görülme oranı anlamına gelmektedir. Son yıllarda OSB’li bireylerin sayısında hızla artış olduğunu göstermiştir. 2000’li yılların başında OSB’nin yaygınlık oranı her 150 çocukta bir (1/150) olarak tespit edilirken, 2014 yılında yaygınlık oranı her 68 çocukta bir (1/68), 2016 yılında ise her 59 çocukta bir (1/59) olarak tespit edilmiştir. Bu hızlı artışın nedenleri arasında OSB’ye neden olduğu düşünülen faktörlerin yaygınlaşması, OSB tanısı belirtilerinin araştırmalar doğrultusunda kapmalı hale gelmesi, tanılama araçlarının sayısının ve niteliğinin artması söylenebilir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN SINIFLAMASI
OSB tanısı koyulurken çeşitli değerlendirme araçları kullanılmaktadır. Bazı değerlendirme araçları, bireyin OSB’den etkilenme derecesini veya OSB görülme olasılığını derecelendiren araçlardır. Bu araçların temel hedefi, erken çocukluk döneminde çocukta OSB belirtilerinin olup olmadığını, eğer belirtiler varsa bu belirtilerin ne anlama geldiğinin tespit edilmesidir.
OSB’li bireyler, OSB’den etkilenme derecesine bağlı olarak;
• Birinci destek türünde destek gereksinimi olan,
• İkinci destek türünde yoğun destek gereksinimi olan,
• Üçüncü destek türünde ise çok yoğun destek gereksinim
Birinci destek grubundaki çocuklar OSB tanısı almanın yanında yoğun özel eğitim desteğine ihtiyaç duymayan bireylerdir. Bu bireyler erken çocukluk döneminden itibaren tespit edilip sosyal iletişim becerilerinin geliştirilmesi için yoğun olmayan kapsamlı özel eğitime gereksinim duyarlar.
İkinci gruptaki yoğun destek gereksinimli çocuklar ise OSB’den etkilenme derecesi olarak OSB’nin olumsuz etkilediği alanlarda belirgin biçimde sınırlılığı olan bireylerdir. Bu grupta yer alan bireyler çeşitli tekrarlayıcı davranışları sıklıkla sergilerler.
Üçüncü gruptaki çocuklar ise diğer gruplara kıyasla daha yoğun desteğe ihtiyaç duyan, yaşamları boyunca sosyal etkileşim ve iletişim becerilerinin kazandırılması ve tekrarlayıcı davranışlarının azaltılması için tam zamanlı kapsamlı özel eğitim uygulamalarına gereksinim duyan bireylerdir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLERİ
Gelişimde bütünlük ilkesi oldukça önemlidir. OSB’li çocuklarda sosyal etkileşim, dil ve davranış sorunları ilk yıl görülmese bile yaşamın ikinci yılında belirgin biçimde görülmeye başlar. OSB’yi tanılama araçları, çocuk ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar tarafından uygulanabilir.
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin Sosyal Etkileşim Özellikleri
Sosyal etkileşim, yeni doğan döneminde çocuk ile ebeveyn arasında başlayan, ses, taklit, bakış alışverişlerinin ürünü olan doğal bir karşılıklı etkileşimin ürünüdür Başta ebeveyn olmak üzere çevredeki kişilerin farkında olma ve nesnelerle oyun oynama süreci ile birlikte yetişkinin dikkatini çekme, yetişkinin kendisinin dikkatini nesnelere çekmesine yanıt verme, yetişkini taklit etme gibi doğal sosyal etkileşim davranışları bulunmaktadır.
Erken çocukluk döneminde sosyal etkileşim becerileri temel olarak sözel olmayan sosyal becerilerdir. Taklit, ortak dikkat ve oyun becerileri sosyal etkileşim becerileri grubu içerisinde yer almaktadır.
Ortak dikkat, etkileşim ortağı ile çocuğun aynı anda bir nesne üzerinde odaklanmalarıdır
Oyun becerileri, OSB’li çocuklarda sembolik ve sosyal oyun olmak üzere iki grupta değerlendirilmekte ve desteklenmektedir.
Sembolik oyun becerileri; basit oyun, birleşimli oyun, sembolik öncesi ve sembolik oyun olmak üzere dört kategoride sergilenmektedir. Birleşimli oyuna ise legoları üst üste dizme ve bozma verilebilir. Sembolik öncesi oyuna ise oyuncak bebeğe mama yedirme verilebilir. Sembolik sonrası oyuna ise süper kahraman rolüne bürünme ve süper kahraman gibi davranma verilebilir. OSB’li çocuklar, oyun becerilerini sergilerken tipik gelişim gösteren akranlarına oranla hem daha düşük sıklıkta hem de daha az çeşitlilikte oyun oynamaktadırlar. Bu durum OSB’li çocukların sembolik oyun oynama sınırlılığı olduğu anlamına gelmektedir.
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin İletişim Özellikleri
İletişim, OSB’li çocukların tanı almadan önce yaşamlarının ilk yıllarından itibaren başlayarak tüm gelişim dönemlerinde sınırlılık yaşadığı bir alandır. Dil, biçim, içerik ve kullanım alanlarından oluşmaktadır. Biçim, iletişimsel davranışların ifade edilmesi; içerik, iletişimsel davranışların nesneler, kişiler veya eylemleri temsil edilmesi; kullanım ise iletişimsel davranışların sergilenme amacıdır.
Jestler, OSB’li çocukların bebeklik döneminden beri ciddi düzeyde az sıklıkta ve çeşitlilikte sergilediği davranışlardır. OSB’li çocuklarda bebeklikte gözlenen jest sergilememe sorunu, yaşamın ikinci veya üçüncü yılında tanı alacaklarının da habercisidir.
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin Davranış Özellikleri
OSB’li bireylerde gözlenen temel sorunlardan bir diğeri ise tekrarlayıcı davranışlardır. Ayrıca OSB’de günlük yaşamda sıra dışı nitelikte birçok davranış gözlenebilir. Bu davranışların sık gözlenmesi, OSB’den etkilenme düzeyinin yüksek olduğunun göstergelerindendir. Tekrarlayıcı davranışlar, OSB’li bireylerin yakınları ile olan sosyal etkileşim ve iletişim becerilerinin gelişimini ciddi düzeyde olumsuz etkilemektedir. Ayrıca bir beceri veya olumlu davranış kazanmalarını güçleştirmektedir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMLERİ
OSB’li öğrencilere yönelik özel eğitim hizmetlerinin yürütülmesi ve denetlemesinden MEB sorumludur. Bu ortamlar, sadece OSB’li bireylerin eğitim aldığı resmî veya özel eğitim okulları ile temel eğitim okulları olan ilkokul ve ortaokul ile ortaöğretim kurumları olan liselerdir.
Uygulamalı Davranış Analizi Yaklaşımı
OSB olan çocuklara beceri veya kavram öğretimi amacıyla geliştirilen öğretim yöntemlerini içeren yaklaşımlardan biri olan uygulamalı davranış analizine (UDA) dayalı öğretim yaklaşımıdır. UDA, bilimsel dayanaklı oldukça köklü bir yöntemdir. Birçok araştırma sonucunda UDA yaklaşımının OSB’li bireylere beceri veya kavram öğretiminde etkili olduğu ortaya çıkmıştır
Doğal Davranışsal Gelişimsel Müdahale Yaklaşımı
Bu öğretim yaklaşımı; ortak dikkat, taklit, iletişim davranışları gibi sosyal iletişim becerilerinin öğretiminde etkilidir. Doğal davranışsal gelişimsel müdahale yaklaşımı, sosyal iletişim becerilerinin doğal ortamında öğretimini savunmaktadır Öğretimi hedeflenen beceriler yaygın olarak çocuğun gelişim düzeyi temel alınarak gelişim yaşı itibariyle sergileyemediği beceri veya davranışlar arasından seçilir.
Bu yaklaşımın üç temel özelliği;
• Çocuğun liderliğinin izlenmesi,
• Çocuğa model olunması
• Sergilediği davranışın doğasına uygun tepkiler verilmesidir.
Sonuç olarak OSB’li çocuklara beceri veya kavram öğretimi amacıyla çeşitli öğretim yaklaşımları bulunmaktadır.
Bu öğretim yaklaşımlarına bağlı öğretim yöntemlerinin uygulanmasında temel sorumlu kişiler ev ortamında ebeveynler, eğitim kurumlarında özel eğitim öğretmenleridir. Erken dönemden itibaren kapsamlı özel eğitim desteğinin sağlanması, akranları ile birlikte eğitim ortamlarında eğitimlerine mümkün olduğunca devam desteğinin sağlanması ve ebeveynlere bilgi ve sosyal desteğin sağlanması yoluyla OSB’nin birey üzerindeki etkileri en az seviyeye indirilebilir.
Özel Eğitim 1 6.ünite Ders Notu
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLER
Eğitimciler, uzmanlar ve aileler bu öğrencilerdeki normal ve normalüstü gelişime rağmen yaşanan akademik güçlükleri anlamlandıramamakta ve bu öğrencilerin yaşadıkları durumu gözle görülmeyen bir yetersizlik olarak tanımlamaktadır.
Özel öğrenme güçlüğü yoğunlukla temel akademik beceriler olarak kabul edilen okuma, yazma ve matematik becerilerinde yaşanan güçlükler olarak ortaya çıkmaktadır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN TANIMI
Özel öğrenme güçlüğü ile ilgili ilk araştırmalar 1800’lü yıllara dayanmasına rağmen, özel öğrenme güçlüğü terimi ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1960’lı yıllarda bir psikolog olan Samuel Kirk tarafından ortaya atılmıştır. Sonrasından özel öğrenme güçlüğü terimi 1975 yılında ABD Tüm Engelli Çocuklar Yasası’nda yerini almıştır. İlgili yasa 1997 yılında Yetersizliği Olan Bireylerin Eğitimi Yasası adını almış ve son olarak 2015 yılında güncellenmiştir. Özel öğrenme güçlüğü terimi halen yasada yerini almakta ve tanımlanmaktadır.
Özel öğrenme güçlüğü teriminin en güncel tanımı 2006 yılında Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından çıkarılmış olan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde yer almaktadır. Özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler oldukça heterojen bir grubu oluşturmaktadır.
Uluslararası Tanım
“Özel öğrenme güçlüğü, sözlü ya da yazılı dili anlama veya kullanmayla ilgili olarak bir ya da daha fazla temel psikolojik süreçte ortaya çıkan, dinleme, düşünme, konuşma, okuma, yazma, heceleme ya da matematiksel hesaplamaları yapmada yetersiz beceriler olarak kendini gösteren ve algısal yetersizlikler, beyin zedelenmesi, minimal beyin disfonksiyonu, disleksi ve gelişimsel afazi (konuşamama) gibi durumları da içeren bir güçlüktür.
Ulusal Tanım
“Özel öğrenme güçlüğü olan birey, dili yazılı ya da sözlü anlamak ve kullanabilmek için gerekli olan bilgi alma süreçlerinin birinde veya birkaçında ortaya çıkan ve dinleme, konuşma, okuma, yazma, heceleme, dikkat yoğunlaştırma ya da matematiksel işlemleri yapma güçlüğü nedeniyle özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan bireydir.”
özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin yaşadıkları akademik güçlüklerin genellikle disleksi (okuma güçlüğü), disgrafi (yazma güçlüğü) ve diskalkuli (matematik güçlüğü) olmak üzere üç alanda görülmesinden dolayı özel öğrenme güçlüğünün sınıflarda görülme sıklığı fazladır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN YAYGINLIĞI
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin oranı %38,8’dir. Türkiye’de %3’tür. Bu verilere göre yaklaşık her üç özel eğitim gereksinimi olan öğrenciden biri özel öğrenme güçlüğü tanısı almıştır. ABD özel eğitim sisteminde özel öğrenme güçlüğü en büyük grubu oluşturmaktadır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN NEDENLERİ
• Doğum öncesi veya doğum sonrası farklı nedenlere bağlı olarak da özel öğrenme güçlüğü oluşabilmektedir.
• Beyin yaralanmaları
Beyin yaralanmaları doğum öncesi dönemde de gerçekleşebilmektedir. Hamilelik sürecinde annenin geçireceği şeker hastalığı, böbrek rahatsızlığı ve kızamık gibi hastalıklar bebekte beyin hasarının oluşmasına neden olabilmektedir. Ayrıca annenin doğum öncesinde uyuşturucu, alkol, nikotin, eroin vb. zararlı madde kullanımı bebekte zihinsel gelişimde gecikme, dikkat eksikliği/hiperaktivite ve bellek problemleri gibi öğrenme güçlükleriyle sonuçlanabilmektedir.
• Ciddi kafa travması, felç, yüksek ateş, beyin tümörü ve menenjit gibi beyin hasarına neden olabilen birçok hastalık
• Beyin hasarına neden olabilen yetersiz beslenme ve zehirli kimyasallara (kurşun, böcek ilacı vb.) maruz kalma gibi durumlar
• Kalıtım üzerine yapılan araştırmalar, öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin anne, baba ve kardeş gibi yakın akrabalarında öğrenme güçlüğü görülme oranının diğer ailelere göre fazla olduğunu ortaya koymaktadır.
• Sadece kalıtımın öğrenme güçlüğünün tek başına nedeni olarak kabul edilemeyeceğini belirtmektedir.
• Biyolojik ve psikolojik nedenleri olabilmektedir.
• En önemli unsur olarak çevresel etmenler gösterilmektedir.
• Çocuğun yaşadığı ev ortamı
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ
Müdahaleye Tepki Modeli (MTM)
MTM üç aşamadan oluşmakta ve her aşamada bilimsel dayanaklı müdahaleler kullanılmaktadır. Öğrenciler aşamalar ilerledikçe daha yoğun bir müdahaleye maruz kalmaktadır. Aşamalar arası geçiş kararını vermede kullanılmak üzere tüm aşamalarda sistematik ve belirli sıklıkta uygulanan performans değerlendirme gerçekleştirilmektedir.
İkinci aşamasında öğrenciler hem birinci aşamadaki eğitimi almaya devam etmekte hem de ikinci aşamaya ait destek eğitimi almaktadırlar. İkinci aşamada ilerleme gösteren ve akranlarının performansına yaklaşan öğrenciler sadece birinci aşamadaki eğitimi almaya devam edebilmektedir.
Üçüncü aşamada bireysel veya iki kişilik küçük grup halinde çalışmalar gerçekleştirilebilir. Bu aşamada eğitim alan öğrenciler birinci ve ikinci aşamadaki destek eğitimleri de almaya devam etmektedirler. Bu aşamada ilerleme gösteren öğrenciler bir alt aşamadaki eğitimi alacak şekilde bu aşamadan çıkarılabilir veya aynı aşamada bir süre daha eğitim almaya devam edebilirler. Bu aşamada da yeterli gelişim sergilemeyen öğrenciler özel öğrenme güçlüğü açısından değerlendirilmek üzere tanılama sürecine yönlendirilebilir.
Erken müdahale ve erken tanılama açısından MTM gibi sistematik müdahaleler, özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler ile farklı nedenlerle öğrenmede problem yaşayan öğrencileri ayırt etmeye yardımcı olabilmektedir.
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilere yönelik erken müdahale ve erken tanılama için Müdahaleye Tepki Modeli önemlidir.
Değerlendirme ve Tanılama
Özel öğrenme güçlüğü özel eğitim kategorileri arasında değerlendirilmesi ve tanılanması en güç alanlardan biridir. Öğrenciler hem akademik beceriler hem de motor beceriler, el-göz koordinasyonu, bellek ve dikkat becerileri gibi birçok farklı akademik olmayan beceri açısından da değerlendirilmelidir.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLER
En belirgin özelliklerden biri erkeklerde özel öğrenme güçlüğü tanısı alma oranının kızlara göre yaklaşık 3 kat daha fazla olmasıdır. Ayrıca özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler en az bir akademik alanda güçlük yaşamaktadırlar.
Özel Öğrenme Güçlüğünün Erken Belirtileri
• Konuşma ve dil becerilerinin yeterince gelişmemiş olması
• Konuşurken sözcükleri telaffuz etmede güçlük yaşama
• Konuşma sırasında doğru sözcükleri bulmada güçlük yaşama 2,5 yaşına kadar sözcüklerden cümleler oluşturamama
• Konuşmanın çoğunlukla (%50 veya daha fazlasının) anlaşılmaması
• Alfabe, rakam, renk, şekil ve haftanın günleri gibi bilgileri öğrenmede güçlük yaşama
• Verilen yönergeleri takip etmede güçlük yaşama
• Kalem ve silgi gibi yazı yazma araçlarını tutmada güçlük yaşama
• Kâğıt ve kalemle etkinlik yapmakta zorlanma
• Ayakkabının bağcıklarını bağlama veya giysinin düğmelerini ilikleme gibi becerilerde güçlük yaşama
• Dikkat süresinin kısa olması (5 yaş çocuğunun kısa bir hikâye dinleme etkinliğinde oturup dinleyememesi
• İlgi ve dikkatin kolay dağılması Dinleme becerilerinin zayıf olması
• Bir şey yapması istendiğinde istekli olmaması (tembel veya yetişkine karşı gelen biri gibi davranış sergileme
• Garip veya sakar hareket sergileme (düğmelerini ilikleyememe, zıplamakta zorlanma gibi)
• Daha küçük yaşa ait davranışlar sergileme
• Evde ve günlük hayatında genellikle dağınık ve düzensiz olma
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Genel Özellikleri
• Önemli gelişimsel alanlarda gecikme yaşama
• Belirli akademik alanlarda problemler yaşama (özellikle okuma, yazma ve matematik alanlarında)
• Düşünmeden hareket etme olarak da tanımlanan dürtüsellik özellikleri sergileme
• Genel koordinasyon eksikliği sergileme
• Duygularında hızlı değişim ve/veya duygusal dalgalanma yaşama (gülerken birden ağlamaya başlama
• Dikkat bozukluğu yaşama
• Bellek ve düşünme bozuklukları yaşama
• Algı-motor bozukluğu sergileme
• Konuşmayı ve konuşma seslerini öğrenmede bozukluklar sergileme
• Merkezi sinir sisteminin düzensiz ve bozuk olduğunu gösteren belirtiler sergileme
Akademik anlamda özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin sergiledikleri bazı özellikler şunlardır;
• Öğretimde zorlanma
• Pasif öğrenme stili sergileme
• Zayıf temel dil becerilerine sahip olma
• Temel okuma ve çözümleme becerilerinde düşük performans sergileme
• Bilgi işlemleme becerilerinde yetersizlik gösterme
• Genelleme konusunda zorlanma
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin okuma beceriyle ilgili özelliklerinden bazıları şu şekildedir;
• İşitme yetersizliği bulunmamasına rağmen işitsel algıda yanlışlık
• Yavaş işitsel veya görsel işlemleme
• Konuşulan sözcüklerin seslerini fark etme ve ayırmada zorlanma
• Okumanın bir amacı olduğu fark etmeme
• Kelime, cümle veya paragrafta önemli yönleri belirleyememe
• Bir metni okurken bilinmeyen sözcüklerde duraksama (okumakta zorlanılan sözcüklerde 5 saniye veya daha fazla bekleme ve/veya bu sözcükleri okuyamama)
• Sözcükleri takılarak ve/veya heceleyerek yavaş yavaş okuma (sözcükleri yeterince hızlı bir şekilde tanıyamama)
• Bir metindeki önemli gerçekleri hatırlamada zorluklar yaşama (Örneğin, bir öyküde Ayşe kimle oyun oynuyor gibi basit bir soruyu cevaplandıramaz.)
• Okunan bir metindeki olay sırasını hatırlamada güçlük yaşama (Örneğin, Ahmet’in bir gün boyunca başından geçen olayların anlatıldığı bir öyküde geçen olayları oluş sırasına göre anlatmakta zorlanır.)
• Bir metnin ana fikrini ve konusunu hatırlamada zorlanma (Örneğin, Mehmet’in hayvanat bahçesi gezisinden bahseden bir öykünün konusunun hayvanat bahçesi gezisi olduğunu belirtemez.)
Yazma alanında yaşanan güçlükler yazmanın mekanik boyutu ve yazılı anlatım olmak üzere iki boyutta gözlemlenmektedir. Yazmanın mekanik boyutunda öğrenciler çivi yazısı gibi veya kargacık burgacık yazmaktadırlar. Bunun yanı sıra harfler, kelimeler ve/veya cümleler arasında uygun boşluklar bırakmadan yazma ve satırı doğru takip etmeden yazma gibi özellikler sergilemektedirler. Yazılı anlatım boyutunda ise özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler, düşüncelerini sözel olarak ifade edebilmelerine rağmen yazıya dökememektedirler.
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin güçlük yaşadıkları bir diğer akademik alan, matematik alanıdır. Ayrıca matematik dilini ve sembolleri anlama ve doğru kullanma, problem çözme ve akıl yürütme gibi becerilerde de güçlükler yaşanmaktadır. Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin matematik alanında yaşadıkları güçlüklerin bazıları şunlardır;
• Basit sayısal olguları öğrenmede zorlanma
• Matematiksel dili anlamada zorlanma
• Matematik sembollerini ve işlemleri anlamada zorlanma
• Aritmetik işlemleri anlama ve gerçekleştirmede zorlanma
• Görsel-uzamsal işlemlerde zorlanma
Öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin sergileyebilecekleri bazı özellikler;
• Düşüncelerini açıkça ifade etmekte zorlanırlar.
• Belirli sözcükleri kullanmak yerine “şey, ımmmm” gibi ifadeler kullanırlar.
• Sorulan soruları anlamada zorlanırlar.
• Zamanı doğru olarak belirtmekte zorlanırlar.
• Cümle oluşturmakta zorlanırlar ve sınırlı sayıda cümle kullanırlar.
• Bazı sesleri ve sözcükleri düzgün seslendirmekte zorlanırlar.
• Yaşa uygun sözcük kullanarak düşünceleri belirtmekte zorlanırlar.
• Karşılıklı konuşmayı başlatma ve sürdürmede zorlanırlar.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Dikkat Özellikleri;
• Sürekli hareket ederler ve konuşurlar. Düzensiz odaklanırlar.
• Zaman sınırı olan görevleri tamamlamakta zorlanırlar.
• Bir göreve başlamada ve/veya görevi tamamlamada zorlanırlar.
• Sergileyecekleri davranışların sonuçlarını düşünmeden hareket ederler.
• Oyun veya sohbet esnasında sırasını beklemeden davranırlar.
• Öfke kontrolünde zorlanırlar.
• Ayrıntılara önem vermezler.
• Sık sık hayallere dalarlar.
• Ev ödevlerini düzenli tamamlayamazlar.
• Çabucak sıkılırlar.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Bellek Özellikleri
• Öğrendikleri bilgileri akılda tutmakta zorlanırlar.
• Okudukları veya dinledikleri bilgiyi tekrarlamakta zorlanırlar.
• Çoklu yönergeleri takip etmekte zorlanırlar.
• Bir işi sırasına uygun şekilde yapmakta zorlanırlar.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Sosyal-Duygusal Özellikleri
• Sosyal farkındalık konusunda zorlanırlar.
• Sosyal ipuçlarını anlamazlar veya yanlış anlarlar.
• Başkalarının duygularını yanlış yorumlarlar.
• Başkalarını rahatsız ettiklerinin farkına varmazlar.
• Davranışlarının başkalarına etkisini anlamazlar.
• Başkalarının bakış açısından bakamazlar.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMLERİ
• Özel öğrenme güçlüğü temelde tıbbi bir tanı olmasına rağmen henüz tıbbi bir müdahalenin mümkün olmadığı ve en yaygın müdahale yönteminin özel eğitim olduğu bir özel gereksinim alanıdır.
• Özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler dil ve konuşma terapisi, ergoterapi veya psikoterapi gibi hizmetlerden yararlanabilmektedir
• Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin öğrenmelerini kolaylaştırıcı ve beyin temelli öğrenme için uygun sınıf ortamları oluşturulmalıdır
• Uygun sınıf ortamlarının sağlanmasının yanı sıra uygun ve etkili stratejiler kullanılarak özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilere destek sağlanmalıdır.
Okuma becerilerini desteklemek amacıyla şu stratejiler kullanılabilmektedir;
• Dikkat çekici ve merak uyandırıcı öykülerle yazılı metinleri ilgi çekici hale getirmek ve öğrencilere sevdirmek
• Cümleleri sözcüklere bölme, sözcükleri hecelere ve seslere bölme veya harflerden ve hecelerden sözcükler oluşturma oyunları gibi etkinliklerle ses bilgisel farkındalık becerilerini geliştirmek
• Seslerin harf karşılıklarını öğretmek amacıyla daha fazla etkinlik yapmak
• Kitap okuma etkinliklerinde yazılı dil ile sözel dil arasındaki farkı gösteren örneklere vurgu yapmak
• Öğrencilerin akıcı okuma becerilerini geliştirmek amacıyla eşli okuma veya tekrarlı okuma gibi akıcı okumayı destekleyici etkinlikler yapmak
• Okuduğunu anlama becerilerini geliştirmek amacıyla okuma öncesi, okuma anı ve okuma sonrası okuduğunu anlama stratejilerini öğretmek
Yazılı anlatım becerilerini desteklemek amacıyla şu stratejiler kullanılabilmektedir;
• Öğrencilerin ilgi alanlarına uygun temalar kullanmak
• Yazı yazmak için amaç belirlemek
• Farklı türde metinler yazmak (şiir, drama, tiyatro vb.)
• Tüm yazma etkinliklerinde planlama, yazma ve gözden geçirme aşamalarını takip etmek
• Yazma sürecindeki her basamağı açık bir şekilde öğretmek
• Yazma etkinliklerinde rehberli uygulamalar gerçekleştirdikten sonra bağımsız etkinliklere geçmek
• Yazma etkinliklerinde yazılacakları planlama, düşünceleri organize etme, taslağı hazırlama, yazılanları düzenleme ve yazılanları gözden geçirme aşamalarını gerçekleştirmek
• Yazma becerilerini destekleyici kendini düzenleme stratejilerini öğretmek
• Yazma etkinliklerini bilgisayar ortamında veya elektronik araçlarda yapmaya izin vermek
Matematik becerilerini desteklemek amacıyla şu stratejiler kullanılabilmektedir;
• Matematiksel kavramları öğretmek için büyük-küçük, en küçük-en büyük, renk, boyut ve şekil farklılığını algılama veya sayılarla ilgili temel bilgileri öğrenme ve hatırlama ile ilgili konularda etkinlikler yapmak
• Temel sayı bilgisini geliştirmek için manipulatif objelerle sayı saydırma, görsel şekiller sunma ya da bilginin hatırlanması için oyun oynatma (flaş kart, zar atma ve oltaya sayı takma vb.)
• Bağımsız alıştırmalarda kullanılan etkinlik sayfalarındaki matematik problemlerinin sayısını azaltmak
• Matematik ödevlerini tamamlamak için verilen süreyi arttırmak
• Problem çözümü için etkinlik sayfasında yeterli alan sağlamak
• Sorumlu olunan problemlerin sayısını zamanla arttırmak ve çözüm için verilen süreyi zamanla azaltmak
ÖZEL EĞİTİMDE TEMEL KAVRAMLAR
ÖZEL EĞİTİM
Genel eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak ifade edilen özel eğitim birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu’nda özel eğitim “özel eğitime muhtaç çocukların eğitimleri için özel olarak yetiştirilmiş personel ve geliştirilmiş eğitim programları ile bu çocukların özür ve özelliklerine uygun ortamda sürdürülen eğitimdir.” şeklinde tanımlanmaktadır.
Özel gereksinimli bireyler genellikle;
• Engelli
• Yetersiz
• Özürlü gibi kavramlarla adlandırılmaktadır.
Zedelenme
Bireyin çeşitli nedenlere bağlı organlarında geçici ya da kalıcı türden işlevini yerine getirmede zorlanmasıdır.
Yetersizlik
Bireyde meydana gelen zedelenmeye bağlı olarak herhangi bir durumda kendisinden beklenen davranışı sergilemede tamamen veya kısmen yetersiz kalması durumudur. Çocuğun konuşamaması, kalem tutamaması, işitmemesi, yazmada güçlük çekmesi yetersizliğe örnek olarak verilebilir.
Özür/ Engel
Bireyin yetersizlik etiketlenmesi nedeniyle sosyal, kültürel ve çevresel faktörlere bağlı olarak günlük yaşamın gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirememesi durumudur
Örneğin, işitme yetersizliği ya da dil ve konuşma yetersizliği olan bir bireyin yetersizliğine bağlı olarak çevredeki diğer bireylerle iletişim kuramaması bireyin engelli olmasına neden olmaktadır.
Risk Taşıma
İleride yetersizlik gösterme olasılığı normalden daha fazla olan bireyleri ifade eder. Yetersizliğin engele dönüşmesini önlemek için özel gereksinimli bireylere bilgi ve beceri kazandırmanın yanı sıra çevrenin de özel gereksinimli bireylere uygun hale getirilmesi oldukça önemli bir konudur.
ÖZEL EĞİTİM TARİHİ
Dünyada özel eğitim alanında ilk sistematik çalışmalara 18. ve 19. yüzyıllarda rastlanılmaktadır. Bu çalışmalardan ilki Fransa’da ormanda 12-13 yaşlarında vahşi bir çocuğun bulunması ile başlar. Victor adı verilen bu çocuk Dr. Gespard Itard’ın (1775-1836) sorumluluğuna verilir. Özel eğitim hizmetlerinin Victor’un Itard tarafından eğitilmesiyle başlandığı kabul edilmektedir. Bu eğitim zihinsel engelli çocuklarla ilk bireysel çalışmayı başlatmıştır.
Dünyada ilk defa grup eğitimi çalışmaları 1755 yılında işitme engelliler için, ardından da 1784 yılında ise görme engelliler için Fransa’da açılmıştır. Zihin engelli bireyler için ilk grup eğitimi veren okul 1860 yılında ABD’de açılmıştır.
Türkiye’de özel eğitim gerektiren çocukların eğitimine 1889 yılında İstanbul Ticaret Mektebi bünyesinde işitme engelli çocuklara eğitim veren bir okulun açılması ile başlanılmıştır. 1921 yılında Özel İzmir Sağırlar-Körler Okulu açılmış ve bu okul 1924 yılından 1950 yılına kadar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak özel eğitim hizmetlerini sürdürdükten sonra aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı'na devredilmiştir. 1950 yılından 1980 yılına kadar Özel Eğitim Hizmetleri, İlköğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde bir şube müdürlüğü tarafından yürütülmüştür
Personel yetiştirmede önemli bir çaba olarak Gazi Eğitim Enstitüsü içinde “Özel Eğitim Şubesi” kuruldu.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLER
Özel gereksinimli bireyler, çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından yaşıtlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren bireyler olarak tanımlanabilir.
Etiketleme
1. Etiketlemeyi yani özel gereksinimli bireyleri tanımlarken isimlendirmeyi savunmaktadır. Etiketleme kavramı, isim verme anlamı taşımaktadır.
2. Bireyleri herhangi bir özelliğine göre isimlendirmek yerine yapabildiklerine göre uygun eğitim fırsatlarının sağlanması gerektiği görüşünü savunmaktadır.
Etiketleme Yaklaşımı Sınıflandırmasız Yaklaşım
• Bireylerin yetersizliklerine odaklanılır.
• Bireylere eğitsel, sosyal vb. açılardan uygun eğitim ortamında eğitim almalarını hedefler.
• Benzer yetersizlikteki bireyleri aynı eğitim ortamlarında bir araya getirmeyi hedefler.
• Bireyleri, zihinsel yetersizliği olan, öğrenme güçlüğü olan bireyler gibi isimlendirir.
• Bireylere yasal olarak haklar verilmesini kolaylaştırır.
• Odak noktaları bireylerin yetersizlikleridir.
• Bireylere herhangi bir isimlendirmede bulunmaz.
• Bireylerin yetersizliklerine göre sınıflandırmadığı için yasal hakları almaları güçleşir.
• Odak noktası bireyin yapabildikleridir.
• Bireylerin eğitsel gereksinimlerine odaklanır.
• Bireyleri yapabildiklerine göre sınıflandırır ve neye gereksinimi var ise onu öğretmeyi hedefler.
• Normal bireylerle aynı ortamda ancak gereksinimi doğrultusunda eğitim almalarını hedefler
• Bireylere herhangi bir isimlendirmede bulunmaz.
• Bireylerin yetersizliklerine göre sınıflandırmadığı için yasal hakları almaları güçleşir.
• Odak noktası bireyin yapabildikleridir.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN ORAN VE SAYILARI
Dünyada bir milyardan fazla insanın veya (2010 dünya nüfus tahminlerine göre) dünya nüfusunun yaklaşık % 15’inin bir tür engellilik ile yaşadığı tahmin edilmektedir
Türkiye’de, 2011 Nüfus ve Konut Araştırması sonuçlarına göre; görme, duyma, konuşma, yürüme, merdiven çıkma veya inme, bir şey taşıma veya tutma ve yaşıtlarına göre öğrenme, basit dört işlem yapma, hatırlama veya dikkatini toplama fonksiyonlarından en az birinde çok zorlandığını veya hiç yapamadığını belirten kişi sayısı 4 milyon 882 bin 841’dir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %6,9’unu özel gereksinimli bireyler oluşturmaktadır. Cinsiyete göre bakıldığında 2 milyon 85 bin erkeğin ve 2 milyon 792 bin kadının en az bir engelinin olduğu açıklandı. En az bir fonksiyonda zorluk yaşadığını veya hiç yapamadığını belirtenlerin %42,8’i erkek, %57,2’si ise kadındır.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİM ORTAMLARI VE SAYILARI
En az kısıtlayıcı eğitim ortamı ilkesine göre, özel gereksinimli çocuklar eğitim ortamlarına yerleştirilirken bu çocukların en çok faydalanacağı ve akranlarıyla en çok zaman geçireceği ortamlara yerleştirilmelerine özen gösterilmelidir. Bu ilke çerçevesinde özel gereksinimli öğrenciler sırasıyla normal sınıf, bütünleştirme (eğitsel ve çevresel düzenlemelere yer verilen akranlarıyla birlikte eğitim aldığı sınıf), özel sınıf (normal okul bünyesinde ayrı sınıf), ayrı özel eğitim okuluna yerleştirilirler.
• Türkiye’de özel gereksinimli öğrenciler için açılan kurum sayısı son 15 yılda oldukça artmıştır.
2016-2017 verilerine göre 21 farklı kurum türünde 1630 farklı kurumda 84.968 öğrenciye 17.919 öğretmen tarafından eğitim verilmektedir.
Özel eğitimci: özel gereksinimli bireylere eğitim verebilmek için çeşitli yöntem ve teknik bilgileri edinmiş olan özel yetiştirilmiş personeldir.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERE HİZMET SUNAN PERSONELLER
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde ise özel eğitimcilere ek olarak, dil ve konuşma terapisti, fizyoterapist, ergoterapist, diyetisyen, psikolog, rehberlik ve psikolojik danışman uzmanı, çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı, sosyal hizmet uzmanı ve odyologlar özel gereksinimli bireylerin eğitimi, gelişimi ve terapisinde görev almaktadırlar. Yukarıda yer alan uzmanların tamamı, ilgili alanda uzmanlaşmış fakültelerin dört yıllık lisans programlarında kendi çalışma alanlarıyla ilgili olarak özel olarak yetişmiş personellerdir.
Özel gereksinimli bireyler, Milli Eğitim’e bağlı gündüzlü özel ve devlet kurumların yanı sıra, hastane okul ve evde bakım, yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde hizmet almaktadırlar.
Yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezleri; bedensel, zihinsel ve ruhsal engelleri nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olan kişilerin fonksiyon kayıplarını gidermek ve toplum içinde kendi kendilerine yeterli olmasını sağlayan beceriler kazandırmak veya bu becerileri kazanamayanlara devamlı bakmak üzere kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN SINIFLANDIRILMASI
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde yer aldığı gibi Türkiye’de özel gereksinimli bireyler 14 grupta ele alınmaktadır. Bu gruplar şu şekilde sıralanmaktadır:
• Zihinsel yetersizlik (hafif, orta, ağır ve çokağır)
• İşitme yetersizliği
• Görme yetersizliği
• Ortopedik yetersizlik
• Süreğen hastalık
• Otizm
• Dikkat eksikliği ve hiperaktivitebozukluğu
• Sinir sistemi zedelenmesi ile oluşan yetersizlik
• Dil ve konuşma güçlüğü
• Özel öğrenme güçlüğü
• Birden fazla alanda yetersizlik
• Duygusal uyum güçlüğü
• Sosyal uyum güçlüğü
• Üstün veya özel yetenek
ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ HUKUKİ (YASAL) DÜZENLEMELER
T.C. Anayasası 42. Maddesi “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” ile gereksinimi olsun ya da olmasın tüm bireylerin eğitim hakkı garanti altına alınmıştır. Türkiye’de özel gereksinimli bireylerle ilgili hazırlanan ilk kanun 1983 yılında çıkarılan 2916 sayılı “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu” dur.
Bu yasayı 1997 yılında yayınlanan 573 sayılı KHK takip etmiştir. 573 sayılı KHK özel eğitimle ilgili esasların belirlenmesi, özel eğitimle ilgili hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi açısından önemlidir. Ayrıca bu KHK ile 2916 sayılı yasa yürürlükten kaldırılmıştır. 573 sayılı KHK ABD’de yayınlanmış olan PL 94-142 sayılı IDEA (Tüm çocuklar için özel eğitim yasası) benzerlik göstermektedir.
573 sayılı KHK’da özel eğitimin ilkeleri şunlardır;
• Özel eğitim gerektiren tüm bireyler; ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetinden yararlandırılır.
• Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitimine erken yaşta başlanır.
• Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.
• Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitsel performansları dikkate alınarak, amaç, içerik ve öğretim süreçlerinde uyarlamalar yapılarak yetersizliği olmayan akranları ile eğitimlerine öncelik verilir.
• Özel eğitim gerektiren bireylerin her tür ve kademedeki eğitimlerinin kesintisiz sürdürülebilmesi için her türlü rehabilitasyonlarını sağlayacak kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılır.
• Özel eğitim gerektiren bireyler için bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilir ve eğitim programları bireyselleştirilerek uygulanır.
• Ailelerin özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılmalarının sağlanması esastır.
• Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylere yönelik etkinlik gösteren sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde çalışılır.
• Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayacak şekilde planlanır.
Özel gereksinimli bireylerle ilgili yasa anlamında yapılan en büyük hukuki düzenleme, 2005 yılında çıkarılan 5378 Sayılı “Özürlüler Kanunu”dur. 5378 sayılı Özürlüler Kanunu’nda; fırsat eşitliği, insan hakları ve ayrımcılığın önlenmesi ilkeleri yer almaktadır.
Özel Eğitim 1 2.ünite Ders Notu
ÖZEL EĞİTİMDE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
Ölçme; nesnelerin ya da bireylerin belirlenmiş bir özelliğe sahip olup olmadıklarını, bu özelliğe sahip iseler ne kadar sahip olduklarını gözleyerek belirlenmesi ve bu gözlem sonuçlarının sembol veya sayılarla ifade edilmesidir.
Değerlendirme, ölçme sonucunu bir ölçüt ile karşılaştırarak ölçülen özellik hakkında bir karara varma sürecidir. Değerlendirmenin doğru olması ölçme sonucuna bağlıdır. Çünkü değerlendirme yapabilmek için gerekli olan ilk bileşen, ölçme sonucunun olmasıdır
Değerlendirme sürecinde kullanılan iki tür ölçüt söz konusudur. Bunlar;
• Mutlak ölçüt
• Bağıl ölçüt
Mutlak ölçüt, hakkında değerlendirme yapılacak grubun özelliklerini dikkate almadan daha önceden kesin olarak belirlenmiş ölçütlerdir.
Bağıl ölçüt, değerlendirme yapılan grubun özelliklerinden etkilenen ya da bu özelliklere bağlı olarak oluşturulan ölçüttür.
Ölçme ve değerlendirme süreci her iki süreç arasında bazı farklar söz konusudur;
1. Ölçme işlemi objektif bir işlemken, değerlendirme işlemi subjektiftir.
2. Ölçme işlemi olmadan değerlendirme yapılamaz.
3. Ölçme işlemi ölçülen özelliğin miktarını belirlerken değerlendirme işlemi ölçülen özelliğin yeterli olup olmadığını ya da amaca uygun olup olmadığını belirlemektedir.
4. Ölçme işlemi temelinde bir gözlem süreci iken değerlendirme işlemi bir karşılaştırma, yorumlama ve yargıya ulaşma sürecidir.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRMENİN AMAÇLARI VE ÖNEMİ
Tarama/gönderme, eğitim süreçlerinin özel eğitim açısından ilk aşamasıdır.
Bu aşamanın temel amacı; öğrenme ve davranış performansında sorun olan öğrencilerin hem uzmanlara ve kuruluşlara gönderilmesi hem de gönderilmeden önce sınıf içinde yapılabilecek uygulamalar konusunda etkin ve doğru kararlar alabilmek için veri toplamaktır.
Değerlendirmenin ikinci aşaması tanılama aşamasıdır.
temel amacı; öğrencinin ya da çocuğun gelişimsel geriliğe sahip olup olmadığının ve eğer gelişimsel gerilik söz konusuysa bu geriliğin türünün ve düzeyinin belirlenmesidir. Tanılama aşamasında, tanılama Türkiye’de iki ana model çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu modeller;
• Tıbbi değerlendirme modeli
• Eğitsel değerlendirme modeli
Özel eğitime uygunluğun belirlenmesi aşaması
Bu aşamanın amacı; öğrencinin ya da çocuğun özel eğitime uygun olup olmadığının belirlenmesi ve eğer uygunsa ne tür bir ortamda ne tür bir eğitim ve rehabilitasyon hizmetinden yararlanacağının kararlaştırılmasıdır. Bu aşamada değerlendirme, öğrenci ya da çocuk hakkında üç tür karar almak amacıyla gerçekleştirilmektedir.
Bu kararlar;
• Özel eğitim desteğine gereksinimi yok,
• Özel eğitim desteğine gereksinimi var; kaynaştırma
• Özel eğitim desteğine gereksinimi var; ayrı eğitim ortamıdır.
Programı planlama aşamasına geçilir.
temel amacı, öğrencinin ya da çocuğun bir önceki aşamada belirlenen var olan performans düzeyi çerçevesine öğrencinin bireysel eğitsel ve öğretim gereksinimlerinin bir programa çerçevesinde düzenlenmesidir.
Öğrencideki değişiklikleri ve ilerlemeleri değerlendirme aşaması
Bu aşamadaki değerlendirme programının uygulanmasıyla öğrencide meydana gelen değişikliklerin ve ilerlemelerin izlenmesidir
Öğretim programının değerlendirilmesidir.
Bu aşamadaki değerlendirmenin temel amacı, bir yıl boyunca öğrenciye uygulanan bireyselleştirilmiş eğitim programının etkililiğinin belirlenmesidir.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRMENİN TEMEL İLKELERİ
Amaçlar İlkesi
Hangi alanda olursa olsun değerlendirme bir amaca hizmet etmelidir.
Devamlılık İlkesi
Kapsamlılık İlkesi
Kapsamlılık ilkesi, bireyin değerlendirme sürecindeki bir özelliği incelenirken o özelliğe etki eden bütün değişkenlerin göz önünde bulundurulması demektir.
Öz Değerlendirme İlkesi
Özel eğitimde değerlendirme, süreğen ve döngüseldir.
Bütünlük İlkesi
Bu ilke değerlendirmenin öğrenme süreciyle bütünleşmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Değerlendirmeye Kaynak Olan Verilerde Çeşitlilik İlkesi
İşbirliği İlkesi
Değerlendirme sürecinde yer alan tarafların elde ettikleri bilgileri paylaşmalarını ve aynı zamanda değerlendirme sürecinin etkin bir şekilde planlanmasına katkı sağlar.
Planlama İlkesi
Bu ilke doğrultusunda değerlendirmenin
• Hangi amaçla ve ne zaman,
• Nerede ve kim tarafından,
• Hangi yöntem ve tekniklerden yararlanarak yapılacağı önceden planlanmalıdır
Bireysel Farklılık İlkesi
Ölçmenin temeli “farka” dayanır.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRME MODELLERİ
Tıbbi Değerlendirme Modeli
Türkiye’de de tıbbi değerlendirmeden ve tıbbi tanılamadan hastaneler sorumludur ve değerlendirmeyi de tanılamayı da bu kurumlar gerçekleştirmektedir.
Eğitsel Değerlendirme Modeli
Eğitsel değerlendirme modelinin temel amacı, bireyin eğitsel gereksinimlerinin belirlenmesidir.
• Eğitsel değerlendirme;
• tarama,
• tanılama,
• özel eğitime uygunluğun belirlenmesi,
• programı planlama,
• öğrencideki değişiklikleri ve ilerlemeleri izleme
• öğretim programının değerlendirilmesidir.
ÖZEL EĞİTİMDE DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ
Değerlendirme yöntem ve tekniklerini formal değerlendirme ve informal değerlendirme başlıkları altında toplamak mümkündür.
Formal Değerlendirme
• Formal değerlendirme, öğrencilerin çeşitli performans alanlarındaki durumlarının akranları ile kıyaslandığında ne durumda olduğunu belirlemek amacıyla kullanılmaktadır.
• Formal değerlendirme, standartlaştırılmış testler ile yapılır.
• Formal değerlendirme için kullanılan birçok test söz konusudur.
Standartlaştırılmış testlerin sınıflandırılması
Standartlaştırılmış testlerin neyi ölçtüğüne göre sınıflandırılması şu şekilde yapılmaktadır:
• Zekâ testleri
• Başarı testleri
• Yetenek testleri
• Kişilik testleri
• İlgi ve tutum testleri
Zekâ testleri, zihinsel gücü ve genel yeteneği ölçmek ve bu ölçüm temelinde bireyin performansını norm grubu ile karşılaştırmak için geliştirilmiş ölçme değerlendirme araçlarıdır.
Başarı testleri, bireyin akademik yeteneğini, belirli bir alanda neler öğrendiğini, geçmiş öğrenmeleri ile yeni öğrenmelerini ne kadar ilişkilendirdiğini ölçmek için geliştirilmiş ölçme değerlendirme araçlarıdır
Kişilik testleri, bireyin kendisine özgü niteliklerin oluşturduğu dinamik örgütlenmeyi ya da sistemin bütününü amaçlayan ölçme değerlendirme araçlarıdır.
Standartlaştırılmış testlerin avantajlarını şu şekilde sıralamak mümkündür;
1. Diğer testlere göre daha ekonomiktirler.
2. Diğer testlere göre daha objektiftirler ve güvenilir bilgi verirler.
3. Yetersizliği olan bireylerin ayırt edilmesinde ve tanılanmasında etkilidirler.
4. Araştırma yapmaya olanak verirler.
Standartlaştırılmış testlerin dezavantajları ise şunladır;
1. Sayısal bilgi vermelerine rağmen hatasız bilgi vermezler.
2. Ölçtüğü alanı bütün olarak ölçemezler.
3. Bireyin performansının neden öyle olduğu konusunda bilgi vermezler.
4. Bu testler bireyin test durumundaki performansı hakkında bilgi verir, gerçek hayatta ne olacağı konusunda bilgi vermez.
İnformal Değerlendirme
Öğrencilerin ya da çocukların çeşitli alanlarda işlevde bulunma düzeyini belirlemek amacıyla gerçekleştirilen değerlendirmelere informal değerlendirme denilmektedir.
Kaba değerlendirme
Kaba değerlendirme, bireyin daha detaylı bir şekilde değerlendirilmesinde hangi gelişim alanlarında bakılması gerektiğini belirlemek amacıyla kullanılan bir değerlendirme tekniğidir.
Beceri analizi
Beceri analizi, bir becerinin o beceriyi oluşturan alt basamaklara bölünmesidir. Özellikle zincirleme becerilerinin öğretiminde ve değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Ölçüt bağımlı ölçü aracı
Ölçüt bağımlı ölçü aracı, informal değerlendirme kapsamında kullanılan bir tekniktir. Bu teknikte öğrencinin performansının bir grup ile karşılaştırılması yapılmaz
Görüşme
Görüşme, iki ya da fazla kişinin yüz yüze gelerek sözel ve sözel olmayan davranış ve bazı teknikler kullanarak belirli bir amaç doğrultusunda ve planlı bir şekilde gerçekleştirdiği bir etkileşimdir.
Görüşmenin bazı avantajları söz konusudur;
• Görüşme yüz yüze bilgi almaya dayanan bir teknik olması nedeniyle iletişime dayalı doğal bir tekniktir.
• Görüşmenin kullanım alanı çok geniştir. Hemen hemen her amaç için etkin bir şekilde kullanılabilir.
• Görüşme sırasında istenildiğinde daha detaylı bilgi toplanabilir.
• görüşme uygulanması kolay ve esnek bir tekniktir.
Görüşme okuma-yazma bilmeyenlere de etkin bir şekilde uygulanabilen gerektiğinde bireyselleştirmeye de izin veren bir tekniktir. Görüşme diğer yöntemlere göre ekonomik olmayan bir yöntemdir. Daha fazla zaman, emek ve ekonomik kaynak gerektirir.
Görüşme hem görüşmeyi yapan hem de görüşülen kişi kaynaklı olarak hatalara son derece açık bir tekniktir. Doğru bilgiye bu yöntemle ulaşmak daha zor olabilir.
Görüşme sübjektif bir değerlendirme yöntemidir. Görüşmeyi yapan kişinin birçok özelliğinden olumlu ya da olumsuz yönde sonuçlar etkilenebilir.
Görüşmenin dezavantajları ise;
Görüşme diğer yöntemlere göre ekonomik olmayan bir yöntemdir. Daha fazla zaman, emek ve ekonomik kaynak gerektirir.
Görüşme hem görüşmeyi yapan hem de görüşülen kişi kaynaklı olarak hatalara son derece açık bir tekniktir. Doğru bilgiye bu yöntemle ulaşmak daha zor olabilir.
Görüşme sübjektif bir değerlendirme yöntemidir. Görüşmeyi yapan kişinin birçok özelliğinden olumlu ya da olumsuz yönde sonuçlar etkilenebilir.
Özel Eğitim 1 3.ünite Ders Notları
KAPSAYICI EĞİTİM
Kapsayıcı eğitim, birey içi ve bireyler arası farklılıkları dikkate alarak tüm öğrencilerin gereksinimleri doğrultusunda ilgili destek ve eğitim hizmetlerinden yararlanması yoluyla bir arada öğrenmelerini destekleyen yaklaşımdır.
AYRIŞTIRMADAN KAPSAYICI EĞİTİME ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLERİN EĞİTİMİ
Uzaklaştırma, Koruma, Dışlama
Semavi dinler öncesi dönemlerde topluma yük oldukları düşüncesiyle öldürülen, terk edilen ya da köle, fuhuş işçisi veya dilenci olarak çalıştırılan ve koloniler halinde yaşamak zorunda bırakılan yani toplumdan uzaklaştırılan özel gereksinimli bireyler, semavi dinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte birey olarak kabul edilmeye başlanmışladır. Bu dönemde özel gereksinimli bireylere acıma ve koruma tutumu ile yaklaşılmış ve bu bireylerin tedavi edilebileceği düşünülmüştür. Özel gereksinimli bireylerin eğitimi ile ilgili ilk çalışmalar, 15. yüzyılda bugünkü Fransa ve İspanya topraklarında işitme yetersizliği olan bireylere yönelik başlamıştır.
Kurumlaşma
Özel gereksinimli bireylerin kendileri için açılan ayrıştırılmış kurumlarda eğitim aldığı bu dönemde, zaman zaman özellikle günlük yaşam ve topluma uyum becerilerini öğretmek amacıyla toplumsal ortamlara geziler yapıldığı ancak bu ortamlarda diğer bireyler ile çok nadir iletişim ve etkileşim imkânı buldukları görülmektedir.
Ayrıştırma
1950’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkan mahkeme kararları, bireylerin farklılıklarından dolayı devlet tarafından sunulan ücretsiz eğitimden mahrum bırakılmayacağını belirtmiştir.
Normalleştirme ve Kaynaştırma Eğitimi
Normalleştirme hareketi ile özel gereksinimli öğrencilerin normal gelişim gören akranlarına sunulan eğitim-öğretim olanaklarından yararlanmalarının önü açılırken, 1975 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkarılan Halk Yasası 94-142 (Tüm Engelliler İçin Eğitim Yasası) ile özel gereksinimli bireylerin eğitim-öğretim hakları yasal güvence altına alınmıştır. Halk Yasası 94-142, yetersizlik türü ve düzeyine bakılmaksızın tüm özel gereksinimli bireyler için eğitimin zorunlu olduğunu ve devlet tarafından ücretsiz olarak sunulacağını, özel gereksinimli birey ile ilgili eğitsel kararlar alınırken ebeveynlerin haklarının korunacağını, özel gereksinimli her öğrenci için bireyselleştirilmiş eğitim programı hazırlanacağını ve eğitim-öğretim hizmetlerinin en az kısıtlayıcı ortamlarda sunulacağını belirtmektedir
Kaynaştırma eğitimi, genel eğitim sınıflarının özel gereksinimli öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenerek özel gereksinimli öğrencilerin genel eğitim sınıflarına yerleştirilmesi ve en az yardımla derslere ve sınıf etkinliklerine katılması olarak tanımlanmıştır.
Bütünleştirme ve Kapsayıcı Eğitim
İlk olarak 1990 yılında Avrupa Birliği Konseyi ve Eğitim Bakanlığı tarafından alınan bir karar dİlk olarak, 1994 yılında UNESCO tarafından düzenlenen 92 hükümet ile 25 uluslararası kuruluşun 300’den fazla temsilcisinin katıldığı Özel Eğitim Dünya Konferansı’nda kabul edilen Salamanca Bildirgesi kapsamında ele alınan kapsayıcı eğitim yaklaşımı daha sonra Amerika Birleşik Devletlerinde 2002 yılında çıkarılan Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın Yasası ile birlikte birçok ülkede özel gereksinimli öğrencilerin eğitimi bağlamında ele alınan en önemli uygulamalardan biri haline gelmiştir. Her ne kadar eş anlamlı gibi kullanılsalar da kaynaştırma, bütünleştirme ve kapsayıcı eğitim terimleri birbirlerinden farklı uygulamaları ifade etmektedirler. oğrultusunda tanımlanmıştır.
KAPSAYICI EĞİTİM NEDİR?
Kapsayıcı eğitim, tüm öğrencilerin sahip oldukları bireysel farklılıklara ya da yetersizliklere bakılmaksızın, genel eğitim müfredatı kapsamında başarılı olmalarını desteklemek amacıyla yüksek kalitede eğitim, müdahale ve destekler sunularak yaşadıkları çevrede bulunan okullarda yer alan yaşlarına uygun genel eğitim sınıflarında eğitim almaları olarak tanımlanmaktadır.
KAPSAYICI EĞİTİMİN YARARLARI
Özel Gereksinimli ve Normal Gelişim Gösteren Öğrencilerine Yararları
• Özel gereksinimli çocukların akademik performansları artar.
• Kapsayıcı eğitimde özelliklerine uygun eğitim ortamlarının düzenlenmesi (eğitsel, sosyal ve fiziksel olarak) yoluyla uyum, başarı ve kendilerine güven kazanmaları kolaylaşır.
• Sosyal-duygusal becerileri gelişir.
• Sosyal yapı ile bütünleşmeleri kolaylaşır.
• Öğrenciler daha fazla olumlu davranış gösterir.
• Model alma ve özdeşim kurmaları kolaylaşır.
• Öğrencilerin iletişim, işbirliği, kabullenme, ortak yaşam becerilerini geliştirir.
• Kapsayıcı eğitim, normal gelişim gösteren öğrencilere özel gereksinimli bireylerle deneyim yaşama fırsatı sunar.
• Şartsız kabul, hoşgörü, yardımlaşma, ortak yaşam anlayışları gelişir.
• Bireysel farklılıkları doğal karşılamayı ve saygı göstermeyi öğrenir.
• Kendilerindeki farklılıkları fark etmelerine olanak verir ve empati geliştirmelerini sağlar.
• Problem çözme becerilerini geliştirir
• Öğretmenlere Yararları
• Şartsız kabul, hoşgörü, sabırlı olma, bireysel özelliklere saygı duyma gibi davranışlarını geliştirir
• Meslekî becerileri gelişir.
• Sınıfındaki öğrencilerin gereksinimlerini dikkate alarak program ve eğitim ortamlarında yaptığı düzenlemeler, kendini yeterli görmesini sağlar ve meslekî doyumunu arttırır.
• Çalışmalar, diğer uzman ve kuruluşlar ile işbirliği geliştirmesini sağlar.
• Meslekî açıdan sürekli gelişimini destekler
• Öğretmenin meslekî tükenmişliğini azaltır.
Ebeveynlere Yararları
• Çocuklarının ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri konusunda daha ayrıntılı bilgi edinirler.
• Çocukları üzerindeki beklentileri, çocuklarının performanslarıyla uyumlu olmaya başlar
• Kaygılarını ve güvensizlik duygusunu azaltır.
• Daha fazla sorumluluk almaya yöneltir.
• Okula bakış açısının olumlu yönde değişmesine ve daha fazla işbirliği içinde olmasına fırsat verir
• Aile içi çatışmaların azalmasına, aile içi huzurun artmasına katkı sağlar.
• Kapsayıcı eğitimle birlikte çocuklarında gerçekleşen değişim, ailenin sosyal çevreyle yeniden bağ kurmasını sağlar.
KAPSAYICI EĞİTİMİN BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
• Okul çalışanlarının (okul yöneticileri, öğretmenler ve diğer okul çalışanları) ve öğrencilerin özel gereksinimli öğrencilere karşı kabul edici ve destekleyici tutum içinde olması gerekmektedir. Okuldaki öğretmen, yönetici ve diğer çalışanların öğrencilere karşı da pozitif tutumlar sergilemesi, okulun cazibesinin artmasına, çocukların okula karşı istekliliklerinin ve motivasyonlarının artmasına, dolayısıyla kapsayıcı eğitimin başarılı olmasına katkı sağlayacaktır.
• Kapsayıcı eğitimin başarısını etkileyen bir diğer faktör ise bu süreçte yer alan yönetici ve öğretmenlerin, süreci destekleyici işbirliğini oluşturmaları ve ilgili kuruluşlar ve uzmanlar ile işbirliği içinde çalışmaları planlamalarıdır.
• Kapsayıcı eğitimin kapsamında ortam düzenlemeleri yapılırken öğrencilerin özellikleri, farklılıkları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır.
• Eğitim ortamlarının tüm öğrencilerin gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde tasarlanması, kapsayıcı eğitimin başarıya ulaşmasını etkileyen önemli faktörlerden biridir. Kapsayıcı eğitim ortamları tüm öğrencilerin birlikte öğrenebilecekleri, oynayabilecekleri, etkinliklere katılımlarını destekleyici ve etkileşimi arttırıcı nitelikte olmalıdır.
• Okula yeni başlayan tüm öğrencilerin sınıf ve okul ortamına oryantasyonlarının sağlanması da kapsayıcı eğitimin başarıya ulaşması bağlamında oldukça önemli bir faktördür.
• Kapsayıcı eğitimin başarıya ulaşması için okul sisteminde yer alan tüm öğrencilerin gelişimlerini destekleyici hizmetler belirlenmeli ve öğrencilerin bu hizmetlere erişimi kolaylaştırılmalıdır.
• Aileler ile çocuklarını desteklemeye yönelik bilgiler paylaşılması da kapsayıcı eğitimin başarısını olumlu yönde etkileyecektir.
KAPSAYICI EĞİTİM STRATEJİLERİ
Farklılaştırılmış Öğretim
Farklılaştırılmış öğretim, bireysel farklılıklar dikkate alınarak öğretim etkinliklerinin öğrencilerin farklı ilgilerine, ön bilgilerine, hazır bulunuşluk düzeylerine ve öğrenme tercihlerine göre hazırlanması ve düzenlenmesi olarak tanımlanmaktadır.
Öğrenme Grupları Oluşturma ve İşbirliğine Dayalı Öğrenme
Öğrencilerin birbirlerinden öğrenmelerini sağlamak için kullanılan etkili yollardan biridir. Öğrenme grupları, öğretmen tarafından yapılandırılan öğrenci merkezli bir öğrenme stratejisidir.
İşbirliğine dayalı öğrenme,
tüm çocukların akademik performansları ile sosyal becerilerini desteklemek amacıyla tercih edilen etkili bir stratejidir.
Teknoloji Kullanımı
Öğrenmede yardımcı ve destekleyici yapılar olarak kullanılan öğrenme teknolojileri, tüm çocukların öğrenme deneyimlerini zenginleştiren ve öğrendiklerini pratik yapmalarına olanak veren, öğretmenler tarafından sıklıkla eğitim süreçlerinde kullanılan önemli bir stratejidir. Yardımcı teknoloji, bireyin kolaylaştırmak ve genel refahını arttırmak için kullanılan teknolojiler olarak tanımlanabilir.
Destek Eğitim Sınıfları
Destek eğitim sınıfları, özellikle öğrenmede güçlük çeken (zihinsel yetersizlikten etkilenmiş, öğrenme güçlüğü, otizmli vb.) özel gereksinimli öğrenciler için öğretimin bireyselleştirilerek sunulduğu etkili stratejilerden biridir.
Sınıf İçi Yardım
Kapsayıcı eğitim bağlamında kullanılabilecek bir diğer destek özel eğitim hizmeti olan sınıf içi yardım, işbirliğine dayalı olarak gerçekleştirilen bir yaklaşımdır.
Özel Eğitim 1 4.ünite Notu
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİ OLAN ÖĞRENCİLER
Zihinsel yetersizlik 18 yaşından önce ortaya çıkan bir durumdur.
ZİHİNSEL YETERSİZLİKTE TERİMLER VE TANIMLAR
Zihinsel yetersizlik için kullanılan ilk terimin idiot olduğu bilinmektedir. Bu terim 19. yüzyıl sonlarına kadar ağır derecede zihinsel yetersizliği olan bireyler için kullanılırken, hafif derecede zihinsel yetersizliği olanlar için embesil terimi kullanılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında psikolog Goddard Yunanca “aptal” anlamına gelen moron sözcüğünü idiotlar ve embesiller kadar düşük işlevde olmayan, ancak engelli olmayan bireylere göre düşük bilişsel becerileri olan bireyleri tanımlamak için kullanmıştır
1937’de Tregold ve 1940 yılında ise Doll tarafından zekâ geriliği tanımları kullanılmıştır.
Doll “zekâ geriliği” terimini altı ölçüt boyutunda tanımlamıştır.
Bu boyutlar şu şekilde sıralanmaktadır:
• Sosyal yetersizlik
• Zihinsel normalaltı
• Gelişim döneminde
• Olgunlaşmada
• Yapısal kaynaklı
• İyileştirilmez
Grossman (1973) tanımında zihinsel yetersizliği üç ölçüte göre tanımlamıştır;
• Zihinsel işlevlerde önemli derecede normal altında olma
• Uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme
• Gelişim dönemi içerisinde ortaya çıkma
Amerikan Zihinsel ve Gelişimsel Yetersizlikler Birliği AZGYB 2002 yönergesine göre zihinsel yetersizlik, zihinsel işlevde bulunma ve kavramsal, sosyal ve pratik uyumsal becerilerde kendini gösteren uyumsal davranışların her ikisinde anlamlı sınırlılıklar olarak karakterize edilen bir yetersizliktir. Bu yetersizlik 18 yaşından önce başlar.
AZGYB 2002 tanımının uygulanmasına beş varsayımda söz edilmektedir:
• Mevcut işlevlerdeki sınırlılıklar, bireyin yaşıtları ve kültürü için tipik toplumsal çevre koşulları içerisinde ele alınmalıdır.
• Geçerli bir değerlendirme, kültürel ve dil farklılıklarının olduğu kadar iletişim, duygusal, motor ve davranışsal etmenleri de göz önünde bulundurmalıdır.
• Bireydeki sınırlılıklar çoğu kez güçlü olduğu özellikleri ile birliktedir.
• Sınırlılıkları belirlemenin en önemli amacı, gereksinim duyulan yardımları belirlemektir.
• Belirli bir süre uygulanan bireyselleştirilmiş yardımlarla zihinsel yetersizliği olan bireyin yaşam işlevlerinde genellikle ilerleme olacaktır
Türkiye’de Tanımlar
2006 yılındaki yönetmelikte ise zihinsel yetersizliği olan birey zihinsel işlevler bakımından ortalamanın iki standart sapma altında farklılık gösteren, buna bağlı olarak kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde eksiklikleri ya da sınırlılıkları olan, bu özellikleri 18 yaşından önceki gelişim döneminde ortaya çıkan ve özel eğitim ile destek hizmetlerine ihtiyaç duyan birey” biçimde tanımlanmıştır.
Zihinsel yetersizliği olan bireylerden orta ve ağır derecede olanlar tüm alanlarda desteğe ihtiyaç duyarlarken, hafif derecede zihinsel yetersizliği olanlar ise tek bir alanda ya da daha az alanlarda desteğe ihtiyaç duyabilirler.
Zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin
• Doğal destek,
• Rastlantısal destek,
• Genel destek
• Özel destek
olmak üzere dört boyutta desteğe ihtiyaçları olabilir.
• • Doğal destek, iş yerindeki ya da okuldaki arkadaşların ya da komşular gibi toplumda verilen desteklerdir.
• • Rastlantısal destek; bir organizasyon, eğlence ya da toplantıya davet edilmedir.
• • Genel destek toplu taşıma gibi herkese sağlanan desteklerdir.
• • Özel destek ise yetersizlik gibi özel durumlarda verilen desteklerdir. Özel eğitim, erken özel eğitim ve meslekî rehabilitasyon gibi sunulan hizmetleri içermektedir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN SINIFLANDIRILMASI
Türkiye’de ise Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde (2012) zihinsel yetersizliği olan bireyler “çok ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, ağır düzeyde yetersizliği olan birey, orta düzeyde yetersizliği olan birey ve hafif düzeyde yetersizliği olan birey” şeklinde sınıflandırılmıştır. Bu mevzuata göre hafif düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde hafif düzeydeki yetersizliği nedeniyle özel eğitim ile destek eğitim hizmetlerine sınırlı düzeyde ihtiyaç duyan birey olarak tanımlanmıştır.
(alıcı ve verici)
• Okuma ve yazma
• Para kavramları
• Kendilik yönetimi Sosyal
• Kişiler arası
• Sorumluluk
• Benlik saygısı
• Kandırılabilirlik
• Saflık
• Kuralları izleme
• Yasalar uyma
• İstismarı önleme Pratik
• Günlük yaşam etkinlikleri
• Yeme
• Yer değiştirme/hareket
• Tuvalet
• Giyinme
• Günlük yaşamın araçlı etkinlikleri
• Yemek hazırlama
• Ev bakımı
• Ulaşım
• İlaç alma/kullanma
• Para yönetimi
• Telefon kullanma
• Uğraşı becerileri
• Güvenli ortamlar sağlama
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN NEDENLERİ
Günümüzdeki tıp alanındaki ilerlemelere bağlı olarak 250’den fazla durumun zihinsel yetersizliğe neden olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve AZGYB’ye göre zihinsel yetersizliğin nedenleri meydana gelme zamanına (doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası) ve meydana gelme şekline (tıbbi, sosyal, davranışsal ve eğitsel) göre sınıflandırılmaktadır.
Doğum Öncesi Nedenler
Kromozomal bozukluklar, annenin geçirdiği hastalıklar (kızamıkçık, frengi vb.), kurşun zehirlenmesi, alkol ve sigara, travma ve kazalar gibi nedenleri kapsamaktadır. Bu bölümde doğum öncesi nedenlere kromozomal bozukluklar (down sendromu, vb.), metabolizmanın işleyişindeki sorunlar (PKU, vb.), beyin gelişimiyle ilgili sorunlar (mikrosefali ve hidrosefali) ve çevresel etkiler boyutunda sınıflandırılarak yer verilmiştir.
Kromozomal bozukluklar
Kromozomal bozukluklar, doğum öncesi nedenlerdir. Anne ve babadan gelen genler yumurta ve sperm birleşimi ile embriyo meydana getirir. Embriyonun gelişiminde kromozomlar doğrudan etkilidir. İnsanların her hücresinde anne ve babadan gelen 23 kromozom çifti bulunur. Bu kromozomların sayısının az ya da çok olması zihinsel yetersizliğe neden olmaktadır.
Down sendromu
Kromozomal bozukluklar içinde en çok bilineni down sendromudur. İngiliz bir hekim olan John Langdon Down tarafından 1866 yılında özel bir zihinsel yetersizlik olarak tanımlanmıştır. Down sendromu yaygınlığı yaklaşık binde 1 oranında görülmektedir. Doğum öncesinde veya doğum sonrasında tanılanabilmekte istenirse aile tarafından hamilelik sonlandırılabilmektedir.
Hücrelerde 46 kromozom bulunurken, down sendromunda 47 kromozom bulunmaktadır.
Fragile X sendromu
Cinsiyeti belirleyen X kromozomundaki bir bozukluktur. Kalıtsal olarak taşınmaktadır. Bu sendromun belirtileri uzun ve ince yüz, uzun ve yumuşak kulaklar ve eller, büyük kafa ve çıkıntılı alın ile ileri derecede zihinsel yetersizlik olarak görülmektedir
Prader-Willi sendromu
15. kromozomda silinme sonucu ortaya çıkan Prader-Willi Sendromu’nun zihinsel yetersizlik, öğrenme güçlüğü, davranış sorunları, kısa boy, aşırı yeme ve obezite gibi belirtileri mevcuttur.
William sendromu
Yedinci çift kromozomun önemli derecede yokluğundan meydana gelmektedir. Bu bireylerin zekâ puanları 50 ile 60 arasında olmalarına rağmen yaşıtlarına göre gelişmiş bir sözcük hazinesi bulunmaktadır
Metabolizma İşleyişindeki Sorunlar
Fenilketonüri (PKU)
Kalıtsal metabolik bir hastalıktır. Bu bireyler, fenilalanin amino asidini trozine dönüştüremezler ve bu madde kana ve diğer dokularda biriktirilir.
Mikrosefali
Yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişen baş ve baş çevresinin standart boyutlardan küçük olmasıdır. Genetik, radyasyon, doğumsal enfeksiyon, kızamıkçık durumların ikincil sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. Başın belirgin ölçüde küçük olması, eğik omurga ve buna bağlı olarak kamburumsu duruş ve ağır derecede zihinsel yetersizlik olarak tanımlanmaktadır.
Hidrosefali
Beyin sıvısının kafatasına akışı ve birikmesiyle kafatasının sürekli büyümesi ve hasar görmesidir. Hidrosefali her yaşta görülebilir; ancak sıklıkla çocuklarda ve yaşlılarda (60 yaşın üzerinde) olur. Bu hastaların çoğunda tanı doğumda, doğum öncesinde veya erken bebeklikte konulmaktadır. Nadir olmakla birlikte genetik (kalıtsal) bozukluklara veya gelişimsel bozukluklara bağlı olabilir. Sık rastlanma nedenleri;
• Beyin içi kanamaları,
• Kafa travmaları,
• Beyin tümörleri,
• Erken doğuma bağlı kanamalar
• Menenjit
Çevresel Etkiler
Fetal alkol sendromu (FAS), gebelik sırasında alkole maruz kalmaktan kaynaklanan bir durumdur. Küçük göz kapakları, içeri göçük burun köprüsü, ince üst dudak, kalkık burun, küçük dişler, kalp hastalıkları ve yavaş büyüme özellikleri gösterirler.
Doğum Sırası Nedenler
Doğum sırası ve yeni doğan dönemde oksijen yetersizliği sonucu beyin hücrelerinin kaybı zihinsel yetersizliğe neden olabilecek en büyük risk faktörüdür.
Doğum Sonrası Nedenler
Doğum sonrası dönemde geçirilen çeşitli enfeksiyon hastalıkları zihinsel yetersizliğe neden olmaktadır. Trafik kazaları, şiddetli düşme ya da çarpma sonucu kafa travmaları, kimyasal madde, ilaç ya da yiyecek içecek zehirlenmeleri, radyasyona maruz kalması gibi risk faktörleri zihinsel yetersizliğe neden olabilecek durumlardır.
Çevresel Nedenler
Zihinsel yetersizliği olan çocukların yaygınlığına bakıldığında %90’ı hafif düzeyde zihinsel yetersizlikten etkilenmiştir. Bu gruptaki çocuklarında %75’inin çevre koşullarının yoksunluğu ve yetersiz öğrenme ortamlarından olumsuz etkilenmektedir. Çevresel yoksunluk; çocukların uyaran eksikliği, yetersiz beslenme, duygu ve davranış problemleri ve sağlık problemleri gibi nedenler zihinsel yetersizliğin nedenlerindendir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN TANILANMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Özel eğitimde değerlendirme, özel gereksinimli bireylerin bağımsız yaşama becerilerini arttırmak amacıyla gelişimlerini desteklemeyi ve işlevde bulunma düzeylerini geliştirmeyi hedefleyen eğitim öğretim süreçlerini kapsamaktadır.
Formal değerlendirmeler ile bireyin akranlarına göre norm değerlerindeki yeri belirlenirken, informal değerlendirme araçları ile de bireyin işlevde bulunma düzeyine bir değerlendirme yapılarak kapsamlı verilere ulaşılmaktadır.
Değerlendirme yapılırken uzmanların dikkat edilmesi gereken bazı ilkeler vardır. AZGYB’ye (1992) göre zihinsel yetersizlikten etkilenmiş bireyleri değerlendirirken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:
• Her öğrenme ve davranış sorunu gösteren birey değerlendirmeye alınmamalıdır. Değerlendirme için geçerli ve önemli nedenler olmalıdır.
• Değerlendirecek bireyin ailesinden mutlaka izin alınmalıdır.
• Değerlendirme alanda yeterli niteliklere sahip ve ilgili sertifikaları olan uzmanlar tarafından yapılmalıdır.
• Değerlendirmeye başlamadan önce bireyin açlık, susuzluk, görme, işitme, sağlık vb. gibi durumları için gerekli önlemler alınmalıdır.
• Tanılamada kullanılacak standartlaştırılmış testler bireylerin dil ve kültür özelliklerine uygun olmalıdır.
• Değerlendirme sadece uzman ve standart testlerden elde edilen verilerden yola çıkılarak değil, bireyin yaşantısındaki diğer bireyler ve farklı ortamlardaki gözlemlerde dikkate alınarak yapılmalıdır.
• Bireydeki gelişimin ve izlenilen programın değerlendirilmesi amacıyla belirli aralıklarla değerlendirmelere devam edilmelidir.
• Bireyin ve ailesinin değerlendirmelere itiraz hakkının olduğu bilinmelidir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN YAYGINLIĞI
Nüfusun %3’ünün zihinsel yetersizlik gösterdiği kabul edilmektedir. Son yıllarda zihinsel yetersizliğin tanımlanmasında uyumsal davranışlarında değerlendirilmesi dikkate alınmaktadır. Bu durumda oran %1’lere kadar düşmektedir.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİN ÖNLENMESİ
Zihinsel yetersizliğin önlenmesinde üç düzeyde önleme çalışmaları bulunmaktadır.
1. Zihinsel yetersizliğe neden olabilecek durumların önlenmesidir. Bu müdahaleler zihinsel yetersizlik ortaya çıkmadan önce uygulanmaktadır. Bu önleme müdahalelerine hamilelikte alkol kullanımı ya da Alman kızamığı için aşı yapılması örnektir.
2. Önleme çalışmaları ise hali hazırda var olan bir durumun zihinsel yetersizliğe neden olmasının önlenmesidir. Erken özel eğitim uygulamaları bu düzeyde uygulanabilecek programlardır.
3. Mevcut durumdaki zihinsel yetersizliğin etkilerinin azaltılması ve başka yetersizlik durumlarının önlenmesidir. Bu düzeyde özel eğitim uygulamaları başta gelen önleme müdahaleleridir. Bu bireylere günlük yaşam becerileri ve meslekî beceriler öğretimi ile zihinsel yetersizliğin etkilerinin azaltılması amaçlanmaktadır.
Zihinsel yetersizliğin önlenmesinde ülkemizde dikkat edilmesi gereken başlıca müdahaleler;
• Akraba evlilikleri
• Anne adayının hamilelik öncesi ve hamilelik sırasındaki sağlık durumu doğrudan bebeğin sağlık gelişiminde etkilidir.
• Annenin madde kullanımı (alkol, sigara, uyuşturucu vb.),
• İlaç kullanımı,
• Radyasyona maruz kalması
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİ OLAN BİREYLERİN ÖZELLİKLERİ
Motor Özellikleri
Motor gelişim, büyüme ve fiziksel gelişme ile doğrudan ilgilidir. Zihinsel yetersizliği olan bireylerin motor gelişimlerinde akranlarına göre farklılıklar vardır. Bu gelişimsel farklılık kaba ve ince motor beceriler ile el-göz koordinasyonunu da etkilemektedir.
Zihinsel Gelişim
Bu bireylerde zihinsel yetersizliğin etkisi en çok zihinsel gelişimi etkilemektedir. Bu durum öğrenme, algı, yaratıcılık, genelleme, problem çözme, sözel ve görsel bellekte sorunlara neden olmaktadır.
Bilişsel Özellikler
Zihinsel yetersizliği olan bireyler mevcut yetersizliklerine göre bilişsel ve öğrenme özellikleri bakımından akranlarından farklılık göstermektedirler. Zayıf hafıza, yavaş öğrenme, dikkat problemleri, öğrendiklerini genellemede zorluk ve motivasyon eksikliği gibi özellikler bu bireylerde görülen bilişsel problemlerdir.
Hafıza
Hafıza, öğrenilen bilgileri geri çağırma ve kullanma yeteneğidir. Zihinsel yetersizliği olan bireylerin bilgileri otomatik olarak geri çağırmaları normal akranlarına göre daha güç ve daha uzun sürede olmaktadır. Bu bireylerin bilgiyi bellekte depolamaları için bol tekrar gereklidir.
Öğrenme
Zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin yeni bilgi ve becerileri öğrenmeleri akranlarından daha yavaş ve zor olabilmektedir. Bu öğrencilerde akranları gibi aynı yollarla öğrenebilirler. Ancak bu bireylerin bilişsel işlevleri daha düşüktür.
Dikkat
Bir bilgi ya da beceriye odaklanma, öğrenme sürecini etkileyen önemli bir unsurdur.
Dil ve konuşma
Bu öğrencilerde dil gelişiminde gecikme, telaffuz ve akıcı konuşma problemleri görülmektedir. Dil gelişiminde; alıcı ve ifade edici dilde sınırlılıklar, konuşmayı başlatma, konuşmayı sürdürme ve sonlandırma da sınırlılıklar, yönergeyi takip etme ve hikâye anlatma becerilerinde sınırlılıklarda problemler olabilmektedir.
Motivasyon
Öğrencilerin geçmiş yaşantıları ve başarısızlıklarına bağlı olarak öğrenme motivasyonlarının zaman içinde azaldığı görülmektedir.
Kalıcılık ve genelleme
Kalıcılık öğrenilen bir bilgi ya da becerinin belli bir süre sonrasında kullanılabilmesi iken, genelleme ise öğrenilen bilgi ya da becerinin başka ortam veya durumlarda kullanılabilmesidir.
Davranış
Her öğrenci problem davranış sergileyebilir. Ancak zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin derecesine bağlı olarak problem davranışların görülme olasılığı yükselmektedir.
Fiziksel sağlık özellikleri
Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan öğrencilerde fiziksel görünüm ve sağlık açısından normal bireylere benzer özellikler göstermektedirler. Zekâ derecesi düştükçe ek sağlık problemleri ve fiziksel farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
ZİHİNSEL YETERSİZLİĞİ OLAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMİNE YÖNELİK ÖNERİLER
• Öğrencinin performansına uygun eğitim programları ve etkili yöntemler ile öğrenebilirler.
• Öğrenme özelliklerine bağlı olarak daha fazla zaman ve daha fazla tekrara ihtiyacı oldukları dikkate alınmalıdır.
• Bireyselleştirilmiş eğitim programı hazırlanarak uygulanmalıdır.
• Bilgi ve beceriler küçük basamaklara ayrılarak ayrıntılı ve sistematik öğretimler sunulmalıdır.
• Öğretim sürecinde öğretmen tarafından uygun ipucu, dönüt ve düzeltmeler verilerek olumlu öğrenme yaşantıları oluşturulmalıdır.
• Uygun pekiştireç ve ödüller ile davranışları pekiştirilmelidir.
Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan öğrencilerin görünüşleri ile zihinsel yetersizliği olduklarının fark edilmesi kolay değildir.
Özel Eğitim 1 5.ünite Ders Notu
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÖĞRENCİLER
OSB, görülme sıklığı açısından günümüzde en yaygın görülen yetersizlik türlerinden biri olarak kabul edilmektedir
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU NEDİR?
OSB, karmaşık bir gelişimsel ve nörolojik bozukluktur. OSB’nin tanımı, yaygınlık oranı, nedenleri ve sınıflandırılmasına ilişkin bilgilerin, diğer engel/yetersizlik grupları ile karşılaştırılarak benzerlik ve farklılıklarının ayırt edilmesi hedeflenmektedir.
OSB, en yaygın gözlenen gelişimsel bozuklukların başında gelmektedir. OSB, erken çocukluk döneminden itibaren gözlenmeye başlanan sosyal etkileşim, iletişim ve davranış bozukluğudur.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN TANIMI
OSB’nin bilimsel anlamda ilk tespiti 1940’lı yılların başına kadar uzanmaktadır. İlk olarak Kanner, çevresindeki kişilere karşı sosyal olarak etkileşimsiz veya ilgisiz olduğunu tespit ettiği 11 çocuğun özelliklerine dair gözlemlerini yayınladığı bir makalesinde ele almıştır. Kanner, bu 11 çocuğa erken bebeklik otizmi tanısı koymuştur.
Güncel tanımına göre OSB, engel grupları içerisinde bulunan, erken dönemde ortaya çıkan, sosyal etkileşim ve sosyal iletişimde bozukluk, toplumsal ilişki geliştirmede sorunlar, basmakalıp ve yineleyici davranışlar ile ilgi alanlarda sınırlılık biçiminde kendini gösteren ve bu sınırlılıkların zihinsel yetersizlik veya gelişimsel gerilik ile açıklanamadığı bir bozukluktur.
Bu tanıma göre OSB’li bireylerin üç alanda sorun yaşadığı görülmektedir. Bu alanlar;
• Sosyal etkileşim bozuklukları,
• İletişim bozuklukları
• Yineleyici davranışlar ve sınırlı ilgi alanlarıdır.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ
OSB’nin bilimsel nedenleri kesin olarak saptanmamakla birlikte araştırmacılar genetik ve fizyolojik nedenler üzerinde durmaktadır. Genetik olarak OSB’ye neden olabileceği düşünülen aday genler henüz belirlenememiştir. Ancak akraba evliliklerinde ve ikiz kardeşlerde OSB görülmesinin genetik nedenler sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN YAYGINLIĞI
Yaygınlık oranı herhangi bir yetersizliğin toplumdaki her 100 kişide görülme oranı anlamına gelmektedir. Son yıllarda OSB’li bireylerin sayısında hızla artış olduğunu göstermiştir. 2000’li yılların başında OSB’nin yaygınlık oranı her 150 çocukta bir (1/150) olarak tespit edilirken, 2014 yılında yaygınlık oranı her 68 çocukta bir (1/68), 2016 yılında ise her 59 çocukta bir (1/59) olarak tespit edilmiştir. Bu hızlı artışın nedenleri arasında OSB’ye neden olduğu düşünülen faktörlerin yaygınlaşması, OSB tanısı belirtilerinin araştırmalar doğrultusunda kapmalı hale gelmesi, tanılama araçlarının sayısının ve niteliğinin artması söylenebilir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞUNUN SINIFLAMASI
OSB tanısı koyulurken çeşitli değerlendirme araçları kullanılmaktadır. Bazı değerlendirme araçları, bireyin OSB’den etkilenme derecesini veya OSB görülme olasılığını derecelendiren araçlardır. Bu araçların temel hedefi, erken çocukluk döneminde çocukta OSB belirtilerinin olup olmadığını, eğer belirtiler varsa bu belirtilerin ne anlama geldiğinin tespit edilmesidir.
OSB’li bireyler, OSB’den etkilenme derecesine bağlı olarak;
• Birinci destek türünde destek gereksinimi olan,
• İkinci destek türünde yoğun destek gereksinimi olan,
• Üçüncü destek türünde ise çok yoğun destek gereksinim
Birinci destek grubundaki çocuklar OSB tanısı almanın yanında yoğun özel eğitim desteğine ihtiyaç duymayan bireylerdir. Bu bireyler erken çocukluk döneminden itibaren tespit edilip sosyal iletişim becerilerinin geliştirilmesi için yoğun olmayan kapsamlı özel eğitime gereksinim duyarlar.
İkinci gruptaki yoğun destek gereksinimli çocuklar ise OSB’den etkilenme derecesi olarak OSB’nin olumsuz etkilediği alanlarda belirgin biçimde sınırlılığı olan bireylerdir. Bu grupta yer alan bireyler çeşitli tekrarlayıcı davranışları sıklıkla sergilerler.
Üçüncü gruptaki çocuklar ise diğer gruplara kıyasla daha yoğun desteğe ihtiyaç duyan, yaşamları boyunca sosyal etkileşim ve iletişim becerilerinin kazandırılması ve tekrarlayıcı davranışlarının azaltılması için tam zamanlı kapsamlı özel eğitim uygulamalarına gereksinim duyan bireylerdir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLERİ
Gelişimde bütünlük ilkesi oldukça önemlidir. OSB’li çocuklarda sosyal etkileşim, dil ve davranış sorunları ilk yıl görülmese bile yaşamın ikinci yılında belirgin biçimde görülmeye başlar. OSB’yi tanılama araçları, çocuk ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar tarafından uygulanabilir.
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin Sosyal Etkileşim Özellikleri
Sosyal etkileşim, yeni doğan döneminde çocuk ile ebeveyn arasında başlayan, ses, taklit, bakış alışverişlerinin ürünü olan doğal bir karşılıklı etkileşimin ürünüdür Başta ebeveyn olmak üzere çevredeki kişilerin farkında olma ve nesnelerle oyun oynama süreci ile birlikte yetişkinin dikkatini çekme, yetişkinin kendisinin dikkatini nesnelere çekmesine yanıt verme, yetişkini taklit etme gibi doğal sosyal etkileşim davranışları bulunmaktadır.
Erken çocukluk döneminde sosyal etkileşim becerileri temel olarak sözel olmayan sosyal becerilerdir. Taklit, ortak dikkat ve oyun becerileri sosyal etkileşim becerileri grubu içerisinde yer almaktadır.
Ortak dikkat, etkileşim ortağı ile çocuğun aynı anda bir nesne üzerinde odaklanmalarıdır
Oyun becerileri, OSB’li çocuklarda sembolik ve sosyal oyun olmak üzere iki grupta değerlendirilmekte ve desteklenmektedir.
Sembolik oyun becerileri; basit oyun, birleşimli oyun, sembolik öncesi ve sembolik oyun olmak üzere dört kategoride sergilenmektedir. Birleşimli oyuna ise legoları üst üste dizme ve bozma verilebilir. Sembolik öncesi oyuna ise oyuncak bebeğe mama yedirme verilebilir. Sembolik sonrası oyuna ise süper kahraman rolüne bürünme ve süper kahraman gibi davranma verilebilir. OSB’li çocuklar, oyun becerilerini sergilerken tipik gelişim gösteren akranlarına oranla hem daha düşük sıklıkta hem de daha az çeşitlilikte oyun oynamaktadırlar. Bu durum OSB’li çocukların sembolik oyun oynama sınırlılığı olduğu anlamına gelmektedir.
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin İletişim Özellikleri
İletişim, OSB’li çocukların tanı almadan önce yaşamlarının ilk yıllarından itibaren başlayarak tüm gelişim dönemlerinde sınırlılık yaşadığı bir alandır. Dil, biçim, içerik ve kullanım alanlarından oluşmaktadır. Biçim, iletişimsel davranışların ifade edilmesi; içerik, iletişimsel davranışların nesneler, kişiler veya eylemleri temsil edilmesi; kullanım ise iletişimsel davranışların sergilenme amacıdır.
Jestler, OSB’li çocukların bebeklik döneminden beri ciddi düzeyde az sıklıkta ve çeşitlilikte sergilediği davranışlardır. OSB’li çocuklarda bebeklikte gözlenen jest sergilememe sorunu, yaşamın ikinci veya üçüncü yılında tanı alacaklarının da habercisidir.
Otizm Spektrum Bozukluğu Gösteren Öğrencilerin Davranış Özellikleri
OSB’li bireylerde gözlenen temel sorunlardan bir diğeri ise tekrarlayıcı davranışlardır. Ayrıca OSB’de günlük yaşamda sıra dışı nitelikte birçok davranış gözlenebilir. Bu davranışların sık gözlenmesi, OSB’den etkilenme düzeyinin yüksek olduğunun göstergelerindendir. Tekrarlayıcı davranışlar, OSB’li bireylerin yakınları ile olan sosyal etkileşim ve iletişim becerilerinin gelişimini ciddi düzeyde olumsuz etkilemektedir. Ayrıca bir beceri veya olumlu davranış kazanmalarını güçleştirmektedir.
OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMLERİ
OSB’li öğrencilere yönelik özel eğitim hizmetlerinin yürütülmesi ve denetlemesinden MEB sorumludur. Bu ortamlar, sadece OSB’li bireylerin eğitim aldığı resmî veya özel eğitim okulları ile temel eğitim okulları olan ilkokul ve ortaokul ile ortaöğretim kurumları olan liselerdir.
Uygulamalı Davranış Analizi Yaklaşımı
OSB olan çocuklara beceri veya kavram öğretimi amacıyla geliştirilen öğretim yöntemlerini içeren yaklaşımlardan biri olan uygulamalı davranış analizine (UDA) dayalı öğretim yaklaşımıdır. UDA, bilimsel dayanaklı oldukça köklü bir yöntemdir. Birçok araştırma sonucunda UDA yaklaşımının OSB’li bireylere beceri veya kavram öğretiminde etkili olduğu ortaya çıkmıştır
Doğal Davranışsal Gelişimsel Müdahale Yaklaşımı
Bu öğretim yaklaşımı; ortak dikkat, taklit, iletişim davranışları gibi sosyal iletişim becerilerinin öğretiminde etkilidir. Doğal davranışsal gelişimsel müdahale yaklaşımı, sosyal iletişim becerilerinin doğal ortamında öğretimini savunmaktadır Öğretimi hedeflenen beceriler yaygın olarak çocuğun gelişim düzeyi temel alınarak gelişim yaşı itibariyle sergileyemediği beceri veya davranışlar arasından seçilir.
Bu yaklaşımın üç temel özelliği;
• Çocuğun liderliğinin izlenmesi,
• Çocuğa model olunması
• Sergilediği davranışın doğasına uygun tepkiler verilmesidir.
Sonuç olarak OSB’li çocuklara beceri veya kavram öğretimi amacıyla çeşitli öğretim yaklaşımları bulunmaktadır.
Bu öğretim yaklaşımlarına bağlı öğretim yöntemlerinin uygulanmasında temel sorumlu kişiler ev ortamında ebeveynler, eğitim kurumlarında özel eğitim öğretmenleridir. Erken dönemden itibaren kapsamlı özel eğitim desteğinin sağlanması, akranları ile birlikte eğitim ortamlarında eğitimlerine mümkün olduğunca devam desteğinin sağlanması ve ebeveynlere bilgi ve sosyal desteğin sağlanması yoluyla OSB’nin birey üzerindeki etkileri en az seviyeye indirilebilir.
Özel Eğitim 1 6.ünite Ders Notu
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLER
Eğitimciler, uzmanlar ve aileler bu öğrencilerdeki normal ve normalüstü gelişime rağmen yaşanan akademik güçlükleri anlamlandıramamakta ve bu öğrencilerin yaşadıkları durumu gözle görülmeyen bir yetersizlik olarak tanımlamaktadır.
Özel öğrenme güçlüğü yoğunlukla temel akademik beceriler olarak kabul edilen okuma, yazma ve matematik becerilerinde yaşanan güçlükler olarak ortaya çıkmaktadır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN TANIMI
Özel öğrenme güçlüğü ile ilgili ilk araştırmalar 1800’lü yıllara dayanmasına rağmen, özel öğrenme güçlüğü terimi ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1960’lı yıllarda bir psikolog olan Samuel Kirk tarafından ortaya atılmıştır. Sonrasından özel öğrenme güçlüğü terimi 1975 yılında ABD Tüm Engelli Çocuklar Yasası’nda yerini almıştır. İlgili yasa 1997 yılında Yetersizliği Olan Bireylerin Eğitimi Yasası adını almış ve son olarak 2015 yılında güncellenmiştir. Özel öğrenme güçlüğü terimi halen yasada yerini almakta ve tanımlanmaktadır.
Özel öğrenme güçlüğü teriminin en güncel tanımı 2006 yılında Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından çıkarılmış olan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde yer almaktadır. Özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler oldukça heterojen bir grubu oluşturmaktadır.
Uluslararası Tanım
“Özel öğrenme güçlüğü, sözlü ya da yazılı dili anlama veya kullanmayla ilgili olarak bir ya da daha fazla temel psikolojik süreçte ortaya çıkan, dinleme, düşünme, konuşma, okuma, yazma, heceleme ya da matematiksel hesaplamaları yapmada yetersiz beceriler olarak kendini gösteren ve algısal yetersizlikler, beyin zedelenmesi, minimal beyin disfonksiyonu, disleksi ve gelişimsel afazi (konuşamama) gibi durumları da içeren bir güçlüktür.
Ulusal Tanım
“Özel öğrenme güçlüğü olan birey, dili yazılı ya da sözlü anlamak ve kullanabilmek için gerekli olan bilgi alma süreçlerinin birinde veya birkaçında ortaya çıkan ve dinleme, konuşma, okuma, yazma, heceleme, dikkat yoğunlaştırma ya da matematiksel işlemleri yapma güçlüğü nedeniyle özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan bireydir.”
özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin yaşadıkları akademik güçlüklerin genellikle disleksi (okuma güçlüğü), disgrafi (yazma güçlüğü) ve diskalkuli (matematik güçlüğü) olmak üzere üç alanda görülmesinden dolayı özel öğrenme güçlüğünün sınıflarda görülme sıklığı fazladır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN YAYGINLIĞI
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin oranı %38,8’dir. Türkiye’de %3’tür. Bu verilere göre yaklaşık her üç özel eğitim gereksinimi olan öğrenciden biri özel öğrenme güçlüğü tanısı almıştır. ABD özel eğitim sisteminde özel öğrenme güçlüğü en büyük grubu oluşturmaktadır.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN NEDENLERİ
• Doğum öncesi veya doğum sonrası farklı nedenlere bağlı olarak da özel öğrenme güçlüğü oluşabilmektedir.
• Beyin yaralanmaları
Beyin yaralanmaları doğum öncesi dönemde de gerçekleşebilmektedir. Hamilelik sürecinde annenin geçireceği şeker hastalığı, böbrek rahatsızlığı ve kızamık gibi hastalıklar bebekte beyin hasarının oluşmasına neden olabilmektedir. Ayrıca annenin doğum öncesinde uyuşturucu, alkol, nikotin, eroin vb. zararlı madde kullanımı bebekte zihinsel gelişimde gecikme, dikkat eksikliği/hiperaktivite ve bellek problemleri gibi öğrenme güçlükleriyle sonuçlanabilmektedir.
• Ciddi kafa travması, felç, yüksek ateş, beyin tümörü ve menenjit gibi beyin hasarına neden olabilen birçok hastalık
• Beyin hasarına neden olabilen yetersiz beslenme ve zehirli kimyasallara (kurşun, böcek ilacı vb.) maruz kalma gibi durumlar
• Kalıtım üzerine yapılan araştırmalar, öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin anne, baba ve kardeş gibi yakın akrabalarında öğrenme güçlüğü görülme oranının diğer ailelere göre fazla olduğunu ortaya koymaktadır.
• Sadece kalıtımın öğrenme güçlüğünün tek başına nedeni olarak kabul edilemeyeceğini belirtmektedir.
• Biyolojik ve psikolojik nedenleri olabilmektedir.
• En önemli unsur olarak çevresel etmenler gösterilmektedir.
• Çocuğun yaşadığı ev ortamı
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ
Müdahaleye Tepki Modeli (MTM)
MTM üç aşamadan oluşmakta ve her aşamada bilimsel dayanaklı müdahaleler kullanılmaktadır. Öğrenciler aşamalar ilerledikçe daha yoğun bir müdahaleye maruz kalmaktadır. Aşamalar arası geçiş kararını vermede kullanılmak üzere tüm aşamalarda sistematik ve belirli sıklıkta uygulanan performans değerlendirme gerçekleştirilmektedir.
İkinci aşamasında öğrenciler hem birinci aşamadaki eğitimi almaya devam etmekte hem de ikinci aşamaya ait destek eğitimi almaktadırlar. İkinci aşamada ilerleme gösteren ve akranlarının performansına yaklaşan öğrenciler sadece birinci aşamadaki eğitimi almaya devam edebilmektedir.
Üçüncü aşamada bireysel veya iki kişilik küçük grup halinde çalışmalar gerçekleştirilebilir. Bu aşamada eğitim alan öğrenciler birinci ve ikinci aşamadaki destek eğitimleri de almaya devam etmektedirler. Bu aşamada ilerleme gösteren öğrenciler bir alt aşamadaki eğitimi alacak şekilde bu aşamadan çıkarılabilir veya aynı aşamada bir süre daha eğitim almaya devam edebilirler. Bu aşamada da yeterli gelişim sergilemeyen öğrenciler özel öğrenme güçlüğü açısından değerlendirilmek üzere tanılama sürecine yönlendirilebilir.
Erken müdahale ve erken tanılama açısından MTM gibi sistematik müdahaleler, özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler ile farklı nedenlerle öğrenmede problem yaşayan öğrencileri ayırt etmeye yardımcı olabilmektedir.
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilere yönelik erken müdahale ve erken tanılama için Müdahaleye Tepki Modeli önemlidir.
Değerlendirme ve Tanılama
Özel öğrenme güçlüğü özel eğitim kategorileri arasında değerlendirilmesi ve tanılanması en güç alanlardan biridir. Öğrenciler hem akademik beceriler hem de motor beceriler, el-göz koordinasyonu, bellek ve dikkat becerileri gibi birçok farklı akademik olmayan beceri açısından da değerlendirilmelidir.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLERİN ÖZELLİKLER
En belirgin özelliklerden biri erkeklerde özel öğrenme güçlüğü tanısı alma oranının kızlara göre yaklaşık 3 kat daha fazla olmasıdır. Ayrıca özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler en az bir akademik alanda güçlük yaşamaktadırlar.
Özel Öğrenme Güçlüğünün Erken Belirtileri
• Konuşma ve dil becerilerinin yeterince gelişmemiş olması
• Konuşurken sözcükleri telaffuz etmede güçlük yaşama
• Konuşma sırasında doğru sözcükleri bulmada güçlük yaşama 2,5 yaşına kadar sözcüklerden cümleler oluşturamama
• Konuşmanın çoğunlukla (%50 veya daha fazlasının) anlaşılmaması
• Alfabe, rakam, renk, şekil ve haftanın günleri gibi bilgileri öğrenmede güçlük yaşama
• Verilen yönergeleri takip etmede güçlük yaşama
• Kalem ve silgi gibi yazı yazma araçlarını tutmada güçlük yaşama
• Kâğıt ve kalemle etkinlik yapmakta zorlanma
• Ayakkabının bağcıklarını bağlama veya giysinin düğmelerini ilikleme gibi becerilerde güçlük yaşama
• Dikkat süresinin kısa olması (5 yaş çocuğunun kısa bir hikâye dinleme etkinliğinde oturup dinleyememesi
• İlgi ve dikkatin kolay dağılması Dinleme becerilerinin zayıf olması
• Bir şey yapması istendiğinde istekli olmaması (tembel veya yetişkine karşı gelen biri gibi davranış sergileme
• Garip veya sakar hareket sergileme (düğmelerini ilikleyememe, zıplamakta zorlanma gibi)
• Daha küçük yaşa ait davranışlar sergileme
• Evde ve günlük hayatında genellikle dağınık ve düzensiz olma
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Genel Özellikleri
• Önemli gelişimsel alanlarda gecikme yaşama
• Belirli akademik alanlarda problemler yaşama (özellikle okuma, yazma ve matematik alanlarında)
• Düşünmeden hareket etme olarak da tanımlanan dürtüsellik özellikleri sergileme
• Genel koordinasyon eksikliği sergileme
• Duygularında hızlı değişim ve/veya duygusal dalgalanma yaşama (gülerken birden ağlamaya başlama
• Dikkat bozukluğu yaşama
• Bellek ve düşünme bozuklukları yaşama
• Algı-motor bozukluğu sergileme
• Konuşmayı ve konuşma seslerini öğrenmede bozukluklar sergileme
• Merkezi sinir sisteminin düzensiz ve bozuk olduğunu gösteren belirtiler sergileme
Akademik anlamda özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin sergiledikleri bazı özellikler şunlardır;
• Öğretimde zorlanma
• Pasif öğrenme stili sergileme
• Zayıf temel dil becerilerine sahip olma
• Temel okuma ve çözümleme becerilerinde düşük performans sergileme
• Bilgi işlemleme becerilerinde yetersizlik gösterme
• Genelleme konusunda zorlanma
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin okuma beceriyle ilgili özelliklerinden bazıları şu şekildedir;
• İşitme yetersizliği bulunmamasına rağmen işitsel algıda yanlışlık
• Yavaş işitsel veya görsel işlemleme
• Konuşulan sözcüklerin seslerini fark etme ve ayırmada zorlanma
• Okumanın bir amacı olduğu fark etmeme
• Kelime, cümle veya paragrafta önemli yönleri belirleyememe
• Bir metni okurken bilinmeyen sözcüklerde duraksama (okumakta zorlanılan sözcüklerde 5 saniye veya daha fazla bekleme ve/veya bu sözcükleri okuyamama)
• Sözcükleri takılarak ve/veya heceleyerek yavaş yavaş okuma (sözcükleri yeterince hızlı bir şekilde tanıyamama)
• Bir metindeki önemli gerçekleri hatırlamada zorluklar yaşama (Örneğin, bir öyküde Ayşe kimle oyun oynuyor gibi basit bir soruyu cevaplandıramaz.)
• Okunan bir metindeki olay sırasını hatırlamada güçlük yaşama (Örneğin, Ahmet’in bir gün boyunca başından geçen olayların anlatıldığı bir öyküde geçen olayları oluş sırasına göre anlatmakta zorlanır.)
• Bir metnin ana fikrini ve konusunu hatırlamada zorlanma (Örneğin, Mehmet’in hayvanat bahçesi gezisinden bahseden bir öykünün konusunun hayvanat bahçesi gezisi olduğunu belirtemez.)
Yazma alanında yaşanan güçlükler yazmanın mekanik boyutu ve yazılı anlatım olmak üzere iki boyutta gözlemlenmektedir. Yazmanın mekanik boyutunda öğrenciler çivi yazısı gibi veya kargacık burgacık yazmaktadırlar. Bunun yanı sıra harfler, kelimeler ve/veya cümleler arasında uygun boşluklar bırakmadan yazma ve satırı doğru takip etmeden yazma gibi özellikler sergilemektedirler. Yazılı anlatım boyutunda ise özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler, düşüncelerini sözel olarak ifade edebilmelerine rağmen yazıya dökememektedirler.
Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin güçlük yaşadıkları bir diğer akademik alan, matematik alanıdır. Ayrıca matematik dilini ve sembolleri anlama ve doğru kullanma, problem çözme ve akıl yürütme gibi becerilerde de güçlükler yaşanmaktadır. Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin matematik alanında yaşadıkları güçlüklerin bazıları şunlardır;
• Basit sayısal olguları öğrenmede zorlanma
• Matematiksel dili anlamada zorlanma
• Matematik sembollerini ve işlemleri anlamada zorlanma
• Aritmetik işlemleri anlama ve gerçekleştirmede zorlanma
• Görsel-uzamsal işlemlerde zorlanma
Öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin sergileyebilecekleri bazı özellikler;
• Düşüncelerini açıkça ifade etmekte zorlanırlar.
• Belirli sözcükleri kullanmak yerine “şey, ımmmm” gibi ifadeler kullanırlar.
• Sorulan soruları anlamada zorlanırlar.
• Zamanı doğru olarak belirtmekte zorlanırlar.
• Cümle oluşturmakta zorlanırlar ve sınırlı sayıda cümle kullanırlar.
• Bazı sesleri ve sözcükleri düzgün seslendirmekte zorlanırlar.
• Yaşa uygun sözcük kullanarak düşünceleri belirtmekte zorlanırlar.
• Karşılıklı konuşmayı başlatma ve sürdürmede zorlanırlar.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Dikkat Özellikleri;
• Sürekli hareket ederler ve konuşurlar. Düzensiz odaklanırlar.
• Zaman sınırı olan görevleri tamamlamakta zorlanırlar.
• Bir göreve başlamada ve/veya görevi tamamlamada zorlanırlar.
• Sergileyecekleri davranışların sonuçlarını düşünmeden hareket ederler.
• Oyun veya sohbet esnasında sırasını beklemeden davranırlar.
• Öfke kontrolünde zorlanırlar.
• Ayrıntılara önem vermezler.
• Sık sık hayallere dalarlar.
• Ev ödevlerini düzenli tamamlayamazlar.
• Çabucak sıkılırlar.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Bellek Özellikleri
• Öğrendikleri bilgileri akılda tutmakta zorlanırlar.
• Okudukları veya dinledikleri bilgiyi tekrarlamakta zorlanırlar.
• Çoklu yönergeleri takip etmekte zorlanırlar.
• Bir işi sırasına uygun şekilde yapmakta zorlanırlar.
Öğrenme Güçlüğü Olan Öğrencilerin Sosyal-Duygusal Özellikleri
• Sosyal farkındalık konusunda zorlanırlar.
• Sosyal ipuçlarını anlamazlar veya yanlış anlarlar.
• Başkalarının duygularını yanlış yorumlarlar.
• Başkalarını rahatsız ettiklerinin farkına varmazlar.
• Davranışlarının başkalarına etkisini anlamazlar.
• Başkalarının bakış açısından bakamazlar.
ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLERİN EĞİTİMLERİ
• Özel öğrenme güçlüğü temelde tıbbi bir tanı olmasına rağmen henüz tıbbi bir müdahalenin mümkün olmadığı ve en yaygın müdahale yönteminin özel eğitim olduğu bir özel gereksinim alanıdır.
• Özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler dil ve konuşma terapisi, ergoterapi veya psikoterapi gibi hizmetlerden yararlanabilmektedir
• Özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin öğrenmelerini kolaylaştırıcı ve beyin temelli öğrenme için uygun sınıf ortamları oluşturulmalıdır
• Uygun sınıf ortamlarının sağlanmasının yanı sıra uygun ve etkili stratejiler kullanılarak özel öğrenme güçlüğü olan öğrencilere destek sağlanmalıdır.
Okuma becerilerini desteklemek amacıyla şu stratejiler kullanılabilmektedir;
• Dikkat çekici ve merak uyandırıcı öykülerle yazılı metinleri ilgi çekici hale getirmek ve öğrencilere sevdirmek
• Cümleleri sözcüklere bölme, sözcükleri hecelere ve seslere bölme veya harflerden ve hecelerden sözcükler oluşturma oyunları gibi etkinliklerle ses bilgisel farkındalık becerilerini geliştirmek
• Seslerin harf karşılıklarını öğretmek amacıyla daha fazla etkinlik yapmak
• Kitap okuma etkinliklerinde yazılı dil ile sözel dil arasındaki farkı gösteren örneklere vurgu yapmak
• Öğrencilerin akıcı okuma becerilerini geliştirmek amacıyla eşli okuma veya tekrarlı okuma gibi akıcı okumayı destekleyici etkinlikler yapmak
• Okuduğunu anlama becerilerini geliştirmek amacıyla okuma öncesi, okuma anı ve okuma sonrası okuduğunu anlama stratejilerini öğretmek
Yazılı anlatım becerilerini desteklemek amacıyla şu stratejiler kullanılabilmektedir;
• Öğrencilerin ilgi alanlarına uygun temalar kullanmak
• Yazı yazmak için amaç belirlemek
• Farklı türde metinler yazmak (şiir, drama, tiyatro vb.)
• Tüm yazma etkinliklerinde planlama, yazma ve gözden geçirme aşamalarını takip etmek
• Yazma sürecindeki her basamağı açık bir şekilde öğretmek
• Yazma etkinliklerinde rehberli uygulamalar gerçekleştirdikten sonra bağımsız etkinliklere geçmek
• Yazma etkinliklerinde yazılacakları planlama, düşünceleri organize etme, taslağı hazırlama, yazılanları düzenleme ve yazılanları gözden geçirme aşamalarını gerçekleştirmek
• Yazma becerilerini destekleyici kendini düzenleme stratejilerini öğretmek
• Yazma etkinliklerini bilgisayar ortamında veya elektronik araçlarda yapmaya izin vermek
Matematik becerilerini desteklemek amacıyla şu stratejiler kullanılabilmektedir;
• Matematiksel kavramları öğretmek için büyük-küçük, en küçük-en büyük, renk, boyut ve şekil farklılığını algılama veya sayılarla ilgili temel bilgileri öğrenme ve hatırlama ile ilgili konularda etkinlikler yapmak
• Temel sayı bilgisini geliştirmek için manipulatif objelerle sayı saydırma, görsel şekiller sunma ya da bilginin hatırlanması için oyun oynatma (flaş kart, zar atma ve oltaya sayı takma vb.)
• Bağımsız alıştırmalarda kullanılan etkinlik sayfalarındaki matematik problemlerinin sayısını azaltmak
• Matematik ödevlerini tamamlamak için verilen süreyi arttırmak
• Problem çözümü için etkinlik sayfasında yeterli alan sağlamak
• Sorumlu olunan problemlerin sayısını zamanla arttırmak ve çözüm için verilen süreyi zamanla azaltmak